• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Tükçe ibadet Peygamber Türkçe ibadete karşı çıkarmıydı

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

deylemi

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
2 Eyl 2013
Konular
10
Mesajlar
12
MFC Puanı
0
ÜNV.Doç. tez çalışmasıdır.

Koyu renkteki yazılar diyanetin anadilde ibadet etme ile ilgili kararı ve yayınıdır.


Bütün ilahi kitaplar, onları insanlığa tebliğ ile görevlendirilen Peygamberlerin konuştukları dille indirilmişlerdir.
Burada bir sorun yoktur. Hatta anadilde ibadet edilebileceğini destekler niteliktedir. Kendi dilleriyle kitapların indirilmesi doğaldır ve olması gerekendir. Yoksa anlaşılmaz, ilan edilemez ve yayılamazdı. Bütün peygamberler farklı lisanlarda ancak aynı şeyleri söylemişlerdir. Buradan anlaşılacağı üzere Arapça lisanın değil Allah’ın söylediklerinin önemli olduğu anlaşılmaktadır. Allah her kavme emir ve yasaklarını elbette kendi lisanlarında bildirecekti.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.) Arabistan'da Araplar arasında yetiştiği ve Arapça konuştuğu için, O'nun tebliğ ettiği Kur'an-ı Kerim de Arapça olarak indirilmiştir. Bütün peygamberlerde de böyle olmuştur. Tabii olarakta o dönemin lisanı kullanılacaktır. Peygamber başka bir milletten olsaydı farklı bir lisanda kuran görecektik. Hatta Kuran’da ‘Arap halkına farklı bir lisanda kitap olur mu?’ diye karşı çıkan ayetler bile vardır. Aslında bu tür ayetler kendi lisanınızda kitap okumayı ve ibadet etmeyi ve gerçekleri ve dini öğrenmeyi öğütleyen Allah sözlerdir. Yani Arapça ilahi bir lisan değil, manaların şekil bulduğu iletişimin sağlandığı beşeri bir lisandır. Arapça sadece bir lisandır. İngilizce gibi.

Allah2ın bütün insanlığa gönderdiği son kitabı ve ebedi hitabı olan Kur'an-ı Kerim, sadece Araplar ve Arapça'yı bilenler için değil, bütün insanları sapıklıklardan korumak, onlara Hakkı ve hakikati öğretmek, hidayet ve gerçek saadet yolunu göstermek için indirilmiştir. Bunun gerçekleşebilmesi için de, Kur'an-ı Kerim'in bildirdiği ilahi gerçek ve öğütlerin herkese, bütün insanlığa tebliğ edilmesi, herkes tarafından öğrenilmesi, anlaşılması, üzerinde düşünülmesi, kavranması ve kalplere yerleşmesi gerekir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: Aslında bu ifadeler bizim için de geçerlidir. Türkiye’de olduğumuz için ve Türkçe konuştuğumuz için kuranı Türkçe okumalı ve ibadetlerimizi Türkçe yapmalıyız. Kuran’ın Arapça inme nedeni kendi lisanımızda ibadet etmeye emsal teşkil etmektedir. Yani herkes kendi lisanında okumalı ve ibadet edebilmelidir.

"Bu Kur'an, bütün insanlara bir açıklama, sakınanlara yol gösterme ve bir öğüttür." (Al-i İmran, 3/138)

"Kendilerine, indirileni insanlara açıklayasın diye sana Kur'an'ı indirdik." (Nahl, 16/44)

"Bu Kur'an, ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler, tam akıl sahipleri ibret alsınlar diye sana indirdiğimiz feyz kaynağı bir kitaptır." (Sad, 38/29)buyurulmuştur.

Kur'an-ı Kerim insanlığa ilk Arapça lisanla gönderilmiştir.. Cenab-ı Hakk'ın yüce kelamı kutsal kitabımızın dilinin her müslüman tarafından bilinmesi ve anlaşılması, arzu edilen bir durum ise de, âdeten mümkün değildir. O halde Kur'an-ı Kerim'in Arapça bilmeyenlere tebliğ edilebilmesi ve onların da bu Yüce Kitapta bildirilen ilahî gerçek ve öğütleri anlayıp üzerinde düşünebilmeleri ve O'nun hidayetinden yararlanabilmeleri için, başka dillere tercüme edilmesine, kısa ve uzun açıklamalarının yapılmasına kesin ihtiyaç hatta zaruret vardır. Nitekim, İslamın ilk dönemlerinden itibaren buna ihtiyaç duyulmuştur. Ashabın ileri gelenlerinden Selman-ı Farisî'nin İranlı hemşehrilerinin isteği üzerine Fatiha Sûresini Farsçaya çevirip onlara gönderdiği bazı kaynaklarda (bk. Serahsi, el-Mebsut, I, 37, Beyrut, 1398/1978) yer almıştır. Günümüzde Kur'an-ı Kerim, dünyadaki belli başlı hemen bütün dillere çevrilmiş durumdadır. Dilimizde de yüzün üzerinde meal, terceme ve tefsiri olsada hepsi hemen hemen aynı şeyleri söyler.
Aslında tüm bunlar Kuran’ın arap yarımadasından çıktığını ve evrenselleştiğini göstermektedir. Kuranı okuyorlarda neden namaz kılamıyorlar. Ne garip değil mi. Allah kelamını farklı bir lisanda okuyabileceksiniz ama Allah ile Arapça
konuşmak zorunda bırakılacaksınız. Acaba bu kararı kimler verdi. Allah ve resülünün vermediği kesindir. Hiçbir ayet ve hadiste buna yönelik ifadeler bulunamamıştır. Ancak Arapça dışında kuran okunabileceği ve namaz kılınabileceği çok çeşitli örenkle ve ayetle doğrulanmaktadır. Aşagıda bunları göreceğiz.

Kur'an-ı Kerim'in namazda Türkçe tercemesinin okunmasına gelince:

Kur'an-ı Kerim'de "Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun" (Müzzemmil, 73/20) buyrulduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a) de bütün namazlarda Kur'an-ı Kerim okumuş ve namaz kılmayı iyi bilmeyen bir sahabiye namaz kılmayı tarif ederken "... sonra Kur'an'dan hafızanda bulunanlardan kolayına geleni oku." (Müslim, Salat, 45) buyurmuştur. Bu itibarla namazda kıraat yani Kur'an okumak, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır.
Evet bütün bunlar Araplar için söylenmişti. Yani kendi lisanımızda namaz kılsak da kolayımıza geleni, aklımızda kalanları, bildiklerimizi ve öne aldıklarımızı okumalıyız. Ama o dönemde Araplara söylenen bu ayet ve hadisleri günümüze uyarlayarak insanlarımızı fatihaya, ihlasa, felaka ve nasa hapsetmek çok yanlıştır. Bu daha çok kolayına geleni değil Arapçayı bilmediğin için kısa olanını oku bunlarla yetin demektir. Koca kuranı okumamak bilmemek kalbe yerleşmemesi ne büyük bir kayıptır. İnsanlar namazda pekçok süreden dilediği bölümleri de okuyabilmelidir. Tüm bunlar için Arapçayı anadilimiz gibi bilmek gerekir. Kuran ve hadislerin dediği gibi kılarken de hafızamızda bulunanlardan, kolayımıza gelenlerden okumalıyız.Tüm müslümanlar nasıl Arapçayı ana dilleri gibi öğrensinler. Kaç kişi bunu yapabilir ki.

Bilindiği üzere Kur'an, Cenab-ı Hakk'ın Hz.Muhammed (s.a,)'e Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfazın (nazm-ı münzel'in) ismidir. Sadece mana olarak değil, Resülüllah (s.a.)'in kalbine elfazı ile indirilmiştir. Bu itibarla bu elfazdan anlaşılan ve başka lafızlarla (sözlerle) ifade edilen mana Kur'an değildir. Çünkü indirildiği elfazın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana Cenab-ı Hakk'ın kelamı değil, mütercimin ondan anladığı yorumdur. Oysa Kur'an kavramının içeriğinde, sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfazı da vardır. Nitekim:
Elbetteki kuran kimin kalbine inerse en iyi o bilecektir. Paygamberimiz kuranı incelikleriyle bilmektedir.
Elbetteki sadece mana olarak inmiştir. Onun açıklayıcısı yani elfazı yani yorumcusu peygamberimizdir. Ayetlerin ne demek isteği zaten peygamberimiz tarfından açıklanmış ve herkes tarafından bilinmektedir. Sadece manadan ibaret değil farklı yorumlar çıkartılabilir diye kuranı ve ibadetleri Arapçaya hapsetmek yanlıştır. Arapça da da farklı yorumlara neden olmuştur. Her lisan da da farklı yorumlara neden olacaktır. Peygamberimiz hadisleriyle ayetleri açıklamıştır.
İnsanlar normal söylenenlerden de çok çeşitli yorum çıkartabilirler. İnsanlar durumlarına bilgilerine kültürlerine ve hayat felsefelerine göre yorum yaparlar. Farklı yorumlamak her kitapta olur. Kuran da çok yorum içerir ancak önce anlamak gerekir. Bu da kendi lisanımızla mümkündür. Anlamlarının dışında yorumlamak her zaman var olan durumdur. Kuranı ve peygamber dönemini tam anlayana kadar herkesde olduğu gibi farklı yorumlamak mümkündür. O döneme ait pek çok bilgi, hadis ve tefsirler vardır. Bu durumu Arapça lisana bağlamak ve kendi lisanında ibadet edemezsin anlamı çıkartılamaz.

"Şüphesiz O, alemlerin Rabbı tarafından indirilmiştir. Onu Ruhu'l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi." (Şuara 26/192-195)
Bu ayette asıl vurgu arap diliyle indirdi kelimesidir. Neden arap diliyle indirdi. Uyarıcılardan olasın diye. Gerçekte inen nedir kitaptır. Yani önemli olan kitabın inmesidir. İnsanların anlayıp uyarılabilmesi için Arapça lisan kullanıldı, anlamı çıkartılır. Aslolan kitaptır. Arap dili anlamaları için kullanılan araçtır.

"Böylece biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik." (Ta-Ha 20/113)
Önemli olan Kuran’ın indirilmesidir. Farklı bir lisanda kuran indirebilirdi. Bu ayetteki ana tema Kuran’ın indirilmesidir. Arapça lisanda bir kuran indirilmesi dönemin lisanı olması nedniyle bir gerekliliktir. Aslında bu ayet kuranın anlamının üstün ve önemli olduğugunu göstermektedir. İletişim aracı olarakta arapça tercih edilmiş. Kelimelere bakıldığında ‘Böylece biz onu Arapça kuran yaptık’ anlamı çıkmaktadır. "Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur'an indirdik." (Zümer, 39/28)

"Bu bilen bir toplum için, ayetleri Arapça bir Kur'an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır." (Fussilet, 41/3)
Bu ayette de gerçekte kuranın önemli olduğu bunun için Arapça lisanın kullanıldığı anlatılmaktadır. Bilmeleri için bu lisan seçilmiştir. Korunmaları için bu lisan tercih edildi.
Diyanet aynen şöyle demiş: Tercemesine Kur'an denilemeyeceği ve tercemesinin Kur'an hükmünde olmadığı konusunda İslam bilginleri görüş birliği içindedir. Bu islam bilginleri kuranın anlamını, hükümlerini ve emirlerini bir kenara bırakıp Kuran’ın Arapçadan ibaret olduğunu mu söylüyorlar. Peygamberimiz döneminde bile böyle karar verilmedi. Hatta
O zaman Kuran’ın Arapça haline de Kuran diyemeyiz. Kuranı, peygamberi ve dönemini asıl anlatılmak istenenleri hiç bilmeyen bir Arap için de ‘Arapça bir kuran’ terceme durumundadır. Tefsiri hadisleri ve o dönemi bilmeyen herkes için terceme, Kuran için yetersizdir. Ama başlangıç kendi lisanınla başlar. Yani önce terceme ile işe başlanılır. Sonra dini ve dinin özünü öğrenme çabaları devam eder. Arap oldukları halde dini ve Kuranı araplara anlatan Peygamberimizdir. Çünkü hiç bilinmeyen evrensel bir felsefe öğretilmektedir.
Arapça kuranın her lisana tercüme edilmesi o dilin kuranı niteliğini taşır. Arapça kuran, Türkçe kuran, ingilizce kuran sonuçta kurandır. Zaten ayetlerde açıkça göreceksiniz ki anlamaları, bilmeleri için araplara arapça indirildiği söylenmektedir. Ayetler incelendiğinde En önemli şeyin kuran olduğu Araplar tarafından anlaşılması için arapça indiği anlatılmaktadır. Bu diğer milletlerin anlaması için kendi lisanlarında okumasına ve ibadet etmesine tam örnek niteliği taşımaktadır.
Buraya kadar yazılanlar kendi lisanında ibadet etmeyi doğrulamaktadır. Kuranın neden arapça indirildiğinin nedeni Arabistan'da Araplar arasında yetiştiği ve Arapça konuştuğu içindir. Peygamberin kendi lisanında ibadet etmesi bir sünnettir. Bu sünnet tüm milletler için de geçerlidir. Yani her millet kendi lisanında ibadet etmelidir.

Bilindiği üzere terceme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir terceme aslının yerini tutamaz ve hiçbir terceme de her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O halde, Kur'an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i'cazı haiz bir kitabın aslı ile tercemesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri Yaratan Yüce Allah'ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun aciz beyanı. Hiç böylesi bir tercemenin, Allah kelamının yerine konulması ve aynı hükümde tutulması mümkün olur mu?
Diyanetin bu açıklamasına katılmak mümkün değildir. Terceme yani bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek mümkündür. Neden mümkün olmasın. Bazen iki kelimeyle bile tam anlamı bulunur. Her dilde her anlamın tam karşılığı bulunur. Devlet adamları ve başbakanlar tercümanlarla konuşmaktadır. Tüm dünyada kelime ve lisan çevirileri yapılmaktadır. Sadece Arapça değil her lisandan her lisana çeviriler yapılıken tam karşılığını bulmakta küçük sıkıntılar çekilebilir.. Çevirilerde birtakım sıkıntılar yaşansada mutlaka tam karşılığı anlamları bulunur. Bu çevirenin kültürü, karşı dili iyi bilmesi tam çeviri yapabilmesi için geniş kelime hazinesi olması gerekir. Zaten kuran çevirisi ve tefsiri eskiden yapılmış. Tekrar tekrar çeviri yapılmasına ihtiyaç yoktur. Osmanlı zamanında Arapça ve türkçeyi iyi bilen edebi uzmanlar tarafından herkesçe kabul edilen değişmemiş kuran mealleri zaten hep elimizdedir. Diyanetin şu ifadesi ‘yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür.’ Tamamen asılsız bir abartıdır. Yaratılan yüce Allah’ın kelamı kuranın anlamıdır. Yüce Allah’ın kelamının kutsallığı Arapça olmasında değildir. Zaten Arapça ile kulların aciz beyanı ve beşerin anlaması gerçekleşmiştir. Terceme Allah kelamının yerine konulamazsa Arapça da konulamaz. Arapça beşeri bir dildir. Kuran inmeden çok önce var olan bir lisandır. Allah, rahman ve nisa kelimeleri Kuran inmeden çok önce Araplar tarafından kullanılan kelimelerdir. Kuran o dönem normal Arap halkının konuşma dilidir. Kuran hiçkimsenin bilmediği bir lisanda inmedi, inseydi Allah kelamı ve lisanı denilebilirdi. Bu durum tabii duruma ve insanlığa ters düşerdi zaten öyle olsaydı kimse anlayamazdı.
Diyanetin yazısında aynen şöyle denilmekte ‘bir tercemenin, Allah kelamının yerine konulması ve aynı hükümde tutulması mümkün olur mu?’ Bu saçma bir bakış açısı ve çarpıtmadır. Arapçada şems Türkçede güneştir. Kuranda pek çok olay anlatılır. Geldiler, gittiler, yola düştüler, kötüler gibi güncel Arapça diliyle sayısız olay anlatılır. Şimdi bunlar kutsal kelimeler midir. Sadece anlam bütünlüğü ve yargılar, anlatılan hükümler, verilen emirler, birtakım öğretiler kutsaldır. Dilde kutsallık yoktur. Bilmeyen insanlarda bir şey zannedecek ve kelamı değiştirdiğini ve bir suç işlediğini düşünecek.Terceme anlamın tam karşılığıdır. Farklı bir kelime ve anlam değildir. Aynı anlamdır. Aynı anlamın her lisanda farklı bir kelime ile karşılığı vardır. Allah’ın kelamı değişmiş olmuyor ve farklı bir hüküm yerine konulmuyor. Bir tercüme Allahın kelamını yani kelimesinin tam karşılığını taşıyorsa elbetteki Allah kelamıdır ve yerine konulur. Allah’ın anlatmak istediği bir anlamın tam karşılığını temsil eden farklı lisandaki bir kelime Allah’ın kelamının tam karşılığı yerine konulur. Aynı anlamı taşıdığı için aynı hükmü vermekte ve aynı niteliği taşımaktadır. Bu farklı bir kelime ve anlam ile Allah kelamını değiştirmek ve aynı tutmaya kalkmak değildir. Yani meal farklı bir anlam taşımamaktadır.


Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir.
İslam dini evrensel bir dindir. Evet anlamı ve evrensel değerlere sahip çıkması nedeniyledir. Barışa , adalete, demokrasiye, insan haklarına, kardeşliğe ve temel değerlere sahip çıkması açısından evrensellik taşımaktadır. Kuran her milletin anayasalarının temelini oluşturmaktadır. Değişik dilleri konuşan bütün müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereği değildir. Evrenselliğini Arapça lisana bağlamak yanlıştır. Asıl her lisanda okunması onun evrenselliğini gösterir.

Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Peygamberimizin öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz bir takım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Herkesin kendi lisanında ibadet etmesi peygamberimizin öğrettiklerine ters düşmemektedir. Tam tersi onun öğrettiklerini kendi lisanımızda aynen uygulamaktır. Zaten şeklen de aynı kılınacaktır. Sanki farklı bir şey, farklı bir ibadet yapılıyormuş hissi verilmesini kınıyorum. Kendi lisanımızda namazın tüm şartlarına uygun sünnete uygun ibadet elbette ki edilebilir. Birtakım sıkıntılar yaşansa da genelin sünnete sarılması yıllarca öğretilegelmiş ibadeti değiştiremez ve engelleyemez. Ayetlerin uygulamaların değiştirileceği korkusu ta peygamberimiz döneminde de vardır. Ancak Allah biz bu kuranı koruyacagız ayetiyle anlamlarının ve ibadetlerinin bozulmaması için koruduğunu bildirmektedir. Yani kendi lisanımızda ibadet ettiğimizde halkın geneli doğru yapacagından ve sünnetten ayrılmayacagından birtakım bozulmalara sebebiyet vermeyecektir.
Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise Devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak bir takım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır. Türkiye aleyhinde olumsuz bir propağanda yapılacak diye doğru olan bir şeyi yapmayalım mı. Kendi lisanında ibadet etmeye öncü olmak ülkemiz açısında büyük bir sevap ve kazanımdır. Arap ülkeleri Türkiye’yi kınayacagına dinlerinin yayılması için sevinmelidir. Gerçekte dini öğrenmeleri ve kendi lisanlarında ibadet etmelerine sevinmelidirler. Kınamalarının temelinde arap milliyetçiliği vardır.
Dinin yayılmasını engellemek isteyenler ve hiçbirşey bilmeyen cahiller kendi lisanında ibadet etmeye karşı çıkmaktadırlar. Arapça takıntısı yapanların geri planındaki gerçek nedenlerine bakarsanız birtakım menfaatler ve tam cahillik görürsünüz.

Diğer taraftan, yüzleri aşan terceme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve buna herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir. Neden mümkün görülmesin ki. Diyanet bir meal belirler. Namazda ayetlerin okunmasında bu mealin dışına çıkılmaması söylenir. Aynı Arapların Arapça kuran kelimelerinde sabit kaldığı gibi. Tüm halk bunu kabul eder ve uygular. Bunda bir sıkıntı olmaz. Hem insan namazda aynı anlamı taşıyan farklı kelimeler de kullanabilir.
Araplardan günümüze kadar kuranın değiştirilmesi ve kelimelerinin oynanmaması ve farklı anlamlar yüklenmemesi için son derece dikkatli davranılmıştır. O dönemlerde müşrikler kuranı değiştirmek için kelimelere farklı anlamlar yüklüyor, değiştirmeye çalışıyorlardı. Kuran ayetlerini temsil edecek Arapça kelimelerine son derece sadık kalındığı ve korumaya çalışıldığı bilinmektedir. Cumhuriyet dönemindeki Kuran çevirilerinde uzmanlar çok dikkatli çalışmışlardır. Temel neden anlamlarının değişime uğramamasıdır. Ve o dönemin kelamcıları çok büyük iş çıkarmışlardır. Büyük bir titizlikle ince eleyip sık dokuyarak müthiş bir çalışma yapmışlardır. Bilirsinizki o dönemde lisanımız değiştirilmişti. Sırf dinden ve Kurandan kopartılmak için Türkçe dayatılmıştı. Arapçaya karşı değiliz, Türkçe ile yeni bir nesil yetişmiş, Artık günümüzde arapçaya geçmek mümkün değildir. Bunu da isteyici değiliz. Ancak kendi lisanlarımızda ibadet etmek olması gereken kaçınılmaz bir gerçektir. Eğer Türkiyede Türkçe ibadet edilirse ikinci bir bahar, bir uyanış ve yeniden doğuş yaşanır. Türkiye ve dünya müthiş bir aydınlanma yaşar. Dinin özü anlaşılır.

Türkçe namaz ile Türkçe dua birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah'tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır. Namaz Allah ile karşılıklı buluşma ve konuşmadır. Duada aynı şeydir. Türkçe namaz ile Türkçe dua birbirinin aynısıdır. Namazda genellikle Kuran ayetleri okunur ama dualar da edilir. Namazın da kendi lisanımızda kılınmasından daha tabii ve doğal bir şey olamaz. İkisini ayırıp şu yapılır şu yapılmaz demek yanlıştır. Türkçe kuran (meal) okuyabilirsin, Türkçe dua edebilirsin ama namaz kılamazsın bu ne saçmalıktır. Kim bu kararı veriyor. Allah mı veriyor yoksa siz mi veriyorsunuz.

Diğer taraftan, Kur'an-ı Kerim'in en önemli özelliklerinden biri de i'cazdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur'an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i'cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, "onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun" anlamındaki tehaddi (meydan okuma) ayetlerinden (Bakara 2/23-24; Yunus, 10/37-38; Hud, 11/13; İsra, 17/88; Tur, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
Sevgili kardeşlerim bu ayet tamamen benzeri bir anlamda bir kitabın indirilemeyeceğine yöneliktir. Kuranın bir benzeri demek farklı lisanda bir kitap, meali anlamı içermemektedir. Yani kurana benzeyen kutsallık içeren aynı anlamları taşıyan kitap indiremezler denilmektedir. Yani mealine çevrilemez, tercüme edilemez farklı lisanda okunamaz anlamı çıkartılamaz. Burada yine diyanet aklınızı farklı bir yöne çekmek için düşünceyi başka bir şeye yönlendirerek çarpıtma kullanmış.

Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden ayet-i kerime (İsra, 17/88) den de, Kur'an'ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercemesinin Kelamullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyle namazda tercemesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. (Kuranın bir benzerinin getirilemeyecegini tercemeye ve meale bağlamak yanlıştır. Buradaki ifadeler böyle büyük anlamlar, yargılar, ve kutsal hükümler içeren yeni bir kitaptan bahsedilmektedir. Kimse Allah dilemedikçe böyle yeni bir kitap getiremez denilmektedir. Hem bu ayetin ne için indiğini bilmek gerekir. O dönemde edebiyatı güçlü bir adamın bende benzer ayetler yazabilir ve yazıyorum demesinin söylentisi üzerine inmiştir. Meal Kuran’nın benzeri değil kendisidir. Terceme kuran hükmünü taşıyorsa aynı hükümdedir. Ve namazda kuranın tercemesinin okunması kuranın arapça okunmasıyla aynı şeydir.)

Şüphesiz bir müslümanın en azından namazda okuduğu Kur'an-ı Kerim metinlerinin anlamlarını bilmesi ve namazda bunları anlayarak ve duyarak okuması son derece önemlidir ve bu zor da değildir. (Sevgili hocalarım bu zordur. İnsanlarımız sadece okunuşunu başaramıyorlarki anlamlarını öğrenebilsinler. Yani Arapçayı ana dilleri gibi bilmeleri gereklidir. Kurandan birkaç süreye bağlı kılmak da doğru değildir. Tüm kuranı anlamaları için Arapçayı ana dilleri gibi bilmek şarttır. Hem namazda peygamberimiz gibi dualar da ediliyor. Hadi arapça güncel duaları nasıl edebilecekler. Herkes arapçayı öğrenemez. Neden kolayı varken Türkçe karşılığı varken Türkçesini okumuyoruz ki. Peygamberimiz ve sahabesi bazen secdede bir saat kalırlarmış ve çok dua ederlermiş biz arapça nasıl dualar edebilelim. Cemmatten hangi yaşlı amca ve gençlerden kaç kişi arapçayı ana dili gibi öğrenecektir. Ancak manasını anlamak, onun hidayetinden faydalanmak ve Yüce Rabbimizin emir, yasak ve öğütlerinin neler olduğunu öğrenmek için Kur'an-ı Kerim'i terceme etmenin ve bu maksatla meal, terceme ve tefsirlerini okumanın hükmüne başka diyen bir diyanete inanamıyorum.Tercüme ve tefsiri kuran okumama sıfatı giydirmek çok yanlıştır. Sorarız onlara o zaman n edir kuran. Kuran Arapça lisanmıdır. Yoksa kitabın içeriği ve bize anlatılanlarmıdır. Yahu Arapça meal ile Türkçe meal aynı şeyi ifade ediyorsa bu kurandır. Neden kabul etmiyorlar bence başka nedenleri var. Yeryüzündeki her milletin kendi lisanında ibadet etmesi gerektiği, ayetler ve hadislerde açıkken başka çekincelerden dolayı bunu kabul etmiyorlar.

Namazda ve ibadet olarak Kur'an-ı Kerim asli lafızları ile okunur. Evet ilk anlaşılması ve her yönüyle ayetlerin değerlendirilmesi için asli lafızlarıyla okunur. Dinin özünü anlatmak için Din bilginlerinin Arapçaya bağımlı kalması şarttır ama tüm insanlardan bunu beklemek yanlıştır. Karşılıkları tam olarak öğrenildiğinde kendi lisanın ile okunur. Bir şeyin doğuşunda kullanılan dil önemlidir ama sürekli o dilde kalmak mecburiyeti yoktur. Yani tıp dili nasıl ingilizce ise kuran’ın doğuşundaki dil arapçadır. Bu lisanlarla önemli alanlarda çığır açıldığı için önemlidir. Ancak sürekli bu lisanlara bağlı kalmak ve insanlar için zorunlu kılmak yanlıştır. Tıbbi terimlerin karşılıkları bulunabildiği gibi, Arapça terimlerin de karşılığı bulunmaktadır. Zaman içinde kendi lisanlarımızda tam karşılıkları bulunmuştur. Yüce Rabbımızın bize olan öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmek, onun irşadından yararlanmak maksadıyla ise, terceme, meal ve açıklamaları okunur. Bu maksatla Kur'an-ı Kerim'in terceme, meal ve açıklamalarını okumak ta çok sevaptır ve genel anlamı ile ibadettir.
Din İşleri Yüksek Kurulunun yazısı burada bitmiştir.
DEÐERLENDİRMELER:
-Arapça Allah’ın lisanı değil Muhammed’in lisanıdır. Daha önceki peygamberler ve kavimlerde kendi lisanlarında kitap okumuşlar ve namaz kılmışlardır. Aslında onların durumları günümüze örnek değilmidir. Yani biz Türkiye halkı olarak Türkçe namaz kılmamız hem doğru, hem gerekli hem de sünnet değilmidir. Olması gereken kendi lisanında ibadet etmektir. Onların kendi lisanlarında ibadet etmeleri emsal teşkil etmektedir. Bize örnektir.
-Türkçe namaz ile Türkçe dua arasında hiçbir fark yoktur.
-Namaz bir ibadet olarak Allah Teala’nın emrettiği şekilde ve İslam’da açıklandığı üzere yerine getirilmelidir. Türkçe namaz aksini teşkil etmez. Türkçe kılınan namaz için de aynı şartlar uygundur.
-Ulemasının icması, yani din bilginlerinin kararı yanlıştır. Ayetler bozulur ve anlamları değiştirilir korkusuyla Arapça ibadet edilmesini istemeleri yeryüzündeki tüm insanların dini yaşamasını engellemektedir. Ne zaman kadar yasaklayacaklar, islam küreselleşti. Her milletten müslüman var. Lisan milliyetçiliği yapanlar büyük bir günaha düşmektedirler.
-Kabirdeki tüm sorguları melekler Arapça mı yapacaktır. Tabi ki değil. Her insanı kendi lisanında sorgulayacaktır.
-Kuran’ın tercümesi Kuran’dır. Türkçe tercümesi de, Arapça tercümesi de Kuran’dır.
-Arapça bile Kuran’dan çok farklı bir lisan diyorlar. Evet günümüzde öyle olmuştur. Kuran, o dönemin Araplarının halk dilidir. Elbetteki yeryüzü gibi, insanlar gibi zaman içerisinde lisanlar da değişimlere uğramaktadır. Ama bu Arapçanın kutsal olduğu ve kendi lisanımızda ibadet edemeyiz anlamı çıkartılamaz.
İbadet lisanı Arapça değildir. Kuranın indirilişinde kullanıldığı lisan Arapçadır. Her millet kendi lisanında kitabı okumalı ve ibadetini yapmalıdır.
-Namazlarda okunan sureler, tesbihler, tekbir ve diğer dualar ana dilinizde ibadet ettiğinizde değiştirilmiş olmuyor. Sadece meali yani aynı anlamı okunuyor. Her lisanda GÜNEŞİN bir anlamı olduğu gibi.
-Lisan sadece iletişim aracıdır. Arapça da öyledir. Önemli olan ise anlam ve manadır. Anlamların bilinçli olarak kalbe işlemesi için anadilde kuran okumak ve namaz kılmak şarttır.
-Tüm peygamberler gibi Musa, İsa ve Muhammet kendi lisanlarında namaz kılmışlar ve ibadet etmişlerdir. Kendi lisanımızda peygamberimizin öğrettiği gibi namaz kılmak şarttır.
-Ayetlerin anlamlarını bilmeden namaz kılmak farklı lisanda konuşup da ne dediğini bilmeyen bir insanın haline benzemektedir.
-Namazda kısa süreleri okuyun diye geçiştiren hocaları kınıyorum. Anlamını bilseydiniz dilersenin Nisa’dan dilerseniz Bakaradan uzun bir bölüm okuyabilirdiniz. Durumunuza yaşantınıza ve sıkıntılarına göre ayetler seçerek namazınızı kılabilirdiniz. Peygamberimiz bir saat seçdede bir konuda Allah’a dua etmiştir. Hadi Arapça dua edin bakalım edebilecekmisiniz. Dünyada müslümanlardan kaç tanesi Arapçayı kendi ana dili gibi öğrenebilir ki. Arapçayı ana dilin gibi bilirsen ancak namazda istediğin ayetleri ve istediğin duaları edebilirsin.
-Arapça lisanın ilahiliği ve kutsallığı yoktur. Sadece peygamberimizin döneminin lisanıdır. Doğal olarak Ayetlerde Arapça olmuştur. Arapça doğan bir din her lisana yayılmalıdır. Neden dini dar bir kalıba sokuyorsunuz ve insanların bilerek inanarak ibadet etmesini engelliyorsunuz. Kendi lisanında ibadet etmek hocalara ne kaybettirir, inananlara ve tüm insanlığa ne kazandırır hiç düşündünüz mü.
-Kuran tam olarak tercüme edilmiş. Evrenselliği kanıtlanmış. Bozulmamış. Bundan sonra Arapça ayetlerin tam karşılığı yok, farklı anlamlar türer, yanlış lafızlara neden olur gibi laflar tamamen hayal ürünü, mantıksız bir tepkidir. Kıraat Arapçanın okunuşuyla ilgili bir durumdur, makamında okuma Arapçanın sorunudur. Ayetler her lisanda anlamları dahilinde kendi makamında okunabilir. Bu Arapça’nın kıraatiyle aynı şeydir.
--Türkçe namaz ile türkçe dua arasında hiçbir fark yoktur. Arapça namaz ile Türkçe namaz arasında da hiçbir fark yoktur. Farklı lisanlarda aynı şeyler yapılır. Namazın şartlarına kesinlikle uyulur.(Abdestsiz, Fatihasız, rükusuz, secdesiz namaz olmayacagı gibi) Peygamberimizin öğrettiği şekilde namaz kılınır. Bir İngiliz, bir Fransız, bir Rus kendi lisanında namaz kılabilmeli, dinin özünü anlamalı ve kendini Allaha tam ifade edebilmelidir.
-Namazda öncelikli ve çoğunluk olarak kuran ayetlerini kendi lisanınızda okumayı daha çok tercih edin. Peygamberimizin yaptığı gibi güncel ve kişisel gelişiminizle ilgili dualar edin.
-Peygamberimiz döneminde Arapça namaz kılınmıştır. Diyorlar. Kılınacak tabi. Onlar Arap’tı ve lisanları Arapçaydı. Peygamberimiz döneminde Arap yarımadası dışına dahi çıkılamamıştı. O bölgedeki toplumlar ve beldeler Arapça konuşuyordu. Peygamberimiz uzak bölgelerdeki liderleri dine davet ederken mektuplarındaki ayetleri ve duaları karşı tarafın lisanında yazdırtmıştır. Bu dönemin şartlarını ve islamın küreselleştiğini görseydi dini sadece bir lisana hapsetmezdi. O peygamber hidayetin önünü tıkamazdı.
-Kur'ân-ı Kerim âlemlere rahmettir" ,"Bütün insanlara gönderilmiştir" İslamın evrenselliğini ve her kavmin ona sarılmasını engelleyemeyiz. Her lisanda Kuran okunmalı ve namaz kılınmalıdır.
-Allah’ın kelamını Arapça’ya endekleyemeyiz. Kuran ayetleri Allah’ın sözleri, cümleleri ve söyledikleridir. Kuran ayetlerinin anlamları Allah’ın kelamıdır. Arapça, Allah’ın lisanı da kelamı da olamaz.
-Zaten vahiy kalbe gelen güçlü ve kesin bilgilerdir. Bilgiler ve duygular olarak kalbe gelmektedir. Yani tamamen manadır. Cebrail tarafından kalge getirilir. Bunu anlayan peygamberler bu güçlü manaları kendi lisanında yazıya dökmüşlerdir. Ve bunu kavmine yaymıştır.Anlaşılacagı üzere lisan sadece araçtır.
-Allah her peygambere kendi lisanında öğretilerde bulunmuş kitabını yayınlatmıştır. Hatta Musa’nın lisanında konuşmuştur.
-Kuran beşeri bir kelam değildir. Ama Arapça beşeri bir lisandır. Arapça Allah’ın lisanı değildir. Cennet dili çogunlukta Arapçadır. Aynı şu an dünya konuşma ve anlaşma dili ingilizce olduğu gibi. Ama dünyada çok çeşitli lisanlar vardır. Cennette de her milletten ve lisandan insanlar olacak. Cennette her lisan konuşulur. Ama konuşma ve anlaşma dili Arapçadır. Günümüzde küreselleşmiş lisan nasıl ingilizce ise cennette de küreselleşmiş lisan Arapçadır. Bir devrin dili olan Arapçanın yaygın olması ve inanan olarak Arap ların çokluğu yani ümmetin çokluğu ve en etkili din kültürünü ve felsefesini Kuran’ın vermesidir. Son peygamberin etkisiyle Kuran’ın egemenliğinden dolayı cennette Arapça konuşulacaktır. Bu söylediklerimizden Kuran’ı Arapça okuyalım anlamı çıkmaz. Tam tersi kendi lisanında okumak ve ibadet etmek Kuran egemenliğini destekler.
-İbadet lisanı Arapçadır diyenler büyük bir günahın içine düştüler. Allah’a nasıl hesap verecekler bilemiyorum. Geri planında ya Arap milliyetçiliği ya da birtakım hocaların dini sahiplenmesi vardır. Herkesin dini bilmesi ve namaz kıldırması birilerinin işine gelmeyebilir. Özellikle de diyanetin sisteminde büyük bir devrim yaratacaksa. Din sadece diyanete ve görevli hocalara imamlara inmedi. Tüm insanlığa indi. Arap toplumlarında dini liderlerinin rantı büyüktür. Ülkemizde de az da olsa hiyerarşik bir rant vardır. Cemaat liderlerinin saltanatı, Tarikat şeyhlerinin gözde olması nedeniyle menfaatler çerçevesinde Arapça bilenler kendi lisanında ibadet etmeyi yasaklar. Birilerinin keyfi ve diyanet camiası için Türkçe ibadete karşı çıkmaktadırlar. Dinde birlik gerekçesinden başka bir gerekçe bulamayanlar kendi lisanımızda ibadet etmemizi engellemektedirler.Dinde birlik lisanda değil herkesin aynı kültüre ve imana sahip olmasından doğar.
-Arapça bilenlerin kendi lisanında ibadet etmeye karşı çıkmalarının temel nedeni elde ettikleri kazanım ve ayrıcalıklardır. Kendi lisanında kuran okunması ve ibadet edilmesi Arapça bilmeyi etkisiz ve gereksiz kılmaktadır. Arapça bilenler boşuna mı Arapça öğrendik bu bizim mesleğimiz ve kazanımımız diye Türkçe ibadete şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Böyle nedenlerden dolayı dinin tüm dünyaya yayılmasını, her şeyiyle öğrenilmesini ve halis ibadet yolunu engellemeleri büyük bir günahtır.
Bazıları da bilinçsizce korkuya düşüyorlar. İmam hatip Liseleri ve İlahiyat fakülteleri ziyan olacak diye Onca Kuran kursu var diye,Din sadece bu okullara gidenlere değil, bütün insanlarımıza geldi.Hepsi bu ayetlerden haberdar olmalılar. Onlar o okullarda Arapça yı öğrenmek için büyük zamanını harcıyorlar. Herkes kendi lisanında okudugu zaman insanların çoğu ayetlerden haberdar olacak böylece imam hatipliler ve ilahiyatçıların asıl görevleri olan insanları ve kendilerini ayetlerden haberdar etme çabası kökten hallolmuş olmuyor mu.. Allah her şeye bir kolaylık vermiştir. Onlar belki de kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar.Allah ın dinine hizmet doğrultusunda hareket etselerdi onlar için daha güzel olur du.

-"Allahü ekber" yerine "Tanrı uludur" kelimesini çok abesçe ortaya koyanlar, ‘Allah büyüktür.’ kelimesini kullanmadılar. Allahü ekber ile Tanrı büyüktür aynı anlamı taşıyorsa bunda hiçbir sakınca yoktur. Nisa’nın kadın, Bakaranın dişi deve, zilzalın zelzele deprem olduğunu herkes bilmelidir.
İnmemiştir Kuran bir musiki, güzel bir ses dinletisi olarak. Hele farklı bir lisanın okunuş güzelliği hiç değildir. Arapçayı bilmeyenlerin kuran ziyafeti, dinletiden öteye geçmemiştir.


Biz onu ,Akıl erdiresiniz diye Arapça lisanda bir Kuran olarak indirdik.
(Yusuf-2)
Allah kitabını Arapça bir kuran olarak indirmesinin sebebini bu ayette açıklıyor. Arap kavminin, anlayıp akıl erdirebilmeleri için kuran ı Arapça bir lisanda indirdiğini bildirmektedir.Bu Ayetin hükmünün ana vurgusu kur an dır. “Biz onu”, derken Allah kuran ı kast etmektedir ve o Kuran ın içindeki hükümleri ,bilgileri kast etmektedir. Lisanının ise önemli olmadığını ancak anlayabilmeleri ve akledebilmeleri için Arapça bir kuran olarak indirdiğini bildirir.
Eger biz onu başka bir dilde bir kuran yapsaydık onlar mutlaka, “onun ayetleri genişçe açıklanmalı değimliydi? Başka dilde bir kitap; Arap peygamber öyle mi” derlerdi. (fussilet-44)
Allah bu ayette; Kur an-ı Arap kavmine başka bir lisanda indirmiş olsaydık Onlar mutlaka biz bundan bir şey anlamıyoruz, onun ayetleri genişçe açıklanmalı bize iyice bildirilmeli değimliydi diyeceklerini ,bildirmektedir.
Başka lisanda bir kitap ve Arap peygamber öylemi? Böyle olur mu? biz o zaman nasıl anlayacağız diyeceklerdi. Bu ayetlerde de Kuran ın Arapça bir lisanla inmesinin maksadını açıklamaktadır.O dönemde ki inkar edenler, Allah ın ayetleriyle uğraşanlar dediler ki “Eğer bu kuran Allah tan sa ,o zaman ayetler başka bir lisanla (Allah ın kendi lisanıyla veya başka bir lisanla) gelmeli değilmiydi” dediler. Allah da onlara karşı bu ayetleri indirmiştir.Bu ayetlerde de her şey açıktır, önemli olanın lisan olmadığı Arapça bir kuran olarak indirilmesinin sebebini anlamaları için olduğu hükmü çıkmaktadır.Sizler de kendi lisanınız da okumanız için açık işaretleri görmelisiniz.
Böylece biz sana Arapça lisanda bir Kuran vahyettik ki , şehirlerin anası olan Mekke de ve çevresinde bulunanları uyarasın. (şura-7)
“Böylece biz sana Arapça bir kuran vahyettik ki” İfadesini incelerseniz Arapça kelimesi kuran ı niteleyen bir sıfat görevindedir.Arapçayı çok iyi bilenler bunu doğrulayacaklardır.Gerçek vahyedilenin Kuran yani ondaki bilgiler ve hükümler olduğu ve Yöntem ve tercih edilen iletişim aracını Arapça olmasının da Şehirleri anası olan Mekke de ve çevresinde bulunan Arapları uyarması içindir. Çünkü onlar Arapça lisan konuşuyorlar dı, ve din de ancak böyle yayılabilirdi.Önce Mekke ve çevresi , sonra küreselleşen yeni dünya.Bu sebeple dir ki günümüz dünyasının her lisanı Kuran ı kendi lisanıyla okumalıdır. Kuran’ın Arapça yayılması arap yarımadasında arapça konuşulması nedeniyle yayılmanın ilk basamağıdır. Diğer lisanla bu gelenegi sürdürmelidir.
Apaçık kitaba andolsun ki , iyice anlayasınız diye biz, onu (o kitabı) Arapça bir kuran yaptık.
(Zuhruf 2-3)
Allah, Kitabı üzerine yemin ediyor.(Apaçık kitaba andolsun ki) Arapların iyice anlamaları için Arapça bir kuran yaptı. Onu başka bir lisanlada yapardı , ancak nasıl anlayıp akıl erdireceklerdi.
Kuran’ın tüm insanlara gelmesiyle onu kendi lisanınızda okumalısınız hükmü yukardaki ayetlerin delilleriyle kesinlikle çıkartılır.
Bu ,bilecek bir toplum için Arapça bir Kuran olarak ayetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır. (fusıllet-3)
Bu kitap Arapların bilebilmeleri için Arapça bir kuran olarak ayetleri genişçe ve iyice açıklanmış ,bir kitaptır.Maksadın kitap (Kuran ın hükümleri) olduğu bu ayetlerde belirtilmektedir. ‘Arapça bir Kuran’ ifadesinde ;Arapça lisanla bir Kuran olduğunu ifade etmektedir. Arapça Kuran’ın önünde bir niteleme sıfatı olmuştur. Aynı ‘İngilizce lisanda bir kuran’ kelimesi gibidir.
Biz her peygamberi ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara, (Allah ın emirlerini) iyice Açıklasın. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. 14/4
Allah seçmiş olduğu bütün peygamberleri kendi ülkeleri, kavimleri hangi lisanda konuşuyorlarsa ; emirlerini ,hükümlerini, öğütlerini ; anlamaları ve açıkça beyan etmeleri için o lisanda göndermiştir.Bu Allah ın adetidir.Allah en uygun usulü kullanır.Böylece dilediğini doğru yola iletir.
Kitabı bilmek ,anlamak, akletmek en önemli vurgudur. Allah sürekli bunu vurgulamıştır.”Şüphesiz ki kuran gerçek ve kesin bir bilgidir ve o Allah a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.” Buna göre öğüt alamayan bir toplum bitmiştir. Öğütü alması için önce anlamaları gerekir anlamaları içinde aynı iletişim aracını yani aynı lisanı kullanmaları şarttır.
Şu ayetler de Kuranı kendi lisanımızda okumamız ve kendi lisanımızda ibadet edebilmemiz için delillerdir.
“Ve ondan evvel de ,Musa nın bir rehber ve bir rahmet olan kitabı var idi. Ve işte bu da bir kitaptır.Tastik edicidir. Arapça bir lisan ile gönderilmiştir.Zulm edenleri korkutmak için, Muhsin olanlara da bir müjdedir.” 46/12
“Bir eğriliği olmayan, Arapça lisanda bir kuran ki, belki sakınırlar.” 39/28
“Muhakkak ki biz onu Arapça lisanda bir Kuran kıldık, umulur ki siz düşünürsünüz.” 43/03 insan ancak kendi ana dilinde düşünebilir. Arapların kuranı düşünüp anlayabilmeleri için Arapça inmesi en temel gereklilikti. Ancak farklı lisandaki halklar da düşünebilmesi için kendi lisanında dini öğrenmeli ve yaşamalıdır. Bu bir kural, yöntem, sünnet ve emsaldir.
“İşte böylece bu Kuran ı Arapça lisanda bir kitap olarak indirdik ve onda uyarı ve tehditlerimizi farklı üsluplarla anlattık. Ta ki insanlar, Allah a karşı gelmekten korunsunlar ve ta ki o , kendilerine bir ibret ve uyanış versin.” 20/113
Bu ayetlerin hepsinde şu yargı çıkıyor. Arap peygamberin ve Arapça lisan konuşan Arap halkının anlamaları ve bilebilmeleri için bu kitap Arapça lisanda inmiştir.Gerçekte önemli olan kitaptır ve onun içinde ki hükümlerdir.Doğru olan kesinlikle budur.
İniş nedenleri farklı olan dolaylı deliller.
Göklerde ve yerdeki her şey Allah ı tesbih etmektedir.
(Hadid-1),(Haşr-1),(saff-1),(Cum a-1),(teğabun-1)
Yeryüzündeki , gökyüzündeki bütün hayvanlar, bitkiler,melekler ve bütün varlıklar Allah ı tesbih ederler. İnsan ve cinlerden iman edenler ve bütün yaratılmışlar Allah a teşekkür etmektedirler.Hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Bütün bunların hepsi farklı lisanda Allah ı tesbih etmektedir.Çünkü hepsi farklı lisanda konuşmaktadır. Kendi lisanınızda Allah ı tesbih ettiğinizde Allah ın bilmeyeceğini zannetmek cahilliktir. .Allah her lisanı bilir.Sizleri lisanlarınızdan dolayı hesaba çekmez. Lisanlarınızın , şekillerinizin ,renklerinizin farklılığı onun delillerindendir.
Farklı lisanda olanlar için Kuran’ı anlayamamak büyük bir engeldir. Lisan farklı bir kültürün öğrenilmesini ve tüm gerçekleri kapatan, sınırlayan araçdır. Allah’ı kendi lisanınızda tesbih etmekten daha uygun ve daha tabii bir yol yoktur.
"Ey iman edenler ,Siz ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar , sarhoşken namaza yaklaşmayın." (Nisa-43)
Bu ayet içki ile ilgilidir.Ancak bu ayette bizi ilgilendiren bir yargı,bir amaç vardır.İçki yasaklanmadan önce inen ayettir. Daha sonraki ayetlerde içki yasaklanmıştır.Bu ayet iman eden müminlere, içkili iken ne söylediğini bilemeyen, bilinçsizce ve şuursuzca söylediklerinden dolayı inmiştir. Allah içkili iken ne söyleyeceklerini bilinceye kadar namaza yaklaşmamalarını emretmektedir. Bu ayetlerde ne söyleyeceğinizi bilerek ibadet etmeniz yargısı çıkmaktadır.Sizler ise ibadetlerinizde ne söylediğinizi biliyor musunuz.Sizin durumunuzda içkili bir insanın ne söylediğini bilmemesi gibidir.Ne söylediğinizi bilerek namaz kılmalısınız.
"Vay haline o namaz kılanların ki, onlar namazlarından gafildirler.(ne yaptıklarından habersizler)
Bu ayetin iniş nedeni ve iniş amacı konumuzla doğrudan ilişkili olmasa da, dolaylı olarak ilişkilidir. Sizler de bu ayette ki belirtilen kimseler gibi namazlarınızda ne söylediklerinizden ve ne yaptıklarınızdan habersizsiniz. Allah namazlarından gafil olanlara, habersiz olanlara uyarı veriyor. Onlara “vay haline” diyor. Farklı lisanda olanların Arapça namaz kılması namazlarından gafil olduğunu göstermektedir. Ülkemizde camilerimizde ne yaptığını bilmeyen nice amcalarımız cami cemaatimiz vardır.
Bir kere Fatihanın ve birtakım surelerin anlamlarını okuyun öğrenin bu yeter diyorlar. Bir kere bilmekle değil ,Her seferinde her namazda bilerek ve anlayarak O ayetleri okumalıyız. Bu da ancak kendi lisanınızda mümkün olur. Ayrıca çok değişik ayetlerde okumalıyız.
Zamanla bizim lisanımız değişti. Cumhuriyet döneminde ki o günler karışık ve karanlık günlerdi. Türkçe lisana geçtik ve bir millet geçmişinden, kültüründen ve dininden koparıldı. Şimdi geçmişi bırakalım bugün iki seçeneğiniz var.Ya lisanınız Arapça olmalıdır, ya da kendi lisanımızda dinimizi uygulamalıyız. Arapça lisana geçmek mümkün değildir. Zaten bunu da isteyici değilimdir. Ana dilde ibadet etmenin mecburiyetinde kaldığımızı belirtmek isterim.
Müminler muhakkak felah bulmuş(umduklarına ermişler) dur. Ki onlar namazlarında huşu içinde (Kalbi ve bedeniyle tam teslimiyet halinde ) olanlardır. (Müminun:/1-2)
Namazda huşu içinde olmak da ancak kendi lisanınızla anlayarak,bilerek ve kalbinizle tam bir teslimiyet haliyle olacak bir iştir.Huşu’nun kalbe yerleşmesi için ,Kuran ı çok defa okumalı, anlamalı, düşünmelidir.
Diğer dolaylı deliller.
"Ona hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlamazsınız.” 17/44
"Namazı dosdoğru kıl. çünkü namaz hayasızlıktan ve kötü şeylerden alıkor. Allah ın zikri (olan namaz) ne güzel bir ibadettir.” 29/45 (dosdoğru kılmak ancak anadilde mümkündür.)
“Onlar ki iman etmişler ve kalpleri Allah ı anmakla huzura kavuşmuştur.”13/28 (Allah’ı anmak kendi lisanımızda mümkündür.)
“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki kalpler ,ancak Allah ı anmakla huzur bulur.” 13/28
“Sabrederek ve namaz kılarak Allah tan yardım dileyin. 2/45 (herhangi bir konuda, bir sıkıntınızda yardım dilemek için ana dilinize ihtiyaç vardır.)
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” 39/9 (Bilmek için anlamak, anlamak için kendi lisanınızı kullanmanız şarttır.)
“İnsanlar imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılı vereceklerini mi sandılar.” 29/2
“Bu (Kur an) insanlar için bir açıklama , Allah a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.” 3/138 Hidayete ermek için anlamamız ve dini yaşamamız gereklidir. İbadet etmek ve Allaha dua etmek için kendi lisanınızı kullanmak şarttır.İnsanlarımız öğüt almaları için anlamaları gereklidir. O kitabı Arapça okuyun diyorlar. İnsanları Arapça lisana hapsederek onların anlamasını iman ve ibadet etmelerini bilinçsizce engelliyorlar.

HADİSLERLE DELİLLER
"Kul için , kıldığı namaz sebebiyle ancak, şuuruna erebildiklerinin sevabı vardır." (hadis)
Şuur bir bakıma fark ediştir.yaptıklarını ve ettiklerini bilmek demektir.Aklından geçirdiklerini ve düşündüklerini bilinçle beraber yapma işidir.Onlar namazlarında ne söylediklerini bilmediklerinden hiçbir sevap alamayacaklardır. Ayrıca Allah’a ne dediğini bilmeyenlerin kalplerinde, iman da iyice sağlamlaşmayacaktır.
“Her kul Allah la görüşecektir.Aralarında hiçbir perde ve tercüman olmaksızın.” (hadis)
Her kişi Allah la birebir görüşecek ve Allah insanları tek tek hesaba çekecektir. Bu görüşmede aralarında hiçbir perde ve tercüman olmadan gerçekleşecektir.
Allah kimseyi kendi lisanında ibadet etti diye hesaba çekmez.
“Her müminin kılmış olduğu namazın ecri ve sevabı kendi derecesine göredir” (hadis)
Kendi durumunuza ,ilminize, Allah hakkında ne kadar bilgi sahibi olduğunuza imanınızın derecesine bir bakın.elbette ki bilenlerle bilmeyenler hiç ,bir olur mu.? Bilmek, halis ibadet etmek anadilde mümkündür.
Alimin uykusu cahilin ibadetinden efdaldir.
“İman ,kalp ile bilmek.lisan ile söylemek ve erkan ile amel etmektir.” ( Hz. Ali r.a)
“ Bir taife ürüyecek ve Allah ın kitabını dillerinin uçunda okuyacaklar ve okun cesedden çıkması gibi boş olarak dinden çıkacaklar. ( Hz. Ebu Said r.a)

“Şu üç sebepten dolayı Arap ı sevin. Ben Arabım, Kur an Arapça dır Ve Cennet ehlinin lisanı da Arapçadır.” (Hz. İbni Abbas r.a)
Ne kadar açık ve söylediklerimizi doğrular nitelikte bir hadis.Cennet lisanının Arapça olması da Yıllardır çennete giren arapların sayısının, peygamberin, Kuranın ilk lisanı olması sebebiyledir ki osmanlı da Arapça kullanıyordu.Şimdiki dünya dilinin ingilizce olması gibi cennet de de çok diller olacaktır ancak hakim lisan Arapça olacaktır.

“Allah , yumuşaklık ihtiva eden bir emri, Mukarrebin olan meleklere vahyetmek murat ettiğinde ,onu Farsça vahyeder. Şiddet ihtiva eden bir emri vahyetmek murat ettiğinde ise onu açık bir Arapça ile bildirir.” (Hz. Ebu Umame r.a)
(Allah her lisanda konuşur. Konuşamaz diyen küfre düşer. Melekler de öyle her lisanda konuşurlar. Çünki onlar farklı öz maddeden (nurdan) yaratılmıştır. Onlar anlam , manayı görürler ve onunla beraber sizin lisanınızla konuşurlar.

“ Namazı kılanlar arasında öyle adamlar var ki namazı (huzurla) tam kılar.Onlardan namazı tam kılan, yarım kılan,çeyrek kılan ,beşde bir, altıda bir, yedide bir,sekizde bir onda bir kılan da vardır.” ( Hz. Ammar r.a)

“Altı hal vardır ki onlar vaki olduğunda ölümü temenni edebilirsiniz.Sefihlerin beyliği, Hükmün para ile satılması, Kanın istiffah edilmesi, Zaptiyenin çoğalması, Akrabalığın kesilmesi, Kuran ı kerim in eğlence yapanların çoğalması ve onun musiki gibi dinlenilmesi. Öyle ki adamı mihraba , nağme dinlemek için geçirirler. Halbuki o adamın fıkıhtan haberi bile yoktur.İşte bu durumlarda ölümü istemekte haklı olursunuz.” (Hz. Abis El Gıfari r.a)

“ Ümmetime yakında bir zaman gelir ki, Kuran okuyucu çok, Fakihler az olur.İlim kabz olunur.Kargaşalık çoğalır. Ondan sonra bir zaman gelir ki, Ümmetimden birtakım adamlar Kuran ı okurlar ama bu gırtlaklarını geçmez. Bundan sonra yine öyle bir zaman gelir ki müşrik müminle aynı mevzuda söylediğinin mislinde mücadele eder.”
(Hz. Ebu Hüreyye r.a)

“ Sizlerden biri namaza durduğunda rabbi ile hususi konuşuyor demektir.Binaen kendisi ile kıble arasında rabbi vardır. Sakın ha kıbleye karşı tükürmeyin.”(Hz. Enes r.a) Ne konuştuğunu bilmemek daha kötüdür. Anadilde ibadet mutlak zorunluluktur.


“ Araplardan ilk cennete girecek benim.Faristen ilk cennete girecek Selman dır.Rumlardan ilk cennete girecek Suheyl dir. Habeşten ilk cennete girecek kimse ise Bilal dir.”
(Hz. Ebu Umame r.a)

“Kur an ı Arap şivesi ve Arap makamı ile okuyun.Ehli fıskın ve Nasara veya Yahudi şivesinden de sakının. Benden sonra bir kavim gazel gibi, Ruhbanların mersiyeleri gibi okuyacaklardır.Onların okudukları kuran hançereleri geçmeyecek,Onların kalpleri ve onları beğenenlerin kalpleri de fitneye uğramış olacaktır.”
(Hz. Huzeyfe r.a.)
“Adamın layıkıyla Müslüman olması için dili kalbiyle, Kalbi diliyle bir olmalı, ameliyle sözü aynı olmalı. Komşusu da onun şer ve gailesinden emin olmalıdır.
(Hz. Enes r.a)

“İleride kuran ı dünya için öğrenecekler gelmeden önce , Siz kur an ı okuyun, ve o sebeple cenneti taleb edin. Bilin ki Kuran ı şu üç kişi öğrenir.Kuran ı öğrenmek için öğrenen, Kuran ı geçim kaynağı yapan, ve bir de Allah için okuyan.”
( Hz. Ebu said r.a)
Yukarda ki bazı hadisler Arapça lisan içindir.Bu hadislerde Arapça lisanın boş kelimelerden , ve gereksiz seslerden olmadığı anlatılır.Bazılarında Arapça nın güzel okunması, şivesi ve okunuş tarzıyla ilgilidir.Arapça lisanın okunuş kuralları ve okunuş güzelliğinin dışına çıkılmamasını bildirmektedir.Bazılarında anlayarak namaz kılmayı ve ibadet etmeyi önemli kılmıştır. Bu hadislerin hepsi sizlere delildir. Kimisi doğrudan kimisi de dolaylı delildir.

LİSAN ARAÇTIR
Anlam bilimciler ve dil bilimcileri her şeyin anlamlardan ibaret olduğunu ve lisanın da bunu ortaya koyan araç olduğunu belirtirler. Anlamın tek, araçların çok olduğunu bildirirler. Aynı anlam ,pek çok araçla(lisan ile) ifade edilebilir.Amaç, seçilen anlamın, ifade edilmesidir. İnsanlar dimağındaki anlam ve manaları dili ile anlatırlar.Anlatılmada kullanılan araç lisandır.Bazen insan bir anlamı karşılayan iki ,üç kelime bile kullanabilir.
Anlama soyut ,anlatma somut kavramlardır. Konuşmamızı sağlayan kelimeler önce mana olarak zihnimizde belirir, sonra onu temsil eden kelimelerle hayat bulurlar.Biz konuşurken düşüncelerimizi madde kıvamına kelimelerle döküyoruz. Kelimeler suret giymiş, diğer bir ifadeyle cisimleşmiş manalardır.lisan insanın anladığı ve bildiği duygu ve düşünceleri dışarıya anlatmada kullandığı bir araçtır.

GÜNÜMÜZ DE DURUM
Yaşlı amcaların namaz kılışları dikkatimi çekti. Namaz kılıyorlardı ama ne yaptıklarını , ne söylediklerini ve neden yaptıklarını dahi bilmiyorlardı. Bir şeye inanmışlar ama neye inandıklarını bilmiyorlardı. Çabukça hareketler ediyorlar , Secde de ve Rüku de çabukça üç defa söyleyip kalkıyorlardı. Dinimizi bunlardan ibaret sanıyorlardı.Ne söylediklerini ve anlamlarını da bilmiyorlardı. Onların hali beni üzdü.Ülkede bu insanlar gibi milyonlarca insan var.Şunu iyi biliyorum ki, Allah onları, yaptıklarından dolayı hesaba çekecektir.
Bu ülkede insanların çoğu, Kur-an nın bir anlamının olduğunu dahi bilmiyorlar. Kandillerde, O Kuran ı, bir ses ritmi olarak dinliyorlar. Sonrasında "Oh azına sağlık ne güzel okudu " diyorlar. Namazınızın en güzel tarafı , namaz bittikten sonra ettiğiniz dualar değil midir?. Çünkü Allah a ne söylediğinizi biliyorsunuz. Kur an nın bir anlamı var. Bilmedikçe tam iman etmiş olmayız. İman, Kuran ı okumakla , anlamakla ve bilmekle oluşur. Kuran Allah ın insanlara indirttiği kitaptır. Allah bu kitabı , okuyup anlamamız sonra düşünüp akıl etmemiz ve insanları doğru bir yola sevk etmek için göndermiştir. Kuran’ı anlamadıkça bilmedikçe, düşünüp uygulamadıkça asla doğru bir yola giremeyiz.
Kuran’ı anlayacağınız bir lisanda yani Türkçe bir lisanda okumkamız şarttır..Gerçekte de lisan sadece bir araçtır.Önemli olansa anlam ve manadır. İbadetleri kendi lisanımızda yapmalı namazı kendi lisanımızda kılmalıyız. Kurbanı ve Orucu kendi lisanlarımızdaki dualarla yapıyoruz zaten. Neden en önmli ibadeti Allah ile konuşmayı farklı bir lisana bağlıyorlar çok anlaşılmazdır.
Kur an’ın lisanının yani Arapça lisanın, bir ilahiliği yoktur.Kuran ın her sözü Allah ın sözüdür.Ancak Peygamberin Arap olması ve kavminin de Arap olmasıyla bu lisanla inmiştir. Allah ın dininin, insanlara gelmesi için öncelikle bir peygamber , sonra kavmi olmalıydı. Allah durum bakımından en uygun şartları belirledi. O kavme daha önce hiçbir peygamber gelmemiştir. Kitabını da elbetteki o peygamberinin ve kavminin lisanında seçecekti. Yoksa nasıl anlayıp , inanacaklardı.Elbette ki önce o kavim iman edecekti, sonra Mekke ve çevresi, diğer ülkeler, tüm dünya ve tüm zamanlar. Böylece kıyamete kadar devam edecekti.Bu Allah ın adeti, usülüdür.Bundan daha doğru ve gerçek ne var. Elbette ki önce kendi lisanlarında sonra da bu kürede ki diğer milletler de kendi lisanlarında kuran’ı öğreneceklerdi.
Peygamberin etrafında toplananlar övülecek ve şerefli kimselerdir. Allah’ın dinini yayıp bugüne kadar getirdiler. Arapça lisan, bence en üstün iletişim aracıdır. Biz Kuran ilk Arapça indiği için Arapçayı, peygamber Arap olduğu için Arapları severiz. Arapça lisan, kendi lisanımdan üstündür. Ancak Cumhuriyet dönemiyle lisanımız Türkçe oldu. Biz yeni gelen nesil bunun (kuran ın ve namazın) anlamından uzaklaştık. Eskiden neden Allah ın veli kulları vardı?. Her Belde de çok sayıda türbeler ve evliyaların olması, Onların Allah a, namazlarında ne dediklerini bilmeleri nedeniyledir. Kuran’ı da anlayarak okuyorlardı. Namazı ne güzel kılıyorlardı. (Bu şartlarda pek çok kimse Allah’ın veli kulu olabilir. Sadece önünüzdeki lisan engelini kaldırmalısınız.)
Namaz: Allah ile buluşmak, ona dua ve ibadet etmek, onu zikretmek onunla konuşmak demektir. Farklı lisandaki insanlarımız namazlarında Allah’a ne dediğinizi bilmiyorlar. Ne dediğinizi bilmiyorsanız yanlış yoldasınız. Gerçek, Sizlerin bu ayetleri bilmeniz ve kalbinize yerleştirmenizdir. Allah kalplere bakar şekillerinize suretlerinize ve lisanlarınıza bakmaz. Her namazda, Allah a her dediğinizi, mutlaka anlayarak ve bilerek söylemelisiniz. Bu olmazsa, namaz olmaz.
Hangimiz Kuran’ı anlayarak okudu ve bitirdi. Aranızda çok az kimse çıkacaktır. Onu anlamayarak seslerden okuyanı kast etmiyorum. Anlamını bilerek okuyanlardan bahsediyorum. Çok az çıkar.
Kuran’ı ve namazı anlamalarına engel lisandır. Anlamadan ve nedeni bilinmeden ve niye yaptığını bilmeyen insan ahmaktır.Allah’ın pek çok sözlerinde; Aklet miyorlar mı?, Düşünüp ibret almayacaklar mı?. Düşünmüyorlar mı gibi birçok hitapları vardır. Sizler anlamadan nasıl düşüneceksiniz. Nasıl akıl erdireceksiniz. Düşünmek ve akıl erdirmek dahi kendi lisanınla mümkündür.

Aranızda hala dinimizi bir ses ritminden ibaret olduğunu sananlar var. Onlar dini Arapça’nın okunuş şeklinden ve okunuş güzelliğinden ibaret sanıyorlar. Onlar, harflerin birleşmiş halini okuyorlar. Bu durum İngilizce’nin okunuşu gibidir.

Namaz ibadeti , tüm dinlerde ortak olarak bilinen bir kavramdır.Zamanla eski ümmetler Musa ya ve İsa ya inananlarda bu ibadetleri bıraktılar.Bu bir tür, Allah a yalvarma ve yakarış demektir.Salat yani namaz sözcüğü, İslam ın ortaya koyduğu yeni bir kavram değildir. İslam dan öncede Araplar namaz anlamındaki salat sözcüğünü “dua ve istiğfar” anlamında kullanıyorlardı. Salat sözcüğü aslında “es sılatü” sözcüğünden türemiştir. Bu da ulamak ,eklemek,ulaştırmak birleştirmek anlamındadır. Namaz ibadeti de mümini, rabbi olan Allah a bağladığından ona ulaştığından dolayı, Allah’la birleşmesi buluşması nedeniyle bu manada salat denmiştir.
Namaza başlarken hem ruhun hem bedenin namaza hazır hale getirilmesi,namazda fatiha süresinin bize telkin ettiği duygular,namazdaki ruku nun manası, secdelerin anlamı ve namaz bitiminde okunan Tahiyyat ın telkin ettiği duygular çok mükemmeldir.

İftitah tekbiriyle namaza başlayan bir kimse kimi hak mezheplere göre şu duayı okur.”Kuşkusuz ben yüzümü Allah a birleyici, tam bir Müslüman olarak , gökleri ve yeri yaratan Allah a çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Benim namazım da, ibadetlerimde ,hayatımda, ölümümde Alemlerin Rabbi Allah içindir. Onun benzeri ve ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum.” Der. Ancak bunu anlayamadığı Arapça lisanla okumuşsa ona hiç birşey kazandırmamıştır. Çünki o duayı anlayarak okuyamamış ve psikolojik olarak Namaza kendini hazırlayamamıştır. Hatta onun verdiği anlamsızlık o kimseyi boşluğa sürüklemiştir.
Namazdan önceki gamet, psikolojik olarak namaza hazırlanmaktır. Allah ile bir araya gelişin inancıdır. Namazdaki süreler ve Allah ile konuşmalarınız ne kadar doğal ve özden olursa o kadar kamili imana erersiniz. Bütün bunlar ancak kendi anadilinizde kıldığınız namaz ile mümkün olacaktır.
Dikkat edin.!. Namazda ne yaptığını bilmeyenlersiniz. O kelimelerin ve hareketlerin, ne anlama geldiğini bilmeyerek yaptığınız işler ancak size bir eziyettir. Siz ancak spor veya birtakım hareketler yapıyorsunuz. Ve Allah bu namaza sadece öfkelenir.
Rükuda Allah ı bir hükümdar gibi görüp, önünde saygıyla, hürmetle, tazimle ve muhtaçlığınızla, üstünlüğün sadece ona ait olduğunu bilerek eğilmenizdir. Hanginiz bu duyguları taşıyarak rükü ediyor. Ne yaptığını bilmeyerek çok ibadet ettiğini zanneden insan var. Onlar ibadet etmiyorlar, onlar boş, birtakım hareketler yapıyorlar.
Anlamak ve bilmek her şeydir. Sizin servetinizdir. Onlarla yaşarsınız. Ve sizleri uyanık, şuurlu ve iyi bir hale getirir. Ölünce de kefenle gitmezsiniz. Sizinle beraber yaptıklarınız ve edindiğiniz bilgileriniz gider.
Namaz da ,Allah ın huzurunda olduğunu bilmemek yanlışlıktır. Nasıl bir zikir içinde olduğunu bilmemek ise büyük yanlışlıktır.
Bilmediğiniz için, anlayarak okuyamadığınız için namazda boşluğa düşüyorsunuz. O boşlukta şeytan var. Sizin aklınıza yaşadığınız pek çok şey getirir.Artık namaz da onunla berabersiniz. Allah’ı unutursunuz. Sizleri bu hale getiren en büyük neden yabancı lisandır.
Dini, iyi bildiğini zannedenlere, bilerek okuyun dediğimde ‘ tabiki anlamını bilerek okumak daha çok sevaptır.’diyorlar.Halbuki anlamını bilmeden kılıyorsanız, size hiçbir şey yok.Hatta sorguya çekilecekler.
Namazda , Örneğin ; Hz Ali, bir gün sırtından ok yer. ve çıkartamazlar.Ali de ; “ben namaza durduğumda çekin çıkartın” der.Ali namazda iken çekerek çıkartırlar.Namazı biten Ali; “ne yaptınız çıkardınız mı” diye sorar.Hz Ali nin bu hali Akıl, idrak, Şuurluluk, dikkat, bütünüyle kendini verme işidir.Bu durum , televizyon seyrederken bir konuya çok ilgi duyduğumuzda, tüm dikkatimizi vermemizle Çevremizdeki sesleri duymamamız ve annemizin gelip “oğlum sana söylüyorum niye bakmıyorsun” demesi gibidir. Şimdi kendi lisanınızla ibadet etmeden nasıl böyle olabilirsiniz ki.
.
ARAPÇA LİSANIN BİR İLAHİLİÐİ YOKTUR

Her peygamber kendi lisanında gelmiştir. Dini, kendi lisanında tebliğ etmiştir. İncili, her Hiristiyan ülke,Pazar günü kiliselerinde kendi lisanında okuyor.Her peygamber kendi kavmi hangi lisandaysa, Allah ın emirlerini ve hükümlerini o lisanda anlatmıştır. Allah onlara kendi içlerinden seçtiği kullarını gönderdi. Evrensel din olan islamı diğer milletler neden kendi lisanında yaşamasınlar ki. Ne kötü karar veriyorlar.
Allah kelimesini, Araplar önceden de bu özel kelimeyi bildiklerini söylediler. Onlar Allah ın isimleri ve vasıfları , bazı putlarının adıydı. Kimisine malik, kimisine rezzak diyorlardı. Putlarından çoğuna Allah’ın bazı isimlerini kullanıyorlardı. Bu kelimeler özel kelimeler değildir. Kuran anlam olarak Allah’ın kelamıdır. Arapça aynı diğer lisanlar gibi sıradan bir lisandır.
Peygamberimiz bugün dünyaya gelip Allah ın dinini Rusya da tebliğ etseydi.Kuran kesinlikle Rusça olarak inecekti.Çünkü onlar ancak böyle anlayacaktı ve diğer kavimlere , gelecek nesillere ve tüm zamana da böyle yayılacaktı. Rusça ve Arapça bir lisanda olması önemli değildir. Önemli olan Kuran’nın olmasıdır.
Kur an, diğer peygamberlerin getirdiği sahifeler ve kitaplar gibi sadece bir kavme getirilmemiştir. Bütün kavimlere, kısaca insanlara ve tüm zamanlara gönderilmiştir. Bu yüzden kendi lisanınızda okuyup bilmek zorundasınız.
Arapça çok eski lisandır. Araplar İslam la şereflenince dinlerini yaymaya başladılar . Hem savaşlarla, hem de kendi istekleriyle onların dinine girenler oluyordu. Öyle bir zaman geldi ki Arapça lisan, yeryüzünün bir kısmında kullanılan hakim bir lisan olmuştu. Bu günümüzün İngilizcesi gibidir. Yeryüzünde her dönem farklı lisanlar hakimiyet sağlamıştır. Artık zamanımızda Arapça’nın hakimliği kalktı. Hem lisanımız değişti hem de İslam küreselleşti. Her milleten ve lisandan İnsanlar Arapça ya yönelip ana dili gibi bilmek gerekeceği için uzun zaman harcamayacaklar. Gelecek nesillerinizde öyle. Günümüz insanlarına bakın, görmüyor musunuz.? O insanlar mutlaka Allah ın Ayetlerinden haberdar olmalılar. Namazlarını da kendi lisanlarında kılmalıdırlar.
Arapça lisana karşı değiliz. Ancak insanlar; bilmeleri, anlamaları, akletmeleri için kendi lisanlarında okumalıdırlar. Gerçek olan da budur. Bizim iki seçeneğimiz vardır. Ya ülkenizin lisanını Arapça yapacaksınız, Ya da Kuran ı ve namazı kendi lisanınızda uygulayacaksınız. Artık ülkenizin lisanının Arapça olması mümkün değildir. Bunu da isteyici değiliz. Kuran ı kendi lisanımızda okumalı ve namazı da kendi lisanımızda kılmalıyız.
Arapça lisanı kendi lisanımdan üstün tutarım. Allah hükümlerini anlatırken o lisanı kullanmıştır. Din o lisanla yayılmıştır. İnsanlar o lisanla dinimizi tebliğ etmiştir. Bu sebeple benim gözümde Arapça üstün bir lisandır . İnsanlarımızın anlaması ve bilmesi için kendi lisanımızda Kuranı okumalı ve namazı kılmalıyız. Allah’ın dinini yaşamamız ve gelecek nesile taşımamız için bu şarttır.
Kur an Arapça lisan ile bütün zamanlara, Bütün kavimlere kıyamete kadar geldi diye Arapça lisan ile okunacaktır hükmünü kim veriyor. Belki de bilinçsizce insanların Allah’ın sözlerini duymasını engelliyorsunuz. İman ise sadece Allah’ın sözlerini okumakla oluşur. Aslında tam tersi olması lazım değil miydi. Yani tüm zamanlara gelmesi, onun sadece Arapça lisanda okunması düşüncesini yanlış kılar, devirir. Bu hükümleri Allah mı verdi, yoksa siz mi uydurdunuz. Allah insanların önüne engel koymak istemez.
Arapça Allah ın lisanı değildir.Allah bundan münezzeh tir.Her lisan Allah ın lisanıdır.Çünkü bütün lisanları O taktir etti. Eğer Arapça Allah ın lisanı olsaydı, Her kitap ve her peygamber Arapça bir lisan ile inerdi. Kitabında buna ait kesin bir hüküm olurdu. Allah ın ve Elçisinin sözlerinde Kesinlikle Kuran ı ve namazı Arapça lisan ile yapacaksınız diye hüküm yoktur. Tam tersi hitaplar bulunmaktadır. Allah ve elçisi ırkçı bir zihniyetle bir lisanda sabit kalmak gibi asla bir tutumları olmaz. Onlar bunlardan münezzehtir. Allah her lisanı bilir ve sizlerin aracılığıyla her lisanı O, oluşturmuştur.
Eğer Allah dileseydi hepinizin lisanını bir tek lisan yapardı. Ancak onun işleri hikmetlerle doludur.Ve o her kişinin niyetini bilendir. Allah sizlere bir zorluk çıkartmak istemez. O dinini en kolay ve en güzel şekilde kıldı. Göklerin ve yerin yaratılması, Lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olması da onun varlığının delillerindendir.
Arapça sadece bir lisandır, iletişim aracıdır. Lisan ise akıllarda oluşan mana ve düşüncelerin nefes verme, gırtlak, damak, dil ve dudaklarla kullanılan bir yöntemdir. Anlamını bilmeyerek farklı bir lisanda konuşmak ve onları sürekli tekrar etmek ne dediğini kendisi dahi bilmeyen papağanlara benzer.

KURAN I OKUYUN.

Bir insana, Kuran ı okumasını söylediğim zaman. O kimse hemen Arapça ‘elif, be’ yi açıp okumaya çalışıyor. Böyle olmaz. Çünkü siz sadece onun harflerini öğrenmeye çalışıyorsunuz. Bu aynı İngilizce nin ‘i ,bi ,si’ gibi harflerinden ibarettir.Okuyup öğrenenler ise bunun sadece okunuşunu öğrenmiştir.Bunu da sürekli tekrar etmezse unutacaktır. Peki bu insan ne yaptı. Hiçbir şey bilmeden ve gerçekleri anlayamadan kuran okudu ve namaz kıldı. Gerçekten yazık. Hep böyle namaz kıldık. Her namazımız da ne dediğimizi bilerek ve anlayarak kılmak için Arapça yı anlamlarıyla yani anadiliniz gibi bilmeniz lazım.
Her Sürenin, her Ayet in Anlamını bilmek öğrenmek çok uzun zamanınızı alacaktır. Tek tek kelimeleri, Ayetleri, Sureleri öğrenmek, anlamlarını bilmek yıllarınızı alır. Çünkü bir lisan daha öğreniyorsunuz, ikinci bir anadil. Ve herkesten bu Arapçayı anlamlarıyla öğrenmesini isteyeceksiniz öyle mi. Gelecek nesillerimiz zamanlarını Arapça öğrenmeye harcamayacaklardır. Ana diliniz gibi bilmek zorundasınız. yoksa namazda ne dediklerini bilmeyeceklerdir. hep aynı ayetleri sureleri okuyacaklardır. En kısaları okuyun demek namazı çok küçültürler.Peygamberimizin kolayınıza geleni okuyun sözlerini kendilerine uyarlarlar.halbuki o güzel ve doğru sözlü peygamber kendi lisanında kılıyordu. Bütün Araplar da, Bedeviler de öyle aynı Türkçe anlamlı gibi Allah la konuşuyorlardı. bir peygamber doğrusunu yaparken siz neden şaşıyorsunuz, doğru yoldan ayrılıyorsunuz.
Ayrıca namaz da kıyamda iken Fatiha dan sonra yada secde de Allah tan bir sıkıntılarını gidermesini nasıl isteyecekler.Önce Arapça bir mütercim bulup sonra evde ezberleyip öyle mi namaz kılacaklar. Peygamber demedi mi sıkıntılarınız da namazla yardım dileyin. Peygamberimiz her sıkıntısını Allahtan namazda gidermesini dilerdi. Özellikle secdede. Sahabede secde den bazen saatlerce yalvarırlardı. Bu şekilde namaz kılmak ancak kendi lisanınızla olur. İşte dosdoğru namaz da budur.
Herkes Arapça’yı anlamlarıyla öğrenmez. Vakit ayıramaz. Aileniz , komşularınız , toplumunuz , sizin soyunuz , ya gelecek nesilleriniz .Peki ya lisanı Arapça olmayan diğer müslüman ülkeler ve milletler. Arapça lisan sizlere çok büyük engeldir. Allah dinde zorluk çıkarmaz.

SORULAR VE CEVAPLAR

Soru : İnsanlar Kuran nın mealini okusunlar anlamını öğrensinler. Ancak Arapça namaz kılsınlar. Neden Türkçe kılınacak ki?
Cevap: Böyle bir durumda, bu günkü düştüğümüz duruma yine düşmüş oluyoruz. Bir defa okuyup anlamını iyice bildikten sonra, her namazda Allah la konuşurken bir kere bildim bu bana yeter demekle şeytan sizi aldatmış oluyor.Çocuklarınız ve gelecek nesilleriniz de daha kötü duruma düşecektir. Her namazda Allah la ne konuşuyorsanız bilmeniz ve anlamını mutlaka taşımanız lazımdır.
Soru: Kuran ı Arapça okurken ve namazı Arapça kılarken sürekli olarak anlamını da aklımdan geçirsem olmaz mı?
Cevap: Bir insan iki işi aynı anda yapamaz. Bunu yapabilmeniz için Arapçayı ana diliniz gibi bilmek zorundasınız. Bu da yıllarınızı alır. Siz yıllarınızı verseniz ,insanlar kardeşleriniz ve çocuklarınız yıllarını veremez. Arapçayı ana diliniz gibi bildiğiniz zaman namazı Arapça kılabilirsiniz. Peygamberimiz namazlarında farklı zamanlarda farklı dualar la namaz kılarlarmış. Bazen secdede dakikalarca kalırlarmış. O gün olan bir olay hakkında sürekli secde de Allah a dua ederlermiş. Sahabe de böyleydi. O dönemin hadis incelemelerini yapan ilahiyatçılar bu durumları doğruluyor. Sonuçta duaları ve namaz içindeki kişisel dualarınızı da Arapça yapamayacağınızdan mutlaka kendi lisanınızda namaz kılmalısınız.
Böyle bir durumda ancak namazdaki bazı süreleri öğreneceksinizdir. Mesela Fatiha, Nas, Felak, Tahiyyat, Salli ve Barik bu asla yetmez. Günümüzde bunlar yeter zannediliyor. Bu durumların gerçek sebebi de namazın Arapça yapılmasından dolayı kısa bildik sureler kullanılıyor. Bu yozlaşmış namaz haline Allah çok öfkeleniyordur. Namaz da Ayrıca Kuran ın da tamamını okumayacaksınız ve Hadislerden de habersiz olacaksınız.Kuran ın tamamını okumadan iman olmaz. Ben namaz da , Fatihadan sonra Bakara süresinden otuz, dilersem Aliİmran dan beş ve dilersem Zilzal ı okurum.Ve ben yıllardır namazımı Türkçe kılarım.
Ayrıca namazı ve Kuran ı Arapça okurken anlamlarını da aklınızdan Türkçe geçirmiş oluyorsunuz. Bu durumda Namazı hem Arapça hem de Türkçe kılmış oluyorsunuz. Hani Türkçe kılınmazdı ve Türkçe Kuran okunmazdı. Anlamların oluştuğu şekillenme aklınızda Türkçe olarak oluşmuyor mu. Gerçekten Arapça lisan şartı insanlığa büyük engeldir.
Cuma hutbelerinde ayetlerin Türkçe karşılığını okuyorlar. Onlar da mı olmaz.?
Soru: Allah ın Ayetlerini kimse değiştiremez. Ayrıca Allah ayetlerini korumaktadır. Öyle değil mi?
Cevap: Tabi ki öyle. Aslında biz kendi lisanımızda okumakla Ayetleri değiştirmiş olmuyoruz.O Ayetler in tam anlamlarının Türkçe karşılığını okuyoruz.Böylece ayetlerin anlamında hiçbir değişiklik olmayacaktır.Zaten Allah ; Ayetlerimi kimse değiştiremez, bozamaz derken anlamlarını kastetmiştir. O zamanlar müşrikler ve Yahudiler Allah ın ayetleriyle çok uğraşıyorlardı. Kelimelerini değiştirip ,Farklı yorumlar yapıp değişik anlamlar çıkartıyorlar dı.
Soru: Kuran ın bir harfi değişirse anlamı değişir ve farklı anlamlar çıkar. Buna ne diyeceksiniz.
Cevap: Kuran da bir harfin değişmesiyle anlamının değişmesi doğrudur. Ancak bu Arapça lisanın sorunu değildir. Her lisanda bu sorun vardır. Bizim Türkçemiz de de ,kelimede bir harfin değişmesiyle farklı bir anlam oluşur.Zaten Kuran çevirileri (meali) yapılmış. Milyonlarca Kuran yeryüzünün her yerinde var zaten. Anlamlarının değiştirilmesi mümkün değil. Meali ve lisanının farklılığı değiştiği anlamına gelmez. Bu kuran ın kendisidir. Sadece mealidir. Yani aslıdır.
Soru: Her ülke kendi lisanında ibadet ediyor diyelim. Peki biz o ülkeye gittiğimizde nasıl olacak, nasıl namaz kılacağız ve nasıl anlayacağız.
Cevap: Arapçayı ana diliniz gibi bilmeyerek ve anlamayarak namaz kılıyordunuz zaten. Bunu hep yapıyordunuz. Ayrıca Kendi lisanınızda namazda neler yapıldığını neler okunduğunu artık bildiğiniz için sorun da kalmamıştır. Sünneti kendi lisanınızda, farzda İmama uyarsan İmamın lisanında kılmış olursun. Namazda neler okunduğunu da artık bilmektesinizdir. Aklınızdan da geçirirsiniz.
Soru: Allah tan ve Elçisin den kendi lisanımızda yapmamıza dair ayet ve hadisler var mıdır.
Cevap : Kuran defalarca kendi lisanında peygamberlerin ve kitapların gönderildiğini ve doğru olanın bu olduğunu vurgulamaktadır.Ayetlerle deliller ve hadislerle deliller bölümünü okuyun.Allah ve Elçisi asla sizin önünüze engel koymaz.
Kendi lisanınızda okumanıza dair çok yakın ayetler ve hadisler vardır. Ayrıca Namazı ve Kuran ı mutlaka Arapça bir lisanda yapacaksınız diye asla bir ayet ve hadis yoktur. İnsanlarımız bazı hadisleri tam anlayamadıkları için böyle çekimser kalmaktadırlar. Bu da onların kendi hatasıdır.Böylece de insanların dine girmesine anlamalarına, bilmelerine ve kitabı okumalarına engel oluyorlar.Bilinçsizce ne kötü fiil yapıyorlar.
Soru: Okuduğumuz kuran ı ve namazımızı Allah biliyor ya!! Ne gerek var kendi lisanımızda okumaya?
Cevap: Allah kendi bildiği için mi bu kitabı size indirdi. O zaten biliyor du .O bu kitabı sizin bilmeniz için indirdi. Yoksa siz nasıl bilecektiniz. İman ancak o kitabı okumakla oluşur. Böylece de kalbinize yerleşir.
Soru: İnsanların bir kısmı özelliklede yaşlılar diyecekler ki bizim geçmişteki namazımız ne oldu. Yani biz hep yanlış mı yaptık.
Cevap: Allah pek çok Ayetlerinde ‘Ancak tövbe edip doğru yola girenler müstesna’ der. Allah bununla hata yaptığını anlayan insanın hatasını anlayıp doğrusunu tercih ettiğinden ve yeniyi yaptığından dolayı eski sayfaları kapatır. O doğru tercihi yapmasıyla eskiyi siler.Bu Allah’ın hem merhameti hem de adetidir.O doğruyu kabul edip kendi lisanında namazı kılan ve etrafına bunu öğütleyen ve buna çalışan kimselere de Allah ın ikramı gelecek nesillerdeki insanların kıldıkları doğru namazdan milyonlarcasıdır.O, sadece kendisi yanlış yapmıştır.Ama arkadan gelen insanların milyonlarcasının ömürleri boyunca kıldığı namazı kılacaktır.Çünkü O, doğruyu kabul edip arkalarındaki için çalışmıştır. Aralarından, böyle kendi lisanımızda olmaz deyip direten yaşlılar da çıkar. Bilinçsizce hata etmektedirler.
Soru: Allah ın kitabında;”elif lam mim”,”elif lam ra” gibi ayetler vardır .Bu ayetler Arapça okunmasına bir delil teşkil etmez mi ?
Cevap: Hayır. Bu ayetler başka bir maksada yöneliktir. Bu ayetlerin tam olarak neyi ifade ettiği Araplar tarafından da bilinmemektedir. Bu ayetleri Allah ve elçisi daha iyi bilir.Hiçbir kimse bu ayetlerin neyi ifade ettiğini bilmiyor. Ancak çeşitli yorumlar yapılmıştır. Mesela “elif lam mim” ayeti için İbni Abbas ‘ben Alim olan Allah’ım’ yorumunu yapmış. Peygamberimiz de; İbni Abbas a ‘güzel söyledin’ diye, tebrik etmiştir. Pek çok alime göre Bu ayetlerin ‘Kuran’ın Allah ın sözleri’ olduğunu gösterir ayetler olduğunu belirtmişlerdir.Ben de onlara katılıyorum.Sizlerde O Ayetlerden nasıl yorum çıkartılmışsa öylece mealini alın. Anlattığımız ayetleri gördünüz üzere Allah’ın sözleri birbiriyle çelişmez.
Soru: Peygamberimizin Kuran’ın Arapça okunuşuyla ilgili pek çok hadisi vardır. Buna ne diyeceksiniz.
Cevap: Doğru söylüyorsunuz. Ancak Peygamberimizin Kuran ı Arapça lisan haricinde bir lisanla okumayın diye hiçbir emri yoktur .Hatta bazı hadislerinde okunabilir yorumu çıkmaktadır. Hadisleri hep Arapça lisanla ilgilidir. Peygamberimiz Arap şivesiyle ,Arap vurgusuyla ve okunuş güzelliğiyle okumasını devamlı öğütlemiştir. Onların lisanında kendine has okunuş şekilleri vardır. Bu her lisanda vardır.Bu durum Arap lisanında daha güçlüdür.
Soru: Kendi lisanımızda ibadet etmekle, dinde birlik bozulmuyor mu?
Cevap: Tek neden olarak gösterilen, Dinde birlik bozulur düşüncesiyle kendi lisanımızda ibadet etmeniz engelleniyor. Bu gerçekten doğru bir karar değildir. Yeryüzüne bir bakın. İslam dininde bir birlik görüyor musunuz. Din de birlik herkesin Arapça lisanla Kuran ı okuması ve namazı kılmasıyla olmaz. Şu anda yeryüzü islam dinini Arapça lisanla yaşıyor. İslam birliği mi var. Ülkeler milletler birbirlerini hatta kınarlar. Birlik ancak kuarn kültürünü, din felsefesini anlayarak ve yaşayarak olur. Aynı duyguları taşımak ve inananlardan olmak için Her millet kendi lisanında kitabı okumalı ve ibadetini etmelidir. O zaman dinde küresel birliği göreceksinizdir.

GERÇEKTE, KİTAP ÖNEMLİDİR

Allah devamlı kitabı vurgulamıştır. O kitabın anlamları hükümleri, size bildirdikleri önemlidir. Hangi lisanda olursanız olunuz o kitabı okumalısınız. Allah kuran dan kitap diye bahsetmiştir.

“Apaçık bildiren kitaba and olsun ki.” 43/02
“Apaçık bildiren kitaba yemin olsun ki.” 44/02
“Ve ondan evvel de ,Musa nın bir rehber ve bir rahmet olan kitabı var idi. Ve işte bu da bir kitaptır.Tastik edicidir. Arapça bir lisan ile gönderilmiştir.Zulm edenleri korkutmak için, Muhsin olanlara da bir müjdedir.” 46/12
“İşte böylece bu Kuran ı Arapça lisanda bir kitap olarak indirdik ve onda uyarı ve tehditlerimizi farklı üsluplarla anlattık. Ta ki insanlar, Allah a karşı gelmekten korunsunlar ve ta ki o , kendilerine bir ibret ve uyanış versin.” 20/113
“O yüce Allah, senin üzerine kitabı, kendisinden evvel ki kitapları tastik edici olarak hakkıyla indirdi, Tevrat ve İncil i de indirmişti.” 03/03

“Bir eğriliği olmayan, Arapça lisanda bir kuran ki, belki sakınırlar.” 39/28

“Ve bu bir kitaptır ki, Bunu biz indirdik, mübarektir. Artık ona tabi olunuz. Ve sakınınız taki rahmete eresidiniz.” 06/155

“Şüphe yok ki , benim koruyucum, o kitabı indirmiş olan Allah Teala dır.Ve o bütün Salih kullarını gözetir.” 7/196
“ Elif, Lam, Mim, Ra.İşte bunlar kuran ın ayetleridir.Ve sana rabbinden indirilmiş olan haktır. Fakat insanların çoğu iman etmezler.” 13/01
“Elif, Lam, Ra. Bu kitaptır ki, bunu sana indirdik. İnsanları rablerinin izniyle karanlıklardan aydınlığa, o her şeye galip övgüye layık olanın yoluna çıkarasın.” 14/01
“Elif, Ram, Ra. Bunlar kitabın ve apaçık Kuran ın ayetleridir.” 15/01
Bu üstteki harflerle başlayan Ayetler hep aynı düşünceyi söyleyen ve ard ardına gelen 10,11,12,13,14,15 nolu surelerin birinci ayetleridir. Hepsinde aynı anlam bütünlüğü vardır.Kuran ın apaçık bir kitap olduğundan , Kuran ın ayetlerinden ,açıklandığından bahseder. Peki neden Arapların anlayamadığı harflerle başlamıştır. İşte asıl hikmet buradadır. Bu ayetler her lisanla okunabileceğini gösterir delillerdir.

KİTAP NE İÇİN İNDİ.

Farklı lisandaki bir kelimeyi anlamını bilmeden boş boş söylemekle ima etmiş sayılmayız. Anlamayarak söylediğiniz her yabancı kelime boş sözdür. Anlamadan kılınan namazlar kişi için sadece vakit kaybıdır. Kendi lisanımızla okumadan o kitabı anlayamayız,
Aşağıdaki ayetlere dikkat edersek Allah sürekli şunları söylemiştir. Anlamanın, düşünmenin, akletmenin, bilmenin mutlak şart olduğunu bildirmektedir. Allah’ın pek çok sözlerinde; Akletmiyorlar mı?, Düşünüp ibret almayacaklar mı?. Düşünmüyorlar mı gibi birçok hitapları vardır. Sizler anlamadan nasıl düşüneceksiniz. Nasıl akıl erdireceksiniz. Bu ancak kendi lisanınız da ana dilinizle mümkün olur.

Düşünmek ve ögüt almak

“ Bu Kuran insanlara bir tebliğ dir, insanlar onunla uyarılmaktadır.Ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler. Ve aklını kullananlar bunu düşünsünler.”14/52
“Muhakkak ki biz onu bir Arapça lisanda bir Kuran kıldık, umulur ki siz düşünürsünüz.” 43/03
“Bu bir kitaptır ki, Onu sana indirdik, mübarektir. Ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri ibret alsınlar diye.” 38/29
“Ve biz ona şiiri öğretmedik ve onun için layık da olmaz. O, başka değil, bir öğüttür, Ve apaçık bir kuran dır.” 36/69
“Kuran başka değil, bütün alemler için bir öğüttür.”
38/87
“Kuran ı düşünmeye çalışmazlar mı?..yoksa kalplerinin üzerinde kilitler mi var.” 47/24
“Kuran ı düşünmezler mi.Ve eğer Allah Teala dan başkası tarafından olsa idi, elbette bir çok ihtilaf bulurlardı.” 04/82
“Ve bu Rabbinin dosdoğru olan yoludur.Muhakkak ki biz, ayetleri düşünen bir kavim için ayrıntılı olarak beyan etmişizdir.” 06/126
“And olsun ki,insanlar için , bu Kuran da misalin her türlüsünden zikrettik. Gerek ki onlar iyi düşünsünler.”
39/27
Anlamak, Akletmek

“ İşte Allah Teala ayetlerini böyle beyan buyuruyor, ta ki düşünüp, anlayasınız.” 2/242
“Şüphe yok ayetleri size apaçık beyan ettik, eğer düşünüp anlıyorsanız.” 3/118
“Artık sizin için onların iman edip, inanacaklarını ümit edermisiniz.? Onlardan muhakkak bir gurup vardır ki, Allah ın kelamını işitirler de onu akılları ile anladıktan sonra değiştirmeye kalkışırlar.Halbuki onlar bilirler.”
02/75
“ Ve şu misalleri ki,onları insanlar için getiriyoruz. Maamafif onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.”

İÇ DÜNYANIZDA ÇATIŞMA, ŞEYTANLA SAVAŞ
Sizlere Aşağıda ki gibi sorular yöneltebilirler. Ancak aklı olanlar ve düşünenler bu soruları bertaraf ederler.

• Dinde birlik bozuluyor.(Ayrılmış olduğumuz birliğe yeni giriyoruz.)
• Arapça lisan ne güzeldi, .(okunuş güzelliğinden dolayı bu soru şeytandandır. Okunuş güzelliğini size güzel göstererek, sizin Allah ı tesbih etmenizi engellemek ister.)
• Tüylerim diken diken oluyor. etkileniyordum. (Kuran ı güzel okunuşundan dolayı ,Onlar dini, Arapça lisanın okunuş güzelliği zannediyor.Bu şeytanın işidir.dini bundan ibaret zannettiriyor. Bunlar onun aldatmacalarıdır.İnsanlar birtakım şarkılara şiirlere ve video görüntülerinde de bunları yaşıyor. )
• Dininiz elden gidiyor.(dine yeni giriyorsunuz. Din doğru ancak yöntem yanlış, Dini kendi lisanınızda yaşamalısınız.)
• Allah ve Resulü buna razı olmaz.(Ayetlere ve hadislere bakın),(Allah ve Resulünün sözlerinde gerçek daha açıktır.)
• Böyle olur mu bu bana ters geliyor.(bunu söyleyen şeytandır. Sizin Allah ı tesbih etmenizi engellemek istiyor.)
• Böyle Türkçe Allah la konuşulur mu.( Bundan daha doğru ne olabilir. Gerçeği göremeyenler ve akıllıca düşünemeyenler bunu söyler. Ayrıca bütün peygamberlerde kendi lisanlarında ibadet ettiler.)
Dua ederken Türkçe ediyorsunuz da Namaz kılarken neden Türkçe kılmıyorsunuz. Namaz da ,dua gibi Allah la konuşmadır.Aynı şeydir. Ne fark var.

Hak gelince Allah batılı deviriverir. Şeytanı mahveden güç, bilgidir.
Tam 8 yıldır Türkçe namaz kılıyorum. 11 yıldır Türkçe Kuran okuyorum. Yemin ederim ki böyle manevi hale, ağlayarak namaz kılmaya. Kuranda ki istediğim sureden okumayı hiç bu kadar lezzetli bulmamıştım. Mutlaka ALLAH ile ne konuştuğunuzu bilmelisiniz. Namaz da ayakta iken Fatiha dan sonra komple NİSA suresini , bazen de imran ailesini, bazen dişi deveden bazı sureleri , bazen de deprem,zelzele okurum. Bazen annem bana kızar bu nasıl namaz kılmak diye çok geç kılıyormuşum. Keşke bilselerdi. Onlara anlatsam da beni dikkate almıyorlar. Ne yaptıklarını bilmez şekilde namaz kılıyorlar. Onlara üzülüyorum.
İSLAMİYET EVRENSELDİR. SON ÜMMET ARAPÇAYLA SINIRLI KALMAYACAK. Kuran yeryüzüne tam egemen olacak. Ve bağlarından kurtulacak.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst