• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Atatürk neden ve nasıl öldü(rüldü)?

Üyelik Tarihi
9 Ocak 2013
Konular
52
Mesajlar
469
MFC Puanı
50


Hey sen,
Kısa bir yazı olması için uğraşacağım, ancak konular fazlasıyla geniş olduğu için uzun sürecek, sabırla okumanı rica ediyorum. Kaybetmeyeceksin çünkü.

Temel konuya geçmeden önce bilmen gereken şeyler var dostum. Eminim şu an bu yazıyı okuyanlar arasından masonun, siyonizmin, sabetayizmin ne olduğunu bilen birçok kişi var, ama ben yine de bilmeyen pıtırcıklar için bunları kısaca açacağım.

Mason olmak çok zor değildir. İstiklal Caddesi'nde takım elbise giyip, mason simgeleri takarak, gizemli bir şekilde yürürsen, küfür yerine ''saygın'' laflar sokmayı becerebilirsen ilk adımları atarsın. Cebinde azıcık paran varsa, her cümlende gereksiz saygı ibaresi varsa, oturma-kalkma, kravat adabı falanı da senin için süper önemli şeyler yaparsan, sana tebrik çakarım; mason miniği olmuş olursun.

Şaka bir yana, 1717 yılında Batı Avrupa'da temel şeklini almış olan masonluk, tüm dünyaya buradan yayılmıştır. Bugün masonlar Dünya'nın dört bir yanındadır. Girmedikleri yer yoktur. Suudi Arabistan'dan Rusya'ya kadar her yerde mason locaları mevcuttur. İç çamaşırı çekmeceni açsan oradan bile çıkma ihtimalleri yüksektir. Bunlar kanser hücresi gibi sinsidir. Girdikleri yerde haince çoğalıp, girdikleri yeri çürütüp güçlenirler. Özel amblemleri, ritüelleri vardır.*
Masonlar aralarına herkesi almazlar. Zenginleri, yükselme potansiyeli olan kişileri, üst sınıf bürokrat ve askerleri, herkesçe tanınmış sanatçıları içlerine alırlar. ''Sırlar'' dedikleri felsefelerini bu şekilde telkin ederler. Bunu da 33 dereceli bir sistem içinde yaparlar.

Bu sistemi açmaya gerek görmüyorum, kalfa-çırak-usta sistemi gibi düşünebilirsin.

Masonlar fakirleri, bilgili ama diplomasız kişileri, mesleğinde ne kadar başarılı ve dürüst olursa olsun mevki sahibi olmayanları, kadınları ve zencileri, Çinlileri, Hintlileri, kızılderilileri de aralarına almazlar! Yani hiç bir hamal mason, şoför mason yoktur! Kör mason, topal mason da yoktur!

Masonluğun özü hırstır. Bunlar yavru kurt oymağı değil, dünya çapında örgütlenmiş bir kurtlar tezgahıdır. İnsanın en zayıf yönü olan ''korku''yu kullanarak istediklerini elde ederler. Önlerine çıkanları ise YOK EDERLER.*

Amacınız ne deseniz, içerisinde şu kelimelerin muhakkak bulunduğu birkaç cümle kurarlar size: "kardeşlik, barış, sevgi, ayrımcılık yapmamak, bilim". Aydınlığın insanları, fiyt füyt! He oldu meleğim, ben seni bir arkadaşa benzetmişim, affedersin.

Bu terimleri kullanan bir insan evladı görüyorsanız, onun bokunda boncuk aramaktan çekinmeyin. Nasıl ki BDP'li cücükler ''Barış, dostluk lililili'' diye aval aval yırtınıyorlarsa, bunlar da o hesap. Arkalarında gizli oyunlar oynuyorlar.

Siyonizm, Filistin topraklarını becere becere bir İsrail devleti kurmayı amaçlayan siyasi harekettir. Namı diğer, Tevrat'ta geçen vadedilmiş topraklarda yani. Nitekim başarılı da olmuştur. Günümüzde şekil değiştirerek İsrail'i desteklemeyi amaçlar.*
1901 yılında* siyonizm hareketinin kahramanlarından iki kişi II.Abdülhamid'in huzuruna çıktı. Ve şu teklifi sundular:*
''Yahudiler Osmanlı Devleti’nin bütün borçlarını ödeyecek, Osmanlı Devleti’ne büyük yardımda bulunacaklardı. Sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın siyâsetini Avrupa’da destekleyecekler, Osmanlı Devleti’nde inşâ edilecek savaş üslerinin parasını ödeyecekler, sultan İkinci Abdülhamîd Han’a şahsı için büyük servet vereceklerdi. Ayrıca Filistin’de kurulacak büyük üniversitede Türk talebeleri de okuyacaktı.''*

Sinirlenen padişah da aynen şu cevabı vermiştir: ''Dünyânın bütün devletleri ayağıma gelse ve bütün hazînelerini kucağıma dökseler, size siyonistlik adına bir karış yer vermem. Ecdadımızın ve milletimizin kanıyla elde edilen bir vatan para ile satılamaz. Derhâl burayı terk edin!''*

Ancak Yahudi devleti için Hicaz'ın alınması şarttır. Bunun üzerine siyonistler ve emperyalistler Osmanlı'yı parçalamak için dünya siyasetine ve tarihine yön vermeye başladılar. Abdülhamid'e suikast girişimleri başarısız oldu, meclise giren yahudilerinde etkisiyle padişah tahttan en sonunda indirildi. Geriye tek bir şey kalmıştı ordaki: bir sebep.

Dünyanın şah damarına iğne batırmış olan 1. ve 2. Dünya Savaşları neden yaşandı dersiniz?

Dünya tarihindeki bu iki dünya savaşı da 20 yıl aralıklarla oldu. Birincisi 1918'de bitti, 1939'da öbürü başladı. İyi de güzelim coğrafi keşifler başlayalı zaten tee yüzyıllar oldu. Neden bu bloklaşma, 20. yüzyılın ilk yarısında bu kadar şiddetli yaşandı ve iki dünya savaşı da peşpeşe 20 yıl aralıklarla oldu?

Cevap: İsrail'im benim! Biricik sevgilim!
1.Dünya Savaşı'nda Osmanlı'yı yıkıp Hicaz'ı aldılar, 2.Dünya Savaşı'nın sonucunda Hitler'in tüm kırımlarına rağmen Yahudi devleti İsrail doğdu!*

Beyninin 3'te 1'ini kullanan bir insan bile bu işte bir bit yeniği olduğunu anlar. Geçmiş böyle entrikalı olsun, sen o kadar kırıma uğra ve savaş biter bitmez bir devlet kurabil? Oldu canım, selam söylersin.
Eğer bu siyonizm olmasaydı, başımızdaki siyonist abiler ablalar olmayacak, Sevr'ler Lozan'lar Mondros'lar coğrafya üzerinde yalnızca bir yer olarak önemli olacak, hatta belki de biz Osmanlı olarak kalacaktık, Atatürk cumhuriyeti kuramayacaktı, çünkü ona sebep olacak bir durum olmayacaktı. Zira düşman Anadolu'ya girdiğinde anca örgütlendi Türk halkı, o da hilafet kurtulsun, saltanat kurtulsun umuduyla. Yani yumurta ağıza dayanmadan biz kıçımızı kıpırdatmıyoruz, yalansa yalan de sevgili ordaki.

Gördün mü şimdi burada anlatılanların, siyonizmin, hayatında ve tarihinde ne kadar etkili olduğunu?
Bir Türk yarış atının (ayni öğrencisinin) 20.YY'a dair öğrendiği tüm tarih müfredatı kıç kadar nüfusuyla dünyayı yönetecek olan İsrail sebebi ile oluştu. *


Gelelim sabetaycılara. 1666 yılında Sabetay Sevi adında bir yahudi ortaya çıkıyor, mesihin geleceğini söylüyor ve aynı yılda kendini mesih ilan ediyor. (Einstein'ın genleri olsa gerek bu herifte) Bu olay İzmir'de yaşandığı için İzmir kadısı bunu sürüyor, bu adam gez babam geziyor, sonunda Selanik'e varıyor. İspanya'dan kaçan yahudiler Osmanlı tarafından buraya yerleştirilmişti zaten. Neyse efenim, bu adam ordaki yahudileri kendisine inandırıyor ve devlet kurmaya teşebbüsten idam cezasına çarptırılıyor. Padişah buna son bir şans veriyor, Müslüman olursan affedileceksin, diyor. Bu adam da Müslüman oluyor.*


Yahudiler o kadar da aptal değil ''Ne oldu, oyuncak bozuldu?'' demezler mi adama? Diyorlar. Adam da ''Ehehe sevgili pıtırcıklar, mesihlik gereği fedakarlık yaptım, sizde fedakarlık yapmalısınız'' diyor. Hepsi müslümanlığa geçiyorlar ve günümüze kadar uzanan Müslüman görünümlü Yahudi soyu ortaya çıkıyor.

İşte Atatürk hakkında ortaya sürülen iddialardan biri de bu. Atatürk sabetayistmiş. Masonmuş. Eşcinselmiş. Alkolikmiş. Vay anasını ya Atatürk'ün ne kadar renkli bir hayatı varmış. Boş zamanlarında da hobi olarak memleketi kurtarıyordu herhalde. Kuru ekmek bile bulamayan askerleri peşine takıp evcilik mi oynadı bu adam?*

Neden sabetaycı dediklerine gelelim, Zübeyde Hanım bildiğiniz üzere Hacı Sofi ailesindendir ve koyu dindardır. Bu yüzden Mahalle Mektebi'ne yazdırır oğlunu. Fakat Ali Rıza Efendi oğlunu o okuldan alıp, çağdaş eğitim veren Şemsi Efendi okuluna göndermek ister ve öyle de yapar.

Şemsi Efendi'nin adı Şemsi Zwi(Sevi) olup, Sabetay Sevi'nin torunlarındandır. Netekim Şemsi Efendi Mektebi de sabetaycı ailelerin çocuklarını gönderdiği bir okuldur. (Ilgaz Zorlu da doğrular bunları, kendisi Şemsi Efendi'nin soyundan gelen sabetayist bir yazardır.)*

Hazır olun.

Yıllar sonra Atatürk'ün 2,5 yıl evli kalacağı Latife Hanım da sabetayist Uşakızade ailesindendir.

Latife Hanım ve Şemsi Efendi okulu yüzünden Atatürk'ün sabetaycı olduğunu iddia eden canlar,

Sabetaycılık, Yahudilikte olduğu gibi anneden geçer. Ta tam! Oldu mu iddianız un ufak?*
Ama aklı selim olan insan şimdi de şu soruyu soğar: ''Hacı, ya Zübeyde Hanım sabetaycı ise?''
Değil dostum, eğer öyle olsaydı Kur'an-ı Kerim kaynaklı eğitim veren Mahalle Mektebi'ne gitsin diye kavga eder miydi kocasıya kadıncağız? Etmezdi. Atatürk müslüman görünümlü yahudi soyundan gelmemektedir, sabetaycı değildir. Stop.


Atatürk'e mason diyenlere gelelim. Sebeplerini size görsellerle göstereceğim. Göreceğiniz bu kişiler mason devrimci liderler, sırasıyla Marx, Lenin, Stalin...



32.jpg



Evet güzel ülkemin güzel insanları, sizin de dikkatinizi çeken bir el hareketi var değil mi? Bu mason olduklarını sembolize etmektedir işte.*

''Eee hacı? N'alaka Atatürk'le?''




Gördün mü alakayı?

Evet eveet.

İşte, Atatürk'e bu yüzden mason diyorlar. Fakat bilmedikleri bir şey var...

Bu duruş, aynı zamanda ''Bilge Kağan Duruşu''dur. Yani Türkleri temsil eder ve M.Kemal de Türkçü tabandan geldiği için bu duruşu sıklıkla kullanmıştır.
Bunu deyince diyorlar ki: ''Ya kasıtlı değil de, masonlar tarafından seçilen bir piyonsa? Ve tercih hakkı yoksa?''

De get.*

Hangi mantıklı insan adamını kaybetmek ister? Hiç kimse, değil mi? Madem mason devrim lideriydi bizim Ata'mız da, neden Libya'larda, Sakarya'larda, vatanın her karış toprağında en ön safta yer aldı?* Atatürk'ün BİZZAT katıldığı ya da yönettiği savaşlar:

Trablusgarp savaşı: 29 Eylül 1911
Balkan savaşları: 1912- 1913
Çanakkale savaşı: 18 Mart 1915
Arıburnu muharebeleri: 25 Nisan 1915
Anafartlar: 25 Ağustos 1915
Doğu cephesi: 3 Mart 1918
Suriye Filistin cephesi: 31 Ekim 1918
Birinci İnönü savaşı: 10 Ocak 1921
Sakarya savaşı: 20 Ekim 1921
Başkomutanlık meydan muharebesi: 4 Mart 1922

Neden Lenin ve diğerleri gibi olmadı da bu kadar savaşı kendi yönetti?
Cevap: Çünkü mason değildi. O gerçek bir vatanseverdi, gerçek bir kahramandı.

Bütün kavramları öğrendiğinize ve aklınızda oluşacak iddialara cevap bulduğunuza göre, GELELİM GERÇEK KONUYA...

Atatürk neden ve nasıl öldürüldü?

Ortaokul müfredatından da öğrendiğiniz gibi Atatürk İttihat ve Terakkiciler'e katılmış, daha sonra fikir ayrılıklarına düşmüş, büyük kavgalar yaşamış ve ayrılmıştır. Bu heriflerin çoğu masondur. Bana inanmıyorsanız Google amcanıza sorun ve Türkiye'nin en büyük mason locası olan ''Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası''nın sitesinden bakın. Daha o zamanlarda bile M.Kemal'e suikast girişiminde bulunmuştur bu herifler. Daha hiçbir şey iken. Bunlar o kadar kaynatasızdır.

M.Kemal'in cumhuriyet dönemindeki Meclis başkanı Kazım Özalp ve İçişleri bakanı ŞÜKRÜ KAYA da bu masonlardan birkaçıdır, bu isme dikkat.*
(Bu isimlerin hepsine, buraya tıklayarak, ulaşabilirsiniz.)*

Yıl 1935;
Atatürk evvelden beri bildiği bu mason zırvalarını temizlemek için girişimlerde bulunmaya başlıyor. Yahudiler ile bağdaştırdığı ve merkezi yurt dışında olan bu herifler benim vatanımda bulunmamalı, gerek yoktur, o işlevi gören halk evlerimiz zaten var, diyor. (Bu sözlere de internetten ulaşabilirsiniz.) Ve meclise mason localarını kapatma talimatı veriyor. Mecliste epeyce mason bulunduğu için itirazlar ve tartışmalar başlıyor. Başta Şükrü KAYA olmak üzere sonuna kadar diretiyorlar.

Bu tartışmalar sürüp giderken, karar çıkmazken; 10 Ekim 1935'te mason locaları ''kendi kendilerini'' kapatıyorlar. Tüm mal varlıklarını da halk evlerine bağışlıyorlar.

Zönk.

Noluyö len?
13 Ekim 1935'te ise TBMM'de kapatılması için yasa çıkıyor.*Buradan bakabilirsiniz hatta.,
,
Zönk, seviye II.
Amaç ne?**

Yok işte vatansever mason kardeşlerimiz, ülkelerine canlarını bile feda ederlermiş, kendilerini niye feda etmesinlermiş, bu karışık durumdan canım dedikleri vatanları için fedakarlık etmişler, her şeyi Atatürk'ün dediği halk evlerine bağışlamışlar. (kaynak: masonlar.org)

Harbiden mi ya? Nihat Doğan'ı bile aşmışsınız siz. Ananız sizi Nihat mı doğurdu, üzerine bu kadar birikim yaptınız?

Sanırım bu da bir kanıttır. Mecliste o zamanlarda masonların olduğunun ve kapanacağını anladıkları an localara haber uçurup ''kendi kendilerini'' kapatmalarını sağlamışlardır. Buraya dikkat!

Peki ne fark etti? 3 gün önce kendilerini kapatmaları neyi değiştirir ki?*

Neyin havasındayım ben?

Söyleyeyim...

1948'de Mason locaları İsmet İNÖNÜ tarafından tekrar açılıyor! Hoşgeldiniz efenim!
Peki 1948'de ne oldu? Michael Sikkofield'dan edindiğim bilgiler doğrultusunda bunu da sizinle onların ağzından göstermek istiyorum:



533.jpg




"1948'de Masonluk yeniden faaliyete geçince, zamanında kanunla kapatılmadığı için, mahkeme kararı ile eski gayrı menkullerine yeniden kavuşabildi."
Masonlar mal varlıklarını yeniden almış, mahkeme kararıyla, zamanında kanunla kapatılmadığı ve ''kendi kendilerini'' kapattıkları için. Anlayın bu heriflerin ne denli entrikasever olduklarını ve neler yapıp planlayabileceklerini...

Mason localarını kapatma kararı çıkınca, bu haber yurtdışında yankı buluyor. Ve çenesini tutamayan Halkın Sesi-Laiki Foni gazetesinin 685 sayılı baskısında Ege'nin ve Balkanların kıdemli Komünist mübeşşiri, Varnalı Bulgar Yahudilerinden, 33 dereceli mason Avram Benaroyas yazısında '' Mefkuremizi (Masonluğuma anlamında) imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür... Nihayet bir gün Kremlin kati kararını verdi. O'nun ölümü esrarengiz olacak ve kendine göre esrar arz edecekti. '' İşte Atatürk'e saldırı başlamış oldu.
Şu açıdan bakalım şimdi ordaki: Atatürk, Türk halkını nasıl örgütledi? Hilafeti, saltanatı kurtaracağız diye. (Sen benim Ata'ma iki yüzlü mü diyorsun, cambaz mı diyorsun, palyaço mu olmuş hööaaa!!! diye çıkışan ''Neyzen Tevfik'' felsefeli bağnaz kardeşim, provakasyon yapma da nesnel ol azıcık. Bilgi adamı ol. Devrim yanaktan fıstık almayla yapılmıyor.)

Michael Sikkofield'dan aldığım 2 resim arasındaki farkı bulun felsefesini size sormak istiyorum:*






Anladın mı canımcım?

Atatürk ne zaman köprüyü geçene kadar ayıya dayı demediyse, ne zaman masonların kuyruğuna bastıysa, o zaman, yani 3 sene sonra öldü(rüldü).
1936-37 yıllarında Atatürk'ün rahatsızlığı başladı. İlk başta siroz olmadığı biliniyor. Atatürk sıtma tedavisi gördü ve uygulanan civa tedavisi yüzünden hastalığı siroza döndü.(Referans: Ceyhan Mumcu)

Peki bu yanlış tedaviyi uygulayan ve civa tedavisinin böbrek rahatsızlığı olan kişilere de uygulanmaması gerektiğini bilen ve Atatürk'ün böbreklerinin sorunlu olduğunu bildiği halde uygulayan doktor kimdi?

Mim Kemal Öke.

Bu adam Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası'nın internet sitesindeki mason Türkler listesindedir. Yani bu herif masondur. Mason olmakla da kalmaz. Bu adam masonluktaki en yüksek rütbe olan ''üstad'' ünvanına da sahiptir. Türkiye'nin en kıdemli masonu yani. Ve bu adam Atatürk'ün samimi dostu ve 1911'de Libya'daki cephe arkadaşıdır. Yani Atatürk'ün güvenini kullanmış bu şerefsizler.
Daha sonra Celal Bayar'ın ısrarlarıyla dünyada ün sanmış dahiliye uzmanı Fransız doktor Noel Fissenger Türkiye'ye getirilir. Tedaviyi o yürütmeye başlar.
Atatürk'ün ölüm raporunda ''Alkole bağlı siroz'' yazılmıştır, hepimiz böyle biliriz. O rapor, Atatürk'e getirilen doktor Noel Fissenger tarafından onaylanmamasına rağmen bu böyle bilinir. Ancak bu böyle değil dostlar. Kanıtı Noel Fissenger'in kendi raporunda:

Rapor 08 Eylül 1938 tarihli;
Dr. Nihat Reşat Belger, Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp ve Prof. Dr. Fiessinger tarafından düzenlenmiştir. (Referans: (C.A., Kutu: 161-3, Dosya: 79-2) ve Kaynakçalı Atatürk Günlüğü)

Günümüzden Prof. Dr. Kocatürk, raporda iki cümleye dikkat çeker ve bir tıp adamı olarak bunların yorumunu yapar.
Raporda ön plana çıkarılan cümleler:
"... Bu vakada 'Laennec' tipinde bir skleröz hepatit söz konusu olamaz. Fakat söz konusu olan 'Hanot ve Gilbert' tipinde bir hipertrofi şeklidir."

Prof. Dr. Fiessinger söz konusu rapora ayrıca şu notu koymuştur:
''Teşhis, Mart ayında formüle edilen teşhistir: Hepatite Sclereuse hypertrophique, type Hanot et Gilbert."

Neymiş?

Laennec tipinde skleröz hepatit değilmiş.

Yani?

Tıp dilinde 'Laennec tipi skleröz hepatit' alkole bağlı siroz demektir; yani Ata'mız ALKOLE BAĞLI SİROZDAN ÖLMEMİŞTİR.

Atatürk'ün ölümünden 3 gün önce tuttuğu özel raporda kaydettiği cümleler, Atatürk'ün karaciğerinin küçülmediğini, Mart'taki büyüklüğünü koruduğu yönündedir. (Referans: Prof. Dr. Utkan Kocatürk)

Alkole bağlı sirozda karaciğer küçülür, hacim kaybeder. Yani Atatürk'ün ALKOLE BAĞLI SİROZDAN ÖLMEDİĞİNİN ikinci kanıtı da göz bebeklerinize saygıyla selam veriyor ordaki. (Referans: Prof. Dr. Utkan Kocatürk)

10 Kasım 1998'de bir televizyon kanalında konuşan Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün kesinlikle alkole bağlı sirozdan ölmediğini zaten kendisi de açıklamıştı. Ayrıca düzenli olarak yemeklerden sonra yenen meyvelerin de bu hastalığa yol açtığı belirtiliyor. Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un da vefat nedeni olarak aynı hastalık gösterilmişti. Oysa Mehmet Akif Ersoy ağzına bir damla bile içki koymamış bir insandı.
*

Atatürk'e otopsi veya biopsi yapılmadığı için neden öldüğünü söylemek yanlış olur. Ama alkole bağlı sirozdan ölmediği kesindir. Ve siroz olmasının nedeni de şüphesiz Mason Üstadı Mim Kemal Öke'nin aşırı kinin yüklemesidir.
Otopsisine gerek olmadığı OY BİRLİĞİ ile doktorlarca karar verilir. ,
Ve yabancı doktorların görüşü ile benim görüşüm uyuşmaktadır, büyük karaciğer iflasına bağlı komadan ölmüştür vs. denir.*
Otopsisine GEREK DUYULMAMIŞTIR.*
Hükümeti temsilen Sağlık Bakanı Dr. Hulusi Alataş bulunmaktadır o anda.

Acaba neden gerek duyulmadı? :) (Referans: (C.A., Kutu: 161-3, Dosya: 79-2) ve Kaynakçalı Atatürk Günlüğü)



PEKİİİİİİ... Neden alkole bağlı siroz dendi?
Cevap çok basit, Atatürk'ten soğutmak için. Bugün en koyu Atatürkçü bile böyle bilir. Sesini çıkaramaz. Yani dostlar, bir entrika ile daha karşı karşıyasınız. Uyanın. Bazı sıçanlar bizleri birbirimize düşürmek, inançlarımızı kötülemek, geleneklerimizi yobaz göstermek, kendi kültürlerini baş tacı yapmak için oyunlar yaratıyorlar ve siz de ''play''liyorsunuz. Uyanın gözünüzü seveyim.

Peki neden "alkol"e dayalı siroz olarak kayıtlara geçmiştir? Neden Atatürk'ün otopsisi dahi yapılmamıştır? Neden böyle örtbas edilmeye çalışılmıştır?
Nasıl oldu da sirozdan öldüğü açıklandı ve bütün yazılı kaynaklara da böyle girdi?

Büyük Millet Meclisinde ölüm raporu gündeme getirildi. Mason locaları 1935’de kapatılmasına rağmen Mecliste halen mason milletvekilleri vardı. “Efendim, gençlerimize terbiye olur, onun alkol ve sigaradan öldüğünü duyuralım…” denir ve kabul edilir. Arkasından Yeşilay icad edilir, tarih kitaplarına da böyle girer…


Nefesini tut, bitmedi. Kanıtlar baba gibi.

''Yeşilay neden böyle bir şey yapsın ki? Saçma'' deme...


Yeşilay'ın vikipedi sayfasına bir girelim. Bundan önceki ismi de Hilal-i Ahdar'mış Yeşilay'ın. http://tr.wikipedia.org/wiki/Ye%C5%9Filay*

Sayfayı sol taraftaki seçeneklerden İngilizce'ye çeviriniz.

Çıktı mı IOGT?

History kısmına bakıyoruz...

"The IOGT originated as one of a number of fraternal organizations for temperance or total abstinence founded in the 19th century and with a structure modeled on Freemasonry, using similar ritual and regalia. "

"Alkollü içeceklere katı kurallarla karşı olan kardeşlik cemiyetlerinden biri olarak 19. yy’da kurulan IOGT, yapılanmasını masonluğu model alarak yapmış ve Masonlarla çok benzer ritüeller, ayinler ve kıyafetler (regalia) kullanmıştır."


Karşında duruyor açık açık. Ben bir şey diyemem artık...


Kanıtlarla Atatürk'ün neden ve nasıl öldü(rüldü) karşında duruyor artık.
Masonların Atatürk'ü öldürmeleri için birçok nedeni vardı ve tesadüfler de bu yönde olduğunu gösteriyor. Ancak elbette ki bunun kesinliğini kimse bilemez. Bildiğimiz bir şey var ki bunca şey tesadüf değildir. Siyasi bir komplo ihtimali gereğinden fazla yüksektir.


Peki sen ne yapıyorsun yeni Türk nesli, gençliği?
Ne yapıyorsun Atatürk milleti?

Bu kurtlar sofrası süslenmeye devam ederken biraz rahatlamak için kimin ne yemek yaptığını ve nasıl azarlandığını, yüzyıllardır ''kutsal'' deyip, 3 kere öpüp başımıza koyduğumuz nimete nasıl hakaret edildiğini izlemek bizi birazcık olsun dertlerden uzaklaştırmaz mı?

Batı kültürü dayatan bir kitap... Hatta 1 milyon Ermeni ve 100 bin Kürt öldürdüğümüzü söyleyen ve bunu dediği zaman Nobel ödülü almış olan Orhan Pamuk'un bir kitabı karanlık dünyanı aydınlatmaya yetmez mi senin için?


Hangi kutudan kaç para çıkacağını izlemek, kimin hayatının kurtulacağını merak etmek biraz olsun hayatı tatlı kılmaz mı?


Hürrem'in kaçıncı şehzadeye hamile olduğunu izlemek, yıllardır ''kutsal'' gördüğümüz kurum olan aileyi yaratmak için uçkur peşine düşmüş yaşlıların acizliğe ile dalga geçmek birazcık olsun beynimizi dinlendirmez mi?


Bunlar değilse zengin ancak mutsuz bir aile, yalılarda ve konaklarda geçen bir entrika ya da ABD ürünlerinden yalnızca biri olan Sex and the City'nin fettan kızları...

MTV'nin uyuşturucusu Jackass'in coşma sınırlarını nasıl zorladığı...


Bol hristiyan süslü bir film...


Büyücüler, cadılar ve diğer fantastik ürünler...

Belki bir şarkı yarışması...


Ve gece biter :)


Sabah, size gösterilmeyen haberlerde, Türkiye'nin yapamadığını yapıp Kırgızistan'ın ABD üssünü nasıl kapattığı ve başbakan Erdoğan'ın Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı olduğu vardır.

O zaman size bir gülücük daha benden :)

İyi uykular efendim, en kısa zamanda uyanmanız dileğiyle...

Bendeniz Üçüncü Şahıs. Devam edecek.



NOT: Büyük Ortadoğu Projesi, Türkiye dahil birçok ülkenin bölünmesini kapsar


 
Üst