Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

şok Özal raporu

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 598
tarafından aracın GATA’ya hareket saatinin 10.00 ilâ 11.00 aralığında farklı saatler olarak ifade
edilmesi; Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde açılan hasta dosyasındaki belgelerde Merhumun
hastaneye giriş saatinin 11.15 olarak kaydedilmesi, nöbetçi yaver tarafından düzenlenen
ceridede bu saatin 11.20 olarak yazılması, hastanede yapılan kan gazı tetkikinin çıktısında kayıtlı
olan saatin ise 10.50 olması, bilgisine başvurulan kişiler tarafından Hacettepe Üniversitesi
Hastanesine varış zamanının 10.17 ilâ 11.15 arasında farklı saatler olarak beyan edilmesi
hususları birlikte değerlendirildiğinde; Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlanması üzerine
Köşk’ten GATA’ya hareket ve Hacettepe Üniversitesi Hastanesine varış saatlerinin kesin olarak
tespit edilmesi mümkün olamamıştır.
- Sayın Cumhurbaşkanının içinde bulunduğu ambulansın Köşk’ten hareket ettiği saat ile
Hacettepe Üniversitesi Hastanesine vardığı saat ve takip edilen yol güzergâhı ile intikal sırasında
yolun trafiğe açık bulundurulması yönünde alınan tedbirler (telsiz ile yapılan bağlantı sonucu
trafik eskortunun konvoya dahil olarak yolu açması) dikkate alındığında ve konuyla ilgili
beyanlar değerlendirildiğinde, Köşk’ten çıkışla Hacettepe Üniversitesi Hastanesine varışın
“makul bir sürede” sağlandığı, bu veriler ışığında Sayın Cumhurbaşkanının şehrin içerisinde
dolaştırılmadığı ve bir zaman kaybının da söz konusu olmadığı, yol makul sürede alınsa dahi ilk
yardım için gerekli sürenin aşıldığı değerlendirilmiştir.
- Hacettepe Üniversitesi Hastanesine çocuk acilden girilmesi sebebiyle hastane içinden
dolaşılarak büyük acile gelinme sürecinin ise, çok kısa bir zaman kaybına sebebiyet verdiği
kanaati edinilmiştir.
- Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Üniversitesi Hastanesine getiriliş nedeni ve
sağlık durumu ile ilgili hastaneye yeterli bilginin verilmediği ve herhangi bir hazırlığın
yapılmadığı, ancak bu durumun acil serviste o gün görevli olan doktor ve diğer sağlık
personelinin müdahalesinde bir gecikmeye mahal vermediği anlaşılmıştır.
11 - Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın hastaneye getirildiğinde ölü mü/sağ mı
olduğu yönünde tereddütlerin muhtelif zamanlarda dile getirildiği görülmektedir.
Merhum Cumhurbaşkanını Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde ilk karşılayan ve
hastanenin büyük acil servisinde kapı nöbetçisi olarak görev yapan Dr. Aysel Paşaoğlu
27.07.2011 tarihli beyanında, “(…) Benim kanaatim hastaneye ölü olarak geldiği ve bütün
müdahalelere rağmen geri döndürülmediği yönündeydi. Benim gördüğümde hiçbir canlılık emaresi
yoktu. Nabız ve tansiyon alınamıyordu. Göz pupilleri dilate olmuştu. El ve ayaklarda morarma
başlamıştı, idrarını da kaçırmıştı. Benim gözlemime göre hastaneye getirildiğinde en az 20-30
dakika önce ölmüştü, veriler bu durumu gösteriyordu. Ben gördüğümde rahmetliye ne Köşk’te ne
de ambulansta hiçbir müdahale yapılmamıştı. Ambulansta hiçbir donanım yoktu.”şeklinde
gözlemini aktarmıştır.
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 599
Hacettepe Üniversitesi Hastanesi büyük acil servisinde ilk müdahaleyi yapan kıdemli
dahiliye asistanı Dr. Mustafa Kadri Altundağ tarafından iç hastalıkları notu başlığı altında
düzenlenen doktor gözlem formunda, Merhum Cumhurbaşkanının durumu, “Saat 11.15 te HÜTF
büyük acil polikliniğine gelen Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL'ın ilk muayenesinde, tansiyonu
alınmıyordu. Nabzı alınmıyordu. Solunumu yoktu. Pupiller fixed dilateydi.(…)” şeklinde
tanımlanmıştır.
Dr. Mustafa Kadri Altundağ 25.05.2011 tarihli beyanında ise; “(…) Ben ve diğer doktor
arkadaşlar ile yardımcı sağlık personeli Sn. Cumhurbaşkanını karşıladık. Ambulansta yanında
kimler vardı tam olarak hatırlayamıyorum. Aracın önünde şoför ve bir kişi vardı, ancak bu kişinin
kim olduğunu hatırlamıyorum. Ambulansın sedyesini çıkartmakta bayağı zorlandık. Rahmetli
sedyede yatıyordu, vücudunun baş kısmının bulunduğu sedyenin arka kısmı 30-45 derecelik bir
açıyla nispeten dik duruyordu. Rahmetlinin başı yana doğru kaymıştı. Benim ilk gördüğümde
bilinci yoktu ve solunumu durmuştu. Ayrıca tansiyonunu ve nabzını alamadık. Muhtemelen kalbi ve
solunumu önceden durmuştu. Rahmetlinin bu haline halk dilindeki tanımlama ile ölü diyebiliriz,
ancak o anki bulgulara baktığımızda tıbbi anlamda öldüğünü söyleyemeyiz.(…)” şeklinde
tespitlerini paylaşmıştır.
Merhum Cumhurbaşkanının vefatından sonra, Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde
düzenlenen Tıbbi Tutanakta; “(…) Hacettepe Üniversitesi Hastanesi acil servisine saat 11.15. de
girilmiştir. Burada yapılan tetkikte pupillerin genişlediği, nabız ve solunumun durduğu, kan
basıncının alınamadığı tespit edilmiştir.(…)” şeklinde açıklamaya yer verilmiştir.
17 Nisan 1993 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde acil servis kapı nöbetçisi
olarak görev yapan Dr. Aysel Paşaoğlu, dâhiliye kıdemli asistanı Dr. M. Kadri Altundağ ve acil
serviste müdahaleye katılan diğer doktor ve sağlık personelinin beyanları ile doktor gözlem
formu ve tıbbi tutanakta yer alan bilgilerden, Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın
hastaneye getirildiğinde tıbbi olarak öldüğü yönünde bir belirleme yapılamamakla birlikte;
solunum aktivitesinin ve kalp ritminin bulunmadığı, göz bebeklerinin büyümüş olduğu (fixed
dilate), nabzının atmadığı ve tansiyonunun alınmadığı hususlarının tespit edildiği anlaşılmıştır.
Tıbbi Uzmanlar Heyeti de Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Üniversitesi Hastanesi
getirildiğindeki durumuna ilişkin, “Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Hastanesine kabulünde
yapılan ilk tıbbi muayenelerde kalp aktivitesinin, spontan solunumunun ve tansiyonun yokluğu ile
pupillerin fiks ve dilate olmasının adli tıp pratiğinde hukuken somatik ölüm olarak kabul
edilebileceği” sonuç ve kanaatine varmıştır. Halk dilinde ölüm olarak kabul edilen somatik ölüm
durumu aynı Raporda “insan vücudundaki üç ana sistemden, dolaşım ve solunum sistemlerinin
yapay destek almaksızın çalışmaması ve santral sinir sistemi fonksiyonlarının durması” şeklinde
tanımlanmıştır.
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 600
12 - Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’a Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde asistan ağırlıklı
bir kadro ile ilk müdahalenin yapıldığı, uzman hekimlerin sürece daha sonra dâhil olduğu gibi
yapılan tıbbi müdahalelere ilişkin bazı iddiaların kamuoyuna yansıdığı görülmüştür.
17 Nisan 1993 tarihinde kıdemli dahiliye asistanı sıfatıyla Merhum Cumhurbaşkanına ilk
müdahaleyi yapan Dr. Mustafa Kadri Altundağ tarafından iç hastalıkları notu başlığı altında
düzenlenen doktor gözlem formunda, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi büyük acil servisinde
yapılan işlemler, “Saat 11.15’te HÜTF büyük acil polikliniğine gelen Cumhurbaşkanı Turgut
ÖZAL'ın ilk muayenesinde, tansiyonu alınmıyordu. Nabzı alınmıyordu. Solunumu yoktu. Pupiller
fixed dilateydi. Hasta resusitasyon odasına alındı ve derhal entübe edildi, mayi yolu açıldı.
Eksternal kardiak masaja başlandı. Monitorize edildi. Kardiak elektrik aktivitesi yoktu. Düz
çiziyordu. Adrenalin, Bikarbonat, Atropin ve Kalsiyum yapıldı. Hasta suni teneffüs ve eksternal
kardiak masaj eşliğinde Kalp-Damar Cerrahisi yoğun bakım ünitesi'ne nakledildi. (Yoğun bakım
ünitesine alınmadan iki kez defibrille edildi.)” şeklinde belirtilmiştir.
Merhum Cumhurbaşkanına ait hasta dosyası içerisinde bulunan, Kalp-Damar Cerrahisi
yoğun bakım ünitesinde Merhum Cumhurbaşkanına yapılan işlemlere ise Dr. Erhan Atahan
(Çekiç) tarafından düzenlenen doktor gözlem formunda yer verilmiştir.
17 Nisan 1993 tarihli Tıbbi Tutanakta, Merhum Cumhurbaşkanına Hacettepe
Üniversitesi Hastanesinde yapılan tıbbi müdahale ile ilgili işlemler; “(…) Hacettepe Üniversitesi
Hastanesi acil servisine saat 11.15. de girilmiştir. Burada yapılan tetkikte pupillerin genişlediği,
nabız ve solunumun durduğu, kan basıncının alınamadığı tespit edilmiştir. Uzman doktorlar hemen
kalp masajına tıbbi tedaviye başlamışlar, bu amaçla bacak toplardamarına katater ve akciğere de
tüp koymuşlardır. Bu girişimler devam ederken Sayın Cumhurbaşkanımız suretle Kalp-Damar
Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesine nakledilmiş ve kalp cerrahları, kardiyologlar, nörologlar ve
anesteziyologlardan oluşan bir konsültasyon ekibinin derhal sürekli kontrol ve tedavisine
alınmıştır. Bu girişimlere ilaveten hemen geçici kalp pili takılmış, aynı anda intraaortik balon
pompasına bağlanmıştır. Bütün bu girişimlere rağmen Sayın Cumhurbaşkanımızın durumu
ciddiyetini korumuş ve hayati fonksiyonlarında hiçbir gelişme ve geriye dönüş gözlenmemiştir.”
şeklinde gösterilmiştir.
Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi ve Kalp-Damar Cerrahisi Yoğun Bakım
Ünitesinde yapılan müdahaleleri içeren iç hastalıkları notu, doktor gözlem formu ile müdahaleye
katılan kişilerin beyanları dikkate alındığında; Merhum Cumhurbaşkanına, büyük acil ile diğer
ilgili servislerde o gün görevli (nöbetçi) olan asistan doktorlar (tıp fakültesi mezunu olup
sahasında uzmanlık eğitimi alan) tarafından acil servis yeniden canlandırma odasında müdahale
edildiği, Genel Cerrahi ABD öğretim üyesi ve bir süre acil servis sorumlusu olarak görev yapan
Doç. Dr. Arif Özdemir’in de acil servisteki müdahaleye katılarak bu süreci yönettiği, tıbbi tutanak
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 601
ile ölüm raporunda isim ve imzası bulunan öğretim üyelerinin ise olay tarihinin hafta sonu
olması nedeniyle kendilerine haber verilmesi üzerine hastaneye gelerek yoğun bakım
servisindeki müdahaleye katıldıkları anlaşılmaktadır.
Merhum Cumhurbaşkanına Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde yapılan müdahale
sürecine ilişkin Tıbbi Uzmanlar Heyetinin tespit ve değerlendirmelerine ise aşağıda yer
verilmiştir.
“Hacettepe Üniversitesi Hastanesi büyük acil servisine Merhum Cumhurbaşkanı Turgut
Özal’ın kabulünde kalbin elektriksel aktivitesinin olup olmadığına dair görsel ve/veya yazılı belge
olmayıp hastayı değerlendiren hekimin notunda monitörde kardiyak aktivitenin olmadığı, düz
çizginin görüldüğü ifade edilmektedir. Bunun üzerine Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın
resusitasyon odasına alınarak entübe edilip eksternal kardiyak masaja başlandığı, resusitasyon
amacıyla verilen farmakolojik tedavi, suni teneffüs ve eksternal kardiyak masaj eşliğinde kalp
damar cerrahisi yoğun bakım ünitesine nakledildiği, bu süreçte Merhum Cumhurbaşkanı Turgut
Özal’ın iki kez defibrile edilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Kalp damar cerrahisi yoğun bakım ünitesine kabul edilen Merhum Cumhurbaşkanı Turgut
Özal’ın mevcut tablosunda değişiklik olmaması üzerine eksternal kardiyak masaja sürekli devam
edilip adrenalin, lidokain, bikarbonat, kalsiyum, atropin ve deksametazon (dekort) içerecek şekilde
ilaçlarla resusitasyonun sürdürülmeye çalışıldığı, ardından arteriyal ve venöz monitorizasyon ve
femoral arter yoluyla da intraaortik balon pompası konularak Merhum Cumhurbaşkanı Turgut
Özal’ın hemodinamik olarak daha yakın takip edilmeye ve desteklenmeye çalışıldığı, takiben sağ
juguler ven yoluyla sağ ventriküler geçici pacemaker elektrodu yerleştirilerek kardiyak pacing
uygulandığı, pace spike’larının gözlenmesine rağmen ventrikül cevabı alınamadığı, hemen
dopamin infüzyonuna başlanıp iki adet haemaccel uygulandığı, hastanın tüm bu tıbbi çabalara
rağmen klinik, muayene ve laboratuvar bulgularında anlamlı herhangi bir düzelme olmaması
üzerine 14:30’da eks olarak kabul edildiği belirtilmiştir.
Hasta dosyası incelendiğinde, ALT, AST, LDH, Na, glukoz, kreatinin, CK ve fosfor
düzeylerinin normalden daha yüksek olduğu, protein ve albümin değerlerinin aşırı düşük olduğu,
klor değerlerinin, tetkiklerden birinde normalden yüksek, diğer iki tetkikte ise normalden düşük
olduğu görülmüştür.
Dr. Erhan Çekiç tarafından düzenlenen kalp damar cerrahisi yoğun bakım ünitesindeki
tıbbi kayıtta, “ ... saat 12:30 dan itibaren endotrakeal tüpten kan geliyordu. Endotrakeal tüpünden
sekresyon kanlı geliyordu, devamlı aspire ediyordu. Çekilen akciğer grafisinde herhangi bir patoloji
tespit edilmedi. ...” kaydı düşülmesine rağmen bahsi geçen akciğer grafisinin hasta dosyasında
bulunmaması sebebiyle tıbbi dokümanda geçen bilginin teyidini yapmak mümkün olamamıştır.
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 602
Merhum Turgut Özal’la ilgili tıbbi kayıtlarda ve beyanlarda “digoksin” kullandığına dair bir
bilgi olmamasına rağmen o dönemdeki Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Klinik Patoloji
Laboratuvarı şefi Dr. Cumhur Özkuyumcu beyanında, kendisine digoksin düzeyi ölçülmesi için
gönderilen kanın hemolizli olduğu, sonuç alınamadığı, bununla birlikte digoksin düzeyinin çok
yüksek değerlerde olduğu için cihaz tarafından okunamadığı bilgisini aktarmış ve bu bilgiyi not
ettiğini ifade etmiştir. Ancak, hasta dosyasında bu işleme ait bir kayda rastlanılmamıştır.
Merhum Cumhurbaşkanına Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde yapılan müdahaleye
ilişkin hasta dosyasının tetkikinde aşağıdaki tespit ve değerlendirmelere ulaşılmıştır.
- Genel tıbbi bilgilere göre; nabzı alınamayan, solunumu olmayan, pupillerin fiks ve dilate
olan bir kişi acil servise ilk getirildiğinde, sağlık ekibi tarafından hava yolları kontrol edilip
dışarıdan verilecek havanın akciğerlere ulaşmasını sağlayan alet (endotrakeal tüp) soluk borusuna
yerleştirilir. Yine eş zamanlı olarak kalp aktivitesinin takibi için kardiyak monitöre bağlanır. Ambu
ile hava verilirken standartlara uygun olarak kalp masajı yapılır. Solunum ve dolaşım yardımı
yapılırken damar yolu açılarak duruma uygun ilaçlar verilmeye başlanır ve daha sonra yapılan
müdahalelerin etkinliği değerlendirilir.
Beyanlardan anlaşılacağı gibi, büyük acil serviste asistan doktorların (tıpta uzmanlık
öğrencisi), 6. sınıf intörn doktorlar ile 5. sınıf stajyer doktorların bulunduğu, merhum
Cumhurbaşkanına ilk tıbbi müdahalenin değişik ana bilim dallarından gelen asistan doktorlar ile
birlikte nöbetçi asistan doktor tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Merhuma acil serviste yapılan
ilk tıbbi müdahalelerde hangi işlemin kim ya da kimler tarafından yapıldığına dair bir kayıt
olmadığından ve bu yöndeki beyanlarda tutarsızlıklar bulunmaktadır. Ancak, Merhum Turgut
Özal’ın büyük acil servisine kabul edildiği andan yoğun bakım ünitesine nakledildiği ana kadar
kayıtlardan anlaşılacağı üzere yukarıda belirtilen ilk yardımdaki tüm işlemlerin yerine getirildiği
görülmektedir.
- Hacettepe Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesinde ise, 1993 yılında bu
tür olgulara arteriyel ve venöz monitorizasyon, intraaortik balon pompası, pacemaker elektrodu
yerleştirilmesi ve transfemoral kardiyopulmoner by-pass gibi ileri düzey resüsitasyon işlemlerinin
uygulanabildiğinin bilindiği, ancak arteriyel ve venöz monitorizasyon, intraaortik balon pompası
ve pacemaker elektrodu yerleştirilmesi işlemlerinin yapılmış olmasına rağmen transfemoral
kardiyo-pulmoner by-pass gibi uygulamaların niçin yapılmadığına yönelik tıbbi kayıtlarda ve
beyanlarda açıklama bulunamamıştır.
- Genel tıbbi uygulamalara bakıldığında resüsitasyonun ilk aşamasında sık aralıklar
(yaklaşık 5 dakikada bir) ile kan gazı ölçümü yapılması gerektiği, daha sonra kan gazı ölçüm
aralıklarının hastanın genel durumu ve kan gazı sonuçlarına göre tekrarlanması gerektiği
bilinmektedir. Merhum Turgut Özal’ın hasta dosyasının tetkikinde toplam 4 adet kan gazı ölçümü
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 603
yapıldığı, aralıklarının ise sırasıyla 39-22-48 dakika olduğu, yapılmış olan 4 adet kan gazı
sonuçlarında iyiye gidiş görülmediğinin aşikar olduğu anlaşılmıştır. Kan gazlarındaki oksijen
değerlerinin anormal olduğu göz önüne alındığında söz konusu kan gazı tetkikinin daha sık
aralıklar ile bakılmasının gerektiği, kan gazının neden az sayıda çalışıldığı ile ilgili tıbbi belgelerde
bilgi olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca, biyokimyasal tetkiklerin sayıca az yapıldığı kanaati edinilmiş,
bazı tetkiklerin (tam kan sayımı, kanama/pıhtılaşma parametreleri gibi) ise, hiç yapılmamış
olduğu belirlenmiştir.
- Kayıtlardaki bilgilere göre, resüsitasyon sırasında verilen sodyum bikarbonat miktarının
(toplam 2550 mL) çok yüksek olduğu, bu değerin sağlıklı insan için bile gerek sıvı gerekse sodyum
yükü açısından hayati sonuçlar doğuracağının bilinmesi gerektiği, nitekim saat 12:39 da çıkan kan
gazı sonuç belgesinde elle yazılı olan sodyum değerinin 182 mmol/L ölçülmesi, daha sonraki
ölçümde “out of inst. range (high)” sonucunun çıkmış olması söz konusu hayati tehlike ihtimalini
teyit ettiği, bu konuyu açıklayacak hastane dosyası içerisinde hekimlere ait bir değerlendirmenin
bulunmadığı anlaşılmıştır.
- ALT ve AST, sodyum ve diğer elektrolit düzeylerinde normalden daha yüksek değerler
saptandığı görülmüştür. Bu değerlerin bir kısmının kardiyo pulmoner resüsitasyona (kalp akciğer
canlandırması, CPR) bağlı olabileceği düşünülmekle birlikte protein ve albümindeki aşırı düşük
değerlerin (albumin değerinin 1.2 g/dL, normali 3.2-4.5 g/dL, total proteinin ise 2.3 g/dL, normali
6.0-7.8 g/dL olduğu), Merhum Cumhurbaşkanının bilinen hastalıkları ve mevcut klinik durumu
dikkate alındığında akut bir kardiyak olayla açıklanamayacağı düşünülmektedir. Ancak, bu
konuda herhangi bir incelemenin yapıldığına dair hasta dosyasında da bir kayda rastlanılmamıştır.
- Hasta dosyasındaki kayıtlara göre, fosforun 12.8 mg/dL (normali 2.3-4.7 mg/dL) olarak
ölçüldüğü görülmüştür. CPR’ın fosforu yükselttiği bilinmekle birlikte üç kat yükselttiği ile ilgili
literatürde bir bilgi bulunamamıştır. Bazı farmasötik ve toksikolojik maddelerin fosfor değerlerini
bir miktar yükselttiği bilinmektedir. Bu nedenle bu kadar yüksek fosfor değerinin açıklanmaya
ihtiyacıvardır. Ancak, bu konuda herhangi bir incelemenin yapıldığına dair hasta dosyasında bir
kayıt görülememiştir.
- Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde alınan kan örneğinde kan üre azotu normal iken,
kreatinin düzeyi 2.1 mg /dL olarak tespit edilmiştir. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Düzen
Laboratuvarı tarafından 1987-1993 yılları arasında yapılan tetkiklerine bakıldığında, kan üre
azotu ve kreatinin düzeylerinin normal aralıklarda seyretmiş olduğu anlaşılmaktadır. Kan üre azot
değeri normal olduğu halde izole kreatinin yüksekliği yapan durumlara bakıldığında bunların kas
yıkımı, simetidin, trimetoprim, sefalosporin gibi ilaçların kullanımı, kanda keton, metanol ve
isopropil alkolün olabileceği literatürden anlaşılmaktadır. Ancak, Merhum Cumhurbaşkanının tıbbi
kayıtlarında bunlarla ilişkili bir durum saptanmamıştır. Resüsitasyon sırasında meydana gelen kas
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 604
yıkımının az olduğu bilinmektedir. Merhum Cumhurbaşkanının tetkik sonuçlarındaki CK değerinin
CPR uygulamasına bağlı “Ezilme Sendromu” olasılığı ile hafif yükselmesinin (1642 U/L)
kreatinindeki bu yüksekliği açıklamayacağı; netice olarak, kan üre azotu normal iken kreatinin
düzeyinin yüksek bulunmasının açıklanması gereken bir durum olduğu değerlendirilmiştir. Ancak,
hastane dosyasında veya hekimlerin beyanlarında açıklayıcı bir yorumun yapılmamış olduğu tespit
edilmiştir.
Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Hastanesine kabulünde yapılan ilk tıbbi
muayenelerde kalp aktivitesinin, spontan solunumunun ve tansiyonun olmadığı, pupillerin fiks ve
dilate olduğu tespit edilmiş olması adli tıp açısından somatik ölüm (insan vücudundaki üç ana
sistemden, dolaşım ve solunum sistemlerinin yapay destek almaksızın çalışmaması ve santral sinir
sistemi fonksiyonlarının durması somatik ölüm olarak tanımlanmaktadır) olarak bilinen duruma
uygun olduğu kanaatini oluşturmaktadır. Ölüm anı Merhumun ilk düştüğü an olarak kabul edilir
ise aradan bu kadar uzun süre geçtikten sonra kişinin hayata dönmesinin mümkün olmadığı tıbben
kabul edilen bir gerçektir.”
13 - Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde otopsi yapılması hususunun Hacettepe
Üniversitesi Hastanesinde değerlendirildiği, aileye (Sayın Semra Özal) konunun sorulduğu,
ancak otopsi yapılmasının aile tarafından kabul edilmediği ifade edilmektedir. Sayın Semra Özal
ise, otopsi konusunun kendilerine sorulmadığını, esasen sorulmasının da gerekmediğini,
kendilerine önerilen konunun tahnit olduğunu, bu işleminin de Merhumun naaşının defin
merasimine kadar korunduğu GATA’da yerine getirildiğini belirtmektedir.
Yapılan araştırma ve inceleme neticesinde, Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde
otopsi yapılması konusunun gündeme gelip gelmediği hususunda aşağıdaki tespitlere
ulaşılmıştır.
- Sayın Semra Özal’ın, Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde otopsi işleminin
yapılıp yapılmaması konusunda Dr. Cengiz Aslan dahil hiç kimsenin kendisine bir şey
sormadığını, bu nedenle otopsiye izin vermediği yönündeki iddiaların doğru olmadığını, eğer
sorulsaydı otopsinin yapılmasını isteyeceğini, kendisine sorulan hususun tahnit ve mumyalama
olduğunu, bu meyanda sadece mumyalamaya rıza göstermediğini ifade etmiştir.
- Ölüm raporunda isim ve imzası bulunan Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet
Yüksel Bozer, Turgut ÖZAL’ın vefatında ne bir ihbar, ne bir klinik şüphe ne de otopsi yapılmasını
düşündürecek başka bir durumun olmadığını, kısaca otopsi yapılmasını gerektirecek bir
şüphenin bulunmadığını; yine ölüm raporunda onayı bulunan Hastaneler Başhekimi Prof. Dr.
Celal Çelik Taşar, ölümün şüpheli olarak görülmediğini beyan etmişlerdir.
- Ölüm raporunda isim ve imzaları bulunan Prof. Dr. İlhan Paşaoğlu, Prof. Dr. Mehmet
Kemal Erdem, Prof. Dr. Ali OTO ve Prof. Dr. Kubilay Varlı’nın ise, kendilerinin bulunduğu
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 605
ortamda otopsi konusunun konuşulmadığını ve gündeme gelmediğini ifade etmişlerdir.
- Otopsinin sorulmadığı, gündeme gelmediği ve değerlendirilmediği yönündeki beyanlara
karşılık;
Dr. Cengiz Aslan’ın ‘Sayın Semra Özal’a doktor arkadaşlar beni aracı olarak gönderdiler
otopsi yapalım mı dedim. Fevkalade üzgündü. “Ben orasını burasını kestirmem, Öldü işte görmüyor
musun, geri mi getireceksiniz? dedi”,
Av. Bilgin Yazıcıoğlu’nun, “resmi ölümü açıklandıktan sonra tedavi sürecine katılan
doktorların talebiyle Sayın Semra Özal’a Cumhurbaşkanımızın vücudunda otopsi yapılması
konusunu açtığımda “ben eşimi parçalatmam” diyerek otopsi yapılmasını istemediğini açıkça ifade
etti.”,
Musa Öztürk’ün “Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde ölüm sonrası Cumhurbaşkanımızın
naaşı üzerinde otopsi yapılması yönünde Rektör Yüksel Bozer, Doktor Cengiz Aslan ve müdahalede
bulunan üst düzey doktorlar kendi aralarında konuştuktan sonra Semra Hanıma otopsi yapılması
yönünde öneri götürmelerine rağmen, Semra Hanım otopsi yapılmasını kabul etmedi.”,
Arif Yüksel’in, “Ölüm günü saat 22.00 sıralarında cenazesi GATA’ya götürülmüştü. Burada
yıkanması sırasında Kardeşi Korkut Özal, oğlu Ahmet Özal, GATA komutanı Ömer Şarlak ve
Bedrettin Dalan vardı. Başka kişilerde olduğunu hatırlıyorum. Ancak isimlerini şuan tam
bilemiyorum. Ben burada Hâkim olduğumu, Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı yaptığımı belirterek bu
ölümün şüpheli olduğunu ve otopsi yapılması gerektiğini sesli olarak ifade ettim. Ama orada
bulunanlar bu talebimi “aile istemiyor” diye olumsuz karşıladılar. Ben de “bu durum yarın
tartışmalı olabilir, dikkat etmek lazım” diye söyledim.”,
yönündeki beyanların otopsi konusunun gündeme gelip değerlendirildiği ve bu meyanda
konunun aileye (Sayın Semra Özal) iletildiği hususunda kanaat oluşturmuştur. Hüsnü Doğan,
Prof. Dr. Hilmi Özkutlu, Halil Şıvgın ve Saffet Arıkan Bedük’ün otopsi konusunun Sayın Semra
Özal’a sorulduğu yönündeki beyanları da bu kanaati güçlendirmiştir.
- GATA Komutanlığı tarafından Kurulumuza gönderilen yazı içeriğinden de anlaşılacağı
üzere, Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde ölü muayene ve otopsi işleminin yapılmadığı,
sadece defin merasimine kadar naaşın korunması için kısmi tahnit işleminin uygulandığı, ancak
yapılan bu işleme yönelik bir tutanağın da tanzim edilmediği anlaşılmıştır. Görevi başında vefat
eden Birinci Cumhurbaşkanımız Merhum Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ve görevi başında
rahatsızlanıp bilahare vefat eden Dördüncü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in ölümünü müteakip
yapılan tahnit işleminde hangi maddelerin kullanıldığı ve tahnitin kimler tarafından yapıldığına
dair tutanak düzenlendiği görülmüştür.
Bu açıklamalar neticesinde; otopsi konusunun hiç gündeme gelmediği yönündeki
beyanların, otopsi konusunun gündeme gelip değerlendirildiği yönündeki beyanlarla
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 606
örtüşmediği; gerek Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde gerekse GATA’da Merhum Turgut
ÖZAL’ın naaşı üzerinde otopsi yapılması konusunun bir şekilde gündeme geldiği, ancak ailesinin
(Sayın Semra Özal) istememesi gerekçe gösterilerek otopsi işleminin yapılmadığı kanaatine
varılmıştır.
14 - Merhum Cumhurbaşkanının 17 Nisan 1993 tarihinde vefatından sonra Hacettepe
Üniversitesi Hastanesinde özel doktoru Cengiz Aslan tarafından hatıra ve/veya zehirlenme
iddialarının bertaraf edilmesi amacıyla saçından bir miktar kesilerek Sayın Semra Özal’a
verildiği ifade edilmiştir.
İşbu raporun ilgili bölümünde yer verilen beyanlardan, Merhum Cumhurbaşkanının
saçından bir tutamın kesilerek alındığı anlaşılmaktadır. Alınan saç telini, Sayın Semra Özal
“hatıra olarak sakladığını” belirtmekle birlikte, Dr. Cengiz Aslan, ‘Saç tellerini alırken ilerde
zehirlenme iddialarının ihtimalini düşündüm. Prof. Yahya Laleliye ölümün sebebini biliyorsak ta
ileride Fatih Sultan Mehmet’i de misal göstererek kanında toksikoloji ile ilgili bir araştırma yapılıp
yapılamayacağını sordum. O zamanki teknolojisiyle bir netice çıkaramayız dedi.’ şeklinde beyanda
bulunmuştur. Ancak, alınmış olan bu saç telinin hatıra amacıyla mı yoksa zehirlenme şüphesini
izale etmek amacıyla mı alındığı hususunda kesin bir kanaat oluşturabilmek mümkün
olamamaktadır.
Merhum Cumhurbaşkanının alınan saç telleri üzerinde bu güne kadar herhangi bir
inceleme yapılmadığı Sayın Semra Özal ve T. Ahmet Özal’ın beyanlarından anlaşılmıştır. Diğer
taraftan, Sayın Semra Özal beyanında, ‘konunun aydınlanmasına bir katkı sağlayacaksa bu saç
tellerini yetkili makamlara verebileceğini’ ifade etmektedir.
Bu konudaki nihai değerlendirme soruşturma ve kovuşturma makamlarına ait olmak
üzere, Dr. Cengiz Aslan tarafından şüphe/hatıra gerekçesiyle alınan saç tellerinin, alınış tarzı ve
sebebi, bugüne kadar nasıl ve nerede muhafaza edildiği gibi hususlar yeterince açık olmamakla
birlikte, günümüzdeki teknolojik imkânlar nazara alındığında, Merhum Cumhurbaşkanının
alınan saç tellerinin üzerinde inceleme yapılmasının, şüpheli ölüm iddialarının aydınlatılmasına
katkı sağlayabileceği değerlendirilmiştir.
15 - Merhum Turgut ÖZAL’ın oğlu T. Ahmet Özal, 1998 yılında babasının ölümü ile ilgili
katıldığı bir televizyon programı sonrasında, kendisini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde
Laboratuvar Şefi olarak tanıtan ve doçent olduğunu ifade eden bir kişinin kendisini telefonla
arayarak, rahmetli babasının hastaneye getirildiği sırada alınan kan örneğinin halen Hastanede
bulunduğunu ve müracaat etmeleri halinde bu kanı verebileceklerini söylediğini, bunun üzerine
annesi ile görüşüp gerekli müracaatı yapmaya hazırlandığı sırada, Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi Laboratuvarında çalıştığını beyan eden başka bir erkek şahıs tarafından arandığını ve
bu şahsın kanın içinde bulunduğu tüpün yere düşerek kırıldığını söylediğini, yazılı ve görsel
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 607
medyada değişik zamanlarda gündeme getirmiştir.
Merhum Cumhurbaşkanının vefat ettiği gün Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde alınan
kan örneğinin Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi Klinik Patoloji Laboratuvar Şefi Doç. Dr.
Cumhur Özkuyumcu ve Laboratuvar teknisyeni Hatice Güngör tarafından üzerinde çalışıldıktan
sonra saklandığı ve 1996 yılında Klinik Patoloji Laboratuvarı Biyokimya Bölüm Şefi Yrd. Doç. Dr.
İbrahim Ünsal tarafından laboratuvarda temizlik yapılması/elektrik kesintisi sırasında atıldığı
adı geçenlerin beyanlarından anlaşılmıştır. Yürütülen çalışma sırasında bu konunun diğer
laboratuvar çalışanları tarafından da bilinen bir durum olduğu intibaı edinilmiştir.
Doç. Dr. Cumhur Özkuyumcu beyanında, 17 Nisan 1993 tarihinde saat 12.00 sıralarında
Hacettepe Üniversitesi Hastanesine geldiğini, saat 14.00 sıralarında çalışılmak üzere kendisine
Merhum Cumhurbaşkanının kan örneğinin gönderildiğini ve birden fazla test çalıştığını, digoksin
dışında çalıştığı diğer testleri hatırlamadığını ifade etmekte; laboratuvar teknisyeni Hatice
Güngör’de beyanında, o tarihte icapçı olduğunu, Cumhur Özkuyumcu tarafından saat 12.00
sıralarında protokol hastası olduğu belirtilerek evinden çağrıldığını ve TORCH grubu (
oxoplazma İgG, İgM-CMV İgG, İgM- Rubella İgG, İgM) olarak ifade edilen bir kan çalışması
yaptığını söylemektedir. Her iki beyan sahibi de, Merhum Cumhurbaşkanının hasta dosyasında
bulunan test sonuçları arasında o gün kendilerinin çalıştıkları test sonuçlarının bulunmadığını
ifade etmişlerdir.
Merhum Cumhurbaşkanının tıbben öldüğü yönünde genel bir kanaat oluştuktan sonra ve
ölümünün resmen açıklanmasından (saat 14.30) kısa bir süre önce yapıldığı belirtilen (saat
14.00) tetkiklerin hangi amaçla çalışıldığı tespit edilememekle birlikte; tedavi amaçlı
olamayacağı düşünüldüğünde, ölüm sebebini araştırmak için istenmiş/yapılmış olabileceği
ihtimalini akla getirmektedir. Ancak hangi tür tetkiklerin istendiği, çalışıldığı ve sonuçlarının ne
olduğu bilinemediği için kesin bir kanaate ulaşılamamıştır.
Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğünce, 1999 yılında otomasyona geçilmiş olduğundan
daha eski tarihli bilgi ve belgelere ulaşılamadığı belirtilerek, 17 Nisan 1993 tarihi itibariyle
Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Klinik Patoloji Laboratuvarında yapılabilen tetkik ve tahlillerin
listesi bildirilememiştir. Bu nedenle Doç. Dr. Cumhur Özkuyumcu tarafından Kurulumuza
sunulan ve Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Klinik Patoloji Laboratuvarında 1993 yılında
çalışılabilecek kitlere dair listenin Tıbbi Uzmanlar Heyeti tarafından değerlendirilmesi
sonucunda; belli tetkiklerle sınırlı da olsa laboratuvarda o tarihte ölüm sebebinin
araştırılmasına yönelik çalışma yapılabileceği anlaşılmıştır.
Saklandığı anlaşılan kan örneğinin kim tarafından ve hangi amaçla alındığı, laboratuvara
tetkik için kimin tarafından gönderildiği, hangi tür tetkiklerin istendiği, kan örneğinin
laboratuvarda ne şekilde teslim alındığı, teslim alınan kan örneğinin hangi tetkiklerin ne amaçla,
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 608
ne zaman çalışıldığı ve ne tür sonuçlara ulaşıldığı, çıkan sonucun talep eden birime/doktora
iletilip iletilmediği, iletilmiş ise ne şekilde iletildiği, hasta dosyasında bulunmadığı anlaşılan ve
kan örneği üzerinde çalışmak üzere evinden telefonla çağrılan laboratuvar teknisyeni Hatice
Güngör’ün beyanına göre yaklaşık sekiz sayfa olduğu belirtilen sonuçların akıbetinin ne
olduğunun tespit edilebilmesi eldeki bilgi ve belgeler ışığında mümkün olamamıştır.
Kan örneklerinin hangi hallerde ve ne şekilde saklanacağına dair bir düzenlemenin
olmadığı, bu hususun daha ziyade laboratuvar şefi ve/veya bölüm sorumlusunun inisiyatifinde
olduğu, genel uygulama olarak ihtiyaç halinde tekrar çalışmak üzere birkaç gün ve/veya özellikli
durumlarda daha uzun süre kan örneğinin saklandığı beyanlardan anlaşılmaktadır. Merhum
Cumhurbaşkanının kan örneğini saklayan Doç. Dr. Cumhur Özkuyumcu ise beyanında, Merhum
Cumhurbaşkanının, “Devlet büyüğü olması nedeniyle yarın ihtiyaç olabilir, başka bir şey sorulabilir
diye kan örneğini” sakladığını, bu hususta kimseye bilgi vermediğini ifade etmektedir. Bu
ifadeden başka, kan örneğinin hangi amaçla saklandığı hususunda başkaca bir bilgiye
ulaşılamadığından değerlendirme yapılamamıştır.
Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ünsal beyanında, 1996 yılında laboratuvarda yapılan bir temizlik
sırasında, Merhum Turgut ÖZAL’a ait olduğu söylenen kan örneğinin de içinde bulunduğu bazı
kan örneklerinin atıldığını, bu konuyu o dönem Klinik Patoloji Laboratuvarı Şefi Prof. Dr. Ayşe
Gülşen Hasçelik ile görüştüğünü, hastane yönetimine ise bilgi vermediğini ifade etmektedir.
Konuyla ilgili bilgilerine başvurulan laboratuvar Başteknisyeni Hüseyin Atiktürk ve laboratuvar
teknisyeni Sevgi Gümüş de, Merhum Cumhurbaşkanına ait kan örneklerinin elektrik kesintisi
sonucu dipfrizlerdeki buzların erimesi nedeniyle özelliğini kaybettiğinden atıldığını beyan
etmektedir. Hangi sebeple atıldığı net olarak ortaya konulamamakla birlikte, Merhum
Cumhurbaşkanına ait saklanan kan örneğinin atıldığı hususunun beyanlara göre sabit olduğu
anlaşılmaktadır. Ayrıca, bu konunun klinik patoloji laboratuvarı çalışanlarınca da bilindiği
kanaati edinilmiştir.
Diğer yandan, Merhum Cumhurbaşkanının kan örneğinin saklandığı ve daha sonra
atıldığı/kaybolduğu yönündeki iddialar 1997-1998 yıllarında kamuoyuna basın yoluyla
yansımış ve 20. Dönem Tokat Milletvekili Hanefi Çelik tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve
Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması talep edilen 19.12.1997 tarih ve
7/4034-10031 esas sayılı soru önergesi ile gündeme gelmiştir.
Bunun üzerine, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğünce Hastaneler Genel
Direktörlüğünden konunun araştırılması talep edilmiştir. Hastaneler Genel Direktörü Prof. Dr.
Mustafa Artvinli tarafından bu araştırma o dönem laboratuvar sorumluları olan Prof. Dr. Ayşe
Gülşen Hasçelik ve Doç. Dr. İbrahim Ünsal’a yaptırılmış ve çalışma sonucu Hastaneler Genel
Direktörlüğünce Rektörlük Makamına gönderilmiştir.
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 609
İşbu raporun ilgili bölümlerinde mahiyetine yer verilen söz konusu çalışma tetkik
edildiğinde aşağıdaki hususların açıklanamadığı/anlamlandırılamadığı görülmüştür.
- Söz konusu çalışmada Merhum Cumhurbaşkanının kan örneğini saklayan Doç. Dr.
Cumhur Özkuyumcu ile görüşüldüğü belirtilmesine rağmen kan örneğinin saklanmasının
söylentiden ibaret olduğu, herhangi bir bilgi ve kaydın bulunmadığından bahsedilmektedir.
- Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ünsal beyanında, 1996 yılında laboratuvarda yapılan bir
temizlik sırasında, Merhum Turgut ÖZAL’a ait olduğu söylenen kan örneğinin de içinde
bulunduğu bazı kan örneklerinin attırdığını ifade etmesine rağmen, Prof. Dr. Gülşen Hasçelik ile
birlikte imzaladıkları 13.02.1998 tarih ve D-8 sayılı yazıda, saklanan kan örneği ile ilgili
herhangi bir bilgi ve kaydın bulunmadığı ve konunun söylentiden ibaret olduğu belirtilmiştir.
- Merhum Cumhurbaşkanının saklanmış olan kan örneğinin, Turgut ÖZAL’a ait olduğu
kendisine personel tarafından hatırlatılmasına rağmen atılması talimatını veren Yrd. Doç. Dr.
İbrahim Ünsal’ın, bu kararı hastane yönetimine haber vermeksizin tek başına aldığı anlaşılmış,
beyanında ise bu kan örneğinin tıbbi açıdan olmasa da adli açıdan bir değer olduğunu ifade
etmiştir.
- Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ünsal, kan örneğinin atılması konusunda o dönem birlikte
çalıştıkları Prof. Dr. Ayşe Gülşen Hasçelik ile görüştüğünü belirtmesine ve laboratuvarda
çalışanların kan örneğinin saklandığı ve atıldığı hususundan haberdar oldukları kanaati
edinilmesine rağmen, Prof. Dr. Ayşe Gülşen Hasçelik beyanında, bu hususta bilgisinin olmadığını
belirtmiştir.
- Merhum Cumhurbaşkanının kan örneğini saklanması ve atılması konusunun, ilgili
personel arasında konuşulan ve basın aracılığıyla kamuoyuna yansıyan bir husus olmasına
rağmen, Üniversite yönetimince 1998 yılında yapılan araştırma sonucunda konunun tespit
edilememesi dikkat çekici bulunmuştur.
- 21. Dönem İstanbul Milletvekili Emin Şirin’in şikâyetiyle başlayan Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının 2006 yılında yaptığı soruşturma sırasında, Hacettepe Üniversitesi Hastanesinden
istenilen diğer belgeler ile birlikte söz konusu araştırma sonucunun da gönderildiği
görülmüştür. Sözkonusu araştırma sonucunu havi yazı, adı geçen Başsavcılık tarafından konu
hakkında verilen takipsizlik kararının gerekçeleri arasında yer almıştır.
16 - T. Ahmet Özal, yukarıda yer verildiği üzere, katıldığı bir televizyon programı sonrası
kendisini telefonla arayan ve Merhum Cumhurbaşkanına ait kan örneğinin halen Hacettepe
Üniversitesi Hastanesinde muhafaza edildiğini söylediğini, müracaat için hazırlık yaptıkları
sırada bir başka kişinin arayarak söz konusu kanın döküldüğünü söylediğini, bu durumdan
şüphelenerek o tarihte hissedarı olduğu Kanal 6 televizyonundan ismini hatırlayamadığı bir
muhabiri konuyu araştırması için Hacettepe Üniversitesi Hastanesine gönderdiğini, söz konusu
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 610
muhabirin gizli kamera ile yaptığı çekimleri izlediğinde, laboratuvarda görevli olduğu anlaşılan
orta yaşlı bir bayanın, ‘babasının kanında bir insanın kanında bulunmaması gereken bazı
maddelere rastlandığını’ beyan ettiğini dile getirmiştir.
Ayrıca, T. Ahmet Özal’ın yukarıda bahsi geçen laboratuvar görevlisi orta yaşlı bayana
ulaşılamadığı ve/veya öldürülmüş olabileceği yönünde beyanlarının da kamuoyuna yansıdığı
görülmüştür.
T. Ahmet Özal 26.10.2010 tarihli beyanında, Kanal 6 televizyonu muhabirinin gizli
kamerayla çektiği ve kendisinin izlediği kaseti bulduğunda Kurulumuza ulaştıracağını ifade
etmiştir. Ancak, iki defa yazılı olarak istenilmesine rağmen bugüne kadar bahse konu kaset
Kurula intikal ettirilmediği gibi gizli kamerayla çekim yaptığı ifade edilen muhabirin ismi de
bildirilmemiştir. Bu nedenle gerek muhabirin bilgisine başvurulma, gerekse gizli kamerayla
yapılan çekimin mahiyeti konusunda bir inceleme ve tespit yapabilme imkânı bulunamamıştır.
Kurulumuzca yürütülen çalışma sırasında, “orta yaşlı” olarak nitelendirilen bayan
laboratuvar görevlisinin isminin Dilber Karabulut olduğu, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi
laboratuvarında 1982-2003 yılları arasında sağlık teknisyeni/teknikeri olarak görev yaptığı,
2003 yılında emekli olduğu tespit edilmiş ve bilgisine başvurulmuştur.
Dilber Karabulut beyanında, T. Ahmet Özal’ın iddiasında bahsettiği gizli kamera ile
yapılan çekimi teyit etmekle birlikte, esasen Merhum Cumhurbaşkanının kan tetkik sonuçlarıyla
ilgili söylediği hususun sonuçlardaki değerlerin alt ve üst sınırların (normal değerlerin) çok
altında veya üstünde olmasına istinaden ‘sonuçların allak bullak’ olduğunu belirtmekten
ibaret olduğunu, ancak söylediklerinin yanlış anlaşıldığını, çarpıtıldığını, kendisinin aldığı eğitim
itibariyle söz konusu sonuçları değerlendirebilecek durumda olmadığını ifade etmiştir. Tıbbi
Uzmanlar Heyeti de Raporunda Merhum Cumhurbaşkanının kan değerlerinde anormalliklerin
(ALT, AST, LDH, Na, glukoz, kreatinin, CK ve fosfor düzeylerinde normalden daha yüksek
değerler saptandığı, protein ve albümin değerlerinin aşırı düşük olarak tespit edildiği, klorür
değerlerinin ise, tetkiklerden birinde normalden yüksek, diğer iki tetkikte ise normalden düşük)
olduğunu ve bunun izahının gerektiğini belirtmiştir.
17 - Sayın Semra Özal 01.12.2010 tarihinde yapılan görüşmede, hatırladığı kadarıyla
1998 yılında, halen ikamet ettiği İstanbul ili Sarıyer ilçesindeki evine kendisinin olmadığı bir
zamanda, 34 TC 245 plakalı bir araçla gelerek, kendisini Azeri olarak tanıtan ve görgü
tanıklarının beyanlarına göre şivesinden de öyle olduğu anlaşılan bir şahsın görüşmek istediğini
ve çok önemli şeyler söyleyeceğini ifade ettiği, ikamette bulunan korumaların Sayın Semra
Özal’ın olmadığını söylemesi üzerine, bu şahsın kendisine iletilmek üzere konuttaki görevlilere
“Turgut ÖZAL’ı öldürdüler, katili Azerbaycan’da, ismi Hasan Ali oğlu (Hasan Ali Og, glikonorinaid
ilaç, ERCİYES OTEL, Beyazıt, Şehriyar Purnovruz, 517 91 85” ibarelerinin bulunduğu bir kâğıt
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 611
bıraktığını, kâğıdı bırakan kişiye ulaşmak için yakın korumasını Azeri olduğu iddia edilen kişinin
kaldığı otele gönderdiğini, ancak bu kişiye ulaşılamadığını, konunun İstanbul Emniyet
Müdürlüğüne intikal ettirilmesine rağmen bir sonuç alınamadığını ifade etmiştir. Sayın Semra
Özal yaşanılan bu olay ve bırakılan kâğıttaki bilgiye istinaden eşi Turgut ÖZAL’ın
zehirlendiğinden şüphelendiğini iddia etmektedir.
Raporun Birinci Bölümünde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, sözkonusu kağıtta ismi
geçen Şehriyar Purnovruz’un ülkeye resmi yollarla giriş çıkış yapmadığının belirlenmesi, kaldığı
beyan edilen otelin kayıtlarına erişilememesi, geldiği belirtilen araca ve sürücüsüne
ulaşılamaması, adıgeçene ait olduğu beyan edilen ve diğer tanıklarca Asım Enşenol’a verildiği
ifade edilen pasaport fotokopisinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesinde kime
verildiğinin koruma polisi Asım Enşenol tarafından hatırlanamaması ve bir örneğinin muhafaza
edilmemiş olması, kağıtta yazılı ilacın/maddenin varlığına ilişkin literatürde herhangi bir bilgiye
ulaşılamaması gibi nedenlerle belirtilen iddianın gerçekliği hakkında somut olarak herhangi bir
kanaat edinilememiştir.
18 - Sayın Semra Özal tarafından muhtelif yer ve zamanlarda müteaddit defalar, Merhum
Turgut ÖZAL'ın vefatından bir gün önceki tarih olan 16 Nisan 1993 Cuma günü akşam üzeri
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Basın Sözcüsü G. Kaya Toperi’nin yoğun ısrarıyla katıldığı
bir sergide içtiği limonata ile zehirlendiği hususu iddia olunmuştur.
Söz konusu serginin iddia edildiği gibi Bulgaristan Büyükelçiliğinde değil, Üsküp Caddesi
(eski çevre sokak) Kuloğlu Sokak Kasım Apt. No.5/1 Çankaya adresinde bulunan Armoni Sanat
Galerisinde gerçekleştirildiği belirlenmiştir.
Merhum Cumhurbaşkanının 16 Nisan 1993 tarihli programında, Armoni Sanat
Galerisinde bulunan Türk asıllı Bulgar vatandaşı Vejdi Reşidov’un heykel sergisine katılacağının
belirtilmiş olması, o gün sanat galerisinin etrafında çevre güvenlik önlemlerinin önceden alınmış
olması, Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğüne bağlı öncü ekip olarak tarif edilen koruma
polisleri ile refakat yaverinin sergi salonunda Cumhurbaşkanının katılımından önce inceleme
yapmış olması, sergiye davet edileceklere ilişkin listenin Cumhurbaşkanlığınca teyit edilmesi,
YÖK Başkanı dahil bazı üst düzey kamu görevlilerinin de sergiye iştirak etmesi, daha önce
açılmış bir sergi olmasına rağmen Cumhurbaşkanı geleceği için kokteyl ve müzik dinletisi gibi
hazırlıkların yapılmış olması, Merhum Cumhurbaşkanının sergiye katılımının ani bir kararla
olmadığına, bilakis programlanmış bir ziyaret olduğuna işaret etmektedir.
Armoni Sanat Galerisi sahibi Aynur Pehlivanlı’nın Kurulumuza verdiği Merhum
Cumhurbaşkanının sergiyi ziyaretine ilişkin görüntüleri ihtiva eden video kaydının yer aldığı CD
ile TRT Genel Müdürlüğünden temin edilen ziyarete ilişkin görüntülerin izlenmesinden ve
konuya ilişkin alınan beyanlardan; Merhum Cumhurbaşkanına ikram edilen içeceğin
 

PERFİNYA

MFC Üyesi
Konum
Dünyadan
  • Üyelik Tarihi
    25 Ağu 2008
  • Mesajlar
    740
  • MFC Puanı
    -48
HİZMETE ÖZEL
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 612
limonatadan ziyade, taze sıkılmış portakal suyu olabileceği, Merhum Cumhurbaşkanına ikram
edilen portakal suyundan, sergideki bazı konukların ve kokteylde görev yapan garsonların da
içtiği anlaşılmıştır.
Bu itibarla, elde edilen bilgilerden, Merhum Cumhurbaşkanının vefatından bir gün önce
sözkonusu sergiye programına uygun olarak katıldığı ve sergide portakal suyu içtiği anlaşılmış
olmakla birlikte, sözkonusu sergiye katılanlardan dönemin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Arif
Yüksel’in konuya dair şüpheleri dışında zehirlendiğine ilişkin somut herhangi bir bilgiye,
görüntüye ve tanığa ulaşılamamıştır.
19 – Selman Kayabaşı tarafından yayıma hazırlanan “Devlet Sırrı” isimli kitapta;
Abdurrahman Korkut Özal’ın, ağabeyinin ölümünün bir tertip olduğunu, Köşk’e birinin
sokularak ağabeyinin öldürüldüğünü, Köşk’ün içine kadar girmiş bir organizasyon olduğunu,
rahatsızlanmasından sonra ağzından köpük geldiği hususunun kendisini ilk görenler tarafından
ifade edildiğini, kalpten ölen kişinin ağzından köpük gelmeyeceğini, kardeşinin açık bir şekilde
zehirlendiğini, emniyet ve istihbaratın içinde bilinen kişilerin bu işin içinde olduklarını dile
getirdiği yönünde ifadeler yer almıştır. Ayrıca, Korkut Özal’ın katıldığı bir kısım televizyon
programlarında da Merhum Turgut Özal’ın zehirlendiğine ilişkin benzer iddialarda bulunduğu
görülmüştür.
İddianın incelenmesi çerçevesinde kendisiyle yapılan görüşmede; “(…) Konuyla ilgili
söylemimin temeli görgü tanıklarıyla yaptığım görüşmelere dayanır. Zehirlenmesinin temel
göstergesi ağzından köpük gelmesidir. Ağzından köpük geldiğini bana Koruma Müdürü Musa
Öztürk Köşk’te taziyeleri kabul ettiğimiz sırada söyledi. (…)
Köşk’e adam sokularak rahmetlinin zehirlendiği şeklinde benim bir beyanım yoktur. Aynı
şekilde bu hadisede Emniyet ve MİT’in bilgisi olduğuna yönelik bir beyanım da olmamıştır.(…)”
şeklinde beyanda bulunmuştur.
Yapılan incelemede, sözkonusu iddiada belirtilen ağızdan köpük gelmesi hadisesi,
Merhumun rahatsızlanması anında yanında bulunan bazı tanık ifadelerince doğrulanmış ve
Tıbbı Uzmanlar Heyetince yapılan çalışmada sözkonusu beyanlar da dikkate alınarak
değerlendirme yapılmıştır.
İddianın geri kalan kısmı ise Korkut Özal tarafından sözkonusu ifadelerin kendisine ait
olmadığının beyan edilmesi ve mezkur iddiada somut herhangi bir bilgi ve şahıs isminin
geçmemesi nedeniyle iddianın gerçekliği hususu değerlendirilememiştir.
20 - Merhum Cumhurbaşkanının vefatının üzerinden 19 yıl gibi uzun bir sürenin geçmiş
olması nedeniyle, bilgisine başvurulan kişilerin yaşadığı/şahit olduğu/duyduğu bazı hadiseleri
hatırlamakta güçlük çektiği, kendilerine ve bir başkasına sorumluluk gelebileceği endişesinden
hareketle bazı hususları hatırla(ya)madığı ve/veya başka anlatımlar ile yazılı ve görsel medya
 
Üst Alt