DarkWoman
MFC Üyesi
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2019
- Konular
- 5,318
- Mesajlar
- 11,488
- MFC Puanı
- 66,370
‘‘Zaman denilen rüzgarı diriler anlamaz. Ölülere sor.’’ dedi matmazel. Sustum. Biliyordum ki, yine boyundan büyük lafları dizecekti kulaklarıma. Sakince bekledim zihnime çarpmalarını. Çok uzun sürmedi:
‘‘Zaman, evrenin en gelişmiş sindirim sistemidir yavrum. Ölmek dahi onu durduramaz. Avuçlarımıza bıraktığı değerleri çürürken izlemek de bizim doğamız.’’ diyordu. Bir şeyler daha mırıldandı ama dinlemedim onu. Belli ki Matmazel, zaman harcadığını sanmış, fakat onun tarafından harcanmıştı. Güldüm. Çünkü komikti bu.
İnsan, hep güçlerine odaklanıyordu. Halbuki güçsüzlükleri ne kadar da çoktu. Matmazel bilmiyordu bunu. Bu yüzden güçlüydü belki de. Bilgisizliğin özgüven inşa ettiği olağan bir karakter işte.. Ve çoğu insan gibi, o da bildiklerini her şey sanıyor, bilmediklerinin ezikliğini hiç mi hiç hissetmiyordu. Zamanı tanıdığını düşünüyor, kendi gerçekliğinin içinde sanrılar yaşıyordu. Bense küçüktüm. Yaşım iki basamaklı değildi henüz. Buna rağmen, gerçek açlığın bilgiye yönelik olduğunu fark ettiğim bir bilinç taşıyordum içimde. Dolayısıyla gözlerim acıyana dek besliyordum kendimi. Ölü ağaçların üzerindeki mürekkep şekillerini kazıyordum aklıma. İçinde hayat geçen ne varsa okuyor, ruhuma nüfuz eden bilgelik ile daha da fazla aşağılıyordum kendimi. Nitekim duyduklarımdan çok okuduklarıma inanıyor, ve hatta insanların dudaklarını terk eden her şeyi sorguluyor, etraflıca irdeliyordum. Bir yandan saçmaydı bu, biliyordum. Her söz, kolayca yazıya dökülebilir ve gözler ile sindirilebilirdi çünkü. Lakin yazmaya, uğruna zihin yorup kalem tutmayı göze almaya değer bulunanlar ancak gözlere değmeliydi. Hem akıl ne işe yarıyordu? Bi tabii tüm bu manaları ayrıştırıp, ancak unutulmayacak kadar mühim olanları saklayacaktı. Şayet hükmedilen bir akılsa elbet..
Halbuki günümüzde Matmazel gibilere bilge deniyordu. Ama sonradan öğrendim ki, benim gibilere ise dahi deniyordu. Ve dahiler, sahip oldukları tüm dahiliklerini, delirmek ya da yaratmak için kullanırlardı. Yaratmak veyahut delirmek ha? Evet, dahiliğin başka çıkar yolu yoktu.
Delirdim. Çünkü yaratmak, bilinmeyenin üzerindeki sis perdesini kaldırmak, imkansızı mümkün kılmaktı. Kolay ve sıkıcıydı bu. Hayat ve bilinmeyenler ile ilgilensem de mevcudiyetimi bu uğurda paralayacak kadar fedakar değildim. Fakat bilgeler içinde bir deli olmak, ne büyük bir eğlence. Kendi üstünlüklerinin sarhoşluğuyla başı dönenler içinde bir hiç olabilmek ne hoş.
…
‘‘Zaman, evrenin en gelişmiş sindirim sistemidir yavrum. Ölmek dahi onu durduramaz. Avuçlarımıza bıraktığı değerleri çürürken izlemek de bizim doğamız.’’ diyordu. Bir şeyler daha mırıldandı ama dinlemedim onu. Belli ki Matmazel, zaman harcadığını sanmış, fakat onun tarafından harcanmıştı. Güldüm. Çünkü komikti bu.
İnsan, hep güçlerine odaklanıyordu. Halbuki güçsüzlükleri ne kadar da çoktu. Matmazel bilmiyordu bunu. Bu yüzden güçlüydü belki de. Bilgisizliğin özgüven inşa ettiği olağan bir karakter işte.. Ve çoğu insan gibi, o da bildiklerini her şey sanıyor, bilmediklerinin ezikliğini hiç mi hiç hissetmiyordu. Zamanı tanıdığını düşünüyor, kendi gerçekliğinin içinde sanrılar yaşıyordu. Bense küçüktüm. Yaşım iki basamaklı değildi henüz. Buna rağmen, gerçek açlığın bilgiye yönelik olduğunu fark ettiğim bir bilinç taşıyordum içimde. Dolayısıyla gözlerim acıyana dek besliyordum kendimi. Ölü ağaçların üzerindeki mürekkep şekillerini kazıyordum aklıma. İçinde hayat geçen ne varsa okuyor, ruhuma nüfuz eden bilgelik ile daha da fazla aşağılıyordum kendimi. Nitekim duyduklarımdan çok okuduklarıma inanıyor, ve hatta insanların dudaklarını terk eden her şeyi sorguluyor, etraflıca irdeliyordum. Bir yandan saçmaydı bu, biliyordum. Her söz, kolayca yazıya dökülebilir ve gözler ile sindirilebilirdi çünkü. Lakin yazmaya, uğruna zihin yorup kalem tutmayı göze almaya değer bulunanlar ancak gözlere değmeliydi. Hem akıl ne işe yarıyordu? Bi tabii tüm bu manaları ayrıştırıp, ancak unutulmayacak kadar mühim olanları saklayacaktı. Şayet hükmedilen bir akılsa elbet..
Halbuki günümüzde Matmazel gibilere bilge deniyordu. Ama sonradan öğrendim ki, benim gibilere ise dahi deniyordu. Ve dahiler, sahip oldukları tüm dahiliklerini, delirmek ya da yaratmak için kullanırlardı. Yaratmak veyahut delirmek ha? Evet, dahiliğin başka çıkar yolu yoktu.
Delirdim. Çünkü yaratmak, bilinmeyenin üzerindeki sis perdesini kaldırmak, imkansızı mümkün kılmaktı. Kolay ve sıkıcıydı bu. Hayat ve bilinmeyenler ile ilgilensem de mevcudiyetimi bu uğurda paralayacak kadar fedakar değildim. Fakat bilgeler içinde bir deli olmak, ne büyük bir eğlence. Kendi üstünlüklerinin sarhoşluğuyla başı dönenler içinde bir hiç olabilmek ne hoş.
…