Bu yazıyı yazan kişinin, oyunu kime vereceğini bilerek bir takım önyargılarla yazdığını düşünebilirsiniz bu yazıyı. Olsun, öyle okuyun. Ama benimde sizden ricam, bu yazıyı okurken önyargılarınızdan birazcık arınarak okuyun. Bu yazı hayatınızda hiçbir şeyi değiştirmez, ama önyargıyı azıcık olsa bile yıkmak pek çok şeyi değiştirebilir.
Cumhurbaşkanlığı adaylarının kesinleşmesinden sonra maraton başlamış oldu. İlk defa halk oylamasıyla seçilecek olan cumhurbaşkanının kim olacağı aslında o kadar da merak konusu değil. Cumhurbaşkanlığı makamına gelecek kişinin kim olmasından çok nasıl biri olmasını arzu ettiğimizi konuşmak lazım. 3 adayı da biraz tanımak lazım.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; kısa özgeçmişini dahi anlatmaya gerek yok. Türkiye uzun yıllardır onu her gün televizyonda görüyor. İnşaat şirketlerinin trilyoner olduğu dönem, RTE'nin başbakan olduğu dönemde gerçekleşti. Gezi Parkı Direnişi dediğimiz, tarihin en farklı direnişi yine bu başbakan döneminde gerçekleşti. Gezi Parkı Direnişini yaşatan şey sadece '3-5 ağaç meselesi' değildi. Bir iktidarın muhalefeti hiç umursamadan, kamuoyunu önemsemeden sermayenin çıkarına aldığı her kararı uygulatması, gösteri ve yürüyüşlere ambargo uygulanması, içki yasakları, sanata yapılan sansür, ahlakçı, şekilci, tek tipçi başbakan modeli Türkiye'de gezi direnişini doğurdu. Bu öyle bir başbakan ki Gezi Direnişinde katledilen arkadaşlarımızın hiçbiri için ne bir taziye mesajı yayınlamış, ne geri adım atmış. Hayır, yaptığı tek şey ölümleri meşrulaştırmaya çalışmak oldu. 'Molotof vardı, işi neydi orada, kadın mıdır kız mıdır' gibi Başbakan'dan beklenmeyen dobra, bir o kadar provokatif söylemleriyle halkın tahammül seviyesini sınırına ulaştırdı. İşçi grevleri bizzat iktidar eliyle engellenmeye çalışıldı. Özel okullar ve özel hastaneler bu dönemde had safhaya ulaştı. Daha aklıma gelemeyen alınan tonlarca karar, halk için değil, sermayenin kâr etmesi için yapıldı. Türkiye halkına yaptıkları yolsuzlukları, hırsızlıkları hatta ve hatta katliamları 'dış güçlerin oyunu bunlar' diyerek yutturmaya çalıştı. Kısmi olarak da başarılı oldu diyebiliriz. Kendi kitlesi ağzından çıkan tek söze bakıyordu. Öyle de oldu zaten. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan halklar arasında kin ve nefretin örülmesinde başrolü oynadı.
Ekmeleddin İhsanoğlu; kendisini lise tarih kitabından tanırım. Kitapta ondan Türkiye'yi dışarıda başarıyla temsil etmiş çok büyük bir şahsiyet olarak söz edilir. İslam Konferansı Örgütü'ndeki görevi nedeniyle tanınmıştır. Akademik hayatına bakıldığında çok başarılı bir bilim insanıdır. Ancak gelelim cumhurbaşkanlığı görevi ve politik duruşuna. Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçimi için partileri ziyaret turuna çıktı. Kılıçdaroğlu HDP'yi muhtemelen formalite icabı ziyaret etmiş olacak ki burada Ekmeleddin'in adını geçirmedi. MHP ile yaptığı görüşmenin çıkışında Ekmeleddin İhsanoğlu'nun aday olduğunu kamuoyuna duyurdu. Peki neden böyle bir şey yaptı?
MHP'nin son yerel seçimde aldığı oy ile Türkiye'nin 3. Büyük partisi olduğunu göstermesi Kılıçdaroğlu için yeterliydi ancak, bu CHP'nin yeni takındığı bir tavır değil. Yerel seçimlerde nerede CHP geleneğiyle alakası olmayan bir aday var, o aday gösterildi. Hatay'da Lütfü Savaş, İstanbul'da Sarıgül, Fatih'te Sabri Erbakan, Üsküdar'da İhsan Özkes, Ankara'da Mansur Yavaş. Adayların çoğu AKP'den oy almak için tasarlanmış, muhafazakar yere muhafazakar aday koyma usülüydü. CHP sol demokrat deyimler kullanıp, sağcı aday gösterdi. Bir zat-ı muhteremin dediği gibi CHP cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamasaydı bile rengini gösterecekti, hangi tarafta olduğunu. Sağdan yana olduğunu tescillemiş oldu. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun Madımak Katliamı hakkında 93 yılında 'Allah'a şirk koşanları ateşle imtihan ederler' dediği iddiaları katliamın yıldönümündeki açıklamasında 'tahrik vardı' demesiyle güç kazandı. CHP'nin alevilerin oylarını sabit görüp dindarların oyunu toplamaya çalışması da bundandı. Kılıçdaroğlu resmen 'Zaten ben tek parti rejiminde hepinizi kucaklıyordum, gelin tekrar kucaklayayım hepinizi tek partiye koyayım buna da demokrasi diyeyim' diye haykırıyor. Ekmeleddin İhsanoğlu MHP çevresi için gösterilmiş bir adaydır. Bir diğer meseleye gelecek olursak; CHP seçmeni bilmem kaç seçimdir oyum boşa gitmesin diye oyunu çöpe atsaydı, geri dönüşümden çok daha sağlıklı sonuçlar elde ederdi. CHP seçmeni partinin gösterdiği adayı beğenmiyor, ancak partisi gösterdiği için kafasında durumu meşrulaştırıyor. Ekmeleddin'de AKP'ye karşı, karısının da başı açık zaten gibi absürd argümanlarla kafalarını dolduruyorlar. Kısaca CHP seçmeninin başka seçeneği yok, ortaya öküz koysa aday gösterse ona da meşrulaştıracak birkaç cümle bulurlar ve ona oy verirler. 'Aslında biz de sevmiyoruz CHP'yi ama başka kim var ki verelim' mantığı cumhurbaşkanlığı seçiminde tasfiye olmazsa, bundan sonra da olmaz. O nedenle bundan sonra CHP'yi bi sol saymaktan, sol merkez saymaktan felan topyekün vazgeçmek lazım. Ekmeleddin İhsanoğlu Türk-Sünni islam anlayışının temsilcisidir. Cumhurbaşkanı olacak şahıs bana göre böyle bir anlayışın temsilcisi olmamalıdır.
Selahattin Demirtaş;
Selahattin Demirtaş 2007'de bağımsız olarak meclise girerek milletvekilliği ile tanışmış bir insan. Halkların Demokratik Partisi'ne eşbaşkan seçildikten kısa bir süre sonra cumhurbaşkanlığına partisi tarafından aday gösterildi. HDP projesi ne kadar anlatırsak anlatalım, halkın nezdinde 'Kürtlerin partisidir ya da Kürtlerin partisinin Türkiyelileşme politikasıdır'. Beyaz yakalılara sorarsak HDP 'Kürtlerle sosyalistlerin çatı partisidir'. HDP'nin ne olduğunu doğru düzgün anlatmasının pek de imkanı yok kısa süre içerisinde. HDP'nin adayı Demirtaş oldu, hakkında yazılıp çizilmeye başlandı. 'PKK'nın köşk adayı'. Bahçeli'de Demirtaş'ın adaylığına YSK'nın izin vermeyeceğini öne sürdü. Tarihte belki ilk defa demokratik siyasetin temsilcileri cumhurbaşkanlığı için bir aday çıkardı. Demirtaş iki adayın aynı zihniyetin adayı olduğunu söylüyor, 'Halkların ve Değişimin adayı' sloganıyla yola çıkıyor. Demirtaş kürt hareketinden gelen bir siyasetçi, Kürt illerinde TOMA'dan su da yemiş, Biber gazı da yemiş bir siyasetçi. Yani öyle steril ortamlarda yaşanan vahşetlerin arkasından 'üzücü olaylar tabii' diye konuşan bir insan değil. Madımak'a 3 senedir giden bir siyasetçi. Alevilerin haklarını pragmatist hedefleri için değil, partisinin politikasından doğru savunan bir siyasetçi.
Geziyi ilk üç gün desteklememiş. Evet çok yanlış yapmış. Ekmeleddin'de bildiğim kadarıyla geziyi 'sadece' ilk üç gün desteklemiş. Belki aradaki fark budur.
Selahattin Demirtaş deyimlerinde Kürt halkının talepleri dışında alevilerin tüm taleplerinin, LGBTİ bireylerinin taleplerinin temsilcisidir. Başka adaylar nelerin temsilcisidir? Siyasal islama mecbur değiliz. Demirtaş halkların ve değişimin adayıdır.
Ben cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, taleplerimi karşılayabilen tek aday olan Selahattin Demirtaş'ı açık yüreklilikle destekliyorum.
Selahattin Demirtaş 2. Tura çıksın veya çıkamasın, mesele köşkteki koltuğa oturmak değil, mesele taleplerini savunabilmektir. Demirtaş'ın oyu, Türkiye'deki barış ve özgürlük talebinin göstergesi olacaktır.