• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Dini Sohbet

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Şimdi karnımda hep susuyorsun....
İmam-ı Gazali Hazretleri Buyuruyor Ki:

Ey ahiret yolcusu, dinle!

Evladım!


Bir insan ne kadar çok yaşarsa yaşasın, sonunda ölecektir. Son nefeste imanla göçüp göçmeme tehlikesi dahil, kabir, mahşer .. derken yol boyu tehlikelerle doludur. Tutunacağın dal, Allah rızası için yaptığın kulluk hizmetidir. Bir de Yüce Allah'ın yarattıklarına karşı yapılacak insanlık hizmetleri yardımına gelebilir.

Resulüllah Efendimiz şöyle buyuruyor:

"Herhangi bir kimse ölüp ruhu bedenini terk edince şöyle bir ses gelir:
Sen dünyayı mı bıraktın, yoksa dünya seni mi?

Sen dünyayı mı topladın, yoksa dünya seni mi toparladı?

Sen dünyayı mı öldürdün, yoksa dünya seni mi?

Yıkanmak üzere teneşire konulduğu zaman üç defa üst üste şöyle bir ses gelir:

Kuvvetli bir bedenin vardı. Onu bu derece zayıf düşüren nedir?

Çok tatlı bir dilin vardı. Güzel güzel konuşuyordun. Şimdi seni kim susturdu.

Kaç tane çok sevdiğin dünya dostların vardı. Hani, şimdi onlar neredeler, seni niçin böyle yalnız bıraktılar?

Kefene sarıldığı zaman şöyle bir ses gelir:

Harçlıksız, azıksız uzun yola çıkılır mı?

Geri dönülmeyecek çok uzun bir yola çıktığını biliyor musun?

Yılan çıyanla dolu kabir evini cennet bahçesine çevirdin mi?

Tabut içine yerleştirilince şöyle bir ses gelir:

Ey ahiret yolcusu! Eğer Allah'ın rızasını kazandın da bu yola çıktınsa müjdeler olsun sana. Yok eğer O'nun öfkesini kazandın da öyle bu yola çıktınsa yazıklar olsun sana.

Tabut, kabrin kenarına konduğunda bir ses gelir: " Ey insanoğlu! Dünyada iken şimdi yerleşeceğin bu kabir evin için ne hazırlık yaptın? Bu karanlık yer için ışık getirdin mi?

Yataklar beğenmeyen sen, bu çıplak halinle burada nasıl yatacaksın?"

Kabre yerleştirilince yine bir ses gelir:

Ey insanoğlu! Üzerimde güler eğlenirdin. Şimdi ise karnımda ağlıyorsun, üzerimde bülbüller gibi konuşuyordun. Şimdi karnımda susuyorsun.

Defin işi bitip, halk kabristanı terk ederek ayrıldıktan sonra Yüce Allah'tan bir nida gelir:

"Ey benim kulum! Yalnız kaldın. Seni bu karanlık yerde eşin dostun terk edip gittiler. Halbuki bunlar senin yakınların ve dostların idiler. Bu duruma gelmemen için hiç birisinin bir yararı olmadı. Sen ise, benim emirlerime hep karşı geliyordun. Yapılan öğütleri dinlemiyordun. Şimdi ise gerçeklerle yüz yüzesin.

Seni bu karanlık yerde yalnız başına bırakmak benim Allah'lık şanıma yakışmaz. İzzetim ve Celalim hakkı için ben de sana şefkatle, rahmetle muamelede bulunacağım. Şimdi sana bir ana babanın evladına olan şefkat ve merhametinden daha fazla şefkat ve merhamet göstereceğim. Seni memnun kılacağım" deyip kabri, cennet bahçelerinden bir bahçe haline dönüştürür ve içerisini, kıyamete kadar kendisine arkadaşlık edecek huriler ve gılmanlarla doldurur. Kıyamete kadar birlikte cennet nimetlerinden faydalanırlar."

Ey insanoğlu! Seni karşılıksız yoktan halkeden Yüce Allah'ının büyüklüğüne, şefkat ve merhametine bak. O, ne büyük sultanlar Sultanıdır ki, böyle günahkar kullarının suçunu bağışlar ve o, ne derece merhametli bir Allah'tır ki, her gün binlerce defa kullarının ayıplarını görüp örter. Kimsenin ayıbını yüzüne vurmaz.

Öyleyse O, şanına yakışanı yapmaktadır. Bize düşen de kula yakışan şeyleri yapmaktır. Kulluk mevkii, hizmet mevkiidir. Yüce Allah'a hizmet... Yaratan'ın hatırı için yarattıklarına hizmet...
Allahım! Son nefesimizi kulluk hizmetinde solumayı nasip ve müyesser eyle!

We UNuTmA YaLNıZLıĞıN ÖtEsiNdE GiZLi BiR HaYaT WaR!!
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Hala var bir fırsatın.....varmı acaba.?



Ey dünya meşgaleleriyle oyalanan zavallı!

Upuzun bir ömür ümidiyle hep aldandın.

Yetmez mi artık bunca gaflet ve umursamazlığın.

Bak, yaklaştı ötelere yolculuk zamanın; unutma ölüm çıkıp gelir bir gün ansızın.

Seni bekliyor kabir, o ki amel sandığın.

Öyleyse, kov dünya endişelerini ve sabra sığın; ecelin dolup da yolculuk anın gelene dek hâlâ var bir fırsatın.”





“Allah’ın rahmet deryasındaki bunca genişliği kafirler bilseydi, cennetten ümidlerini kesmezlerdi.” Hadis-i şerifini okuyup, Rabb’inin kafirler için göstermiş olduğu bu rahmeti gördükten sonra, “Allah’ım senin sonsuz rahmetinden sual olunmaz, Sen merhametliler merhametlisisin, Sana sonsuz hamd-ü senalar olsun.”


Tevbe etmesi için pek çok gecenin, Rabb’i tarafından mübarek diye adlandırılarak kendisine lutfedildiğini ve affa bahane ararcasına, tek bir damla gözyaşının bile bağışlanmaya vesile kılındığını öğrendiğinde, dilleri sustuğu halde, gözleri ve yürekleri ile “Rabb’im BENİ AFFET!! AFFET BENİ!!”diye nida edebilen nadir insanlardan olmak .

Beni Bir Ben Bilirim, Birde Yaradan Bilir Bana Bir Ben Lazımım, Birde Anlayan


RABBİM DÜNYA GAFLETİNE DALIPTA GÜNAHKAR BİR KUL OLMAKTAN MUHAFAZA ETSİN
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Gitmek İstiyorsa İnsan Gitmelidir
Iyi kalpli yalniz bir adam bir gun bir koza bulur.

Kozanin icinde kucuk bir tirtil vardir.

Adam cok sever bu tirtili.

Onunla tum yalnizligini, tum sevgisini paylasir.

Gel zaman git zaman tirtil buyur, guzel bir kelebek olur.

Adam kelebegine hayran, birakamaz onu bir turlu.

Aslinda kelebegin aklinda daglar, kirlar, cicekler vardir da

kiyamaz bir turlu adama ve sevgisine, yalniz birakamaz onu.

Uc gunluk omrunu sevildigi ve sevdigi yerde gecirmeye hazirdir.

Ama adam bilir ki

"Sevmek bazen vazgecmeyi de bilmektir."

Kelebegine son kez bakar ve onu saliverir ozgurlugune, kirlarina, ciceklerine dogru...

Kelebek mutlu olmasina mutludur ama hicbir meltem,

hicbir cicek yapragi adamin avucunun sicakligini andirmaz.

Aklinda adam, o cicek senin bu cicek benim dolasir saatlerce...

Adam bir kelebege sevdali, bakip durur bosluga.

Kelebekse hâlâ konacak sicak bir avuc aramakta!

Boylece kelebek sunu anlar;

"Bazen ait oldugumuz yer orasidir; sicak bir avuctur biliriz.

Ama o yerin bize ait olma ihtimali bir hictir."

Boylece adam sunu anlar:

"Hicbir sevdayi yalnizca sevgiyle yasatamazsiniz." O gunden sonra kelebek, adama duydugu ozlemi gomecek bir dag aramaya baslar. Ama gucu tukenene dek arayip da bulamayinca anlar ki

"Hicbir dag bir ozlemi gomebilecegimiz kadar buyuk degildir.

" Adamsa artik sevdasini koyar avuclarina kelebeginin yerine......

gitmek gerekiyorsa gitmelidir, gitmek gerektiginde kalmaktir yanlis olan.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
İYİ GÜN DOSTU
Dün bir arkadaşımın evinde başıma hoş bir şey geldi, yeni bir kavram
öğrendim.

Biz 'kötü gün
dostu'nu biliriz, değil mi?

Kıymetli olan,
değerli olan odur.

Öyle dostlarımız
olsun isteriz.

Zor ya da acılı
zamanlarımızda kapı gibi yanımızda olacak...

Ağladığımız omuz
olacak...

Destek olacak...

Ben en
önemlisinin hep bu olduğunu zannederdim.

Ama bugüne
kadar.
'Allah razı olsun onlardan ama...'

'Kötü gün dostu
daha kolay bulunur, zor olan iyi gün dostu
bulabilmek...'
Kafam karıştı
birden, 'Nasıl yani' dedim. İzah etti:
'Bazen kendinle ilgili müthiş bir haber alırsın, eteklerin zil çalar, acayip bir başarıya
imza atmışsındır, terfi etmişsindir, aşık olmuşsundur, mutluluktan
uçuyorsundur.... Paylaşmak istersin, anlatırsın... İşte o zaman anlarsın,
karşındaki iyi gün dostu mu değil mi? Seni dinlerken, yüzünden bir bulut
geçiyorsa, ağzını yüzünü buruşturuyorsa, senin mutluluğunla mutlu
olmuyorsa, seni kıskanıyorsa... Geçmiş olsun, o iyi gün dostu değildir!
Zordur zaten iyi gün dostu bulmak. Acıyı paylaşmak, mutluluğu paylaşmaktan daha kolaydır. O yüzden kötü gün dostu daha kolay bulunur...'


şimdiii Düşünün bakalım,
sizin kaç tane 'iyi gün dostu'nuz var?
ALINTI
 
  • Beğen
Tepkiler: Saw

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
ABDULKADİR GEYLANİ'DEN ÖĞÜTLER
Sakın yaptığın işlerde ve bulduğun manevi halde kendi gücünü görmeyesin. Bu hal kişiyi azdırır ve YARATAN’ın rahmet nazarından uzak kılar. Sakın sözünü dinletme ve kabul ettirme hevesine de kapılmayasın. Önce temeli at sonra üzerine binayı çık. Kalbini derin kaz ki oradan hikmet pınarları fışkırsın, sonra ihlas ve iyi işlerle o binayı yükselt. Bu işlerden sonra halkı o köşke davet et.
***
Başkasında bulunan bir hatayı defetmek istersen nefsinle yapma, imanınla yap. Kötülükleri ancak İMAN yıkar. Bu durumda RABB’in sana işlerinde yardımcı olur. O kötülüğü yok etmek için arkadaş olur, O kötülüğü ezer ortadan kaldırır. Eğer bir kötülüğü nefsin için, halkın seni tanıması için ortadan kaldırmaya niyet edersen rezil olursun. Her işte HAKK’ın rızası aranmalıdır.
***
İSLAM gömleğin yırtık, İMAN elbisen pis, kalbin cahil, için kederle dolu. Gönlün İSLAMİYET’e açık değil. İç alemin harap, dışın mamur, bütün sayfaların günah karası. Sevdiğin ve arzuladığın yalnızca dünya.
Kabir kapısı açık ve ahiret sana doğru gelmekte. En kısa zamanda aklını başına topla, yalnız dünya azığı toplamaktan vazgeç de ahiret azığını toplamakta acele et...
Sabırlı kulların bu dünyada çektiği cefa, Yüce Allah’ın (C.C) gözünden kaçmaz. Siz bir an olsun O’nun uğruna sabır yolunu tutun, yıllarca ecrini alırsınız. Ömrü boyunca “Kahraman” lakâbıyla gezen, onu bir anlık cesareti sonunda kazanmıştır.
***
Ey evlad, önce nefsine öğüt ver, onu yola getir, sonra da başkalarını... Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var, bunu sen de biliyorsun. Bunu bildiğin halde başkalarının islâhı ile uğraşma yolunda nasıl başarılı olabilirsin? Gözlerin bir adım öteyi görmüyorken körleri neyle yola getirme sevdasındasın?
***
Size gereken, Yüce Yaratanı sevmek ve O’ndan başka kimseden korkmamaktır. Ve bütün işleri onun rızasını gözeterek yapmak... Bunlar “Kalp” le olur, dil gürültüsüne getirip söze boğmakla olmaz. Sonra mihenk taşına vurulunca utanırsın. Kuru davaya kimse inanmaz. Halk arasında söylediğin sözleri yalnız kaldığında söylüyormusun?... Aynı duyguları tek başına kaldığın zaman da duyman mümkün oluyor mu?... İşte bunları yapabiliyorsan mesele yok... Kapı önünde TEVHİD, içeriye girince ŞİRK, yakışır mı? Bu, nifak, ikiyüzlülük alametidir, içi bozuk olmanın ta kendisidir. Acırım sana, sözün kötülükten sakınma hakkında, kalbin ise fitne çıkarmaya istekli. Şükrü dilinden bırakmıyorsun, ama kalbin daima itiraz halinde.
***
Geliniz aşırı, uygun olmayan arzularımızı bir yana atıp YARATANIMIZA koşalım. Bu yolda biraz perişanlık çekelim. Ne olur sanki biraz zahmet çeksek? O’na vardıktan sonra bütün çekilen sıkıntılar unutulur. İçimize ve dışımıza hükmeden nefsimizi HAK yoluna çevirelim, Rabbimizin Elçisine, Sevgilisine başvuralım, O’nun eteğini bırakmayalım.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
NASiHAT
HERKES içiN............

BU YALNIZ OLANLARA;
aşk bir kelebek gibidir. Peşinden koştukça hep senden kaçar. En iyisi bırak uçsun, inan ki hiç beklemediğin bir anda gelip omzuna konuverecek.aşk mutlu eder bazen de üzer. Ama aşk özeldir, aşkını hak eden birine sunarsan eğer.......


BU SEVGiLiSi OLANLARA;
aşkın amacı birileri için ^^mükemmel insan^^ olmak değildir. Seni mükemmelliğe en çok yaklaştıracak insanı bulmaktır.

BU çAPKIN OLANLARA;
sevmediğin birine asla ^^ seni seviyorum^^ deme. içinde olmayan duygulardan varmış gibi söz etme. Kimsenin hayatına kalbini kırmak için girme. Sevgi dolu bakan gözlere asla yalan söyleme. çünkü birine verebileceğin en büyük acı, aşık olmadığın birine kendini aşık etmektir...

BU EVLi OLANLARA;
seven insan ^^senin hatan^^ yerine ^^özür dilerim^^diyendir. ^^nasıl yaparsın^^ yerine ^^niye yaptığını anlıyorum^^ diyendir ^^neredesin^^ yerine ^^ben buradayım^^ diyendir. Ve aşk ^^keşke ^^ yerine daima ^^ iyi ki ^^ demektir.

BU EVLENMEK içiN GüN SAYANLARA;
bir kadın ve bir erkeğin birbirleri için ne kadar uygun olduğu, birlikte geçirdikleri zamanın değil, birbirlerine duydukları aşkın ne kadar sürdüğüyle anlaşılır.

BU KALBi KIRIK OLANLARA;
kalp yarası siz kanatmaktan vazgeçinceye kadar sürer. Ve ilacı bu yaraya alışmak değil, ondan ders çıkarabilmektir.

BU AşIK OLMAKTAN KORKANLARA;
aşka düş ama tökezleme. Anla ama bekleme. Paylaş ama isteme. Yaralan ama asla acıyı içinde büyütme.

BU SEVDiğiNi FAZLA SAHiPLENENLERE;
sevdiğinin bir başkasıyla mutlu olduğunu görmekten daha acı bir şey varsa, oda SEVDiğiNiN SENiNLE MUTSUZ OLDUğUNU GöRMEKTiR..

BU AşKINI iTiRAF EDEMEYENLERE;
sevdiğinden ayrılınca aşk acı verir. Sevdiğin seni terk edince daha da çoook acı verir ama en acısı, onu ne kadar sevdiğini bilmesine hiç fırsat vermemektir.....

VE BUDA DöNMEYECEK BiRiNi HALA BEKLEYENLERE;
hayatın en hüzünlü anı, DELi GiBi sevdiğin insanın buna hiç değmediğini GöRDüğüN ANDIR ve en büyük kaybın onun için harcadığın yıllardır. Senin aşkını bugün hak etmeyen, bil ki 10 yıl sonra yine hak etmeyecektir..
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
BİR DAMLA HAYAT
Her sabah bir ceylan uyanır Afrika'da. Kafasında tek bir düşünce vardır; En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşabilmek. Yoksa aslana yem olacaktır.

Her sabah bir aslan uyanır Afrika'da. Kafasında tek bir düşünce vardır; En yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek. Yoksa açlıktan ölecektir.

İster aslan olun, ister ceylan olun hiç önemi yok. Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olmanız gerektiğini, hem de bir önceki günden daha hızlı koşuyor olmanız gerektiğini bilin.

Yaşam adlı koşuyu ne kadar güzel anlatmış Afrika sözü. Bir önceki günden daha hızlı koşmak gerekmektedir.

Çünkü eğer aslansanız, en yavaş koşan ceylanı bir önceki gün yakalamışsanız ve bugün bir ceylan yakalamak niyetindeyseniz, artık bilmelisiniz ki en yavaş ceylan dünkünden daha hızlıdır. O halde düne göre hızınızı arttırmanız gerekmektedir.

Yok eğer ceylansanız ve henüz aslana yem olmamışsanız hızınızı düne göre mutlaka arttırmalısınız, çünkü sıra size gelmiş demektir. Yani hayat koşusunda devam edebilmenin tek koşulu var. Dünden daha hızlı olabilmek.

Bakın bakalım şimdi kendinize!
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
KALBİNDE DÜNYA DERDİ VARSA
* Eğer bir kişinin kalbinde ahiret derdi varsa, hiçbir dert onun için dert olmaz. Ama kalbinde dünya derdi varsa her türlü sıkıntı onun için derttir.

* Güçlü insan mütevazı, aciz insan kibirli olur.

* Maiyetiniz sizi sevmiyorsa noksanlık sizdedir. Maiyete hizmet edin. Emir vermeyin.

* Rahat etmek istiyorsanız iki şeye riayet edin:
Günah işlemeyin. Bütün sıkıntıların başı günah işlemektir.
Kalb kırmayın. Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük günahtır.

* Bu bana lazım, bu bana lazım diyen huzur bulamaz. Bu bana lazım değildir diyen huzur bulur.

* Bir kişi var veriyor, bir kişi var vermiyor. Bunlardan hangisini insanlar sever. Elbette vereni severler. Bu kişiyi insanlar sever de Allahü teâlâ sevmez mi? Elbette sever. O halde vermek lazım.

* Kötülerle münakaşa etme üzerler, iyilerle münakaşa etme küserler.

* Tevazu kendini başkaları ile bir görmektir. Başkalarından daha üstün ve daha aşağı görmemektir.

* Müslümanlara yardım etmeyen, onların iyilikleri ve rahatları için çalışmayan onlardan değildir.

* (Benimki benim seninki de benim) diyen, hayvan sıfatlı kimsedir. (Seninki senin benimki benim) diyen zararsızdır. Makbul olan, (benimki senin seninki de senin) demektir. Bunu salih müslüman söyler.

* Hedefi olmayan gemiye rüzgar fayda etmez.
* Dağlar ne kadar yüksek olursa olsun, üstünden yol geçer.

* Bid’at itikadı sahiplerine ve suizan sahiplerine tevbe nasip olmaz. Bunlar yaptıklarını doğru zannettikleri için tevbe etmezler.

* Allahü teâlâ iki amelin karşılığını bildirmemiştir. Bunlardan biri oruç, diğeri iftiraya uğradığı halde sabretmektir. Bu ikisine kat kat sevap verilecek.

* Vaktin kıymetini bilin. Gözyaşı yerine kan akıtsanız geri gelmez. Ahirette her nefesten hesaba çekileceksiniz.

* Müslüman, Allah katında kıymeti olan insan demektir. Allah’ın sevdiği insan demektir. Bir müslümanın hatalarını görmemek, ona kin tutmamak lazımdır, kusurlarını affetmek lazımdır. Hatta affetmek mecburiyetindesin. Niye? Allah’ın seni affetmesini istiyorsan, sen de Onun müslüman kulunu affetmen lazım. Yani, affedilmek için affetmek lazım. Din kardeşinin kusurunu affedeni, Allahü teâlâ affeder.

* Bütün mevcudat, fen ilimleri, fizik kimya biyoloji vs. hepsi Allahü teâlânın varlığını ve birliğini göstermektedir. İslamiyet ise bu yüce Rabbimize nasıl inanılacağını, nasıl ibadet edileceğini bildirmektedir.

* Doğru iman nimeti en büyük nimettir. Nimetlerde zirvedir. Bunun dışında başka şeylere bakmak, aşağıya bakmak demektir. Aşağı, adi olanı istemek demektir. Kendini zelil etmektir. Allahü teâlâ (Nimetlerimin kıymetini bilirseniz arttırırım, bilmezseniz elinizden alır, şiddetli azap ederim) buyuruyor. Bunun için şükretmek lazım, elimizden gitmemesi için korkmak lazım. Bu vaadi ilahidir. Allahü teâlâ vaadinden dönmez, onu yapar.

Korkmak lazım, imanı muhafaza etmeye çalışmak lazım. İman çok kıymetlidir, müslüman çok kıymetlidir. Kıymetini bilmek lazım. Bir fasık müslümanın imanının nuru dünyada gözükseydi, güneş sönük kalırdı.

* İslamiyet, Allah’ın dinidir. Hiç Allah’ın dinine zarar verilir mi? Hiç Allah’a harp açılır mı? Firavun gibi, Ebu Cehil gibi ahmaklar açtı. N’oldu peki? Şimdi hep acı azap içindeler. Halbuki Allah’ın dini devam ediyor, kıyamete kadar da devam edecek. Çünkü İslamiyet olmazsa, insanların mükellefliği olmaz
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER
Tasavvuf yolunda zahir ve batınını ikmal etmiş ve kalbi merhaleler kat ederek davranış mükemmelliğine ulaşmış bulunan Hak dostları, "veresetü'l-enbiya" tabiriyle ifade olunan bir şerefe nail olmuş bahtiyarlardır. Onlar, nebevi irşad ve davranış mükemmelliğinin zamanlara yayılmış zirveleridir. Yani onlar, Hazret-i Peygamber ve onun ashabını görme şerefine nail olamayanlar için fiili ve muşahhas rehberlerdir.

Hadis-i şerifte buyurulur:

"(Zahir ve batınını ikmal etmiş, ilmini irfan haline getirmiş)alimler, peygamberlerin varisleridir."(Ebu Davud,ilim 1)

Cenab-ı Hakk'ın Rahman ve Rahim esmasının kesif etcellilerine nail olan bu kamil müminlerde merhamet ve şefkat, bir tabiat-ı asliyye halindedir. Yine bu salih müminler, "nefsi, nefsi" hodgamlığından kurtulup, "ümmeti,ümmeti" diğergamlığına nail olarak bir irşad ömrü yaşarlar. Onların irşad ömürleri fani cesetlerinden sonra da devam eder. Onlar, nefislerini ıslah neticesinde ruhlarını köprü olarak kullanıp ilahi vuslata nail olanlardır ki, ümmeti de bu yoldan geçirerek Rabb'e ulaştırmanın gayreti içinde olurlar. Onlar, kurtuluş bekleyen kitlelerin muallimleridir. Allah ve kulları huzurunda bir cemaatin mes'uliyetini vicdanlarında taşıyan kahramanlardır.

Hak dostlarının ikaz ve nasihatleri, Allah Rasulü(S.A.V.)'in sohbetlerinden birer akistir. Zira manevi istifadenin merkezi odur. Ruhi heyecanlarla dolu sohbet, ikaz ve nasihatler, hep o merkezden teselsülen naklonunan parıltılardır. Hak dostlarının böyle meclislerini ganimet bilmelidir ki, onlar Hazret-i Peygamber (S.A.V.)'in 23 senelik nübüvvet hayatını kavlen (sözleriyle), fiilen ve hissen ümmete aksettiren örnek şahsiyetlerdir.

Hak dostu, ışığın etrafında dönen kelebekler gibi Mevla muhabbetiyle iradesiz hale gelmiştir ki, artk mevla onun gören gözü, işiten kulağıdır. Hakk'ın aşk ve muhabbetinin tecellisi altında olduğu için, mercek altında bir kağıdın yanması gibi nefsani temayüller onda ömrünü tüketmiştir. Böylece nurani bir cazibe merkezi haline geldiğinden, diğer insanlar da iradi veya gayri iradi onları sever ve gönülleri onlara doğru akar. Onların ikaz ve nasihatleri ruhlara merhem ve şifa olur.

Bu ulvi ufka ve manevi dirayete nail olan Hak dostlarının ikaz, irşad ve nasihatleri, ilmiyle amil olmayan kimselerin nasihatlerine nazaran gafil gönüllerin uyandırılmasında daha büyük bir kıymet ve tesire sahiptir. Bu itibarla onların feyizli nasihatlerini bulunmaz bir nimet bilmeli ve şuurla onların ruhlara huzur bahşeden irşadlarına, samimiyet ve muhabbetle gönül vermelidir. işte Hak Dostları'nın ebedi saadet yolunu aydınlatan istikamet kandilleri mevkiindeki bu nasihatlerden birkaç misal:

Hasan-ı Basri (K.S.)

Ey Ademoğlu! Gerçek mümin, ihsan sahibi bile olsa yine de korku üzere sabahlar. Zaten ona da bu yaraşır. Mümin, akşama yine aynı korku ile kavuşur. Evet, o her zaman şu iki korku arasındadır.

1. Geçmiş günahlar. Bu günahları sebebiyle Cenab- Hakk'ın kendisine nasıl muamelede bulunacağını bilemez.

2.Gelecek hayatı. Nasıl bir hayat sürecek, son nefesi nasıl verecek? Bu soruların cevaplarını sürekli tefekkür eder.

Ey insanlar! şu hakikati idrak ederk salih amel işleyin. Allah ve Rasulü yaptığınız işleri görmektedir. Siz, birgün gizliyi ve aşikarı bilan Allah'a döndürüleceksiniz. işte o gün yaptıklarınızı tek tek size haber verecektir.

Sizler kalblerinize çok dikkat edin. Onları sürekli Allah'ın zikri ile yenileyin. Zira kalb çabuk paslanır. Nefislerinizi de dizginleyin. çünkü o çok azgındır. Eğer siz nefislerinizin kötü isteklerine mani olmazsanız, o birgün sizi korkunç bri uçuruma yuvarlar.

Kendi ayıplarınız dururken başkalarını ayıplamaktan vazgeçmedikçe kamil iman sahibi olamazsınız. O halde, başkalrının ayıplarına bakmadan evvel kendi ayıplarınıza bir göz atın, onları düzelterek işe başlayın!

Ey insanlar! Kura'an-ı Kerim müminler için şifa, müttakiler iiçin rehberdir. Kim ona uyarsa, hidayete erer ve doğru yolu bulur. Ondan yüz çeviren bedbaht olur ve felaketlere sürüklenir.

Ey Ademoğlu! Tek başına ölecek, tek başına dirilecek, tek başına hesaba çekileceksin!
~~~~


Malik Bin Dinar (K.S.)

şu iki şey hariç dünyada safa kalmadı:

1.Kardeşlerle karşılaşmak ve onlarla sohbet etmek,

2.Teheccüd namazına kalkmak ve o feyizli vakitte doya doya zikir ve Kur'an ile meşgul olmak
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
NİMETE ŞÜKÜR VAZİFEMİZDİR
Nimeti takdir edip, verene teşekkür etmenin ilk esası, nimeti yerinde kullanmaktır. Ne için verilmişse, hangi şartlarla verilmiş ise, nimeti ona göre kullanmaktır.


Her iyilik bir şükür ister. İyilik edene karşı bir minnet hissini netice verir. Bunun içindir ki, bir bardak su getirene teşekkür etmeyi bir borç bilir, bir fincan kahveyi kırk yıl minnetle hatırlarız.

Biz insanlar Cenabı Hakk’ın iyilik ve ihsan deryasında yüzen balıklar gibiyiz. İçinde suyun kıymetini takdir etmekten aciz balıklar gibi, biz de nimetin nimet olduğunu idrak etmekten gafil insanlarız.

Yapılan iyiliğe ve verilen nimete teşekkür edebilmek için evvela nimeti nimet bilmek lazımdır. Yoksa yapılanın iyilik olduğunu takdir edemeyen, şükür etmeyi de akıl edemez.

Nimeti takdir edip, verene teşekkür etmenin ilk esası, nimeti yerinde kullanmaktır. Ne için verilmişse, hangi şartlarla verilmiş ise, nimeti ona göre kullanmaktır.

Helal olmak kaydıyla dünyevi ihtiyaçlarımızı temin etmek için verilen nimetler, ancak helal dairede meşru işlerde kullanılmalıdır. Bu nimetler, şükür etmek şartıyla verilmiştir ki, bu da ibadetlerle ifade edilmelidir. Sıhhat nimetinin şükrü oruç tutmakla olduğu gibi, mal nimetinin şükrü de zekatla olur. Nimetin her türlüsüne karşı en şümullü şükür ise namazdır.

Şimdi binler nimet içinden bir nimet olan bedenimize ve uzuvlarımıza bakalım. Nimet olduğunu anladıktan sonra, niçin ve hangi şartlar dahilinde verilmiş olduğunu, bu nimetin şükrünü nasıl eda edileceğini bir bakalım.


Ebediyet için yaratılmış insana en çok lazım olan, ebedi hayatına lazım olan şeylerdir. İşte bir çok nimet gibi her bir uzvumuz da ahiret hayatı için muhtaç olduğumuz şeyleri kazandırmaya vesile olabilecek birer nimettir. Her biri ahiret hayatının saadetini kazanmak için birer sermayedir. Onlarla güzel bir ticaret yaparak, ebedi saadet için lazım olan şeyler temin edilmek için verilmiştir. Onları ahirete sermeye yapmak da, birer nimet olarak yaratılmış o uzuvları ne için ve hangi şartlarla verilmiş ise ona göre kullanmak suretiyle, yani her bir uzvun şükrünü eda etmekle olur.

Biraz dikkat etsek, her bir uzvumuzun ahiret sermayesi olduğunu anlayacağız.

Mesela, el bir nimettir. Onu helal dairedeki dünyevi ihtiyaçlarımızı karşılamak için kullanırız. Onunla bir çok iyilik yapabiliriz. Gözümüzü ihtiyaç duyduğumuz dünyevi ve uhrevi işlerde kullanabilir, Kur’an-ı Kerim okumada, ilim tahsil etmede istimal edebiliriz. Ayağımızla, Allah’ın emrettiği yerlere, camiye, cemaate ve helal olan yerlere gidebiliriz. Şu vaziyette bu uzuvlarımızı meşru dairede ve yaratılış gayesine muvafık olarak kullandığımız için, yani onların şükrünü eda ettiğimiz için ahiret için sermaye olan salih ameller ve tabiri caizse ahiretin para birimi ve cennetin geçer akçesi hükmünde olan sevap kazanırız. Orada Amerikan doları geçmediğini birazcık olsun düşünmek, biraz da cennete para biriktirmek lazımdır.

Bu suretle her bir uzvumuzu, şükür vazifesini eda etmek suretiyle ahirete mal edebilir, cennet sermayesi haline getirebiliriz. Onlarca uzuvdan müteşekkil bedenimizin şükrünü de, şükrün en büyük bir ifadesi olan namazla yerine getirmek suretiyle bedenimizin şükrünü yerine getirmiş oluruz.

Demek ki, el ayak, göz kulak gibi bütün uzuvlarımızı hem hayırda, hem de şerde kullanmak mümkündür. Fakat Allah onları ahiret ticareti için sermaye olarak vermiştir. Ama biz o nimetlerin niçin ve hangi şartlarla verildiğine bakmadan kullanırsak, yani şükür vazifesini eda etmezsek, iflas eden biz oluruz. Hem bu zararımız hakkında, bizden başka hiç kimse mes’ul da olmaz. Nimetleri yanlış yerde ve veriliş şartlarına riayet etmeden kullanmakla, yani onların şükür vazifesini eda etmemekle, kendi el ve ayaklarımızla cehennemi satın almış oluruz.
Cennet sermayesi olabilen nimetlerle ile cehennemi satın almak... Ne kötü bir ticaret değil mi? Ebedi hayat ortaya konarak oynanan bir kumardan daha tehlikeli bir kumar olamaz herhalde?!
Evet, insan kendi çalıştıkları ile cenneti satın alamasa da, maalesef cehennemi alabiliyor. Aman dikkat!.
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
VARINI ALLAHA SAT

Ey insanoğlu !

Arazi-i kalbine ma'rifet ağacı dikilen, ihsan-ı ilahi bulutlarının rahmetiyle sulanan, ünsü muhabbet yemişi veren vücudun sahibi olan kimse: Bu büyük kitab-ı kainatı okumaya başladığı vakit, bütün ma'nasını dehşet kaplar.
O kitabın bir ayeti olan kendisini de okumaya başladığı zaman, hayretle düşünceye dalar. Dünyaya karşı ibret gözü açılır, ahirete karşı da intizar gözü açılır ... Sahte varlığı erimeye başlar... Kendisininin gelmede, gitmede ihtiyarı olmadığını, bir cebheden çok aciz, bir cebheden de Cenab-ı Hakk'ın birçok sıfatlarını gösteren bir ayine-i alem olduğunu görür.
"Ben kimim?" der.
"Niye geldim?" der.
"Ne olacağım?" der.
"Nereye götürüleceğim ?" der.
Okuduğum müsbet ilim; buraya geldiğimden haber veriyor, fakat nereden geldiğimi söylemiyor, öleceğimi haber veriyor, fakat öldükden sonra ne olacağımdan bahsedemiyor, der.
Beşeriyyete bakar, bunların hepsi bir yolun yolcusu, şafak vakti, fecir kalemi semaya " bu alemde durmak, oturmak yokdur" diye yazısını yazıyor, diye düşünüyor.
Evet, her zerre hareketde!..
Herkes gidiyor...
Kimi, nedamet ayağı ile yürüyor ...
Kimi, tevekkül ayağı ile yürüyor ...
Kimi, heybet ayağı ile, kadem-i vefa üzerine yürüyor ...
Kimi, şevk ayağı ile yürüyor ...
Kimi, müşahede ayağı ile yürüyor ...
Kimi, yürüdüğünün farkında olmadan yürüyor!
Kimi, sırr-ı maiyyete talib, Allah'ı sevenden maadasından alakısını kesmiş yürüyor ...
Kimi, Mevlası ile arasındaki hicabı kaldırmaya çalışıyor ...
Kimi arif olmuş, da'vasız yürüyor ...
Kimi muhib olmuş şekvasız yürüyor ...
Kimi aşık olmuş, ma'şukunu gördüğü vakit gözü açılıp kapanmadan yürüyor ...
Kimi, rıza gülistanından teslim kokusunu almaya çalışarak yürüyor ...
Kimi, Kabe-i hakikate vasıl olmak için gönül cezbesi caddesini tutmuş yürüyor...
Kimi, ayağından çıkan aşk ateşi ile yol alıyor ...
Kimi, dalalet rüzgarına tutulmuş, yolunu kaybetmiş, masıyet dikenliğine saplanmış, taatin sıcaklığının, masıyetin soğukluğunun farkında olmadan, Hazret-i Muhammed'in izini gösteren "sünnet" rehberine, o muazzam pusulaya bakmadan, Fahr-i Alem'in merhameten ayak basacak yerlere rekzetdiği semavi işaretleri görmeden yürüyor. Netice olarak karlı alışverişi görmüyor.
Ey hakikat yolcusu !
Her şey'in fani olup kaybolduğunu ve elinden çıkdığını görüyorsun. Acaba bunu bakiye tebdil edip varımın elimden çıkmamak çaresi yok mu diye düşünme. Tahir ol, hazır ol, Kur'an-ı Mübin'in kapısını çal ! Onun sınesine kulağını koy !
Allah'ın sana müşteri olduğunu duy !
"İnnallaheştera minel mü'miniyne enfüsehüm ve emvalehüm bienne lehümül cennete"(9'uncu sure: Tevbe, ayet: 111) ayet-i celilesine dal ! Anlayarak oku ! Cenab-ı Hakk'ın kerem ve atıfetiyle sana nasıl müşteri olduğunu işit !
Bak ne diyor:
"Kulum! Seni en mükemmel bir fabrika olarak, birçok aletlerle tezyin ederek halketdim. Şimdi elinizde olan emanetimi bana satınız. Ben birinize bin veren Allah'ım, meydan-ı şühudda esen bu fırtınalı sahnede bu muazzam fabrikayı idare etmek çok güç olduğunu anlayınız, onun ne büyük masrafla döneceğini düşününüz, geliniz bunun Bana satınız. Binaen'aleyh bunu Bana satar, Ben sizin namınıza işletip karını da size için ne geniş kazanç olacağını bilin."
İşte Cenab-ı Hak böyle i'lan ediyor.
Ey mü'min,, dikkat et!
Demek oluyor ki varını Allah'a satarsan kar içinde kar olduğu meydanda. Eğer satmazsan, esasen görüyorsun ki hiç kimse elindeki malı muhafaza edemiyor. O halde bihude gidecek yerde neye Hakk'a satmıyorsun ? Faniyi ibka etmenin çaresine bakmıyorsun ?
Ömrünün dakikaları birer tohumudur. Bunları Hakk'a satar isen, zahiren fena bulur, çürür amma, alem-i bekada seadet çiçekleri açar.
Bu ne büyük bir kardır! Cennet gibi bir fiyat veriliyor! Bu ne muazzam bir ticarettir.

Her a'zanın, hassalarının kıymeti birdenbire aded manzumesinde girmeyecek bir kıymete çıkıyor.
Mesela "akıl", senin muazzam fabrikanın bir aletidir.
Şayet Cenab-ı Hakk'a satmayıp da, kendi nefsinin hesabına çalıştırırsan öyle meş'um ve ta'ciz edici bir alet olur ki geçmiş zamanın bütün elem ve hüzünlerini, gelecek zamanın da korkunç hallerini senin biçare başına yükletir; semeresiz, faidesiz muzır bir alet derekesine iner, asa-i şeriat olacak yerde isyana inkilab eder. Bunun içindir ki: Ba'zı kimseler bu şekilde aklın iz'ac ve ta'cizinden kurtulmak için ekseriyyetle sarhoşluğa, yahud lüzumsuz eğlenceye koşar dalar ki, sarhoşlar da üç sınıfa ayrılır:
1- Hayrını, şerrini müdrik olmayan, sefihane bir şekilde kafasını ispirto ile uyuşturan ebleh sınıfı.
2- Zamirinde gizlenen şekaveti meydana çıkarmak için sekri yardımcı olarak kullanan şaki sınıfı ki, bu, cem'iyyet için muzır olan sınıfdır.
3- Saltanat-ı ilahiyyeyi mütaleada "aklı" durup Kudretin tecellilerindeki sıklet o teraziyi parçalayıp aklı, malın sahib-i hakikisine satmadığı için, onu uyuşturmaya çalışan sınıf.
Simdi hangi sınıf olursa olsun zarar meydanda. Ve zarar nefsindeki kalmıyor, cem'iyyete geçiyor, kendi nesline sirayet ediyor, neslinin birçok batnında eksiklik başlıyor. İcabında cem'iyyet içinde kendisinden çok aşağı kimsenin eğlencesi olabiliyor ...
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Çiçekler cevap İster
Ey insan!

Bak sana soğuk kışın ardından bahar gönderildi. Hâlâ Rabbin hakkındaki zannını değiştirmeyecek misin? Seni memnun etmek için dünyanın çehresi değiştirildi. Kupkuru ve kapkara topraktan yemyeşil filizler devşirildi. Neden hâlâ kalbindeki sevgi yeşermiyor? Neden hâlâ içinde ekilmiş tohumları sulamıyor ve Rabbine cevap vermiyorsun?

Senin için yeşile renk katıldı, rengarenk güzelliklerle donatıldı sofran. Hâlâ kayıtsız mı kalacaksın? Bak, çiçekler kelebeklerle ve binbir türlü böceklerle şenlendi. Ötüşleriyle Onu zikredenler aracılığıyla kulağına nice mânâlar yollandı. Bunlar da mı sana ilham vermiyor? Senin için çiçeklere nice parfümler döküldü. Dalıp gittiğin koyu gafletten çıkasın diye gözlerine batırırcasına yerden nice renkler bitirildi. Ama sen hâlâ bilbordlardan gözlerini alamıyorsun.

Her gün doğumu ve batımında nice mucize anlar yaratılıyor senin için. Ama senin gözlerin hâlâ ekranlara takılı. Sana gerçek ve muhteşem bir sema sunuldu, geceleri gökyüzü kandillerle süslendi, ay sana lamba yapıldı. Öyleyse neden hâlâ yalancı dekor ışıklarıyla aldanıyorsun? Fani starlardan medet umuyor, faniliğe müşteri oluyorsun?





Bak şimdi de ağaçların dallarına, dilinin ve damağının müjdesi konduruldu. Önüne meyveler ve nimetler adedince sofralar kuruldu. O dilinle hâlâ Rabbine hamd etmeyecek misin? Bir teşekkürcük olsun, etmeyecek misin?

Sen bir zamanlar yokluk karanlıklarındaydın. Zulümat içinden varlık âlemine çıkarıldın ve sayısız nimetlerle donatıldın. Şimdi mahlukatı Rabbine perde yapıyorsun. Damlacıkta parlayan ışığa aldanıp güneşe sırt çeviriyorsun.

Ama Rabbin yine de senden ümit kesmedi. Uyanman, hakikati görmen için nice elçileri gönderdi. Kâinatı bir sergi gibi serip önüne bir de üstüne peygamberlerini yolladı. Ama sen karanlıklar içinde kalmak için direniyorsun. Nefsinin geçici ışıklarını kendine ilâh ediniyorsun. Onun hediyelerini Ona karşı kullanıyorsun. Kendini uyuşturup dünyayı kalıcı yurd belliyorsun.





Bil ki buna rağmen Rabbin ümit kesmedi senden. Sana kâinatı uğruna yarattığı Habibini (a.s.m) gönderdi. O ki seni kendi nefsine tercih ediyor. Her halindeki gül kokulu edasıyla sen ayılasın diye nurlar saçıyor yüzüne. Hâlâ kör mü kalacaksın?

Hâlâ sana kalbinin en derinliklerinden konuşan vicdanının sesini boğacak mısın? Hâlâ Rabbine nankörlük etmeye devam mı edeceksin? Asr-ı Saadeti sana ihsan eden; imanı, İslamı ve ihsanı ile seni perverde eden Sultanına karşı ubudiyetle cevap vermeyecek misin?



Ey İnsan! Bil ki Allah gönderdiği çiçekler için cevap ister
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Islamda Muaşeret (Güzel geçinme) âdâbı...
Islam dini, insanların muaşeretine (birbiriyle görüşüp konuşmalarına, toplum halinde medeniyet üzere yasamalarina) büyül bir önem vermiştir.
Müslümanların birbirileriyle geçinmelerinde samimiyet, tevazu, sadelik, zorlanmama, karsılıklı yardım, nezaket, saygi, sevgi ve hayırseverlik bir esastir.
Islâmda halk ile geçinmenin çeşitli yönleri ve dereceleri vardır. Bunların bir kısmı şunlardır:
1) Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü, açık kalbli olmak: Bir müslüman daima güleryüzlü bulunur. Hiç bir kimseyi asık bir yüzle karşılamaz. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: “şüphe yokki, ALLAH yumuşak huylu, açik yüzlü kimseyi sever.”
2) Herkesle güzel şekilde görüşmek, insanlara eziyet vermekten kaçinmak: Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: “Müslüman odur ki, dilinden ve elinden müslümanlara selamette bulunur.”

3) Insalarin eziyetlerine katlanmak, kötülüge karşi iyilik yapmak. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: “Siddiklarin (özü sözü dosdogru olanlarin) derecelerine geçmek istersen, senden ilgiyi kesene baglan, senden esirgeyene sen ver, sana zulmedenide bagişla.”

4) Darginliga hemen son vermek. Müslümanlar arasinda bir darginlik olursa hemen barişirlar, birbirilerinden üç günden ziyade ayri kalmazlar. Müslümanlarin gönüllerinde düşmanlik ve kin duygulari yaşanmaz. Efendimiz (s.a.v.) bir hadiste şöyle buyurmuştur: “üç günden ziyade kardeşine dargin kalmak bir müslümana helal olmaz.”

5) Dargınların arasını düzeltmeye çalışmak. Bir müslüman, iki din kardeşi arasında her nasılsa bir dargınlık oldugunu görünce aralarını bulmaya ve o küskünlügü gidermeye çalışır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
“Sadakanın en faziletlisi, dargınların aralarını bulup düzeltmektir.”

6) Insanların kusurlarını araştırmamak ve yaymamak, aksine örtmeye çalışmak. Müslümanlar kimsenin kusurlarını araştırmazlar. Kimsenin ayıbını ve kusurunu araştırıp ortaya çıkarmaya be göstermeye çalışmazlar. Buna aykırı hareket dinde yasaktır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
“Bir kul bir kulun kusurunu öterse, ALLAH Teala Hazretleri de onu kıyamette örter (günahlarını açıga vurmaz).”

7) Dostları arkalarından savunma: Bir müslüman gerektiginde dostlarını, din kardeşlerini arkalarından savunur. Onlar hakkındakı yanlış fikirleri düzeltmeye çalışır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
“Bir kul kardeşine yardımda bulundukça, kendisine de ALLAH daima yardım eder.”

8 ) Insanların kalblerini kötü zandan korumak için sakıncalı yerlerden uzak
durmak. Buna aykırı davranmak birçok kimselerin günaha girmesine sebeb olur, insanlar arasında dedi-koduya ve nefrete yol açar. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:
“Töhmet yerlerden kaçınız...”

9) Degişik halk sınıfları ile makamlarına göre sohbet edip ilişki kurmak. Herkese kabiliyet ve durumuna göre hitab etmeli. Bir alimden, bir zahidden, bir zenginden beklenen vasıfları, bir cahilden, bir fasıkdan, bir fakirden beklememelidir.

10) Yaşlılara hürmet, çocuklara, düskünlere merhamet ve şefkat göstermek. Islamda büyüklere karşı saygı, küçüklere karşı sevgi bir esastır. Bu esas, aileler arasında bir kat daha önemlidir. Anaya-babaya pek ziyade hürmet etmek bunun bir örnegidir. Bunların adları ile çagırmak terbiyeye aykırıdır. Bir kadının kocasını adı ile çagırması da edebe aykırı oldugundan mekruhtur. Bir hadis-i şerifin anlamı şöyledir: “Bir genç bir yaşlıya sadece yasından dolayı hürmeti etti mi, ALLAH da ona mükafat olmak üzere, ihtiyarlıgı zamanında hürmet edecek bir kimseyi muhakkak yaratır.” Bu mübarek hadis, yaşlılara saygı gösteren gençlerin sevab kazanacaklarını ve çok yaşayacaklarını müjdelemektedir. Artık ihtiyarları bir yük kabul eden gençler, bunu biraz düşünmelidirler...
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
Kalıbını Secdeye, Kalbini Kıbleye Bırak
Kıpırtısız bir boşluğa koyarsın alnını günde beş vakit. Secdenin alnını nereye değdirdiğinden habersizsin. Gösterişsiz bir yöne dönersin yüzünü; ışıktan yolları yoktur şehrin kıblesinin. Kıblenin yüreğini nereye götürdüğünü bilmiyorsun. Suskun bir duvarın dibinde oturur gibisin her tahiyyatta... Selâmının kimleri neşelendirdiğini tahmin edemiyorsun, aldığın selâmların sıcağını hissedemiyorsun. Adını bilmediğin bir deniz kıyısında yürür gibisin. Yüzünü görüyorsun sadece mavinin; derindeki incilerin pırıltısına dokunamıyorsun. Terazinin bu kefesindesin; varlığını inceltirken rükûlarda, karşı kefede neyi biriktirdiğini bilmiyorsun. şimdilik hece hece tutunduğun duanın gölgesinin haber verdiği ışıktan nasibin pek az. Dudaklarını ıslatan abdest suyunun her bir damlasının dudaklarını hangi billur pınarlara değdirdiğini fark etmiyorsun.


Hüznünün kuytularından taşırdığın fısıltılarını dök seccadene…

Aynalarda aradığın avuntuları sök bakışının perçemlerinden..

Bulduğunu yitir bir tekbirin yankısında… De ki “ben buraya razı değilim!”

Yitiğini bul elini elin üzerine koymana fırsat veren vuslatın arefesinde.. De ki “ben sonsuzluğa adayım!”

Varı yok et secdenin yüzünde; benliğini sıfırın altına çek, varlığını sonsuzluğun başına taşı.

Yoğu var et niyetin fısıltısında; ettiklerinin değil niye/t ettiklerinin seni kurtardığını anla..

Diriyi öldür rükûların darağacında; teninden geç, bedenini yık dağ gibi..

ölüyü dirilt dualarının burcunda; çağır günahın peltesinde dilsiz ettiğin ruhunu..

Umutlarını namazların ipeğine tane tane dizdiğini bil de sevin dostum. Namazın uçuruma atılmış en güzel gülündür senin. Namaz gülünün bin bahar olup içinde yankılandığını bil de sevin.

Bir namazı kaçırmış olmanın o hüznü yok mu? Hiç olmazsa onu al yedeğine? Sana müşfik bir vaize olsun…Pişmanlık değil midir bizi en çok büyüten? Yüzü yerde pişmanlıklarının kalbine attığı sızıları kaybetme lütfen.. Bu bize lazım.. Hep lazım.. incelmiş duygularımızın izinde yürüyelim hep... içimizdeki hüzün yol göstersin bize. Kırık kalbimiz, bükük boynumuz Rabbimizin rahmet dergâhına bitiştirsin secdemizi. Göz yaşlarımız rahmetin kucağına akıtsın yakarışlarımızı.

“Din sadeliktir” der peygamberimiz [asm].. Bu zamanda beş vakit namazı bir kenara koyup, aradaki vakitleri de namaz beklentisi içinde yaşaman yeter... Tesbihatını yapabildiğin kadar yap; “subhanALLAH”ı, “elhamdulillah”ı, “ALLAHuekber”i dilinden kalbine indirmeye çalış. Sakın telaşlanıp kendini altından kalkılmaz dil kalabalıklarına, binlerce binlerce ezbere mahkûm etme daha baştan… önce durul, namazın sükûnetini dinle...

çevreni temiz tut

çevreni temizle. Namaza kalktığın zaman, yeryüzünün bütün gürültülerini sustur, işleri durdur, yollardan ayrıl, kenara çekil. Ruhunun yanına park et, kalbinin ahengsiz çırpınışlarına mola ver. Kapat kapıları; başkalarını alma içeri; dudaklarını kapat yalana, boş söze... Lüzumsuzlukları terk et, silkele üzerindeki şehrin görünmez tozlarını, cebinden boşalt sahte paraları, elini göğsüne sokup alıp verdiğin nefesi, kâinatın o en eşsiz, en görkemli ahengini farket.

Yüzünü fenaya çevirmekten, ümitsizliğin karanlıklarında tüketmekten, gözlerini harama bakmanın kirinden, dilini yalanı/yanlışı dillendirmekten, dudaklarını boş sözlerin tozundan yıka, temizle. Ellerini şerre alet olmaktan yıka. Başını şu fani dünyada Rabbinin aziz bir misafiri olma şerefiyle meshet. Topuklarla birlikte ayaklarını da dünyadan yıka; seni yükselteceğini sandığın şeyleri ayaklarının altından çek. Namazın eşiğinde doğrul yeniden. Orada En Sevgili’nin en çok sevdiği halde olduğunu hatırla. Orada En Sevgili’nin en çok sevildiği hale büründüğünü bil. Kâinatın sahibinden, kalbini kudret elinde evirip çeviren Rabbinin en sıcak, en taze aferinini alıyorsun şimdi. Duyuyor musun?

Bedenini pak eyle...

Bedenini, elbiseni, namaza durduğun yeri temizle. Güzel bir kokuyu koklar gibi bedeninden sıyrıl, teninden ruhuna taşın. Mevki ve makamını yansıtan her türlü elbiseyi çıkar üzerinden. Irkınla övünmeyi bırak, kavminden ayrıl, ülkeni terket, varsa, müdürlükten istifa et. Sadece seccadenin yöneldiği yere yönel; bulunduğun yerin ihtişamından sıyrıl. Sadece yüzünün döndüğü yerde ara itibarını, kalbini Kâbe’nin eteğine bırak. Kıbleyi bulduğunda, başka türlü endişelerden yüz çevir. Her yanını saran kaygıları, korkuları, hüzünleri, abdest suyunun alıp götürmesine izin ver. Dağılan gönlünü geri topla, uçurduğun huzuru geri çağır. Gamı sil göğsünden, dünyalıkları yıka elinden, benliğini düşür yakandan. öylece temizlen....

Ayıplarını kapat..

Her mescide gelişinde “güzel elbiselerini giyerek gel” (el-A'râf, 7/31) Ne kadar örtünürsen örtün, kendini Rabbinden gizleyemezsin. O bilir içinin içindekini. O bilir niyetini. O bilir kendine sakladığını ve kendinden sakladığını. Başkalarına görünür olmak için kılma namazını. Başkalarının gözlerinden kaç. Başkalarının takdirinden uzaklaş. Niyetinin vadisine koy kalbini. Rabbe yöneldiğin köşe, kendini başkalarından gizlediğin yerdir. Rabbine yüzünü çevirdiğin seccade, kendi kendine kaldığın demdir.

Nedir avret, ne demek avret yerini örtmek? Göründüğün gibi olamadığın kadar ayıpların var, göründüğünden geri kalan her oluş avret yerindir senin. şimdi herkesin takdirinden uzak, tüm vitrinlerin parıltısına küs, her türlü gösterinin uzağında, seccadenin kuytusunda iken, kendi kendine sarılmışken, elini elinin üstüne koyup kendini kuşatmışken, yüzünü fanilerden dönüp sonsuza çevirmişken, diz çöküp benliğini büyüklemekten vazgeçmişken, eğilip doğru olmaya azmetmişken, secdede varlığını sıfırlayıp kendini aşmışken, avret yerlerini ört; yani, kendine sakladığın, kendinden sakladığın eksiklerini, ayıplarını, kusurlarını, herkesten gizlediğin hallerini yok et, ört. Herkesin huzurunda hesap verecek, kimseden utanmayacak bir hâl elbisesine bürün.. iki yakanı bir araya getir; olduğun hali göründüğün hale yanaştır. Söküklerini dik sözlerinin, dilini kalbine yanaştır; dilinle söylediğini kalbinle de söyle. Dikiş tutmuyorsa şayet, söylenmeyi bırak, sus, kalbinden geçmeyeni diline değdirme...

Kalbini kıbleye bırak...

Kalbini çokluğun perçemlerinden kurtar... Seni dünyaya doğru çekiştiren cezbeleri düşür yakandan. Seni yokluğun kuyusuna çeken kaygılardan uzaklaş. Seni uzaklara savuran rüzgârları sustur. Ruhunu ayrılıkların uçurumuna sürükleyen hüzünleri sil. Dünün hüzünlerinden yüz çevir. Yarının korkularını unut. An’ın içinde var et kendini yeniden. Yüzünün her noktasına her an rahmetinin güneşini değdiren Yaradan, kutlu nazarında ağırlıyor seni. Tebessümlerinin en güzel en tatlı hediye olduğunu söyleyen En Sevgili, âşinası olduğun, sıcağını özlediğin yüzlere çeviriyor yüzünü. Her şeyin alçaldığı, her işin meyvesizleştiği, her yüzün kirlendiği bu çağda, kıble kalbinin adımlayacağı kırmızı halı gibi serildi önüne. Seni özel eyleyen, seni biricik bilen Rabbinin rızasına yönel. şehrin telaşlarını, dünyanın çekip çekiştirmelerini, günübirlik sevdalarını kıblenin kırmızı halısına adım atar atmaz uzaklara at. Kalıbını tuttuğun gibi, kalbini de tut kıblede. Her secdede Kâbe’ye değdir alnını. Yöneldiğinde, Kâbe’nin analık ettiği nurlu sütunun önünde ağırlanan aziz bir misafir bil kendini.



Dr. Senai Demirci
 

tufan35

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
14 Ara 2018
Konular
83
Mesajlar
1,149
MFC Puanı
650
NİKİ GÜZELLİKLE İYİLER SEVİYESİNE ULAŞMAK
Oniki Güzel Özellik Var Ki, Bunlar Kulu İyiler Seviyesine Ulaştırır.Üstün Dereceler Kazandırır.


1.Çok sadaka vermek.
2.Çok kuran okumak.
3.İnsana ahireti hatırlatan, dünyada haramlardan sakındıran kişilerle dostluk.
4.Akraba ziyareti yapmak.
5.Hastayı ziyaret etmek.
6.Zenginlikleri, kendilerini dini vecibelerini yerine getirmekten alıkoyan varlıklı kimselerle az oturmak.
7.Yarın göçüp gidecegi ahiret alemini çok düşünmek.
8.Kısa emelli olmak, ölümü çok hatırlamak.
9.Süküta devam edip az konuşmak.
10.Tevazu edip, öyle süslü şeyler giymeyip orta halli bir şey giymek.
11.Fakirleri sevmek ve onlarla oturmak
12.Yetimlerle miskinlere yakın olmak ve onların başını okşamak
 
Üst