Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

''Eski Mısır ve Sirius Bağlantısı''

DarkParadise.

вαzı ɢüɴαнlαr нαĸĸıмızdır.
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    1 Eki 2016
  • Mesajlar
    340
  • MFC Puanı
    -5
Amon, Mut ve Khonsu: Teb Triadı
Bütün Mısır triadları arasında en iyi bilinenlerinden biridir. Bu, ünlü on sekizinci hanedan bulgularının bir sonucudur (Howard Carter ve ekibinin kral Tutankhamon'un mezarını bulmaları). Bu üç tanrı, egemen oldukları dönemi çok iyi yansıtırlar. Amon, Ammon ya da Amen, "tanrılar kralı" sıfatı nedeniyle, Grek Zeus'uyla eş tutulmuştur. Eski krallıkta hemen hiç bilinmez gibidir. Adı "giz*li" anlamında bir kökten gelir. Piramitlerin Heliopolis metinlerinde sadece dört kez anılır. Ancak on ikinci hanedan döneminde firavunlar adlarına onun sanını da eklemeye başlarlar; artık Teb bölge dininde önemli bir yer edinmeye başlamıştır. Ancak, Amon gelenekselolarak Tebnom'uyla bağlantılıysa da, Wallis Budge, Eski Teb'in hami tanrıçası*nın Hathor olduğundan emindir. O halde, büyük Amon'un kökeni neresidir?
Egyptian Belief and Modern. Thought (Mısır İnancı ve Modern Düşünce) adlı kitabında Amerikalı yazar James Bonwick, Amon'u, Sarnilerin Baal'iyle eş tutar; bu tanrı, sonradan Kelt Bel'ine dönüşür, ona Beltan adını verirler; başka otoriteler ise, Amon' un Mısır'a Hiksos'la birlikte geldiğini ve Yaveh ya da Yehova'yla özdeş olduğunu savu*nurlar. Koç başlı Amon, üstünlüğünü temin için Teb'te bile güçlüklerle karşılaşmış olmalıdır. 3. Amenhotep devrinde Ra lehine bir hareket başlar; aslında Ra asla otoritesini kaybetmiş değildir; Ra-Harahkte adıyla kendi kültü vardır. Bunlar, Amon'la ilgili çeşitli ilahi ve metinlere de yansımıştır. Ancak sonunda iki tanrı Amen-Ra biçiminde birleşirler ve iki grup da memnun olur.
Bonwick'in dikkat çektiği başka bir garip olgu da, Amon ismini gösteren hiyerogliflerin ters yöne bakmasıdır: "Gerçekten de bu tanrı, çok özel bir esrar sergiliyor"," Amon'un esas muhalifi 4. Amenhotep idi; 4. Amenhotep bir güneş diskiyle gösterilen Aten tek tanrıcı tapınımını ku*ran Akhenaton olarak tanınmıştı. Bir kez daha Amon'la ilgili metinler tahrif edildi, kabartma ve eşyalar yakıldı. Akhenaton'un ölümüne dek bu durum devam etti. Amon rahipleri dinin denetimini yeniden ele aldılar ve Atenitlere benzer bir şekilde davranmaya başlayıp, öçlerini aldılar,"

Amon'un eşi Mut, anlarnca "anne" demektir. Kötü tanımlanan ancak uygun eş nitelikleri sergileyen tanrıçalardan biridir; önceki birçok anaç tanrıyı simgelemektedir. Amen-Ra'nın çok revaçta olduğu dönemlerde, Mut bir güneş ilahesiydi ve bazen Bast'la eş tutulurdu; Bast onun kedi biçimi olarak düşünülürdü. Ayrıca aslan ve güneş le ilgili vasıfları nedeniyle de Sekhmet'le bir tutulmuştu.
Amon'la Mut'un oğlu sıfatıyla Mont'un yerini alan Khonsu, Teb triadındaydı ve bence,bu üçlemenin en ilginç tanrısıdır. Adı "kılavuz" ya da "göğü gemisiyle geçen" anlamına gelir. Aslında bir Ay tanrısı olmakla birlikte, Teb bölgesi dışında pek bilinmez; şeytan çıkarıcı ve şifacı becerileri, Amon ve Mut ailesine ait olmasıyla Hintili gözükür. Bu tanrının, kudretlerinin özünü içeren bir put ya da heykel vasıtasıyla gerçekleştirdiği şifa mucizeleri çok ünlüdür. Ombos'ta da tapınımı vardır. Sebek triadında üçüncü kişidir; bu bölgede Khons-Hor adını alır; şahin başlı bir adam olarak gösterilir; başının üzerinde, hilal şeklinde bir Ay içinde bir disk vardır.
Şahin başı Horus'u hatırlatır, o da kız kardeşi Bast gibi şifacı yetenekleriyle ünlüydü, Mut ve Khonsu'nun, Horus ve Bast ikilisiyle birçok ortak yönü vardır; tabi Şu ve Tefnut, Sekhmet ve Nefertum ikilileriyle de. Belki de bu eski arşetipler, Mısır'ın bildik aile temasına uygun olsun diye, Amon' a eklenmişlerdi. Amon, Atum ve Ra olasılıkla tek bir tek tanrıcı kavramdan doğmuşlardır; ancak Amon'un, genel skolastik görüşlerin kabul ettiği gibi, yabancı kaynaklı cepheleri de vardır. Budge, Amen ve eşi Ament'i en eski Mısır tanrıları arasında sayar; isimleri Piramit Metinlerinde (Unas, satır 558) geçmektedir. Burada aslan tanrılar Şu ve Tefnut'la birlikte anılırlar. Beşinci hanedandan itibaren, öncelikli tanrılar arasında geçer; esas tanrılardan olmasalar da onların bazı tamamlayıcı biçimleri olarak yer alırlar.
 

DarkParadise.

вαzı ɢüɴαнlαr нαĸĸıмızdır.
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    1 Eki 2016
  • Mesajlar
    340
  • MFC Puanı
    -5
Sirius - İkili Yıldız

Büyük Köpek takım yıldızındaki Sirius, gece gökyüzümüzün en parlak yıldızlarından biridir ve dünyadan sadece sekiz buçuk ışık yılı mesafede olması, en yakın komşularımızdan biri olduğu anlamına gelmektedir. Geçtiğimiz asrın ortalarında astronom Bessel, Sirius'u bir süre incelemiş ve hareketlerinde düzensizlikler fark etmiştir; bu, kayda değer bir gravitasyon çekimi yaratacak yakınlıkta bir başka cismin varlığını gösterir. Ancak yüksek parlaklığına karşın, Bessel bu boyutta bir yıldızı etkileyecek derecede büyük bir kütlenin izine rastlayamaz. Birkaç yıl sonra Sirius çevresinde dolaşan küçücük bir beyaz cüce yıldız keşfedilir. Yörüngesel periyodu,· 50 dünya yılına yakın olarak hesaplanmıştır. (Teknik olarak Sirius B, Sirius A etrafında bir yörünge çizmez, ancak iki yıldız ortak bir gravitasyon merkezi etrafında yörüngededirler.) Bu ikinci yıldız, refakatçisinin ışığı ardında kaybolmuştur. bazen Dijitaria olarak da anılan Sirius B'nin bir fotoğrafı da çekilmiştir.
Astronomlar, beyaz cücelerin doğası hakkında artık daha çok şey bilmektedirler. Bu yıldızlar fazla ışık yaymazlar ancak atomik yapılarının aşırı yoğunluğu nedeniyle, inanılmaz bir gravitasyonel çekim sergilerler. Bir beyaz cüce hidrojen ve helyumdan oluşan atomik yakıtını tüketmiş ve çökmüş bir yıldız demektir; yani bu, diğer elementleri*nin son derece yoğun olarak iç içe geçtiği ve artık maddesel yapısını bildiğimiz maddeden farklı olduğu anlamına gelmektedir. Atomlar bu şekilde sıkıştırıldığında, kütle inanılmayacak derecede ağır hale gelir. Temple, Sirius B yüzeyinde bir kübik fit'in (28,317 cm') 2000 ton geleceğini yazar; bu yıldızın çekirdek materyaliyle dolu bir kibrif kutusu ise yaklaşık 50 ton gelecektir.
Bazı astronomlar Sirius sisteminde üçüncü bir yıldız tespit ettiklerini düşündüler. 1920' de Fox adlı bir kişi üçüncü bir yıldız gördüğünü iddia etti; aynı yıldızın 1926, 1928 ve 1929 yıllarında Union Gözlemevinde Dr. van den Bos, Dr. Finsen ve diğerleri tarafından da gözlenmiş olduğu iddia edilmiştir. Sonra, birdenbire esrarlı yıldız kaybolu verdi.Çok daha yakın tarihlerde ABD Donanma Gözlemevi, Washington'dan Irving W. Lindenblad, Sirius sistemini inceledi. Üçüncü bir yıldız tespit edemedi ancak bu süreçte Sirius B'nin yeriyle ilgili olarak yeni bilgiler topladı.
Sirius Gizemi adlı sıra dışı kitabında Temple, binlerce yıl önce yeryüzünün Sirius sisteminden gelen varlıklar tarafından ziyaret edildiği varsayımım ortaya atıyor. Yazara göre, M.Ö. 4500-3400 tarihleri arasında, eski Mısır' da gerçekle*şen ilkellikten yüksek kültür standartlarına yapılan sıçramadan da kısmen (tamamen olmasa da) onlar sorumlular . . Hipotezi, kısmen Dogonların elindeki Sirius sistemi hakkındaki bilgilere dayanıyor. Dogonlar Mali' de (eski Fransız Sudam) yaşayan bir Afrika halkı. Bu halk, yazara göre, uzaylıIarın Dünya'ya inişine tanıklık etmiş olması muhtemel ha*ne dan öncesi Mısırlıların doğrudan torunları oluyorlar. Bilgileri de atalarının bu bilgileri galaktik yolculardan edindikleri günlere kadar uzanıyor. Yazar, başka türlü nasıl olup da görünmeyen gök cismi Dijitaria ya da uzak bir sistemle ilgili diğer ayrıntılarla ilgili bu bilgilere sahip olabilirler, diye soruyor. Mısırlı dostlarımdan aldığım mektuptaki bilgiler ışığında, ki onlar Temple'ı ya da kitabını hiç duymamışlar, yazarın varsayımlarında gerçeklik payı olduğu kesin. Temple'in Tutsi bilgisine ulaşamamış olması üzücü;birçok karanlık nokta, bu sayede açığa kavuşabilirdi.

Dogon dininin tümü ve beraberindeki ritüeller, Sirius sistemi kavramı çevresinde dönüyor. Dogonlar, görünmez olmasına rağmen, Dijitaria'ya daha büyük ve daha parlak olan refakatçisinden çok daha büyük önem veriyorlar. Ayrıca Dişi-Süpürgedarısı, emme ya ya da "kadınlar güneşi", "küçük' güneş" gibi adlarla andıkları üçüncü bir yıldızın bilgisine de sahipler. (Temple, bu 3.yıldızdan Sirius C ola*rak söz ediyor.) Sirius C'nin de bir uydu gezegeni var ki ona da "kadınlar yıldızı" denilmiş. Dişi-Süpürge darısı'nın Dijitaria' dan büyük olduğu, ancak ağırlık olarak dört kez daha hafif olduğuna inanılıyor. Dogonlara göre, bu gezegen, bütün yaşayan ve gelecek varlıkların dişi ruhlarının evi.Kadınlar Yıldızı, kolları birbirine eşit bir haçla gösteriliyor, ardınca bir eril otorite simgesi olarak üç nokta çiziliyor ve etrafına da yedi benek yapılıyor ya da 4(dişil) artı 3(eril) dişil ve eril ruhları anlatıyor. Dişi-Süpürgedarısı sistemi/Resim 5.l'de görülüyor. Dogonların bado töreni, Dijitaria yıldızının (Sirius B) kendi ekseni etrafında bir yıllık dönüşünü kutlar ve aynı zamanda" Ayakkabıcının üstadının yıldızının deseni" ile ilgili bir gönderme de içermektedir. Temple şöyle aktarıyor:



a) Kadınlar Yıldızı. b) Dişi-Süpürgedarısı Yıldızı. e) Dişi-Süpürgedarısı Sistemi.

... düşey bir eksen, üçte ikilik noktada, Sirius (S) yer almak*ta; aşağı doğru bir ayak oluşturacak şekilde sola doğru kıvrılıyor, bu Ayakkabıcı Yıldızının güzergahı (C), yukarıda bir yarı oval oluşmuş, kolları uzunca; birleşme noktası (D) oval Dijitaria'yı simgeliyor; Dijitaria'nın güzergahı da sağ kolla(F) gösterilmiş. Ancak bu kol aynı zamanda Kadınlar Yıldızı, sol kol ise Dişi-Süpürge darısını (E)anlatıyor. Alt kısımdaki eksen (SC), yukarı kısım (SD) dan daha uzun ve Ayakkabıcı'nın (C) diğer yıldızlara göre Sirius'tan çok daha uzak olduğuna, karşıt yönde döndüğüne işaret ediyor:
"Ayakkabıcı"yla ilgili bilginin zihin karıştırıcı olduğunu düşünüyorum; Temple bu yıldızı daha fazla tanımlamamış, indekste de gönderme yapılmamış. Birtakım bilgiler ya eksik ya da tercüme sırasında kaybolmuşlar.


Sirius, Dogon inancına göre, esasen "eril" cüce yıldıza refakat eden bir yıldızdır; yörüngesi eliptik olarak düşünülür. Temple, Dogonların Kepler'in kuramlarından habersiz olmalarını önemli kabul ediyor. Ayrıca, Dogonlar, Sirius B'nin Sirius A etrafındaki yörünge periyodunu da 50 yıl olarak hesaplıyorlar. bilimsel hesaplamalar da bunu doğruluyor. Dogonların, astrofizikçilerin çökmüş ya da cüce yıldızların doğasını hatta varlığını öne sürmelerinden çok önce, Sirius B'nin muazzam ağırlığından da haberdar oldukları anlaşılıyor. "
Dogon inançlarında Sirius'la ilgili bir başka önemli noktaya da, Sirius töreninin karakter ve anlamında rastlıyoruz. Bu bilgi, aşağıdaki Dogon ifadesinde özetleniyor. Bu ifadede, bir yandan ruhun, eşini ebediyete dek arayışı, öte yandan insanın bireyselleşme yönündeki açlığı dile geliyor (anima ve animusun birleştirilmesi) gerçek bilgi, bilgelik ve kusursuzluk hep bir diğerinde aranıyor. Derin, açık seçik simyasal göndermeler, töreni başlatanların bilgeliğini ve arka plandaki metafizik felsefeyi ortaya koyuyor. Gnostik Pistis Sofya'yla bazı benzerlikler de gözden kaçacak gibi değil:
"Dijitaria, dünyanın yumurtası olarak iki ikiz plasentaya ayrılır, bunlar da sırasıyla birer Nommo Eğitmen çifti doğururlar. Ancak plasentalardan birinden tek bir eril varlık çıkmıştır ve ikizini bulmak için plasentadan bir parça koparır ve bu da yeryüzü toprak olur. Bu müdahale, yaradılışın düzenini alt üst eder: Bir hayvana, akça tilkiye, yurugaya dönüşür ve katışıklığını toprağa aktarır; toprak da kuru ve çatlak hale gelir. Bu durumun telafisi kurbandır; diğer plasentadan çıkan Nommo öğretmenlerden biri göklere kurban edilir; diğer ikiz kardeşin yere inişi ise yaşam veren, saflaştıran yağmurdur. Yurugu'nun kaderi, zamanın Sonuna dek ikiz kardeşini izlemektir; bu ikiz kardeş, aynı zamanda onun dişil ruhudur. Mitolojik düzeyde, Dijitaria, Nommo'nun boşlukta tuttuğu Yurugu olarak düşünülür; Sirius ya da Yasi*gui'nin etrafında döner durur ve ona hiçbir zaman ulaşamaz?

Dogonlar, Sirius B'nin (Dijitaria), daha büyük olan Si*rius A etrafındaki yörüngesini 50 yılda tamamladığını çok iyi biliyorlardı. Sonuç olarak 50 sayısını kutsal kabul ettiler. Bu sayı; tarih boyunca, görünüşte ilirttisiz inanç ve maji sistemlerinde de önemli ölçüde vurgulanmaktadır; Temple bu konuda Argo takım yıldızından, yani hem Jason'un ge*misinden hem de 50 argonotundan, ayrıca Nuh'un gemisinden söz eder. Jason'un Argo gemisi, Danaos ve SO.kızını Mısır'dan Rodos'a taşıyordu: Temple bu noktada, Richard Hinckley . Allen' dan şöyle aktarıyor: "Mısır tarihi İsis ve Osiris'i Tufandan kurtaran bir gemiden söz eder; Hindu düşüncesinde de yine bir gemi, (İs is ve Osiris'in karşılığı oları) İsi ve İswara'yı kurtarır.?? Modern akademik anlayışta "Iswara", Sanskritçe kök "işu", yani ok'tan türetilir. Ok ve Yay simgeleri, Mısır dışındaki mitolojilerde, mesela Çin mitolojisinde, Sirius ve Orion'la ilgili olarak hep kullanılmıştır. 50 sayısı da Sümer-Akad mitolojisinde ezoterik olarak yer alır; 50 Anunnaki ya da "büyük tanrılar", An ya da Anu'nun oğullarıdır ve genellikle adları yoktur; önemli olan, sayıları ve tüm canlı eşya üzerindeki tesirleridir.
Yedi, hep kutsal bir sayı olagelmiştir; yedi kere yedi (kırk dokuz) özellikle önem kazanır ve her 50. gün de büyük majik ya da ezoterik önem taşır. Esseniler, bu numeroloji sistemini takip ediyorlardı ve onların Hristo-Cnostik çağrışımlarını başka bir kitapta tartışmayı umuyorum. Ancak Yusuf'un oğlu İşaya'nın, ki Essenllerin ve Terapötlerin içsel öğretilerinden geçtiği rivayet edilir, bu bilgiye sahip olduğunu söylemek yeterli olacaktır. Gnostik metinlerin onca yakılıp yıkılma sonucu elimize ulaşabilen parçalarında, bu konulara pek rastlanmaması bu gerçeği değiştirmiyor. Sonuçta, "Pentekost" (Tevrat'ın verildiği gün) "ellind" demektir ve Hamursuz bayramından sonraki 50 güne denk gelir.
Mısırlılar ve Dogonlar, Sirius' a özel bir güç atfeden tek ırk değildiler. Bir başka Afrika kabilesi olan Bambara da, Sirius' a sigo dolo "temel yıldız" diyorlardı. Aynı terim Dogonlarda da vardı. Dogonlar refakatçi yıldıza (Sirius B, Dijitaria) fini dolo diyorlardı. İki yıldıza birarada fa dolo fla (iki bilgi yıldızı) deniliyordu, çünki "gökte Faro'nun görünmez bedenini simgeliyorlardı." Bu, bir ikiz çift olarak düşünülüyordu ve bu da yıldızın bir öğretim merkezi olduğunun bir göstergesiydi.
Bambara efsanesine göre Sirius, Musso Koroni Kundye'ydi: ikizi olan Pemba da dünyanın yaratıcısıydı; uzayda dolanıp duran fakat asla yakalanmayan mitolojik bir kadın*dı. Bu, Musso Koroni Kundye'yi, Dogonlardaki Yasigui'yle kıyaslanır duruma getirmektedir. Bu dişil karakterlerin her ikisi de sünnet ve oyup çıkarma ameliyelerinden geçmişlerdi. Sirius, bu nedenle hem Bambara hem de Dogonlarca "sünnet yıldızı" olarak biliniyordu. Bozolar da sistemi tanıyorlardı. Sirius' a sima kayne (Oturan Pantolon) diyorlardı; uydusunun adı ise tdfio nalema'ydı (Göz Yıldızı). Bu Göz Yıldızı ile, Mısır'da Hathor. Bast ve Sekhmet tanrılarının arasında geçen efsanevi Ra'nın Gözü 'arasında bir bağlantı kuramaz mıyız?
Modern astroloji ve astronomiyle kıyaslanabilir diğer bilgiler arasında, Dogonlar Jüpiter'in 4 esas ayını da bilmekteydiler. Bunlara dana tolo unum (dana tolo'nun, yani Jüpiter'in çocukları) diyorlardı. Satürn'ün sadece teleskop yardımıyla gözlenebilen halkaları da Dogonlar için sır değildi. Satürn, Samanyolu'yla ilintilendiriliyordu, "mekanı sınırlayan yıldız" denilmişti: astrolojik bakımdan ne de uygun bir ad!
Bunlar, bu halkın geniş astronomi bilgilerinin sadece küçük bir parçası gibiydi; bu bilgileri asırlar önce Siriuslu gezginlerden edindikleri konusunda ısrarlıydılar. İnsanın dolaşım sistemi ve evrenin diğer köşelerinde hayatın varlığı konusunda da açık seçik bilgileri bulunuyordu. Geleneğe göre, üstünde canlılar yaşayan "yıldızlar" vardı; bura*larda yaşayan gruplarsa hominidlerden ibaret değildiler. Bildiğimiz şekliyle insanlığın Dördüncü Dünyada yaşadığını söylüyorlardı; Üçüncü Dünyada "boynuzlu adamlar", inneu gammurugu (satirler mi?) yaşıyordu; Beşinci Dünyada "kuyruklu adamlar", inneudullogu (kedi varlıklar mı?) ve Altıncı Dünyada ise "kanatlı adamlar", inneu bummo bulunmaktaydı. Tüm bu bilgileri üstün zekalı varlıklardan (tan*rılar) almışlardı; bu kişiler çok uzak geçmişte Sirius sisteminden Dünya'ya gelmiş gezginlerdi.
Görünüşte kıyaslanabilir geniş bir bilgi kümesi de Hermes Trismegistus'ta yer alıyor; muhtemelen eski Mısır kaynaklarından aktarılmışlar. G.RS.Mead'in Alemin Bakiresi materyali kapsamında, III. Ciltte yer verilen bu versiyonda bazı farklılıklar yok değil. Yine, Isis'in oğlu Horus'a verdiği bir dizi bilgi söz konusu ediliyor. (Bu diyalog inisiye bir tanrıçanın öğrencisiyle konuşmalarını mı aktarıyor?)
Metin şu şekilde.
Yeniden doğuşlarındaki farklılık da benzer biçimde, söylediğim şekilde, beden farklılıkları gibi olacak, bunların (nihai) yok oluşu ise bir fayda (getirecek) ve eski günlerin adil mutluluğuna (bir dönüş) (olacak)

... Ancak içinizden en doğru olanlar, çok daha tanrısal bir hale dönüşümün eşiğinde, insanlar arasında adil krallar gibi dururlar ya da hakiki filozoflar, devlet kurucuları, kanun koyucular, gerçek kahin ya da gerçek hekimlik bitki uzmanları 'Ve Tanrının peygamberlerinin en harikuladeleri, beceri dolu müzisyenler, başarılı astronom ve bilge falcılar gibi

... Kanatlı kavimlerde onlar kartal(dır), çünki kendi türlerini ne korkutur ne de onlardan yerler; daha zayıf hayvanlara da acı vermek istemezler, kartalların karakteri bunu yapamayacak kadar adildir. Dört ayaklı varlıklarda, onlar elbette aslandır, kudret yüklü hayatlar, uykusuz olabilen bir tür demektir aslan; ölümlü bedenle ölümsüz yaşamı deneylerler, ne yorulmak ne de uyku bilirler.
Sürüngenler arasında onlar ejderhadırlar. Çünki bu hayvan çok kuvvetlidir ve uzun yaşar, kötülük yapmaz, insanla dost gibidir, uysallığı sever, zehiri yoktur, deri değiştirir ki bu da, Tanrıların tabiatından sayılır. ' Yüzen varlıklar içinde onlar yunuslardır, çünki yunuslar denize düşene acır ve hala nefes alıp veriyorlarsa onları kıyıya taşırlar; ölmüşlerce hiç dokunmazlar, sularda yaşayan en iştahlı kavim olmalarına rağmen bu böyledir.
Bu ifade ve Nommolarla ilgili ifadeler, bu gezegenin en yüksek ölçüde tekamül etmiş türleriyle ilgiliymiş gibi düşünülebilirse de ben ayın zamanda, bu gezegendeki hominid tecrübelerin verebileceklerine doymuş yüksek derecede mürekamil ruhlar için, ileri eğitim kabilinden, dünya dışı bazı yaşam biçimlerinden söz edildiği kanaatindeyim. Ejderha ve aslanlarla ilgili kısımlar, Sirius' a göndermeler taşıyor olabilir; çünki ejderha sözüyle, bilinen peri masalı mitoslarındaki canavarlardan ziyade kertenkele ailesinden bahsedildiği açıktır. Nommo mitolojisinde, bütün arşetipik personalar vardır: Tanrı (N ommo) evrenin safiaşması ve yeniden düzenlenmesi için kurban edilecektir:
İnsan biçimine girip bir gemiyle Dünya'ya inecek ve yanında insanların ataları "Olacak ... Sonra asıl biçimine dônüşüp sular*dan yönetecek alemi ve soyundan pek' çok nesiller gelecek ... Nemmolar onun bedenini insanlar yesin diye parçalara ayırdılar. Bu yüzden evren, "onun bedenini içti" denir, Nommolar içmeleri için insanlara da verdiler.: Sonra o bir kilena ağacına çarmıha gerildi, öldü ve yeniden dirildi"
Bir de Ogo, kaotik müdahaleci vardır; yaratılmak, ta*mamlanmak üzereyken yaratıcısına baş kaldırır ve evreni kargaşaya sokar. Giderek "Akça Tilki"ye (Le renard pdle) dönüşür, bu düşüşünün imgesidir. Nommo'Iarın toplu olarak bulunduğu Sirius sistemi gezegeni "saflığın" simgesidir; bu Dogon öğretilerine göre "katışıklı" olmayı temsil eden bizim kendi güneş sistemimizin karşıt bir öğesidir; "çünki burası kötü Ogo'nun plasentasıdır" denilir. Bizim gezegenimiz Dünya, ilginç biçimde, "Ogo'nun göbek bağının plasentasına bağlandığı yer" olarak betimlenir,"
Bu sade Afrika kabilelerinin bu denli derin ve gerçeğe uygun bir kozmik öğretiye sahip olmalarını harfkulade buluyorum; üstelik bu bilgiyi yüzyıllardır taşımaları söz konusu. Bu konuda tek yapabildiğimiz onları seyretmek ve bana iç geleneklerinin öğretisini açan Mısırlı mistik ve bilge kişilere, Işık ve Yıldızların bilgisinin sahipleri olan bu kişilere müteşekkir olmak. Muhafazakar astronomların bu konulara hep şüpheyle yaklaştıklarını söylemeye gerek yok. Elbette Dogonların bu bilgileri nasıl edindiklerini açıklamaları da mümkün değil. .
Bu Sirius ziyaret öyküleriyle, bu nazik ziyaretçilerin ev sahiplerine aktardığı bilgiler arasında pek az farklar var. Belli ki bir sevgi ve dönüşleri için özlem duygusu bırakmışlar; bu da incelik, cömertlik ve ruhsal olgunluklarının bir kanıtı gibi. Dogonların Ogo' su ile Mısır' daki Set' in pek çok ortak özelliği bulunuyor. Yurugu'nun animasını ebediyete dek arayacak olması da hem İsıs-Osiris hikayesini, hem de Gnostik Hristos ve Solya'yı hatırlatıyor.
Sirius A hep İsis'Ie ilintilendirilmiş; Dogon bilgisi de bu güzel mavi-beyaz yıldızın dişil tabiatını teyit ediyor. O halde Osiris de Sirius B olabilir. Yoksa Isis-Osiris efsanesi, Os iris ya da' Sirius B yıldızının çökmesi öncesinde Sirius sisteminde geçen bazı olayları mı anlatıyor? Peki, bu efsaneye üçüncü bir yıldızın dahil olmasına ne demeli?
Sirius C, bazen Neftis'le, yani saklı olanla yada oğlu Anubis'Ie ilintilendiriliyor; Temple ise üç Sirius Yıldızının muhtemelen üç Mısırlı tannça olan Isis, Anukis ve Satis'Ie özdeş olduğu kanaatindedir. Temple, Neugebauer' den şu alıntıyı yapıyor: "Tanrıça Satisı tıpkı çifti Anukis gibi, başka bir takımyılqız olmaktan ziyade Sothis'in (Sirius) bir ortağı gibi düşünülebilir."! Khnum'un karıları olan Anukis ve Satis sık sık Sothis'le beraber aynı göksel kayıkta resmedilmişlerdir. Avrupa'da yaygın olarak konuşulan bir teori de şu şekilde: Set, Osiris tahtını zorla ele geçiriyor; Isis ve bebek yaştaki oğlu da sürgün ediliyor. Tüm bu' çaresizlikte Sirius sistemi dışında katı tabiatlı bir gezegende yaşamak zorunda kalıyorlar. 'Burası, misal olarak, gelişiminin çok erken safhalarındaki dünya olabilir. Ezoterik olarak bütün zaman bir tek andan ibaret olduğu için, İsis hala bizimledir; tanınmamakta ve kenara itilmektedir (eril yönelimli bir dünyanın dişil prensibidir!) oğlu Horus'u yetiştirmeye çalışır (Kova çağı bilgisi ve güzel bilgeliği denilebilir mi?). Üstünde düşünmeye değer.
Genel görüş Sirius A'yı dişil enerjilerle, Sirius B'yi eril*likle ve Sirius C'yi yada Dişi-Süpürge dansını da (tabi eğer bir büyük gezegen değil de bir yıldızsa) yine dişillik bağla*mında ele alma eğilimindedir. Bu durumda sisteme dişil etkinin egemen olduğu söylenebilir., Eğer bizim güneş siste*mimizin tohumları da Sirius'tan geliyorsa, bu, bazı bölgelerde Tanrı babanın erilliği çok rağbet görse bile Büyük Ana ya da Kreatriks prensip lehine önemli bir işaret sayılabilir. Eril-dişil ardıllığı kozmik kanuna göre birbirini izlemekle birlikte; İsis'in oğlu Horus bağlamında, Set'in ber taraf edilmesinin ardından Mısır inancına göre yeryüzü tekrar bir eril birimin yönetiminde olacaktır. Acaba kutupsal*lık dengesi dişil bir güneşle mi sağlanacak? Belki sadece' metafizik spekülasyon. Ama belki de değil,
Sirius, eski Mısır' da en önemli yıldız olduğu için, Ori*on dahil, ondan önce gelen dört dekanda (onluda) özel bir yer taşıyor.Orion'un son parçası, ufuktan Sirius'tan sadece bir "saat" önce yükseliyor ve bu bir ileri muhafız izlenimi yaratıyor. Sirius yıldızı Sept, spd ya da spdt adıyla biliniyor, "t" son harfi dişiIlik işaretidir;Orion'un eski adıysa "Sah". Bir başka yorum da İsis-Osiris öyküsünün kozmolojik bir dramayı örneklediği. Burada İsis (Tanrısal Ana) Yeryüzü oluyor; Osiris'in ölümüyle mucizevi bir gebelik haline giri*yor (Sirius bu güneş sistemini ve özellikle de bizim gezegenimizi tohumlar) ve Horus'u (insanlığı) doğuruyor. İnsanlık gençlik döneminde hastalıklarla uğraşıyor (kendini tedavi etmeyi öğreniyor); bu, Set'in kötülükleriyle baş edecek kadar kuvvetlenmesi için gerekli (Set, insanın aşağı tabiatı ya da başkaca yerine oturmamış enerjileri) ve nihayet dünyada babasının krallığını tesise girişiyor (Homo sapiens' in spiritüel olgunluğu).

Sirius B pekala Mısır/ın Osiris'ini simgeliyor olabilir; bu Neterin ölülerle ya da çok daha süptil bir boyuta geçenlerle ilgisi de buradan geliyor olabilir. Büyük bir yıldız çökünce (ölünce) rehber cevheri (deva) -ki büyüme ve gelişiminden o sorumludur- daha yüksek bir plana yükselir ya da merkeze ya da yaratıcı kuvvete çok daha yakın bir zaman alanına geçer. Ote yandan aynı ilke Ra'ya da uygulanabilir. Onun da enerjileri çekilmişti, Sekhmet'le eş tutuluyordu ya da aslan tanrıçalardan biriyle eşleniyordu ya da Sirius A'yla, Sirius meselesinin beni düşündüren taraflarından biri, buraya gelmiş gezginlerin tanımıyla ilgilidir. Dogonlar evrende hominidlere benzemeyen başkaca yaşam biçimleri olduğunu söylüyorlar; yine de onların öğretmenlerinin belli hominid özellikleri yok değil, bazı farklılıkları olsa da bu böyle. Ancak Nommo gezginleri, bir "gemiyle" gökten inmiş amfibyenler olarak ele alınmış ve Babil' deki Oannes'Ie birçok ortak noktaları da var. Temple şunları aktarıyor:

Bir gemiyle indikleri söyleniyor. Bu gemi inerken Resim 35' deki gibi görünüyormuş, bu resim geminin inerken yaptığı fırıl fırıl dönme ve turlar atma hareketini gösteriyor. Amfibyen varlıkları yeryüzüne Amma’nın (buismin Siva Vahasının tanrı Ammon'u olduğundan eminim) gönderdiği söyleniyor. Bu varlıklara Nommo adı veriliyor. …………….





ALINTI.
 
Üst Alt