Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

Dini Sohbet

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
Namaz kılan askerin muhteşem cevabı

Bir asker,namaz kılan (en zor şartlarda bile terk etmeyen) diğer askere
sordu:
Arkadaş kaçıncı asırda yaşıyoruz ? Niçin kendini zahmete sokup her
gün 5defa namaz kılıyorsun.
Namaz kılan asker, tam o sırada uzaktan görünen teğmeni gösterdi:
-Şu insan; niçin yanından geçerken toplanıyor,
selam veriyor ve bütün emirlerine itaat ediyorsun. 'yat'dese yatıyor, 'kalk'dese
kalkıyorsun? O da senin gibi iki ayağı, iki eli ve bir başı olan birinsan
değil mi?'
Diğer asker cevap verdi:
-'Evet! O da benim gibi birinsan ama rütbesi var,omuzun da yıldızı
var'
Namaz kılan askerin cevabı müthişti:
'-Ey arkadaş!Sen omuzun da bir tane yıldızı var diye senin gibi bir insana
itaat ediyorsun da ben, yerdeki kumlar adedince yıldızları olan ve hepsini
tespih tanesi gibi kudret eliyle çeviren birzata niçin itaat etmeyeyim?
Niçin namaz kılıp emrini yerinegetirmeyeyim?
 
  • Beğen
Tepkiler: Nur

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
EY KENDİM KENDİNE GEL!!


Ey Kendim!
Bilmiyorum beni dinler misin ama sana birkaç şey söylemek istiyorum.

ALLAH yeni kapılar açtı yeni yeni insanlar yeni yeni kitaplar yeni yeni kavramlarla tanıştın. Ne büyük bir heyecandı senin için. Sanki dünyaya tekrar gelmiş gibiydin

Birdenbire kendini dünyanın en şanslı en kısmetli kişisi sandın. Dedin ki kendi kendine bunları neden başkaları da bilmiyor

Sonra etrafındakilere bakışın değişti. Yahu dedin bu insanların hali ne olacak? Bir silkelenseler de kendilerine gelseler

Sonra kimseyi beğenmez oldun. Ne bu avam tavırlar hiç mi tefekkür etmezsiniz dedin.
Evet evet Bunları dedin Üstelik sadece bir iki sayfa bir şeyler okudun da “oldum” sandın “Piştim” sandın. Uzaktaki mum alevini gözüne kestirdin diye “yanmış” mı oldun a saf “benim”
Altında çelimsiz merkep varken sanki son model mercedese binermiş gibi milletin faytonuna laf ettin!

Ne büyük “zan” altındaki merkebi mercedes zannetmek.

Ey Kendim! Kendine gel.

Farzlar halâ farz Sünnetler halâ sünnet Bu okuduğun bir iki sayfa senin bunlara daha sıkı yapışmana vesile olmuyorsa orada dur İşte asıl tefekkürü orada yap Görelim bakalım tefekkür nasıl olurmuş

Ey Kendim! Dediğim gibi kendine gel Yoksa ben getirmesini bilirim.
alıntı
 

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
nasihat ve yine nasihat


(dünyanın insanlara nasihati)
EY ADEMOĞLU!
Üzerimde ; gezip dolaşıyorsun!
İçimde ; hareket edemeyeceksin!
Üzerimde ; günah işlersin!
İçimde ; hesap vereceksin!
Üzerimde ; gülüyorsun!
İçimde ; ağlayacaksın!
Üzerimde ; neşelenirsin!
İçimde ; mahzun olacaksın!
Üzerimde ; mal topluyorsun!
İçimde ; pişman olacaksın!
Üzerimde ; haram yiyorsun!
İçimde ; kurtlar seni yiyecek!
Üzerimde ; hile yapıyorsun!
İçimde ; zelil olacaksın!
Üzerimde ; sevinçlisin!
İçimde ; üzüntüye düşersin!
Üzerimde ; ışıkta geziyorsun!
İçimde ; karanlığa düşersin!
Üzerimde ; herkesle berabersin!
İçimde ; yalnız kalacaksın

Şu 4 şeyin değerini ancak aşadaki 4 kimse bilebilir.
1. Gençliğin değerini ancak yaşlılar bilir.
2. Huzurun değerini ancak bela çekenler bilir.
3. Sağlığın değerini ancak hastalar bilir.
4. Hayatın değerini ancak ölüler bilir.
 

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
Üç ortak nasihat


Avf bin Abdullah hazretleri anlatır: Hayır sahibi sâlih insanlar, birbirlerine yazdıkları nasîhat mektuplarında şu üç şeyi yazarlardı:
1- Her kim âhıret için çalışırsa, dünya işleri de kendiliğinden olur, Allah ona kâfîdir.
2- Kim Allah ile arasını düzeltirse yâni Allahü teâlânın emirlerini yapar, yasaklarından kaçınırsa, Allah da insanlarla onun arasını düzeltir. Herkes ona iyi muâmele eder. Geçimleri iyi olur.
3- Kim kalbini, niyetini düzeltirse Allah da onun diğer işlerini düzeltir. Yâni kalbini düzeltir. Yaptıklarını Allah rızâsı için yaparsa, Allahü teâlâ da, dinin emirlerine uymayı ona kolay eyler.
Büyüklerden biri buyurdu ki: Allahü teâlâ bir kimseyi mahvetmek isterse onu üç şeyle cezâlandırır: 1- İlim verir, fakat ilmi ile amel etmeyi nasip etmez. 2- Sâlihlerle arkadaşlık eder, onların hâlleri ile hâllenmeyi nasip etmez. Onların kadrini, kıymetini bilemez. 3- İbâdet kapılarını açar fakat, ihlâs kapılarını kapar.
Bunların üçüne de sebep, o kişinin kalbinin bozuk olmasıdır. Kalbini düzelten kimseler, böyle cezâlara mübtelâ olmazlar.
İhlâs ile yapılan az bir ibâdet, riyâ, gösteriş ile yapılan çok amelden faydalıdır. Allahü teâlâ ihlâs ile yapılan ibâdeti kat kat çoğaltır. Âyet-i kerîmede, “Bir iyilik olursa, onu kat kat artırır. Büyük ecir verir.” buyurulmuştur.
Riyâ, gösteriş için ibâdet yapan kimsenin hâli, para kesesine çakıl taşı doldurup çarşıya çıkanın hâline benzer. Onu görenler “Bu adamın kesesinde ne de çok para var.” derler. Fakat, o kesenin onu görenlerin sarfettiği sözlerden başka, sahibine faydası yoktur. Çünkü, içindekiler ile birşeyler almak istese, kimse, ona birşey vermez. Onunla birşey alamaz. Riyâ için, gösteriş için amel yapanların hâli de buna benzer.
Bir kimse gelip Peygamber efendimize: “Yâ Resûlallah, ben sadaka veriyorum. Bununla Allahın rızâsını kazanmak istiyorum. Aynı zamanda, insanlar tarafından benim hakkımda “hayırlı insan” demelerinden de hoşlanıyorum” dedi. Bunun üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu: “Kim ki, Rabbinin rızâsını, O’na kavuşmayı diliyorsa, sâlih karşılıksız bir amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibâdete hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak etmesin!”
 

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
çok kıymetlı nasıhatler


Seyyid Abdülhakim efendi hazretleri buyuruyor ki: Fırsat ganimettir. Ömrün tamamını faydasız işlerle telef etmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere harcamalı! Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile kılmalı, teheccüd namazını elden kaçırmamalı, seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü düşünmeli, ahiret hallerini gözetmeli, fânî dünyanın haram olan işlerinden yüz çevirip, baki olan ahiret işlerine dönmeli. Dünya işleri ile zaruret miktarı uğraşmalı, diğer vakitlerde, ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır. Sözün kısası, Allahtan gayrı şeylerin sevgisinden korunmalı ve bedeni dinin hükümlerine uymakla süslemeli, onunla meşgul olmalıdır. İş budur, bundan gayrısı hiçtir.
Abdül Kuddüs hazretleri de buyuruyor ki: Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! Her zaman abdestli bulun! Beş vakit namazı, sünnetleri ile ve tadil-i erkan ile, huzur ve huşu ile kılmaya çalış! Bunları yapınca, dünyada ve ahirette, sayısız nimetlere kavuşursun. İlim öğrenmek, ibadet içindir. Kıyamette, işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibadet de, ihlas elde etmek içindir. İhlas da, hakiki mabut ve kayıtsız, şartsız var olan sevgiliyi [Allahü teâlâyı] sevmek içindir.
İbrahim-i Edhem hazretleri buyuruyor ki: 1- Günah işleyeceksen, Allahın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de, Ona isyan edilir mi? 2- Günah işleyeceğin zaman, mülkünden çık! Onun mülkünde Ona isyan edilir mi? 3- Günah işlerken Onun görmediği bir yerde işle! Onun mülkünde, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah işlenir mi? 4- Can alıcı melek, ruhunu almaya gelince, bir müddet izin isteyebilir veya o meleği kovabilir misin? O zaman hemen tövbe et! Çünkü o melek ani gelir. 5- Mezarda, melekler, sual sorunca, (beni imtihan etmeyin) diyerek onları kovabilir misin? Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla! 6- Kıyamette (Günahkârlar cehenneme) dendiği zaman, ben gitmem diyebilir misin?
Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyin! Kabul eder, veririm) buyuruyor. Ama verilmeyenler de oluyor. Çünkü Ona dua eder, ama itaat etmezler. Peygamberini tanır, Ona uymazlar. Kur’anı okur, gösterdiği yolda gitmezler. Nimetlerinden faydalanır ama şükretmezler. Cennetin, ibadet edenler için olduğunu bilir, hazırlıkta bulunmazlar. Cehennemi, asiler için yarattığını bilir, Ondan sakınmazlar. Ecdadının ne olduklarını görür, ibret almazlar. Kendi ayıplarına bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırlar. Böyle kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına şükretsin! Dualarının neticesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?
Osman Gazi’nin oğluna vasiyeti: Allahü teâlânın emirlerine aykırı iş yapma! Bilmediğini İslam âlimlerine sor! İyice bilmeyince bir işe başlama! Ulemaya riayet eyle ki, din işleri nizam bulsun! Nerede bir ilim ehli varsa, ona rağbet et ve saygı göster! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allahın dinini yaymaktır. Yoksa, kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. Herkese ihsânda bulun! İnsan, ihsânın kuludur.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Ölmek felaket değil, öldükten sonra başa gelecekleri düşünmemek felakettir. Mezhepsizlik ilhaddır. Ehl-i sünnet alimlerine uyanlara müjdeler olsun.
 

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
Ahirete yarayacak işler



Süleyman bin Ceza’ hazretleri buyurulur ki: “Bütün ibadetlerin kabul olmaları için, önce insanın Ehl-i sünnet itikadında olması ve ibadetlerinin sahih olmaları, sonra, ihlas ile yapılmaları ve insanın üzerinde kul hakkı bulunmaması şarttır.
Hadisi şerifte, “Başkalarına gösteriş için namazını güzel kılan, yalnız olduğu zaman böyle kılmayan, Allahü tealayı tahkir etmiş olur” ve “Sizde bulunmasından en çok korktuğum şey, şirki asgara yakalanmanızdır. Şirki asgar, riya demektir” ve “Dünyada riya ile ibadet edene, kıyamet günü, ey kötü insan! Bugün sana sevap yoktur. Dünyada kimler için ibadet ettin ise, sevaplarını onlardan iste denir” ve “Allahü teala buyuruyor ki, benim şerikim yoktur. Başkasını bana şerik eden, sevaplarını ondan istesin. İbadetlerinizi ihlas ile yapınız! Allahü teala, ihlas ile yapılan işleri kabul eder” buyuruldu.
Resulullah Muaz bin Cebeli, Yemene vali olarak gönderirken, “İbadetlerini ihlas ile yap. İhlas ile yapılan az amel kıyamet günü sana yetişir“ ve “İbadetlerini ihlas ile yapanlara müjdeler olsun. Bunlar hidayet yıldızlarıdır. Fitnelerin karanlıklarını yok ederler” ve “Dünyada haram edilmiş olan şeyler melundur. Ancak Allah için yapılan şeyler kıymetlidir” buyurdu.
Dünya nimetleri geçicidir. Ömürleri pek kısadır. Bunları ele geçirmek için dinini vermek ahmaklıktır. İnsanların hepsi acizdir. Allahü teala dilemedikce, kimse kimseye fayda ve zarar yapamaz. İnsana Allahü teala kafidir. “
Dünyada iki çeşit iş vardır: 1) Dünyaya yarayan işler. 2) Ahirete yarayan işler...
Dünyada dünya için yapılan işlerin hepsi dünyadır, dünyada kalır. Namaz dahi olsa... Ahiret için yapılan işler, yani ahirete gönderilebilen işler, ahiret işidir... Her işimizi yaparken bakmalıyız; biz bu işi niçin yapıyoruz. Allah rızası için yaptıklarımız ahirette karşımıza ecir olarak çıkacak.
İş ahiret işidir. Bu yüzden mümin çok iyi bir tüccar olmalı. Ahiretteki niçin sorusuna cevap aramalıyız. Niçin yemek yiyoruz, niçin evleniyoruz, niçin konuşuyoruz... Haramları zaten geçin... Allahü teâlânın rızası için olmayan her iş dünyalıktır.
 

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
namaz insanlara acılara dayanma gücü verir


Ebû Hüreyre (ra) buyuruyorlar ki:
"Bir gün karnım çok ağrıyordu. Kıvrılarak yatmakta iken, Aleyhisselâm Efendimiz beni görüp:
- Karnın mı ağrıyor? buyurdular. Cevaben:
- Evet yâ Resûlâllah, dedim. Bana o vakit:
- Kalk namaz kıl! Zira namaz kılmak şifa vasıtasıdır, diye emrettiler." Peygamberimizin bu tavsiyesinin sebeb ve hikmetini, âlimler şu şekilde îzah etmektedirler: Nefis, namaz kılmakla meşgul iken duyduğu maddî acıları unutacak, böylece keder ve elemden kurtulacaktır. Ünlü tabibler vücudun kuvvet ve direncini desteklemek üzere pek çok yolları denerler. Bâzan gıdalarla, bâzan ümitlendirmek ile, bâzan utandırmak veya korkutmak suretiyle insandaki tabiî kuvveti yani, vücudun mukavemet gücünü takviye etmek yoluna giderler. Namaz kılmak ise, tabiblerin başvurdukları bu gücü artırma ve şiddetlendirme yollarının çoğunu kendisinde toplamıştır. Şöyle ki:
Bir kul için namazda bulunduğu sırada korku, dehşet, ümid, sevgi, utanma, âhireti hatırlama gibi insanın tabiî gücünü takviye edecek ve göğsünü genişletip ferahlatacak mânevî tecellilerin meydana geleceğinde ve bu sebeble hastalığın eleminin def`edileceğinde şübhe yoktur. Misâl olarak, Hz. Ali`yi (ra) gösterebiliriz. Bedeninde meydana gelen yaranın tıp açısından, kesilmesi, açılması gerekiyordu. Halbuki buna imkân bulunamamıştı. Bunun üzerine bizzat kendileri razı oldular. Ve ameliyat sırasında namaza durdular. Tabibler hemen ameliyata başladılar. Hz. Ali`nin ise namazı edâ esnasında aldıkları lezzetten dolayı, yaranın açılmasını bile duymadıkları bilinen sağlam ve mevsuk rivayetlerdendir. Ebu Eyyûbe`l-Ensarî Hazretleri evinde iken aile efradına susmalarını emrederler, fakat namaza durunca konuşmalarına müsaade buyururlar, sebeb olarak da aile ferdlerine: - Ben namazda iken sizin söylediklerinizi işitmem, derlerdi. Hattâ bir defa namazda iken mescidin duvarı yıkıldığı halde onunla hiç ilgilenmedikleri de sahih rivayetlerdendir.
 

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
bunu niçin yaptın?

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Dünya hayaldir. Öldükten sonra iki yer var: Cennet ve Cehennem. Ortası yok.
İman ve küfrün de, ortası yok. Burada insanın karar vermesi gerekir.
İki yol var: Birisi Cennete, diğeri Cehenneme götürüyor. Bunlardan birine karar verip, orada yürümek lazım. Yolsuz yürümek mümkün değil. Bir anda iki yolda birden yürümek, hiç mümkün değil. Aynı anda hem doğuya hem batıya gidemeyiz.
Elhamdülillah, biz Allahü teâlâya iman ettik, Peygamber efendimize iman ettik, ne bildirdiyse kabul ettik, beğendik, ahiret gününe iman ettik; ama bu iman ettiğimiz yolda, şüphesiz ki günahlar işliyoruz. Peki, bizim sonumuz ne olacak?
Bunu, bir talebesi hocasına sorar:
- Efendim biz, dinimizde bildirilen her şeye iman ettik, bu yoldayız; fakat bazen namaz kılarken kaç rekât kıldığımızı bile şaşırıyoruz. Namazda türlü türlü işler hatırımıza geliyor. Böyle ibadetlerimizin, hiçbirisinin kabul olmadığını düşünüyoruz. Hizmetlerimiz de öyle, peki Allahü teâlâ ahirette nasıl muamele edecek? Yani bütün bu hatalarımıza rağmen, bütün kusurlarımıza rağmen, bizim halimiz ne olacak?
Bu soru hepimizin hatırına gelir. Mübarek zatın verdiği cevap şöyle olur:
- Evladım, bana bir bardak su getir!
Talebesi hemen koşup, bir bardak su getirir. Kendisine dört beş adım kala:
- Orada dur, buyurur.
Talebe durur. Hocası devam eder:
- Şimdi aksilik bu ya, ayağın takıldı ve halıya bardakla birlikte düştün, bardak kırıldı; içindeki su da döküldü. Yani su gelmedi. Suyu bana getirirken, başına gelen bu kazadan dolayı sana, kızar mıyım, acır mıyım? Elbette acırım; çünkü o suyu siz bana getiriyordunuz; ama böyle oldu ne yapalım. İşte, bizim ibadetlerimiz de böyle. Allahü teâlâ da Ona giderken yaptığımız hatalar ve kazalar sebebiyle kızmaz. Onun merhameti sonsuzdur, acır ve affeder.
Yeter ki biz, suyu Ona götürelim. Yani Ona doğru gittikten sonra korkmayalım; ama Ahmet’e gidip de, Mehmet’ten para istemek olmaz.
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü teâlâ kalbe ve niyete bakar. Bu kulum bu ibadeti yapıyor; ama niçin? Bu hayır ve hasenatı yapıyor; ama niçin? Doğru olmak şartıyla, ilim öğreniyor, ilim yayıyor; ama niçin? İşte, bunu niçin yaptın sorusu, Müslümanlara ahirette sorulacaktır. Bunun da cevabı var. Ya Allah için veya meşhur olmak için yahut zengin olmak için. Yahut da aferin desinler diye. İşte bu çok kötü... O zaman da Cenab-ı Hak ahirette diyecek ki:
(Sen bunları kimin için yaptıysan, git ücretini de ondan iste! Eğer benim için yaptıysan, hatasıyla sevabıyla gel seni affedeyim. Başkası için yaptıysan, bana niye geliyorsun?)
Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Allahü teâlâ, sizin şeklinize, görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalblerinize ve amellerinize [o işi ne niyetle yaptığınıza] bakar.)
Yaptıkları işler bakımından kâfirlerle müminler arasında farklar vardır. Kâfirler her yerde ve her zaman, nasıl sorusuna cevap arar. Nasıl bina yapılır, nasıl şu yapılır vs. Ama mümin, niçin sorusuna kendini ayarlar. Allahü teâlâ ahirette kullarına niçin sorusunu soracaktır. O halde, fark buradadır. Yani birisi dünyalık, diğeri ahiretlik olacaktır. Bu yüzden niyetleri de ıslah etmek, düzeltmek lazımdır. Büyükler, (Allahü teâlâ vermek istemeseydi istek vermezdi) buyuruyor. Ondan, hayırlı ömür, hayırlı ölüm istemeli. Hayırlı ömrün yanında, hayırlı ölümü de unutmamalı. Ölümü hiç unutmamak gerekir.
Allahü teala nasıl dilerse öyle olur. Mümine lazım ve layık olan, hastalık ve sıkıntıda sabretmek, sağlık ve rahatlıkta şükretmektir. O halde müminin iki vasfı vardır: Sabır ve şükür. Bir musibet gelince, neden benim başıma geldi derse, zarar eder. Bu Rabbimin bana ihsanıdır, hediyesidir derse, o zaman kurtarır. Sağlığa kavuştuğu zaman da azmamalı; çünkü çok sağlam insanlar, hastalardan daha çabuk ölebilir. Mümin her zaman ve her yerde Rabbiyle beraber olmalı ve başına bir musibet geldiği zaman, sabretmeli. Nimetlere kavuştuğu zaman da şükretmeli; çünkü Allahü teâlâ, şükretmenin de ayrıca sevabını verir.
İyiliği Allah için yapmak gerekir: İyilik ticaret, yani tüccarlık değildir. Ben bunu yaptım, sen ne yaptın veya ne yapacaksın denmez. Yaptığımızı unutsak da, hiç ummadığımız yerde karşımıza çıkar.
Hazret-i Lokman buyurdu ki: İki şeyi unut, iki şeyi unutma! Yaptığın iyilikleri unut, sakın bir daha bahsetme! Çünkü her anlatışta, bir miktar daha sevabı azalır. O yazılmış bir sevab, onu unut! Sana yapılan kötülükleri de unut! Çünkü sabrettin, Allahü teâlâ sana bir ecir verdi, her söylediğinde kaybediyorsun. İki şeyi de unutma! Allahü teâlâyı bir de ölümü unutma!
 
  • Beğen
Tepkiler: Nur

Nur

Önce Hayaller Ölür, Sonra İnsan.
Özel Üye
Konum
İstanbul
  • Üyelik Tarihi
    13 Ara 2020
  • Mesajlar
    2,648
  • MFC Puanı
    30,590
Bu güzel bilgiler için Allah'razı olsun çok güzel paylaşım ? aslında ders almasını bile bu bilgiler elinize emeğinize sağlık
 

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
Mevlana...Hayattan ne öğrendim?

Hayattan ne öğrendim?

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatin bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.


Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını,
zamanla öğrendim…

İnsani öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük
bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu
öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni
aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini…
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün
kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin
kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu
öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını
öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akil unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
 
  • Beğen
Tepkiler: Nur

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
Bu Gün Yeniden Ölümü Hatırla

Ölüm...

Aslında çok uzak gibi durmasına rağmen en yakın gerçek...

Hepimiz, her an onunla yüzleşmek durumundayız. O, yani ölüm, işlerinizin yoğun ve bir sürü meşgaleniz ve yapmanız gereken, yetiştirmeniz gereken çok acil, önemli işlerinizin olduğu bir Pazartesi günüde yakanızdan tutabilir. Ya da güzel ve huzurlu bir hafta sonu geçirmeyi düşünür, bekler ve hazırlanırken de...

Belki peşinden koştuğumuz türlü Dünyalıklara ulaşamadan da... Ve özellikle emellerimize de ulaşamadan ecel bizim ensemizden muhakkak tutacak...

İnsanı, ebedi mekanı olan ahiretten ve yaradanı Allah'dan en çok uzaklaştıran, unutturan ve nisyana sürükleyen Dünya hayatının zıddı olan ölümü unutmamak ve onu hatırlayarak nefsimize gem vurmak için; bu başlık altında her gün ölümü hatırlayalım inşallah, her gün saniyelere sıkışmış bir tefekkür ile bile olsa ölümü analım...
 
  • Beğen
Tepkiler: Nur

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
Haram İmanı Örter Kalbi Karartır

Çok yiyen kimse rahat ibadet yapamaz. Çok yiyen kimse oruca dayanamaz. Bilhassa haram yiyenler tam bir gaflet içinde ve ölü gibidirler. Az da olsa haram yiyene az yedi denemez. Haram şeyin azı da çok sayılır. Haramdan çok sakınmalıdır. Çünkü onun azı çoktur. Haram imanı örter, kalbi karartan odur. Alkollü içkilerin azı, aklı yıkmaya yettiği gibi, haramın da azı imanın ışığını söndürür. Zamanla iman ışığı sönerse ibadetin ve iyiliğin yaran kalmaz. Helal yemeli, helal içmeli. Helalin azı da yeter. Çünkü onunla gönül rahatlığı ile ibadet edilir.
Helal, nur üstüne nurdur. Haram, kir üstüne kirdir.
Helali de nefse uyarak yemek olmaz. Allah’ın emirlerine göre yiyip içmeli. Aksi halde bir nevi israf yolu seçilmiş olur; bu da yakışmaz.
Haram yemenin daima gaflet getireceğini ve ondan sakınmak gerektiğini bir daha hatırlatırız.

Kaynak: https://veyselkaraniblog.wordpress.c...albi-karartir/
 
  • Beğen
Tepkiler: Nur

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
Vicdanın cinsiyeti yoktur

İnsanın madde olan vücudundan gayrı birde ruhî yönü ve ruhî hâdiseleri vardır. Fizik, kimya konularıyla ifade edilemeyen şuur ve iradeden başka, iyiliğe, mutlak adalete ve güzelliğe, hayır ve fazilete doğru temayül ve özleyiş; sevinme, üzülme, beğenme: nefret etme, istikbal endişesi, beka ve ebediyete meyil ve sevgi, emniyet hissi; haya, insaf, merhamet, adalet, vicdan azabı ve çok darda kaldığında inançsız bile olsa Allah'a sığınıp yalvarma gibi duyguları vardır. Bunların kaynağı da insan ruhunun vicdan denilen yönüdür ve vicdanın cinsiyeti yoktur. Bu nedenledir ki günümüzde karşılaşılan menfur saldırıların asıl müsebbibi kararmış vicdanlardır..
 
  • Beğen
Tepkiler: Nur

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
Bir kulun Allah’ın (c.c) rızasına kavuşmak için yapabilecekleri.

1: İlk önce Tövbe etmeli, irademizi tövbemiz hususunda tam kararlı tutmalı ve artık tövbemizden dönmemeliyiz. Ölüm halinden dirilip toprağın altından çıkacağımız gün irademize ve o anki ortama gücümüz yetmeyecektir. Tövbe ettikten sonra aynı günahı işlemekte nefsimiz uyarıldığında ölümü hatırlamalıyız. Ancak ölümden de korkmamalıyız, Hadis; “Ölüm Müminlere hediyedir”
2: Tıpkı bir ölünün tüm dünya işlerinden uzaklaştığı gibi, Meleklerin hiçbir mala tenezül etmediği gibi dünya mallarından ve dünya sevgisinden uzaklaşmak gerekir. Dünyanın da içinde bulunduğu evrendeki tek mal sahibi Allah’tır. (c.c) Dünyaya tenezül eden zarardadır. Ancak, zorunlu ihtiyaçlarımız ve bakmakla mükellef olduğumuz evlatlarımız ve eşimiz ile ilgili helal ile kazanıp dünyalık zorunlu ihtiyaçlarımızı kazanmakla görevliyiz. Bu konuda çalışmakta bir ibadettir diyebiliriz. İsraf etmemeliyiz. Bazı yerlerde evlat sevgisini tercih edenler ile ilgili yorum yaparlar ve yanlış anlaşılmaya neden olurlar. Elbette ki evlatlarımızı seveceğiz. Zaten onlar bizim imtihanımızdır. Biz onları sevmezsek ve gereğini yapmazsak imtihanı kaybederiz. Ancak, evlatlarımıza karşı Allah (c.c) tercih etmek gibi bir durumdan bahsedilir ki zaten böyle bir hale girilmesinde Müslüman ve aklı başında birinin gelmesi mümkün değildir. Evlat sevgisinin Allah (c.c) sevgisini seçmesi en başta şirktir. Bu konuda yapılan tartışmalar gereksizdir. Evlat bir imtihan aracıdır. En büyük nimetlerdendir. Büyük nimetin büyük sorumlulukları olacaktır. Bir insanın kadın değil de erkek olarak yaratılması bile bir imtihandır. Bir erkek kadına nazaran daha güçlüdür işte bu gücü nerede kullanacaktır. Verilen bir nimet aslında büyük bir sorumluluktur. İmtihan aracıdır.
3:Eğer yapabiliyorsak inzivaya çekilmeliyiz. Örneğin Ramazan ayında itikafa girmek özellikle son on gününde bunu yapmaktır. Önce bu dünyada sorumlu olduğumuz işleri tamamlayıp sonra, inzivaya çekilip sanki ölmüş bir insan gibi bu dünyadan uzaklaşıp nefsimizi eğitmektir. Onu zorlamaktır. Tıpkı genç birinin antreman yaparak vücudundaki kas sistemini güçlendirmesi ve kaslarını arttırması gibi, vücuttaki nefse karşı ruhumuzu daha ön safa çıkarmaktır. Nefsi eğitmeliyiz ancak ona zulm etmemeliyiz.
4:Kuranda geçen Allah’ın (c.c) isimlerini ezberlemeli ve onları kendimizden geçerek, Allah (c.c) aşkıyla coşarak vecd halinde zikr etmeliyiz. Anlamlarını da idrak edersek daha hayırlı olur. Bir insanın zikr etmesinden alacağı haz, hiçbir mutluluğa denk değildir. Onu bir kere tadan anlar.
5:Kuranı ve hadisleri iyi bilip, hayatımızı onlara göre uyarlamaktır. Bunu yapmak şuna işaret eder; öncelikle mükellef olduğumuz geleceğimiz olan evlatlarımız ve onlarla beraber bu dünyalık Allah (c.c) verdiği imtihan gereği sorumluluklarımızı yerine getirip, ondan sonra bu dünya ile ilgili her şeyden uzaklaşmaktır.
6: Tüm işlerde iyi kötü her türlü halde, tamamen en baştan en sonuna kadar Allah’a (c.c) tevekkül etmektir. Eğer ki uçurumdan düşecek iken son anda bir yere tutunsak bile tevekkül halinden çıkmamalıyız. “Allah bana yeter, o ne güzel vekildir.” (Hz. İbrahim.)

7:İşte buraya kadar bir insan yukarıda maddeler halinde olanları bir şekilde yapabilir ancak bundan sonrası çok daha zahmetlidir ve her insanın yapabileceği davranışlar değildir. Ancak, bazı kullar bundan sonraki halleri yapabilmeye Allah’ın (c.c) izniyle güçleri yeter. Başınıza ne gelirse gelsin sebat etmektir. Sabır etmektir. Sabır çok önemli bir fazilettir. Nefis sabır ettirmez ki onun daha istekleri vardır. İşte burada çok ince bir çizgi vardır. Onu geçebilen ne mutlu bir Müslümandır.

8: Özümüzde sözümüzde her saniye, Allah (c.c) ile beraber olduğunu bilmek, gönülden dile kadar olan her şeyi tartmak, dilimize, belimize elimize yani nefsin tüm ihtiraslarına ona zulmetmeden artık onu ehlileştirmiş olmaktır. Şeytan/İblis nefse yaklaştığında, nefsin akıl ile erdemleşmiş ruh sahibini uyarmasıdır. İblisin tek sermayesi insandır. Ona ulaşmak için nefsimizi kullanır. İşte bu kapıyı kapatabilirseniz Allah (c.c) giden en kolay kapıyı açarsınız. Bir kapıyı açabilmek için diğer kapıyı kapatmalısınız ki ruhunuzda sadelik olsun. O sadelikte sadece Allah (c.c) sevgisi olsun.
Karanlıkta yanan bir kibrit şulesiydim
Allah (c.c) aşkı ile Güneşi sindirdim. (Sıyah_)
 
  • Beğen
Tepkiler: Nur

tufan35

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ara 2018
  • Mesajlar
    1,148
  • MFC Puanı
    569
İlÂhİ riza hudutlari
29.03.2014, 02:22

H.Z ALLAH c.c. bizi hudutlarla çevirmiştir.
Ayeti kerimede;
Allaha tevbe edenler, ibadet edenler, Hamd edenler,
oruç tutanlar, rüku ve secde edenler,iyiliği emredip
kötülükten vaz geçirmeye çalışanlar ve Allahın hududunu
koruyanlar var ya işte bu müminleri müjdele.( Tevbe: 112 )
Evvelâ güzel bir tevbe etmemizi istiyor.
Tevbeden murad insan evvelki hayatından sıyrılacak.
Cenab-ı hakka yönelmeye azmedecek.
Geçtiği yollara dönmeyi ateşe girme mesabesinde görecek.
Bu lutfa Mazhar olduktan sonra ne lâzım? ibadet lâzım.
O yolda yürümek lâzım çünkü o yol kestirmeden Hakka gider.
Sonra onu günah batağından çıkaran ibadet için huzuruna
almakla şereflendiren, kendisine yaklaştıran mabuduna hamdetmesi lâzım.
Ondan sonra oruç tutmak lâzım ki nefsin arzuları gemlensin teskiye bulsun.
Rükular secdeler çoğaltılacak, çok çok namaz kılınacak.
Bunları yaptıktan sonra iyiliği emreder kötülükten nehyeder olamamız icap
ediyor.
Bu şekilde bu güzel işleri yaparsak,HZ. Allahın çizdiği bu rıza hudutlarını aşıp
taşmazsak bu hudutlar içinde kalmış oluruz.
Nefsin tabiatında şehvete günaha ve kötülüğe meyil vardır,
Gücünü hep o yolda kullanır işte bunun adı nefstir.
Nefs vücudun içinde busuda bekleyen yedi başlı ejderhadır.
Haset, riya , kin , kibir, şehvet, gadap.yalancılık gibi hayvanı sıfatlardan
hangi sıfatta kişiyi yakalarsa onu alır cehennemin ortasına Kadar götürür.
Tahribatı dış düşmandan daha büyüktür.
Eğer dizginlenmezse h.z Allahın koyduğu hudutları aşar,geyesine ulaşır.
Hakiki imana sahip olabilmek ve o imanı koruyabilmek için
nefsle mücadele şarttır.
h.z Allah c.c nefsin her türlü hile ve desiselerinden cümlemizi
muhafaza etsin inşaAllah.
Sözler ve notlardan:
Ömer öngüt Efendi h.z.
 
  • Beğen
Tepkiler: Nur
Üst Alt