Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

LeGoLaS

ikra
Onursal Üye
Konum
Türkiye
  • Üyelik Tarihi
    1 Ağu 2008
  • Mesajlar
    9,956
  • MFC Puanı
    2,976
MEVLÂNÂ
akaraismailoglu-resim.jpg
Prof.Dr. Adnan KARAÝSMAÝLOÐLU
Kýrýkkale Ün. Doðu Dilleri Ve Edebiyatlarý Bl.Bþk.
Özellikle Mevlânâ, Hazret-i Pîr, Hüdâvendigâr ve Mollâ-yý Rûm lâkaplarýyla; Belhî (Belhli), Rûmî (Anadolulu) ve az da olsa Konevî (Konyalý)sýfatlarýyla anýlanCelâleddînMuhammed, bugünAfganistan’ýn kuzeyinde yer alan Belh þehrinde dünyaya gelmiþtir.
Onun bütün dillerde görülebilecek tam adý, “Mevlânâ Celâleddîn Muhammed”dir. Ancak günümüzde kitap veya makale adý içerisinde Mevlânâ, tek bir kelimeyle anýlmak istendiðinde, Batý dillerinde sadece “Rûmî” ve Farsça eserlerde ise “Mevlevî” isimleþmiþ sýfatlarýyla yeterli görülmektedir.
Mevlânâ, bilginler yetiþtiren bir ailenin ferdi olan babasý BahâeddînVeled’in Belh’te sahip olduðu büyük maddî ve manevî zenginlikler içerisinde çocukluk yýllarýný geçirmiþ ve sonrasýnda vataný Konya olmuþtur. Konya’daki hayatý, ailesi, dergâhý ve eserlerine intikâl eden fikirleri, onu günümüze çok canlý bir þekilde taþýmýþtýr.O, daha çok ilâhî aþk, sevgi, zarafet ve hoþgörüyü hatýra getiren ve Ýslâm inancýný gönüllere bu bakýþla sunmayý hedef edinen bir anlayýþýn öncüsü olarak kabul görmüþtür.
Ýslâm dünyasýnýn önemli merkezlerinden biri olan Belh’te XIII. asrýn ilk yarýsýndaki mevcut ilmî ve siyasî ortamdan rahatsýzlýk duyan Mevlânâ’nýn babasý, bütün aile bireyleri ve çevresiyle göç etmeye karar verdi. Niþabur, Baðdat,Mekke, Þ** gibi þehirleri dolaþarakAnadolu’ya ulaþtý.Aile, yol boyunca büyük ilgi gördü. Mevlânâ, babasýnýn yanýnda bu ilk yolculuðunda birçok ünlü bilgin ve sûfi ile karþýlaþtý, onlarýn konuþmalarýna tanýk oldu. Lârende’ye, yani Karaman’a vardýklarýnda Mevlânâ ve ailesi için önemli geliþmelerin yaþandýðý bir döneme de girilmiþ oldu.Burada geçen muhtemelen yedi yýl zarfýnda Mevlânâ, kafilede yer alanHâce LâlâÞerefeddîn-i Semerkandî’nin kýzý GevherHatun’la evlendirildi.Ýki oðlu, SultanVeled ve AlâaddinÇelebi dünyaya geldi.
“MâderSultân(SultanAnne)” lâkabýyla anýlan validesi Mümine Hatun vefat etti. Aile, Konya’ya vardýðýnda SultanAlâaddin Keykubad ve beyleri tarafýndan büyük ilgiyle karþýlandý.Konya’ya varýþtan iki yýl sonra baba BahâeddinVeled 80 yaþýnda vefat etti. Genç Mevlânâ’dan âlim, müderris ve müftü babasýnýn yerini almasý istendi. Babasýnýn öðrencilerindenTirmizli Seyyid Burhâneddin bir yýl sonra hocasýný görmeye Konya’ya geldi ve esas olarak babasýndan dinî ilimleri öðrenmiþ olanMevlânâ’nýn tasavvufî öðrenimi ve terbiyesi ile meþgul oldu ve ayrýca bu arada Halep ve Þam’da tahsilini tamamlamasý konusunda da tavsiyede ve rehberlikte bulundu. Buluþmalarýndan dokuz yýl sonra, kendisine babasýnýn manevî yönünü tanýtýp üzerinde derin izler býrakanSeyyid Burhâneddin Kayseri’de vefat etti. Bundan beþ yýl sonra Þems-i Tebrizî Konya’ya geldi ve Mevlânâ ile aralarýndaki sohbetler büyük bir etkileþmeye neden oldu. Mevlânâ’nýn bu buluþmadan sonra gerek hayatýnda ve gerekse gönül dünyasýnda büyük deðiþiklikler meydana geldi. Onun, Þems’le olan yakýnlýðýný ve kendileriyle eskisi gibi ilgilenmemesini hazmedemeyenlerin tepkileri sonucunda,Eflâkî’nin belirttiðine göre 16 ay kadar sonra Þems, Konya’dan ayrýldý.Ancak bu gidiþ onu çekemeyenleri tatmin edecek bir sonuç saðlamadý, Mevlânâ yine çevresindekilerle ilgilenmedi.Bu durumu görenlerle Mevlânâ’nýn istekleriyle harekete geçen oðlu SultanVeled, önceki tatsýzlýklarýn yaþanmayacaðýný Þam’da Þems’e anlatýp onu ikna ederek birlikte Konya’ya döndüler.Fakat ayný nedenlerle ayrýlýk kaçýnýlmaz oldu ve üç yýl kadar süren bu ilgi artýk tamamen sona erdi. Mevlânâ, derinden etkilendiði buluþma ve ayrýlýklardan sonra, önce Konyalý Kuyumcu Selâhaddin’i kendisine halife ve dost edindi; oðlu SultanVeled’i, onun kýzý Fatma Hatun’la evlendirdi. Bu yýllar huzuru, sürûru aradýðý; derdini, aþkýný, heyecanýný gazellerinde ve rubaîlerinde dile getirdiði bir dönem oldu. Kuyumcu Selahaddin’le olan beraberliði on yýl sürdü. Onun vefatýndan bir müddet sonra ayný sýfatla Hüsâmeddin Çelebi’yi tayin etti.Ömrünün son on dört, on beþ yýlýný Mesnevî’siyle meþgul olarak geçirdi.Bu eserin teþvikçisi ve yazýcýsý Hüsâmeddin Çelebi’ydi.
Mevlânâ’nýn, hayatýný Anadolu Selçuklularý’nýn baþþehri olanKonya’da sürdürmesi ve devlet adamlarý ile halkýn üzerinde önemli etkiye sahip olmasý, bazý tarihî, siyasî ve fikrî geliþmelerde adýnýn anýlmasýna neden olmuþtur.
Mevlânâ, eserlerinden hemen tamamý gazel ve rubaîlerden oluþan Dîvân-ý Kebîr’de özellikle ilâhî aþkýný, gönül derdini, mazmun ve remizlerle þiirin imkânlarýný kullanarak anlatmýþtýr. Mesnevî’sinde ise bilgilendirici ve öðretici bir yol izlemiþ, yaþadýðý yýllara kadar hayata geçen anlayýþ ve tavýrlarý konu edinmiþtir.Bu nedenle yirmi altý bin kadar beyti içeren Mesnevî’si dünyada daha çok ilgi toplamýþ ve asýrlar boyu çok geniþ bir sahada, üzerinde þerh (açýklama), tercüme, seçme, konulara göre derleme ve sözlük çalýþmalarý yapýlmýþtýr.Mesnevî’nin baþta Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi’nde ve Ýstanbul Süleymaniye Kütüphanesi’nde olmak üzere yüzlerce belki de bini aþkýn el yazmasý örneði ve Ýstanbul,Tahran,Bulak, Bombay, Tebriz, Loknov, Ganpur, Münih, Londra gibi þehirlerde yapýlmýþ yüze yakýn baskýsý mevcuttur. Bu eserin daha çok Türkçe ve Farsça olmak üzere çeþitli dillerde yazýlmýþ kýrký aþkýn þerhi/açýklamasý vardýr.
Mevlânâ’nýn eserlerinde aþkýn ve yüksek bir duyuþun ifadeleri bulunur.Bu duygularý aktarmak için kullanýlan kelime, terim ve semboller, okuyucu için çoðu defa açýklamalara muhtaçtýr.Bu izahlar daha önce yaþ**ýþ þahýslarýn eserlerinde bulunduðu gibi, bilhassa onun kendi eseri Mesnevî’nin içerisinde de mevcuttur.Ancak anlamlara engel gördüðü harfler ve kelimeler, onun yüksek duygularýný ve düþüncelerini anlatmaya kâfi gelmemektedir.Böyle durumlarda “Bu bahisler buraya kadar söylenebilir.Bundan sonra ne zuhura gelirse gizlenmesi gerekir.Söylersen de faydasýz.Yüz binlerce gayret etsen de anlatmaya çalýþsan da yine faydasýz (Mesnevî, VI, 4620-4621)” gibi deðerlendirmelerle kendisini engeller, yanlýþ anlaþýlmaktan veya anlaþýlamamaktan endiþe duyar. Mesnevî’sinin ilk beyitlerindeki “Ben her toplulukta aðladým, iyi ve kötü davranýþlarla beraber bulundum. Herkes kendi düþüncesine göre dostum oldu, içimdeki sýrlarý aramadý.” ifadelerini söyleme ihtiyacýný hisseder.
Ancak beyitlerin ardýndan binlerce beyit tutacak öðüt ve tavsiyelerle büyük bir kararlýlýk içerisinde insanýn dünyadaki sýkýntýlarýna, dertlerine çözüm sunar, gerçeklerle zihnini ve yolunu açmaya çalýþýr.Bu nedenle eserleri, aradýðýný bilenler için büyük bir kaynaktýr.
Özgür olmanýn yolu olarak; dünya malýna ve deðerlerine baðlýlýktan kurtulmayý, kanaat sahibi olmayý ve ihtirasý terk etmeyi gösterir(Mesnevî,I, 19-21). Ýnsanýn üstün yönünün akýl, bilgi ve cömertlik sayesinde ortaya çýktýðýný anlatýr(Mesnevî, I, 1497-1525). Ruh, ilim ve akýlla dosttur (II, 56). Köpek dahi ilim öðrenince sapýklýktan kurtulur, ormanlarda helâl av avlanýr(Mesnevî, II, 2363).
Çalýþmanýn, çabanýn gerekçesi çok belirgindir ifadelerinde; “Ýnsanýn zararý, çalýþmamasýndan dolayýdýr, kârý ise çalýþmasýndan. Kader haktýr, ancak insanýn çalýþmasý da”(Mesnevî, VI, 403, 407) ve bu husustaki tavsiyesi,“Tevekkül edeceksen önce çalýþ, çalýþ da Allah’a dayan”(Mesnevî, I, 947) der.
Dostluk ve arkadaþlýkMevlânâ’nýn dilinde güzel anlam bulur:“Dost ol, sayýsýz dost gör. Dostun olmazsa yardýmsýz kalýrsýn(VI, 498).”“Sen dostun mutluluðuyla sevinirsen bu dünya sana gül bahçesi görünür(Mesnevî,IV, 2372).”“Dostlarla beraber olan, hamam ateþinin içinde kalsa da gül bahçesinde sayýlýr(Mesnevî, IV, 1976).”
Mevlânâ gönle, gönül dünyasýnýn zenginliðine büyük önem verir.Onu, huzurlu çözümlerin kaynaðý olarak gösterir:“Bu dünya su küpü, gönülse ýrmak.Bu dünya oda, gönülse þaþýlacak þeylerle dolu bir þehir(Mesnevî, IV, 811)”; “Toprakta yeþeren gül bahçesi yok olur, gönülde yeþeren gül bahçesi ise ne hoþ(Mesnevî,VI, 4650)!”; “Bil ki lezzet içtendir dýþtan deðil.Köþk ve saraylar arzu etmeyi ahmaklýk bil(Mesnevî, VI, 3420)”; “Gönül ovasýna girmek gerekir, zira dünya ovasýnda ferahlýk yoktur. Dostlar!Gönül emin yerdir.Orada pýnarlar, gül bahçesi içinde gül bahçesi vardýr(Mesnevî,III, 514-515).”
Mesnevî’den baþka örnekler:
“Barýþ dalgalarý kopar, gönüllerden kinleri giderir.
Bunun aksine savaþ dalgalarý kopar, sevgileri alt üst eder.
Sevgi acýlarý tatlýya çeker, tatlýlaþtýrýr.Çünkü sevgilerin temel özelliði, doðru yola götürmektir (Mesnevî, I, 2578-2580).”
“Sevgiden tortulu sular durulur, berraklaþýr.
Sevgiyle ölü diriltilir, sevgiyle padiþahlar köle yapýlýr(Mesnevî, II, 1530-1531).”
“Nice Hintli ve nice Türk’ün dili birdir de nice iki Türk birbirine yabancý gibidir.
Öyleyse yakýnlýk dili baþka bir dildir.Gönül beraberliði, dil birliðinden daha iyidir.
Gönülden; söz, iþaret ve yazý olmadan yüz binlerce tercüman belirir(Mesnevî, I, 1206-1208).”
“Annenin hakký Allah’ýn hakkýndan sonra gelir.Çünkü o kerem sahibi, senin cenini ona emanet etti.
Onun bedeninde sana þekil verdi. Taþýmak için de ona huzur ve kabiliyet verdi.
O da seni kendisine baðlý bir parça gördü.Allah’ýn takdiri baðlý olaný ayýrdý.
Hak binlerce sanat ve fen yarattý, böylece anne de seni sevgiyle kuþattý (Mesnevî,III, 325-328).”
“Ey Müslüman!Sen bizzat edep iste.Edep her edepsize sabretmektir ancak.
Falan kiþinin kötü karakteri ve huyu vardýr diye þikâyet eden kiþi, bil ki kötü huylu olduðu için kötü huyluyu kötüler.
Güzel huylu kötü huylulara sessiz kalan, kötü karakterlilere tahammül edendir (Mesnevî, IV, 771-774).”
“Bilgi Hz.Süleyman’ýn iktidarýnýn saltanat mührüdür. Bütün âlem ceset, ilim ruhtur (Mesnevî, I, 1030).”
“Gönül ehlinin ilimleri onlarý taþýr, ten ehlinin ilimleri ise onlara yüktür.
Ýlim gönle aksederse yardýmcý olur, ilim bedene yansýrsa yük olur (Mesnevî,I, 3446-3447).”
Ýki Rubai:
“Dostuyla hoþ geçinen dostsuz kalmaz.Müþteriyle iyi anlaþan iflas etmez.
Ay geceden ürkmediði için böyle parlak kaldý.Gül de dikenle uyuþtuðu için bu kokuyu elde etti(Mevlânâ’nýnRubaileri, trc. M.Nuri Gençosman, nu, 211).”
“Gamlý yoldaþlarla oturma dedim sana.Sakýn, güzel tavýrlý neþeli dostlarýn yanýndan ayrýlma.
Baða geldiðin zaman dikenlik tarafýna gitme.Gülden, yaseminden, sarmaþýk gülden baþkasýyla ilgilenme(Rubai nu. 1199).”
Fîhi Mâ Fîh’ten Örnek:
“Bilginlerin kötüsü, beylerden yardým gören, beyler yüzünden düzelen, doðru yolu tutan kiþidir. Beyler bana ihsanlarda bulunsunlar, beni saysýnlar, bana mevki versinler kuruntusuyla, onlardan korkarak okumaya baþlamýþtýr da beyler yüzünden iþi düzene girmiþtir; bilgisizliði bilgiye dönüþmüþtür. Bilgin olunca da onlarýn korkusundan, onlarýn cezasýndan edep sahibi olur, ister istemez doðru yolu bulur.Artýk ne çeþit olursa olsun, ister görünüþte bey onun ziyaretine gelsin, ister o, beyi ziyarete gitsin, her hâlükârda ziyaret eden odur, ziyaret edilense bey. Fakat bilgin, beyler yüzünden bilgiye sahip olmamýþsa, önceden de, sonradan da bilgisi Allah için elde edilmiþse o baþka; balýk nasýl sudan baþka bir yerde yaþayamazsa, elinden baþka bir þey gelmezse bu bilgin kiþinin de yolu yordamý, ancak doðru yola gitmektir; bu, onun kendi huyundandýr. Bu çeþit bilgini yürüten, çekindiren akýldýr.Zamanýnda, bilsinler bilmesinler, herkes onun heybetinden çekinir; onun ýþýðýndan, onun aksinden yardým ister. Böyle bilgin, beyin kapýsýna gitse bile gerçekte ziyaret eden beydir, ziyaret edilen kendisi... (Fîhi Mâ Fîh, trc. A.Gölpýnarlý, s.1).”
Mesnevî’den Bir Hikâye
Arkadaþýyla bir iþ üzerinde kavga eden, ama kendisinin de bu iþe tutkun olduðundan haberi bulunmayan Hintli:
Dört Hintli bir camiye girdi, namaz için rüku ve secde ettiler.
Her biri bir niyetle tekbir alarak acizlik ve dert hâliyle namaza baþladý.
Müezzin geldi. Birinin aðzýndan“Ey müezzin!Ezan okudun mu?Vakit var mý?” diye bir söz çýktý.
Diðer bir Hintli istekle “Hey!Konuþtun ve namazýn bozuldu.” dedi.
Üçüncüsü, ikinciye “Ey amca! Onu niçin kýnýyorsun?Kendine söyle.”dedi.
Dördüncüsü “Elhamdülillah; ben, o üçü gibi kuyuya düþmedim.”dedi.
Neticede her dördünün namazý yok oldu; ayýp söyleyenler, yollarýný daha çok kaybetti.
Kendi ayýbýný gören cana ne mutlu!Ayýp söyleyen, ayýbý kendine satýn alýr.
Baþýnda on yara varsa, merhemini kendine kullanman gerekir.
Ayný ayýp sende yoksa, emin olma; o ayýp sende de görülebilir.
Ey benim güzelim!Sakalýn yeþermedikçe, çenesi sakalsýz baþkasýný yerme.
 

LeGoLaS

ikra
Onursal Üye
Konum
Türkiye
  • Üyelik Tarihi
    1 Ağu 2008
  • Mesajlar
    9,956
  • MFC Puanı
    2,976
MODERN VE ÝDEOLOJÝK YAKLAÞIMLAR KARÞISINDA
MEVLÂNÂ VE MESNEVÎ

Prof.Dr. Adnan KARAÝSMAÝLOÐLU
Kýrýkkale Ün. Doðu Dilleri Ve Edebiyatlarý Bl.Bþk.
Sizlerle dertleþmeye geldim. Belki biraz amiyane, biraz acemice konuþacaðým, mazur görünüz. Zira gönülden konuþtuðumuzda herkes kabul eder ki dertliyiz. Zaten dertli olmak, dert sahibi olmak, bizim geleneðimizde yaþadýðýmýza, düþündüðümüze ve diri olduðumuza iþaret eder. Derdi, çözecek olana söyle, çözmeyecek olana söyleme demiþler. Çözecek sizler olursanýz, yerinde söylenmiþ olur. Çözülmeyecek þeyler söylemiþ olursam, nezaketsizlik ve kabalýk etmiþ olacaðým, affediniz.

Konumuz geçmiþ ile bugünü, bugünle geleceði buluþturma endiþesiyle iliþkilidir. Baþlýkta yer alan modern ve ideolojik nitelemeleri derdimizle, endiþemizle yani aþkýmýzla aramýza giren yeni ve katý engellere iþaret etmektedir. Burada deðerlendirmeye çalýþacaðým bu engeller, gerçekten varsa dertleþmiþ olacaðýz, yoksa sizlerin zamanýný çalmýþ olacaðým. Yine geleneðimize göre dostlar arasýnda konuþmak güvenlidir, zira dostlar ayýplarý örter.
Mevlânâ der ki:
گر حدیثت کژ بود معنیت راست آن کژی لفظ مقبول خداست
Sözün eðri, manan doðruysa, sözün o eðriliði Allah’ýn makbulüdür.1
Çaðdaþlýk ve yenilik anlamlarýna sahip modern sözcüðü, kültürel birikimimizde olumlu ve olumsuz çaðrýþýmlara sahiptir. Kýsaca olumlu yönü yenilik ve verimlilik, olumsuz yaný ise görsellik/suretçilik ve maddecilik. Ýdeoloji ise, hiç olmazsa þu anda bizde býraktýðý izlenime göre modern tavrýn þekillendirdiði sabit fikirliliði, bir düþüncede kasýtlý oluþu temsil etmektedir.
Bu ifadelerle þu noktaya varmak mümkündür: Modern çaðda bilinçli veya dolaylý yoldan ideolojik tavýrlar, bizim ülkemizde geleneðimizde var olan olgun insan ve erdemli toplum amacýný galiba gölgeledi. Bu sebeple olsa gerek ki insanýn iç dünyasýnýn ve birlikte yaþanan dýþ dünyanýn imarý ile ilgili dikkatler ülkemizde azaldý.
Konuyu elbette Mevlânâ ve düþünceleri ile aramýza giren engellere getireceðim. Genel anlamda tarihî birikimimiz, ilmî ve dinî mirasýmýz, kanaatimce üç koldan ideolojik dindarlýk, ulusçuluk ve modernlik adýna yerilirken, gerekçeler farklý ama sonuç ayný olmuþtur. Kýsa ve basit ifadelerle söylersek, birine göre Selçuklu ve Osmanlý sahih Ýslâm’ý yaþamamýþ, saltanatý ve keyfiliði öne çýkarmýþtýr. Diðerine göre Selçuklu ve Osmanlý, Türk unsuru dýþlamýþ ve baþka uluslarýn kültürel etkisinde kalmýþ, yabancý unsurlarý devlet yönetiminde etkin hâle getirmiþtir. Modernistler ise geleneði ve birikimi, yetersiz hatta utanýlacak bir mazinin ürünü görmüþtür. Ýyimser bir deyiþle her üç kesimin, bazý mensuplarý farklý yollardan, Ýslam sonrasýna ait Anadolu medeniyetini gerektiðince önemsememektedir.
Müslüman toplumda maddeci-batýcý bir anlayýþla baþkalaþmayý amaçlayan çevreler, geçmiþle baðlantýyý koparma arzusuyla fikir ürettikleri için burada söz konusu edilmeyecektir. Dolayýsýyla ideolojik dindarlýk ile yeni ulusçuluk anlayýþlarý konumuz için daha önemlidir. Çünkü özellikle bu akýmlar topluma ve geçmiþe masum kanallardan baðlý olduklarý için gerçekte geçmiþle geleceðin makul ve ürün verici þekilde bütünleþmesine daha çok yardýmcý olmalýydýlar.
Bu çevreler etkileyici yeni görüþlerle dinî deðerlere ve millî özelliklere sahip çýkmaya çalýþýrken toplum, çözülmesi güçleþen bir yýðýn soru ve sorunlarla karþý karþýya kaldý. Son 40-50 yýlda geleneksel din anlayýþý, tasavvuf, hadislerin sýhhati, ulusçuluk, dinde çaðdaþ yorum, din-siyaset iliþkisi gibi konularda derdi ve ihtiyacý gözetmekten gittikçe uzaklaþan tartýþmalar veya bilginin Ýslâmlaþmasý, Ýslâm’ýn þehirleþmesi, Ýslamcýlýk, Ýslam devleti, Arap-Ýslam aklý, Ýslâmî sol vb. tanýmlamalar bu duruma örnektir. Takdir edersiniz ki bu konularda yukarýda iþaret edilen modern yaklaþýmlarla oluþturulan görüþler toplumun çoðunluðu tarafýndan ilgi görmemiþtir. Ýlave olarak daha bilinçli, daha huzurlu bireyler ve daha düzenli bir toplum hayatýnýn emareleri de þu anda galiba pek gözükmüyor.
Konumuza dönersek Mevlânâ ve eserleri halkýn çoðunluðu tarafýndan büyük alaka görürken, aydýnlarýn ve bilim adamlarýnýn ilgisi çok geridedir. Hatta onlar tarafýndan yapýlan eleþtiri ve muhalefet daha güçlüdür. Örnek olarak modern araþtýrma üslûbuna sahip mütedeyyin bir bilim adamý yaptýðý araþtýrma sonucunda Mevlânâ için þu hükme varmaktadýr: “Dini inançlarý, Ýslâmî prensip ve teþekkülleri serbestçe eleþtirmesine mukabil, sönük bir iki iþareti istisna edilirse, siyasî yönetimleri ve kuruluþlarý, özellikle Moðol yönetim ve idare sistemini eleþtirememiþ, cesaretini nedense bu sahada gösterememiþtir.”
Deðerli hocamýz Mevlânâ’nýn bazý ifadelerini kaynak göstererek hüküm taþýyan cümle ve cümlecikler oluþturmaktadýr: “Medrese ile minare yýkýlmadýkça kalenderlik töreni düzene girmez; iman küfür, küfür de iman olmadýkça tanrýnýn hiç bir kulu hakkýyla Müslüman olmaz” hükmünü veren Mevlânâ’nýn ...”; “Mesnevî’sini bir Tanrý vahyi olarak sunan Mevlânâ,..” Sayýn hocamýz, bu tespitlerinin sonucunda Mevlânâ’nýn “Hayatta oldukça Kur’ân’ýn kuluyum ve seçilmiþ Muhammed’in yolunun topraðýyým” dediði rubaisinin, aktardýðý fikirlerle tam bir çeliþki teþkil ettiðini söylemekte, dolayýsýyla bu düþüncelerden biri onun deðildir veya Þems’ten önce bunu söylemiþtir diye eklemektedir.
Mevlânâ’ya benzer eleþtiriler getiren baþka bir mütedeyyin bilim adamý bir yazýsýnda, “Mevlânâ Fîhi Mâ Fîh’inde Cengiz Han’ýn ilahî mesaj aldýðýný söyler” tespitini yapmaktadýr.
Modern bilimsel üslupla yapýldýðý düþünülen bu tespitlere baþka bir çok ifadeyi eklemek mümkündür. Diðer bir örneðimiz, çoðunlukla reddedici görüþlerin sýralandýðý Mevlânâ ile ilgili bir televizyon programýnda eðitmen olduðunu söyleyen milliyetçi çevreden aydýn birinin, Mevlânâ’nýn Mesnevî’sini baþta sona okuduðunu ve maalesef Ýran kimliðinin bu esere hakim olduðunu gördüðünü söylemesidir. Bu yorumdan anlaþýldýðý gibi etnik kimlik tartýþmasý, bazýlarý tarafýndan Mevlânâ gibi bir þahsiyet üzerinde de yapýlmýþtýr.
Bazýlarýna göre Selçuklular zamanýnda Anadolu’da farklý iki kültür çevresi vardý. Biri Türk kültür çevresi Amasya, diðeri Ýran kültür çevresi Malatya ve de Konya, yahut “Konya ekolü” ve “Kayseri-Kýrþehir ekolü”. Daha aðýr ifadelerle Moðolcu “Konya ekolü” ve iþgal karþýtý “Kayseri-Kýrþehir ekolü”.
Mevlânâ’nýn ve ayný yolu benimseyenlerin aklý yerdiði, insan iradesini yok saydýðý, bunun sonucunda Anadolu’da pozitif bilimlerin gerilediði gibi iddialarýn yaný sýra burada yaþayan ilk Müslümanlarýn arasýndaki dinî veya siyâsî ihtilaflara geniþ boyutlar eklenmesi, zannýmca hep ayný yaklaþýmlarýn sonucudur. Þemsî Tebrîzî ile Mevlânâ’nýn münasebeti ve Þems’in kayboluþu üzerindeki iddia ve görüþler de ayný türdendir. Bu bakýþlarýn izleri Konya’da son yýllarda canlý bir þekilde gerçekleþtirilen ihtifaller sebebiyle basýlan yayýnlarda dahi zaman zaman görülebilmektedir.
Benimsemediðimiz gibi aykýrý ve dayanaksýz bulduðumuz bu bakýþ ve yorumlara doðrudan karþýlýk vermek gerekmiyor düþüncesindeyim. Bütün bu örnekler, sadece modern ve ideolojik tavrýn ne kadar etkili olduðunu ortaya koymak için sýralandý. Þu anda ülkemizde Mevlânâ ve eserleri üzerinde uzmanlaþmýþ bir bilim adamýnýn bulunmayýþýnýn, klâsik kaynaklarýmýza ulaþmada aracý olan Osmanlý Türkçesi, Farsça ve Arapçanýn gerektiði düzeyde öðretilememesinin arka planýnda zannýmca bu yaklaþýmlarýn önemli bir etkisi vardýr. Konya’da üniversitede bu dillerde yýllardýr öðrenime ara verilmesinde, yani ilgili bölümlere öðrenci alýnmamasýnda, kaynak açýsýndan bu dillerle yakýn baðlantýsý olan bölümlerde bu dillerin öðretilmemesinde baþka nedenlerden çok daha fazla bu bakýþlarýn etkili olduðu kanaatindeyim.
Mevlânâ Mesnevî’sinde zihinsel karmaþaya ve yersiz sorulara dair örnekler vermektedir:
Saçýna kýr düþmüþ bir adam aceleyle iyi bir berbere geldi.
“Ey yiðit! Sakalýmdaki beyaz kýllarý temizle; yeni gelin aldým” dedi.
-Berber- sakalýný kesti ve hepsini önüne dökerek “Sen seç, benim iþim çýktý” dedi.
Bu soru, o da cevaptýr; onu seç; bunlarýn baþýnda din derdi yok.
Biri, Zeyd’e bir sille vurdu; o da karþýlýk olarak ona saldýrdý.
Tokat vuran dedi: “Sana soru soracaðým, sonra bana cevap ver ve o zaman bana vur.
Kafana vurdum, “Þak” diye ses geldi. Burada iyi niyetle bir sorum var.
Ey padiþahýn övüncü! Bu þak benim elimden miydi, yoksa senin kafan*dan mýydý?”
-Zeyd- dedi: “Sillenin acýsýndan kurtulmadým ki bu düþünce ve düþünmede bulunayým.
Sen dertsizsin, bunu düþün; dert sahibinin bu düþüncesi yoktur, ken*dine gel!”2
Bilginin ne olduðu, sözün ne derecede bilgi taþýdýðý ve hangi ifadelerin hüküm içerdiði gibi konularda klâsik kaynaklarda bugün de dikkate alýnmasý gereken bilgiler vardýr. Bilgi aktarma amaçlý kurulan cümleler, yani ihbârî sözler, bazen mecazî anlamlar taþýr. Dolayýsýyla istek bildiren inþâî sözler gibi deðerlendirilir. Bu durum meânî ilminin konularý arasýndadýr. Netice olarak doðrulanma veya yalanlanma ihtimali bulunan ihbârî söz merhamet dileme, özlem belirtme, temennî etme, övme ve övünme gibi anlamlar taþýyabilir. Ayrýca bilginin saðlýklý olabilmesi için doðru bilgi, saðlýklý metin veya kaynak ile saðlýklý algýlayýcý gerekmektedir. Bütün bunlar bilgi üretme faaliyetinin klâsik temel prensiplerine iþaret etmektedir.
Türkiye’de geleneði önemsemeyen ve çoðu defa yeren kiþiler, klâsik eserleri bazý ifadeler ve söyleyiþ biçimleri açýsýndan eleþtirmektedir. Mesela onlara göre inanç açýsýndan sakýncalý görülen noktalardan biri, bu eserlerde bazý þahýslar ve eserler için kullanýlan yüceltici ifadelerdir. Örnek olarak onlara göre Mesnevî’nin birinci defterinde, mukaddimedeki Mesnevî âlemlerin Rabbinden indirilmedir ifadesi, bugünkü nesillerin mecazsýz ve benzetmesiz açýk hüküm içeren sözleri gibidir ve Mesnevî’nin kutsal bir kitap olduðu iddiasýný içermektedir. Yine bu eserlerde þeyhe atfedilen özelliklerin de ayný þekilde peygamberlik, hatta ilahlýk iddiasý taþýdýðý ileri sürülmektedir. Meselâ þu beyitler onlara göre bu durumun örneðidir:
Velilerin Allah’tan -gelen- güçleri vardýr; fýrlamýþ oku, yoldan geri çevirirler.
Veli üzülürse, sebepten doðacak kapýlar Hakk’ýn eliyle kapanýr.
Ýlahî lütufla söylenmiþi söylenmemiþ yapar; böylece ne þiþ yanar, ne kebap.3
Uyanýk ol! Veliler, zamanýn Ýsrafil’idir. Onlarda ölüler için hayat ve zindelik vardýr.
Her bir ölünün caný, onlarýn sesiyle ten mezarýndan kefen içinde sýçrar.4
Genel bir deðerlendirmeyle denebilir ki yüce Allah’a duyulan kalbî baðlýlýk, meydana gelen her þeyi Hak’tan bilmeyi gerektirir. Bir manada ilahî gücün varlýðýný her þeyde görmek mümkündür. Ankaralý Ýsmail Efendinin (ölm. 1631) çeviri ve izahýna göre bu Tenzîlün min Rabbi’l-âlemîn (Âlemlerin Rabbinden indirilmedir) ibaresi, Bu Mesnevî Âlemlerin seyyidinden veya mürebbisinden tedricen kalbe ilham olunmuþ ve ilahî ilham yoluyla býrakýlmýþtýr5 anlamýný taþýmaktadýr. Bu sakin ve duyarlý algýlama nedeniyle asýrlardýr hiç kimse Mevlânâ’yý peygamber sýfatýyla anmamýþ ve Mesnevî’ye gerçek manada Kur’an dememiþtir.
Ýnancýmýza göre bu dünya, kim daha güzel davranacak diye yaratýlmýþ bir imtihan sahasýdýr. Emir ve nehiyler bu dünya hayatýyla ilgilidir. Ýman ve küfür, medrese ve minare hep bu sýnýr içerisindedir. Ýnançlý kiþi bu tabloyu aþmak, dünya zindanýndan ve beden kafesinden kurtulmak arzusundadýr. Dolayýsýyla anýlan imtihanýn sonucunda bu buyruk ve yasaklar ile bu isimlendirmeler sona erecektir. Sözde ve þiirde bu arzuyu dillendirmeyi dünya alanýna indirgemek, surete dayalý bir deðerlendirmenin sonucudur ve geçmiþte bu ifadelerden böyle olumsuz mana çýkarýlmamýþtýr.
Diðer bir dikkat çekici husus Anadolu’daki ilk Ýslâmlaþma dönemiyle ilgili, zannýmca makul olmayan abartýlý tespit ve görüþlerin ortaya atýlmasýdýr. Anadolu’da Ýran kültür ve kimliðini temsil eden bir çevre veya ekol bulunduðunu söylemek, bilgin ve þairlerimizden bazýlarýný bu özellikte görmek doðru deðildir. Bu iddia ilk önce batýlý bazý þarkiyatçýlar tarafýndan ileri sürülmüþtür. Türkiye’de de bu görüþler bazý bilim adamlarýnca savunulmuþtur.6 Gerçekte Mevlânâ’nýn doðduðu Belh þehrinin nüfus yapýsý ve siyasî tarihi ile atalarýna dair kaynaklarda bulunan bilgiler ve Mesnevî’sindeki bazý ifadeleri hiç de bu özellikte deðildir.
Aslýnda bu tür etnik veya kültürel kimlik iddialarýyla bütün mazimiz kuþatýlmýþtýr. Gerek Gazneli Mahmud’un önderliðindeki Gaznelilerin ve gerekse Büyük Selçuklularýn Farslaþtýðý ve Fars kültürünün etkisi altýnda kaldýðý iddialarý günümüzdeki bilgi ve tespitler ýþýðýnda anlamsýz ve geçersizdir. Bu konuda artýk Ýranlý bilim adamlarýndan bazýlarý da farklý görüþtedir. Yüz yýlý aþkýndýr, Doðudaki klâsik edebî zevk ve þiir geleneðinin Ýran kültür ve medeniyetinin tesiri altýnda geliþtiði iddia edilirken bugün bazý Ýranlý araþtýrmacýlar özellikle Gazneli ve Selçuklu dönemi þairlerinin þiir dünyalarýyla ilgilendikten sonra bu þairlerin büyük çoðunluðunu þiddetle eleþtirmektedir. Farsça yazmýþ bu þairlerin Türkleri, Türk devlet adamlarýný övdüklerini ve Ýran destan kahramanlarýný küçümsediklerini, sünnî sultanlara dalkavukluk yaptýklarýný ispata çalýþmaktadýrlar.7 Mevlânâ da bir dereceye kadar bu eleþtirilere maruz kalmýþtýr. Mesela onun Gazneli Mahmud’u övgüyle anmasý ve yakýn adamý Ayaz’ýn üstün özelliklerinden söz etmesi tenkit sebebidir.
Dolayýsýyla Türkistan, Horasan ve Ýran bölgesinden batýya doðru ilerleyen büyük nüfusun hem kendi geliþimini, hem yeni topraðý vatan edinmeyi, hem de yerli nüfusun Ýslamlaþmasýný saðlayan bir gücü ve kaynaðý beraberinde taþýdýðý açýktýr. Böyle olduðunun delili ise sahip olduðumuz Selçuklu ve Osmanlý medeniyetleri ile yeni medeniyetimizdir.
Mevlânâ ile Anadolu insanýnýn arasýna engel koyan düþünce ve iddia sahipleri bulunduðu için bu noktalara deðinme mecburiyeti duymaktayýz. Gerçekte uluslarýn ve insanlarýn arasýna girebilecek her engel üzerinde titizlikle duran ve insan oðlunu huzura ve barýþa davet eden Mevlânâ’nýn bu tartýþmalarda anýlmasý üzüntü vericidir. Ancak bugün maalesef ülkemizde kimi gönülleri buruklaþtýran bazý iddialar sebebiyle ve yenileþmemize yardýmcý olacaðýna inandýðýmýz böyle bir kaynaktan vazgeçmeyeceðimiz için bu tartýþma konularýna deðinme ihtiyacý duymaktayýz.
Fîhi Mâ Fîh’te Mevlânâ, günlük hayatýmýzda her an bizlere bir þekilde dünya deðerlerine baðlýlýktan uzaklaþmamýza yardýmcý olacak uyarýlar gelmektedir derken, bugün için önemli bir nükteye iþaret etmektedir:
Bir þahýs imamlýk yapýyordu. “الاعراب اشدّ کفرا و نفاقا (Bedevîler küfür ve nifak bakýmýndan daha beterdir. Tevbe, 9/97)” ayetini okudu. Meðer Arap reislerinden biri orada bulunuyordu. Ona kuvvetli bir sille vurdu. Ýmam ikinci rekatta “ ومن الاعراب من یؤمن بالله والیوم الآخر (Bedevîlerden Allah’a ve ahiret gününe inanan vardýr. Tevbe, 9/99)” ayetini okudu. O Arap, “Sille seni islah etti” dedi.8
Bir ayet-i kerimeyi ayýrýmcýlýk sanýp aldanan bir Arabýn hikâyesidir bu. Her an ayrýlýk için vesile arayan, söz ve davranýþlarý yanlýþ yorumlayan kiþiler sözü ve davranýþý, hatta ayetleri bile yanlýþ düþüncelerine alet edebilir. Sorun, bu örnekte olduðu gibi cahilce art niyet aramaktýr, dürüst ve samimi olmamaktadýr. Anlaþmayý ve uzlaþmayý gönülden amaç edinmiþ kiþiler toplumda huzur ve güven saðlayýcý olmuþtur. Mevlânâ der ki:

همزبانی خویشی و پیوندی است مرد با نامحرمان چون بندی است
ای بسا هندو و ترک همزبان ای بسا دو ترک چون بیگانگان
پس زبان محرمی خود دیگر است همدلی از همزبانی بهتر است
غیر نطق و غیر ایما و سجل صد هزاران ترجمان خیزد ز دل

Ayný dili kullanmak, akrabalýk ve baðlýlýktýr. Ýnsan yakýn olmayanlarla bir arada tutsak gibidir.
Nice ayný dili konuþan Hindu ve Türk vardýr; nice yabancýlar gibi iki Türk vardýr.
Öyleyse yakýnlýk dili bizatihi baþkadýr. Gönüldeþlik, ayný dili konuþmaktan daha iyidir.
Gönülden konuþmasýz, imasýz ve kayýtsýz yüz binlerce tercüman yükselir.9

Hulasa, gönülden konuþmanýn ve anlaþmak için söyleþmenin yollarý bulunmalýdýr. Ayrýlýk için harekete geçenler, her ýrktan insaný yaratan ve ona can veren Hakk’ýn ayetlerini dahi ayrýlýk aracý yapmýþlardýr, yapabileceklerdir.
Mevlânâ Hakk’ýn kudretinden bahsederken, insanýn iradesi yokmuþ gibi anlatýr. Konu insan iradesine geldiðinde ise, insanda irade bulunduðunu ve onun tercih sahibi olduðunu güncel örneklerle anlatýr, insanýn çaba sahibi olmasý gerektiðini ýsrarla vurgular. Akýllarýn buluþmasýný öðütler ve nefislerin buluþmasýnýn yol kapatýcý olduðunu söyler.

عقل با عقل دگر دو تا شود نور افزون گشت و ره پیدا شود

نفس با نفس دگر خندان شود ظلمت افزون گشت ره پنهان شود


Akýl akýlla iki kat olur; ýþýk çoðalýp yol belli olur.
Nefis baþka nefisle güldüðünde karanlýk artar, yol gizlenir.10
Gerçekte yol gösterenin ne denli kutlu olduðunu açýklarken, Hak dostu görünüp yol kesenlerin özelliklerini de anlatýr
خیشتن را عاشق حق ساختی عشق با دیو سیاهی باختی

Kendini Hak âþýðý yaptýn, -ama- kara iblisle âþýklýk ediyorsun.11
Yine kendisini Hak aþýðý gösteren ve dinî emirleri hatýrlatan bu kiþiye sesleniyor:

تو چه خودرا گیج و بی خود کرده ای خون رز کو خون مارا خورده ای
Sen kendini nasýl baygýn ve kendinden geçmiþ yaptýn? Üzümün kaný nerede? Bizim kanýmýzý içtin.12
Mevlânâ samimi ve dürüst olanlarýn her engeli aþacaðýný cesaret verici ifadelerle vurgular. Kýlavuz olabilen dostun, rehberin ya da þeyhin büyük deðere sahip olduðunu, Hak’tan himaye gördüðünü dile getirir. Netice olarak kelimeler mana ile, bedenler ruhla özellik kazanýr. Gönlü ölü kiþinin manen diriliþini, ölü bedenin dirilmesinden daha önemli görür ve elbette bu diriliþe rehberlik edeni yüceltir. Tebessüm eden yüz, samimi öðretmen, iþ bilen ve yapan kiþi, üzüntüsünü dinlediðinde kederlinin gönlünü huzura kavuþturan dost, yani dýþtaki ve içteki yollarý aydýnlatanlar övgüye, yüceltilmeye lâyýk deðil midir?
Yukarýdaki örneklerde de görüldüðü gibi önceki asýrlarda kelimeler ve cümleler farklý üsluplarla kullanýlmýþtýr. Onlara yüklenen anlamlarý anlamakta bugün güçlük çekebiliriz. Bu nedenle istek ve yöneliþi dile getirmek, teþvik etmek ve yol göstermek için kullanýlan bazý cümlelere günümüzde bazýlarýnca farklý ve kimi zaman olumsuz anlamlar yüklenmektedir. Gönülden ve þairce söylenmiþ his ve mana yüklü nice söz, bugün bazý bilim adamlarýnca maalesef yanýltýcý þekilde modernist bir anlayýþla sahiplerini yýpratmak için kullanýlmaktadýr.
Bir sözün veya metnin taraflarca farklý algýlanmasý ve yorumlanmasý her zaman için söz konusudur. Duygu ve üslup farklýlýðý, kiþilere ve dönemlere göre anlama sorununu büyültmekte veya küçültmektedir. Bu nedenle anlaþmaya ve yakýnlaþmaya istekli olmak, sorunun aþýlmasý için en önemli adýmdýr. Aksi takdirde anlaþmazlýk ve çatýþma büyüyecektir. Mevlânâ der ki:

کرده ای تأویل حرف بکر را خویش را تأویل کن نی ذکر را
بر هوا تأویل قرآن می کنی پست و کژ شد از تو معنی سنی
Dokunulmamýþ sözü yorumladýn. Kendini yorumla, Kur’ân’ý deðil.
Arzunca Kur’ân’ý yorumluyorsun. Yüce anlam, senin yüzünden alçaldý, eðrildi. 13
خویش را تأویل کن نی اخباررا مغز را بد گوی نی گلزاررا
Kendini yorumla, haberleri/hadisleri deðil; beynine kötü de, gül bahçesine deðil.14
Yine Mevlânâ der ki:
بت پرستی چون بمانی در صورصورتش بگذار و در معنی نگر
مرد حجّی همره حاجی طلبخواه هندو وخواه ترک و یا عرب
منگر اندر نقش و اندر رنگ اوبنگر اندر عزم و در آهنگ او
گر سیاه است او هم آهنگ توستتو سپیدش خوان که همرنگ توست

Suretlerde kalýrsan putperestsin. Sureti býrak ve manaya bak.
Hac adamýsýn, bir hacý yol arkadaþý ara; ister Hintli, ister Türk veya Arap.
Onun þekline ve rengine bakma; onun azmine ve niyetine bak.
O, siyah olsa da seninle ayný niyettedir. Sen ona beyaz de, zira seninle ayný renktedir.15
Mevlânâ, hayata zenginlik ve dirilik kazandýran izahlarýn sahibidir. Bunlardan biri de âcizlikte mevcut olan güç ve kuvvetten söz etmesidir. Âciz olan veya âcizliðini bilen kiþi, dert ve aþk sahibidir. Dert ve aþk sahibi olan da baþarýlý olur. Ýlginçtir, bu konuyu aç ve çýplak olan ve sonuçta saltanata eriþen Moðollar üzerinden de örneklendirir. Fîhi Mâ Fîh’in bir bölümünde Moðollarla ilgili birkaç soru ve cevap vardýr.16 Biri Mevlânâ’ya sordu: Moðollar -bizim- mallarý alýr ve zaman zama da onlar bize mal baðýþlar. Bunun hükmü acaba nasýldýr? Mevlânâ izahtan sonra der ki: “Netice olarak bizim malýmýz onlara haramdýr ve onlarýn malý bize helaldir.”
Biri Mevlânâ’ya der ki: Moðollar bu vilayete ilk olarak geldiklerinde çýrýlçýplaktýlar. Binekleri öküz ve silahlarý odundandý. Þimdi ihtiþamlý ve doygundurlar. En iyi Arap atlarý ve güzel silahlar onlarýn elindedir.
Mevlânâ cevap verir: Gönülleri kýrýk ve zayýf olduklarýnda, güçleri bulunmadýðýnda Allah onlara yardým etti ve onlarýn niyazýný kabul etti. Böyle ihtiþamlý ve güçlü olduklarý bu zamanda Allah onlarý halkýn zayýflýðýna raðmen helak edecek, böylece o yardýmýn Hak’tan olduðunu bilecekler..
Bu ifadelerin ardýndan Moðollarýn bu âcizlik hâllerini ve isteklerini sahneleþtirir. Bu sahnede Moðol padiþahý bir maðarada oruç tutar huþu ile yakarýr. Hak’tan ona bir nida gelir: Yakarýþýný kabul ettim. Çýk, nereye gidersen muzaffer olacaksýn.
Fîhi Mâ Fîh’in bu satýrlarýndaki üçüncü nüktede þudur: Mevlânâ’ya biri, Moðollar da kýyamet gününe inanýyor ve yargýlama olacak diyorlar dedi. Mevlânâ buyurdu: Yalan söylüyorlar. Kendilerini Müslümanlarla ortak etmek istiyorlar, yani biz de biliyoruz ve ikrar ediyoruz. Deveye, “Nereden geliyorsun?” dediler. “Hamamdan” dedi. -Soran kiþi de- “Topuðundan belli” dedi. Þimdi eðer onlar haþre inanýyorsa, bunun alameti ve iþareti nerede? Bu isyankârlýklar, zülum ve kötülük kat kat toplanmýþ buz ve karlar gibidir..
Bir bilim adamýnýn daha önce iþaret ettiðimiz, “Mevlânâ Fihi Mâ Fîh’inde Cengiz Han’ýn ilahî mesaj aldýðýný söyler” tespitinin kaynaðý bu üç nüktenin ikincisidir. Bu ifadelerden böyle bir anlam ve hüküm çýkarýlmasý ne denli doðrudur? Takdir sizlere aittir.
Mevlânâ âcizlik hissiyatýna büyük anlamlar yükler. Hak, âciz ve düþkünün yanýndadýr. Âciz olan yakarýþ ve istek sahibidir. Yakarýþýnda samimi oluþ, putperestin bile yolunu açar.
گفت حق گر فاسقی و اهل صنم چون مرا خوانی اجابتها کنم
تو دعا را سخت گیر و شخول عاقبت برهاندت از دست غول
Hak dedi: “Günahkârsan ve puta tapýyorsan da madem bana dua ediyorsun, kabuller ederim”
Sen duayý çokça yap, yalvar. Seni gulyabaninin elinden kurtarýr.17
Güç ve iktidar sahibi olanlar, Hakk’ýn kudreti karþýsýnda âciz olduklarýný unutmadýklarý sürece gerçek iktidar sahibidir. Aksi takdirde güç kaybedip zelil olacaklardýr, olmuþlardýr. Mevlânâ’ya göre bu durumda isyan etmekten ve zalim olmaktan koruyan âcizlik, imrenilecek bir özelliktir. Hasta olmadan Hakk’ý anmak, iktidarda iken Hakk’a karþý âcizlik duygusunu taþýmak ise büyük bir emniyet ve güç kaynaðýdýr.
Bir de Anadolu’da dehþet saçan Moðollardan söz etmeye mecburuz. Sivas ile Erzincan arasýnda, Kösedað’da askerlerini býrakýp kaçan Sultan Gýyaseddin idaresindeki Selçuklu ordusunu 3 Temmuz 1243’te maðlup eden Moðollarýn önünde kalan halk ve bilginler çaresizdi. Sivas kadýsý Kýrþehirli Necmeddin, Moðollara mukavemet edilemeyeceði düþüncesiyle þehrin ileri gelenleriyle Moðol komutana hediyeler götürür. Sivaslýlar hayatlarýný ve mallarýný kurtarýr, þehir yaðmalanýr. Kayseri halký kahramanca müdafaa yapar, ancak hiyanete uðrar ve þehir düþer. Kayseri tarihinin en büyük felaketine uðrar, halk katledilir. Erzincan da yaðmalanýr, katliam yapýlýr. Malatya’da idareciler kaçar, halk düzeni saðlar. Geri dönen vali halktan topladýðý altýnlarla Moðollarý ikna eder, halk bayram sevinci yaþar. Amasya’ya çekilen vezir Mühezzibüddin Ali, Amasya kadýsý Fahreddin’le oturup aðlaþýr ve çare ararlar. Ülkeyi sulha kavuþturmak için geriye dönmekte olan Moðollarla görüþmek üzere arkalarýndan giderler. Erzurum hududunda onlara yetiþirler. Sonuçta büyük malî yükümlülükler kabul ederek Anadolu’nun siyasî birliðinin Selçuklu sultanlarý tarafýndan saðlanmasý için izin isterler. Böylece Anadolu’daki kargaþa ve fitneyi sona erdirirler.
1256 yýlýnda bazý anlaþmazlýklar sonucu Moðol ordusu tekrar Anadolu’ya yönelir. Erzurum’dan Aksaray’a kadar þehirler talan edilir. Beceriksiz Sultan Ýzzettin, askerinin 14 Ekim 1256 tarihinde Sultan Haný civarýnda periþan olduðunu haber alýnca Konya’yý sahipsiz býrakýp kaçar. Yine halk, bazý idareciler ve din adamlarý çareler arar ve hediyeler hazýrlar. Bu arada Selçuklu sultanlarý ve devlet adamlarý kendi aralarýnda kavga ve savaþ içerisindedir. Konya’nýn bu badireyi atlatmasýnda Cuma hatibinin etkileyiciliðinden veya Mevlânâ’nýn yardýmýndan söz edilir.
Bütün bu felaketler ve katliamlara raðmen Anadolu’da her açýdan geliþmeler saðlanmýþtýr. Sonunda Anadolu’da hiçbir Moðol unsuru kalmadýðý gibi Ýran ve Horasan bölgesinde dahi Moðol varlýðý yok olmuþtur. Dönemin kimi devlet adamlarý, bilginleri ve sûfîleri bulduklarý çözüm yollarýyla bu sonucun oluþmasýnda elbette etkili olmuþtur. Mevlânâ da bu geliþmenin en önemli mimarlarýndan biridir. Bu acýlý yýllara bir de bu gözle bakýp, Müslüman Anadolu’nun derin ve güçlü yapýsýný hissetmek mümkündür. Bu da heyecan vericidir.
Sözün sonunda Mevlânâ’ya kulak verelim. Mesnevî’de Mevlânâ der ki:
Yol arkadaþlarýný ziyareti gerekli say, kim olursa; ister yaya, ister atlý.
Düþmanýn da olsa bu ihsan, yine iyidir; çünkü güzel davranýþla nice düþman dost olmuþtur.
Dost olmazsa kini azalýr. Çünkü güzel davranýþ kine merhem olur.
Ey iyi dost! Bunun dýþýnda nice faydalarý vardýr; fakat uzamasýndan korku*yorum.
Sözün özü þudur: Topluma dost ol; putçu gibi taþtan arkadaþ yont.
Çünkü kervanýn kalabalýðý ve çokluðu, yol kesicilerin belini ve mýzraðýný kýrar.18
***Prof. Dr. Adnan Karaismailoðlu'nun Yazarlar Birliði Konya þubesinde verdiði konferans'týr.



Dipnotlar
1 Mesnevî, Mevlânâ, I-II, Çev. Adnan Karaismailoðlu, Ankara, 2004 (Akçað Yayýnlarý), 3. Defter, 171. beyit.
2 Mesnevî, 3/1375-1384.

3 Mesnevî, 1/1670-1672.
4 Mesnevî, 1/1930-1931.
5 Ýsmâil-i Ankaravî, Mesnevî-i Þerîf Þerhi, I-VII, Ýstanbul, 1289/1872, I, 11.
6 Deðerlendirme ve eleþtiriler için bkz. Adnan Karaismailoðlu, Klâsik Dönem Türk Þiiri Ýncelemeleri, Ankara, 2001 (Akçað Yayýnlarý)
7 Örnek olarak bk. þu eserler: Nâdir-i Vezînpûr, Medh, Dâg-ý neng ber sîmâ-yi edeb-i Fârsî, Tahran, 1374 hþ. /1995, 575 sayfa; Hüseyn-i Rezmcû, Þi‘r-i kuhen-i Fârsî der-terâzû-yi nakd-i ahlâk-i Ýslâmî, I-II, 1366 hþ. /1987, 134+390 sayfa; Bu eserleri tekidi için bkz. Adnan Karaismailoðlu, Klâsik Ýran Þiirine ve Þairlerine Yöneltilen Ýdeolojik Tenkitler: Övgü, Fars Edebiyatýnýn Yüzünde Utanç Damgasý ve Ýslâm Tenkit Terazisinde Eski Fars Þiiri Kitaplarý, Nüsha, sayý 10. Yaz 2003, s. 7-17.
8 Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, nþr. B. Furûzânfer, Tahran, 1369 hþ., s. 183; krþ. terc. A. Avni Konuk, Ýstanbul, 1994, s. 166.
9 Mesnevî, 1/1206-1209.
10 Mesnevî, 2/26-27.
11 Mesnevî, 3/697
12 Mesnevî, 3/699.
13 Mesnevî, 1/1080-1081.
14 Mesnevî, 1/3743.
15 Mesnevî, 1/2892-2895.
16 Mevlânâ, Fîh-i Mâ Fîh, B. Furûzânfer, s.64-65; krþ. trc. A. Avni Konuk, 60-62.
17 Mesnevî, 3/756-757.
18 Mesnevî, 2/2139-2144.
 

nabay

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    10 Eyl 2017
  • Mesajlar
    450
  • MFC Puanı
    300
Anlaşılmak gibi bir derdimiz vardı. Ne zaman ki kendimizi anlatamadığımızı Fark ettik. İşte o vakit susmalar Dostumuz oldu.
Hz. Mevlana

Bir günah işlediğinde hemen tövbe et. İnsan suya düştüğü için değil, sudan çıkamadığı için boğulur.
Hz. Mevlana

Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.
Hz. Mevlana
 

nabay

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    10 Eyl 2017
  • Mesajlar
    450
  • MFC Puanı
    300
Mevlananın yedi öğüdü

  • Cömertlik ve yardım etme konusunda akarsu gibi ol
  • Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
  • Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol
  • Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
  • Tevazu ve alçakgönüllükte toprak gibi ol
  • Hoşgörülülükte deniz gibi ol
  • Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol

 

nabay

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    10 Eyl 2017
  • Mesajlar
    450
  • MFC Puanı
    300
Kusur arıyorsan, tüm aynalar senin.
Doğruların yemin etmeye ihtiyacı yoktur.
Ahlak örtüsü olmayanı, başörtüsü dindar yapmaz.
Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın.
Kimde bir güzellik varsa bilsin ki ödünçtür.
Dua kapı çalmaktır. Gerisine karışmak haddi aşmaktır.
Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol.
Köpeklerin kardeşliği, aralarına kemik atılana kadardır.
Bilmez misin ki cevap vermemek de cevaptır.
Cahil kişi gülün güzelliğini görmez, gider dikenine takılır.
Bozuk olunca maya, ne ar tanır ne de hayâ!
 

nabay

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    10 Eyl 2017
  • Mesajlar
    450
  • MFC Puanı
    300
Gözlerinin gördüğünü yüreğinin gördüğüne değişiyorsan eyvallah! Yüreğinin gördüğünü gözlerinin gördüğüne değişiyorsan eyvah,eyvah!
Mevlana Celaleddin Rumi

İnsanları tanımak için tüm gücünüzü verin, ama tüm sevginizi vermeyin. Çünkü onları tanımaya başladıkça verdiğiniz sevgiye acıyacaksınız!
Mevlana Celaleddin Rumi
 

nabay

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    10 Eyl 2017
  • Mesajlar
    450
  • MFC Puanı
    300
Mevlana Hazretlerinden Şems'e
ETME
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mahvediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme

Mevlana Celaleddin Rumi
 

nabay

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    10 Eyl 2017
  • Mesajlar
    450
  • MFC Puanı
    300
Mevlana'nın eşine yazdığı şiir
Birgün Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar;
Bu kadar aşıksın Mevlaya şükürler olsun, bu aşkı yaşayıp, yaşatana.
Peki bana ne kadar aşıksın der; Mevlana hanımına şöyle der;

Sen benim; Yaradan’dan ötürü yaradılanı sevişim,
Bir adım gelene, on adım gidişimsin,
Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin.

Sen benim; yalandan ve sahteden kaçışım,
Riyadan bıkışım, gerçeği arayışımsın,
Ve nihayet doğrunun tadına varışımsın.

Sen benim; haksızlığa ve zulme baş kaldırışım,
Mazluma kucak açışım, zalime düşmanca bakışımsın,
Ve mağdurdan yana tavır alışımsın.

Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve kapanmayan avuç içimsin.

Sen benim; hayat ve kaderle inatlaşmam,
Ekmek için kavgam, bitmek tükenmek bilmeyen davamsın,
Ve zorluklara karşı yılmayışımsın.

Sen benim; menfaate ve çıkara tepkim,
Almak için verene öfkem, ille de karşılık bekleyene lanetimsin,
Ve alayına isyan edişimsin.

Sen benim; ahlaksızlık ve yozlaşmayla mücadelem,
Para için kendini satana küfredişim, başkalaşana verip,
veriştirişimsin ve eskiyi özleyişimsin

Mevlana'nın Eşine Yazdığı Şiir
Sen benim; duygusal yaradılışım,
En ufak şeyi kafaya takışım, kolay unutamayışımsın,
Ve bundan bir türlü sıyrılamayışımsın.

Sen benim; sonsuz sadakatim,
Merhametim, hissiyatım, şefkatimsin,
Ve aman diyene yüz çevirmeyişimsin.

Sen benim; her şeye rağmenim,
Asla pes etmeyişim, başımı öne eğmeyişimsin
Ve ümidimi yitirmeyişimsin.

Sen benim; yaşama ülküm,
Namusa olan düşkünlüğüm, namussuzluğa küskünlüğümsün,
Ve gururum, onurumla olan bütünlüğümsün.

Sen benim; karakterim ve kişiliğim,
fikrim, hissimsin ve hayata bakışımsın.
 

nabay

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    10 Eyl 2017
  • Mesajlar
    450
  • MFC Puanı
    300
Mevlana Sözleri;
1. Akıllılar önceden ağlarlar; bilgisizlerse işin sonunda başlarını vururlar.
2. İşin başında sonunu gör de ceza gününde pişman olma.
3. Aklın başına geldiğinde Pişman olacağını bir işi sakın yapma.
4. Nasibinde varsa alırsın karıncadan bike ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.
5. İnsan gözden ibarettir aslında, geri kalan cesettir. Göz ise ancak gerçek dostu görendir.
6. İnsanları iyi tanıyın, her insani fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin.
7. Nice bilginler vardır ki gerçek bilgiden, hakiki irfandan nasipsizdirler. Bu ilim sahipleri, bilgi hafızıdır, bilgi sevgilisi değil.
8. Birini seviyorsanız O'nu Allahtan isteyin. Kalpler Allah'ın Elindedir.
9. İçinde azıcık nur olmayana, dışarıdan verilen öğüt fayda vermez.
10 .Bilmeyen ne bilsin seni gamlanma deli gönül, gönülden anlamayana bağlanma deli gönül.
 

nabay

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    10 Eyl 2017
  • Mesajlar
    450
  • MFC Puanı
    300
Şems-i Tebrizi, Hz. Mevlana'ya ayna oldu. Hz. Mevlana, Şems-i Tebrizi'nin aynasında gördüğü kendi eşsiz güzelliğine aşık oldu. Diğer bir ifade ile Hz. Mevlana, gönlündeki Allah(Celle Celalühu) aşkını Şems-i Tebrizi'de yaşattı.
 
Üst Alt