DeStina
MFC Üyesi
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
- Konular
- 11,091
- Mesajlar
- 13,910
- MFC Puanı
- 27,850
Pek bir şey başaramadık
Aşağıdaki tablo, milyon dolar cinsinden, dünya ekonomileri büyüklük sıralamasını gösteriyor ve UNCTADın 2014 yılı raporundan alındı. Bu ilginç tabloya göre, Türkiye 2000 ila 2013 yılları arasında dünyada en büyük 17nci ekonomi olma özelliğini sürdürüyor. 2000 yılında Arjantin, bizim önümüzde iken borçlarını ödeyememesi, onun sıra dışı olmasına neden oldu.
Ülkemizde ciddi bir kriz yılı olan 2000 yılından sonra, 2002 ila 2014 yılları arasında, teğet geçtiği söylenen krizden de faydalanarak, gayri safi milli hasılamızı önemli ölçüde artırdık. Hatta, 2000 yılında dünya ekonomisi içindeki oransal büyüklüğümüz yüzde 0.81 iken, 2010 yılında yüzde 1.14e yükseldik. Bu oran, 2013 yılında yüzde 1.11e düştü ve hâlâ düşmeye devam ediyor.
Prof. Dr. Ahmet İncekaranın İktisadi Araştırmalar Vakfı Yıllığındaki makalesine göre, dünyada geçtiğimiz 10 yılda Türkiyenin önündeki bütün ülkeler de büyümeye devam ettiği için, dünya sıralaması değişmemiş.
Karşıyız...
Maalesef, ekonomideki gelişme iç ve dış siyasetteki istikrara sıkı sıkıya bağlı. Biz, İsraile karşıyız. IMFye, Sisiye, Esede, Iraka, ABDye, Suudi Arabistana karşıyız. Ortadoğudaki beş ülkede büyükelçimiz bile yok. Kısacası, içinde bulunduğumuz bölgede, barışın değil kargaşanın bir parçasıyız; çünkü biz neredeyse her şeye karşıyız. Neye taraftar olduğumuz da, belli değil.
İç politikada, sağlanmış zannettiğimiz istikrarı da iyice yitirdik. Seçim oluyor; seçim sonuçlarını kabul etmiyoruz. Demokrasi var diyoruz; seçimi kaybetmiş olan hükümet, hâlâ iş başında. Hatta, seçimi kaybetmiş bir partinin kuracağı azınlık hükümeti ile yeni seçime gitme hazırlığı yapıyoruz. Demokrasi var diyoruz; tarafsız Cumhurbaşkanı taraf tutuyor. Kısacası, itiraf etmesek bile, demokrasiye de karşıyız. Söyleyin; böyle bir ülkede, milli yatırımcı yatırım ve üretim yapar mı? Bu ülkeye yabancı yatırımcı girer mi?
Ülkemizde ciddi bir kriz yılı olan 2000 yılından sonra, 2002 ila 2014 yılları arasında, teğet geçtiği söylenen krizden de faydalanarak, gayri safi milli hasılamızı önemli ölçüde artırdık. Hatta, 2000 yılında dünya ekonomisi içindeki oransal büyüklüğümüz yüzde 0.81 iken, 2010 yılında yüzde 1.14e yükseldik. Bu oran, 2013 yılında yüzde 1.11e düştü ve hâlâ düşmeye devam ediyor.
Prof. Dr. Ahmet İncekaranın İktisadi Araştırmalar Vakfı Yıllığındaki makalesine göre, dünyada geçtiğimiz 10 yılda Türkiyenin önündeki bütün ülkeler de büyümeye devam ettiği için, dünya sıralaması değişmemiş.
Karşıyız...
Maalesef, ekonomideki gelişme iç ve dış siyasetteki istikrara sıkı sıkıya bağlı. Biz, İsraile karşıyız. IMFye, Sisiye, Esede, Iraka, ABDye, Suudi Arabistana karşıyız. Ortadoğudaki beş ülkede büyükelçimiz bile yok. Kısacası, içinde bulunduğumuz bölgede, barışın değil kargaşanın bir parçasıyız; çünkü biz neredeyse her şeye karşıyız. Neye taraftar olduğumuz da, belli değil.
İç politikada, sağlanmış zannettiğimiz istikrarı da iyice yitirdik. Seçim oluyor; seçim sonuçlarını kabul etmiyoruz. Demokrasi var diyoruz; seçimi kaybetmiş olan hükümet, hâlâ iş başında. Hatta, seçimi kaybetmiş bir partinin kuracağı azınlık hükümeti ile yeni seçime gitme hazırlığı yapıyoruz. Demokrasi var diyoruz; tarafsız Cumhurbaşkanı taraf tutuyor. Kısacası, itiraf etmesek bile, demokrasiye de karşıyız. Söyleyin; böyle bir ülkede, milli yatırımcı yatırım ve üretim yapar mı? Bu ülkeye yabancı yatırımcı girer mi?