Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

A'dan-Z ye Dini Hikayeler

ekecikli24

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    20 Ağu 2011
  • Mesajlar
    100
  • MFC Puanı
    0
Kimse Kimsenin Rızkını Yiyemez

Yahyâ Efendi bir zaman sevdiklerinden birkaçıyla yolculuğa çıkmıştı Bir yerde durdular Talebelerinden birini çağırıp;

“Burada bir değirmen var Oraya gidip tâze yumurta alalım Yiyelim ve şükredelim” buyurdu

Değirmene gittiler İsmi Hasan Efendi olan değirmenci, güzel huylu biriydi

Yahyâ Efendi değirmenciye;

“Efendi bize tâze yumurta getir” buyurdu

Değirmenci;

“Efendim! Bir tâne bile kalmadı Yumurta alıcısı geldi, hepsini alıp gitti” dedi

Bunun üzerine Yahyâ Efendi;

“Kimse kimsenin nasîbini alamaz Alayım dese bile, buna yol bulamaz Var sen kümesi aç Bize de kalmıştır” buyurdu

Kümesi açtığında her taraf yumurta doluydu O zaman Yahyâ Efendi;

“Bak Hasan Efendi! Allahü teâlâ bizim rızkımızı da yaratmış” buyurdu ve bir avuç altına bir sepet yumurta alıp yola devâm ettiler
 

ekecikli24

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    20 Ağu 2011
  • Mesajlar
    100
  • MFC Puanı
    0
Kimsenin Görmediği Yerde




Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin bir talebesi vardı Bütün iyilik ve fazîletler onda mevcuttu Sonradan gelmesine rağmen Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri onu pek ziyâde seviyor, diğer talebeler bu hâli çekemiyorlardı Talebelerinin bu hâli Cüneyd-i Bağdâdî'ye mâlûm oldu Talebelerinin eline birer kuş verdi ve;

"Her biriniz bu kuşları kimsenin görmediği bir yerde boğazlayıp getirsin" buyurdu

Hepsi de kendilerine verilen kuşları aldılar, varıp ıssız bir mahalde boğazlayıp getirdiler Yalnız o talebesi boğazlamadan getirdi Cüneyd-i Bağdâdî;

"Niçin boğazlamadın?" buyurdu

"Hocam! Siz; "Kuşları kimsenin görmediği bir yerde boğazlayın" demiştiniz Ben ise ıssız bir yer bulamadım Her yeri Allahü teâlâ görüyor" deyince,

Cüneyd-i Bağdâdî buyurdu ki:

"Arkadaşınızın firâsetini gördünüz mü?" Bunun üzerine; tövbe edip boyunlarını büküp, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinden affedilmelerini dilediler
 

ekecikli24

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    20 Ağu 2011
  • Mesajlar
    100
  • MFC Puanı
    0
Kimsenin Yaptığı Yanına Kalmaz
Abbasi halifelerinin beşincisi Harun Reşid, sarayının bahçesindeki bir gül fidanını çok beğenir Yaprağı, kokusu, görünüşüyle dikkatini çeken gülü özel bakıma alması için bahçıvana emir verir

Bahçıvan üzerine titremeye başlar gülün Ne var ki, sakınan göze çöp batar derler ya Aynen öyle olur Bir sabah bahçıvan gelip bakar ki, gülün dalına konan bir bülbül, ne kadar yaprak varsa hepsini gagalayarak yere düşürmüş Tek yaprak bırakmamış gülün başında Korku içinde koşar halifeye:

- Sultanım der, üzerine titrediğimiz gülün yapraklarını bir bülbül gagalayarak yere dökmüş, tek yaprak bırakmamış gülün başında Harun Reşid, telaş etmeden cevap verir:

- Üzülme efendi üzülme, der Bülbülün yaptığı yanına kalmaz!

Rahat bir nefes alan bahçıvan işine döner Bir gün bakar ki, bir yılan yaprakları düşüren bülbülü yakalamış, yutmak üzere, otların arasında kayıp gidiyor Heyecanla yine halifeye gelir:

- Sultanım der, bülbülü bir yılan yakalamış, yutarken gördüm

Sultan yine telaşsız:

- Merak etme efendi der, yılanın yaptığı da yanına kalmaz!

Bahçıvan yine işine döner Bir ara bahçede çalışırken otların arasında yılanı görür Hemen elindeki küreğiyle darbe üstüne darbe indirerek yılanı orada öldürür Sevinçle geldiği halifeye durumu anlatır:

- Sultanım der, bülbülü yakalayan yılanı ben de bahçede otlar arasında yakalayıp küreğimle öldürdüm Harun Reşid yine sakin:

- Bekle efendi bekle der, senin de yaptığın yanına kalmaz! Nitekim çok geçmez bahçıvan hatalar yapar Yakalayıp halifenin huzuruna çıkarırlar Cezalandırılmasını isterler Halife emrini verir

-Atın bunu zindana! Hemen yaka paça zindana doğru götürürken geriye dönen bahçıvan şunları söyler:

-Sultanım der, bülbülün yaptığı yanına kalmaz dediniz, onu yılan yuttu Yılanın yaptığı yanına kalmaz, dediniz, onu da ben öldürdüm

Şimdi benim yaptığım da yanıma kalmıyor, sen zindana attırıyorsun Herkesin yaptığı yanına kalmıyor da seninki mi yanına kalacak? Demek sana da bir yapan çıkacak Öyle ise gel sen bana yapma ki bir başkası da sana yapmasın!

Harun Reşid, doğru söyledin bahçıvan, diyerek:

- Bırakın bahçıvanı, çiçekleri sulamaya devam etsin! Derler ki:

- Sultanımız, yaptığı yanına kalır!

- Hayır der, kimsenin yaptığı yanına kalmaz En ağır şekliyle ahirette ödemeye tehir edilir Ama gafil insanlar bunun farkına varamaz da, yaptığı yanına kaldı sanırlar!

Evet,Kimsenin yaptığı yanına kalmaz Bunda hiç şüpheniz olmasın Yanına kaldı sanılanlar daha ağırıyla ahirette ödemeye tehir edilirler Ne var ki, gafil insanlar bunun farkına varamaz da yaptığı yanına kaldı sanırlar
 

ekecikli24

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    20 Ağu 2011
  • Mesajlar
    100
  • MFC Puanı
    0
Kocasını Şikayet Eden Kadın

Kadının biri, bir gün Halife Ömer ra'a gelerek dedi ki:


- Ey müminlerin emiri sana insanların en iyisini şikayete geldim Öyle birisi ki, amelde onu geçen veya onun kadar amel eden kimse pek azdır Geceleri sabaha kadar namaz kılar, gündüzleri de hep oruçla geçirir…

Bu sözlerden sonra utancından asıl demek istediğini diyemedi ve:

- Ey müminlerin emiri , beni bağışla, diyerek çekildi

Hz Ömer:- İyi iyi , Allah senden razı olsun Sen adamını çok güzel halleriyle övdün; artık onun hakkında fazla bir şey söylemen de gerekmez, dedi

Kadın çıkıp gittikten sonra, orada hazır bulunan sahabi Kaab b Sûr ra dedi ki:

- Ey müminlerin emiri, kadın utanıp asıl şikayetini sana söyleyemedi

- Kadının ne şikayeti varmış ki?

- Kadın kocasından, kocalık vazifelerini yerine getirmiyor diye şikayette bulunuyor, fakat bunu açıkça söyleyemiyor

Hz Ömer kadını geri çağırdı Kocasına da haber gönderip yanına getirtti Sonra Kaab b Sûr'a :

- Bunlar arasında sen hakemlik et, diye teklif etti Kaab :

- Sen buradayken ben nasıl hakemlik yapabilirim, dedi Hz Ömer ra :

- Benim anlayamadığım inceliği sen anladın Bunun için onları dinleyip aralarında gereken hükmü vermek de senin hakkındır, dedi

Bunun üzerine Kaab o adama dedi ki:

- Allah Tealâ erkeklere hitaben: “Sizin için helal ve hoş olan kadınlardan ikişer, üçer ve dörder olarak nikahlayın” (Nisâ, 3) diye buyurduğuna göre, en çok üç gün peşpeşe oruç tutabilirsin; dördüncü günü tutmamaman gerekir En çok da üç sabaha kadar ibadet edebilirsin; dördüncü gece eşinle beraber olmalısın

Hz Ömer ra Kaab'ın bu ince anlayışını beğendi ve:

- Senin bu buluşun öteki buluşundan da güzelmiş, dedi Bu isabetli hükmü çok beğenen halife onu Basra kadısı yaptı

Kadıncağız şikayetinde: “Kocam geceleri hep ibadet eder, gündüzleri oruç tutar” deyince, maksadı farketmeyen Hz Ömer: “Kocanı bunlardan men mi edeyim?” demişti
 

ekecikli24

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    20 Ağu 2011
  • Mesajlar
    100
  • MFC Puanı
    0
Komşunun Şikayeti

Biri, Resul-i Ekrem (sav)'ın huzuruna geldi ve:

- Bana eziyet ederek huzurumu bozuyor' diye komşusunu şikayet etti

Resul-i Ekrem (sav):

- Tahammül et ve komşunun gürültü patırtısına aldırma, belki gidişatını değiştirir, buyurdu

Bir müddet sonra ikinci defa gelerek şikayet etti Resul-i Ekrem (sav) bu kez de tahammül et buyurdu

Üçüncü defa geldi ve

- Ya Resulallah, benim bu komşum gidişatını düzeltmiyor, beni ve ailemi rahatsız etmek için gerekenlerin hepsini yapıyor' dedi

Resul-i Ekrem (sav) bu defa ona

- Cuma günü, ev eşyalarını dışarı çıkar, yoldan gelip geçen halk görsün Halk, sana 'niçin ev eşyalarını buraya döktün?' diye soracaktır 'Kötü komşunun elinden' diyerek şikayetini bütün halka söyle

Şikayetçi aynısını yaptı, eziyet eden komşu ise peygamber daima tahammül et diyecek diye, hayal ediyordu Halbuki zülmün def edilmesi hukukun müdafaası hususunda İslamiyetin, mütecavize saygı göstermeyeceğini bilmiyordu Böylelikle herkesin huzurunda rezil olacağını sezen eziyetçi komşu, konuyu öğrenince yalvarıp yakarmaya başladı ve adamın, eşyasını evine taşımasını rica etti Aynı zamanda komşusunu incitecek şekilde bir şey yapmamaya söz verdi
 

ekecikli24

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    20 Ağu 2011
  • Mesajlar
    100
  • MFC Puanı
    0
Köpek Küpü Kırınca

Birgün cami odasının kapısını açık bırakmıştık Aradaşların küpte kavuramları vardı İçeri giren bir köpek, küpe kafasını sokup kavurmaları yemiş Sonra da kafasını çıkaramayınca küpü kırıp kaçmıştı

Arkadaşların canı çok sıkılmıştı Bir yolunu bularak köpeği yakalayacaklar, sopadan geçireceklerdi Üstad dürümü öğrendi ve bu düşüncelerinden vazgeçirmek istedi Molla Resul:

-Üstadım, biraz kavurmamız vardı Biz kıyamıyorduk ki yiyelim Oysa bu köpek gelmiş, hem kavurmayı yemiş, hem de küpü kırmış Bize zarar verdi Ona nasıl ceza vermeyelim

Üstad:

-Molla Resul senden soruyorum Vicdanen söyle Sen aç kalsan, paran da olmasa, bir şey almaya da gücün yetmese, açık bir yerde bir et bulsan; yer misin, yemez misin? Oysa aklın var, düşünüyorsun ki bu etin sahibi var Ne yaparsın?

Molla Resul biraz düşündükten sonra,

Evet yerim, dedi

Üstad tekrar dedi ki,

-Bu hayvandır Aklı yok, haramı helali bilmez Hayrı ve şerri tanımaz Sahibinin kendisini döveceğini bilmez Elbette açık kapıdan girmiş ve kavurmalarınızı yemiş Bundan dolayı cezayı, hak etmiş midir? Sizden soruyorum Elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin?

Molla Resul ve arkadaşları,

-Köpeğin suçu yoktur, diye karar verdiler

Daha sonra Üsad şöyle dedi:

Madem öyledir, bu hayvanın gıybetini yapmayın ve helal edin

Molla Resul Üstad ile çok samimi konuşurdu Gülerek şöyle dedi:

-Üstadım, içimizden gelmiyor ki helal edelim Fakat, siz helalelleşmeye bizi ikna ettiniz
 

ekecikli24

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    20 Ağu 2011
  • Mesajlar
    100
  • MFC Puanı
    0
Köprü Yaptıran Mecusi


Vaktiyle bir Mecusi vardı Bu adam Mecusilikte ol*dukça gayretliydi İnancında büyük bir taassuba sahipti Yolcuları çok severdi Bir gün onlar için bir köprü yaptırdı Sultan Mahmud, kutlu bir yolculuktan dönerken yol üstündeki o güzelim köprüyü gördü Köprü, hem güzel*di hem de tam yerindeydi

"Bu büyük bir hayır!" dedi "Acaba böyle bir köprüyü kim yaptırdı?"

Maiyetindekiler dediler ki:

"Bir Mecusi yaptırdı"

Padişah, köprüyü yaptıran kişiyi çok kıskandı ve ora*da konaklayarak, Mecusi'yi huzuruna çağırttı Gelince,

"Sen sanırım iman ehline düşmansın Gel bu köprü*yü bana sat! Onun için ne kadar altın sarf ettiysen hep*sini benden al! Çünkü sen bir Mecusisin Kalbinde hamd ve minnet yok İnandığın gerçek bir din olmadık*ça bu köprünün ne faydası olacak sana? Verdiğim pa*rayı kabul etmezsen, benim elimden kurtulamazsın!" dedi

Mecusi dedi ki:

"Padişah beni paramparça etse bile bu köprüyü ne satarım, ne de karşılığında para alırım Ben bu köprüyü din uğrunda yaptırdım"

Bunun üzerine padişah onu hapsettirip ona eziyet et*tirdi Zindanda ona ne ekmek verdirdi, ne su Sonunda eziyetler haddi aşınca Mecusi'nin gönlü, kan kesildi

Bir süre sonra padişah ona haber göndererek, "Kalk, bir ata binip hemen yanıma gel! Köprüye tam bir değer biçmesi için bir de yanında üstat birini getir!" dedi

Padişah çok sevinçliydi Bir toplulukla köprüye gitti

Padişah oraya varınca uyanık Mecusi, köprünün üstün*de durdu

Dedi ki:

"Padişahım, şimdi bu köprünün değerini sen, benden iste bakayım! Kendimi bu köprüden atarak helak ede*yim de öbür köprüde karşılığını sana vereyim Ey yüce padişah, bak da gör! işte köprünün değeri! "

Bu sözleri söyler söylemez kendisini suya attı Su onu aldı, götürdü Mecusi, canıyla oynadı Canına kıydıda dinine kıymadı Çünkü maksadı dindi, ötesine aldırış bile etmedi

Ey dost! Bir ateşperest, dinine ziyan gelmesin diye kaldırdı kendisini ateşe attı Sen Müslümansın, ama Müslümanlıkta öyle bir hale düşmüşsün ki zaten su, se*ni çoktan kapmış götürmüş!

Bir Mecus ide bile inanç ateşi, seninkinden fazlaysa, artık Müslümanlığı var git bir Mecusi'den öğren! Allah'a ayarı düşük para götürmek kimin ne haddine! Öte dün*yaya sağlam para, o ayarcıya layık akçe götürmek ge*rek Can tenden çıkınca Allah'a putlarla dolu bir gönlü nasıl götürebileceksin?

Bütün bu putları gönlünden at Bedeninle beraber onları terket Bir dostun evine puthaneyle gidilmez Aya*ğı uyuşan kişi minbere nasıl çıkabilir? Uyuşuk bir ayak*la minbere çıkılamazsa uyuşuk, uykulu bir gönülle, Hakk'a nasıl erişilir?

Biri, bir an olsun uyanırsa o uyanıklığı ziyadeleşir Fakat sen bütün ömrünü gafletle geçirdin Bir an bile uyanıklık yüzü görmedin

Uykusu gaflet olanın uyanıklığı ölüm olur

Be adam! Sen kendi gamınla gamlanmazsan, senin derdine kim yanacak?

Bari, serkeşlik etme de hemen işe koyul, elinden ge*leni yapmaya giriş Çünkü hiç kimse senin derdine yan*maz, senin için gam yemez Hiç kimse senin yükünü bir anlığına bile çekmez Bunu böylece bil!
 

ekecikli24

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    20 Ağu 2011
  • Mesajlar
    100
  • MFC Puanı
    0
Kötürüm Çocuk


Abdullah Kassâr şöyle anlatmıştır:

Bir zamanlar hacca gitmek üzere yola çıkmıştım Şirâz âlimleriyle görüştüm Bana dediler ki:

"Abdullah-ı Tüsterî ile görüştüğün zaman onun fazîletini, üstünlüğünü kabul ettiğimizi ve selâmımızı söyle Arefe gününde evinden çıkıp hacılarla vakfeye durduğunu işittik Bu haber doğru ise bildirsin de bizim bu kerâmeti hususunda tereddüdümüz kalmasın"

Abdullah-ı Tüsterî hazretlerinin yanına varınca selâm verdim Üzerinde uzun bir elbise vardı Kendinden geçmiş bir halde oturuyordu Onu görünce üzerime bir heybet düştü Konuşmağa cesaret edemedim Yanında bir yere oturdum O sırada bir kadın geldi;

-Efendim benim kötürüm bir oğlum var Şifâ bulması için duânızı almaya geldim dedi

Abdullah Tüsterî:

-Onu niçin Rabbine havâle etmedin? deyince, kadın:

-Siz Rabbimizin sevgili kulusunuz dedi

Abdullah-ı Tüsterî bana doğru baktı ve işâret etti Hemen kalkıp elinden tuttum Ayağa kalkıp, ayakkabılarını giydi ve Şat Nehri kenarına gitti Kadın da peşinden geldi Kötürüm çocuk nehirde bir sandal içinde oturuyordu Çocuğa:

-Elini uzat! dedi

Annesi:

-Elini uzatamaz deyince,

-Sen çocuğu bırak, ondan ayrıl buyurdu

Bu sırada çocuk elini Abdullah-ı Tüsterî hazretlerine uzattı "Ayağa kalk!" deyince de kalktı Sonra da sandal sâhibi onu kenara yaklaştırdı ve kötürüm çocuk artık yürümeye başladı Abdullah-ı Tüsterî çocuğa abdest aldırdı ve iki rek'at namaz kılmasını söyledi

Çocuk namazı kılınca, annesine:

-Oğlunun elinden tut! buyurdu

Kadın da elinden tutup götürdü

Onun bu kerâmetini görünce şaşırdım Yanına yaklaşıp Şiraz âlimlerinin sözlerini söyledim Bir müddet başını eğip durdu Sonra:

-Ey dostum! Bu insanlar dilediğini yapan Allahü teâlâya inanırlar mı? dedi

-Evet efendim, dedim Sonra;

-Onlar, ondan ne istiyorlar? buyurdu
 

ekecikli24

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    20 Ağu 2011
  • Mesajlar
    100
  • MFC Puanı
    0
Kul Hakkı ve Cennete Girmek

Hz Enes (ra) anlatıyor:


Resûlüllah (sav) ile beraber bulunuyorduk Bir ara azı dişleri görülecek şekilde gülümsedi Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:


-Ümmetimden iki kişi Allâh'ın huzuruna gelirler


Birisi,

-Yâ Rab, benim bunda hakkım var; hakkımı bundan al, bana ver, der


Allah Teâlâ da ötekine,

- Hakkını ver, buyurur


Adam,


-Yâ Rab, bende sevap nâmına bir şey kalmadı, der


Cenâb-ı Hakk,

-Baksana, bu adamın sevabı kalmadı, ne dersin? buyurur


Adamcağız,

- O halde benim günahlarımdan alsın, der


Resûlüllah (sav) Efendimiz bunu anlatırken gözleri yaşardı ve, 'O gün büyük bir gündür İnsan; günâhının alınmasını ister' dedi


Bunun üzerine Allah Teâlâ hak sahibine,

-Başını kaldır ve cennete bak, buyurur


Adamcağız,

- Yâ Rab, inci ile işlenmiş, gümüşten ve altından köşkler görüyorum Bunlar hangi peygamber, hangi sıddîk veya hangi şehitler içindir? der


Allah Teâlâ,

-Bunlar, bana ücretini verenler içindir, buyurur


Adamcağız,

-Bunların hakkını kim ödeyebilir? der


Hz Allah,

-Sen istersen bunlara sahip olabilirsin, buyurur


Adam,


-Nasıl olur, yâ Rab? deyince,


Cenâb-ı Hakk,


-Hakkını bu adama bağışlamakla, buyurur


Adam,


-O halde ben bunu affettim, der


Allahü zû'l-Celâl hazretleri de,


-Arkadaşını al, beraberce cennete girin, buyurur


Sonra Resûlüllah (sav) Efendimiz,


'Allah'tan korkun, Allah'tan korkun ve siz de kendi aranızı düzeltin Bakınız, bizzat Hazret-i Allah mü'minlerin arasını buluyor' buyurmuşlardır
 

ekecikli24

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    20 Ağu 2011
  • Mesajlar
    100
  • MFC Puanı
    0
Kurtların Vazifesi


Bir gün Yûsuf-i Bahirânî isminde bir zât kendi kendine;

"Bâyezîd-i Bistâmî'nin yanına gideyim Eğer, açıktan bir kerâmet gösterirse velî olduğunu kabûl edeyim Böylece onu imtihân etmiş olayım" diye düşündü Bu düşünce ile, Bâyezîd-i Bistâmî'nin bulunduğu yere geldi

Bâyezîd-i Bistâmî onu görünce buyurdu ki;

"Biz kerâmetlerimizi, talebelerimizden Ebû Saîd Râî'ye havâle ettik Sen ona git"

Bu kimse gidip, Ebû Saîd Râî'yi sahrada buldu Kendisi namaz kılıyor, koyunlarına da, kurtlar bekçilik ediyordu Namaz bitince, gelen kimse kendisinden tâze üzüm istedi Oralarda üzüm bulunmazdı ve zamânı da değildi Ebû Saîd Râî, asâsını ikiye bölüp, bir parçasını gelen kimsenin tarafına, diğer kısmını da kendi tarafına dikti Allahü teâlânın izni ile, hemen o parçalar asma oldu ve tâze üzüm verdi Fakat, Ebû Saîd tarafında bulunan üzümler beyaz, gelen kimsenin tarafında bulunan üzümler siyah idi O kimse, üzümlerin renklerinin farklı olmasının sebebini sordu

Ebû Saîd Râî;

"Ben, Allahü teâlâdan, yakîn yolu ile istedim Sen ise imtihan yolu ile istedin Dolayısıyle, renkleri de niyetlerimize uygun olarak meydana geldi" buyurdu ve o kimseye bir kilim hediye edip, kaybetmemesini tenbih etti

O kimse kilimi alıp, hacca gitti Fakat, kilimi, Arafat'da kaybetti Çok aradı ise de bulamadı Hac dönüşünde, Bistâm'a, Bâyezîd hazretlerinin yanına uğradı Baktı ki kaybettiği kilim, Bâyezîd-i Bistâmî'nin önünde duruyor Bu hâdiselere şâhid olduktan sonra, böyle yüce bir zâttan, kerâmet istediğine çok pişmân oldu Tövbe ve istigfâr edip, Bâyezîd-i Bistâmî'nin talebeleri arasına katıldı
 
Üst Alt