Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

KANSER ÇeşitLeri

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
Adacık Hücre Kanseri

Nadir bir tür olan adacık hücresi kanserinde kanser (kötücül) hücreleri, pankreasın belirli dokularında bulunur. Pankreas yaklaşık 15 cm. uzunluğunda, bir ucu daha geniş, diğer ucu daha dar olan ince bir pear benzeri bir organdır. Pankreas, midenin arkasında, ince barsağın oluşturduğu bir halkanın içinde yer alır. Daha geniş olan sağ tarafı baş, orta bölümü gövde ve ince sol tarafı ise kuyruk olarak adlandırılır. Vücutta pankreasın temel olarak iki işlevi vardır. Gıdaların sindirimini sağlayan salgıları ve gibi, gıdaların kullanımını ve depolanmasını yöneten insülin gibi hormonları üretir. Sindirim salgılarını üreten pankreas bölümü ekzokrin pankreas olarak adlandırılır. Pankreas kanserlerinin yaklaşık % 95'i ekzokrin pankreastan kaynaklanır. Pankreasın hormon üreten bölgelerinin adacık hücresi adı verilen özel hücreleri vardır ve endokrin pankreas olarak adlandırılır. Pankreas kanserlerinin sadece % 5'i bu hücrelerden kaynaklanır. Bu özet endokrin pankreas kanseri (adacık hücresi kanseri) hakkında bilgi vermektedir.


Pankreastaki adacık hücreleri, vücudun şekerli gıdalarının depolanmasını ve kullanımını düzenleyen insülin gibi hormonlar üretir. Pankreastaki adacık hücreleri kanserleştiğinde, gereğinden fazla hormon üretebilirler. Böyle aşırı hormon üreten adacık hücre kanserlerine işlevsel (fonksiyonel) tümörler denir. Bazı adacık hücre kanserleri ise aşırı hormon üretmezler ve işlevsiz (non-fonksiyonel) tümörler olarak adlandırılırlar. Adacık hücrelerinde vücudun başka bölümlerine yayılmayan tümörler de gelişebilir. Bunlar selim (iyicil) tümörler olarak adlandırılırlar ve kanser değildirler. Hekimin saptanan tümörün kanser mi, yoksa selim bir tümör mü olduğunu ayırt etmesi gereklidir.
Karın ağrısı, ishal (diare), mide ağrısı, sürekli yorgunluk hissi, baygınlık ve çok yemek yememeye rağmen kilo alma gibi durumlarda bir hekime başvurmalıdır.
Bu belirtiler varsa, hekim vücuttaki hormon miktarlarının normal olduğunu belirlemek için kan ve idrar tahlilleri isteyecektir. Röntgen incelemeleri ve özel taramalar gibi başka testler de gerekebilir.
iyileşme şansı (prognoz) hastanın hangi tip adacık hücresi kanseri olduğuna, kanserin ne kadar yayıldığına ve hastanın genel sağlık durumuna bağımlıdır.
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
Adrenokortikal Karsinom

Adrenal korteks kanseri nedir?


Adrenal korteks kanseri, kanser hücrelerinin adrenal bezin dışındaki tabaka olan adrenal kortekste bulundunan nadir bir kanserdir. Adrenal korteks kanserine adrenokortikal karsinom da denir. Üst abdomenin arka kısmında her böbreğin üst kısmında bir tane olmak üzere iki adrenal bezi vardır. Adrenal bezlere suprarenal bezler de denir. Adrenal bezin iç kısmına adrenal medulla denir. Adrenal medulladan başlayan kansere feokromasitoma denir.

Adrenal korteksteki hücreler vücudun düzgün çalışabilmesine yardımcı olan önemli hormonları yaparlar. Adrenal korteksteki hücreler kanserleşince, yüksek kan basıncı, kemiklerde zayıflama veya diyabet gibi semptomlara neden olan bir veya daha fazla hormonu aşırı olarak salgılarlar. Eğer erkeklik veya kadınlık hormonları etkilenirse, vücutta seste kalınlaşma, yüzde kıllanma, üreme organlarında büyüme veya göğüslerde şişme gibi değişiklikler görülür. Hormon salgılayan kanserlere işlevsel tümörler denir. Adrenal korteks kanserlerinin çoğunluğu fazladan hormon üretmez ve bunlara işlevsel olmayan tümörler denir.

Aşağıdaki semptomlar ortaya çıkar ve kaybolmazsa doktora başvurulmalıdır:

  • Karın ağrısı,
  • Diyet yapmadan kilo kaybı veya
  • Güçsüzlük
Eğer işlevsel bir tümör varsa birçok hormonun neden olduğu semptom ve bulgular görülebilir. Eğer semptomlar mevcutsa, doktor vücuttaki hormon miktarlarının normal olup olmadığını görmek için kan ve idrar testleri isteyecektir. Doktor, ayrıca, karnınızın içinin resmini gösteren abdominal tomografi de isteyebilir. Ne cins bir tümörün olduğunu anlayabilmek için başka özel filmler de çekilebilir. İyileşme şansı (prognoz) kanserin ne kadar yayıldığına (evre) ve doktorun kanserin tamamını ameliyatla çıkartabilmesine bağlıdır.

Evre Açıklaması:

Adrenal Korteks Kanserinin Evreleri:

Adrenal korteks kanseri saptandığında, kanserin ne kadar yayıldğını anlamak için tetkikler yapılacaktır. Buna evreleme denir. Doktor tedaviyi planlayabilmek için kanserin evresini bilmelidir. Adrenal korteks kanserinde aşağıdaki evreler kullanılır:
Evre I
Kanser beş cm'den daha küçük ve adrenal bez etrafındaki dokulara yayılmamış.
Evre II
Kanser beş cm'den daha büyük ve adrenal bez etrafındaki dokulara yayılmamış.
Evre III
Kanser adrenal bez çevresindeki dokulara veya lenf bezlerine yayılmış. Lenf bezleri lenf sisteminin küçük, fasulye tanesi şeklinde parçalarıdır ve infeksiyonlarla savaşan hücreleri yapar ve depolarlar.
Evre IV
Kanser bölgedeki doku veya organlara ve adrenal korteks etrafındaki lenf bezlerine yayılmış veya kanser vücudun diğer bölgelerine yayılmış.
Nüks
Kanser tedavi edildikten sonra yinelemiş (nüks). Nüks, adrenal korteks veya vücudun başka bir yerinde olabilir.

Tedavi Seçenekleri:

Adrenal Korteks Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?
Adrenal korteks kanseri olan tüm hastalar için tedavi seçenekleri mevcuttur. Üç çeşit tedavi kullanılır:

-Cerrahi (kanserin çıkartılması)
-Kemoterapi (kanser hücrelerini öldürmek için ilaçlar kullanmak)
-Radyoterapi (kanser hücrelerini öldürmek için yüksek doz X ışınları veya diğer yüksek enerjili ışınlar kullanmak)

Cerrah adrenalektomi denilen bir ameliyatla adrenal bezini çıkartabilir. Adrenal bezinin çevresinde kanser içeren dokular çıkartılır. Bu bölgedeki lenf bezleri de çıkartılabilir (lenf bezi di....iyonu).

Kemoterapi: kanser hücrelerini öldürmek için ilaçları kullanır. Kemoterapi hap şeklinde alınabilir veya bir iğne yardımıyla toplardamar veya kas içine verilebilir. Kemoterapiye sistemik tedavi denir, çünkü ilaç kan dolaşımına girer, vücut içinde dolaşır ve vücut içindeki kanser hücrelerini öldürür.

Radyoterapi, kanser hücrelerini öldürmek ve tümörü küçültmek için yüksek enerjili X ışınlarını kullanır. Adrenal korteks kanseri için uygulanan radyoterapi vücudun dışındaki bir makineden verilir (eksternal radyoterapi).

Kanser tedavisinin yanısıra (kemoterapi, radyoterapi ve/veya cerrahi) hastaya kanser tarafından salgılanan fazla hormonların neden olduğu bulguları önlemek ve tedavi etmek için başka ilaçlar da verilebilir.

Evreye Göre Tedavi
Tedavi kanserin ne kadar yayıldığına ve hastanın yaşı ve genel durumuna göre düzenlenir.
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
CİLT KANSERİ (Deri Kanseri)
Bütün dünyada deri kanseri en sık görülen kanser tipi olup, kanser nedeniyle meydana gelen ölümlerin % 2’sini oluşturur. Başlıca üç tip deri kanseri bulunur. Bunlar : Skuamöz hücreli karsinom (Melanoma olmayan deri kanseri de denir), bazal hücreli karsinom ve melanomadır.
Bazal hücreli karsinom ve skuamöz hücreli karsinom deri kanserinin en sık görülen iki tipidir. Genellikle iyi seyreden, kanserler içinde en yüz güldürücü sonuçların alındığı kanser tipleridir.
Melanoma ise daha saldırgan seyirli bir deri kanseri olup, diğerlerine göre daha kötü huyludur.
Ultraviyole (UV) ışını, radyasyona maruziyet yada derinin UV ışınına duyarlı olmasının deri kanseri için risk faktörü olduğu bilinmektedir. Bununla beraber maruziyetin tipi (yüksek şiddette, bazen ya da sürekli) ve şekli (devamlı ya da aralıklı) deri kanserinin tipleri için değişik olabilir.
Deri kanserine yatkınlığı olan (kanser öcüsü lezyonların olması, hassas deri tipi) kişilerde, derinin güneşe maruziyetinin azaltılması deri kanserinden korunmada esas temeli oluşturmaktadır.
UV ya da radyasyon maruziyeti ile deri kanserinin önlenmesi konuları gözlem ve çalışmalara dayanmaktadır. Bu çalışmalara göre melanoma olmayan deri kanserlerinde güneşe maruziyetin bir risk faktörü olduğu ortaya konmuştur. Güneş ışınları ile derisi bronzlaşmayan ancak kolayca yanan kişilerin kanser riski yüksektir.
Ancak koruyucu krem veya giysiler kullanılarak UV radyasyon maruziyetini veya maruziyet süresini azaltmanın melanoma olmayan deri kanserlerinde kanser oluşum sıklığını azaltıp azaltmadığı kesin olarak bilinmemektedir.
Düzenli olarak güneş önleyici kremlerin kullanılmasıyla solar keratoz adı verilen ve skuamöz hücreli karsinomun öncülü olan lezyonların azaldığı ve varolan lezyonların gerilediği gösterilmiştir.
UV radyasyon maruziyeti ile melanomanın ilişkisi net olarak bilinmemektedir. Zaman içinde yavaş yavaş güneş maruziyetine kıyasla aralıklı olarak ani güneş maruziyetinin çok daha fazla hasar verici olduğu düşünülmektedir. Özellikle çocukluk yada gençlikteki güneş ışığına ani maruziyetler çok daha tehlikelidir. Güneş yanıklarına yönelik koruma amaçlı ürünlerin UV radyasyon nedeniyle meydana gelen melanomayı önlemediği saptanmıştır. Yanmaya meyilli deriye sahip olma, fazla sayıda iyi huylu melanostik yada atipik benin olması gibi değiştirilemeyen faktörler de melanoma gelişimi için risk faktörü oluşturmaktadır.
UV radyasyon maruziyetinin azaltılmasında ki en iyi silah; güneşten korunma konusunda eğitim yapılmasıdır. Bu yolla kişiler bilinçlendirilmekte ve deri kanserlerinin gelişim riski azaltılabilmektedir.
Melanoma ile ilişkili olarak kişinin kendi kendini muayenesinin, özellikle riskli kişilerde yararlı olduğunu öne sürmüşlerdir.
Izotretinoin, beta-karoten gibi kimyasal olarak önleyici ajanların etkinliği, melanoma olmayan deri kanseri riski yüksek olan kişilerde değerlendirilmiştir. Kseroderma pigmentozumlu hastalarda yüksek doz izotretinoin’in yeni kanserleri önlediği gösterilmiştir. Ancak; önceden bazal hücreli karsinom nedeniyle tedavi almış olan kişilerde uzun dönem izotretinoin tedavisinin yeni bazal hücreli karsinomu önlemediği fakat ızotretinoin’in yan etkilerinin ortaya çıktığı gösterilmiştir. Daha önceden melanoma olmayan deri kanseri nedeniyle tedavi edilmiş hastalarda uzun dönem beta-karoten kullanılmasının yeni deri kanseri gelişimini önlemede yararı olmadığı saptanmıştır.
Günümüzde antikanserojen olarak popüler bir mineral olan selenyumun da uzun süreli kullanılmasının basal hücreli yada squamöz hücreli karsinomu önlemede ciddi bir etkisi olduğu gösterilememiştir.
MELANOMA OLMAYAN DERİ KANSERLERİNİN TANISI VE BELİRTİLERİ


Melanoma olmayan deri kanserleri erken tanınabilir mi ?
Melanoma olmayan deri kanserleri erken tanınabilirler. Deri kanserlerinin erken tanısında herkesin önemli bir rolü olabilir. Amerikan Kanser Cemiyeti, kanser için yapılan kontrolleri 20-40 yaşları arasında 3 yılda bir, 40 yaş ve sonrasında her yıl olarak önermektedir.
Aynı zamanda kendi cildinizi ayda bir kez muayene etmeniz de önemlidir. Vücudunuzdaki ben, çil ve diğer lekelerin şekil, yapı ve renklerini bilmek, bu yapılarda oluşması olası değişiklikleri fark etmek açısından önemlidir. Kendi kendine muayene en iyi bir boy aynası ile yapılır. Görülmesi zor olan bölgeler için küçük bir el aynası kullanılabilir. Bu muayenede sırtın alt bölümü yada uylukların arkası gibi zor görülen yerlerin görülmesinde bir başkası size yardımcı olabilir. Avuç içleri, ayak tabanları, sırtın altı, bacakların arkası dahil bütün bölgeler muayene edilmelidir. Değişiklik olduğunu düşündüğünüz bir bölgeyi doktorunuza göstermek faydalı olabilir. Arkadaşlar veya aile üyeleride birbirlerinde gördükleri değişiklikleri birbirlerine söyleyebilirler.
Melanoma olmayan deri kanserlerinin çeşitli belirtileri mevcuttur. Deride yeni meydana gelen ve büyüyen bir oluşum, leke, noktacık yada çıkıntı veya 3 ay içinde düzelmeyen yanma hissi bu belirtilerden bazılarıdır.
Bazal hücreli kanserler genellikle düz, sert ve soluk alanlar veya küçük, kabarık, pembe/kırmızı, şeffaf, parlak alanlar şeklinde küçük zedelenmeler sonrası kanayabilen oluşumlardır. Bu oluşumların üzerinde gözle görülür düzensiz bir damar olabileceği gibi bunların merkezlerinde çökük bir alan olup bu alan mavi, kahverengi yada siyah bölgeler içerebilir. Geniş bazal hücreli kanserler kaşıntılı olabilir ya da soyulmuş bölgeler içerebilir.
Skuamöz hücreli kanserler büyüyen şişlikler şeklinde genellikle kaba yüzeyi olan yada yavaş büyüyen ve düz kırmızımtrak yamalar içeren oluşumlardır. Sıklıkla ileri yaşta, güneşe maruz kalan bölgelerde iyileşmeyen yaralar şeklinde görülür.
Her iki tip melanoma olmayan deri kanseri de normal deriden çok hafif değişiklikler içeren düzgün alanlar olarak başlayabilir.
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
Dil ve Dudak Kanseri

Dudak, dil, ağız döşemesi, tükrük bezleri, yanak iç kısımları, diş etleri ve damağı etkileyen kötü huylu tümörler. Tümörlerin % 90′ ı skuamöz hücre kanserlerdir ve kalanları lenfoma, melanoma,küçük tükrük bezlerinin kanserleri ve sarkomalardır. Etkilenen sistemler: Sindirim sistemil Genetik:
• ilgisiz
Görünme sıkılığı:
• 12 /100.000 (her yıl 30.300 yeni olgu). Her yıl 5000 kişi bu hastalıktan ölür
• Ağız boşluğu tümörleri tüm kanserlerin, erkeklerde % 4′ ünü, kadınlarda % 2 ‘ sini meydana getirir
• Hurma, taze hurma yaprağı çiğneme alışkanlıkları, sigaranın yanan ucunu ağız içinde tutma alışkanlığına bağlı olarak, Asya’da ensidansı yüksektir.
Yaş :
• 50 ve üzeri. Fakat dumansız tütün kullanımı ile genç yaş grubunda artış görülmektedir.
Cinsiyet:
• Erkek = Kadın

BELİRTİ VE BULGULAR
• Yutma güçlüğü
• Lokmaların burundan geri gelmesi.
• Konuşma problemleri
• Tümöre bağlı nazofaringeal yetersizlik ve boğaz ağrısı yutulan gıdalrın hava yollarına kaçması.
• Yansıyan ağrı nedeniyle tek taraflı kulak ağrısı
• Sıklıkla hassas ve infeksiyon ile karışan ağız boşluğunda kitle veya ülser. Genellikle elle muayenede ülserin kendi sınırının ilerisine uzanın sert alana hissedilir.
• Sert boyun kitlesi
• Boyunda elle gelen lenf bezleri
NEDENLERİ
• Tütün kullanımı (Dumanlı veya dumansız)
• Enfiye kullanımı
• Aşırı alkol tüketimi
• Dudak kanseri hallerinde ultraviole ışığa maruz kalma
• B12 vitamini veya demir eksikliği anemisi.
TANI:
GÖRÜNTÜLEME
• Akciğere sıçramayı ekarte etmek için göğüs grafisi
• Kemiğe sıçramayı düşündüren kemik ağrısı varsa kemik scan görüntüsü
• Beyin veya karaciğere sıçrama düşündüren klinik varsa Bilgisayarlı tomografi veya MR
BİOPSİ
• Ayaktan yapılan transoral biopsi kesin tanı koydurur.
TEDAVİ
UYGUN SIHHİ BAKIM
• Cerrahi girişim için hastanın yatırılması
• Tedavi lokalizasyona bağlı olarak değişir, örneğin, dil, yanak duvarı, farenks, damak, dudak
• Radyasyon (Şua -Işın)tedavisi ve / veya (İlaç) kemoterapi ile birlikte veya sadece kanserli bölgenin tamamen ameliyatla çıkarılması seçilen tedavidir.
• Ameliyat edilemeyen lezyonlar radyasyon tedavisi ve / veya kemoterapi ile tedavi edilirler.
• Cerrahi gereken hastalarda beslenme normal yara iyileşmesi için en önemli faktördür. Ağızdan beslenme mümkün değilse mideye sonda sokularak ve / veya mideye dışardan delik açılarak beslenme gerekebilir.
AKTİVİTE
• Hastanın fizik durumu tolere edebildiği kadar
DİYET
• Hastalığın yayılımına ve çiğneme veya yutma kabiliyetine bağlıdır
TAKIP
HASTANIN İZLENMESİ
• Üst hava yolu ve sindirim sisteminde olası odağın veya nükslerin tetkiki için rutin periyodik baş ve boyun muayenesi yapılmalıdır.
ÖNLEM / KAÇINMA
• Tütün içilmesi veya dumansız tütün kullanılmasının önlenmesi
• Alkol kullanılmasının önlenmesi
BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ
Yeterli tedavi yapılan erken lezyonlarda % 80 ‘den fazla tedavi sağlanır.

Ekstragonadal Germ Hücreli Tümörler


Ekstragonadal germ hücreli tümörler, gonadlardan vücudun diğer bölümlerine göç eden sperm veya yumurta hücresinden gelşirler.
Yaş ve cinsiyet ekstragonadal germ hücreli tümör gelişimini etkileyebilir.
Görüntüleme yöntemleri ve kan testleri Ekstragonadal germ hücreli tümörleri bulmak ve tanı koymak için kullanılır.
Tedavi şeklini ve prognozu bazı faktörler etkiler.

Ekstragonadal germ hücreli tümörler, gonadlardan vücudun diğer bölümlerine göç eden sperm veya yumurta hücresinden gelişirler.

Ekstragonadal, gonad ( .... organları) dışı gelişim anl..... gelmektedir.Testiste oluşan sperm hücresi veya overde oluşan yumurta hücresi vücudun başka bir yerine göç edip, orada germ hücreli tümör gelişimine neden olur.Bu tümörler vücutta herhangibir yerde gelişebileceği gibi sıklıkla beyinde hipofiz, mediasten veya karın boşluğunda gelişir.
Ekstragonadal germ hücreli tümörler benign ( kanser olmayan, iyi huylu) veya malign ( kanser, kötü huylu) olabilir. Benign ekstragonadal germ hücreli tümörler benign teratom olarak isimlendirilir.Bu tümörler malign ekstragonadal germ hücreli tümörlerden çok daha sıktır ve sıklıkla çok daha büyüktür.
Malign ekstragonadal germ hücreli tümörler, non-seminom ve seminom olarak incelenir.Non seminomlar seminomlardan çok daha hızlı büyüme ve yayılma eğilimindedir. Genellikle daha büyük olurlar ve belirti verirler. Tedavi edilmediklerinde malign ekstragonadal germ hücreli tümörler akciğer, lenf nodu, kemik, karaciğer veya vücudun diş kısımlarından gelişir.
Yaş ve cinsiyet, ekstragonadal germ hücreli tümör gelişimini etkileyebilir.
Malign ekstragonadal germ hücreli tümörlerde risk faktörleri:
• Erkek cinsiyet
• 20 yaş veya daha üstü olma
• Kleinfelter sendromlu olma

Ekstragonadal germ hücreli tümörde görülen olası semptomlar arasında göğüs ağrısı ve solunum problemleri de bulunmaktadır.
Malign ekstragonadal germ hücreli tümörler yerleştikleri yerlere komşu alanlara bağlı değişikliklere neden olabilir. Hastada eğer şu semptomlar varsa doktora başvurmalıdır:
• Gö?üs ağrısı
• Solunum problemleri
• Öksürük
• Ate?
• Başağrısı
• Barsak problemleri
• Yürüme zorluğu
• Görme ve göz hareketlerinde zorluk
Görüntüleme yöntemleri ve kan testleri ekstragonadal germ hücreli tümörleri bulmada kullanılır.
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
ENDOMETRİUM KANSERİ (RAHİM KANSERİ)

Rahim kanseri , rahim ağzı kanserinin pap-smear’ le taramasının yapıldığı gelişmiş ülkelerde en sık görülen jinekolojik kanserdir.

Görülme Sıklığı

Rahim kanseri sıklıkla menopoz sonrası dönemde görülen bir kanserdir. Hastaların büyük çoğunluğu 65 yaşın üzerindedir. Ancak ciddi risk faktörleri varlığında % 25 vakada menopoz öncesi dönemde de görülmektedir.

Risk Faktörleri
- Şişmanlık
- Hiç doğum yapmamış olmak
- Geç menopoz yaşı
- Hipertansiyon
- Şeker hastalığı
- Erken ilk adet görme yaşı
- Dışarıdan östrojen verilmesi
- Kronik adet görmeme
- Meme kanseri nedeniyle tamoksifen kullanımı
Yukarıda sıralanan sebeplerin kansere eğilim yaratmasının sebebi fazla salgılanan östrojenin rahim kanseri oluşumunda etkili olması noktasında ortaklıkları vardır.
Bu sebeple sigara kullanımı ve düşük sosyo-ekonomik düzeyinin yumurtalıkların işlevini bozarak rahim kanseri sıklığını azalttıkları düşünülmektedir.
Rahim kanserinin endometrial hiperplazi adı verilen öncül oluşumunun zamanında tanı konup , tedavi edilmesi rahim kanserinden korunmada hayati öneme sahiptir. Bu öncül lezyonun oluşum sebepleri ile rahim kanserinin oluşum sebepleri benzer sebeplerdir. Anormal vaginal kanama nedeniyle tetkik edilen hastaların birçoğunda bu öncül lezyonlar saptanır. Tanısında rahimden küretaj yolu ile alınan hücresel materyalin incelenmesi esastır. Tedavisinde hormonal ilaçlar ya da eğer çocuk istemi yok ve 45 yaşından büyük bir olgu söz konusu ise rahimin ve yumurtalıkların çıkarılması yer alır .

Akut Lenfoblastik Lösemisi


Akut lenfoblastik lösemi (ALL) olgunlaşmamış lenfosit öncüllerinin (lenfoblastlar) klonal
çoğalması ile karakterize bir hastalıktır. Lenfoblastların çoğunluğu B lenfosit orijinli (%80-
85), geri kalanı ise T lenfosit orijinlidir. Nadiren hücrelerin hangi seriye ait oldukları
belirlenemez.
ALL tedavisi genellikle 3 aşamada yapılır. İlk aşama remisyon indüksiyonu olup, remisyon
sağlandıktan sonra konsolidasyon (pekiştirme) ve idame tedavileri uygulanır. Akut myeloblastik lösemiden farklı olarak, santral sinir sistemi (SSS) nüksleri sık görüldüğünden ayrıca SSS profilaksisi ygulanmaktadır.
ALL prognozu son yıllarda uygulanan tedavi rejimleri ile gerek çocuklarda gerekse de yetişkinlerde düzelmiştir. Hastalığın biyolojisinin anlaşılması, destekleyici tedavilerin gelişmesi ve yeni ilaçların kullanılması, prognozun düzelmesi üzerine etkisi olan faktörlerdir.
Yetişkin hastalarda %60-90 oranında remisyon elde edilmesine rağmen, uzun süreli hastalıksız yaşam süresi ancak %30-40 hastada örülmektedir. Bu oran kötü risk faktörü olan hastalarda %20 civarına düşmektedir.
TEDAVİYE CEVABI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Hastalığın seyrini ve tedaviye cevabı etkileyen bazı faktörler tanımlanmıştır. Bunlar; remisyonda kalma süreleri, yani relaps olana kadar geçen süre, nüksün lokalizasyonu, immünfenotipik karakterler, yaş, relaps sırasındaki toplam lökosit sayısı gibi faktörler sayılabilir.
Bir çok merkez bunlar arasında en çok erken relapsı dikkate almaktadır. Erken relaps olarak ilk iki yıl içinde ortaya çıkan relapslar dikkate alınmaktadır. Yapılan çalışmalarda, ilk iki yıl içinde relaps olanların geç relaps olanlara göre daha kötü prognoza sahip olduğu görülmüştür.
T hücreli ALL, 10 yaşından büyük olmak da kötü prognoz göstergesi sayılmaktadır. Relapsın lokalizasyonu da önemlidir. Ekstramedüller relapsın (genellikle santral sinir sistemi), kemik iliği relapsına göre daha iyi prognozlu olduğu bilinmektedir. 35 yaşından büyük hastalar, yüksek lökosit sayısı, null veya ayırımı yapılamayan blastların olması, Philedelphia kromozomu (Ph+) pozitifliği ve remisyona geç ulaşılan hastalarda tüm tedavilere rağmen ALL seyri kötü gitmektedir. Maalesef ALL hastalarının %60-70’nde tanı anında, bu kötü prognoz faktörleri bulunmaktadır. Özellikle ilk remisyon süresi 18 aydan az olan hastalarda, uzun süreli yaşam şansı %5’in altına düşmektedir. Salvage tedavi ile %40-60 oranlarında remisyon elde edilmesine rağmen hastalıksız yaşam süresi 2-7,5 ay arasında düşmektedir. Tüm bu verilere rağmen hastaların hastalıksız yaşam süresini etkileyen üç faktör en önemli olarak bulunmuştur.

a-Hastalık ve hastaların özellikleri:

Relaps riski; yaşlılarda, lökosit sayısı 30-50 X 109/l olanlarda, Ph kromozomu pozitif olan ve tam remisyona geç ulaşılan hastalarda en yüksektir.

Philedelphia kromozomu (Ph+) yetişkin ALL hastalarında %20-30 oranında bulunmaktadır.
Bu oran 50 yaş üzeri hastalarda %50 oranlarına ulaşmaktadır. t(9;22), t(4;11) ve t(8;14) kromozom bozuklukları kötü riskli hastalarda tespit edilir. Yukarıda sayılan faktörler dışında, hastalığın seyrini etkileyen faktörlerde bildirilmiştir. Santral sinir sistemi tutulumu, blast
oranı, kemik iliği tutulumunun tipi, hemoglobin, trombosit, laktik dehidrogenaz yüksekliği ve organomegalilerde sayılmaktadır. Bu risk faktörleri genellikle tedaviyle ilişkilidir.
b-Remisyon süresi:




Birinci remisyon süresinin uzunluğu hastalığın seyrini etkilemektedir. 18 aydan uzun süren remisyonlarda prognozun daha iyi seyrettiği bilinmektedir.

c-Biyolojik özellikler:




Relaps sırasında karyotipik ve immünfenotipik değişikler

gözlenebilmektedir. Çocukluk çağındaki relapslarda, farklı karyotipik blastların bulunması
%30 ile %96 arasında görülmektedir. Tam olarak farklı blastların klonal farklılaşmadan ziyade sekonder lösemiyi akla getirmektedir.
http://www.kelebekforum.com/reputation.php?p=838349 http://www.kelebekforum.com/report.php?p=838349
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
AKUT MİYELOİD LÖSEMİ (Kemik İliği ve Kan Lösemisi)

Akut miyeloid lösemilerde (AML) lösemik öncül hücrelerin kontrolsuz olarak çoğalmaları yanı sıra olgunlaşma ve farklılaşma özelliklerini kaybetmeleri söz konusudur. Habis karakterli bu hücreler genellikle blastlar ya da ona yakın düzeyde (promiyelosit, promonosit gibi) hücrelerdir. Bu hücreler kemik iliğini tamamen infiltre ederek hematopoiezin yetersizliğine yol açarlar. Diğer taraftan çoğalan lösemi
hücreleri kanda da artma gösterirler ve seyrek de olsa ekstramedüller dokuları ve merkezi sinir sistemini
infiltre edebilirler. Vücuttaki toplam sayısı artmış olan bu lösemi hücre kitlesi ayrıca metabolik yönden olumsuz etkilere de neden olabilir. Akut lösemili hastalarda kemik iliğindeki monoklonal lösemik hücre kitlesinin yanı sıra azalmış sayıda normal hematopoietik kök hücre kitlesi de vardır. Sitotoksik ilaç tedavisinin ana ilkesi lösemik hücre kitlesini kemik iliği aspirasyonu ve biyopsisinde görülemeyecek derecede şiddetle baskılamak ve normal hematopoiezin yenilenmesini sağlamaktır. Bu tedavi hastalıksız sağkalımın ya da şifaya kavuşmanın ilk ve en önemli basamağıdır.
Akut lösemi hastanın vücudunda bu olumsuz biyolojik etkilerinin yanı sıra, hastada ve yakın çevresinde yine olumsuz psikolojik etkilere de yol açar. Bütün bunlar göz önünde tutulacak olursa akut miyeloid lösemili hastalarda tedavi çok yönlü olarak ele alınmalıdır. Burada hastayı bilgilendirme ve tedavi için olurunu almak, tedavinin tasarımı, uygulama planı, komplikasyonların önlenmesi ya da tedavisi ve gereken konsültasyonların belirlenmesi hem iç hastalıkları ya da pediatrinin, hem de hematoloji uzmanının
bilgi ve deneyimini gerektirir. Hastanın ve yakınlarının hastalık, tedavisi, yan etkiler, ortaya çıkabilecek komplikasyonlar hakkında bilgilendirilmesi mutlaka gereklidir ve bu işlem hastanın tedaviye uyumunu da kolaylaştırır. Ayrıca imzalanmış onayının alınarak saklanmasının hem etik yönden hem de hukuksal
yönden önemli olduğu unutulmamalıdır. AML tanısı konmuş çok ileri yaşta ve diğer bazı hastalıkları olan hastalar, ve kan almayı reddeden hastalarda standart sitotoksik ilaç tedavisi yapılması olası görülmeyebilir.
Bu hastalarda destekleyici tedavi uygulanabilir. Sadece ileri yaş tedavi kararını olumsuz olarak etkilemez.
Akut miyeloid löseminin tedavisine karar vermeden önce şu basamakların bilinmesi gereklidir:
-AML tanısı mutlaka çevre kanı ve kemik iliğinin mikroskopik değerlendirilmesi ile koyulmalıdır.
Bundan sonra immunofenotipleme, sitogenetik ya da moleküler biyolojik incelemeler için örnekler alınmalıdır. Bu ikinci incelemeler tanıya ve prognozu belirlemede yardımcı incelemelerdir. Hastalarda performans durumu ve risk değerlendirmeleri en başta yapılmalı, tedavi buna göre tasarlanmalıdır.

Akut miyeloid lösemili hastaların tedavisi çok yönlü olup bunlar sırasıyla başlıca üç grupta
sıralanabilir:


-Genel önlemler ve hazırlıklar
-Komplikasyonlar ve sorunların tedavisi
-Kan hücresi desteği tedavisi

AML tedavisinde karşılaşılabilecek bazı sorunlar

· Kanama (trombositopeni, yaygın damariçi pıhtılaşması)
· İnfeksiyon
· Tümör erimesi sendromu
· Lökostaz
· Mukozitis (infeksiyon, beslenme zorluğu)
· Hiperürisemi
· Hiperpotasemi veya hipopotasemi
· Karaciğer işlev bozuklukları (sitotoksik ilaçlar)
· Böbrek yetersizliği (antimikrobiyal tedaviler)
· Oral beslenememe
· Ototoksisite
· Nörotoksisite


Komplikasyonların tedavisi. AML’li hastalarda tanı sırasında ya da tedaviler sona erip hasta düzelene kadar birçok komplikasyonlarla karşılaşılabilinir. Bu komplikasyonlar ve sorunlar bunların erkenden tanınması, önlem alınması ya da tedavileri gereklidir.
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
Primer Karaciğer Kanseri

Karaciğerin primer (kendine has) malign (kötü huylu) tümörleri, bir başka deyişle kanserleri şunlardır: Hepatosellüler karsinom, intrahepatik kolanjiosellüler karsinom, hepatokolanjiokarsinom, hepatoblastom, anjiosarkom, epiteloid hemanjioepitelioma ve diğer sarkomlar (leiomyosarkom, rabdomyosarkom, indiferansiye embriyonel sarkom). Karaciğer kanserlerinin tümüne yakınını hepatosellüler karsinom (HSK) ve intrahepatik kolanjiosellüler karsinom oluşturur.

1- Hepatosellüler Karsinom (HSK) :

Karaciğerin en sık (%75) rastlanan primer tümörüdür. Diğer adı hepatomadır. Erkeklerde kadınlardan 5 misli daha fazla görülür. En sık 40-60 yaşlardadır. Kısacası en fazla orta yaş erkeklerde görülür. Dünyada en fazla Güneydoğu Asya ve Güney Afrika'da görülür. ABD'de ise seyrektir; tüm kanserlerin ancak %2,5'udur.

Etyolojisi bilinmemektedir. Ancak HSK için bazı risk faktörleri mevcuttur: Siroz HSK'li olguların büyük çoğunluğunda (%75-95'inde) risk faktörüdür. Hepatit B enfeksiyonu siroza neden olarak dünyadaki en önemli HSK sebebidir. Hepatit B enfeksiyonu olanlarda olmayanlara göre 20-200 kat daha fazla HSK oluşur. Ayrıca siroz yapan bütün hastalıklar, hepatit C enfeksiyonu, alkol kullanımı, vs. hastalıklar HSK'a yol açabilir.

Postnekrotik sirozlar, alkolik sirozlar, hemokromatosis, alfa-1-antitripsin eksikliğinde kanser olma riski yüksektir. Primer bilier siroz, kardiak siroz, Wilson hastalığında da orta derecede risk vardır. Aspergillus flavus adlı mantar tarafından üretiien Aflatoksin ile kontamine olmuş tahıl ve yer fıstığı yeme sonucu Aflatoksin alınmasıyla HSK gelişme riski vardır. Uzun süreli androjen kullanımında da HSK sıktır. Şistozomiazis ve klonorşiazis denen parazit hastalıklarının sık görülmesi de risk faktörüdür.

Klinik bulguları: Hepatomegali (karaciğer büyümesi) Karaciğer üzerinde üfürüm ve frotman olması Assit (karında sıvı birikmesi). Assit hastaların yarısında kanlıdır. Halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, karın ağrısı (her 3 hastadan birinde) Sirozu olan stabil bir hastada kliniğin aniden bozulması ve ALP artışı Karında kitle olması ve karında sağ üst kadranda ağrı ise karaciğer kanserinde en sık doktora başvurma sebepleridir.

Tanı : ALP (alkalen fosfataz) belirgin ölçüde artar. Trans.....zlar ise (SGOT ve SGPT) hafif artar. AFP (alfa feto protein) artar. Galyum sintigrafisi (fokal dolma defekti olur). Ultrason ile kitle görülebilir, portal vene kitlenin invazyonu gösterilir. BT'de (bilgisayarlı tomografi) kitle görülür. Anjiografide hipervasküler ve tümör kızarıklığı gösteren kitle görülür. Karaciğer biyopsisi yapılarak kesin teşhis konur.

Tedavi : Etkin bir tedavi yoktur. Tanıyı takiben ortalama yaşam süresi 6 aydır. Tümör karaciğerin tek bir lobunu tutmuşsa o lob ameliyatla çıkartılır. Bu şekilde hastaların %10'u en az 5 yıl yaşama şansına kavuşur. Lezyon bir odağa lokalize ve 3 cm'den küçük ise tümör çıkartıldıktan sonra hastaların yarısında kanser tekerrür etmez. Ana damarlarda tutulum yoksa karaciğer nakli ve kemoterapi denenebilir. Karaciğer kanserinde (HSK) radyoterapi ve kemoterapi tedavisi ile genellikle başarılı sonuçlar alınamaz. Bazı vakalarda radyoaktif işaretli transferin tedavisi yarar sağlamaktadır.

Metastaz : % 50 olguda metastaz (tümörün başka bir dokuya yayılması) olur. En çok hiler lenf ganglionlarına ve akciğere metastaz yapar.

2- İntrahepatik kolanjiosellüler karsinom :

Karaciğer içi safra kanallarının kanseridir. Karaciğer içi safra kanallarının herhangi bir yerinde oluşabilir. Karaciğerin hilusu veya periferik kısımlarında gelişebilir. Karaciğer primer tümörlerinin % 8-25'ini oluşturur.

Etyoloji : Nedeni büyük ölçüde bilinmemektedir. Hastaların % 10'unda tümör şu etmenlerle ilişkilidir: Kronik ülseratif kolit (tipik olarak primer sklerozan kolanjit ile birlikte oluşur), Caroli hastalığı (idiopatik intrahepatik safra kanalları genişlemesi), konjenital hepatik fibrozis, klonorşiazis, opistorşiazis, hemokromatozis, thorotrast uygulanması, vs. Bu tip kanserlilerin %10'unda siroz vardır. Ancak intrahepatik kolanjiokarsinom'un Hepatit B ile hiçbir ilişkisi yoktur.

Klinik bulguları : Karın ağrısı, halsizlik, ateş ve kilo kaybı olur. Tipik olarak 50-70 yaşlarında görülür.

Tanı : Ultrason, BT, ALP artışı ve biopsi (patolojik tanı).

Tedavi ve prognoz: Hastaların çoğu tanı konulduktan sonra en fazla 1 yıl yaşar. Tümör çıkartılırsa bu süre biraz daha uzayabilir.

Metastaz : % 75 olguda metastaz olur. En çok lenf ganglionlarına, periton yüzeylerine ve akciğere metastaz yapar.

3- Hepatokolanjiokarsinom :

Bu tümörler hepatosellüler ve safra kanalı farklılaşması gösterir. Karaciğer primer tümörlerinin %5 'inden azını oluşturur. HSK'a benzer belirtiler olur.

4- Hepatoblastom :

Çok nadirdir. Çocuklarda en sık görülen karaciğer primer tümörüdür.Genellikle 3 yaşından önce oluşur. Erkeklerde kızlardan 2 misli daha fazladır. Doğuştan anomaliler ve hemidistrofi ile ilişkilidir.

En sık belirtiler (hepatomegali nedeniyle) karında kitle, büyüme geriliği ve kusmadır. Serum AFP değeri olguların %85'inde yükselir ve oldukça yüksek değerlere ulaşır.

Hepatoblastom soliter, iyi sınırlı, grimsi esmer renkte bir kitle şeklinde görülür. Değişik şekillerde olabilir. Ortalama lezyon çapı 10 cm dir. Bazen 20 cm ye kadar olabilir. Nekroz ve kanama sıktır. Siroz oldukça enderdir.

Tedavinin başarısı tümörün (hastaların %75'inde gerçekleşebilen) tamamen çıkartılmasına bağlıdır. Tümörün tamamen çıkartıldığı hastaların yarısı nda hayatta kalma süresi uzar. Ameliyattan önce kemoterapi uygulanarak tümörü çıkarılamayan hastalara da ameliyat olanağı sağlanabilir. Tümüyle fetal kaynaklı olan tümörler en iyi prognoza sahiptir, saf anaplastikler ise en kötü prognozlu olanıdır.

Olguların yarısında metastaz olur. Metastazları genellikle hiler lenf ganglionlarına ve akciğere yapar.

5- Anjiosarkom :

Genel anlamda karaciğer sarkomu enderdir. Karaciğer sarkomunun en sık görüleni ise anjiosarkomdur. Tipik olarak 50-70 yaşlarındaki erkeklerde görülür.

Etyoloji : Vinil klorid, arsenik ve Thorotrast (artık kullanılmayan bir radyolojik kontrast madde), anabolik steroid kullanımı ile yakın ilişkilidir. Tümör, bu maddelere maruz kalmadan 10-25 yıl sonra ortaya çıkar.

Klinik bulgular : Karın ağrısı, halsizlik, kilo kaybı, karında kitle bu hastaların en çok başvuru sebebidir. Hematolojik bozukluklar (anemi, DIC vs) sıktır.

Tanı : Ultrason ve BT'de kitlenin görülmesi, ALP atışı, anjiografide defektin gösterilmesi ile tanı konur. Kesin tanı için gerekli olan biyopsi açık yöntemlerle alınır. Zira kapalı karaciğer biyopsisi sonrası öldürücü kanama olabilir.

Patolojik bulgular : Olguların %75'inde çok sayıda tümör odağı karaciğerin her iki lobunu tutar. Odaklar tek tek, süngerimsi yapıda ve kanamalıdır; büyüklükleri farklıdır.

Tedavi ve prognoz : Yararlı hiçbir tedavi bulunamamıştır. Hemen hemen tüm olgular tanıdan sonraki 2 yıl içinde (karaciğer yetmezliği ve karın içi kanama nedeniyle) ölürler.

Metastaz : Olguların %60'ında metastaz olur.

6- Epiteloid hemanjioendotelyoma :

Ender görülen bu tümörün etyolojisi bilinmemektedir. Kadınlarda erkeklerden daha fazladır. Prognozu biraz daha iyidir; 5 yıllık survi (sağkalım) %30'dur. Yakın geçmişe kadar yapısı nedeniyle yanlışlıkla kolanjiokarsinom olarak tanı konulurdu.

7- Diğer sarkomlar :

Leiomyosarkom ve rabdomyosarkom gibi çeşitleri vardır. Oldukça enderdir. Bunlardan indiferansiye (embriyonel) sarkom erişkinlerde ender görülür ama çocuklardaki karaciğer tümörlerinin ancak %10'unu teşgil eder.

user_offline.gif
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
Meme Kanseri


Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. ABD’de her yıl 185000 kadına meme kanseri tanısı konulmakta ve bu hastaların 46000’i yaşamını yitirmektedir.
Erkeklerde ise sıklığı daha az olmakla birlikte 1/150 oranında görülmektedir. Meme kanseri hormona bağlıdır. Kadınlarda geç menarş, erken menapoz, ve 18 yaşında gerçekleşen ilk doğum meme kanseri oluşma riskini belirgin bir şekilde azaltır. Yağlı yiyeceklerin meme kanserine yol açtığı iddiası henüz tartışmalıdır. Oral kontraseptifleri meme kanseri riski üzerine az etkileri vardır. Östrojen replasman tedavisi meme kanseri riskini azda olsa arttırmasıyla beraber yaşam kalitesi ve kemik mineral yoğunluğu üzerine yararlı etkileri bulunmaktadır. Ayrıca kalp damar hastalıklarıyla oluşan ölüm riskini azaltır. 30 yaşından önce herhangi bir nedenle terapötik amaçlı radyoterapi alan kadınlarda meme kanseri gelişme riski çok yüksektir.TANI

Meme kanseri tanısında mamografinin büyük yararı vardır. Elle memelerin muayenesin de kitlenin saptanması erken tanı açısından önemlidir. Mamografi veya elle muayene sonucu tespit edilen kitlenin biyopsisi ile kesin tanı konulur. Kadınlar en az ayda 1 kez meme muayenesi yapmaları gerekir. Premenapozal yani menapoz öncesi dönemde ki kadınlarda soru işareti uyandıran veya şüphe götürmeyen küçük kitleler 2-4 haftada bir muayene edilmelidir. Kitle rastlanan menapoz öncesi ve sonrası kadınlarda kitlelerden biri boşaltılarak çıkan materyalin makroskopik incelemesi yapılır. Çıkan materyal kansız sıvı içeren bir kist ise ve aspirasyonla yani boşaltılarak giderilebiliyorsa hasta rutin takibe alınmalıdır. Eğer kitle sert ve boşaltılamıyorsa mamografi çekilerek biyopsi alınmalıdır. 50 yaşından sonra her yıl yapılan mamografi kontrollerinin hayat kurtarıcı olduğu gösterilmiştir. Mamografi kontrollerinin 40 yaşından sonra yapılması gerektiği tartışmaları aşağıdaki nedenlere dayandırılmaktadır;
-hastalık 40-49 yaş arasında daha az sıklıkla görülmekte bu nedenle kontroller başarısız olmaktadır.
-40-49 yaş arası mamografide saptanan bozukluklar daha az sıklıkla kanserle sonuçlanmaktadır.
-hiçbir klinik çalışma 40 yaşından itibaren yapılan mamografi kontrollerinin hayat kurtarıcı olduğunu göstermemiştir. Yinede mamografi kontrollerinin 40 yaşında başlatılması gerekliliğine olan inanç daha yaygındır.

TEDAVİ

Tedavi aşamasında nelerin uygulanacağı daha çok hastalığın evrelendirilmesine ve tümörün büyüklüğüne bağlıdır. Bazı küçük tümörlerde kanserin yayılımı olmamışsa sadece cerrahi yöntemle tümörün çıkarılması yeterli gelebilir. Ancak tümörün büyük olması ve yayılımının olması cerrahi sonrası kemoterapi gerektirebilmektedir.
Meme kanseri sık görülen bir kanser türüdür. Ancak erken tanı hayat kurtarıcı olmaktadır. Bu nedenle kadınların en az ayda 1 defa kendi kendilerine meme muayenesi yapmaları ve kitle tespit ettiklerinde uzman bir hekime danışmaları gerekir. 40 yaşından sonra özellikle 50 yaş sonrası yılda 1 defa mamografi çekilmesi de erken tanı şansını arttırmaktadır. Özellikle ailede annede veya kız kardeşte meme kanseri olan kadınlar bu kontrolleri mutlaka yaptırmalıdır. Çünkü bu kişilerde meme kanseri riski daha çok yükselmektedir. Meme kanserinin %8-10 oranında ailesel olduğu bilinmektedir.
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
Gastrointestinal Karsinoid Tümörler

Gastrointestinal karsinoid tümör, gastrointestinal sistemden kaynaklanan bir kanserdir.
• Sağlıkla ilgili özgeçmiş, gastrointestinal karsinoid tümör gelişme riskinde etkili olabilir.
• Gastrointestinal karsinoid tümör hastalığın erken evrelerinde belirti vermez. Eğer tümör karaciğer veya vücudun başka yerlerine yayılırsa karsinoid sendroma neden olabilir.
• Gastrointestinal karsinoid tümör tanısında kan ve idrar testleri kullanılır.
• Bazı faktörler prognozu (iyileşme şansı) ve tedavi şeklini etkiler.

Gastrointestinal karsinoid tümör, gastrointestinal sistemden kaynaklanan bir kanserdir.
Gastrointestinal sistem mide, ince barsak ve kalın barsağı kapsar. Yediğimiz yiyeceklerdeki besin maddelerini ( vitaminler, mineraller, karbonhidratlar, yağlar, proteinler ve su) işleyen ve artıkların vücuttan atılmasını sağlayan sindirim sisteminin bir parçasıdır. Gastrointestinal karsinoid tümör, gastrointestinal sistemde yer alan, belli tip hormon üreten hücrelerden kaynaklanır. Bu hücreler, yiyeceklerin mide ve barsaklar boyunca hareket etmesini sağlayan kas hareketlerini ve sindirim sıvılarını düzenlemede yardımcı olan hormonları üretir. Gastrointestinal karsinoid tümörlerde hormon üretir. Rektum (kalın barsağın son bölümü) kaynaklı karsinoid tümörler genellikle hormon üretmez.
Gastrointestinal karsinoid tümörler yavaş gelişir. Çoğu appendiks (kalın barsağa bağlı bir organ), ince barsak ve rektumda görülür. İnce barsakta birden fazla tümör oluşumu sıktır. Karsinoid tümörü olan bir kişinin, aynı anda veya daha ileri bir zamanda sindirim sisteminde kanser görülme olasılığı artar.

Sağlıkla ilgili özgeçmiş, gastrointestinal karsinoid tümör gelişe riskinde etkili olabilir.

Risk faktörleri aşağıdadır:

• Ailesinde multiple endokrin neoplazi tip 1 ( MEN 1 ) sendromu olması
• Midenin asit salgılama alışkanlığında değişikliğe neden olan atrofik gastrit, pernisiyöz anemi veya Zollinger-Ellison sendromu gibi hastalalıklarının olması
• Sigara içme

Gastrointestinal karsinoid tümör hastalığın erken evrelerinde belirti vermez. Eğer tümör karaciğer veya vücudun başka yerlerine yayılırsa karsinoid sendroma neden olabilir.

Gastrointestinal karsinoid tümörler tarafından üretilen hormonlar, genellikle kan ve karaciğer enzimleri tarafından parçalanır. Eğer tümör karaciğere yayılmışsa çok fazla miktarda hormon vücutta kalır ve karsinoid sendrom denilen bir grup semptomun oluşumuna neden olur.

Gestasyonel Trofoblastik Tümörler

Gestasyonel trofoblastik tümörler (GTT) , koryoadenoma destrüens, metastatik mol ve koryokarsinom yerine kullanılan , gestasyonel trofoblastik hastalık (GTH) ise mol hidatidiform yerine kullanılan bir klinik tanımlamadır. Tüm bunlar trofoblast dokusunudan gelişen patolojiler olup, en sık karşılaşılan şikayet uterin kanama ve bazen de vajinal yol ile gelen parça düşürmedir. Akciğer metastazı olan olgularda , nefes darlığı , kanama gözlenebilir. Vajinal tutulum olan olgularda vajinal kanama veya ağrı olabilir.

Bulgular ve Tanı
Doğurganlık çağında görülen adet gecikmesi durumunda, uterin kanama da mevcut ise, gebelik, düşük tehdidi, dış gebelik ön tanılarına ek olarak Mol veya GTT akla gelmelidir. İleri yaşlarda, menopoz döneminde bulunan çok az sayıda olguda da GTH saptanabilir. Ayırıcı tanı için , ultrasonografik inceleme yapılmalıdır. Endometriyal kavite içerisinde, normal bir gebeliğe ait görüntü olmaması , kavite içerisinde yer kaplayan kistik alanlar içeren heterojen bir görünüm saptanması durumunda (Resim 1), tedavi ve teşhis amacı ile küretaj yapılmalıdır. Bazı olgularda uterus, son adet tarihine göre olması gerekenden daha büyük olabilir. Serum beta-hCG düzeyi çoğu kez yüksek olarak bulunur. Beta -hCG değeri aşırı yüksek olanlarda overlerde büyük lutein kistleri saptanabilir. Bazen, hipertiroidi bazen de hiperemesis bulguları olaya eşlik edebilir.
Renkli akın Doppler USG, myometriyum içine invazyon gösteren trofoblastik hastalık tanısı için kullanılabir. Renkli akım penceresi açıldığında myometriyum içinde aşırı derecede damarlanma artışı gösteren bir patoloji saptanırsa, tanı klinik olarak invaziv mol olarak kabul edilmelidir.

Patoloji , Davranış ve Yayılım
Olguların çok büyük kısmında histopatolojik tanı tam mol hidatidiform’dur. Mol’de villus yapısı korunmuştur ve hidropik bir şişme mevcuttur. Parsiyel mol’de ise , fetus ve mol hidatidiform beraber bulunur. Küretaj sonrası mol tanısı alan büyük bir oranı beniğn bir seyir izlerken , %10-20 kadarında takip esnasında maliğn trofoblastik değişim (GTT) gözlenir. GTT , %60 mol sonrası gelişir. Bunun yanısıra %30 düşük ve %10 da miadında doğumu takiben de gelişebilir. Trofoblastik dokunun maliğn davranış biçimi gösteren koryokarsinomda villus yapısı kaybolmuştur. Bazı olgularda molar doku myometriyum dokusu içine invazyon gösterir (koryoadenoma destrüens-invaziv mol). Mol ve koryokarsinom tanısı küretaj materyalinde koyulabilirken, histopatolojik olarak koryoadenoma destrüens tanısı ancak histerektomi piyesinde koyulabilir. Plasental site trofoblastik tümör (PSTT) GTH’ın bir varyantı olup, nadir görülür ve takip ve tedavisi mol hidatidiform dan farklıdır.
GTT’ler vajen ve pelvis içine yayılım gösterebilirler. Akciğer en sık metastaz yaptığı organdır. Karaciğer, beyin ve dalak gibi organlara da metastaz gözlenebilir.

GTT de Cerrahi Tedavi
Bundan sonraki yaşantısında çocuk sahibi olmak istemeyen olgular ile kemoterapiye dirençli olgularda , tümör hacmini azaltmak amacı ile histerektomi yapılabilir. Histerektomi sonrası gereksinim olan kemoterapi kür sayısı genellikle azalır. Karaciğer, akciğer veya beyinde metastaz bulunan kemoterapiye dirençli olgularda metastazektomi de bir seçenek olarak kullanılabilir.
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
Göz içi melanom

İntraoküler (göz içi) kanseri olan hastaların tedavisinde pek çok merkez gözü ve görme duyusunu koruyan bir alternatif yöntem olması nedeniyle radyasyonu önermektedir. Plak brakiterapisi koroidal melanomun en yaygın olarak kullanılan tedavisidir ve tümöre yüksek konsantrasyonda radyasyon dozu gönderir. Buna karşılık lazere oranla tümörün çevresindeki sağlıklı dokuya daha az zarar verir. Radyoaktif plağa " radyasyon implantı" veya " radyoaktif kaynak" da denir. Plak brakiterapisi genelde tek başına kullanılır. Bazı durumlarda doktorunuz lazer fotokoagülasyonu da tedaviye eklemek isteyebilir. Brakiterapi için kullanılan radyasyon kaynakları pirinç şeklinde küçük radyoaktif çekirdekler şeklinde gelir. Bu çekirdekler plak denen altın veya çelik kasenin içine iliştirilir.

Tümöre verilen radyasyon dozu, kullanılan çekirdeklerin sayısına ve gücüne ve de implantın gözde kalma süresine bağlı olarak belirlenir. Doz aynı zamanda tümörün büyüklüğüne ve yerine göre de değişebilmektedir. Plak ameliyathanede yerleştirilir. İşlem esnasında göz kanseri uzmanı tümörün tabanını kapatacak şekilde plağı göz duvarına yerleştirecektir.

Koroidal melanomun radyoterapisi ile ilgili yapılan çalışmalar göstermiştir ki; göz içi tümörlerin tedavisinde pek çok radyasyon kaynağı ve tipi kullanılmaktadır. Tüm bu radyasyon teknikleri yeterince büyük dozda verildiğinde göz içi tümörleri yok edebilmektedir. Bu teknikler, oküler ve orbital radyasyon dozu dağılımına ve radyasyonun yan etkilerine göre kendi içinde farklılık göstermektedir. Örneğin; proton radyasyonu tümöre ulaşmak için geçtiği dokuları etkilerken (kirpik, göz kapağı, kornea, mercek, iris, silier cisim); plak tedavisi göz duvarından (sklera ve kornea) geçerek tümöre ulaşır. Koroidal melanomda eksternal ışın tedavisinin, plak tedavisine oranla daha çok anterior komplikasyon verdiği rapor edilmiştir. Yine çalışmalar göstermektedir ki; plak radyasyonunda düşük enerjili İyot - 125 plakları, pek çok merkezde Cobalt-60 tedavisini yerine geçmiştir. 1985 yılında, COMS (the Collaborative Ocular Melanoma Study) orta büyüklükteki koroidal melanomların tedavisinde I-125 göz plağı tedavisini seçmiştir. Bu yöntemde I-125 çekirdekleri altın göz plağının içine yerleştirilir. Bu karar geniş ölçülerde kabul görmüş ve tekniği standardize etmiştir.

Hipofarinks Kanserleri (Baş ve Boyun Kanserleri)

Kulak kepçesi ve dış kulak yolu kanserleri:
Tükrük bezlerinin tümörleri : En sık kulak önünde yer alan parotis bezinde tümör görülür,bu tümörlerin % 80 i iyi huyludur.
Ağız boşluğu: dudaklar,dudakların ve yanakların iç kısmı (bukkal mukoza),diş eti,damak,dil ve ağız tabanı.
Burun delikleri derisi ve burun döşemesi.Boğazın en üst noktasında ortaya çıkan nazofarinks kanseri, sinus olarak adlandırılan ve yüz kemikleri içinde burun çevresinde yer alan hava boşlukları içinde gelişen paranazal sinüs kanserleri. Nazofarinksin devamı olan hipofarinkste de kanser görülebilir.
Burnu boğaza bağlayan orofarinks kanseri de bu gruptadır.Bu bölgede dik kökü,yumuşak damak,bademcikler dahil boğazın arka bölümü yer alır.
Larinks kanseri ve yemek borusunun boyun bölümü kanserleri de bu bölge içinde telakki edilir.
Baş-Boyun Kanserinin Sebebi Nedir ?
Deri tümörleri güneşe maruz kalma ile ilgilidir. Diğer baş-boyun kanserleri ,sigara içilmesi,tütün çiğnenmesi,alkolizm ve kötü beslenme sebepler arasındadır. Nazofarinks kanseri gibi bazı kanserlerde Epstein-Barr virusu gibi özel faktörlerle ilişki vardır. Baş boyun kanserleri erkeklerde ve 50 yaşın üstünde daha sık görülür.
Baş-Boyun Kanserleri Tedavi Edilebilirmi ?
Diğer kanserlerde olduğu gibi,erken dönemde teşhis edilirse tedavi edilebilir. Kanserli doku ameliyatla çıkarılabilir ,genellikle cerrahi radyoterapi ile birlikte uygulanır.Bazı hastalarda tedaviden sonra hastalık tekrar ortaya çıkabilir,bu durumda ya ilk kanserin tüm hücreleri ameliyatla çıkarılmamış veya radyoterapi ile öldürülmemiştir yada ikinci bir kanser gelişmiştir.
Baş Boyun Kanserinin Belirtileri :
Ağızda uyuşukluk hissi
Ağızda veya boğazda kanama
Ağızda şişlik veya yumru
Birkaç haftadır iyileşmeyen yara veya zaman zaman yara haline gelen veya kanayan kırmızı yada beyaz
Yutma veya çiğnemede ağrı veya zorluk
Boğazda veya yüzün bir bölümünde devam eden ağrı veya his kusuru
Devam eden ses kısıklığı veya kötü telaffuz gibi seste değişiklik
Nefes alma güçlüğü
Devam eden burun tıkanıklığı veya burun kanaması
Göz çevresinde şişlik veya çift görme
Yüzde veya üst çenede ağrı
Devam eden kulak ağrısı,kulak çınlaması veya duyma güçlüğü
Boyun lenf bezlerinde şişme.Bazı hallerde boyun lenf bezlerinin büyümesi baş-boyun kanserlerinin ilk belirtisi olabilir.
Uzmana Müracaat :
6 haftadan daha uzun süren ses kısıklığı
3 haftadır iyileşmeyen ağızda yara
3 haftadır geçmeyen ağızda şişlik
Ağız içinde kırmızı veya beyaz yamalar
3 haftadan fazla bir süredir devam eden yutma güçlüğü
Tek taraflı burun tıkanıklığı
Herhangi bir diş eti hastalığı olmaksızın diş kaybı
3 haftada geçmeyen boyunda şişlik
Herhangi bir yüz kasında,dilde veya boğazda zayıflık
Göz küresinde şişme
Teşhis :
Bir uzman sizin şikayetlerinizi dinleyecek ve muayene edecektir.
Ağız ve boğaz ayna ile muayene edilir.
Burun ve boğaz endoskopi adı verilen bir aletle muayene edilir.
Şüpheli bölgeden patoloji inceleme için örnek alınır.
İlk iki işlem ,rahatsızlık vermeyen ve birkaç dakika süren bir işlemdir.Lokal anestezik sprey ile yapılabilir. Patolojik inceleme için biyopsi alınması endoskopik inceleme sırasında olabilir,biyopsi için ayrı bir işlem uygulanabilir veya iğne ile tümörden örnek alınabilir. Bazen genel anestezi altında parça almak gerekebilir. Kimi zaman biyopsi almadan önce radyolojik inceleme (BT veya MR) gerekebilir.

Baş Boyun Kanserlerinin Tedavisi :

Baş boyun kanserlerinin tedavisi, vücut için çok önemli bölgelerde dağılımı da göz önüne alındığında çoğu zaman özel tedavi ekibi gerektirir. Kulak Burun Boğaz ,Radyoterapi, Medikal onkoloji uzmanlarının yanında plastik cerrahi uzmanı da baş-boyun tümörleri tedavi ekibinin devamlı elemanıdır. Plastik cerrahi kimi tümörlerin tedavisinde doğrudan yer alırken (dudak,diş eti,yanak,ağız tabanı vb) , kimi tümörlerin tedavisinde ,tümör çıkarıldıktan sonra oluşan yarayı (orofarink,hipofarinks vb ) kapatma görevini üstlenir.
Başarılı bir onarım için hastanın ameliyat öncesi iyi değerlendirilmesi ve her hasta için tedavi programı yapılmalıdır.Tümörün evresi ve prognozu,hastanın yaşı,cinsiyeti,vücut alışkanlığı ve fonksiyon durumu ,donör alan (onarım yapmak için yama-parça alınan bölge) ve hastanın sosyoekonomik durumu tedavi planlamada çok önemlidir.
Hiçbir rekonstrüktif işlem yeterli tümör rezeksiyonunun önüne geçemez.Baş-boyun kanserlerinin rekonstrüksiyonunda ilk öncelik güvenliktir. Aşağıdaki işlemler rekonstrüktif merdiven göz önüne alınarak sıralanmıştır.
1. Primer kapama
2. Sekonder yara iyileşmesi
3. Deri grefti
4.Flepler: Lokal,bölgesel ve serbest doku aktarımı (mikrovasküler doku transferi, free flap)
Kulak Kepçesi Ve Diş Kulak Yolu Kanserleri:
Güneş ışınlarına maruz kalmak özellikle erkeklerde ve ileri yaşlarda deri kanserine sebep olabilir. Çoğu spinal hücreli kanserdir. Kulak kepçesinde yer alan küçük çaplı tümörler çıkarıldıktan sonra oluşan yara dudakları karşı karşıya getirilerek onarım yapılabilir.Bu mümkün değilse vücudun başka yerinden alınan ince deri yada kulak arkasından hazırlanan fleplerle kulak onarımı yapılabilir. Kanser kulak korunamayacak kadar geniş ise ,kulağın tamamının ameliyatla çıkarılması kaçınılmazdır. Bazı hallerde kulak kanseri veya dış kulak yolundan kaynaklanan kanser kemiklere de yayılmış olabilir,bu takdirde kulak ile birlikte alttaki kemiğin bir bölümünün de çıkarılması ve cerrahi yaranın fleple (pektoralis majör, trapez kas-deri flepleri gibi) kapatılması gerekecektir.
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
HIPOFIZ BEZI TUMORLERI

Burun kanallarının arkasında beynin altında yerleşik bulunan hipofiz bezi kabaca küçük parmağınızın son iki bölümünün büyüklüğü ve şeklindedir. Küçük boyutuna rağmen endokrin bezler içerisinde en önemli olanıdır. Vücudun uzun dönemli büyüme, günlük fonksiyonları ve üretkenlik yetenekleri ile ilişkili olarak bir kontrol merkezi gibi çalışır.

Hipofiz bezinde iki kısım vardır: ön (anterior) lob ve arka (posterior) lob, ön lob, göğüste süt üretimini harekete geçirmek için büyüme hormonu da dahil olmak üzere, altı ayrı hormonun üretimi ile yükümlüdür, ön lobdaki diğer hormonlar, tiroid bezleri, yumurtalıklar, testis ve böbrek üstü bezlerindeki faaliyetleri harekete geçirerek endokrin sistemin diğer kısımlarını da etkiler.
Arka lob iki çeşit hormon üretir: oksitosin ve antidiüretik hormon. Oksitosin emzirme dönemi sırasında kadınlarda göğüsten süt gelmesi olayını harekete geçirmek için faaliyette bulunur. Aynı zamanda doğum sırasında rahim kasılmalarını da hızlandırır. Antidiüretik hormon idrar çıkışını kontrol etmek için böbrekler üzerinde faaliyet gösterir.

Hipofiz Bezi Tümörleri

Akromegali

Hipofizin aşırı faaliyeti sonucu yüzün irileşmesi, el ve ayakların aşın büyümesi ile belirgin durumdur. Bu kronik hastalık yetişkinlerde görülür ve normal gelişim tamamlandıktan sonra büyüme hormonunun artan salgısı nedeni ile ortaya çıkar.El, ayak, çene ve kafatası kemiklerinin aşırı büyümesi şeklinde oluşur. Büyüme çağından sonra kemiklerdeki uzamanın durması nedeniyle, akromegali iskelette kalınlaşmaya neden olur. Akromegali olan bir kişide en fazla dikkat çeken değişiklik alın ve çene kemiklerinde abartılı bir büyümedir. Bunun sonucunda genişlemiş ve kabalaşmış yüz hatları ve birbirinden oldukça ayrık dişler gözlenir.

Jigantizm

Gelişim hormonunun aşırı salgılanmasına bağlı olarak vücudun anormal derecede gelişme ve büyüme göstermesi devleşme. Nadiren görülen bu hastalık, akromegaliye benzer ve hipofiz bezi tarafından büyüme hormonunun aşırı salgılanması nedeniyle ortaya çıkar. Akromegaliye benzemeyen bu yönü ise jigantizmde büyümenin hızlanması ve yetişkinlikte aşırı uzun boyun ortaya çıkmasıdır. Bu iki rahatsızlık arasındaki fark bu olaydan etkilenen kişinin yaşıdır. Jigantizm yetişkinlik dönemini tamamlamamış olan şahıslarda ortaya çıkar. Ancak uzun boylu çocukların çok azı jigantizm rahatsızlığına sahiptir.

Prolaktinoma

Bu türden hipofiz bezi tümörü prolaktin hormonunun aşırı salgısına neden olur. Bu olay kadınlarda düzensiz adet veya adetten kesilmeye neden olabilir. Erkeklerde ise kısırlık veya iktidarsızlık ortaya çıkabilir. Kraniofarinjiyoma
Bu türden bir hipofiz bezi tümörünün belirtileri görsel bozukluklar, baş ağrıları ve cinsel gelişme yetersizliğidir.

Cushing Sendromu

Bir böbrek üstü bezi tümörü de bu rahatsızlığa neden olabilir.
Akromegali ve jigantizm hipofiz bezinin aşırı faaliyeti nedeni ile ortaya çıkar. Hipofiz bezi büyüme hormonu diye bilinen hormonu aşırı bir şekilde salgılar (buna ayrıca somatotropik hormon da denir). Bu türden bir aşırı salgılama genellikle bezlerde bir tümörün gelişmesi ile ortaya çıkar. Bu rahatsızlığa hiperpituitarizm denilir.
Hipofiz bezinde iki türden tümör gelişebilir. Bunlardan birine kraniyofarnjiyoma denilir. Bu tip tümör büyüdükçe hipofiz bezine baskı yapar. Bunun sonucunda hormon salgısı azalabilir ve hipopituitarizm veya diabetes insipidus (şekersiz diyabet) gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. İkinci çeşit hipofiz bezi tümörü adenomdur (bez epitelinden gelişen iyi huylu ur). Böylesi bir tümör fazla yayılmaz. ancak akromegali, jigantizm veya Cushing hastalığı gibi rahatsızlıkların bir sonucu olarak muhtelif hormonların aşırı salgısı yaratmaz, ancak göz sinirleri üzerinde ve yakınındaki normal hipofiz bezi dokuları üzerinde mekanik bir baskı oluşturarak herhangi bir zarara yol açabilir.

Teşhis

Doktor muayene ederek fiziksel değişiklikleri araştıracaktır: Ağrı ve acılar, ellerde sızı, aşırı terleme. Yetişkin bir hastada el ve ayak büyümeleri de doktor tarafından dikkate alınacaktır. Hastadaki görme bozuklukları araştırılacaktır; tümör büyüyerek görme sinirine bası yapar ve her iki gözde de görmeyi etkiler. Görme alanı ölçülerek, görme kaybı olup olmadığı araştırılır. Diğer önemli bulgularsa genel yorgunluk hali, derinin aşırı yağlı olması ve dilin normalden büyük olmasıdır.
Kan dolaşımında bulunan ve salgılanan hormon düzeyinde artış olup olmadığını belirlemek için özel kan ve idrar testleri yapılacak-tır. Bu değerler yüksek bulunursa, bilgisayarlı beyin tomografisi veya manyetik rezonansla hipofizdeki tümör saptanabilir. Eğer akromegaliden kuşkulanılıyorsa, röntgen çekilerek de kafatasındaki olası değişiklikler belirlenebilir.
Tedavi, tümörün ne kadar geliştiğine bağlı olarak düzenlenir. Erken teşhis, tümörün tamamen tedavi edilebilme şansını(eğer küçükse) artırır.
Hipofiz bezi, tümörün ortadan kaldırılması veya çıkarılması esnasında bazen zarar görebilir. Bu durumda genellikle hayat boyu hormon tedavisi gerekecektir.

Akromegali

Akromegali, büyüme hormonunun aşırı salgılanması nedeniyle ortaya çıkar ve iskelet ve iç organlarda büyümeye yol açar. Kalp genişleyebilir, buna bağlı olarak kalp yetmezliği ve yüksek tansiyon ortaya çıkar. Akromegali tedavi edilmezse şeker hastalığı, göz sorunları ve vücut görünüşünde değişikliklere neden olur.
Ameliyat, hastalığın ilerlemesini ve çeşitli göz komplikasyonlarının ağırlaşmasını önleyebilir. Ancak görünüşteki değişiklikler genellikle geri dönüşümsüzdür. Ayrıca akromegalili hastalarda şeker hastalığı ve uzun vadede kalp, damar ve karaciğer hastalığı riski de oldukça yüksektir. Ancak bu riskleri en aza indirmek için bazı önlemler (sigara içmemek gibi) alınabilir.

Jigantizm

Jigantizm tedavi edilebilir bir hastalıktır. Tümör çıkarılarak ya da aşırı salgılanan büyüme hormonu baskılanarak, hastalığın gelişimi durdurulabilir

Prolaktinoma

Kadınlarda prolaktinomanın en sık görülen belirtisi adetlerin düzensizliği ya da hiç olmaması ve kısırlıktır. Bir diğer belirti de galaktoredir (doğum yapmamış bir kadında memelerden süt gelmesi); ender olarak erkeklerde de görülebilir.
Prolaktin hormonundaki artış, doğum kontrol hapları ve sakinleştiricilerin kullanılması ve hipofiz tümörü tarafından aşırı miktarda üretilmesi (prolaktinoma) nedeniyle olur.

Cushing Hastalığı

Hipofiz tümörü böbreküstü bezlerini aşırı uyararak cushing hastalığına da neden olabilir.

Tedavi

Hipofiz tümörü genellikle ameliyatla çıkarılır. Hipofiz bezi çok küçük olduğu için, ameliyat ustalık gerektirir. Eğer tümör ameliyatla çıkarılamıyorsa, prolaktinoma tedavisinde ve akromegalide diğer tedavilerin yanı sıra, bromocriptin adlı bir ilaç kullanılır. Bromocriptin bazı hormonlarda aşırı artışı engeller. Yine de hipofiz tümörlerinin tedavisinde ilk seçilecek olan yöntem ilaç tedavisi değildir. Ameliyat mümkün değilse, radyasyon tedavisi de bazı hastalarda kullanılabilir. Tüm bu tedavi tiplerinin birlikte kullanılması da tümörün tekrarlama olasılığını azaltmak üzere, oldukça yaygındır.

INCE BAGIRSAK TUMORLERI
Mide kapısından (mideden onikiparmakbağırsağına geçiş yeri; pior) ileoçekal valfa (incebağırsaktan kalınbağırsağa geçiş yeri) kadar olan geniş yayılımıyla incebağırsak tüm sindirim kanalının yüzde 75 ini oluşturur. Buna karşın bu bölgede kötü huylu tümörlerin görülme oranı oldukça düşüktür (yüzde 0,05-0,5). Bu düşük oranın, besinlerle alınan karsinojenlerin (kanser oluşumuna neden olabilen maddeler) incebağırsakta çözülmesine ve incebağırsak yüzeyiyle büyük olasılıkla doğrudan ilişkilerinin az olmasına bağlı olduğu sanılır.

İncebağırsakta kötü huylu tümörlere az rastlanmasının nedenleri:
- incebağırsak salgısı asit değil alkali özellikte olduğundan, karsinojenlerin oluşma olasılığı azalmaktadır;
- incebağırsakta ortamın sıvı, geçişin de hızlı olması bağırsak mukozasıyla kanser yapıcı maddelerin ilişkide olduğu süreyi kısaltır; - bağırsakta doğal olarak bulunan bakterilerin incebağırsakta az olması, besinlerle alınan bazı maddelerin bakteriler aracılığıyla kanserojen olduğu kabul edilen başka maddelere dönüşmesini engeller.

İncebağırsakta görülen tümörlerin büyük çoğunluğu iyi huyludur (yüzde 35). Bunları karsinomlar (yüzde 25), lenfomalar (yüzde 22), karsinoitler (yüzde 11) ve sarkomlar (yüzde 7) izler. İyi huylu urlar öncelikle onikiparmakbağırsağında ve jejunumda (incebağırsağın ikinci bölümü, yani onikiparmakbağırsağı ile ileum arasında kalan bölüm) görülür. Kötü huylu tümörlere en çok ileumda (yüzde 48) rastlanır, bunu jejunum (yüzde 27) ve onikiparmakbağırsağı (yüzde 25) izler. İyi ve kötü huylu tümörler genellikle 40-50 yaş arasında görülür ve erkeklerde kadınlara oranla daha yaygındır.


BELİRTİLERİ

Hastalık sinsi gidişlidir ve başlangıç evresinde belirgin bir klinik tablo görülmez. Halsizlik, iştahsızlık, belirsiz karın ağrıları olur. Bazı olgularda rahatsızlıklar kütlenin yerleşimi hakkında fikir verebilir. Onikiparmakbağırsağının ilk bölümündeki kanser, genellikle onikiparmakbağırsağı ülserine çok benzeyen belirtiler verir (karın üst kısmından sırta doğru yayılan ağrı, kanlı dışkı ve kusma, kansızlık gibi). Kütlenin büyümesiyle birlikte bulantı, kusma, ve karın gerginliği gibi tıkanma belirtileri de gelişir.
Onikiparmakbağırsağında, safra kanalının (safra bu kanal yoluyla bağırsağa dökülür; koledok) döküldüğü yerde gelişen kanserler genellikle kaşıntı, beyazımsı dışkı ve kanda safra boyalarının artması gibi belirtiler veren tıkanma sanlığı yapar. Klinikte kanama belirtilerinin ve melenanın (makattan siyah kan gelmesi) görülmesi incebağırsağın jejunum ve ileum bölümlerindeki kanserlerin erken belirtilerindendir. Bunlara daha sonra bağırsak tıkanması bulgulan da eklenir, ama bağırsak delinmesi çok seyrek görülür.

Tek tedavi yöntemi cerrahidir. Tanı genellikle ancak kanserin ilerlemiş evrelerinde konduğundan, kötü huylu tümörlerde hastalığın gidişi oldukça umut kırıcıdır.
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
Karaciger disi Safra Yollari Kanseri

Karaciger disi safra yollari kanseri, kanser hücrelerinin karaciger disindaki safra kanallarinda gelistigi nadir bir hastaliktir.
Kolit ve bazi belli karaciger hastaliklari karaciger disi safra yollari kanseri gelisme riskini etkileyebilir.
Karaciger disi safra yollari kanserinin olasi belirtileri sarilik ve agridir.
Karaciger disi safra yollari kanserinin tanisinda safra yollari ve karacigeri incelemeye yönelik testler kullanilir.
Bazi faktörler prognoz (sifa sansi) ve tedavi seçeneklerini etkilerler.
Karaciger disi safra yollari kanseri, kanser hücrelerinin karaciger disindaki safra kanallarinda gelistigi nadir bir hastaliktir.
Safra yollari, Karaciger ve safra kesesini Ince barsaga baglayan kanallardir. Bu ag, sindirim esnasinda yaglarin emilimini saglayan, karacigerde yapilan ve safra adi verilen salgiyi toplayan ince kanlarla baslar. Bu küçük kanallar birleserek karacigerden çikan sag ve sol hepatik kanallari olustururlar. Iki kanal karaciger disinda ana hepatik kanali olusturmak üzere birlesirler. Karaciger disindaki ana hepatik kanal bölümü karaciger disi safra yolu olarak adlandirilir. Karaciger disi safra kanali, safra kesesinin (safrayi depolar) kanali ile birleserek ana safra kanalini olusturur. Gida sindirimi esnasinda safra, safra kesesinden ince barsaga ana safra yolu ile bosaltilir.
Kolit ve bazi belli karaciger hastaliklari karaciger disi safra yollari kanseri gelisme riskini etkileyebilir.
Risk faktörleri:
Primer sklerozan kolanjit
Kronik ülseratif kolit
Koledok kistleri
Çin karaciger paraziti ile enfeksiyon
Karaciger disi safra yollari kanserinin olasi belirtileri sarilik ve agridir.
Bu ve benzeri belirtiler Karaciger disi safra yollari kanserinde oldugu kadar baska hastaliklarda da görülebilir. Asagidaki problemler olustugunda bir doktora basvurulmalidir:
Sarilik (derinin veya göz aklarinin sararmasi)
Karin agrisi
Ates
Deride kasinti
Karaciger disi safra yollari kanserinin tanisinda safra yollari ve karacigeri incelemeye yönelik testler kullanilir.
Tanida asagidaki test ve islemler uygulanabilir:
Fizik muayene ve öykü: Vücudun genel saglik degerlendirmesi, kitle veya herhangi bir olagan disilik gibi hastalik belirtilerinin aranmasi için tüm vücudun incelenmesidir. Hastanin saglik aliskanliklari ve geçmis hastalik ve tedavilerinin öyküsü de alinir.
Ultrason: Yüksek enerjili ses dalgalarinin iç organ ve dokularda yansimalarinin, sonogram adi verilen görüntü olusturulmasina dayali bir inceleme yöntemidir.
BT tarama: Vücudun içindeki bölgelerin degisik açilardan bir seri detayli görüntüsünün alinmasi islemidir. Bu görüntüler bilgisayarla birlestirilmis bir röntgen cihazi ile elde edilir. Islem esnasinda organ ve dokularin daha iyi görüntülenebilmesi için damar yolu ile veya agizdan bazi boya maddeleri verilebilir. Bu inceleme yöntemi ayrica komputerize tomografi veya bilgisayarli aksiyel tomografi olarak da adlandirilir. Spiral tomografi yönteminde vücudu spiral olarak tarayan bir teknikle daha detayli görüntüler elde edilebilir.
MRG (manyetik rezonans görüntüleme) Bir miknatis, radyo dalgalari ve bilgisayar kullanarak vücudun içinin görüntülenmesi yöntemidir. Bu islem ayrica Nükleer manyetik rezonans görüntüleme olarak da adlandirilir.
ERKP (Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi) Safra yollarinin röntgen görüntülerinin alinmasi islemidir. Bazen karaciger disi safra yollari kanseri safra yollarini daraltarak,bloke ederek veya akimi yavaslatarak sariliga neden olur. Ince, isikli bir tüp olan endoskop agiz yolu ile yemek borusu ve mideden geçirilerek ince barsagin ilk kismina indirilir. Kateter olarak adlandirilan daha ince bir tüp endoskop içinden geçirilerek pankreas kanali içine yerlestirilir. Bu tüpten özel boyalar verilerek röntgen filmleri çekilir. Kanlar tümör nedeni ile tikali ise, tikanikligi asmak için Stent adi verilen bir tüp tikali bölgeye yerlestirilerek kanalin açik kalmasi saglanir. Ayrica islem esnasinda doku örnekleri de alinabilir.
PTK (Perkütan transhepatik kolanjiografi) Karaciger ve safra yollarinin radyolojik olarak görüntülenmesi islemidir. Kaburgalarin altindan deri yolu ile karacigere sokulan ince bir igne ile safra yollarina boya verilerek röntgen filmleri çekilir. Bir tikaniklik saptanirsastant adi verilen ince esnek bir tüp safrayi vücudun disinda bir toplama torbasina veya içinde ince barsaklara bosaltmak üzere, karaciger içinde birakilabilir.
Biopsi kanser tanisinin konmasi için mikroskop altinda incelenmek üzere hücre veya doku alinmasi islemidir. Örnek doku röntgen veya Ultrason esnasinda ince bir igne kullanilarak alinirsa bu islem igne biopsisi veya ince igne aspirasyon biopsisi olarak adlandirilir. Biopsi genellikle PTK veya ERKP esnasinda alinir. Bazen de cerrahi islem esnasinda doku örnekleri alinabilir.
Karaciger fonksiyon testleri: Vücut içinde karaciger tarafindan yapilan bazi maddelerin miktarlarinin alinan kan örneginde ölçülmesi islemidir. Belli bir maddenin kanda normalden yüksek bulunmasi, karaciger disi safra yollari kanserinin de neden olabilecegi bir karaciger hastaliginin göstergesi olabilir.
Bazi faktörler prognoz (iyilesme sansi) ve tedavi seçeneklerini etkilerler.
Prognoz (iyilesme sansi) ve tedavi seçenekleri asagidaki faktörlere baglidir:
Kanserin evresi (hastaligin sinirli veya yaygin olmasi).
Tümörün cerrahi olarak tümü ile çikarilabilme olasiligi.
Tümörün safra kanalinin üst veya alt kisminda yerlesmis olmasi.
Kanserin henüz baslamis veya tekrarlamis olmasi.
Tedavi seçenekleri ayrica tümörün neden oldugu yakinmalara da bagli olabilir. Karaciger disi safra yollari kanseri genellikle yayildiktan sonra saptanabilir ve nadiren cerrahi olarak tamamen çikarilabilir. Palyatif tedaviler, yakinmalari hafifletebilir ve hastanin yasam kalitesini yükseltebilirler.
Karaciger disi safra yollari kanseri evreleri
Bu bölümün anahtar noktalari
Karaciger disi safra yollari kanseri tanisindan sonra, kanser hücrelerinin safra yollari disina veya vücudun baska bölgelerine yayilip yayilmadiginin belirlenmesi için bazi testler yapilir.
Karaciger disi safra yollari kanseri için asagidaki evreler kullanilir:
Evre 0 (In situ kanser)
Evre I
Evre II
Evre III
Evre IV
Karaciger disi safra yollari kanseri ayrica, nasil tedavi edilebilecekleri açisindan da gruplandirilabilir. Iki tedavi grubu söz konusudur:
Sinirli (lokal) ve cerrahi olarak çikarilabilir.
Cerrahi olarak çikarilamayacak durumda.
Karaciger disi safra yollari kanseri tanisindan sonra, kanser hücrelerinin safra yollari disina veya vücudun baska bölgelerine yayilip yayilmadiginin belirlenmesi için bazi testler yapilir.
Kanserin baslangiç noktasindan ötelere, vücudun diger bölgelerine yayilip yayilmadigini belirleme islemine Evreleme denir. Evreleme islemi ile toplanan bilgiler hastaligin evresini belirler. Evrenin net olarak saptanmasi, tedavi planlamasi açisindan önemlidir.
Karaciger disi safra yollari kanseri genellikle laparotomi olarak adlandirilan bir ameliyatla evrelendirilebilir. Bunun için karin duvarina yapilan cerrahi bir kesi ile karin içi hastalik belirtileri açisindan kontrol edilir ve mikroskop altinda incelenmek üzere doku parçalari ve sivi alinir. Tanisal görüntüleme yöntemleri, laparotomi ve biopsi sonuçlari kanserin evresini belirlemek için birlikte degerlendirilir. Bazen laparotomi öncesi laparoskopi islemi yapilarak hastaligin yayginligi arastirilabilir. Kanser yayilmissa ve tümüyle cerrahi olarak çikarilamayacaksa, Cerrah, laparotomi yapmamayi tercih edebilir.
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
Tekrarlayan (nükseden) Karaciger disi Safra Yollari Kanseri
Nükseden karaciger disi safra yolari kanseri, tedavi edildikten sonra tekrarlamis (geri gelmis) kanserdir. Kanser, safra kanalinda veya vücudun baska herhangi bir yerinde tekrarlayabilir.
Tedavi Seçenekleri Genel Degerlendirme
Karaciger disi safra yollari kanseri olan hastalara degisik tedaviler uygulanabilir.
Iki standart tedavi yöntemi uygulanmaktadir.
Cerrahi Radyasyon tedavisi
Klinik çalismalarda baska tedavi yöntemleri denenmektedir. Bunlar;
Radyasyon duyarlilastiricilar
Kemoterapi
Biyolojik tedavi

Karaciger disi safra yollari kanseri olan hastalara degisik tedaviler uygulanabilir.
Karaciger disi safra yollari kanserli hastalara farkli tedaviler saglanabilir. Bazi tedaviler standarttir (su anda kullanilan yöntemler), bazilari ise klinik arastirmalarla denenmektedir. Tedaviye baslamadan önce hasta, bir klinik arastirmada yer almak isteyebilir. Bir tedavi klinik arastirmasi, mevcut tedavi yöntemlerini gelistirmek ve kanserli hastalarin tedavisinde yeni bilgiler edinmek için yapilan arastirma çalismasidir. Bir klinik arastirma, uygulanan yeni yöntemin standart tedavilerden daha iyi oldugunu gösterirse, bu yeni tedavi yöntemi standart tedavi haline gelebilir.
Iki tip standart tedavi uygulanmaktadir:
Cerrahi
Safra kanalinin çikarilmasi: Tümör küçük ve sadece safra yolunda sinirli ise, tüm kanal çikarilabilir. Bu durumda karacigerdeki safra kanali agizlari ile ince barsak birlestirilerek yeni bir kanal olusturulur. Bu islemde çevredeki lenf bezleri de çikarilir ve kanserli hücreler içerip içermemesi açisindan mikroskop altinda incelenir.
Kismi hepatektomi: Kanserin bulundugu karaciger bölümünün çikarilmasi islemidir. Çikarilan parça etrafinda saglam bir doku kismi bulunan, bir karaciger kismi, karacigerin bir lobu veya daha genis bir kismi olabilir.
Whipple islemi: Pankreasin basi, safra kesesi, midenin bir kismi, ince barsagin bir kismi ve safra kanalinin çevresel lenf bezleri ile çikarilmasi islemidir. Gerekli sindirim salgilari ve Insülin yapmaya yetecek kadar pankreas dokusu birakilir.
Cerrahi olarak safranin köprülenmesi (baypas): Tümör tamamen çikarilamiyor, barsagi tikiyor ve safranin kese içinde birikmesine neden oluyorsa, bir köprüleme islemi yapilabilir. Bu islemde, safra kesesi veya safra kanali, tikanikligi asacak sekilde kesilerek baska bir yol olusturmak üzere ince barsakla birlestirilir. Bu islem tikanikliga bagli gelisen sariligin düzeltilmesine yardim eder.
Radyasyon tedavisi
Radyasyon tedavisi yüksek enerjili X-isinlari veya diger tip radyasyon kullanilarak kanser hücrelerini öldüren tedavi yöntemidir. Iki tip radyasyon tedavisi vardir. Eksternal (dis) radyasyon tedavisinde vücudun disindan kanserli bölgeye radyasyon gönderen bir cihaz kullanilir. Internal (iç) radyasyon tedavisinde kanserin içine veya hemen yakinina yerlestirilen igne, kateter veya tel gibi malzemelere tutturulmus radyoaktif maddeler kullanilir. Radyasyon tedavisinin uygulama seklinin seçimi, tedavi edilecek kanserin tip ve evresine bagimlidir.
Kolon Kanseri

• Kolon kanseri kolon dokusunun malign (kanser) hücrelerinden kaynaklanan bir hastaliktir.
• Yas ve anamnez kolon kanseri gelisim riskini etkiler.
• Kolon kanserinin olasi belirtileri bagirsak aliskanliklarinda degisiklik veya diskida kan varligidir.
• Rektum, rektal doku ve kan testleri ile kolon kanserinin tespiti ve tedavisi yapilir.
• Bazi faktörler prognoz ve tedavi seçeneklerini etkiler.

Kolon kanseri kolon dokusunun malign (kanser) hücrelerinden kaynaklanan bir hastaliktir.
Kolon vücut sindirim sisteminin bir parçasidir. Sindirim sistemi besinlerin hareketi, emilimi (vitaminler, mineraller, karbonhidratlar, yaglar, proteinler ve su) ve vücut disina atilimindan sorumludur. Sindirim sistemi özofagus, mide, ince ve kalin barsaktan olusur. Kalin barsagin ilk 6 feet'i kolon olarak adlandirilir. Son 6 inç ise rektum ve anal kanaldan olusur. Anal kanal anüste (kalin bagirsagin vücut disina açildigi yer) sonlanir.
Yas ve anamnez kolon kanseri gelisim riskini etkiler.
Risk faktörleri:
• Yasin 50 ve üzeri olmasi
• Ailede kolon veya rektum kanseri hikayesi
• Kiside daha önce kolon, rektum, over, endometrium veya meme kanseri gelismis olmasi
• Kolonda poliplerin varligi
• Ülseratif kolit (kalin barsakta ülserler) veya crohn hastaligi hikayesi
• Ailesel adenomatöz polipozis ve herediter nonpolipoz kolon kanseri (Lynch sendromu) gibi herediter durumlar
Kolon kanserinin olasi belirtileri bagirsak aliskanliklarinda degisiklik veya diskida kan varligidir.
Bu ve diger semptomlar kolon kanseri ve diger durumlar tarafindan olusturulur. Asagidaki problemlerden birisi ortaya çikarsa hasta doktor tarafindan degerlendirilmelidir:
• Barsak aliskanliklarinda degisiklikler
• Diskida (parlak kirmizi veya siyah) kan varligi
• Ishal, kabizlik, veya barsagin tam olarak bosalmadigi hissi
• Normalden daha *** tuvalete çikma
• Genel karin rahatsizliklari (*** gaz agrilari, siskinlik, dolgunluk, veya kramplar)
• Bilinen bir neden olmadan kilo kaybi
• Devamli yorgunluk
• Bulanti
Rektum, rektal doku ve kan testleri ile kolon kanserinin tespiti ve tedavisi yapilir.
Asagidaki test ve prosedürler kullanilabilir:

• Fizik muayene ve anamnez: Vücudun genel olarak degerlendirilmesi ile saglik durumu, anormal olabilecek hastalik belirtilerinin tespitidir. Ayrica hastanin saglik aliskanliklari ve geçirmis oldugu hastaliklar ve tedavileri de alinir.
• Diskida gizli kan testleri: Diskida sadece mikroskopla görülebilecek kani tespit eden testtir. Diski örnekleri özel kartlar üzerine konarak test amaciyla doktor veya laboratuara götürülür.
• Dijital rektal muayene: Rektumun degerlendirilmesidir. Doktor veya hemsire, kaydirici sürülmüs eldivenli parmagi ile rektumu veya anormal bölgelerin muayenesini yapar.
• Baryum enema: Alt sindirim sisteminin seri X-ray filmlerle degerlendirilmesidir. Baryum içeren sivi (gümüs-beyaz metalik içerikli) rektuma verilir. Baryum alt sindirim sistemini kaplar ve grafiler çekilir. Bu isleme alt sindirim sisteminin görüntülenmesi denir.
• Sigmoidoskopi: Polipler, anormal alanlar veya kanserin tespiti amaciyla rektum ve sigmoid (alt) kolona bakilmasi islemidir. Sigmoidoskop (ince bir tüp) rektumdan sigmoid kolona sokulur. Poliplerden veya dokudan örnekleme amaciyla biopsiler alinabilir.
• Kolonoskopi: Polipler, anormal alanlar veya kanserin tespiti amaciyla rektum ve kolona bakilmasi islemidir. Kolonoskop (ince bir tüp) rektumdan kolona sokulur. Poliplerden veya dokudan örnekleme amaciyla biopsiler alinabilir.
• Biopsi: Mikroskop altinda degerlendirme amaciyla hücre veya dokularin alinmasi islemidir.
• Sanal kolonoskopi: Bilgisayarli tomografi ile seri filmler alinarak kolonun bir dizi filminin çekilmesi islemidir. Bilgisayar filmleri birlestirerek poliplerin ve kolon yüzeyinde anormal olabilecek yapilarin ayrintili görüntülenmesini saglar.
Bazi faktörler prognoz ve tedavi seçeneklerini etkiler.
Prognoz asagidakilere baglidir:
• Kanserin evresi ( kanserin sadece kolonda olmasi, veya tüm kolonda olmasi veya vücudun diger yerlerine yayilmis olmasina baglidir)
• Kanser kolonda tikanikliga veya delige neden olmussa
• Tedaviye baslamadan önce kandaki karsinoembriyonik antijen düzeyleri (CEA: kanser varliginda kanda düzeyi yükselebilecek bir madde)
• Kanserin tekrari
• Hastanin genel durumu
Tedavi asagidakilere baglidir:
• Kanserin evresi
• Kanserin tekrari
• Hastanin genel durumu
Kolon kanseri teshis edildikten sonra, kanser hücrelerinin kolon veya vücudun diger bölgelerine yayilimin tespiti amaciyla testler yapilir.
Kanserin kolon veya vücudun diger bölgelerine yayiliminin tespiti amaciyla yapilan isleme evrelendirme denir. Evrelendirme islemi ile hastaligin evresi hakkinda bilgi edinilir. Tedavinin planlanmasi açisindan evrenin bilinmesi önemlidir. Evrelendirme amaciyla asagidaki testler ve prosedürler kullanilir:
• BT (bilgisayarli tomografi ile tarama): Vücut içinin farkli açilardan ayrintili görüntülenmesine dayanan bir islemdir. Bu filmler bilgisayara bagli X-ray cihazi ile alinir. Kontrast madde (boya) vene verilerek veya yutularak organ veya dokularin daha ayrintili görüntülenmesi saglanabilir. Tedavinin planlanmasi için evrenin bilinmesi önemlidir. Bu islem bilgisayarli aksial tomografi olarak ta adlandirilir.
• Lenf nodu biopsisi: Lenf nodunun bir kisminin veya tamaminin çikarilmasidir. Patolog mikroskop ile kanser hücreleri arar.
• Tam kan sayimi: Kan örneginin alinarak asagidakiler için degerlendirilmesi:
- Kirmizi kan hücreleri, beyaz kan hücreleri, ve plateletlerin sayisi.
- Kirmizi kan hücrelerinde hemoglobin (oksijen tasiyan protein) miktari
- Kirmizi kan hücrelerinin kana orani
- Karsinoembriyojenik antijen (CEA) sayimi: Kandaki CEA düzeyini belirleyen testtir.
CEA hem kanser hücrelerinden, hem de normal hücrelerden kan akimina salinir.
Normal düzeylerin üzerinde oldugunda, kolon kanseri veya baska durumlarin isareti olabilir.
• MRI ( Magnetik rezonans görüntüleme): Miknatis, radyo dalgalari ve bilgisayar kullanilarak kolon içinin ayrintili görüntülenmesini saglayan bir islemdir. Gadolinyum adi verilen bir madde damar içine verilir. Gadolinyum kanser hücrelerinin çevresinde toplanir, ve parlak bir görüntü olusturulur. Bu isleme Nükleer magnetik rezonans görüntüleme de denir.
• Gögüs röntgeni: Gögüs kafesindeki organ ve kemiklerin röntgen görüntülenmesidir. X isinlari bir çesit enerji olup, vücuttan geçerek filmin üzerine düser ve vücudun içinin görüntülenmesi saglanir.
• Cerrahi: Tümörün çikarilmasi ve kolon içindeki yayilimin görülebilmesini saglayan islemdir.
Nüks kolon kanseri
Nüks kolon kanseri tedavi sonrasi tekrar ortaya çikan kolon kanseridir. Kolon kanseri kolonda veya karaciger, akciger gibi vücudun diger bölgelerinde tekrarlayabilir.
Kolon kanserli hastalarda farkli tip tedavi yöntemleri vardir.
• 3 standart tedavi yöntemi kullanilir. Bunlar:
- Cerrahi
- Kemoterapi
- Radyoterapi
- Diger tedavi yöntemleri klinik çalismalarla test asamasindadir. Bunlar:
- Biyolojik terapi
- Kontrol muayeneleri nüks kolon kanserinin tespitine yardimci olur.

user_offline.gif
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
Küçük Hücre Dışı Akciğer Kanseri


Küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastaların tedavisindeki ilk amaç hastaların operasyon durumlarını değerlendirmektir. Hastaların operabiliteleri a) rutin kardiyovasküler değerlendirme b) basit spirometri ve c) arteryal kan gazlarıyla değerlendirilir. Sınırda pulmoner rezervi olan hastalarda Ventilasyon / Perfüzyon sintigrafisi ve egzersiz testiyle ilave bulgular elde edilecektir.
Ventilasyon / Perfüzyon sintigrafisi postoperatif pulmoner fonksiyonlarla ilgili bilgi verecektir.
Hastaların cerrahi rezektabiliteleri hastalığın evresine göre değerlendirilir. Evre I ve II hastalar rezektable hastalardır ve olanak varsa cerrahi olarak tedavi edilmelidirler. Evre III
heterojen bir gruptur. Bulky hastalık ve multinodal tutulumlu N2 hastalık cerrahiye zayıf cevap verir ve primer olarak cerrahi tedavi denenmemelidir.Mediastinoskopisi negatif olan ancak torakotomide tek bir nodal mikrometastazı çıkan hastalarda sadece cerrahi tedaviyle 5 yıllık sağ kalım %25-30 dolaylarındadır. Evre IIIB ve IV cerrahi rezeksiyona uygun hastalık grubu olmayıp diğer tedavi modaliteleri denenmelidir.
Kemoterapi ve radyoterapi preoperatif ( neoadjuvan) , postoperatif ( adjuvan) ve ayrı ayrı ( ardışık) veya beraber ( kombine ) olarak uygulanabilir.
Neoadjuvan tedavi evre I- II- III hastalarda araştırma aşamasındadır. Evre IIIA hastalarda neoadjuvan tedavi umut verici olmakla beraber halen sadece akademik araştırmalar için önerilmektedir.
Adjuvan kemoterapi rezeke edilen evre I-II- III hastalarda hastalıksız yaşam süresini uzatmakla beraber genel sağkalıma fazla etki etmediğinden araştırmalar dışında önerilmemektedir.
Adjuvan radyoterapi evre I ve II hastalarda önerilmemektedir. Rezeke edilen evre III hastalarda lokal nüksü azaltmakta, bir miktar sağkalıma etkisi olmaktadır.


Evre IIIA ve IIIB hastalarda kombine ve multimodal tedavi önerilmektedir. Sadece radyoterapi ile bu grupta 5 yıllık sağkalım %10’dan azdır. İndüksiyon kemoterapisiyle beraber radyoterapi bu oranı %17’e yükseltmiştir.
Evre IV hastalarda sistemik kemoterapi bir yıllık sağkalım üzerine olumlu etkiler yapmaktadır.

CERRAHİ TEDAVİ


Akciğer kanserinin başarılı rezeksiyonu en iyi tedavi yöntemi olarak görünmektedir. Son yıllarda cerrahi müdahelelerdeki teknik gelişmeler , postoperatif bakım şartlarında gelişmeler
sonucunda hastaların yaşam süreleri ve yaşam kaliteleri daha da artmıştır. Sınırlı ve erken dönemdeki lezyonlarda cerrahi rezeksiyon sonucunda 5 yıllık sağkalım %80’dir. Oysa genel olarak akciğer rezeksiyonlarından sonra 5 yıllık sağkalım %40-50 dir.
Bundan 2-3 dekat önce akciğer kanseri evrelemeleri klinik bulgular, rijid bronkoskopi, akciğer grafisi ve tomografi, bazı merkezlerde ise mediastinoskopiyle yapılmaktaydı.
Torakotomilerin %25-30’unda rezeksiyon olanağı kalmıyordu. Şimdilerde kemik sintigrafisi, yeni bilgisayarlı tomografiler, fiberoptif ronkoskopideki gelişmeler, torakoskopi kullanımı, ve son olarak PET kullanımıyla rezeksiyonu gereksiz kılan torakotomi %2’den daha az orandadır. Bu
oranlarada genellikle sol atrium tutulumu, pulmoner arter veya özofagus invazyonu nedeniyledir.
Hastaların cerrahi müdaheleye uygun olup olmadığı da önemli bir konudur. Hastaların fonksiyonel değerlendirilmeleri yapılmalıdır. Kardiyak durum, FEV1, DLCO, egzersizde maksimal oksijen tutulumu (VO2max ) ve akciğer perfüzyon sintigrafisi bu konuda mutlaka gözden
geçirilmelidir.
Ancak aşağıdaki koşullarda kesin inoperabilite söz konusudur.
3 ay içinde geçirilen MI FEV1’in 1 Litrenin altında olması ( beklenenin %50 sinden daha az olması )
VO 2max 10 mLkg/dk dan az olması
TLCO nun %40 altında olması
Ayrıca sigara içimi, obezite, hipertansiyon, diabetes mekllitus, araya giren bir hastalık, kardiyak
hastalıklar operabiliteyi etkileyen önemli faktörlerdir.
Cerrahi için hazırlanan hastalarda
Sigara kesilmelidir.
Araya giren bir infeksiyon tedavi edilmelidir.
Atriyal fibrillasyon, iskemik kalb hastalığı, gibi kardiyak durumlar kontrol altına alınmalıdır.
Aynı güne ait PA akciğer grafisi ve son 1 ayda çekilen CT olmalıdır.
Cerrahi rezeksiyonda iki hedef vardır. Tam rezeksiyon ve optimal fonksiyonel kapasiteyi korumak. Segmentektomi ve wedge rezeksiyonlar önerilmekle beraber lobektomi genel kuraldır.
Bazı durumlarda bilobektomi ve pnömonektomiye kadar giden cerrahiler olabilir. Unutulmamalıdır ki, pnömonektomi kendi başına bir hastalıktır. Bu nedenle rezeksiyonlarda daha ihtimamlı olmak gereği vardır.
Postoperatif morbidite;
Ağrı
Bronşiyal sekresyonlar
Atrial fibrillasyon
Hava kaçağı olması
Bronkoplevral fistül
Pulmoner emboli
Miyokard infarktüsü
ARDS

RADYOTERAPi
Radyoterapi küratif veya palliyatif olarak akciğer kanseri tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda teknik gelişmeler bu tedavi modalitesinde de ciddi ilerlemeler ortaya çıkmasına neden olmuştur. Küçük hücreli dışı akciğer kanseri tedavisinde cerrahi temel küratif

tedavi şeklidir. Ancak hastaların sadece %20-30’u cerrahiye adaydırlar. Geriye kalan 2/3 olgu rezeksiyona uygun değildir. Bu koşullarda radyoterapi lokorejionel tedavide lokal kontrol sağlamada oldukça etkindir. Radyoterapide tümör büyüklüğü önemli prognostik faktördür. T2N0 büyük bir tümör kitlesini gösterir ve lokal kontrol zordur. Oysa T3 veya T4 tümör küçük olabilir ve daha iyi kontrol sağlayabilir. Erken dönem tümörlerde ( T1 , 2 ve N0 , 1 ) tek başına radyoterapinin
sonuçları tartışmalıdır.Bu hastaların seçiminde bias vardır ( medikal olarak operable olmadıkları için ) ve 5 yıl sağkalım %6-32 dir. Bu sonuçlar cerrahi olarak tedavi edilen hastaların sonuçlarından daha kötüdür. Ancak radyoterapi dozları düşük ve genel durumu daha bozuk
hastalardır. Son yıllarda daha yüksek dozlarla tedavi edilenlerde iyi sonuçlar elde edilmiştir.Ancak lokal kontrol gene de cerrahiden iyi değildir ve erken lokal nüks radyoterapiyle tedavi edilen grupta
daha sıktır. Sonuç olarak radyoterapi medikal olarak cerrahiye kontrendikasyon varlığında gündeme gelmektedir. Lokal ilerlemiş hastalıkda dozlar 45-60 Gy arasında değişir. Tümör çapı, lenf bezlerinin durumu ve total radyasyon dozuna bağlı olarak sağkalım süreleri değişir. Standart olarak ışınlanan saha primer tümör sahası ve muhtemel lenfatik drenaj bölgesidir. İpsilateral, hiler, mediastinal ve supraklaviküler lenf drenaj bölgeleri radyoterapi sahasına alınır. Toraks ışınmasında en önemli kısıtlayıcı faktörler normal akciğerin kendisi, spinal kord problemi ve kalb doku toleransıdır. Dozun sınırlarını taşması radyasyon pnömonitisine yol açacaktır. Bu durumun morbiditesi ciddidir. Son yıllarda gündeme gelen üç boyutlu konformal radyoterapi tümöre daha yüksek doz vererek diğer normal dokulara verilen dozu minimuma indirmektedir.



Endobronşiyal obstrüksiyonlarda FOB ile bronşa iletilen katetrin içinden daha sonra lokal radyoterapi uygulamasına Brakiterapi denir. Bu yöntem endobronşiyal tümörlerde semptomları kontrol altına almak, hastanın yaşam kalitesini yükseltmek için kullanılabilir. Kanama , stenoz ve
pnömotoraks gibi yan etkileri vardır. Radyoterapi alan hastaların anemik olmaması gerekir. Oksijen radyasyon cevabını etkiler. Hipoksik durumdaki bir hücrenin ortadan kaldırılması için normal hücreye göre 3 misli daha fazla
radyoterapi dozu alması gerekir. Hastaların hemoglobin düzeyi 14 g/dL olmalıdır. Preoperatif radyoterapi bazı avantajlar sağlar. Bunlar rezeksiyon sınırının ötesindeki
subklinik hastalığın eradikasyonu , tümörün küçülmesiyel rezeksiyonda daha kolay dokulara ulaşabilmeyi, rezeke edilemeyen tümörür rezektable hale gelmesidir. Ancak cerrahi morbiditeyi arttırır ve tümör yayılımıyla ilgili değerlendirmeyi zorlaştırır. Yapılan iki büyük ABD çalışmasında preoperatif radyoterapi yaşamı uzatmamış aksine postoperatif komplikasyonlarda artışa bağlı
olarak yaşam süresinde azalmaya yol açmıştır. Preoperatif radyoterapi süperior sulkus tümörlerinde ( Pancoast tümörleri ) önerilmektedir. Bu sayede bu grup yerleşimli tümörlerde daha uzun yaşam süresi elde edildiği bildirilmektedir. Postoperatif radyoterapi hala tartışmalı bir konudur. Bu konula ilgili birçok randomize çalışma yapılmıştır. Yapılan tüm çalışmalarda yaşam süresinde anlamlı bir fark bulunamamıştır. Postoperatif radyoterapi lokal nüksün azalmasında rol almıştır. Yapılan erken evre çalışmalarında da evre I ve II hastalarda postoperatif radyoterapi önerilmemektedir. Lancet dergisinde 1998 yılında
yayınlanan 2128 hastalık bir meta analiz serisinde postoperatif radyoterapinin yaşam üzerine negatif etkisi olduğu gösterilmiştir. Evre I ve II için bu durum kesin olsa da evre III hastalarda hala bazı çekinceler vardır. Evre III hastalarda lokal kontrol radyoterapiyle sağlansa dahi sağkalım avantajı yoktur. Ancak bu konu net olmayıp çalışmalar devam etmektedir. Çünkü evre III çok heterojen bir
gruptur. Şimdilerde incelenen konu evre III hastalarda neoadjuvan kemoterapi ve cerrahi sonrası uygulanan radyoterapinin etkinliğidir.
Hastaların semptomlarını azaltmaya ve yaşam kalitesini arttırmaya yönelik palyatif radyoterapi hava yollarında obstrüksiyon , hemoptizi gibi primer tümöre bağlı semptomların palyasyonunda , vena kava süperior sendromu, göğüs ağrısı, kemik tutulumu, spinal kord kompresyonu ve beyin metastazı gibi klinik durumlarda uygulanabilir.Toraks radyoterapi toksisiteleri; Radyoterapi sırasında hastalarda halsizlik, öksürük, balgam ve özofajite bağlı yutma
güçlüğü görülebilir. Semptomlar tedavinin tamamlanmasından bir-iki hafta sonra düzelir.
Pnömonitis ve pulmoner fibrozis akciğerlerde görülen en önemli iki etkidir. Pnömonitis 1-3 ay sonra ortaya çıkar. Ciddi solunum sıkıntısı , ateş , öksürük yapar. Steroid gerekebilir. Akciğer fibrozisi 6 ay sonra ortaya çıkar ve spesifik bir tedavisi yoktur.
Diğer toksisiteler;
1) Özofageal toksisite: Radyasyon özofajiti
2) Kardiyak toksisite ; perikardit, sol ventrikül fonksiyon bozulması,
3) Spinal kord toksisitesi
4) Deri ve kemik toksisitesi ,
KEMOTERAPİ

Sitotoksik kemoterapi küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinin tedavisinde artan bir öneme
sahip olmaktadır.Lokalize hastalıkta kemoterapinin tedaviye eklenmesi tedavi şansını arttırmaktadır. İlerlemiş hastalıkta kemoterapi sağkalım süresini arttırmakta ve yaşam kalitesini daha iyi hale getirmektedir.


İleri evre hastalık , küçük hücreli dışı akciğer kanserinde 5 yıllık genel sağkalım %15’in altındadır. Hastaların %40’ından fazlası ilerlemiş hastalık formunda başvurur ve bu grupta 5 yıllık sağkalım %1’in altındadır. Hastaların büyük bölümü kısa sürede kaybedilirler. Kemoterapide en iyi sonuçlar kombine tedavilerle alınsa da yeni çıkan ajanlarla faz II çalışmalar yapılarak ilacın etkinliği gösterilmektedir.
Bu grup hastalarda hastalığın evresi ve hastanın performans dururmu en önemli prognostik faktörlerdir. Çok değişkenli analizlerde gösterilmiştir ki, iyi performans, kadın olmak , tek bir metastatik bölge, normal Ca ve LDH, hemoglobinin 11 g/dL üzerinde olması ve Cisplatin kemoterapisinin kullanılması iyi karakteristiklerdir. Bu faktörlerden en önemlisi performans durumudur.
Son yıllara kadar ileri evre akciğer kanserlerinde kemoterapinin değeri az olarak değerlendirilirdi. Ancak yeni ilaç kombinasyonları, özellikle Cisplatin kullanımıyla yüksek cevap oranları elde edilmiştir, yaşam kalitesi düzelmiş ve orta derecede bir sağkalım elde edilmiştir. Bazı gruplar rehberlerini yayınlamışlar ve günlük pratikte sitotoksik kemoterapi rutine girmiştir. 1980 yılından itibaren kemoterapiyle standart best supportif care arasında etkinlik
çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmaların çoğu küçük çapta çalışmalar olduğundan bazı meta analizler yapılmıştır. Yapılan 3 metaanaliz sonucuna göre kemoterapi ilerlemiş hastalıkta hastaların tedavisinde önemli rol oynamaktadır.
Bazı yeni çalışmalarda tek ajan ile best supportive care karşılaştırılmıştır. Haftalık verilen vinorelbine’in yaşlı hastalarda BSC’e göre daha üstün olduğu gösterilmiştir. Docetaxel ve paclitaxel ile BSC’e göre daha üstünlük gösterilmiştir. Gemcitabine ile yapılan çalışmada sağkalımda üstünlük gösterilmezken yaşam kalitesinde belirgin bir düzelme ve palyatif radyoterapi ihtiyacında azalma saptanmıştır.
İleri evre akciğer kanserlerinde kombine tedaviler tek ajan tedavilerle karşılaştırıldığında etkinlik artmış ancak etkinlikle beraber toksisitede artış gözlenmiştir.Meta analizler ile kombine tedavilerde cevap oranlarının arttığı , 6 ve 12 aylık sağkalımların uzadığı gösterilmiştir. Ancak kombine tedavilerde toksisite artmaktadır.
 

Reis888788988

MFC Üyesi
Konum
ßayrampaşa
  • Üyelik Tarihi
    20 Tem 2008
  • Mesajlar
    90
  • MFC Puanı
    -4
KÜÇÜK HÜCRELİ AKCİĞER KANSERİ


Küçük hücreli akciğer kanserine gelince ; tedavi verilmezse küçük hücreli akciğer kanseri hastayı hızla ölüme götürür. Sınırlı hastalıkta kemoterapi ve radyoterapi ile kombinasyon sağlanırsa ortalama yaşam 20 aydır. İki yıllık sağkalım %45, 5 yıllık sağkalım %15-20 arasındadır. Tam remisyon sağlanan hastalarda koruyucu kafa ışınlaması yapılmalıdır. Çünkü hastalardaki nüksün en sık görüldüğü yer santral sinir sistemidir. Yaygın hastalıkta tedavi verilmezse yaşam 1-3 ay arasındadır. Kombinasyon kemoterapisiyle 9-12 ay arasında yaşam sağlanır. Radyoterapi palyasyon ve tedaviye cevap vermeyen olgularda gündeme gelebilir. Cerrahinin rolü tartışmalıdır. Soliter pulmoner nodül nedeniyle opere edilen hastalarda küçük hücreli akciğer kanseri çıkma olasılığı vardır ve bu olgularda sağkalım %50’ye yaklaşır. Bu hastalara adjuvan kemoterapi önerilmektedir. Sınırlı hastalık kemoterapi ve radyoterapi kombine edilerek tedavi edilir. İki meta analiz sonucu göstermiştir ki, toraks radyoterapisinin eklenmesi sağkalımı anlamlı olarak uzatmaktadır. Cisplatin ve etoposide kombine tedavisi tüm dünyada standart olarak kullanılmakta ve etkili bir kombinasyondur. Tam cevap veren sınırlı hastalıklı hastalarda koruyucu kafa ışınlamasının uzun süre yaşayanlarda beyin metastazı riskini oldukça azalttığına dair güçlü kanıtlar vardır. Son zamanlarda yapılan tartışma radyoterapinin kemoterapinin hangi döneminde verilmesi şeklindedir. Yapılan çalışmalarla şimdilik görünen radyoterapi erken dönemde devreye sokulursa sağkalım uzamaktadır. Yaygın hastalıkta kemoterapi seçilecek en önemli tedavi yöntemidir. Cisplatin ve etoposide bu grup hastalarda da etkin seçenekler olmakla beraber hastanın genel durumu tedavinin yaklaşımını etkileyebilir.

Küçük hücreli akciğer kanserinde yeni ajanlar denenmekte ve iyi cevaplar elde edilmektedir. Bunlar arasında taxanlar, topoizomeraz 1 inhibitörleri ile çalışmalar devam etmektedir. Akciğer kanserinin diğer tedavi seçenekleri arasında bronş obstrüksiyonlarına yönelik palyatif tedaviler, gene VKSS , kraniyal metastazlar, kemik metastazları ve ağrılar için palyatif radyoterapiler gündeme gelebilir.

Larenks Kanseri

-Larenks kanseri malign hücrelerin larenks dokusunda oluşması ile oluşur.
-Sigara kullanımı ve fazla alkol alımı larenks kanseri gelişim riskini etkiler.
-Boğaz ağrısı ve kulak ağrısı görülebilen semptomlardır.
-Boğaz ve boyunu inceleyen testler tanı ve evrelemede kullanılır.
-Bazı faktörler tedavi ve prognozu etkiler.

-Larenks kanseri malign hücrelerin larenks dokusunda oluşması ile oluşur.
Larenks farenksin hemen altında boyuna yerleşmiştir. Hava geçiçi sırasında titreşen ve ses çıkaran vokal kordları içerir. Ses farenks, ağız ve burunda eko alarak insan sesine dönüşür.
Çoğu larenks kanseri larenks içini döşeyen ince hücrelerden oluşan squamöz hücrelerden oluşur.
Larenkste üç kısım vardır.
-supraglottis: Kord vokal üstündeki epiglotu içeren kısım
-glottis: Kord vokali içeren orta kısım
-Subglottis: kord vokal ilke trakea arasındaki kısım

-Sigara kullanınımı ve fazla alkol alımı larenks kanseri gelişim riskini etkiler.
-Boğaz ağrısı ve kulak ağrısı görülebilen semptomlardır.
Bu ve başka semptomlar larenks kanseri ve başka nedenlerle oluşabilir. Bir doktor aşağıdaki problemler olduğunda hastayı konsulte etmelidir.
-Geçmeyen soğuk algınlığı ve öksürük
-Solunum zorluğu
-Kulak ağrısı
-Boğaz veya boyunda şişlik
-Ses değişikliği
-Boğaz ve boyunu inceleyen testler tanı ve evrelemede kullanılır.

-Boyun ve boğazın muayenesi: Boyundaki şiş lenf nodu için muayene ve küçük bir ayna ile boğazın incelenmesi
-Larengoskopi: ayna veya larengoskop ile larenks muayenesi
-Endoskopi: Vücud içindeki organları görmek için kullanılır. Endoskop bir kesi veya ağız gibi vücuttaki açıklıktan sokularak yapılır. Doku biyopsisi alınabilir.
-BT: Vücud içindeki alanların değişik açılarla detaylı resmini almaktır. Kompitüre bağlı x-ray cihazı ile yapılır. Dokuları daha iyi görmek için ilaç verilebilir. Komputerize tomografi denir.
-MRI: magnetik rezonans görüntüleme: magnet., radyo frekansı ve bilgisayar kullanılarak Vücud içindeki alanların değişik açılarla detaylı resmini almaktır.
-Biyopsi: Mikroskop altında incelemek ve kanser araştırmak için alınan doku parçası
-Baryum yutumu: Özefagus ve mide için baryum içeren sıvı içilerek x-ray ile çekim yapılırr. Üst GI serisi de denir.

Malign Mezotelyoma

Kanserin nadir bir çeşidi olan Malign Mezotelyoma göğüs veya periton zarında(plevra,periton) bulunan hücrelerde oluşan bir kanser hastalığıdır. Malign mezotelyomalı çok insan asbestos soluyan yerlerdeki işlerde çalışanlardır.
Bir şahısta kısa solunum, göğüs ağrısı veya karında ağrı veya şişlikk olduğunda doktor bunları değerlendirmelidir. Şikayetler mevcutsa doktor karın veya göğüs filmi isteyebilir.
Doktor torakoskop (thoracoscope) diye adlandırılan özel bir aletle göğüs boşluğu içine bakabilir. Göğüs duvarı boyunca bir kesi yapılacak ve torakoskop iki kot arasından içeri sokulacak. Torakoskopi (Thoracoscopy) olarak adlandırılan bu test hastanede yapılır. Testten önce hastaya lokal anestezikler verilecektir ( bu ilaçlar kısa bir zaman peryodunda duyu kaybına sebep olur). Bazı basınç hissedilebilinir, fakat genellikle ağrı yoktur. Doktor Peritoneskop ( peritoneoscope) diye adland?ırılan özel bir aletle karın içine(peritoneoscopy) de bakabilmelidir. Peritoneoscope karında açılan yere yerleştirilir. Bu işlem de hastanede yapılır. Testen önce lokal anestezik verilir. Doku normal bulunmazsa herhangi bir kanser hücresi için mikroskop altında incelenecek küçük bir doku parçası kesilebilecek. Buna biyopsi denir. Biyopsi torakoskopi veya peritonoskopi esnasında yapılır. Düzelme şansı (Prognoz) kanserin çapına, kanserin bulunduğu yere, kanserin ne kadar uzaklığa yayıldığına, kanser hücrelerinin mikroskop altında nasıl göründüğüne, kanserin tedaviye nasıl cevap verdiğine, hastanın yaşına bağlıdır.

Malign mezotelyoma evreleri
Malign mezotelyoma bulunduğunda kanser hücrelerinin vücudun diğer bölgelerine yayılıp yayılmadığını bulmak için daha çok test yapılacaktır. Bu evreleme (staging) olarak adlandırılır. Tedavi planı yapmak için doktor evreyi bilme ihtiyacı vardır.
 
Üst Alt