• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Gerçeğin Tuzağına Yakalanmış Hayaller

BarLa

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
13 Kas 2012
Konular
30
Mesajlar
34
MFC Puanı
280
Ben de her Türk genci gibi hayal kurarak büyüdüm.Çocukken bir atım olsun isterdim mesela, beni çok uzaklara taşısın, üstünde şahlanıp her istediğim yere gidebileyim. Bir atım olmadı ama bisikletim oldu. Bisiklete binmeyi saçlarımda dolaşan rüzgârla içime dolan hayata meydan okuyormuş hissi yüzünden sevdim.Ve köy yolundaki rampadan aşağı kendimi salıverdiğimde öyle düşünürdüm ki hiçbir araba beni geçemez, rüzgardan bile hızlı ve bulutlardan daha maviydi çocukluğum..

Yıllar sonra büyük oğlum bir at istediğini söylediğinde kendi hayallerime dalışım bu yüzdendi. Oğluma istediği atı alamayacağımı ve üstelik atın da onun sandığı gibi balkonda beslenmediğini söylerken çocuğunun hayalini gerçekleştiremeyen babaydı bir yanım, bir yanımsa gerçekleşemeyecek şeyleri hayal eden hayalperest bir çocuk..

Çok hayallerim oldu ama hiç biri ulaşılamaz hayaller değildi. Mesela toy delikanlı zamanlarımda bulunduğum ortamdaki en güzel kıza ulaşmak tek hedefim olmadı; gerçi, bu konuda hedefime her zaman ulaştım ama en güzele değil, benimle konuşurken beni dinleyene ve beni en çok anlayana yoğunlaşırdı asıl ilgim ve sevgim.

Hiçbir zaman dayalı döşeli bir evim olsun, saray yavrusu gibi bir evde oturayım istemedim. Köyde hasırdan sergisi olan bir göz oda bana yeter artardı bile. Çinkolu bir evin damlayan yerine bir kova koymak beklide en buyuk mutlulugum olacaktı, Ama içinde beni anlayan bir çift göz ve benim için atan bir kalp olması, sağlıklı ve tertemiz çocukların kapısında beni beklemesi,kim bilir beklide en çaresiz ulaşılması zor en buyuk hayaldi benim için.

Doğacak çocuklarımı beklerken hayallerimi ne kız bebek ne de oğlan çocuğu süsledi, elleri ayakları sağlam olsun ve doğumda analarının başına bir şey gelmesin diye dualar ettim sadece.

Hayaller. Hayallerimiz. İçimize tutulan ayna, aynamıza tutulan ışık, ışığımıza yol gösteren rehber, dışa yansıyan iç dünyamız. Kimi bir masal gibi zengin, kimi kabus gibi kara hayallerimiz..

Hayal ettiğim şeye ulaşamazsam diye korkup hayallerimin peşini bıraktığım da oldu,delicesine hayallere kapıldığım da; ulaşamadığımda hırsımdan kudurduğum hayallerim de oldu, önüne havuç konulmuş bir tavşan gibi hiçbir amacım olmadan her hayalin peşine düştüğüm de.



Ama her zaman Hz. Mevlana'nın pergeli gibi bir ayağım daima gerçeğin sağlam zemininde çakılı kaldı, diğer ayağımla hayallerimin kimi çiçekli kimi dikenli bahçelerinde dolaşsam da gerçeğin ikaz lambalarını hiç göz ardı etmedim.

“Yüreğinin götürdüğü yere git” diye roman çıkmıştı bir zamanlar. O kitabı okumadım ama bu söz aklımda kaldı. Ben küçük yaştan beri yüreğimin değil daha çok aklımın götürdüğü yere gitmeye çalıştım. Allah bana nasip etti, 12 yaşımdan beri hiç sırt üstü yatıp havadan bir şeyler beklemedim, daima çalıştım çabaladım,nokta kadar menfatim için kimseye virgül kadar eğilmedim, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. En büyük hayalim akşam yorgun argın eve dönünce yediğim lokmanın boğazıma düğümlenmemesiydi,ağzıma attığım lokmayı bir daha aynı hazda çiğneyememekten korktum.

Yoksa mutluluk hayallerini benmi yanlış kuruyordum? Gerçektende mutlu olmak için arabalar lüks daireler,giyimler kuşamlarmı gerekiyordu da benmi anlayamamıştım.

Yanlışmı öğretmişti mutlulugu bana, ben hasta yatarken baş ucumda bir sokak lambası gibi bekleyip ayrılmayan Anam!

Zamanla hayaller tek başına yetmedi elbette. Çok çalışmak çok kazanmak, maddi ve manevi anlamda bir yerlere gelmek, geleceğe yatırım yapmak.Beklentiler yüksekti, Ancak en derinlerde yüreğimin kaldırım taşlarının altında o eski çocukluk hayalim gizlice kendini hissettirdi hep; Mutlu olmak. Ama öylesine değil, katıksız bir mutluluk istiyordum ben.

Katıksız mutluluk nedir bilir misiniz? Katıksız ekmek yer gibi, pınardan arıtılmamış saf su içmek gibi, öğlen sıcağında tarlanın orta yerinde güneşin altında uyumak gibi.

Çok lüks arabalara binmek değilde bisiklete bineni kıskanmak gibi,dolmuşa bineni degilde elinde iki ekmekle evine yürüyerek giden babayı kıskanmak gibidir katıksız mutluluk.

Katıksız mutluluk istemek yanlışmış, zamanla anladım bunu.Zamanla görüyorsunuz ki sadece beyaz ya da mavi olmuyor gökyüzü, bazen gri bulutlar basıyor her yeri, bazen sarıya çalan şimşekler çakıyor, bazen de boz bulanık bir kar havası adını koyamadığımız renkler ve şekiller savuruyor göğün yüzüne. Ama ressamların istediği de bu işte, gökyüzünün her haliyle resmini çizebilmek.Gökyüzü başımızın üstünde dursun istiyorsak hava şartlarının her türlüsüne de kendimizi peşin peşin hazırlamalıydık.

Hayatta da öyle.Katıksız mutluluk olmuyor.Hayatı bütün renkleri ve her haliyle kabullenmek ve öyle de yaşamak lazım. Ayrılıklar, acılar, hüzünler, gözyaşları, borçlar, dertler, sitemler, küslükler.Ekmek arasındaki domates dilimleri, kaşar veya birkaç zeytin gibiler tıpkı. Ve hatta ölümler. Ölüm bile tek düze bir hayata açılan bir başka hayal kapısı. Hayatımıza renk katıyor ve ekmeğin arasına bol soğanlı bol baharatlı bir katık koyar gibi, suya bir avuç çay atıp onu şekerli sıcak bir içeceğe dönüştürür gibi hayatınızı da bir şeye benzetiyorsunuz. Katıksız mutluluk gitmiyor yalnız başına, boğazınızda kalıyor..

Şimdi 40 yaşa yaklaşmışken bakıyorum geride bıraktıklarıma. Yüreğim kırklar, çıkıklar, protezler, boş odalar ve karalanmış sayfalar, üstü çizilmiş satırlarla dolu fakat aklım daha keskin, zihnim daha net. Gözlerim belki gittikçe uzağı daha az görmeye başlıyor ama yakını, yani içimi daha net görmeye başlıyorum. Hayatın tam da orta yerinde, gerçekleşmiş veya suya düşmüş bütün hayallerimin orta yerinde geriye bakınca görüyorum ki geçmiş geçmiş, gelecek ise henüz gelmemiş, önemli olan ânın kıymetini bilmekmiş.

Herkesi düşman görmediğim gibi herkese de dost diye bakamıyorum artık. Hiç kimseye bel bağlayamadığım gibi hiçbir şeyden de ümidimi kesmiyorum temelli.

Zaman bir değirmen ustası gibi beni de öğütüyor, kavgalardan, ayrılık ve endişelerden yorulan kalbim kendi iç ahengini bulmaya başlıyor yavaş yavaş. Dıştan kaçtıkça içimde bana açılmış kocaman bir kapı görüyorum. Gerçeğin tek bir kapısı, hayallerin bin bir penceresinden daha çok şey vadediyor artık bana.

Ve gecenin bir yerinde sırtımı hayata çevirip yüzümü boş duvara döndüğüm vakit, gözlerimi duvardaki belirsiz bir noktaya dikerek soruyorum kendime:

Nerde olmayı düşlemiştin, şimdi neredesin?

Gözlerimi kapatıp açıyorum. Hayatı dinliyorum. Yan odada yatan çocuklarımı, uzaklardan kalkmış bir trenin düdüğünü, bir ağacın hışırtısını.

Eşref-i mahlûk olarak yaratılmıştım, şükür hala öyleyim.

İnsanlığını kaybedenlere inat, tüm değerlerini bir pula satanlara inat, yalana ve dolana göz yumup her günahı mubah sayanlara inat, ben hala insanım..

Hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmama rağmen “bırak git” deseler sanki asırların yorgunlugu ile bir kaplumbağa gibi her şeyim sırtımda her şeyi hiç geri dönmemecesine bırakıp gidecek kadar yürekli ve pervasız bir insan var karşınızda şu an.

Tek müdanası Rabbine, tek borcu Yaratanına olan bir yalnız kul.Tıpkı Ebuzer-el Gıfari gibi..

Rivayete göre onu ziyaret eden bir adam ona şöyle sormuş: “Senin malların nerede?” Ebu Zer şöyle cevap vermiş: “Ahirette bir evimiz var, servetimizin arasından en iyisini oraya göndeririz.”

Soruyu soran adam Ebu Zer'in neyi kastettiğini anlamış ve bu sefer şöyle demiş: “Ancak bu dünyada bulunduğun sürece bir takım varlıkların olması gerekir.”

Ebu Zer bunun üzerine, “Bu dünyanın sahibi bizi burada aç açıkta bırakmayacaktır”, diye cevap vermiş.

Canlarımız yoluna kurban olsun.
 

Pınar

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
9 Kas 2008
Konular
168
Mesajlar
798
MFC Puanı
400
Güzel yazı etkilendim okurken cidden.
Bravo...
 
Üyelik Tarihi
18 Şub 2013
Konular
55
Mesajlar
417
MFC Puanı
4,430
Barla yazı sizinmi çok güzel duygularla kaleme alınmış tebrik ederim
 

BarLa

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
13 Kas 2012
Konular
30
Mesajlar
34
MFC Puanı
280
Hayır, bana ait bir yazı değil haber sitemizdeki köşe yazarımıza ait.
 
Üst