• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Bilincimizi ve Direncimizi Zorlayalım.

Üyelik Tarihi
16 Eki 2012
Konular
51
Mesajlar
253
MFC Puanı
130
Siyaset son çözümlemede kendisini devletle ifade eder. Devlet ise ekonomik değer yaratılan toplumların tepesindeki organizasyondur. Üretim biçimindeki değişimin sonucu değer üretimi geriye düşmüştür. Değer üretiminin gerilemesi devletlerin varlığını tehlikeye düşürmüştür. O nedenle ayni zamanda siyasi hareketlerde tehlikeye düşmüştür. Bağımsız çizgisinde direnen siyasi hareketler ilk etapta yok olmuşlardır. Diğer siyasetlere ve de dolaylı olarak devlete tutunan siyasetler, kısmen yaşamaya devam etmektedirler. Devlete tutunmayan siyaset olmaz. Örneklersek, her siyasi hareketin, bir yerde ve başka bir siyasi hareketle yan yana düştüğünü çok rahat görürüz. Mesela her türden milliyetçiliğe karşıyım diyen başbakanla eski sosyalist siyasetçiler, ayni asgari müşterekte buluşmaktadırlar. Emperyalizme karşıyım dersin bir bakarsın İP in yanındasın, PKK yi destekliyorum dediğinde kendini devletle birlikteliğin içinde bulursun.

Günümüzde devletlerde artık tam anlamıyla siyasi değildir. Siyaset, serbest seçimler meclis ve partiler demektir. Oysa görüyoruz ki ordu, mit, polis ve paranın organize ettiği medya siyasetin aletleridir. Bugün meclis yapay, partiler yapay, liderler yapaydır. Fonksiyener olan mit, polis, ordu ve medyadır. Geçmişte dünyanın en manyak liderlerinden Hitler bile yapay değildi, belli bir felsefenin dinamizminin içinden gelmişti. Hitler kavgam adlı kitap yazmıştı.

Komünistler siyaset olarak kendi varlıklarına son vermelidir. Siyaset topluma yönelik olduğu için, sosyalistlerin toplumcu felsefesi diğer siyasileri cezp etmektedir. O nedenle siyasetler daha çok sosyalist siyasilere oynamaktadır. Siyasetlerin gözlerinin, sosyalistlerin üzerinde olduklarıyla ilgili örnekler verelim. Geçenlerde Kürt siyasetçi M.Karasu, sosyalistlere övgüler düzmüş ve kendilerinin de sosyalist olduklarını anlatmıştır. Şimdiye değin kürt siyaseti, sosyalist düşünce ve temsilcilerini sürekli biçimde aşağılamıştır. Küçümseyen sözler henüz daha çok taze, isteyen forum arşivlerinde bile yüzlerce örnek bulur. A.Öcalan’ sosyalizmin teorik pratik önderleri için çok kötü (ajan) laflar etmiştir. Marx’ı aştıklarını iddia etmişlerdir. Marx’ı aşanlar, neden sosyalizmin yeniden gözde bir tarz gibi göstermeye çalışıyor dersiniz? Aşmış olanlar, bugün sosyalizmi övgü ile ifade ederlerse, tabi ki kendileri son derece kuşku uyandırıyor demektir. Demek ki sosyalizm, onlar içinde malzeme olacak.

Örnek biraz çirkin olacak ama gerçek olduğu için yazmak zorundayım. Türk siyaset saflarında da birçok eski sosyalist bulunmaktadır. Antiemperyalizm adına Türk siyasetçilerinin yanında yer alanlar, sonuçta onların ardından bir türlü ayrılamıyor; sosyalizmin geçmiş mirası ne yazık ki o saflarda heba edilmektedir. İlişkiler o denli ileri taşınmış ki veli küçüğün kızı bir toplantıda onlara yoldaşlar diye hitap etmiştir. Demek ki bağımsız Türkiyeci sosyalizm ideali, sosyalizmi kimlere malzeme edebiliyormuş.

Sermaye uluslarla olan bağını geriye düşürmüş ve bir anlamda ulusal değerlere tekme vurmuştur. Sermayenin en büyük ittifakı başbakan her türlü milliyetçiliği ayağımın altına alırım derken, milliyetçi siyasetçilerden daha ilerici olduğu için bunu demiyor. Sermayenin faaliyeti için engel teşkil eden, ulusal değerlerin siyasal manzarada görünmesini istemediği için bunu diyor. Devlet o denli hassas dengeler üzerinden siyaset yapmaktaki TC yazılarını kurumlardan siliyor ve yabancı sermayenin göz zevki için veya Kürt siyaseti üzerinden Ortadoğu bölgelerinden ekonomik çıkar umut etmektedir. Sermaye gerçekten ulusal değerlere tekmeyi vurmuştur.

Sermayenin tekme vurduğu milli etikete sosyalistler malzeme olabilir. Ancak o sosyalistler, geçmişin devrimci sosyalizmini temsil edemezler. Sosyalizm bilimsel bir olgudur. Marx’ın veya diğer önderlerin ideali değildir. Sosyalizm işçi sınıfının diktatörlüğüdür. Kapitalizm nasıl ki belli bir çağın üretim ilişkisi ise sosyalizmde ayni çağın alternatif üretim ilişkisidir. Sermayenin terk ettiği milli etiketler sosyalizmi malzeme edebiliyorsa o sosyalist arkadaşlar, düşüncelerindeki idealizmin üzerine gitsinler. Sosyalizm birilerinin kuyruğunda dolaşmak değildir. Sosyalizm birileri tarafından bazen azarlanılacak, bazen de okşanılacak ideoloji hiç değildir. Sosyalizm bu şekilde temsil ediliyorsa bilinci ve direnci eksik olanların yüzündendir.

Ulusların kaderinden vazgeçtim bireyin kaderi ne olacak? Şimdi birçok arkadaş bunu soruyor; yani “bireyler kendi kaderini kendilerinin belirleme hakkına sahip olmalıdır.” diyor. O arkadaşlarda ideal peşindeler. Önce ulus, sonra birey, şimdi dönüp bakalım. Ortada birey var mı ki, bireyin hakkı olsun. Ortada tüketici insan sürüsü mevcut, onlara hak verilmiş olsa, yapacakları tek şey, verilen hakkı tüketmektir. İnsanlığın bütün mirasını taşıyan bireyler, bugün rezil haldedirler. Böylesine aşağılık ve vahşet içeren bu yönetim tarzı karşısında "bana da, bana da" demekten başka hiçbir şey yapmıyorlar. Bireyler böyle ucuz ve basit istemler peşinde olunca, devletin de bunlarla oynaması çok kolay oluyor.

Komünist düşünce bilimdir. Eski sosyalizm bugün için bilimsel değildir. O nedenle kendi dışındaki siyasetlere payanda olmak zorundadır ve bundan dolayı başka karakterlerle sahneye çıkmaktadır. Sosyalistler ne yazık ki ikiyüzlü olmuştur. Bugün sosyalizm değil, sosyalistlerin durduğu yer eleştiriliyor. Demek ki sosyalizm, herkes için zararsız bir ideoloji konumuna düşmüş. Oysa biz böylesine edilgen bir düşünceyi hiçbir zaman temsil etmedik. Sosyalizm adına karar verdik; zamanı geldi, yendik ve zamanı geldi yenildik. Yani karar verici bizlerdik.

Nasıl etken olacağız, onun yolunu bulmalıyız. Bilimden yol istemeliyiz. Bilim bize mutlaka yol gösterecektir. Şayet yol göstermiyorsa ki tarihte örnekleri mevcuttur; ya Şeyh Bedrettin gibi ipe gideceğiz ya da Rosa Lüxemburg gibi düşman askerine sık kurşunu diyeceğiz. Ancak bilim bugün önümüze yol koymaktadır. Yönetenlerin, egemenlerin yani devletlerin bütün bir şekilde çöküş yolunda olduğunu göstermektedir. Şimdiki yönetim, tarihin hiçbir zamanında olmadığı kadar zafiyet taşımaktadır. Egemenler kendileri ile beraber bütün insanlığı yok oluşa götürmektedir. Demek ki egemenlerden ayrı durarak insanlığımızı kurtaracağız. Cansızlaşan doğa da can biz olacağız.

Öylesine büyük avantaja sahibiz ki düşmanımız geriye gidiyor. Bundan 30.000 yıl önce de dünya vardı. Ancak evrimleşmiş insan olmayınca dünyanın olduğunu kim biliyordu? İnsan bilinci devreye girince dünya bilinmiş oldu. Biz devletten ayrı durarak ileride kalmış oluyoruz. Kendisini doğayı ve insanlığı cansızlaştırırken biz hayatı temsil ediyoruz. İnsanlığın şimdiye değin edindiği mirasa sahip çıkıyor ve onların çok ilerisinde kalıyoruz. Bu miras bilinçtir. Bir örnek vereceğim. Öcalan devlet olmayan devlet diyor. Komünistler açısından da benimsenen bir uygulamadır. Ancak ben bunu yemem diyorum; neden? Ben dünyayı analiz ettiğimde devletlerin çöküş çağında olduğumuzu zaten biliyorum. Büyük devletler çökmemek için kendi dışındaki devletleri bizzat çökerterek ve o bölgelerin kendi devletlerini ayakta tutmasına yardım eden bir stratejisi olduğunu zaten görüyorum. Devlet olmayan devlet teorisi eski komünistlere ait bir teoridir. Bugüne aktarılmış bir mirastır. Dünyanın topyekûn komünizme geçiş öncesini ifade eden bir belirlemedir. Şimdi büyük devletler tepemizde duracak ve her türden teknoloji ellerinde olacak. Ekonomik yaşam devam edecek ve bu ara biz de devlet olmayan devlet olacağız. Hiçbir şekilde bilimsel değildir. Güzel laflar bilgisizler içindir.

Bilimsel olanı söyleyelim. Bugün gerçekte devlet olmayan devlet sürecini yaşıyoruz. Dünya ekonomisi nesnel olarak bugünkü egemenliğin ayakta durmasına izin vermemektedir. Egemenler iradelerini dayatarak çöküşü ötelemektedirler. Küçük ve orta devletler çökertilip, oradaki ekonomiler, büyük devletlerin ekonomilerine destek olmaktadırlar. Çöken devletlerin hepsi de devlet olmayan devletlerdir. Mısır, Libya, Afganistan, Irak, Tunus vb. Şimdi de Suriye bu konuma çekilmektedir. Türkiye devleti bu süreci Kürt siyaseti ile birlikte ve kendi bekasına zarar gelmeden veya bu süreçten kârlı çıkma siyasetiyle süreci yönetmeye çalışıyor.

Devlet olmayan devlet, komünizm öncesi dönemi ifade eden belirlemedir. Bugün bu konuma, tersinden alttan yukarıya doğru büyük egemenlikleri çevre dünya halkları omuzlayarak taşıma konumuna düşmüşlerdir. Süreç karşı devrimcidir. Devrimci olan, yukarıdan aşağıdır; yani dev egemenliklerin yıkılmasıdır. Çevre halkları olarak süreçten kaçmalıyız. Hem devletin yanında durmak, hem de devletin karşısına dikilmek bizleri vahşetin gazabından kurtarmaz. O nedenle ve ısrarla Kürt ve Türk siyasetinden uzak duralım diyorum.

Bugün hiçbir hak için mücadele etmeyeceğiz. Hiçbir şey bizim hakkımız değildir. Biz hiçbir şeyi hak etmiyoruz. Bütün haklar devletlerin ve onların çevresindekilerin olsun. Biz her tür hak için teşekkür ediyoruz. Bizim yapacağımız tek şey taşıdığımız mirası kaybetmemektir. Bütün siyasetler istisnasız devletle ilişkilidir. Dolaysıyla siyasetin içinde olanlar taşıdığı mirası kaybetmek durumundadırlar. Siyasetin dışında durarak, mirasımıza sahip çıkmalıyız. Mirasımız bize önümüzü gösteriyor. Hak kelimesi bir palavradır. Hak koyuna verilen ottur, köpeğe verilen et veya kemiktir. İnsanı ayakta tutacak olan bilinçtir; bilinç bize atalarımız tarafından miras bırakılmıştır ve ona sahip çıkacağız. Aksi durumda, yani bilincimiz olmadığında, hangi düşmanın yanında kurban edilmemiz gerektiğini tartışacağız.

Bundan 2-3 yıl evvel Suriye halkı ve bugün Reyhanlı halkı başına bu felaketin geleceğini bilmezdi. Suriye olayları üzerine yazmıştım; umarım vahşet boyutu az olur diye, ne yazık ki olmuyor. Bugün Reyhanlı halkı büyük bir vahşet yaşadı. Görünen o ki vahşetin boyutu büyüyecek. Dediğim yazıyı arkadaşlarımız tartışmadı bile zira sürekli biçimde kürt meselesini ve barışı tartışmayı daha öncelikli görmektedirler. Vahşet dev devletlerin çöküş ve kırılmasına kadar devam edecektir. İnsanı: hümanistler, siyasiler, idealistler ve de barışseverler temsil edemezler. İnsanın tek temsilcisi komünistlerdir. O nedenle diyorum ki bilincimizi ve direncimizi zorlayalım. Kavgamız insanlık kavgasıdır ve bu görevde bize nasip olmuştur.
 
Üst