Yalandan uzak , tertemiz bir sayfa da yaşamaya çalışmanın adı ‘’saflık ‘’ oldu.
Varsın saf oluyum ama temiz kalıyım istedım.Hoyratça kirletilen duyguların içinde
benim duygum saf ve temiz kalsın istedım.Simsiyah bir Dünya’da bembeyaz sayfalar açmaya çalıştım. İçimdeki polyana’yı hep ayakta tuttum.Onun yaşama sevincine sarıldım.İnsanların her yalanında bir doğru aradım.Yok dedim olmaz , yalan söyleyemez , bunun başka bir açıklaması var dedim.Sevdiklerime , yalanı yakıştıramadım.Oysa küçücük Dünya’m yalan ve yalancılarla doluydu.Hala sevdiğim insanlara yalancı derken ellerim titrıyor.Bunu sevdiklerime konduramıyorum ama yüzleştiğim gerçeklerden kaçmaya , mücadele etmeye takatım kalmadı.İlk defa pes ettim...
Ruhumda ve bedenimde açılan yaralar birgün kapanıp dinermi bilmıyorum ama içimdeki ateş , kırgınlık belki bir ömur boyu beni yalnızlık duygusuna iticek bunu çok iyi biliyorum.
Çünku ben , artık insanlara güvenmıyorum.. Kime güvendiysem hep darbe yedim be..
Güvenmeden ne kadar yaşanır onuda bilmıyorum...
Tek bildiğim , güvensiz , yalnız ve kırgın bir hayat beni beklıyor..
Her parçası bir tarafa savrulmuş..
Yalnızlıklarım , isimlendiremedikleri sıkıntılarım ruhumdan bilinmezliklere açılan bir tünelin sonsuz karanlığında büyüyor büyüyordu… Yaprakların ömrünü tamamlayıp döküldüğü soğuk bir kış akşamıydı. Dışarıda ki uğultulu dalga sesler seyrek daireler halinde kafamda tur atıyordu. Sıkıntıdan karmakarışık alnım geriliverdi. O kadar arabesk o kadar dumanlı ve uzak hüzünler sardı ki düşüncelerimi ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim..Gecenin sessizliği içinde ve mehtabın bulutlardan sızarak aydınlattığı denizin bu geminin odasında sedef bakışlarım matlaştı inci gülüşlerim dondu ağrılarım düşüncelerimi eskitti… Güneşim masmavi denizden çekilmiş içime bir kasvet ağı çöreklenmişti. Bir bilinmez acıyla yoğrulup gözlerimde bir parlayıp bir sönen ıslak bir ışık içinde kayboldum. Bu buz gibi soğuk renksiz fanusun ortasında kendimi yalnızlığın kucağında yetim bir çocuk gibi farz ettim. Kalbime hücum eden acı düşüncelerle o derece kendimden geçmiştim ki… Zamanın çarkları arasında ezilmiş acıyı yudum yudum hazmetmiş ısırılmış elmanın yarısını aramaktan bezmiş yaralı günün bilinmezliklerine uyanırken düşüncelerimi kuş kanadına yükleyip firar ettim okyanusun engin maviliklerin kucağına doğru…
Varsın saf oluyum ama temiz kalıyım istedım.Hoyratça kirletilen duyguların içinde
benim duygum saf ve temiz kalsın istedım.Simsiyah bir Dünya’da bembeyaz sayfalar açmaya çalıştım. İçimdeki polyana’yı hep ayakta tuttum.Onun yaşama sevincine sarıldım.İnsanların her yalanında bir doğru aradım.Yok dedim olmaz , yalan söyleyemez , bunun başka bir açıklaması var dedim.Sevdiklerime , yalanı yakıştıramadım.Oysa küçücük Dünya’m yalan ve yalancılarla doluydu.Hala sevdiğim insanlara yalancı derken ellerim titrıyor.Bunu sevdiklerime konduramıyorum ama yüzleştiğim gerçeklerden kaçmaya , mücadele etmeye takatım kalmadı.İlk defa pes ettim...
Ruhumda ve bedenimde açılan yaralar birgün kapanıp dinermi bilmıyorum ama içimdeki ateş , kırgınlık belki bir ömur boyu beni yalnızlık duygusuna iticek bunu çok iyi biliyorum.
Çünku ben , artık insanlara güvenmıyorum.. Kime güvendiysem hep darbe yedim be..
Güvenmeden ne kadar yaşanır onuda bilmıyorum...
Tek bildiğim , güvensiz , yalnız ve kırgın bir hayat beni beklıyor..
Her parçası bir tarafa savrulmuş..
Yalnızlıklarım , isimlendiremedikleri sıkıntılarım ruhumdan bilinmezliklere açılan bir tünelin sonsuz karanlığında büyüyor büyüyordu… Yaprakların ömrünü tamamlayıp döküldüğü soğuk bir kış akşamıydı. Dışarıda ki uğultulu dalga sesler seyrek daireler halinde kafamda tur atıyordu. Sıkıntıdan karmakarışık alnım geriliverdi. O kadar arabesk o kadar dumanlı ve uzak hüzünler sardı ki düşüncelerimi ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim..Gecenin sessizliği içinde ve mehtabın bulutlardan sızarak aydınlattığı denizin bu geminin odasında sedef bakışlarım matlaştı inci gülüşlerim dondu ağrılarım düşüncelerimi eskitti… Güneşim masmavi denizden çekilmiş içime bir kasvet ağı çöreklenmişti. Bir bilinmez acıyla yoğrulup gözlerimde bir parlayıp bir sönen ıslak bir ışık içinde kayboldum. Bu buz gibi soğuk renksiz fanusun ortasında kendimi yalnızlığın kucağında yetim bir çocuk gibi farz ettim. Kalbime hücum eden acı düşüncelerle o derece kendimden geçmiştim ki… Zamanın çarkları arasında ezilmiş acıyı yudum yudum hazmetmiş ısırılmış elmanın yarısını aramaktan bezmiş yaralı günün bilinmezliklerine uyanırken düşüncelerimi kuş kanadına yükleyip firar ettim okyanusun engin maviliklerin kucağına doğru…