• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Sen de mi brutus?

BarLa

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
13 Kas 2012
Konular
30
Mesajlar
34
MFC Puanı
280
Kalplerimiz bir heybe misali akşama kadar dolup dolup boşalıyor.Aklımız bir su değirmeni gibi geleni geçeni öğütüp, düşünce, icraat, plan, hayal olarak ayrı ayrı bir kenara yığıyor.

“Ana rahminden geldik pazara/ 2 metre kefen aldık, gene döndük mezara” sözünü kim söylemişse çok doğru söylemiş. Geldiğimiz bu pazarda kimin ne aldığı ne sattığı, kimin kimi kandırıp, kimin kime nasıl kazık attığı Pazar bitip sıra hesaba geldiğinde ortaya çıkacak.

Daha bu sabah bir dostumla sabah çayı içerken yaptığımız sohbette şu kanıya vardık; sizinle de paylaşmak isterim, kişiyi insanlık vasfına ulaştıran en önemli maddelerden biri, belki de en birincisi başka insanların sizden emin olması, sizin de etrafınızdaki insanlardan emin olarak hayat yolculuğuna devam etmenizdir. Emin olmak yada olunmak hayat secerenizin bir günlük yada birkaç yıllık görünüşü degildir. Belki (Kesinlikle) imtahana tabi oldugunuz güne kadar olan yaşamınızın fihristesidir aslında

Peygamberimizin (sav) daha İslamiyet gelmeden, peygamberlik vazifesi verilmeden önce bile sıfatı Muhammed-ül Emin’di.Yani kendisinden sonuna kadar emin olunan İnsan.

Sahiden de bir düşünün, kendisinden emin olmadığınız birine sırtınızı bir an olsun dönebilir misiniz? Gerçek dost, sırtınızı rahatça dönebildiğiniz, arkamdan ne iş çeviriyor demeden gönül huzuru ile geride bırakabildiğiniz kişi degilmidir. Dostlugunuzdan emin oldugunuz insan siz yanında degilken dahi yanındaymışcasına hareket edenmidir? Yoksa fırsatı yakaldıgında bütün hileleri pervasız ve acımasızca uygulayanmıdır

“Et tu, Brutus?”

Efsaneye göre Julius Sezar‘ın son sözleridir bunlar. Türkçe ‘ye “Sen de mi Brutus?” veya “Sen bile mi Brutus?” olarak çevrilmiş.Julius Sezar kızgın bir grup senatör tarafından sırtından hançerlenmiştir. Brutus ise Sezar’ın en yakın arkadaşıdır ancak o da kalabalıklar arasındadır. Sezar’ın önce saldırganlara karşı koymaya çalıştığı, fakat kendisini hançerleyenlerin arasında Brutus’u görünce, bu sözleri (Et tu, Brutus?) (Evenyou, Brutus?) söylediği ve karşı koymayı bıraktığı rivayet edilir.



Ben bunu ilk kez duyduğumda içim ürperdi.En yakın dostlarımı düşündüm.Acaba ben düşsem hangisi beni tutar, ya da hangi çok güvendiğim arkadaşım hançerleyenler arasında yer alır? Ve en yakın dostumun elinde bir hançerle arkamda gölgesini görecek olsam acaba ne yaparım diye düşündüğüm hiç az degildir ve beni tanıyanlar çok sık Brutus örneklemesini defalarca anlattığıma şahit olmuşlardır.

İnsan hırs gibi, ihtiras gibi, elde etme, sahip olma, alma, satma gibi hisleri sırtına bir yelek gibi giyer de gezer. Bu duygularımız olmazsa ne iş hayatı olur, ne rekabet, ne de ticaret.Alırken satarken, bir şeyi elde edip, elden çıkarırken hep bu sivri duygularımızı aracı yapar öyle çıkarız bu hayat denen pazara. Bizler ilkel avcılarız, akşama kadar avlanırken bu sivri hislerimizle avlanırız tabiri caizse, ama sadece avlanmak, maişetimizi çıkarmak, hayatımızı idame ettirmek için kullanılırsa böyle; yoksa birbirimizi avlamak, yaralamak, öldürmek için değildir bu hisler. Hele kardeşini çiğ çiğ yemek için? Asla…

Ne zamanki hırsımız bir araç olmaktan çıkıp, ihtirasımız bir fikir olmaktan çıkıp,alma-satma duygumuz bir vesile olmaktan çıkıp birer kamçıya, birer hançere, birer mızrağa dönüştü, işte o zaman işe değil kişilere yöneldi bütün bu sivri duygularımız ve sokaklarında Brutus’lerin cirit attığı Roma arenalarından bir farkı kalmadı içinde bulunduğumuz dünyanın.

Oysa insanoğlu ne çabuk unutuyor öleceğini.Ne çabuk unutuyor dünya hayatının bir yolcunun bir ağacın gölgesinde soluklanma miktarı kadarcık bir hükmü olduğunu.İnsanlığın ne dilinden, ne işinden, ne yaptıklarından asla emin olamadığı güvenilmez biri olarak yaşamakta bir sakınca görmeyenlerin; gölgesinde dinlendiği ağacı kesen, meyvesini aşırıp, dallarını kıran vefasız ve nankör insanlardan bir farkı kalıyor mu sizce?

Sadece ve sadece imtihan için geldiğimiz ve heybemize (amel defterimize) ne doldurmuşsak onu götürebileceğimiz şu imtihan dünyasını sirk ya da çocuk parkı zannedenlere sözüm; kalplerimizi elinde evirip çeviren Mevla, ayı sabahtan akşama akşamdan sabaha güneşin etrafında fırfır döndüren Mevla, Güneşi doğduran ve batıran Mevla, bir şeye sadece “ol” der ve o şey olur. Her şey bu kadar değişmeye ve elden gitmeye mahkûmken bu hırs niye? Bu ihtirasın kime faydası var? Bu bencilliklerin bu pazardaki tartılarda bir ağırlığı olmadığını bir görebilsek..

Götüreceğimiz en değerli hazine, içinde imtihana tabi tutulduğumuz şu insanlık alemine iyi eserler bırakmak ve edinebileceğimiz en büyük meziyet “nasıl bilirdiniz?” dendiğinde “kendisinden südur eden her şeyden emindik, sırtımızı dayadığımızda devrilmeyeceğinden, kenara çekilip bizi düşürmeyeceğinden emindik, elinde asla hançer olmadı ve bir karıncayı bile incitmedi densin..

İnsanoğlu bütün değerli niteliklerini hızla kaybetmekte, ilk sırada güven duygumuz var maalesef..
 
Üst