Küçük Hücre Dışı Akciğer Kanseri
Küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastaların tedavisindeki ilk amaç hastaların operasyon durumlarını değerlendirmektir. Hastaların operabiliteleri a) rutin kardiyovasküler değerlendirme b) basit spirometri ve c) arteryal kan gazlarıyla değerlendirilir. Sınırda pulmoner rezervi olan hastalarda Ventilasyon / Perfüzyon sintigrafisi ve egzersiz testiyle ilave bulgular elde edilecektir.
Ventilasyon / Perfüzyon sintigrafisi postoperatif pulmoner fonksiyonlarla ilgili bilgi verecektir.
Hastaların cerrahi rezektabiliteleri hastalığın evresine göre değerlendirilir. Evre I ve II hastalar rezektable hastalardır ve olanak varsa cerrahi olarak tedavi edilmelidirler. Evre III
heterojen bir gruptur. Bulky hastalık ve multinodal tutulumlu N2 hastalık cerrahiye zayıf cevap verir ve primer olarak cerrahi tedavi denenmemelidir.Mediastinoskopisi negatif olan ancak torakotomide tek bir nodal mikrometastazı çıkan hastalarda sadece cerrahi tedaviyle 5 yıllık sağ kalım %25-30 dolaylarındadır. Evre IIIB ve IV cerrahi rezeksiyona uygun hastalık grubu olmayıp diğer tedavi modaliteleri denenmelidir.
Kemoterapi ve radyoterapi preoperatif ( neoadjuvan) , postoperatif ( adjuvan) ve ayrı ayrı ( ardışık) veya beraber ( kombine ) olarak uygulanabilir.
Neoadjuvan tedavi evre I- II- III hastalarda araştırma aşamasındadır. Evre IIIA hastalarda neoadjuvan tedavi umut verici olmakla beraber halen sadece akademik araştırmalar için önerilmektedir.
Adjuvan kemoterapi rezeke edilen evre I-II- III hastalarda hastalıksız yaşam süresini uzatmakla beraber genel sağkalıma fazla etki etmediğinden araştırmalar dışında önerilmemektedir.
Adjuvan radyoterapi evre I ve II hastalarda önerilmemektedir. Rezeke edilen evre III hastalarda lokal nüksü azaltmakta, bir miktar sağkalıma etkisi olmaktadır.
Evre IIIA ve IIIB hastalarda kombine ve multimodal tedavi önerilmektedir. Sadece radyoterapi ile bu grupta 5 yıllık sağkalım %10’dan azdır. İndüksiyon kemoterapisiyle beraber radyoterapi bu oranı %17’e yükseltmiştir.
Evre IV hastalarda sistemik kemoterapi bir yıllık sağkalım üzerine olumlu etkiler yapmaktadır.
CERRAHİ TEDAVİ
Akciğer kanserinin başarılı rezeksiyonu en iyi tedavi yöntemi olarak görünmektedir. Son yıllarda cerrahi müdahelelerdeki teknik gelişmeler , postoperatif bakım şartlarında gelişmeler
sonucunda hastaların yaşam süreleri ve yaşam kaliteleri daha da artmıştır. Sınırlı ve erken dönemdeki lezyonlarda cerrahi rezeksiyon sonucunda 5 yıllık sağkalım %80’dir. Oysa genel olarak akciğer rezeksiyonlarından sonra 5 yıllık sağkalım %40-50 dir.
Bundan 2-3 dekat önce akciğer kanseri evrelemeleri klinik bulgular, rijid bronkoskopi, akciğer grafisi ve tomografi, bazı merkezlerde ise mediastinoskopiyle yapılmaktaydı.
Torakotomilerin %25-30’unda rezeksiyon olanağı kalmıyordu. Şimdilerde kemik sintigrafisi, yeni bilgisayarlı tomografiler, fiberoptif ronkoskopideki gelişmeler, torakoskopi kullanımı, ve son olarak PET kullanımıyla rezeksiyonu gereksiz kılan torakotomi %2’den daha az orandadır. Bu
oranlarada genellikle sol atrium tutulumu, pulmoner arter veya özofagus invazyonu nedeniyledir.
Hastaların cerrahi müdaheleye uygun olup olmadığı da önemli bir konudur. Hastaların fonksiyonel değerlendirilmeleri yapılmalıdır. Kardiyak durum, FEV1, DLCO, egzersizde maksimal oksijen tutulumu (VO2max ) ve akciğer perfüzyon sintigrafisi bu konuda mutlaka gözden
geçirilmelidir.
Ancak aşağıdaki koşullarda kesin inoperabilite söz konusudur.
3 ay içinde geçirilen MI FEV1’in 1 Litrenin altında olması ( beklenenin %50 sinden daha az olması )
VO 2max 10 mLkg/dk dan az olması
TLCO nun %40 altında olması
Ayrıca sigara içimi, obezite, hipertansiyon, diabetes mekllitus, araya giren bir hastalık, kardiyak
hastalıklar operabiliteyi etkileyen önemli faktörlerdir.
Cerrahi için hazırlanan hastalarda
Sigara kesilmelidir.
Araya giren bir infeksiyon tedavi edilmelidir.
Atriyal fibrillasyon, iskemik kalb hastalığı, gibi kardiyak durumlar kontrol altına alınmalıdır.
Aynı güne ait PA akciğer grafisi ve son 1 ayda çekilen CT olmalıdır.
Cerrahi rezeksiyonda iki hedef vardır. Tam rezeksiyon ve optimal fonksiyonel kapasiteyi korumak. Segmentektomi ve wedge rezeksiyonlar önerilmekle beraber lobektomi genel kuraldır.
Bazı durumlarda bilobektomi ve pnömonektomiye kadar giden cerrahiler olabilir. Unutulmamalıdır ki, pnömonektomi kendi başına bir hastalıktır. Bu nedenle rezeksiyonlarda daha ihtimamlı olmak gereği vardır.
Postoperatif morbidite;
Ağrı
Bronşiyal sekresyonlar
Atrial fibrillasyon
Hava kaçağı olması
Bronkoplevral fistül
Pulmoner emboli
Miyokard infarktüsü
ARDS
RADYOTERAPi
Radyoterapi küratif veya palliyatif olarak akciğer kanseri tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda teknik gelişmeler bu tedavi modalitesinde de ciddi ilerlemeler ortaya çıkmasına neden olmuştur. Küçük hücreli dışı akciğer kanseri tedavisinde cerrahi temel küratif
tedavi şeklidir. Ancak hastaların sadece %20-30’u cerrahiye adaydırlar. Geriye kalan 2/3 olgu rezeksiyona uygun değildir. Bu koşullarda radyoterapi lokorejionel tedavide lokal kontrol sağlamada oldukça etkindir. Radyoterapide tümör büyüklüğü önemli prognostik faktördür. T2N0 büyük bir tümör kitlesini gösterir ve lokal kontrol zordur. Oysa T3 veya T4 tümör küçük olabilir ve daha iyi kontrol sağlayabilir. Erken dönem tümörlerde ( T1 , 2 ve N0 , 1 ) tek başına radyoterapinin
sonuçları tartışmalıdır.Bu hastaların seçiminde bias vardır ( medikal olarak operable olmadıkları için ) ve 5 yıl sağkalım %6-32 dir. Bu sonuçlar cerrahi olarak tedavi edilen hastaların sonuçlarından daha kötüdür. Ancak radyoterapi dozları düşük ve genel durumu daha bozuk
hastalardır. Son yıllarda daha yüksek dozlarla tedavi edilenlerde iyi sonuçlar elde edilmiştir.Ancak lokal kontrol gene de cerrahiden iyi değildir ve erken lokal nüks radyoterapiyle tedavi edilen grupta
daha sıktır. Sonuç olarak radyoterapi medikal olarak cerrahiye kontrendikasyon varlığında gündeme gelmektedir. Lokal ilerlemiş hastalıkda dozlar 45-60 Gy arasında değişir. Tümör çapı, lenf bezlerinin durumu ve total radyasyon dozuna bağlı olarak sağkalım süreleri değişir. Standart olarak ışınlanan saha primer tümör sahası ve muhtemel lenfatik drenaj bölgesidir. İpsilateral, hiler, mediastinal ve supraklaviküler lenf drenaj bölgeleri radyoterapi sahasına alınır. Toraks ışınmasında en önemli kısıtlayıcı faktörler normal akciğerin kendisi, spinal kord problemi ve kalb doku toleransıdır. Dozun sınırlarını taşması radyasyon pnömonitisine yol açacaktır. Bu durumun morbiditesi ciddidir. Son yıllarda gündeme gelen üç boyutlu konformal radyoterapi tümöre daha yüksek doz vererek diğer normal dokulara verilen dozu minimuma indirmektedir.
Endobronşiyal obstrüksiyonlarda FOB ile bronşa iletilen katetrin içinden daha sonra lokal radyoterapi uygulamasına Brakiterapi denir. Bu yöntem endobronşiyal tümörlerde semptomları kontrol altına almak, hastanın yaşam kalitesini yükseltmek için kullanılabilir. Kanama , stenoz ve
pnömotoraks gibi yan etkileri vardır. Radyoterapi alan hastaların anemik olmaması gerekir. Oksijen radyasyon cevabını etkiler. Hipoksik durumdaki bir hücrenin ortadan kaldırılması için normal hücreye göre 3 misli daha fazla
radyoterapi dozu alması gerekir. Hastaların hemoglobin düzeyi 14 g/dL olmalıdır. Preoperatif radyoterapi bazı avantajlar sağlar. Bunlar rezeksiyon sınırının ötesindeki
subklinik hastalığın eradikasyonu , tümörün küçülmesiyel rezeksiyonda daha kolay dokulara ulaşabilmeyi, rezeke edilemeyen tümörür rezektable hale gelmesidir. Ancak cerrahi morbiditeyi arttırır ve tümör yayılımıyla ilgili değerlendirmeyi zorlaştırır. Yapılan iki büyük ABD çalışmasında preoperatif radyoterapi yaşamı uzatmamış aksine postoperatif komplikasyonlarda artışa bağlı
olarak yaşam süresinde azalmaya yol açmıştır. Preoperatif radyoterapi süperior sulkus tümörlerinde ( Pancoast tümörleri ) önerilmektedir. Bu sayede bu grup yerleşimli tümörlerde daha uzun yaşam süresi elde edildiği bildirilmektedir. Postoperatif radyoterapi hala tartışmalı bir konudur. Bu konula ilgili birçok randomize çalışma yapılmıştır. Yapılan tüm çalışmalarda yaşam süresinde anlamlı bir fark bulunamamıştır. Postoperatif radyoterapi lokal nüksün azalmasında rol almıştır. Yapılan erken evre çalışmalarında da evre I ve II hastalarda postoperatif radyoterapi önerilmemektedir. Lancet dergisinde 1998 yılında
yayınlanan 2128 hastalık bir meta analiz serisinde postoperatif radyoterapinin yaşam üzerine negatif etkisi olduğu gösterilmiştir. Evre I ve II için bu durum kesin olsa da evre III hastalarda hala bazı çekinceler vardır. Evre III hastalarda lokal kontrol radyoterapiyle sağlansa dahi sağkalım avantajı yoktur. Ancak bu konu net olmayıp çalışmalar devam etmektedir. Çünkü evre III çok heterojen bir
gruptur. Şimdilerde incelenen konu evre III hastalarda neoadjuvan kemoterapi ve cerrahi sonrası uygulanan radyoterapinin etkinliğidir.
Hastaların semptomlarını azaltmaya ve yaşam kalitesini arttırmaya yönelik palyatif radyoterapi hava yollarında obstrüksiyon , hemoptizi gibi primer tümöre bağlı semptomların palyasyonunda , vena kava süperior sendromu, göğüs ağrısı, kemik tutulumu, spinal kord kompresyonu ve beyin metastazı gibi klinik durumlarda uygulanabilir.Toraks radyoterapi toksisiteleri; Radyoterapi sırasında hastalarda halsizlik, öksürük, balgam ve özofajite bağlı yutma
güçlüğü görülebilir. Semptomlar tedavinin tamamlanmasından bir-iki hafta sonra düzelir.
Pnömonitis ve pulmoner fibrozis akciğerlerde görülen en önemli iki etkidir. Pnömonitis 1-3 ay sonra ortaya çıkar. Ciddi solunum sıkıntısı , ateş , öksürük yapar. Steroid gerekebilir. Akciğer fibrozisi 6 ay sonra ortaya çıkar ve spesifik bir tedavisi yoktur.
Diğer toksisiteler;
1) Özofageal toksisite: Radyasyon özofajiti
2) Kardiyak toksisite ; perikardit, sol ventrikül fonksiyon bozulması,
3) Spinal kord toksisitesi
4) Deri ve kemik toksisitesi ,
KEMOTERAPİ
Sitotoksik kemoterapi küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinin tedavisinde artan bir öneme
sahip olmaktadır.Lokalize hastalıkta kemoterapinin tedaviye eklenmesi tedavi şansını arttırmaktadır. İlerlemiş hastalıkta kemoterapi sağkalım süresini arttırmakta ve yaşam kalitesini daha iyi hale getirmektedir.
İleri evre hastalık , küçük hücreli dışı akciğer kanserinde 5 yıllık genel sağkalım %15’in altındadır. Hastaların %40’ından fazlası ilerlemiş hastalık formunda başvurur ve bu grupta 5 yıllık sağkalım %1’in altındadır. Hastaların büyük bölümü kısa sürede kaybedilirler. Kemoterapide en iyi sonuçlar kombine tedavilerle alınsa da yeni çıkan ajanlarla faz II çalışmalar yapılarak ilacın etkinliği gösterilmektedir.
Bu grup hastalarda hastalığın evresi ve hastanın performans dururmu en önemli prognostik faktörlerdir. Çok değişkenli analizlerde gösterilmiştir ki, iyi performans, kadın olmak , tek bir metastatik bölge, normal Ca ve LDH, hemoglobinin 11 g/dL üzerinde olması ve Cisplatin kemoterapisinin kullanılması iyi karakteristiklerdir. Bu faktörlerden en önemlisi performans durumudur.
Son yıllara kadar ileri evre akciğer kanserlerinde kemoterapinin değeri az olarak değerlendirilirdi. Ancak yeni ilaç kombinasyonları, özellikle Cisplatin kullanımıyla yüksek cevap oranları elde edilmiştir, yaşam kalitesi düzelmiş ve orta derecede bir sağkalım elde edilmiştir. Bazı gruplar rehberlerini yayınlamışlar ve günlük pratikte sitotoksik kemoterapi rutine girmiştir. 1980 yılından itibaren kemoterapiyle standart best supportif care arasında etkinlik
çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmaların çoğu küçük çapta çalışmalar olduğundan bazı meta analizler yapılmıştır. Yapılan 3 metaanaliz sonucuna göre kemoterapi ilerlemiş hastalıkta hastaların tedavisinde önemli rol oynamaktadır.
Bazı yeni çalışmalarda tek ajan ile best supportive care karşılaştırılmıştır. Haftalık verilen vinorelbine’in yaşlı hastalarda BSC’e göre daha üstün olduğu gösterilmiştir. Docetaxel ve paclitaxel ile BSC’e göre daha üstünlük gösterilmiştir. Gemcitabine ile yapılan çalışmada sağkalımda üstünlük gösterilmezken yaşam kalitesinde belirgin bir düzelme ve palyatif radyoterapi ihtiyacında azalma saptanmıştır.
İleri evre akciğer kanserlerinde kombine tedaviler tek ajan tedavilerle karşılaştırıldığında etkinlik artmış ancak etkinlikle beraber toksisitede artış gözlenmiştir.Meta analizler ile kombine tedavilerde cevap oranlarının arttığı , 6 ve 12 aylık sağkalımların uzadığı gösterilmiştir. Ancak kombine tedavilerde toksisite artmaktadır.