-
- Üyelik Tarihi
- 23 Kas 2013
-
- Mesajlar
- 592
-
- MFC Puanı
- 6
Aksaray Develisi - Aksaray yöresi
Yaklaşık 1900 yıllan... Temmuz güneşinin Anadolu'yu yakıp kavurduğu günlerde Konya 'ya yakın köylerden birindeyiz. Bir evin temelleri yeni bitmek üzere. İri yan bir adam koca elleriyle güneşe inat koca koca taşlan yontup temeli yükseltmek için ha bire çalışmakla meşgul. Bir yandan da çamur isteyip amelelere daha sıkı çalışmalarını tembih ediyor. Dört beş amele bir ustaya çamur ve taş yetiştirmekte güçlük çekiyorlar. Etraf an kovanı gibi. Taş ve çekicin işlemenin ve işlenmenin verdiği hazla çıkardıkları ses dalga dalga çevreye yayılıyor. İri yan koca elli adam bir terini siliyor bir temele taş koyuyorken gözü tulumbanın başında su içme bahanesiyle oyalan ameleye takılır. Gümbür gümbür bir ses ile amelenin yüreğini oynatır. Amele hemen küreğini alıp çamur karıştırırken ''Ne sert bir adam'' diye düşünür.
Oysa bilmez ki kaba saba adam diye tasvir ettiği kişi ne kadar ince ruhludur!..
Oysa bilmez ki taş kıran kerpiç kesen o eller kanun üzerinde dolaşırken al yazmalı körpecik köylü kızının kınalı narin ellerinden farksız olduğunu!..
Nerden bilsin ki o koca elli adamın Gökmen Hasan Hüseyin Ağa olduğunu. Nerden bilsin ki Gökmen Hasan Hüseyin Ağa'nın Konya'da namı olduğ1mu Konya oturaklarının değişmez siması olduğunu.
Ve yine bilmez ki geleli daha birkaç gün olmasına rağmen yüreğinin sıla hasretiyle çarptığını. Konya'yıtozlu Aksinne'sini.
Külahçı sokağının karşısındaki alçacık da köhne kerpiç evini.
Muhabbetin pervasızca sunulduğu günlerin haftaların kısaldığı Konya oturaklarını "Şabab oğlan" türküsünü ihvanını yaranını özlediğini kanun tellerin nağme olup gezinmeyi arzu ettiğini nerden bilsin ki?!..
O koca elli adam Gökmen Hasan Hüseyin Ağa bir yandan terini siliyor bir yandan yonttuğu taşı itina ile yerine yerleştiriyor.
Taş yontarken çekicin çıkardığı ses sanki akşam yakacağı türkünün dillerden düşmeyecek türkünün çığ çığlık habercisi idiler.
Derken güneş kızgınlığını yitirip gece ülkesine yolculuğunu hızlandırınca işi bırakırlar.
O koca elli ruhu kanun telinde dolaşan adam Gökmen Hasan Hüseyin Ağa bulgur aşını yedikten sonra bir ''Kalıp carası2'' yakar.
Başını aktaşa koyar uzanır. Sigara dumanının adında Emmiler türküsü yankılanırken uyuya kalır.
Rüyasında yaranı kadınlar pazarında bir ara bekçilik yapan ''Gavur İmam'ı'' görür. Asıl adı Hüseyin olan Gavur İmam o sıralar bir camide imamlık yapmaktadır. Her günkü gibi yatsı namazını kıldırıp caminin kapısını kilitlemiş başında sarığı sırtında cüppesi elinde şak şak tespih ile ağır ağır evine giderken birden irkilir!. Kulak kabartır?! Bir saz dövünmektedir uzaktan!.. Gavur İmam olduğu yere mıhlanır. Bir süre evi dinler. Evet! Evet! Artık şüphesi kalmamıştır bir oturaktır bu. Olanca haşmetiyle dışarıya taşan ahenk onu cezbedereli gayri ihtiyari kapının tokmağına gider. O da ne?!.. Kapı açıktır dalar. Bu bir bağ evidir. Daha iyi duyabilmek için gider pencerenin altına çöker. Şuh zil sesleri arasında yanık yanık türkü söyleyen Gökmen Hasan Hüseyin Ağa'yı tanır;
Eremedim vefasına dünyanın
Bülbül konmuş sarayına Konya'nın
Bunu duyan Gavur İmam artık dayanamaz kapıyı tıklatır kapı açılır içeri girer. Bir oturak kadını zarifkıvrak hareketlerle ayaklan adeta yere basmamacasına zil dövmektedir. Dem nargile ve ahenk birbirlerine sinmiş; içeriyi tatlı bir sarhoşluk kaplamıştı. Gavur İmam hemen kapının yanına çöktü ve terbiyeli sesiyle dövünmeye başladı;
Eremedim vefasına dünyanın
Bülbül konmuş sarayına Konya'nın;
derken herkes onu fark etti. Başında sarık sırtında cüppeyle onu görünce şaşırdılar fakat şaşkınlıktan kısa sürdü; tanımışlardı.
Hoşgörüsü ve muhabbet ehli olmasıyla tanınan Gavur İmam'dı. Türkü bitti ara verdiler.
Oyuncu kadın boşalan kadehleri testideki kaçak rakıyla tazeledikten soma bir kadeh de Gavur İmam'a uzattı. Gavur İmam içmedi. O muhabbetten zaten sarhoşlamıştı. Bunun üzerine oyuncu kadın eline koca bir döğme gümüş tabaka alarak sigara sardı ve meclistekilere tek tek ikram ederek yaktı.
Saatler çabucak geçmişti. Ortalık ağarmaya başlayınca Gavur İmam'ın aklı başına geldi. Bir süre düşündüsoma ani bir kararla sırtından cüppesini başından sarığını ve saltasının cebinden camiinin anahtarını çıkarıpkendisine kapıyı açan gencin eline verdi ve kulağına şöyle fısıldadı;
''Bunları camiye götür cemaatten birine ver Gavur İmam artık gelmeyecek Eremedim vefasına dünyanın türküsünü çağıracak de!''
Gökmen Hasan Hüseyin Ağa yatsı ezanlarıyla uyandı. Kendini hala oturakta zannediyordu. Fakat yüzüne çarpan serin yel ona rüya gördüğünü hatırlattı. O ne biçim rüyaydı öyle? Hem öyle bir türküsü de yoktu. İçinden yakılmamış türküyü okumak geldi salıverdi sesini..
Yaklaşık 1900 yıllan... Temmuz güneşinin Anadolu'yu yakıp kavurduğu günlerde Konya 'ya yakın köylerden birindeyiz. Bir evin temelleri yeni bitmek üzere. İri yan bir adam koca elleriyle güneşe inat koca koca taşlan yontup temeli yükseltmek için ha bire çalışmakla meşgul. Bir yandan da çamur isteyip amelelere daha sıkı çalışmalarını tembih ediyor. Dört beş amele bir ustaya çamur ve taş yetiştirmekte güçlük çekiyorlar. Etraf an kovanı gibi. Taş ve çekicin işlemenin ve işlenmenin verdiği hazla çıkardıkları ses dalga dalga çevreye yayılıyor. İri yan koca elli adam bir terini siliyor bir temele taş koyuyorken gözü tulumbanın başında su içme bahanesiyle oyalan ameleye takılır. Gümbür gümbür bir ses ile amelenin yüreğini oynatır. Amele hemen küreğini alıp çamur karıştırırken ''Ne sert bir adam'' diye düşünür.
Oysa bilmez ki kaba saba adam diye tasvir ettiği kişi ne kadar ince ruhludur!..
Oysa bilmez ki taş kıran kerpiç kesen o eller kanun üzerinde dolaşırken al yazmalı körpecik köylü kızının kınalı narin ellerinden farksız olduğunu!..
Nerden bilsin ki o koca elli adamın Gökmen Hasan Hüseyin Ağa olduğunu. Nerden bilsin ki Gökmen Hasan Hüseyin Ağa'nın Konya'da namı olduğ1mu Konya oturaklarının değişmez siması olduğunu.
Ve yine bilmez ki geleli daha birkaç gün olmasına rağmen yüreğinin sıla hasretiyle çarptığını. Konya'yıtozlu Aksinne'sini.
Külahçı sokağının karşısındaki alçacık da köhne kerpiç evini.
Muhabbetin pervasızca sunulduğu günlerin haftaların kısaldığı Konya oturaklarını "Şabab oğlan" türküsünü ihvanını yaranını özlediğini kanun tellerin nağme olup gezinmeyi arzu ettiğini nerden bilsin ki?!..
O koca elli adam Gökmen Hasan Hüseyin Ağa bir yandan terini siliyor bir yandan yonttuğu taşı itina ile yerine yerleştiriyor.
Taş yontarken çekicin çıkardığı ses sanki akşam yakacağı türkünün dillerden düşmeyecek türkünün çığ çığlık habercisi idiler.
Derken güneş kızgınlığını yitirip gece ülkesine yolculuğunu hızlandırınca işi bırakırlar.
O koca elli ruhu kanun telinde dolaşan adam Gökmen Hasan Hüseyin Ağa bulgur aşını yedikten sonra bir ''Kalıp carası2'' yakar.
Başını aktaşa koyar uzanır. Sigara dumanının adında Emmiler türküsü yankılanırken uyuya kalır.
Rüyasında yaranı kadınlar pazarında bir ara bekçilik yapan ''Gavur İmam'ı'' görür. Asıl adı Hüseyin olan Gavur İmam o sıralar bir camide imamlık yapmaktadır. Her günkü gibi yatsı namazını kıldırıp caminin kapısını kilitlemiş başında sarığı sırtında cüppesi elinde şak şak tespih ile ağır ağır evine giderken birden irkilir!. Kulak kabartır?! Bir saz dövünmektedir uzaktan!.. Gavur İmam olduğu yere mıhlanır. Bir süre evi dinler. Evet! Evet! Artık şüphesi kalmamıştır bir oturaktır bu. Olanca haşmetiyle dışarıya taşan ahenk onu cezbedereli gayri ihtiyari kapının tokmağına gider. O da ne?!.. Kapı açıktır dalar. Bu bir bağ evidir. Daha iyi duyabilmek için gider pencerenin altına çöker. Şuh zil sesleri arasında yanık yanık türkü söyleyen Gökmen Hasan Hüseyin Ağa'yı tanır;
Eremedim vefasına dünyanın
Bülbül konmuş sarayına Konya'nın
Bunu duyan Gavur İmam artık dayanamaz kapıyı tıklatır kapı açılır içeri girer. Bir oturak kadını zarifkıvrak hareketlerle ayaklan adeta yere basmamacasına zil dövmektedir. Dem nargile ve ahenk birbirlerine sinmiş; içeriyi tatlı bir sarhoşluk kaplamıştı. Gavur İmam hemen kapının yanına çöktü ve terbiyeli sesiyle dövünmeye başladı;
Eremedim vefasına dünyanın
Bülbül konmuş sarayına Konya'nın;
derken herkes onu fark etti. Başında sarık sırtında cüppeyle onu görünce şaşırdılar fakat şaşkınlıktan kısa sürdü; tanımışlardı.
Hoşgörüsü ve muhabbet ehli olmasıyla tanınan Gavur İmam'dı. Türkü bitti ara verdiler.
Oyuncu kadın boşalan kadehleri testideki kaçak rakıyla tazeledikten soma bir kadeh de Gavur İmam'a uzattı. Gavur İmam içmedi. O muhabbetten zaten sarhoşlamıştı. Bunun üzerine oyuncu kadın eline koca bir döğme gümüş tabaka alarak sigara sardı ve meclistekilere tek tek ikram ederek yaktı.
Saatler çabucak geçmişti. Ortalık ağarmaya başlayınca Gavur İmam'ın aklı başına geldi. Bir süre düşündüsoma ani bir kararla sırtından cüppesini başından sarığını ve saltasının cebinden camiinin anahtarını çıkarıpkendisine kapıyı açan gencin eline verdi ve kulağına şöyle fısıldadı;
''Bunları camiye götür cemaatten birine ver Gavur İmam artık gelmeyecek Eremedim vefasına dünyanın türküsünü çağıracak de!''
Gökmen Hasan Hüseyin Ağa yatsı ezanlarıyla uyandı. Kendini hala oturakta zannediyordu. Fakat yüzüne çarpan serin yel ona rüya gördüğünü hatırlattı. O ne biçim rüyaydı öyle? Hem öyle bir türküsü de yoktu. İçinden yakılmamış türküyü okumak geldi salıverdi sesini..