Mezheplerin Ortaya Çıkışı
Hz.Peygamber'in sağlığında, ne siyâsî ve itikâdî mezheplerden, ne fıkhî-amelî mezheplerden söz edebiliriz. Mezhepler, Hz.Peygamber'in vefatından çok sonraları teşekkül etmeye başlamıştır. İlk ortaya çıkan mezhep, Haricîlik'tir. Daha sonra, Mürcie, Şia, Mu'tezile gibi itikâdî yönü ağır basan mezhepler oluşmuştur. Fıkhî mezheplerin oluşumu ise, hicri ikinci asra ve daha sonralara rastlamaktadır. Ehl-i Sünnet ise, Haricilik, Mürcie, Mu'tezile ve Şia gibi büyük mezheplerin görüşlerini sistemleştirip, Müslümanların çoğunluğundan farklı olduklarına inanıp, farklı oldukları hususları açıkça ortaya koymalarından sonra, geride kalan, ancak çoğunluğu teşkil eden Müslümanların görüş ve düşüncelerinin sistemli bir biçimde ifade edilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu haliyle Ehl-i Sünnet'in Haricilik, Şiilik gibi bir mezhep olarak telakki edilmesi, doğrusu biraz zor görünmektedir. Hz.Peygamber'e gelen ilk vahiyle birlikte,tarihî bir akış başlamıştır. Bunu bir dağın eteğinden fışkıran bir kaynağa benzetebiliriz. Allah'a, Ahiret gününe ve Hz.Muhammed'in peygamber olduğuna inanan insanların oluşturduğu İslâm toplumu, kaynaktan fışkırarak denize doğru akan nehir misali, insanlığın sonuna dek, tarihî akışına devam edecektir.
Bu akış esnasında, zaman zaman, zemine uygun olarak birtakım kollar, "çoğunluk"tan ayrılarak yeni oluşumları gerçekleştirmiştir. Bu kolların bir kısmı, tarihin karanlıklarında gömülüp gitmiştir. Bir kısmı "çoğunluk"a paralel olarak akışını sürdürmüştür. Bazen de, "çoğunluk"un içinde birtakım iç akıntılar meydana gelmiştir. Bu sürecin ana çizgilerini, Mezhepler Tarihi'nin renkli sayfalarında görmek mümkündür. Mezhepler Tarihi, inanç ve gönül dünyâlarını vahye uygun hale getirerek, hayatı Tevhid eksenine göre şekillendirerek insanlığın zirvesini yakalayan insanlarla, arzu ve heveslerini, ya da önlerine çıkan her şeyi putlaştırarak insanlık sınırlarının ötesinde kalan insanları, bir ibret levhası olarak gözler önüne sermektedir.
Prof. Dr. Hasan Onat