GÜMÜŞ PEÇETE
BİRİNCİ MASA´L
yakabilecek kadardık sular dökünmüş
iki çığlık tek menekşe o yazı
bizzat herkesin çocukluğundan geliyorduk
biraz ürkülü takmış birbaşı rütbesinin
bir takım takım yıldızlarını gözlerine
yokluğa re’hin bırakılmış ipin kuyusuz duası
önce yalan vardı kapı merceği genişliğinde
dostlar affedin önümüze sığınırdı kurşun bile
geçirgen bir yaprağın alın yazısıydı
inceldikçe susturuculu tadı ikinci tekil şahıs-aryoların
çağrılar kıblelendi içimize olmadı adresler
kelebek
adım adım i’sim telaşı kurralsızlığında beklemek
iki kör gibi
sağırlığın ekosu
sorulmuyordu yanıtları bir eski zaman hatırı kendine vedaların
viran bir kahve kokusuydu niyetisiz tutulmuş
vaktimiz dardı ..
zaman, o bol telveli unutuluş
çünkü yürekti ele verdiğimiz herhangi bin geceden bir gece
ve herhangi bir yanlış anlaşılma payıydı ortak doğrumuz
sırlı balık kuyruklu yalan
aynaların söylediğidir karşılıklı şarkılarda
kırıldıkça birbirine çoğalan
fallar tutmayacaktı elbet göçebe kendine taşınır
unut gidelim be güzel çocuğum
inanç ıslanırken ağzında telvelerin
dilsiz bir kervandı uğurlandı dua
fin’can soğuttuk biz yalnız
iki masalık eflatun uzaklığında
açılsa da söz olacaktı artık kapanmasa da
İKİNCİ MASA´L
sedefinden bir güldür alkışlanan
al bir güldür toprağın se’definden seyre açılan
şiirim batıl inancım
nereye gitsen yine oradan bakar sana
aleyhimize işlese de zaman/zaman
lehimleriz yüzümüzde tutuluşunu ayın
buluta zımbalanmış bu’har dokunuşu kayıtsız tebessümün
görülecektir
aksine de dönebileceği kuşların bir kuşku vakti
hicran hicran,
ANNEstezili bir vedadır ne de olsa/olsa kırılır çıkar rayından
çünkü yürektir ele verdiğimiz yanisi yabancıya
ve bahanedir dokunuşların ikinci anlamda ısınması suya
ESMERALDA KAMBUR VE KLEPTOMAN
BİR MÜZİSYENDİR
KİLİSEDEN ÇAN ÇALAR
ÇAN ÇALAR
.....
heceler vardır susarlar
göğü ezberlemş gibi mavi kanayan
hangi resimde ters okudum giyindiğimiz nef(e)si
melodili bir zamandı yara, mel dilinden çevirili
kaç mevsimdir okşanmasız geçirmediğimiz
iğne deli’klerinden, aklımız şahit!
sağ elinizi üzerine koyup yemin edeceğiniz
yürek/ten giyinip üşüyen lahit
çevrili yaylar esnettik ok’umuşluğumuzun bitkisel ülkesine
elim kendi yordamıyla bile /bile dokunamadı
satır arası /satır vurduğumuz/ yokluklarına
tüm dillerin ortak vakti bir anı
kor’kuyu bıçakladıksa düşümüzde
gözlerimizdeki iki g’eceden bilinsin
Yaz!gıydı bizimki
sır verir, sel veremezdik birbirimize
k A R A Y A V U R D U K ..
ÜÇÜNCÜ MASA’L
“savaş bitti, yıllar oluyor çocuk”
kafatasında yaşayan bir Cheshire Kedisiydi sevgilim
bu bir konçertonun en güzel melodisiydi
bu bir ağır mavinin kendini güle çevirmesi
h’içler kaldı geriye aynalar
sırlar, sır tutamayan sırlar
deyimsiz bir anlamama bu ipeğe kesmiş hüzün
“hak edilmiş” ama nereye gidersek bir zaman
oraya benzediğimiz korunaksız sure’tine kesen yüzün
sudan sebepler dostum, SUdan sebepler
kış gelince koyacak oda bulamadık bohçalanmış ağlayışları
diye sürü sürü geldiler, can verdiler (dört mevsim birden) ama can istediler ağlayışları bohça bohça
andık durduk boyuna yadırgamadığımız ne varsa
toplasan şimdi bir arpa ederiz seninle
yolun boyu gidilmemiş her anlamda
GÜN olur DÜZ bir yazı bırakır gece bizim de başucumuza
yıldız saklar gibi kendi kadar siyahını
aksine de dönebilir göç, öç alır gibi zaman kendinden
kuş kuş, oluk oluk akarız insana yedi renk birden
sonra sen, yine Edip Cansever okursun
Yerçekimli bir Karanfil olur insan
İNSAN; san ki olasın çocuk
çünkü bu mevsim seni yalnız sangılardan yakalar
DÖRDÜNCÜ MASA´L
sil’ahını temizle, içinden geçenleri unuttur
ne de olsa bileylerken kendinden olanı
olmayana kesen bir ahraz zamanıydı bizimkisi
büyük çocukluktu hakları var - ciddi bir çakıl taşı
betimlemekten ufka uzun metraj yerÇekimli bir karanfili
betin benzin attı (haddim üstüne)
yanisi fiili kara bir ağacı inceltmekte
ayırmak için tebessümü onurlu sın’avlardan
kalem’imdeki kurşun
yalan desem inanmazsınız
iki ucu da kara bir kibrit çöpüydü varlığımıza sürtünen kedi
adını Niran koyduk, tüylerinden yanmak kaldı geriye
çift bilinemeyenli duallerin her şıktaydı yanıtı o zamanlar
okusak da çökecektik vakti gelince
okumasak da ayakta duracaktık farkı ne
kendimde beğendiğim üç özellikten birisin yine
künyesi kazınmış bir aşkerin el yordamıyla hazır olda bekleyişi
ardımıza bakmadan geçerdik önümüze çıkanları bir vakit
aramıyorduk ki emindik bulacağımıza o yine de ara’dığımızı
ahraz zamanlar.. Masallar.. yine mASALLAR!!
ELLERİNİ İÇ DENİZLERİNDE SAKLAYANLAR !!
“film bitince yüzler incelensin Titanik’ten kurtulanlar hangileri
önce “Fareler ve İnsanlar” dostum, işitmelisin
gemiyi terk ederken orkestra bunu çalar!”
BEŞİNCİ MASA´L
adımıza ılımlı fotoğraflar eskittik
mutluluk : üç hececilerin uyuduğu yedi beyaz mağara
gece gözlü çocukların hüznünden aralanan
gece sözlü çocukların gözlerinden sonra, an’sızın
geceleri sızım sızım gündüzlere oya’layan
kim izlemiş kim sürmüş sefasını o yedi rengin
eren olsa murat denilmez adına
gördüm düşümde Cevahir’i mektup topluyordu boyuna
yüzlerden seslerden eskilerden gelen
açamadı yalnız birini kırmızıya ıslanan usare
düşünmesek dedi sonra çekti çıkardı kanını üstünden
sıyırmaya çalıştı kitapların ayraçlarını
zaman vermedi zaman
zaman, anne bencilliğinde iyi huylu bir ur
-en ufak- bir sözle alınan
çekti çıkardı doğasını üstünden
delirmeye çalıştı bilmek için belki de ilk kez
ilkler sordu hatırını ayakları çivili --suare
en önde kendi alnı, ardı sıra sıra n’isyan
çekti yazılanlar, “karşılığı çıkar”a dayalı
üç beş de senaryo el salladı arkasından
yalnız birinin elleri kesik -kesik ya kan bile akıtmadı korkusundan
“unut gitsin be Cevahir!, yürek odaları bile eskir
o da eskir bir gün, o da eskir..”
ALTINCI MASA´L
mor bir anahtarlık bulurum cebimde sonra
anahtarları kayıp
geç kalınmış odalardan geçtiğim söylenceli bir vakit
üzülecek olurum
ölümü babasından çalıp bana getirir Cevahir
ahir bir kabulleniştir aynalarla aramdaki çingene tarotu
tehir edilir
denize düşmüş gülün maviye çalması kadar eskiyi hatırlarım
ve denize solgunluk bırakıp gülün yedi rengi çalması kadar eskiyi
karaya vurunca zaman rengini bırakıp aheste
çocukluğum gelir gitmediği her yerden
aşk, eski bir besteyi anımsar’ılır
yalnızlığımı öperken bir sabah, aynalar da alışır
İ T M İ N A N
sıyıracağımız da yok bir şeyi başka bir şeyden
seyir’eceğimiz de yok bir anı başka bir andan
öyle duruyoruz işte, öylece ortada saklanan
bizim derdimiz mavi akmasıyla kanın
bizim derdimiz bir gülde gökyüzü yanılsaması
öyle çok FARK ediyorsunuz ki fark etmiyorsunuz bile
işte birbirimizi kırdığımız yatsızılı eza’n
işte din’leyerek göğüs kafesimizde çarpan duayı
yüzümüze ağladığımız vedasız, geçmişsiz iki yalan
arasındaki değişmez tek doğru!
YEDİNCİ MASA´L
“savaş bitti yıllar oluyor çocuk
çıkar dilinden artık söz maskesini..”
bakarsın gökte çocuklara
göz kırpar iki yalnız gibi
iki yıldız
yalanla kapı komşuydu yaşadığımız
kimsenin olmayan bir hayalde bir sabah
ahı kalacak gerçeğin
üçüncü tekil kişi uyanmak korkusudur
ah, eski zamanların peşine takılan ajandalar
ve yapışmamsa her boşluğa anne sütü gibi
körelmişsinekler - elinizin tersiyle kovaladığınız
yürü gidelim çingenenin kem dili
dilimizde soluk k’almalı parlak NAM
yüreğini diyorum, yüreğini
kolay ise sen çıkar el-maskesini anlam AZ !
tufan diyorum Cevahir be tufan
her nasıl oluyorsa oluyor “yok ” bile avaz avaz
kaynağından ter’sine akıyor su
sonra damar damar bir yaprağa
aç kitabını sayfaları hareketleyen mesafeye eğil
aç kitabını Cevahir!
boşlukları da okuyanlar olur bir zaman
bir zaman mavi de yanar
gözlerimden tanırsın gözlerini
inanmam deme Cevahir, inanmam deme
mağaralar da birleşir bin çığ’lık tek menekşe
diner bir gün bu asılsız lisan
daha ne olalım seninle ne olalım daha
aşka yüklenmiş en büyük anlamken insan
......
söz bitti
kelimelerin arası delta
affedin dostlar, siyah karelerdik
biz de vardık her bulmacada