Canlıcılık (Animizm) Nedir?
Canlı ve cansız bütün doğanın ruhlu olduğu ve ruhlarla yönetildiği inancı.
İngiliz antropoloğu Edward Burnett Tylor (1837-1917) tarafından Primitive Culture adlı yapıtında ileri sürülmüştür. Tylor, ruh anlamına gelen La. Anima sözcüğünden türettiği bu deyimle ilkellerin çevrelerindeki hayvan, bitki, ağaç, taş, toprak vb. gibi bütün doğa nesnelerini ve belirtilerini ruhlu saydıkları varsayımını dile getirir. Dilimize ruhçuluk deyimiyle de çevrilmiştir.
Günümüz antropoloji ve etnolojisinde geçerliliğini yitirmiş bulunan bu kurama göre can ya da ruh düşüncesi uyku ve uyanıklık hallerinin birbirine karıştırılmasından doğmuştur. İlkel uykuda gördükleriyle uyanıkken algıladıklarını bir tutar. Örneğin düşünde bir şey yemişse uyandığında o şeyi gerçekten yemiş olduğuna inanır. Bunun gibi düşündeki gezip dolaşmaları da ilkelde bedenden çıkıp dolaşan bir ruh düşüncesi doğurmuştur. İnsanda varsayılan bu ikinci varlık, ruh varlığı, bedenle kıyaslanamayacak kadar akıcı ve yumuşaktır. Çünkü ağız ve burun gibi beden deliklerinden kolaylıkla çıkıp girebilmektedir. İlkellerin, bedene yapılan etkinin ruhu da etkilediğine inandıkları saptanmıştır. Örneğin Avustralya ilkelleri düşmanlarını öldürdükten sonra sağ ellerini keserler ve onların ruhlarının ok atmasını engellemiş olduklarına inanırlar. Tylor'a göre ruh düşüncesinin elde edilmesini sadece düşler değil, ateşli hastalıklar, esirme, delilik, baygınlık, inme, katalepsi vb. gibi psiko-fizyolojik olgular da sağlamış olabilir.
Tylor'un bu varsayımına katılan İngiliz düşünürü Spencer de ruh düşüncesinin oluşması yolunda cadı kuramı'nı ilerisürmüştür. Tylor ve Spencer' e göre insanın ölümünden sonra bedenden büsbütün ayrılan ruhlar ilkel inanca göre, bağımsızca insanlar arasında gezip dolaşmaya başlamışlardır. Gezip dolaşmakla da yetinmemişler, yaşayan insanların bedenlerine de girip çıkmışlardır, bundan ötürüdür ki yaşayan insanların başına gelen tüm iyilik ve kötülüklerin nedeni bu ruhlardır. Tylor ve Spencer din düşüncesinin oluşmasını da bu inanca bağlamaktadırlar. Çünkü insanlar kötülüklerden korunmak ve iyiliklere kavuşmak için bu ruhlara dua'ya ve kurban kesip adak vaat etmeye başlamışlardır. Dua, kurban ve adak, dinin temel öğeleridir. Ruh (La. Animia) bedenden kurtulunca tin (La. Spiritus)'e dönüşmüş, giderek put ve tanrı olmuştur. Ruhu tine dönüştüren ölüm olduğu içindir ki ilk dinsel inançlar ata ruhlarında gerçekleşmiştir. İlk kurban, ölüm yeri olan mezarlarda kesilmiş ve atalara tapılmaya başlanmıştır.Bu ruhlar ya da tinler, canlı insanlara girebildikleri gibi taşa, toprağa, ağaca, bitkiye de girmektedirler; demek ki her şey canlıdır, eşdeyişle ruhludur.
Atalar tapımından sonra doğa tapımı da böylelikle başlamıştır (Tylor, La Civilisation Primitive, c. 1, s. 326-555)
Spencer bu noktada Tylor'dan ayrılmış, hayvanların bile ayırt edebildikleri canlıyla cansızı insanların, ne kadar ilkel de olsalar, kolaylıkla ayırt edebileceklerini ilerisür müştür. Spencer'e göre çok tanrıcılığın oluşumu, ilkellerin bütün cansızları da canlı sanmalarından değil, mecazlarla gerçekleri birbirine karıştırmalarındandır. Örneğin bir yıldıza boğa adını veren ilkel, o yıldızı gerçekten boğa sanmaya başlar , ya da kendisine meşe ağacı adını takan ilkel meşe ağacını da kendisi sanır. Atalar tapımından hayvan, bitki, nesne vb. tapımlarına bu karıştırma yüzünden geçilmiştir (Spencer, Principes de Sociologie, c. 1, s. 184)
Bu varsayımın dışında canlıcılık terimi, metafizikte ruhun örgensel yaşamın da ilkesi olduğunu varsayan öğretileri adlandırır. Stahl, Ravaisson, Bouiller vb. gibi düşünürler bu anlamda canlıcıdırlar. Çocuk ruhbiliminde de çocuğun çevresindeki bütün nesneleri canlı sanması dönemine canlıcılık denir.