Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Şiraze'den Şiraze'ye Mektuplar

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif

Seni içimin en ücra köşesine gizledim; ürkek, tedirgin, temkinli...”


Her temmuz, bana şehrimi anımsatıyor dünyanın her neresinde olursam olayım. Çok zaman geçirip, çok anı biriktirdiğim; bol tuzlu denizinde, üzerimde taşıyıp da sevmediğim her ne var ise dalgalarıyla atmaya çalıştığım; salkım saçak dolaşırken, siyah etek uçlarımdan yerlere istemediklerimi saçtığım; kavurucu güneşinin altında, incir kokulu yollarda, nar çiçeği endamında her bakan göze dokunup saklandığım; aşk tadında gece yürüyüşlerine çıktığım...

Minik temmuz sıcağı şehrimi yeniden yaşamak arzusu doluverince gözlerime, yüreğimdeki pır pır eden kanatları susturamıyorum işte. Yeniden’i olmayan geçmişin, geçmişte kilitlendiği gerçeği ile ıhlamur ağacı altına uzanıp temmuz şarkıları döküyorum dilimden bu yabancı toprağa. Hüzne bulanmadan yaşanmıyor ki şiraze.



Kimseler bilmesin öykülerimi diye ketûm direnişlerle gömdüm mektuplarımı saklı kentime. İlk bûsenin açtığı yaranın bir daha kapanmayacağını, ilk bûsenin kopardığı fırtınanın ömür boyu dinmeyeceğini, ilk bûsenin tüm ‘hayır’lara bir asi yetiştirmede maharetinin yıllara değin uzanan dokunuşlarının artarak çoğalacağını, ilk bûsenin bedeni dolaşan bütün damarları nasıl da ‘çat’ diye bir bir çatlatacağını, ilk bûsenin ne varsa aniden değiştirivereceğini nereden bilebilirdin ki şiraze.



Mektuplarım benimdir, mektuplarımın ıhlamur kokusu benimdir, mektuplarımın canımı yakan her harfinin kıvrımları benimdir; temmuz sıcağında yeniden yazılıp, yeniden toprağa verilen, benimdir mektuplarım şiraze.



Şehirler değiştiriyorum, şehirlerle değişiyorum. Yüzleri yüzüme yansıyor, kokuları siniyor tenime, seslerinde yitip içimin feryatlarına sekte koyuyorum. Derûni bağlılıklarımı bir hilkat garibesi şekline bürüyüp yalnızlığına mahkum ediyorum.

Şehirler değişiyor şiraze, ben değişiyorum.

Ben değişiyorum, dünya değişiyor şiraze.

Bir, yaşanmışlar olduğu gibi duruyor.



“Sen yok desen de, ayın tamamı orada” diyorum.

“Hayat zaten zor, onu daha da zorlaştırmak için neden bu çaba?” diye soruyorum.

“Yanlışlar birbirini izler” gerçeğine uyanıyorum.

“Yapmamız gereken, bize zaman verildiğinde yapacağımıza karar vermek” diyerek bir gayret yerimde doğrulup göğe avuç açıyorum.

Ve hayatlardan bir gölge gibi çekiliyorum uzaklarına...

Ben şiraze, her sabah yeniden doğuyorum; öykülerime bir yenisini eklemek, yeni bir mektuba başlamak için...

seni temmuz ile selamlıyorum...

ŞİRAZE


 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif

bîpayanım

aguş-i mevtte başlar hayatım

yalan ile bir ömür ey yâr

bir kendimi kandırırım



Birgün seni yazmaktan vazgeçersem şiraze, bu hâmuşun ardına düşme. Gün gelir herkes ve her şey susar şiraze. Açanlar solmak, duranlar eğilmek, parlayanlar sönmek, gidenler dönmek mecburiyetinden baş eğer de bu muammanın içinde kalır bir başına. Takatimin bittiği yerde kargaların döne döne uçuşlarını izliyorum şu soğuk havada. Yağmur bir yandan kar bir yandan şiraze, kuzeyin sert rüzgarı dudaklarımda derin yaralar açarken; bir yılın son noktasının eğlentisini yapar insanlar. Giden zamana yakılan mumlar etrafında döner şu zeminin zavallıları. Ağla şiraze, benim ağladıklarıma sen de ağla.



Aşk değil gönül gönül dolaşmak, aşk değil demden deme akmak, aşk değil yön değiştirip yol çizmek, aşk değil gözyaşına tutsak hüzne zincir dolamak. Aşk değil şiraze masalarda uyuyakalmak. Ağla şiraze, benim ağladıklarıma sen de ağla. Geçen zamandan bîhaberlerin yitişine sarf-ı nazar et. Geceleri orta yere saçılıp gündüzleri gizlenenlerin hâline, ötelerden gelen sesin yanıbaşlarında dönmesine aldırış etmeyenlerin çilesine, gayr-i mahdut eyleşmelerde tükenen hâl dilinin çırpınışına şiraze...

bendideyim...



Benim ağladıklarıma sen de ağla. Sensizliğe, sensiz geçen her gecenin sabahına, sabahların soğuk dokunuşunda an an vuruluşumuza, yüze inen her çizgiye, her çizginin sensiz çekilişine, dumana, bozkır kışına, çamurda kalan yanlarımın ne etsem lekelerini çıkaramayışıma, mahşere az kala gözüm gökte yarıldı yarılacak korkularıma... Ağla şiraze; zemin katta istersen, istersen merdiven boşluğunda, istersen terasta ağla. Maziye gir odalarında dolaş, orada ağla. Şimdide dur, durduramadığın zamana ağla. Gelecek girerken kapıdan tut elinden oyala, ninni söyle eğilip kulağına.

hezayım...



Başıma doladığım sarı yazma, memleket kokulu. Prut kenarındayım. Bakıyorum akışına, sarı yazma başımda. Diyor bana, “hayattan kaçanlar bende boğulmaya gelir.”

Şiraze; ne gam yetemem ne sana, ne bana, ne dualarından adım düşmeyen canana.

Ürperdi tenim. Kılıç keskin şiraze. Kimsenin umursamadığı dik bir kayadan başkası olamadım. Kimse kayaların da kırılabileceğini düşünmüyor şiraze. Kimse kayaların da rüzgara, yağmura direnemediğini bilmiyor şiraze. Kırılıyorum her yanımdan. Un ufak dökülüyorum toprağa, ben de topraktan bir toprak oluyorum şiraze. Aşkındır beni böyle perişan eden, böyle bedbaht, böyle garip, böyle hey gidi hey şiraze.



gri bir gök rahmet, sen bu rahmet altında

sır gibi, inci mercan gibi, bir can gibi taşıdığım

söz olsun dönmeyeceğim, seni görüp yüzümü yüzüne dönmeyeceğim



sen bende hayat şiraze

sen bende hep şiraze

Ş İ R A Z E

 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif


Dediler ki, “bahar geldi dayandı kapıya.
Dedim sevinçle, “nerede, hani?
Dediler ki, “işte tık tık’ları açacak çiçeklerin habercisi.”
Dedim bir telaş bir telaş, “çiçeklerle mi gelir bahar hep böyle?”
Dediler ki, “elbet ya, rengi rengine uymaz her ağacın, açılır da saçılır göğe doğru.
Dedim merak içinde, “ben hiç bahar görmemişim demek, bir görsem.
Dediler ki, “hiç olur mu öyle şey, nasıl geldin bu yaşa baharsız?”
Dedim biraz üzgün, “hiç tanıştırmadılar ki baharla beni, görsem bile bilemem ki.
Dediler ki, “kimlerle yaşadın bunca zaman?
Dedim buruk buruk, “bir annem var, bir de babam; biri bahçede biri denizde.
Dediler ki, “söylemediler mi bahar geldiğinde
Dedim ki ürkek, “yok söylemediler, bir konuşabilseler bir sürü diyecekleri vardır elbet.
Dediler ki, “ne oldu, kim susturdu?
Dedim ki nemli gözlerle bakarak, “az gördüm onları, hatırlamam bile yüzlerini.
Dediler ki, “nasıl yani?
Dedim ki hasretle, “annemi bahçenin toprağına vermişler daha ben pek küçükken, babam denizde kaybolup gitmiş derinlere.
Dediler ki, “vah ah, ah vah!
Dedim ki tebessümle, “ben de arkalarından gidecekmişim birgün, ellerini öpecekmişim.

Dediler ki, “bak işte bahar gelmiş bile, çiçekleri açmış ilk senin yüreğinde.
Uzun uzun zamandır yoksun. Bahar gelince daha bir yokluğun dört yanda şiraze. Ağaçların dallarında sen, toprağın renginde sen, rüzgarın dokunuşunda sen; su, hava, ateş sen şiraze.

Dünya dönüyor, ben dönüyorum sana. Dünya dönüyor, ben dönüyorum bana. Biryerlerde noktaya takılıp düşecek, noktanın büyüdükçe büyüyen cüssesinde kendimden geçeceğim. Yokluğun çökertti her şeyimi. Varlığını bilip de o varlığa dokunamamanın yakan, acıtan, bitiren demindeyim yine. Bak şiraze. Canlanan hayata bak. Yeniden doğanlara, şahlanıp savrulanlara bak. Her umudu besleyebilecek yer bulanlara bak. Bir de dön o güzel yüzünü, bana bak. Bak şiraze. Otur karşıma asırlarını asırlarıma ekle, hep suskunluğuma sebep cümleleri yakala da birbirine düğümle.

Şiraze bak bana. Gerilerde bulacaklarından endişesiz, karşılaşacağın karmaşadan ürkmeden, her şeye hazır ve her olabileceğe dimdik durarak bak bana. Ne kadar acz içinde oluşuma tanık olacaksın. Yapamadıklarıma sürekli ah’lanışıma belki bir an sekte koyacaksın. Olamayışıma. Olduramayışıma. Hep eksik yanıma. Bana, benle olanlara, benle olmayı arzulayanlara, yoklarıma, varlarıma, var olmasını dileyip de tutamadıklarıma... dur da bir bak. Ben bile bihaber bendekinden, ben bile bigâne bendekine, ben bile garîp, acîp... Şaşma şiraze.

Kendimi bilmeye çabalamaktan düşen dimağımda bir karmaşa, bir tökezleyip yere serilme, bir umudun yiten aydınlığında kayıp gitme... Enginlerine al beni şiraze. Ver elini, ver sen’i şiraze. Eyyamında bu zamanımın titrek yaşıyorum. Sözlerin epeydir oldu dibe vuruşu. Gözlerinde kaybolsam sessiz, gözlerin bitirse beni. Olsam bir okyanus, masmavi; olsam bir sahra, sarı; olsam bir asuman; laciverd... sere serpe, uçsuz bucaksız bakan yitse rengimde, dalan çıkamasın hep derinlerde hep derinlerde ve düşen yansın, yansın, yansın da kül olup savrulsun ötelere. Şiraze...

Karşısına geçip durmaya yok mecalim. O denli esfelim o denli esfel. Ne baharı görür gözüm bu hal bende, ne bahar beni görür bu hal bende, ne bahar bilir beni bu hal bende, ne ben baharı bilirim bu hal bende. Şiraze ben baharı yüreğime uyandıramayışımın kaçıncı durağındayım. Üçe beş eklemeye, beşten on çıkarmaya, onla bini çarpıp milyona bölmeye çabalayışım beni içe çekiyor. İçte bir batak. İçte bir batak şiraze. Çektikçe çekiyor. Çektikçe çekiyor şiraze.

Geceleri bir mum karşısında oturup salınışına bakıyorum alevinin. Öyle narin kıpırdanışı var ki şiraze, dinginliğine doyamıyorum. Azar azar yanıp, yandıkça azar azar erimek ve nihayetinde kaybolup gitmek... şiraze ben yandıkça haykırıyorum. Şiraze ben eridikçe korkuya kapılıyorum. Şiraze ben ebede kayışımı tedirgin izliyorum.

Benden bir ben, benden daha bir ben doğuyor sabaha; diyorum “kimsin?
Aslınım” diyor.
Aslıma bakıp kendimi onda bulmaya çalışıyorum; diyorum “ne kadar güzelsin.
Güzelsin” diyor. “Bahar açmış saçlarında bak.
Bakıyorum. Göremiyorum şiraze.

ŞİRAZE


 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif

Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze. Seni pamuklara yatırıp uyutmak geçti içimden.
O kadar narindi yüreğime yansıyan duruşun. O kadar narin...
Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze. Ben garip bir küçük kız, sana baktım uzun uzun.
Yüzümden döküldü parçalanmış yaşanmışlar. Sen ne kadar erişilmezsen, ben o kadar çukurdaydım.
Sen ne kadar mutmain bakıyorsan dünyaya, ben o kadar eksiktim. Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.
Parıldayan bir gözlerin, bir parmaklarının ziyneti kıymetli yüzüklerin değildi.
Her şeyinle, nurdu üzerinden damlayan. Ben o damlalardan birine dokunabilsem diye iç geçirirken...
her şey karardı. Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.
Düşlerin en güzelini en güzel yapan, senin duruşun... bakışın... ve suskunluğundu.
Gökten inen her kar tanesini, her yağmur damlasını taşımakla vazifeli meleklerden biriydin belki...
belki öyle gelmiştin düşüme. Bir rahmet... bir bereket... Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.
Bir sarkıt gibi dondum yerimde; ne bir adım ileri, ne de geri...
Sen gelmiştin düş senfonime, sen gelmiştin... insan seni görünce belki ne istemesi gerektiğini fark ediyor.
Ben de belki, işte sırf bu yüzden uzandım sana, ‘bir dokunsam’ dedim.
Dedim de öylece kaldım. Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.

Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze. Biri aldı götürdü beni senden.
Bir evdi belki, bir oda... bir... bir... düş bu Şiraze.
Gerçeğin çizgilerine uymuyor ki. Oturdum bir başıma, gözlerimde sönmeyen ışıltın.
Bembeyazlığınla kalabalıklara yön oldun.
Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.
‘Yüzünü dökme küçük kız’ dedim kendime. ‘Bırak üzülmeyi’ dedim.
‘Yalnız sen misin bir düşün, unutan sevilmeyi.’ Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.
Biliyorum, bir kere çıktın karşıma, düş olsa da fark etmez.
Bir kere girdin yüreğime. Biliyorum, ‘her siyahın bir beyazı, gecelerin gündüzü de vardır.’
Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.

Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze. Yürüdüğüm düş bahçeleri beni sana taşıdı.
Yine de kalakalsam da böyle tek... böyle kimsesiz; dedim, ‘yüzünü dökme küçük kız, kızma onlara.
Buruk bir tadı vardı yalnızlığımın, sen hep kalabalıklar içinde kim?
Ben hep yalnızlıklar içinde kim?Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.
Dedim kendime, ‘yalnız sen misin bir düşün, zincir oranda buranda.
Her tutsağın bir kaçışı, uykunun uyanışı da vardır.’ Uyansam yitiririm seni ben.
Biliyorum ki, uyansam yitiririm seni ben. Bir daha çıkmazsın karşıma hiç.
Üstelik dokunamadım da o naz ellerine. Ellerin ki belki kurtuluşum...
ellerin ki belki tek umudum... Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.

Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.
‘Gördüm düşümden büyük bahçe yok.’ Ve gördüm düşümün en güzel çiçeği sensin.
Kalabalıkların sevdiği, kalabalıkların sende dinlendiği... gecenin aydınlığı sensin.
Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.
‘Düş’ dedim, ‘görmek istediğim mi?’ ‘Düş’ dedim, ‘geleceğimden bir mektup mu?’
Seni buldum Şiraze, düşte de olsa... İzin ver dokunayım, belki hep kalırım yanında. Gittin...
Hangi yöne? Hangi gemiyle? Yine kalan ben oldum.
Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze. Ve ben, ‘yüzünü dökme küçük kız’ dedim kendime.
‘Yaşamın anlamını bul, sonra dinle kendini yolunu bil’ dedim.
Sen uzaklardan ses veren, bir kere çıkıp karşıma ışıltını da alıp giden Şiraze...
Sen yüreğinin götürdüğü yeri bilen, ben yüreğimin sesini bile duymaktan aciz...
Aramızdaki ayrılıkların dozajının ayrımına varmak ne güç.
Ne güç seni bir kere görüp yeniden bulma ümidiyle yaşamak.
Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.
Ne kadar güzel, ne kadar derin...

Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.
Bir dahası olur mu düşlerin? Tekerrür eden düşler de var mıdır?
Geceler midir düşlerin mekanı? Mekansa sınırlar mı seni?
Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze. Vel hasılı...
Düşlerin en güzelinde çıktın karşıma Şiraze.

ŞİRAZE

 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif


ilk kez düşünce sıcak gezen sokaklara sevda,
tüm serinliği dokunurdu uzanıp...
geceydi
gece gece korku dolaşırdı ağaç gövdelerinin gerisinde,
işçiler yürürdü
ben beklerdim duvar diplerinde
hem korkardı pabuçlarım
hem götürürlerdi beni sahilin en karanlık yerine
gece indiğinde uyurdu bağıranlar her şeye
harfi r için korkularım pusardı köşelere
en köşelere

Şimdi en acayip evhamlar üzerime üzerime geliyor şiraze.
Dolunay mı düşecek yoksa. Ya dünya mı yarılacak orta yerinden.
Ya arabalar mı girecek penceremden salon koltuğuma.
Yağmur başladı devrilecek mi ağaçlar.
Şiraze her şeyden korkar olmanın korkusunu duyuyorum.
Hemen kulağımın dibinde. Korkunun sesi de hiç çekilmiyor şiraze.
Korkunun sesi hiç de hoş değil şiraze.
[Bir yol bulsam da atsam onları bir bilinmeyene, en ücrasına uzaklarımın.
Bir kuyu mu, bir karanlık oda mı, ötesi dünyanın da ötesi mi...

şiraze korkularımın içinde ben, bir meczuba dönüşme endişesindeyim.
Endişelerimdir beni büyüten, endişelerimdir bana “büyü artık” diyen.
Ben büyümek istemiyorum şiraze.
Ben büyüyüp incir ağacından inmek istemiyorum şiraze.
Orada kalmak hep; nar tadı dilimde, rengi ellerimde...

Ne çok acı biriktiriyoruz şiraze. Hep acı mı biriktiriyoruz şiraze?
Acılar mı büyütüyor bizi, acılar mı dolduruyor böyle içimizi,
acılar mı değiştiriyor birzamanlarki her şeyimizi?
Ne çok acı biriktiriyoruz şiraze.
Her dolabın içinde, her sandığın bohçasında, her çekmecede,
her defterin birçok satırında, yatak çarşaflarının yamalarında...
ne çok acı biriktiriyoruz biz şiraze.
Oysa gülen gözlerimiz vardı, derlerdi “ne çok yakışıyor size tebessüm”.
Koşarak inerdik merdivenleri, müzik ruhumuzun gıdasıydı,
satın aldığımız her kitabı bir solukta bitirecek bol zamanla çevriliydik;
sinemalara gider, tiyatro üzerine alkış tutardık...

şiraze biz en mutlu olduğumuz zamanlarda bile
tebessüm arasına gözyaşı koymayı bir huy edinmiştik.
Severdik şiraze. Sevilirdik bir de...
şimdilerde sadece telaşlarımız var hayat üzerine.
Hayat şimdilerde telaş üstüne telaş şiraze.
Bu telaş ile ne kadar yürüyebilirim, ne kadar toplayabilirim
güzellikleri. Ne kadar verebilirim bir de benden herkese ve her şeye ve kendime...
Şiraze ben acının hangi asrında, hangi sarayının ahşap korkuluğunda,
hangi duvarının çatlağında, hangi “bulunmaz” denen kumaşının renginde...
kendime tutunma vaktindeyim.

Bir minyatürün içinde gezinen çekik gözlü kız, gravürlerden taşan renk;
bir sfenksin sağ gözü, saçı, kuyruğu;
sıcağın nemi, gecenin en sükuta sarılan demi;
usturuplu belki, belki de en engebeli duruşun doruk noktasıyım şiraze.
Varım. Yokum. Yokum. Varım.
Kime göre var, kime göre yokum?
Kim bilir varlığımı, kim bilir varlığıma rağmen yokluğumu?
Kimle varım, kimle yokum? Neredeyim şiraze?
Neresindeyim senin bulunduğun yerin?
“Güney” desem, güneyi güney yapan ne?
“Kuzey” desem, kuzeyi kuzey yapan ne?
Doğu, batı... bütün bunların arasında mı?
Nerede var ya da nerede yok’um şiraze?
Yönlerimde sorular raks ile gezinmede.
Yıpranmış bir gondol yanaşıp yanıma alıyor beni,
sorularım kalıyor geride.
Gondolcu yaşlı bir kadın şiraze.
Su kahverengi, kahverengi bence susmanın rengi.
Susuyoruz şiraze. Ben ve gondolcu...
Bu zeminde bana hep susmak düştü şiraze.
Sus ve sus ve sus...

sınamadan önce
sınavdasın farket

Şiraze

 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif


gülrûya hiddetin bir hiçâhiçten

bilinmez ki ferdada neler gizlidir



Öfkeliyim bugün. Öfkeliyim şiraze. Bulutlar salkım saçak geçiyorlar göğümden, güneş arada göz kırpıyor, baharınsa sonu geldi buralara, kış camın ardında esiyor. Öfkeliyim şiraze. Nereden başlayacağımı bir türlü bilemediğim ruh esintilerimin gerisinde oradan oraya şiraze, oradan oraya şiraze, bazen de buradan oraya şiraze, savruluyorum. Öfkemi durdurmanın, olmadı susturmanın, olmadı alevini söndürmenin, daha da olmadı yok etmenin bir yolu belki on yolu, belki de sayısız yolu var da ben birini bile bulup içine dalamıyorum. Şiraze öfkeliyim bugün.

Öfkeliyim bugün şiraze. Bu yerde nokta olup da gelene geçene bir fasılalık ferahlık veremeyişime. Bu yerde karanlığın güneşe duruşundan an alıp üzerime, sunamayışıma her işi boş koşturup duranlara. Bu yerden geçtim şiraze. Geçtim de imdat edenlerin sesini duyamayışıma öfkeliyim. Kendime, içimde dolanmada nefsime... “İnsan olan anlar” dediler. “İnsan olan hem anlar, hem yapar” dediler. “İnsan olan hem anlar, hem yapar, hem de teslim olur” dediler. Dediler şiraze. Ben’in anlamayışına, ben’in yapmayışına, bir de ben’in teslim olamayışına öfkeliyim şiraze. Katlardan uçursam bu divaneyi, yerlere çalsam bu viraneyi, hasret ile eritsem bu belvayı, daha da aç bıraksam ziyafet masalarında, susuz koysam ırmak kenarlarında... öfkeliyim kendime şiraze.



Bir sayfa daha kapandı, bir ismin devri sonlandı şiraze. Ağlasak dönmeyecek, dövünsek kâr etmeyecek. Giden gitmiştir. Giden gitmiştir şiraze. Öfkeliyim hâlâ kör gözlerimin açılamayışına gerçeğe. Öfkeliyim duyduklarımı yüreğime indiremeyişime. Öfkeliyim dar-ı dünyaya sahip çıkışıma. Öfkeliyim şiraze bu denli kendime dayanıp yükselemeyişime. Bir de şu aşk üzerine dem tutuşum medrese odasına kapanıp. Aşk kim ben kim şiraze... aşk kime ben kime şiraze...



Cinnah’ta geceler uzun, soğuk ve tedirgindi. Her geceye bin araba düşerdi. Kaldırımdan kayan gölgeler ya bir kötünün elindeydi, ya kötünün kendisiydi. Geride ağaçlar oynaşırken koşana, kaçana, korkana, aranana göz ucuyla bakarken kimi kalın gövdeler gizlerdi abes olanı, kimi gövdeler de ifşa ederdi. Cinnah’ta kış donardı. Ben donardım şiraze. Ellerimin çatlaklarından akan kan canımı yakardı. Eldiven taksam şiraze, sanki hep kış kalacaktı. Kış bana gelir, ben kışa karşı dururdum. O güler ben somurturdum. Bir salep sıcaklığına şiraze, aşkı unuturdum. Aşk beni yakalar, damdan dama atardı. O attıkça ağlardım. Ağladıkça şiraze, annemin ütülediği beyaz mendiller gelirdi hatırıma. Mendiller unutuldu, yerine başka mendiller bulundu şiraze. Öfkeliyim işte. Her unutulanın yerine bir yenisini yakıştırana. Her unutulanın yerine bir başkasının konmasına...



Aylardan bir ay, günlerden herhangi biri.

Ben ben’i karşıma geçirmiş seyretmedeyim şiraze. Gözlerimden akan kahverengi, saçlarımdan dökülen beyaz “bu sen değilsin” diyor bana. Kendime yabancılaşmışlığımın hesabını sormadayım. Kendi kendime küsmüşlüğümün nedenlerine saplanmış çırpınmadayım. Hareket kalmadı şiraze, arzuların dibine vurduk, püf noktaları püf diye uçup gitti şiraze. Kalsam böyle, hep kalakalsam böyle, bir öyle bir böyle hep takılsam şiraze. Askılardan alıp giyseler üzerlerine, dolaplardan çıkarıp taksalar başlarına; halı yapıp çiğneseler, balkonda kurutsalar, mobilya gibi tozumu alsalar şiraze.

Körelir miyim?



şiraze, bir anlatabilsem seni

bütün ah’lar devrilecek


Ş İ R A Z E


 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif

Ey sen’i ben bilip ben’i sen’de

sen’i ben’de erittiğim! Ayıl da

ayıl da

kaç meş’um hergelenin çelmesine takıldığımızı gör.

Aşk da bir çukurmuş aslında

ehil olmayana,

cehennem gibi

Bir velvelenin orta yerinde, sürgün’lerin alevlere atıldığı zamanlardan kalma beş bin mısrayı maziye kaptırdık şiraze. Mazide gezinen filozofların kule diplerinde oturan siluetleri fısıldıyor en anlamlı kelimelerini, bir de siyaha çalan cübbeleri oynaşıyor geceyle, gözlerinin gerisinden fışkıran “yapmayın, etmeyin, aldanmayın” feryatları geziniyor kıyı şeridinde. Mahareti hıza vurduk şiraze. Uyuduk kaldık gecelerin yumuşak yataklarında. İçimizden gelen bir şey yok; yemedik, gezmedik; konuşmaya, yazmaya, yürümeye üşendik; istemek hissi tükendi şiraze. Artık ertelemekten de vazgeçtik. Kıyı şeridi ninni söylüyor, dalgalar salınıyor öne arkaya, taşlardan yükselen şıkırtılar bir dansın giriş bölümünde tekerrüre düşüyor. Ben takılıyorum şiraze. Buhranlara, anaforlara, uzay boşluğunun zamansızlığına... Bir ezan ile doğrulurken efdal olanın güzelliği yansıyor yüzüme. Artık şu nefs denene anlatmalı, dünyanın işveli görünen vechine bir kırıntı gözü ile bakmanın zamanıdır diye şiraze. Zamanıdır yüzmenin tatlı sularda ve zamanıdır uçmanın bulutların yukarısında. Zamanıdır kavuşmanın, zamanıdır kabullenmenin. Ve zamanıdır şiraze aşkı aşk ile öldürmenin.



şitaya girerken çöktü üzerimize ağırlık

neşideler yastadır şimdi

ne melikler ne melîkeler mes’ud

safabahş sabahlar yastadır şimdi

Varna’da hatırladım Sonya’yı, bir dağ yamacından Karadeniz’e el ederken şiraze. Sonya bir memeleketin bana yabancı kızı. Gözleri yosun yeşili. Kitabın birinde diyordu “Sonya bir yere gitti / Döndüğünde artık eksikti / Ya da eskisinden fazlaydı belki / Eksik ya da fazla / Eskisi gibi değildi yani.” Gözleri yosun yeşili şiraze. Denizin toprakların önünü kestiği yerlerden birinde serpildi. Ben de bir deniz kızı, sen o deniz kızının hep hayalinde üzerine titrediği şiraze. Gözleri yosun yeşili. Gözleri yosun yeşili, dilinde anlamını çözemediğim bir heyûla. Baktıkça dalgalanıyor üzerimde, şeffaf zamanlardan kalma hançerlerin derin oyuklarını “hatırla” dercesine. Gözleri yosun yeşili şiraze.

bimeal...



Kendimi bulmak için çıktım yola, kendimsiz kime olsun faydam şiraze.

Bulayım derken daha çok yittim dehlizlerde, kim duysun bu mağrur sesimi şiraze.

Ene’lerle kavgam, ene’lerle mücadelem; ene’ler ene’ler ene’ler şiraze. Var ya; bu kadar mı çok olunur, bu kadar mı çok şiraze.

Bir çıkmazda dalgalanan ak bayrağın altında dökülen kan, kavganın al’ı şiraze.

Ak ve al sen, al ve ak sen; simsiyah sonunda ben şiraze.

O gün geldiğinde bir “ah” çekeceğim, diyeceğim “eyvah”.



Eyvah ki eyvah şiraze.

Ben senden değil, seni zamana sıkıştırıp beklemekten vazgeçtim. Sensizlikten vazgeçtim. Seni mekanda aramaktan vazgeçtim. Benden vazgeçtim. Hayat felsefesinden, sosyal olan her şeyden, toplumsalcılık oynamaktan, kültürel faaliyetlerin her birinden, ney’den, Beşevler’den, duvar gazetesinden, pembe boyalı binadaki odalardan, sağa sola çiziktirmekten... Vazgeçtim şiraze kuralları bir bir çiğnemekten. İster yak beni, ister karala. İstersen al da as duvarına. Vazgeçmekten başka işim kalmadı benim.



İyi bilirim şiraze, sen benim ezberimdesin.


Ş İ R A Z E

 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif

kesme nevanı

içine salsalar da keder

kırılsa gönül medd ü cezr ile

hepsi geçer...

hepsi geçer...

El’an şiraze, gün yüzünü dönerken geceye tırmanıyorum içimdeki Altay’a. Ben hep tırmanıyorum şiraze. Tırmandıkça dikleşiyor yokuşlarım. Annem düşüyor aklıma bir ara. Annem şiraze, hep uzağımda hep uzağımda. “Bir gelse” diyorum, sanki bitecek yorgunluklarım. İşte o an başlayacak evcilik oyunlarım.



El’an şiraze, herkes evine çekilirken sevilmediğimin altını çiziyorum koyu kırmızı bir kalemle. Sevmek de sevilmek de bir türlü içinden çıkamadığım şiraze. Altını çizdikçe belirginleşiyor yalnızlığım. Yalnızlık Yusuf’un kuyusu, içine düşen ben şiraze. Kervanlar bekliyorum, başı belli sonu olmayan. Anlat bana rüyamı, anlat da çözülsün dilim. Söylenmemişleri dizeyim ardı ardına anlasın karşıma çıkanlar taşlar nerelerden sürüklenir gelir. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna şiraze. Dünyanın bir ucu diğer ucu, diğer ucu bir ucu şiraze.



bir lâhza durup

lûtf ile

mercanları saçsan

düşse sana kem bakan...

düşse sana kem bakan...

El’an şiraze, memleket büyüyor gözlerimde allı yeşilli, morlu mavili. İçim titriyor, içimden katarlar geçiyor; göğümde beyaz bulutlar, rüzgar desen of be şiraze. Ne aramak, ne özlemek hepsini sil baştan. Sil baştan şiraze. Sildikçe açılacaksın, hayat bir “dur” çekecek. Durmadan bakılmıyor şiraze. Durmadan da üstelik gidilmiyor şiraze. Dur kalk nöbetlerimde ağrılar saplanıyor başımın sol cenahına. Çömeliyorum kıyı köşeye; kıyı köşede sol cenahım azdıkça azıyor. Uyumalıyım. Uyuyup ağrılarımı uyutmalıyım. Bir yol bulup onu atmalıyım ya da satmalıyım, mümkünse fırlatmalıyım.



nazenin olanın halinden

bihaber

açar zakkumlar pembe ve beyaz

“dalmışlar tahayyüle” der

incinir kelebekler...

incinir kelebekler...



El’an şiraze, vakti dayadık vakte vazifeleri unuttuk yine. Gündelik telaşların çemberinde sesimizi yükselttik hiç üstüne. Bir hiç olsa olsa hiçtir işte. Bu ne biçim iştir şiraze. Sevdamın taktığı çelmelerle yara berelenmiş dört yanımdan sızan kanlarda boğulmak üzereyim. Boğulsam sevda mı kalır şiraze? Kalsa da kime kalır şiraze? Vurulmadan önce zamanı durdurmalı, bakmalı iyiden. Vurulmadan önce bir güzel ağlamalı, kurutmalı yaşları dipten. Vurulmadan önce yüreği vurmalı, bitirmeli hepten.



Ben şiraze, her damlada yitişimi izlemedeyim.

Ben şiraze; hep gidenlere, bir türlü gelemeyenlere laf üstüne laf dizmedeyim.

Ben şiraze, her sabah yeni bir ene silmedeyim.

Ben şiraze; hep bir yerde, hep bir yerde beklemedeyim.

Ben şiraze, biledikçe sensizliği bilenmedeyim.

Ş İ R A Z E

 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif



Susacak kadar sus, susamayacak kadar pus. Sus ve de pus, suspus şiraze. Biri daha gidiyor, bir yakınlık daha uzak olmaya saat on yedi sularında başlayacak. Az uzak, az biraz uzak, az biraz daha uzak. Gidenlerin ardından insan hep suspus şiraze.

vefalı mıyım

vefadan eser miyim

vefanın v’sinde, fa’nın nesindeyim



Ardında olmayı düşünüyorum bu aralar. Bu aralar ardındalığın sahibini arıyorum şiraze. Sokaklar pus, adımlar sus şiraze. Geceler pus, yıldızlar sus şiraze. Ağaçlar pus, yapraklar sus şiraze. Menziller pus, yolcular sus şiraze. Hayat böyle hep suspus şiraze.



Zamansız kendimden geçmelerimde yine elim ayağım dolanıyor, dilim oldu epeydir sus. Ya senin olmayışının kesinleştiği vakte denk düştü bu, ya da zaten hiç olmamışlığının farkındalığına şiraze. Alım balım, canım cicim, tadım tuzum; yüreğim suspus şiraze. Korkuyorum boş gitmekten. Korkuyorum bakide kaybetmekten. Ben suspus, hep suspus, sus ve de pus şiraze. Bıraktım anlatsın hâl dilim düştüğüm karanlığı. Aşk ile tökezledim, aşk ile doğrulma çabasında zuhûrum suspus şiraze. Meyletme bana, meyletme ışığıma, meyletme aşk çemberimde kalana. Döndükçe döner başın, döndükçe döner başın, döndükçe dönersin şiraze. Olmayınca olmuyorsun, olsan bile olamıyorsun, “ol” deyince hiç olmuyorsun. Olmaklığım suspus şiraze.

Yıllar oldu gelemiyorum sahiline. Sahilde kum çok, bende hâl yok şiraze.

Yıllar oldu Boğaz’a uzanamıyorum Beyoğlu’ndan. Beyoğlu’nda hayat çok, bende mecal yok şiraze.

Yıllar oldu basmadım bıraktığın izlerin üzerine. İzler çok, bende ikbal yok şiraze.

Hâl, mecal, ikbal suspus şiraze.

Hangi demde, hagi haldesin bilmeden; gecelerimde, gecelerimin düş bahçelerinde, bahçelerimin en izbesindesin şiraze. Ne gel göreyim yeşil gözlerini, ne gel... ne de gel. Gelmeler de gitmeler gibi suspus şiraze.



Kelam bitti

Kalem bitti

Noktaları koyduk, “son” diye ekledik nihaî sahifeye, bütün söylenecekleri söyledik, filhakika bitti şiraze. Şimdi dünya suspus dönüyor, döndükçe üşüyor, üşüdükçe üşütüyor, üşüyenlerden biri benim, biri de sensin şiraze. Bilmek hiç yetmiyor. Bilmekten öte geçip anlamak arzusu yakıyor. Anlamayan yürek acıtıyor şiraze.



bütün suzişimle giryefeşanım

bir de an be an değişmelerde

handefeşanım

çöz çözebilirsen hallerimi

mihr ü mah ile tesellideyim



Ş İ R A Z E

 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif

gün bir gölge dolaşıyordu...

aşkın terkettiği bir güzellik, karşıdan karşıya geçerken bir an durdu

iki katlı, ahşap, yıpranmış, düz binanın alt katında gölge

baktı durana

soğuktu hava

esmiyordu rüzgar

kimsesizdi sokaklar

vakit erkendi, erkenden daha erkendi

güzellik eteğinin uçlarına bakıp yere serildi

gölge izledi

hayat bitti

ölmek o yaşta herkese kolay gelirdi

Bir kahvaltı masasını paylaşabilmek de hayat, ölmek de hayattan.

Eylemlerin adı başka, tadı başka, ardından yaşattıkları başka... o başka, bu başka, ben başka, sen başka; bambaşkalık dört tarafta...

her şey aslında göründüğünden çok başka şiraze.



Birşeyler yapıyorum. Birşeyler yaptığıma kendimi inandırma çabasında yıpranıyorum.

Hastalıklar geliyor, sonra hastalıklar gidiyor şiraze.

Varlık üzerine kendimce endamlı metinler diziyorum ipe, kurusunlar diye.

Geceleri nefesim daraldığında soğuk suya tutuyorum ellerimi, uyandırsın beni diye.

“Daralacak ne var” ferahlığı yağsın üzerime şiraze. Daralacak ne var şiraze?

Yokluğun mu daraltan beni, varlığın mı her yanımda? İçimde dışımda, sağımda solumda, saçımda başımda, gözümde kaşımda... sensin bendeki her şey şiraze.

“Yok” desem varsın, “var” desem hani neredesin?

Ses ver şiraze. Bir feryat mı; bir haykırış, bir çığlık, bir fısıltı ya da... ses ver şiraze.

Yüreğimin çatlama noktasındayım. Yüreğimin çatlama noktasında...



Yani varla yok arası yaşıyorum ya da yokla var arası...

ölümün varlığını daha bir sezerken hayatın kayışını çaresiz seyrediyorum.

Dokunamıyorum ona. Yakasına yapışıp durduramıyorum. Öfkemi üzerine bırakamıyorum.

Duymuyor beni şiraze, görmüyor beni şiraze, görse bile umursamıyor beni şiraze.

Öyle çaresiz, öyle elim kolum bağlı, öyle bitkin, yorgun...

gaflet içinde oluşun bilincidir işte bu.

Dön yüzünü güneye; bırak hayat akıp gitsin, isterse çağlasın dökülsün, dilerse dursun, varsın var olsun herdaim... sen dön yüzünü şiraze, kendine dön.

Şöyle bir bak nesin, neredesin; hangi çizgide, hangi sınırda, hangi zemindesin?

Ölç kendini. Bırak geçenleri, bırak geçmede olanları, bırak geçip gidecek olanları.

Sen kendini dinle şiraze. Ne söylediğini dinle, kime baktığını düşün, kim olduğunun farkına var bir de.

Kimsin şiraze?

Nerelerden geçip geldin, kimlerle hemhal oldun geldin, kimlere yön verdin de geldin...

cümleleri yeniden oku şiraze, cümleleri yeniden hıfzet.

Bir muhaseben olsun seni sen yapan.

Sor kendine ne olduğunu. Nerede yanlış yaptığını, nerede yanlıştan döndüğünü, sığındıklarını, sarıldıklarını, kaçıp saklandıklarını bir bir gözden geçir şiraze.



Kaç doğrun oldu?

Kaç doğruda sebat ettin?

Kaç doğru ile yürüdün yarına?

Söyle şiraze sorularına kaç doğru cevap verdin?

Bildiğini biliyorum. Bütün sorularının doğru cevabını bildiğini en iyi ben biliyorum.

Kaçışlarını, kaç sokak ötede durup dönmeye çabaladığını, en üst kata tırmanıp kat kat aşağıya nasıl baktığını ben biliyorum şiraze.



Neharda, leylde;

en mutsuzluğum, en mutluluğum, en umudum ve en umudumu bitiren şiraze.

Kendi kendini yoklamaya başlamanın anında, arınmanın kapısını çalma zamanıdır.

Gel de sensizliğe tahammülün ne aşılmaz bir duvar olduğunu anlatayım sana.



gel...

ya ben bitireceğim beni

ya sen bitireceksin...

gel de bitmeler de bitsin


Ş İ R A Z E
 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif

sabahları yağmur düşerdi yollara

ben düşerdim yağmur damlalarına, bir başka hoşluk içimde

tanıyan tanırdı, tanımayan tanımazdı

bir dokundular mı bir dahası olmazdı

kaçardım ya ben, ya kaçarlardı benden

bir günah koşardı peşimden

korkardım...

Çok eskidendi sanki şiraze. Bundan kırk asır mı öncedeydi, yoksa bin asır mı geride yaşandı bitti. Hiç bilmiyorum, bilemiyorum. Birbirine giriyor yaşanmışların tümü. Çözemiyorum düğümlerini, çetrefilleşen dönemleri ayıramıyorum birbirinden. Beceremiyorum şiraze. Yaşandı bitti’ler hep öyle kenetlenmiş duruyorlar sayfaların üzerinde. Belli ki istemiyorlar dokunulmayı, belli ki onlar da küsmüşler birşeylere, belli ki terkedildikleri yerde kalmak arzuları şiraze. Ben de anlıyorum ki birileri hep küsüyor. Birileri hep kızıyor. Birileri hep çekiliyor hayatımdan.



Her şeyi kaybediyoruz şiraze. Sen beni, ben seni... her şeyimizi zamanın “geçmiş” safına bırakıyoruz. Kimileri eskiyor şiraze. Kimiler yitiyor şiraze. Kimileri kayboluyor şiraze. Ne kadar da üzülsek, ne kadar da dövünsek, ne kadar da devirsek yüzümüzü... eskiyen, yiten, kaybolan gelmiyor şiraze. Boynumdaki fular uçuyor rüzgara kapılıp. Bir acip bakıyorum uçuşuna, nasıl böyle deli divane. Rüzgara aşık olmak zordur şiraze. Bilir misin rüzgar acıtır hep. Ne hızına yetişir sevdalı, ne dokunabilir tenine, ne görür güzelliğini, ne de aşk cümleleri duyar dilinden. Bir deli hırçınlıktır onunkisi şiraze, eser geçer. Sevdalı kanatlanır ardısıra. Rüzgar umursamaz, rüzgar dönüp bakmaz şiraze. Hep haşin, vurur yerden yere, yetmez alır yerinden yurdundan fırlatır uzak ve alakasız yerlere, yetmez savurur da savurur. Şiraze ben rüzgarın girdabında, ıslıkları kulağımda, içimde o titreten hep üşüten soğuğu, durmak nedir bilmez yorgunluktayım.

Yağmur da yağıyor üstelik.

Eskimeyen bir fistan üzerimde, az kala sona döküyor çizgilerini.

Bir çilek en kırmızı haliyle yanaşıp, “ye beni” diyor.

“Ben çilek severim.”

Elimi uzatıyorum tutayım diye.

Avucuma düşer düşmez yakıyor elimi.

Bir çığlık bırakıyorum havaya, karşımda asılı kalıyor.

Çığlık çığlık bağırıyor, çığlık çığlık bağırıyor; kulaklarım acıyor, içim bulanıyor.

Avucumda kalan bir çilek acısı, bir de karşımda çığlıklarım; yağmur da yağıyor üstelik.

Eskimeyen fistanım en çizgisiz haliyle, üzerimde.

Bir delinin arta kalan yanıyım şiraze.

Bir delinin en deli haliyim.

Neredesin şiraze?



Şiraze sen arayıp bulamadığım, şiraze sen sesini duyamadığım; şiraze sen en uzağım, en yakınım, en telaşım, bir de en aşkım. Yağmur da yağıyor üstelik. Aşk bu anlatılmıyor işte. Yaşansa farkına varılmıyor, bulunsa tanınmıyor, yakalansa hemen kaçıyor, ben “mor” desem yeşil çıkıyor. Yeşil de aşk’a bence şiraze hiç yakışmıyor. Üstelik yağmur da yağıyor. Islak bütün yeni çiçeklenmiş ağaçlar. Islak bütün şemsiyesi olanlar. Islak bütün şarkılar. Islak şiraze. Bir ıslandım mı bitiyor, ne acı ki uçamıyorum şiraze.



sen beni bırak şiraze, nasılsa ben hep seninleyim...


Ş İ R A Z E

 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif


Güçlü olmak artık beni yoruyor Şiraze,herkese karşı dimdik olmak...
bir çınar gibi asırlara direnebilecekmişim gibi görünmek...
Liman olmaktan yoruldum Şiraze,
artık ben de ağlamak istiyorum uluorta
susturulmuş hikayelerime ses vermek istiyorum.
haykırmak...çılgınca bağırmak...
en cart pembeyi giyip yürümek yollarda,
kimseyi umursamadan ve önemsemeden kurulacak cümleleri.
artık ben de ağlamak istiyorum Şiraze;
sakınmadan gözlerden, sakınmadan kendimi.
Kurumuş
rengi bakıra çalmış, bir bahar sonu kırgınlıklarım var içimde
İçimden içime, düşlerimden gecelerime, gecelerimden gündüzlerime...
uçurduğum turnalarım var
seher vakti kavak yelleriyle salınan,
salındıkça cama tıklayan;
beni benden alıp bilmediğim diyarlarda bana öyküler yaşatan düş kanatlarım var
turnalar uçarken, başımdan allı yazmalar düşer...
ben düşerim;
toprak, kokusunu salar içime;
içim ürperir, hasret türküleri yakar
‘bilemedim kıymetini kadrini/hata benim, günah benim, suç benim’ düşer bakışlarım...
sen masal uykularındayken gönderilmiş beyaz güvercinler uçuşur etrafımda
çırp çırp kanat sesleri; çırp çırp...
ben buralarda bilmem ki hangi uykunun hangi köşesinde beklemedeyim hiç gelmeyecek olanı
bir beyaz kelebek olur umut, avuçlarıma konan……
biliyor musun, bir zemheri gününde,
yine elimde mektuplar yola çıktığımda tam da başımın üzerinde beyaz bir kelebek...
hafif , kanatları huşu içinde dönüyor... dönüyor... dönüyor...
işte o gün sonrası Şiraze,
ben her bahar beyaz kelebekleri aradım
her güne beyaz kelebek görme umuduyla başladım
uyan Şiraze, doğrul...
kelebekler seni bekliyor, düş değil gerçek kelebekler seni bekliyor...
revnakı güzelliğinin, tüm zamanlarımı doldurduğunda
en onulmaz derdin tam orta yerine düştüğümün idrakinde değildim elbet….
kimseye düş bahçelerimden geçen katarların ağırlığını duyurmadım; duymayın da artık beni...
bundan sonrasında mı lâl rengi masallara yelken açacağız Şiraze?
lâl olup lâl’e mi boyanacağız Şiraze?
gözümüzden akan lâl, gönlümüzden taşan lâl...
hepsinin içinde ben de bir lâl...
bir yerlerde hep yanlış yapmanın telaşlı kıpırtısını yaşıyorken,
o yanlışın artık sonsuza dek düzeltilemeyeceğini bilmenin kıstırılmışlığı ile pusuyorum bazen…
uzun süre gecelere küsüyorum...
uzun süre kendime küsüyorum...
uzun süre kaleme, kağıda küsüyorum...
denizin en sığ yerinden başladık yol almaya Şiraze, şimdi kara görünmüyor gerimizde….
küsmeyide boş verelim, hep ileri... hep ileri...
bizi bekleyen sahilin taşlarında ışıltı var Şiraze.
denizin dalgalarından anemonları toplayıp dolduralım çıkınımıza; onlar da mor, düşlerimiz gibi...
varacağımız sahilleri mor’a boyayıp, mor uykulara dalalım
biz, denizin en sığ yerinden başladık yol almaya Şiraze.
düş bahçesi ile...

ŞİRAZE

 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif

birgün’dü

birgün’ün bir günüydü, yazıldı

.......

Yolun sonu hayat. Yolun başı hayat. Yol boyu hepten hayat. Sıkışıp kaldım şiraze. Diyorum çoğu zaman göklere dönüp yüzümü “emanet çok ağır.” Büküldükçe bükülüyorum şiraze. Çatlayan ellerim acıyor. Tırnaklarım acıyor. Saçlarım, kaşlarım, kirpiklerim acıyor. Kanıyorum gün boyu. Nasıl olayım işte, bunca sıkışmışlığın arasında heyhat’ım şiraze.

Düşünüyorum çok zaman, “hayat üzerine kaç cümle kurdular” diye. Cümleler de hayatın kendisi de, hayattan olmayan bir ben miyim ne? Bul beni şiraze. Daha girmeden karanlığa tüm aydınlığımı yuttum. Başıma bir ayla takıp, olamayacağım her ne var ise el ettim. Bul beni şiraze. Gözümden tut, dilimden tut... çek çıkar beni kuytularımdan şiraze.



Bazen gecenin en sessiz anında göğe bir merdiven dayayıp çıkmak geçiyor içimden yukarılara. Aşağıda hayat. Yukarıda hayat. Aşağı yukarı hepten hayat şiraze. Tutup askıya asamıyorum. Dolaba koyup saklayamıyorum. Sandığa kilitleyemiyorum. Kilit üstüne kilit vuramıyorum. Şiraze, ben en var halimle yok olmanın telaşındayım. Dünyanın her anını hayata döndürememenin telaşındayım. Sonsuzluğumu yeşertememenin telaşındayım. Her mevsimi ruhuma aşılayamamanın telaşındayım. Telaş içinde bir ben’im şiraze.



İhsanı bol olana sevdalıyken, insana dair her şey ne kadar da az görünüyor gözüme. Verseler verseler ne kadarını verirler şiraze? Verirken kaç ölçer, kaç biçerler şiraze? Buralardayım. İkinci paragrafın üçüncü satır, sekizinci kelimesinde... Sayfalardan iki-yüz-yetmiş-dokuz... Okuya okuya bul beni şiraze. “Boşluk” diye bir şey yok, her kelime arası dolu. Her satır arası dolu. Her paragraf arası dolu. Sayfa kenarları dolu. Dopdoluyum şiraze.

“Aşk” desen aşk.

“Hasret” desen hasret.

“Acı” desen acı.

“Sevda” desen sevda.

“Renk” desen renk.

“Yol” desen yol.

“Işık” desen ışık.

Ne ise aradığın onunla doluyum şiraze.



Gül verdiler, dikenini de istedim. Dikensiz gül kokmuyor şiraze.

Gökyüzü verdiler, bulut da istedim. Bulutsuz gökyüzü dalgasız deniz gibi şiraze.

Kağıt verdiler, kalem de istedim. Kalemsiz kağıt boş şiraze.

Anladım ki, verenden hep isteniyor şiraze.

Verdikçe isteniyor, verdikçe dahası isteniyor şiraze.



Buralarda kalakaldım gibi. Öyle bir his işte. Durağanlaşmak. Lakin... hiçbir şey kalmıyor şiraze. Benimle birlikte hiçbir şey kalakalmıyor. Rüzgar katıp bulutları önüne götürüyor, pazardaki meyveler akşama satılıyor, sular akıyor, saat tik tak’larını sürdürüyor, buzdolabı gürültüyle çalışmaya devam ediyor, akşam oluyor, sabah oluyor, ağaçlar bir yapraklanıyor bir çiçekleniyor... Hiçbir şey kalakalmıyor şiraze.



“Önüm arkam, sağım solum sobe” diyorum. Kimseler yok. Sobeleyecek kimseler yok şiraze. Ben de duvardaki tabloyu, çekmecedeki düğmeleri, pencereden görünen evleri, yoldan geçen arabaları sobeliyorum. Sonra kaçıp saklanıyorum kendime. Kimse beni bulmuyor, bulamıyor şiraze.

hep seninle...


Ş İ R A Z E

 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif

şakayık ki dağların lâlesi, seni bekler gizli gizli

her sabah umutla döner yüzünü göğe, bir dua belki dilinde

ve her akşam çöküşünde büker boynunu, döker yüzünü

ertesi güne...

Ben... nereden geçersem geçeyim, hangi kapıyı çalarsam çalayım ve her kimle oturup sohbete dalarsam dalayım bir şekilde sen çıkıyorsun karşıma şiraze. Giderken hiç gitmeyen, kaçarken hep beni izleyen, her adreste karşıma çıkan... dağ başı olsun ya da çöl... sensin şiraze atamadığım. Bak yağmur yağıyor yine, üstelik gri. Burada yağmurların rengi hep gri. Az gri, çok gri; ama hep gri şiraze.

saat dört yönünde bir yakamoz dansı büyülerken görenleri

bir necva ulaştı kulaklara, titrek

dedi

“olanı biteni aşk imiş”

sen alevlendin, sen dillendin, sen çöktün birdenbire

çöle damladım, zamansız yine...



Sen, yağmur ve bir bardak demli çay... birbirinize ne de çok yakışıyorsunuz. Ben aranızda ancak bir gölge gibi dolaşıyorum. Dizelerden sayısız ilham devşirme telaşındayken, adınla süslüyorum her mürekkebin değdiği yeri. Şiraze... çay kadar ısıtıyorsun içimi. Şiraze... yağmurlar kadar yıkıyorsun beni. Şiraze... bilmiyorsun, “bir ömrü harcamak” dedikleri gerçeğin altını seninle çiziyorum.

billur kaseler dolaşıyordu elden ele, şerbet kokusu havada

bir eğlentiye gelmişti insanlar, güle oynaya etekleri zilli

göz ucuna hüzün takılmışların yeri değildi

tennurelilerin yeri hiç değildi...

ne avludaki ağaç bir anlam verdi, ne çatıya serilip keyif süren asma...

aradığım neydi orada, sormalıydım

hem doğuyu, hem batıyı uyandıran adama



Umay ana hiç çıkmadı karşıma. Bohçacı Ester, Martinikli cariye, kazak güzeli Ayzada... Yolculuklarımda kimseler yoktu satırlara boyanan. Kalabalıklarda mırıltılı günlerdi yaşanan çoğu zaman şiraze. Hep birileri mırıldanıyordu. Kimi ağıt, kimi ninni, kimi destan... hep birileri mırıldanıyordu şiraze. Duyuyordum. Ben de bozkırın türkülerini söyledim kendi kendime. Mor kadife fistanları diz boyunda dökülürken yanı ucumda, ben de türküler yaktım hep sana. İçimden geçenlarin adı şiraze, yağmurlu günlerin tadı şiraze; söyledim seni. Duyurmak için değil, duymak için. Duyurmak için hiç değil, duymak için şiraze. Yağmurlar eşliğinde yola koyulduğum kaçıncı gece bu. Kaçıncı akşam hem senle hem sensiz gidişim guruba. “Bu gitmeler hep sürecek” nakaratı kulaklarımda saçlarına hoş kokulu buseler konduruyorum.



kehribar, kekik, zencefil bir de karanfil kokusu sarmıştı havayı

ipek yolu üzerindeydim, içimde arkeoloğunu bekleyen kalıntılar

ne kadar değişikti tümsekler, ne kadar başkaydı kasisler

ve ne kadar sığ kalmıştım derinlerde



seni özlüyorum, yağmur penceremde

seni özlüyorum hep şiraze...


Ş İ R A Z E

 

Asrevya

Özgürlük=Öze B/akış
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    14 Ocak 2014
  • Mesajlar
    1,409
  • MFC Puanı
    354
flatcastturkserit16t1qeg.gif

Al yalnızlığımı ört üzerine şiraze.
Al şiraze yalnızlığımı, ört üzerine.

Belki o vakit bırakıp her şeyi, gelirim biryerlerden başlamak için yeniden. Hani yalnızlığa pek alışmışların cesareti de gün gün kırılırmış da aydınlıktan dahi korkar olurlarmış. Bir yaprak hışırtısı, en şiddetli yağmurlardan birinde gökte damar damar çizilen şimşek ve ardından patlayan gürültü; konuşmalar, konuşmalar, konuşmalar... Korkular çok, bil ki korkular ille de sebepli şiraze. Al yalnızlığımı ört üzerine. Bitsin benliliğin hükmü üzerimde.

“Sevdiğini incitir insan” diyenleri haklı çıkaracak kadar kapanışım.

Rüzgar ektiğim günlerin sonrasında biçilen fırtınalarım.

Geceleri katettiğim menzillerim.

Bir şiire vurulup da hiçbir şiiri çözemeyişim.

Yapmak istediklerimi yaptıklarımla bir türlü örtüştüremeyişim.

Ve nerede, nasıl, ne zaman sonlanacağını bilemediğim hayatım.

Hepsi bir “yaşandı bitti” noktasının etrafında gezinen cümlelerim. Al yalnızlığımı ört üzerine şiraze.



Buralardayım uzun zamandır. Birgün’ü bekliyorum sanırım, birgün’ü. Öyle büyük fırtınalarım var ki, o fırtınaların birinde “artık yeter” feryadına kapılıp kaybolacağımı sanıyorum. Yutuluyorum şiraze. İzin vermeyeceğimi bile bile dik duruşların ardında bir söğüt eğikliği tavrında, hemen apartmanın ucunda kıvrılan sokak köşesinde, önümden gelip geçen her şeyi derin bir huşû içinde göz hapsinde tutuyorum. Sonbaharın yaprak dökümünde her yer sarı rengin hükmünde. Bu yüzden işte, al yalnızlığımı ört üzerine şiraze.



Orhan Pamuk’un dediği gibi, doğru olanı yapmak her zaman mutlu etmiyor şiraze. Mutlu olmak adına tüm düşüncelerimi bir kenara bırakma arzusuyla yırtarken yazılmışları, hani “niye mutlu olmaya bu kadar çaba” cümlesiyle kol kola geçiyorum ara yolları bir bir. Biliyorum ki artık, kendi istemedi mi gelmiyor, konuk olmuyor hayatımıza şiraze. Bu yüzden al yalnızlığımı ört üzerine. Al yalnızlığımı şiraze.



“İnsanın hiç unutmadığı şeyler var” diyor Jean-Christophe Grange. Ya unutamadığından, ya unutmaya meyli olmadığından, ya da hep hatırlatmaya hevesli ayrıntıların bir boşluk bulup gözlerle buluşuverdiğinden... Ben zihin çıkınımı karıştırdığımda öyle çok unutulmuşlarla karşılşıyorum ki, “Hayret” diyorum kendi kendime. “Nasıl olmuş da bir çizgi geçmişim üzerinden.” Bu bir zihin oyunu. Bu benim zihnimin bana oyunu şiraze. Oyunlarım. Ben oyun oynamayı sevdiğim günlerin peşine takıldım bak yine. Hemen. Bir cümlede kayıverdim anıların içine. Anılarda mutluluk göz kırparmış. Hani insan mutlu olduğunu mutluluk anında değil de sonraları anlarmış. Şiraze oyun oynayalım seninle. Oynayalım ama, içinde yalnızlık olmasın. Al yalnızlığımı ört üzerine şiraze. Al yalnızlığımı. Ört üzerine. Ve uyut ninnilerle.


Ş İ R A Z E

 
Üst Alt