• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

50 Mucize Bitki

Herkül

Admin
Üyelik Tarihi
4 Haz 2013
Konular
8,797
Mesajlar
29,749
MFC Puanı
17,460
nar.jpg


NAR

Latince ismi : Punica grantum

Bilimsel sınıflandırma
Alem:plantae
Bölüm:Magnoliopsida
Sınıf:Magnoliopsida
Takım:Myrtales
Familya:Lythraceae
Cins:'''''Punica'''''
Tür:'''''P. granatum'''''

Nar (Punica granatum), Lythraceae familyasından içinde küçük çekirdekler ve meyve gövdesini oluşturan yüzlerce tanecikten oluşmuş, hafif ekşi tadında ılıman iklimlerde yetişen özellikle Anadolu ve İran'da yetiştirilen bir meyve türü.

Türkiye'de Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yetişir.

Haziran-Temmuz aylarında kırmızı renkli çiçekler açan, iki ile beş metre boylarında ağaççıklar. Gövdeleri gayri muntazamdır. Yapraklar karşılıklı, kısa saplı ve kırmızı kenarlıdır. Çiçekler kısmen sapsız, tek tek ve birkaçı bir arada bulunur. Çanak yaprakları kırmızı renkli, dökülmeyen ve etlidir. Meyveleri küre şeklinde ve portakal büyüklüğünde, önceleri yeşil, olgunlukta kırmızımsı renkte, derimsi kabuklu, çok tohumlu ve etlidir. Meyvenin yenen kısmı, tohumlarının etli ve bol usareli olan kabuğudur.

Kullanımı
Bitkinin tohumları meyve olarak yenildiği gibi, gövde-kök ve dal kabukları ile meyve kabuğu da tıbbi olarak kullanılır. Kök ve gövde kabuğu tanen, nişasta ve alkaloitler (pelletierin) taşır. Nar meyvesi kabuğu tanen, triterpenler ve az alkaloitler ihtiva eder.

Nar ağacı kabuğu çok eskiden beri bilhassa barsak şeritlerine (tenyalara) karşı kullanılır. Yalnız zehirlenmelere yol açabileceğinden dikkatli olunmalıdır. Nar meyvesi kabuğu, ishale karşı (% 15'lik) çay halinde kullanılabilir. Ayrıca yün iplikler, sarımsı renklere boyanabilir. Nar, çarpıntıya iyidir. Mideyi kuvvetlendirir. Et kısmı ile sıkılıp içilirse, safra söker, pekliği giderir.

NAR YETİŞTİRİCİLİĞİ
Nar çok yıllık, çalı formunda bir bitki olup çok kuvvetli bir kök sistemine sahiptir.Bitki çok gövdeli ve sık dallıdır. Çiçekleri erkek-dişi ve erdişi olup küre şeklinde iri bir meyvesi vardır. üstten hafif basık olan bir ılıman iklim bitkisidir. Nar, C vitamini, demir ve potasyum yönünden zengin bir meyvedir.Tadı: Tatlı, mayhoş, ekşi gibi çeşitlidir. Nar bitkisinin adaptasyon kabiliyeti yüksektir. Genelde tropik ve suptropik iklim bitkisi olmasına rağmen, -10 oC'ye kadar dayanabilmektedir
Çeşitli iklim ve toprak koşullarında yetişip , bakımı kolaydır. dalında uzun süre kalabilmesi ve depoda muhafaza edilebilmesi pazarlaması için kolaylık sağlar bir meyve türüdür.Ülkemizin bir bölümü narın anavatanı içinde bulunmakta ve üretimi yapılmaktadır.

2. İKLİM VE TOPRAK İSTEKLERİ
A-İklim İsteği
Nar yıllık ortalama 500 mm’lik yağış istemekle birlikte bu yağışın çoğuna ilkbaharda ihtiyaç gösterir. Yazın yağan yağmurlar meyve kalitesini bozmakta, olgunluğa yakın dönemde yağan yağmurlar meyve kabuğunu çatlatmakta olup, bu zamanda iyi sonuç vermemektedir. Meyve oluşumu döneminde kuru hava koşulları en kaliteli mey venin oluşmasını sağlayarak pazar değerini arttırmaktadır. Nar bir güneş bitkisidir, bahçe tesisinde ve yeterli ışıklanma koşullarına dikkat edilmelidir

B- Toprak İsteği
Nar toprak isteği bakımından fazla seçici değildir. Silisli çakıllı, kumlu, kireçli, killi ve ağır killi gibi çeşitli toprak tiplerinde nar yetiştiricili yapılabilmektedir. Tuzluluğa orta derecede dayanıklıdır.Toprak alkali veya asit olabilir. Bazı meyvelerin aksine aşırı toprak nemine dayanıklıdır. Narda optimal gelişme kuru ve sıcak hava koşullarına karşılık derin geçirgenemli ve serin topraklarda görülmektedir.

YETİŞTİRME TEKNİĞİ
A- Çeşit seçimi
Nar yetiştiriciliğinde, çeşit seçimi oldukça önemlidir. Çeşit seçiminde dikkat edilen konular: bölgeye adapte olmuş o yörenin iklimine, hastalıklara dayanıklı, verimi iyi, meyveleri insanların göz zevkine ve damak tadına uygun ve taşımaya dayanıklı olması gibi özelliklere göre seçim yapılır. Çeşit seçiminde ticari amacına göre sofralık yada endüstri çeşitlerinin yetiştirilmesine karar verilmelidir. Ayrıca, bu çeşitlerin meyvelerinde irilik kabuk rengi ve kalınlığı, tane rengi, yumuşak çekirdeklilik, sululuk gibi özellikleri ihtiyaca cevap verebilmelidir. Yurt içinde sevilen nar çeşitleri hafif mayhoş veya tatlı çekirdeksiz ve iri meyveli olanlardır. Avrupa’ya ihracat için özellikle kabuk ve tane rengi kırmızı ve mayhoş çeşitler seçilmelidir. Arap ülkelerine ihracat için ise tatlı narlar tercih edilmelidir. Ayrıca nar suyu veya nar ekşisi elde etmek için yine kırmızı taneli ve ekşi mayhoş narlar uygumdur.

B-Bahçe Tesisi
Toprağın nar yetiştiriciliğine uygunluğuna bakıldıktan sonra tesviyesi yapılmalıdır. Öncelikle yaz aylarında pulluk tabanını kırmak için dipkazan çekilir.Daha sonra pullukla derin sürüm yapılır.
Sonbaharda döneminde ise 40-60 cm derinlik ve çapta dikim çukurları açılır.çukurlar üst toprak ve yanmış çiftlik gübresi karışımıyla doldurulur, yabancı otlar temizlenir.Narda dikim aralıkları 2 m ile 6 m arasında olmalıdır. Bunun yanında kapama nar bahçelerinde en yaygın olarak kullanılan dikim aralıkları 2.5 x 4 veya 3 x 4 metredir. Sıralar kuzey -güney doğrultusunda olursa güneş ve havalanma daha iyi olacaktır. Nar bahçesi, doğrudan çelikle yada köklü fidanlarla kurulabilir. Ancak, çeliklerin doğrudan bahçeye dikilmesi çeşitli bakım güçlükleri ve verim kayıplarına yol açacağından nar çeliklerinin bir fidanlık parselinde köklendirilip bir yıl süreyle burada bakımları sağlandıktan sonra boylama yapılarak bahçeye dikilmeleri daha iyi sonuç verecektir.

Nar fidanları sonbaharda yaprak dökümünden başlayarak kış ayları boyunca ve erken ilkbaharda dikilebilir. Kışları çok soğuk geçmeyen bölgelerde sonbahar dikimi daha uygundur. Dikim yapılırken fidanın çelik kısmında tırnak kalmışsa kesilir. Zayıf sürgünler alınır, fazla uzun kökler kısaltılır. Sürgünün 50-60 cm den tepesi alınır. Sürgün yeterince boylanmamış, zayıf gelişmişse dikimden hemen sonra 2-3 göz üzerinden kesilerek gelecek yıl için kuvvetli sürgün oluşumu sağlanır. Sonra daha önce toprak - gübre karışımı doldurulmuş çukurdan fidanın çelik kısmının tamamı toprak içinde kalacak kadar karışım alınır. Fidan buraya yerleştirilerek tekrar aynı toprak gübre karışımı ile takviye yapılır. Fidan diplerindeki toprak ayakla iyice bastırılır. Can suyu vermek üzere etrafına küçük bir çanak yapılır. Çok rüzgarlı bölgelerde karşılıklı iki herek çapraz olarak fidana yaklaştırılarak bağlanır. İyi bir nar fidanında kök sistemi kuvvetli teşkil etmiş olmalıdır.

Son olarak hazırlanan çanaklara en az yirmişer lt. can suyu verilerek dikim tamamlanır,hava yağmurlu da olsa bu can suyunun verilmesi gerekmektedir.

Bakım
A-Toprak İşleme
Genç nar bahçelerinde ilk yıllar derin toprak işleme aletleriyle iki yönlü sürüm yapılır. Daha sonraki yıllarda iş genişliği az dar olan bahçe traktörleriyle ve diskli tırmık rotovatör, kazayağı gibi toprağı yüzlek işleyen aletlerle sürüm yapılabilir. Ağaç dipleri gerekirse el aletleriyle çapalanabilir. Yabani ot kontrolünde istenirse ot öldürücü ilaçlarda kullanılabilir.

B-Gübreleme
Her türlü gübrenin uygulanmasında toprağın fiziksel ve kimyasal yapısı ağacın durumu iyi gözlenmeli, toprak ve yaprak analizi yaptırdıktan sonra gübre uygulamasının yapılması en doğrusudur.Narlarında organik gübrenin gelişme, verim ve kaliteye önemli ölçüde etkisi bulunmaktadır. Narlara verilecek çiftlik gübresi iyi yanmış olmalı ve dekara 2-3 ton sonbahar-kış aylarında bütün bahçeye kaplayacak şekilde verilmeli ve çapa ile toprağa karıştırılmalıdır. Nar için yeşil gübreleme yapılması da yararlı sonuçlar verir. Bunun için bakla, fiğ gibi bitkiler nar bahçesinin tamamına ekilir. Ekimi yapılan bitkilerin çiçeklenme dönemlerinde bahçe sürülerek bitki toprağa karıştırılır. Bu bitkilerin toprağı azotça zenginleştirmesi bakımından da olumludur.Azot nar için önemli bir maddedir. Azotlu gübre sürgün gelişimi ve meyve büyümesini etkiler. İlk yıllarda ağaç başına 50 - l00 gr saf azot (amonyum sülfat) olarak (250 - 500 gr) verilmesi oldukça iyi sonuç vermektedir.Tam verime geçtikten sonra bu miktar ağaç başına 200 - 300 gr (amonyum sülfat) olarak, (l - l,5 kg)olmalıdır.Azotlu gübreler erken ilkbahar ve yaz aylarında olmak üzere 2 dönem verilmektedir. Yukarıda belirtilen miktarın 2/3 ü mart ayında l/3 ü ise haziran-temmuz aylarında verilmelidir. Gübrelemeden sonra ağaç hemen sulanmalı yada önce çapa ile toprağa karıştırılmalıdır.Fosforlu gübreler ise narın çiçeklenme meyve tutumu ve kök gelişmesini etkiler. Narların fosfor ihtiyacı tam verim çağında l00-200 gr saf fosfor (trible süper fosfat) olarak yaklaşık (250 - 500 gr) olarak belirlenmiştir. Fosforlu gübreler kış aylarında dal uçlarının ulaştığı bölgelerde 20 - 30 cm derinlikte ağaç çevresinde açılan 4 - 6 adet çukura verilerek üzeri kapatılır

C- Sulama
Nar yetiştiriciliğinde yağışların yeterli olmadığı her dönemde sulama zorunludur. Sulamanın az ve sık yapılması gerekir. Genel olarak şubat - mart aylarında odun gözlerinin sürmesinden eylül - ekim aylarında meyve oluşumuna kadar sürekli olarak toprak nemi korunmalıdır.

Özellikle odun gözlerinin sürmesi çiçek tomurcuklarının oluşması,tohum bağlaması ve meyve gelişimi dönemlerinde olmak üzere 3 dönemde yeterli toprak nemi mutlaka sağlanmalıdır. Bahçenin toprak yapısına göre sulama aralığı 7-10 gün olmalı Ancak yaz aylarında sulama sıklığı ve miktarı artırılmalıdır.Meyvelerin son olgunlaşma döneminde hasattan 10-15 gün önce sulama kesilmelidir.Sulamaya devam edildiği taktirde narlarda büyük sorun olan kabuk çatlamalarını görülür. Nar bahçelerinde genelde çanak usulü sulama uygulanır. Mümkün ise modern sulama sistemlerinden olan damla sulama alttan sulama, sızdırma usulü sulama sistemleri uygulanmalıdır. Bu sistemlerin ilk yatırım giderleri fazladır. Uzun vadede ise işçiliksiz ekonomik az su kullanımı gibi büyük faydalar sağlamaktadır.

D- Budama
Şekil budaması ilk 2-3 yıl içinde ağaçlar verime yatmadan önce yapılır. Dikimden sonra dipten çıkan kuvvetli 3-4 sürgün ana gövde olarak seçilir ve tepeleri 50-60 cm kesilerek alçak taçlanmaları sağlanır. Ana gövdelerden çıkan birinci ve ikinci dallarda da 2.-3. yıllarda tepe alma yapılarak taç teşkili tamamlanır.

Verim Budaması: Narlar genel olarak 2. ve 3. yıllardan itibaren meyve vermeye başlarlar. Narlar verime yattıktan sonra meyve verecek dallarda uç alma yapılmamalıdır. Bu dönemde seçilen 3, 4 gövde dışında çıkan dip sürgünlerin sürekli olarak temizlenmesi sağlanmalıdır. Ayrıca taç kısmında görülen obur dallar dipten kesilip, taç teşkili için gerekirse uç alınarak dallanması sağlanmalıdır. Sık taç meydana gelmiş ise güneşlenme ve havalanmayı sağlamak için genel bir seyreltme yapılmalıdır. Budamada zayıf kurumuş, hastalıklı dallara öncelik verilmelidir.

Geliştirme Budaması: Narların verimlilik süreleri çeşitli şartlara göre değişmekle birlikte ortalama 20 - 30 yaşlarına kadar sürer. Ancak kök boğazından yeni çıkan sürgünlerle nar l00 yılı aşkın bir süre verimliliğini sürdürebilir. Bu durumda yaşlı gövdeler dipten kesilerek yeni sürgünlerin oluşumu teşvik edilir. Bu sürgünlerle aynı yollarla yeni gövdeler teşkil edilerek ağaç gençleştirilir. İstenirse gençleştirme işlemi her yıl her ağaçtan l-2 gövde kesilerek kademeli olarak yapılır. Bu şekilde bahçeden kesintisiz olarak ürün alınması mümkün olabilir.

E- Hastalık ve Zararlılarla Mücadele
En önemli hastalık bazı mantarların nar meyvelerinde çürümelere sebep olmasıdır. Bazı klasik kültürel işlemler uygulanarak hastalıklar büyük ölçüde önlenebilir.Olgunluğa yakın bir dönemde fungusit uygulaması yapılması depolanacak meyvelerin uzun süre çürümelerini engellemektedir.
Narların en önemli zararlıları sıçanlardır ve özellikle tatlı narlarda ve olgunluğa yakın dönemlerde zarar verirler. Yaprak bitleri, nar beyaz sineği, unlu bit, kabuklu bitler, kırmızı örümcekler, Akdeniz meyve sineği, nar içi kurdu, toprak altı zararlıları gibi genel zararlılarda narlarda görülür.

Hasat Ambalajlama ve Depolanması
A-Hasat
Nar hasatı, çeşitlere ve bölgelere göre değişsede genellikle ağustos sonunda başlayıp kasım ortalarına kadar devam eder. Narın çiçeklenme dönemi uzun olduğundan dolayı olgunlaşması farklı zamanlarda olur. Bu yüzden nar hasadının 2-3 defada yapılması gere kir. Hasat sonbahar erken donlarından ve yağışlardan önce bitirilmelidir.Hasat sırasında meyveler üzerinde 1-2 mm uzunluğunda sap kalacak şekilde makasla kesilmelidir. Özellikle hasat esnasında meyveleri yere düşürmekten ve darbelerden korunması meyve çürümesini önleyeceğinden dolayı kalitesi artar. Kasalara dizilirken iki sıradan fazla dizilmemelidir.

B- Ambalajlama
Narların seçme ve boylamasının elle yapılması daha uygun olup meyveler birbirine değmeyecek şekilde paketlenmesine dikkat etmek gerekmektedir.

C- Depolama
Narlar meyve kabuğunun özel yapısı dolayısıyla çeşitli koşullarda 4 - 6 ay süreyle depolanabilir. Narların depolanmasında en emin ve en az kayıpla ulaşılacak başarı modern soğuk hava depolarıdır. Sıcaklık ve nisbi nemi ayarlanabilen bu depolarda 1-2o C'de %85-90 nisbi nemle meyveler muhafaza edilebilirler.Kalbin en yeni ilacı günde bir bardak nar suyu
Florida'da yapılan dünyanın en önemli kardiyoloji konferansında, nar suyu ile ilgili önemli bir çalışmanın sonuçları açıklandı: Narda bol miktarda antioksidan, C vitamini, demir ve potasyum var. Bir bardak nar suyunun antioksidan özelliği, iki kadeh kırmızı şarap ve 10 bardak yeşil çay ile aynı seviyede. Üstelik, bu özellikleri sayesinde kalbi ilaç gibi koruyor.
Colombia Üniversitesi New York Presbyterian Hastanesi Kardiyoloğu Doç. Dr. Özgen Doğan, beslenmenin kalp hastalıkları üzerine etkisiyle ilgili bilgi verdi.

* Kalp üzerinde adeta ilaç etkisi yapan besinler var mı? Orlando, Florida'da yapılan dünyanın en önemli kardiyoloji konferansında, en popüler konulardan biri nar suyuyla ilgili çalışma oldu. Nar çok eski bir meyve. Türkiye ve Irak'taki dini kitaplarda, çok eski tıp kitaplarında yer alıyor; şairlerin ve ressamların da dikkatini çekmiş. Hatta, bazı kaynaklar Havva'nın Adem'e verdiği meyvenin elma değil, nar olduğunu iddia ediyor. Bu meyvenin kardiyoloji ile ilgisine gelince; narda 'polyphenol', 'tannin' ve 'anthocyanin' adlı antioksidanlar var. Ayrıca, içinde C vitamini, demir ve potasyum bulunuyor. Antioksidan miktarı kırmızı şarap, yeşil çay, kızılcık ve portakal suyuna göre üç kat daha fazla. Bir bardak nar suyu; iki kadeh kırmızı şarap, 10 bardak yeşil çay ve dört bardak kızılcık suyu ile aynı seviyede. Alkoldeki gibi karaciğer, mide ve yemek borusuna kötü etkilerinin olmaması ise cabası. Üstelik, nar kalbi bu özellikleri sayesinde ilaç gibi etkiliyor.

* Nar suyu konusunda ciddi bilimsel çalışmalar bulunuyor mu? Faydaları spekülasyon değil. Bu konu ile ilgili ciddi ve değişik çalışmalar var. Farelerde yapılan çalışma, nar suyu ile beslenen farelerdeki damar plakaları tıkanıklıklarını yüzde 44 gerilettiğini göstermiş. İnsanlarda yapılan diğer bir çalışma ise; günde 50 mililitre iki hafta süreyle nar suyu verildiğinde, 'angiotensin converting' enziminin yüzde 36 düştüğünü gösteriyor. Bu enzim tansiyonumuzu artıran kötü bir madde ve hatta, bu enzimi bloke etmek için kullanılan piyasada birçok tansiyon ilacı var. Bu çalışmada, nar suyu sayesinde tansiyon yüzde 5 azaldı. Nar suyu, ilerde tansiyon tedavisine doğal bir alternatif olabilir.

* Nar suyunun kötü kolesterol (LDL) üzerine etkisi var mı? Nar suyu kötü kolesterolün (LDL), oksidasyonunu durduruyor. Yani, kötü kolesterolün damar çeperini delip duvara yerleşmesini ve plakaların, tıkanıklıkların oluşmasını önlüyor. Kötü kolesterol oksidasyonu, damar sertliğinin ilk halkalarından biri. Diğer bir madde 'ellajik asit'; kara dutta olduğu gibi narda da bol miktarda var. Bu madde 'aromataz' enzimini engelliyor. Bu da, östrojen hormon sentezini azaltıyor.Meme kanserli hastalarda kanser hücrelerinin büyümesini engelleyebilir. Nar suyu tablet haline getirilmeye çalışılıyor.

* Kalp sağlığı için nasıl diyet yapmalı? Kısa dönemde (14-21 gün) karbonhidratsız bir diyet ile hızlı kilo kaybını gerçekleştirebilirsiniz. (Ekmek, tatlılar, makarna, pilav, fasulye, mercimek ve meyveler yüksek karbonhidrat içeren besinler.) Bunlara ek olarak, yüksek karbonhidrat kaynağı sebzelerden, örnek olarak patatesten de uzak durmak gerekir. Düşük karbonhidratlı patlıcan, domates, ıspanak gibi sebzeleri seçmek doğru olur.

* Son moda diyetler kalp sağlığına zarar verebilir mi? Et, balık, mayonez, yumurta, sucuk ve peynir yüksek proteinli gıdalardır. Yüksek protein ve düşük karbonhidrat karışımı ile kısa vadede çabuk kilo vermek olası. Özellikle yüksek protein tokluk hissi veriyor ve insan kendini daha enerjik hissediyor. Amerika'da pek çok sinema yıldızı bu diyetin müptelası. Ancak, bu diyet tıp çevrelerinde kolesterole etkisi ve diğer nedenlerle oldukça tartışmaya açık. Yalnız bir gerçek var ki, kısa dönemde kilo kaybettiriyor. Alkol güçlü bir kalori kaynağı ve diyeti bozacak davranışlara neden olabilir. Kahve ise, şeker yeme duygusunu artırıyor. Bu iki maddeden uzak durmakta fayda var. Özet olarak, karbonhidratsız yüksek proteinli diyet kısa dönemde uygulanabilir. Sürekli uygulanabilecek bir diyet değildir.

* Kilo ile kalp hastalıklarının doğrudan bir ilgisi var mı? Bütün sağlık araştırmalarına baktığımızda, zayıf insanların en çok yaşayan insanlar olduğunu görüyoruz. Kalp hastalıklarından ölümde son 40 yılda, yüzde 40 oranında düşüş gerçekleşti. Bunun nedeni yapılan ameliyatlar, stentler ve balonlar değil. En önemli neden, diyet ve yaşama biçimindeki değişiklikler. Sigara içmek, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve şeker hastalığı varlığı, şişmanlık, egzersiz yapmamak kalp hastalığının en önemli nedenleri. Ben kalp hastalarıma ve korunmak isteyenlere, Akdeniz-Türk diyetini öneriyorum. Bu diyet taze sebze, meyve, sarımsak, zeytinyağı, fındık, çay, fıstık, pekmez ve balık ağırlıklı. Kısa dönemde (iki-üç hafta) kilo kaybetmek için yüksek proteinli diyetler kullanılabilir. Bundan sonra Akdeniz- Türk diyetine dönmekte yarar var. Uzak Doğu'nun soya sütü, sushi'si ve tofu'sunu buna ekleyebilirsiniz. Bu, kötü kolesterolü (LDL) yüzde 10 düşürür. Yeşil veya normal çay, sertleşmiş kalp damarlarından hormon salgılanmasını artırarak, damarın yeniden genişlemesini sağlar. Özellikle soğuk su balıkları 'somon ve sardunya' omega-3 yağ asidi ile kalbinizi korur.
Vitamin, mineral ve antioksidan deposu meyve, adeta her derde deva.

Sağlıklı yaşam için son trend: NAR SUYU
Kolestrolü, şekeri dengeliyor, ishali kesiyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor... Uzmanlara göre C vitamini deposu, bu nedenle kış mevsiminde bolca tüketmekte fayda var.

Aşure, güllaç, muhallebi ve daha pek çok tatlıyı süsler nar taneleri... ‘Cennet meyvesi’ olan nar, sempatik görüntüsüyle tabaklarda, salatalarda, yemeklerde sık sık karşımıza çıkar.

Yaz aylarında serin meyve suyu ya da ferahlatıcı bir kokteyl olarak karşımıza çıkan nar, sağlık açısından da özellikle kış aylarında bol bol tüketilmesi gereken bir meyve. Çünkü insan sağlığına olan faydalarını saymakla bitirmek mümkün değil. Adeta bir ‘ilaç’, hatta antibiyotik olan nar, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirerek pek çok hastalıktan koruyor. İçerdiği bazı maddeler sayesinde kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engelliyor.
Latince adı ‘Punica Granatum’ olan nar, özellikle içerdiği antioksidanlar sayesinde vücudun savunma sistemini güçlendiriyor. Tane olarak tüketilebildiği gibi, suyu da sıkılıp içilebiliyor. Son günlerde nar suyuyla ilgili yapılan araştırmalarda, cilt kanserine ve erkeklerde prostat kanserine karşı koruyucu etkisi olduğunun görüldüğünü söyleyen İstanbul Cerrahi Hastanesi’nden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Elem Kaya, kış mevsiminde portakal, mandalina ve limonun yanı sıra narı da taze şekilde veya suyunu sıkarak tüketmenin önemli olduğuna dikkat çekiyor.

Narın en önemli özelliklerinden biri de genel damar sağlığını, özellikle de kalbi koruması. Narın, damar tıkanıklıklarını % 44 oranında gerilettiğini söyleyen Dr. Ayça Elem Kaya, “Narın, ‘ACE’ denilen enzimi engelleyerek tansiyon düşürücü etkisinin de olduğu ortaya konmuştur. 1 bardak nar suyunun, 2 kadeh kırmızı şaraba, 10 bardak yeşil çaya ve 4 bardak kızılcık suyuna eşdeğer antioksidan madde içerdiği görülmüştür. Bu bağlamda, günlük bir bardak nar suyu tüketmenin koruyucu etkisinin olduğu söylenebilir” diyor.

Narın adeta bir ‘ilaç’ olduğunu söyleyen uzmanlar, bu ‘doğal antibiyotik’in sofralardan eksik edilmemesi gerektiğini vurguluyorlar. Anadolu Üniversitesi Tıbbi ve Aromatik Bitki ve İlaç Araştırma Merkezi (TBAM) kurucusu ve eski müdürü, Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüsnü Can Başer, nar suyunun özellikle damar sertliğine karşı güçlü etkisinin olduğunun bilimsel çalışmalarla gösterildiğini söylüyor: “Nar tanelerinden ziyade, tüm meyveden üretilen nar suyunun kırmızı şarap ve yeşil çaya nazaran üç kat daha güçlü antioksidan etkiye sahip olduğu bulundu. Meyve kabuğu alkaloit, tanen ve glikozitler içerir. İshal kesici ve kurt düşürücü özelliği vardır. Kanlı ishalde kullanılır. Meyve kabuğu ekstresinin güçlü virüs ve mikrop öldürücü özelliği de var. Cilt üzerinde enfeksiyon ve yara iyileştirici etki de gösterir. Meyve kabuğu tanenlerinin antioksidan ve anti-tümör etkileri de biliniyor.”

Nar çiçeğinin (Gülnar), Hindistan’da şeker hastalığında kullanıldığını söyleyen Prof. Başer, soğukta sıkılmış nar tohumu yağında en az % 70 oranında punisik asit ve türevlerinin bulunduğunu, bu yağın da güçlü antioksidan özelliğe sahip olduğunu vurguluyor.

Kış aylarında narla korunun

Narın, beslenmemizde mutlaka yer alması gerektiğini vurgulayan İstanbul Cerrahi Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Esra Serinan, güçlü bir savunma sistemi için sebze ve meyve tüketiminin şart olduğunu vurguluyor:

“Yapılan araştırmalara göre narda, serbest radikallere karşı güçlü etkisi olan çeşitli vitaminler, mineraller, enzimler, antioksidanlar var. Serbest radikallerle en iyi mücadele yolu bu antioksidanları tanımak ve dışarıdan doğru besinleri seçerek bunların etkinliğini en üst düzeyde tutmaktır. Bugün için bilinen en güçlü antioksidanlar; C ve E vitaminleri, glutatyon, lutein, N-Acetylcystein, keratonoidler, flavonoidler, koenzim Q-10, alfa lipoik asit ve selenyumdur. Nar suyu da doğal antioksidanlardan biridir.”

Narın yararlarıyla ilgili pek çok bilimsel çalışmanın olduğunu söyleyen bilim adamları, özellikle de enfeksiyon hastalıkları açısından risk altında olduğumuz bu kış aylarında bol bol nar tüketmeyi öneriyorlar.
Narın, C vitamini deposu olduğunu söyleyen Acıbadem Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu, diğer faydalarına ilişkin şunları söylüyor: “Nar, Türkiye’de Batı ve Güneydoğu Anadolu’da yetişen, haziran ve temmuz aylarında kırmızı renkli çiçeklerle açan, portakal büyüklüğünde, önceleri yeşil, olgunlukta kırmızımsı renkte, derimsi kabuklu, çok tohumlu ve etli bir meyvedir. Nar meyvesini yemek her ne kadar zor ve zahmetli olsa da vücudumuza birçok faydaları bulunur. Narda, kansere karşı koruyucu antioksidanlar bulunur. Antioksidanlar, oksitlenmeyi önleyici maddelerdir. Kendilerini feda ederek hücrelerimizi oksitlenmekten korurlar. Bunu, vücudumuzdaki bazı enzimleri arttırıp savunma mekanizmamızı daha da güçlendirerek yaparlar.

Nar suyundaki antioksidan miktarı, kırmızı şarap, yeşil çay, kızılcık ve portakal suyuna göre 3 kat daha fazla. Nar ayrıca diğer bir antioksidan vitamin olan C vitamini yönünden de zengindir. Vücudumuz için önemli mineraller olan demir ve potasyum içeriğine sahip bir meyvedir. Narın mikro besin içeriğine bağlı, vücudu ve kalbi kuvvetlendirme, ishali kesme, şerit düşürme, burun poliplerine faydalı olma gibi yararları bulunduğu bazı çalışmalarla ortaya konulmuştur.”

"Çok Güçlü Antioksidandır"

Narın idrar söktürücü, kan yapıcı, enerji verici ve tansiyon düşürücü özelliği de var. İshale karşı da tüketilebilir. Nar mevsiminde suyu sıkılarak salataya sos olarak kullanıldığında nefis tat ve renk verir. Nar aynı zamanda bağırsak paraziti tenyanında baş düşmanıdır. Bu amaçla yenildiğinde birkaç saat sonra müshil de alınması gerekir. Nar, potasyum ve demir açısından da çok zengindir. Aynı zamanda C vitamini deposudur. Nar pekmezi (ekşisi) yapmak için 2 kg nar sıkılır. 1 kg şeker, 1 bardak su ve 2 limon karıştırılıp kaynatılırsa nefis bir salata veya kısır sosu elde edilmiş olur. Kış aylarının vazgeçilmez meyvesi nar çok kuvvetli antioksidandır

Narın faydaları saymakla bitmiyor. İster tek tek tanelerini yiyerek tüketin, ister suyunu sıkarak için nar, pek çok derdin devası.

Narın bilinen bazı faydaları:

Tansiyonumuzu olumlu bir şekilde düzenler
Kalbimizi korur düzenli çalışmasına destek olur
Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır
Enerji verir, yorgunluğu giderir
İdrar söktürücü etkisiyle toksin atımını sağlar
Bağışıklık sistemini güçlendirir hastalıklara karşı korur
Kolesterol ve kan şekerimizi regüle eder artmasını engeller
Bağırsak parazitlerinin düşmanıdır, iyi bakterilerin artmasını sağlar
İshali (diare) önler tedavide destek sağlar
Ciltte olumlu katkısı vardır, pürüzsüz görünüm sağlar
Cilt enfeksiyonlarında olumlu katkısı vardır.

Narın Faydaları: Harareti keser. Enerji verir ve yorgunluğu giderir. Vücudu, kalbi, mideyi ve diş etlerini kuvvetlendirir. Çarpıntıyı giderir. Mide iltihabı ve ağız yarası için faydalıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Kanser hücrelerinin gelişmesine engel olarak, başta cilt ve prostat kanseri olmak üzere, kansere karşı vücudu korur. Kandaki kolesterol oranını ve tansiyonu düşürür. Damar serliğini önler ve damarları açar. Bu özellikleriyle kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyucudur. Kandaki şeker seviyesini de dengeleyerek şeker hastalarına iyi gelir. Cilt sağlığı için de faydalıdır. Nar suyu sesi açar.

Nar Nasıl Kullanılır? Narın meyvesi, meyve kabukları, nar ağacının kökleri ve dallar ile kök kabukları kullanılır. Nar tanelerini saran zar hazmı kolaylaştırır ve idrar söktürür. Narın kabuklarını çay yapıp içilirse ishali keser. 2–3 gün boyunca sabahları aç karına içilip öğleye kadar bir şey yenilmezse bağırsak kurtlarını döker.

Beslenmede yer almalı
Beslenmede mutlaka yer alması gereken nar, aynı zamanda güçlü bir antioksidan özelliği taşıyor.
Yapılan araştırmalara göre narda, serbest radikallere karşı güçlü etkisi olan çeşitli vitamin, mineral, enzim ve antioksidanlar bulunuyor.
Serbest radikallerle en iyi mücadele yolu bu antioksidanları tanımak ve dışarıdan doğru besinleri seçerek bunların etkinliğini en üst düzeyde tutmaktır.
Bugün için bilinen en güçlü antioksidanlar; C ve E vitaminleri, glutatyon, lutein, N-Acetylcystein, keratonoidler, flavonoidler, koenzim Q-10, alfa lipoik asit ve selenyumdur. Nar suyu da doğal antioksidanlardan biridir.
Narın bilinen bazı faydaları:
Nar suyu dişeti iltihaplarını giderir.
Yüksek tansiyonu düşürür.
Kalbimizi korur düzenli çalışmasına destek olur
Enfeksiyona karşı vücut direncini korur ve artırır
Enerji verir, yorgunluğu giderir
İdrar söktürücü etkisiyle toksin atımını sağlar
Bağışıklık sistemini güçlendirir hastalıklara karşı korur
Kolesterol ve kan şekerimizi regüle eder artmasını engeller
Bağırsak parazitlerinin düşmanıdır, iyi bakterilerin artmasını sağlar
İshali (diare) önler tedavide destek sağlar
Ciltte olumlu katkısı vardır, pürüzsüz görünüm sağlar
Cilt enfeksiyonlarında olumlu katkısı vardır.
Böbrek iltihaplarının giderilmesinde etkilidir.

önemli not :Nar suyu tansiyon düşürdüğü için düşük tansiyonlu kişilerin tüketmesi sakıncalıdır​
 

Herkül

Admin
Üyelik Tarihi
4 Haz 2013
Konular
8,797
Mesajlar
29,749
MFC Puanı
17,460
okaliptus-500x500.JPG


OKALİPTÜS


Latince ismi : Eucalyptus globulus
Bilimsel sınıflandırma
Alem:plantae
Bölüm:Magnoliophyta
Sınıf:Magnoliopsida
Takım:Myrtales
Familya:Myrtaceae
Cins:'''''Eucalyptus''''' L'Hér.

Okaliptüs, birçok türü bulunan geniş bir ağaç (nadiren çalı) cinsi.

Türleri Avustralya'nın ağaç florasında egemendir. Çoğu Avustralya'ya özgü olan, 700'den fazla türü mevcuttur; bazı türler de Yeni Gine ve Endonezya'da bulunur. Kıtanın neredeyse tüm bölümlerinde bulunan okaliptüs, Avustralya'daki her türlü iklim koşuluna adapte olmuştur

Anavatanım Avustralya’dır. Sıtma Ağacı olarak da bilinirim. Sürekli yeşil kokulu yapraklarım ve kokulu çiçeklerim vardır. Gövdem krem-gri, pembe ve açık yeşil karışımıdır. Güçlü tekli orta gövdem veya çok gövdeli çalı biçiminde türlerim de vardır. Boyum 40 metre’ye kadar uzayabilir. Yaprak boylarım 12 - 22 cm. kadar olup, gençlerde yapraklarımız küçük ve oval, yetişkinlerimizde ise uzun ve sivridir. İlkbahar aylarında türüme göre beyaz, sarı veya kırmızı çiçekler açarım. Kış aylarında - 6°C’ye kadar dayanabilirim. Odunumdan mobilya sanayiinde, kabuklarımdan, yapraklarımdan ve tohumlarımdan boya ve ilaç sanayiinde faydalanılır. Üretimim tohumla yapılır. Sulak toprakları sevdiğimden bataklık kurutma işlevimde vardır. Türlerim; Kırmızı Okaliptüs, Sarı Limon Okaliptüs, Mavi Okaliptüs.

Okaliptüs: (Eucalyptusbaum / Heberbaum / Eucalyptus / Ökaliptüs / Sıtma ağacı)
Haziran-temmuz ayları arasında, mor renkli çiçekler açan büyük ağaçlardır. Yaprak şekli bitkinin yaşına göre değişir. Gençlerde sapsız, oval, açık yeşil; yaşlılarda ise uzunca saplı, orak seklinde, derimsi ve koyu yeşildir. Çiçekler morumsu kırmızı renkte olup, her bir yaprağın koltuğunda birkaçı bir arada bulunur. Meyve küçük ve çok miktarda tohum taşıyan oval şekilli bir kapsüldür. Ana vatani Avustralya olan bu ağaç, halk arasında sıtma ve kinin ağacı olarak da tanınmaktadır.

Anadolu’ya ilk defâ, Muğla vilayetinin Fethiye kazasında Dalaman’da bir çiftlik kuran Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa tarafından, süs ağacı olarak sokulmuştur. Diğer taraftan Mersin-Adana demiryolu uğrağındaki istasyonlarda 1886 yılında Fransızlar tarafından istasyon ağacı olarak kullanılmıştır. 1830’a doğru Avustralya’dan Italya’ya getirilen çeşitli cins ökaliptüslerin kış olması dolayısıyla çoğunluğu kuruduğundan bu ağacın yumuşak iklimde yaşamadığı kanaatine varildi. 1852’de Cezayir’de tekrar denendi. Daha sonra da Kuzey Afrika ve Güney Avrupa’da denenerek sıcak mıntıkalarda yetişeceği anlaşılmıştır. 1893’te, Osmanlı Devleti idâresinde bulunan Suriye’de M.H. Morel, Beyrut’taki mâlikânesinde çok miktarda ökaliptüs yetiştirmiş ve bu mâlikânesine Lâtince olarak “Villâ Eucalypta (Ökaliptüs Köşkü) adını vermiştir. Çok miktarda ökaliptüs bugün Afrika, Avrupa, Asya sıcak iklimlerinde yetiştirilerek, iktisâdî, sihhî maksatlarla dünyanın her kıtasında üretilmekte ve gün geçtikçe de rağbet bulmaktadır. Ökaliptüs ağaçları, çok yüksek olan kâbiliyeti, fazla miktarda toprak suyunu alıp havaya vermesi sâyesinde bataklık yerlerin kurutulmasında insanlığa olan hizmetlerinin tanınmasını müteakip, yalnız Avustralya’da olan gelişme alanı kısa bir zamanda çok genişlemiştir. Bir ökaliptus ağacının yılda ortalama 250 ton suyu alıp havaya verdiği tecrübelerle anlaşılmıştır. 1938’den beri, yurdumuzun güney bataklıklarında da yetiştirilmesine büyük önem verildi ve kısa zamanda çok ümit verici neticeler alindi. Tarsus’un Karabucak bataklığının kurutulmasıyla bölgede, sıtma hastalığının yayılmasında önemli rol oynayan sivrisineğin nesli kesildi.

Çesitleri: Yüzden fazla çeşidi olmakla birlikte, tanınmış ve önemli çesitlerinden bazıları şunlardır:

1. Eucalyptus alpina
2. Eucalyptus amplifolia
3. Eucalyptus amgydalina
4. Eucalyptus andreana
5. Eucalyptus calophylla
6. Eucalyptus citriodora
7. Eucalyptus cocciféra
8. Eucalyptus cordata
9. Eucalyptus cornuta
10. Eucalyptus cosmophylla
11. Eucalyptus diversicolor (Collossea)
12. Eucalyptus globulus
13. Eucalyptus gomphocephala
14. Eucalyptus leucoxilon
15. Eucalyptus robusta
16. Eucalyptus rostrata
17. Eucalyptus viminali
18. Eucalyptus longifolia.

Dünyanın birçok yerinde, bilhassa Brezilya’da, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa’da, Doğu ve Batı Asya’da bir zaman sıtma saçarak insanları ölüme sürükleyen korkunç bataklıklar, bugün ökaliptüs ağacının gölgesinde sağlık ve varlık kaynağı olmuştur. Ökaliptuslar, bataklığı kurutarak etrafını da tarıma elverişli hâle getirmektedir. Ökaliptus ormanları, hava tesirlerini yumuşatarak büyük rüzgârlara mâni olurlar, bitkilere zararlı olan toz ve dumanları tutarlar, fırtına ve dolu zararlarını kısmen önlerler. Üç yaşından büyük olan ormanlardaki çayır ve ot miktarı da büyük ölçüde olduğundan, hayvanlarda verimi arttırmaktadır. Ayrıca arıcılıkta da büyük faydaları görülmüştür. İlk yıllarda, aralarına mısır ekilerek değerlendirilebilir. Yurdun güneyinde kurulan ökaliptus ormanlarından, büyük ölçüde yakacak temin edilmektedir.

Kullanıldığı yerler: Tâze yapraklarının su buharı ile distillenmesi sûretiyle elde edilen ökaliptus, muhtelif cila, kafuru, çam sakızı ve zamk, yine bir nevi vernik olan kokulu reçine îmâlinde kullanılmaktadır. Halk hekimliğinde, özellikle solunum yolu hastalıklarında tercih edilir. Öksürüğü keser, boğaz ve burun iltihaplarını giderir. İdrar yollarını temizler. Hâricen deri üzerine sürülmek sûretiyle antiseptik olarak da kullanılır. Ökaliptus yaprakları doğrudan doğruya kaynatılarak kullanıldığı gibi, yağının tıpta da pek çok faydaları vardır. İlaç olarak veya kaynatma ile buğu, koku hâlinde de kullanılır. Yapraklar nefes darlığı, kabız, balgam söktürücü olarak, haşere sokmalarına, her nevi ateşlenmeye, nezle, nevralji, bronşit, romatizma, seker, üremi gibi hastalıklarda, yağ veya eksitilerek sirke, toz sabun, pudra ve mâcun seklinde kullanılır. Ayrıca ökaliptus kabuklarından, kino reçinesi adi verilen ve içinde bol miktarda tanen bulunan bir madde, kuru damıtım yoluyla elde edilmektedir. Yine ökaliptus odununun kuru damıtımıyla elde edilen diğer ürünler; 100 kilo odundan; 25-27 kilo kömür, 7 kilo asit asetik, 2 kilo alkol metilen, 3 kilo katran elde edilebilir.

Özellikleri: Tazelik verici, kuvvetlendirici, Antiseptik, temiz olmayan derilerde, akne, kepek, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, virüslere karşı, grip ( boğaz iltihaplanması, sinüzit iltihaplanması, bronşitte-Antibiyotiğe yardımcı ) bahar nezlesi..romatizma ağrılarında ve sinir iltihaplanmasında. Haşerelere karşı çok kuvvetli tesir eder. Soğuk algınlığı, nezle, kas tutulmaları, sinüs gibi rahatsızlıklarda güçlüdür. Migren ve romatizma ağrılarını dindirir, cilt ülseri ve yarayı iyileştirir.

Kullanıldığı yerler:
Losyon olarak(yoğunluğu azaltılmış): Nefes darlığında göğüs üzerine sürdüğünde nefes açıcı etkisi vardır.

Buhar yolu ile: Soğuk algınlığı rahatsızlıklarında boğaz ve solunum yolları şikayetlerinde ve bronşitte özellikle uçucu yağından dolayı inhalasyon (buğu) yoluyla yararlanılmaktır. Burun tıkanıklığı ve burun akıntısına karşı (kaynar suya drog parçaları veya uçucu yağ damlaları ilave edilerek hazırlanan) buğu yöntemiyle kullanılmaktadır

Banyo suyuna ve kompres olarak: Yanıklarda ve yaralarda; Ayrıca üzüntü ve sıkıntıyı dindirici etkisi bulunur. Ev içinde buharla kullanılırsa evdeki bakterileri öldürür.

Uyarılar: gebelikte kullanmayın, çocuklara ve bebeklere verilmez, yoğun olan formu cilt zararlıdır. Yüksek kan basıncı olanlara sakıncalıdır. Asla ağız yolu ile almayınız. Bir haftadan fazla kullanımda ve tekrarlayan periyodik rahatsızlıklarda hekimle görüşmek gerekir. Nadiren de olsa bazı kişilerde bulantı, kusma ve ishal yapabildiği kayıtlıdır.​
 

Herkül

Admin
Üyelik Tarihi
4 Haz 2013
Konular
8,797
Mesajlar
29,749
MFC Puanı
17,460
okseotu.gif

ÖKSE OTU

Latince ismi : Viscum albüm

Ökseotu (Viscum album L.), yöresel olarak, çekem, purç, gökçe, gevele, güvelek ve gövelek adlarıyla tanınır. Saçak köklerinin yardımıyla yapraklı ağaçlarda (elma, armut, söğüt, kavak), çam ve köknar gibi yumuşak odunlu ağaçlarda asalak (parazit) olarak yaşayan, hayatımızdan ayrı düşünemeyeceğimiz bu bitkiyi kim tanımaz ki! Kendisini barındıran ağacın yüksek dallarının üstünde yuvarlak bir top biçiminde yetişir. Her zaman yeşil olan yaprakları deriyi andırır ve sarımsı yeşildir. Kışın kelebek kanatlarını andıran yapraklarını dökmez. Meyveler bezelye veya nohut büyüklüğünde, parlak, beyaz renkli ve cama benzer, içi kaygan ve yapışkandır. Bu beyaz yapışkan madde insanlar için zehirlidir.Ama onları iştahla yiyen kuşlara hiçbir zararı dokunmaz. Kuşlar, bitkinin yapışkan tohumunu gagalarına alıp dallara sürterek veya kursaklarında yumuşattıkları meyve çekirdeklerini dalların üstüne dışkılayarak yeni bitkilerin kök salmasını sağlarlar. Bu tohum ne suyun içinde, ne toprakta ne de başka bir ortamda filizlenemediği (kök salamadığı) için, bitki ancak bu şekilde üreyebiliyor. Ökseotu bu şekilde çoğalmayı kuşlara borçlu olduğu halde, bazı yörelerde aynı yapışkan madde kuşlar için tuzak olmaktadır .

Bu yapışkan madde çubuklar üzerine sürülmekte ve küçük kuşları yakalamak için "ökse" olarak kullanılmaktadır. Bitki rezin, saponinler, organik asitler, alkaloitler, viscotoxin, acetylcholin, lectine, inosit ve müsilaj taşımaktadır. Çok eski çağlardan beri şifalı özelliği bilinir. İnce kıyılarak gölgede kurutulan yapraklar ve küçük saplar, yalnızca ekim başından aralık ortasına kadar ve mart-nisan aylarında toplanır. Bu zamanın dışında şifalı güce sahip değildir. Toplama konusunda bir uyarı daha: Mart ve nisan aylarında bitki daha meyve vermemiştir. Bu durumda, yapışkan meyvelerle uğraşmak gerekmeyeceği için, yaprak ve sapları mart- nisan aylarında toplamak daha kolay olur.

Ökseotu, yani yapraklar ve saplar hiçbir biçimde zehirli değildir, ama meyveleri, ağız yoluyla kullanılırsa zehirlidir! İçyağı ile karıştırılarak merhem haline getirildiğinde, donuklarda, dıştan başarıyla kullanılır. Ökseotu, salgı sistemini en iyi biçimde etkileyebildiği için, yetkin bir ****bolizma etkileyici bitki olma özelliğine de sahiptir. Hormon dengesinin bozuk olduğu hallerde bitki çok başarılı olur. Bu durumlarda, günde en azından 2 bardak çay, sabahları ve akşamları olmak üzere içilebilir. Atar damar sertliğinde ökseotu oldukça etkili olabilir . Kalp krizi riskine karşı da önerilecek bir şifalı bitkidir ve önceden, aksatmadan bitki çayı içildiğinde, bu tür bir problemle hiçbir zaman karşılaşılmayabilir. Eğer bir kalp krizi atlatılmışsa, 6 hafta boyunca günde 3 bardak, 3 hafta boyunca günde 2 bardak ve 2 hafta boyunca günde 1 bardak bitki çayı içilebilir. Ama bu kürün uygulanışı, ilk bardak kahvaltıdan önce ve sonra, ikinci bardak öğle yemeğinden önce ve sonra, olmak üzere, hep yarım bardak olarak içilmelidir. Bitki çayı, kan durdurucu olarak da kullanılır. Soğuk olarak buruna çekildiğinde, burun kanamasını durdurur. Bitkide, bünye düzenini normalleştiren maddeler bulunduğu için, yüksek tansiyon aşağı çekilirken, alçak tansiyon da yükseltiliyor. Böylece, rahatsız olan kalp rahatlar ve görevini rahatça yapabilecek bir ortam oluşur. Kanın kafaya basıncı, kulakların uğuldaması ve görme bozuklukları biçiminde kendini gösteren anormal kan basıncı (yüksek tansiyon) halleri de düzene girebilir. Kişinin pek çok görevi üstlenmek zorunda olduğu günümüzün hızlı yaşam biçiminde, insanlığın bu tür yardımcılara gerçekten ihtiyacı var.

Günde 2-3 bardak bitki çayını yudumlayarak içtiğinizde, sizin kalbiniz ve kan dolaşımınız da normale dönecek ve çalışma gücünüzü tam anlamıyla kazanabileceksiniz. Ne olursa olsun, yılda bir kere 6 hafta süreli bir ökseotu çay kürü uygulanmalıdır. Kan dolaşımı ve tansiyon, bu 6 hafta içinde normale dönecektir. Bu durumun değişmemesini sağlamak için, yıl boyunca, bir bardak bitki çayı sabahları içilmelidir. Kadınlar da ökseotu çayı içmelidirler! Normale dönen tansiyon sayesinde, dölyatağı (rahim) ve adet görme düzensizlikleri önlenmiş olur. Özellikle aşırı olan adet kanamaları ve loğusalık kanamaları böylece kontrol altına alınmış olur. Menopoz döneminde, kalp çarpıntısı ve düzensizlikleri, duygu coşkunlukları, korku ve soluk alma zorluklarına karşı, birkaç ay boyunca bitki çayı içilmelidir. Böylece tüm bu rahatsızlıklar ve düzensizlikler sona erecek ve kişi, menopoz döneminde olduğunu duyumsamayacaktır bile. Taze bitki özsuyu, kadının kısırlığına da yardımcı olabilir. Taze Ökseotu sap ve yaprakları güzelce yıkanarak, ince kıyılır ve nemli durumdayken mikserde suyu sıkılır. Bu özsudan 25 damla, biraz suyun içinde, kahvaltıdan yarım saat önce ve yatmadan önce alınır. Son zamanlarda, ökseotu, kanserden koruyucu ve kansere karşı etkili ilaçlarda kullanılmaya başlandı. Deneyimler, şifalı bitkilerin her zaman nasıl temizleyici ve hastalıkları iyileştirici özelliklere sahip olduklarını kanıtlıyor.

Ökseotu meyvelerinin yakı sakızı ile ezilmesi sonucu elde edilen karışım,Gaziantep, Şanlıurfa ve Van yöresinde yakı halinde romatizma ağrılarının giderilmesinde kullanılmaktadır. Ayrıca ezilmiş meyveler çıban üzerine konarak; çıbanın açılması ve cerahatın dışarı çıkması sağlanır.

UYARILAR: Ökseotunun meyveleri insanlar için zehirlidir ve kesinlikle içten (dahilen) kullanılmamalıdır.

Kullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak: Ökseotu çayı yalnızca soğuk suda hazırlanır. İnce kıyılmış yarım tatlı kaşığı bitki (yaprak ve sap), orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suda gece boyunca bekletilir, sabahleyin hafifçe ısıtılır ve süzülür. Çay gün boyuna yayılarak yemeklerden önce ve yemek aralarında yudumlanarak yavaş yavaş içilir. Eğer gün boyunca fazlaca içilmesi gerekiyorsa, hazırlanan çay bir termosta saklanabilir.

Taze Bitki Özsuyu: Taze yapraklar ve ilk saplar yıkanır ve nemliyken mikserde sıkılır.

Merhem Hazırlamak: Taze beyaz meyveler ezilerek, içyağı veya tereyağı ile iyice karıştırılır ( Sadece dıştan kullanılır ).

Viscum album(Ökse otu)

Yayılışı: Vatanı Asya ve Avrupa’dır, yarı parazit bir bitki olarak yurdumuzda çeşitli ağaçların üstünde (çam, söğüt, kavak, meyva ağaçları) yaygın olarak bulunur.

Kullanılan kısımları: Yaprak, çiçek ve meyvalı genç dallar (Visci albi herba).

Etken bileşikleri: Toksik polipeptitler (viskotoksinler), lektinler, flavonlar, biyojen aminler, fenilpropan türevleri, lignanlar.

Etki ve kullanılışı: Drogda tansiyon düşürücü, sitostatik ve immünostimülan etkiler saptanmıştır; enjeksiyon ile dokuya verildiğinde viskotoksinler nekrotize edici etki gösterirler, tümoral rahatsızlıklar, dejeneratif iltihabi eklem rahatsızlıkları ve yüksek tansiyonda kullanılır.

Dozaj: İlaç prospektüsüne göre.

Kombinasyonları: Bazı durumlarda Crataegus ve Allium sativum ile kombine edilmektedir.

Yan etkileri, geçimsizlikleri, kontrendikasyonları: Parenteral uygulamada titreme, üşüme, ateş, baş ağrısı, alerjik reaksiyonlar yapabilir.

Katıştırma: Saptanamamıştır.

ÖKSE OTU: Eski bir şifa bitkisi olan ökse otu, Druidler tarafından kutsal bir bitki olarak kabul edilir ve ona saygı gösterilirdi. Büyük bir törenle toplanır ve dalından altın bir bıçakla kesilirdi. Eski hekimler ökse otunu, sara hastalığının etkin bir şifası olarak kullanırlardı.

Ufak sapları ve yaprakları kurutulmak üzere ufak ufak kesilir. Ancak Ekim başlarından, Aralık ayının ortasına kadar, daha sonra da Mart ve Nisan aylarında toplananlarda şifa vardır. Geri kalan zamanlarda toplanan Ökse Otu faydasızdır.
Sapları yaprakları çok kuvvetli şifa aracı olan Ökse Otunun meyveleri zehirlidir, o yüzden satın alırken çok dikkat etmek gerekir.

Ökse otunun en yararlı olduğu hastalık, kalp ve dolaşım bozukluklarıdır. Tüm bedenin dengesini düzenleme konusunda çok faydalıdır; yüksek tansiyonu düşürür, düşük tansiyonu yükseltir. Başa kan hücum etmesi, kulak uğultusu, görme bozuklukları, baş dönmesini tedavi eder. Tüm kalp hastalıklarına iyi gelir, her çeşit dolaşım bozukluklarında ve kalp hastalığında çok yardımcıdır.Ökse Otu, salgı bezi sistemine çok faydalı olduğu için harika bir metabolizma ilacıdır. Aynı şekilde pankreası da etkiler ve şeker hastaları için de çok faydalı bir bitkidir.​
 

Herkül

Admin
Üyelik Tarihi
4 Haz 2013
Konular
8,797
Mesajlar
29,749
MFC Puanı
17,460
papatya.jpg


PAPATYA


Latince ismi : Compositae

Mayıs papatyası (Matricaria chamomilla L.), ülkemizde adi papatya, babunç, tıbbi papatya yada sadece papatya adlarıyla bilinir. Papatya; genelde balçıklı topraklarda, orman çayırlıklarında, eğimli topraklarda, tahıl, mısır, patates ve şalgam tarlalarında yetişir. Gitgide yaygınlaşan yapay gübre ve kimyasal ilaçların kullanımı yüzünden, çok değerli papatyamızın yaşama alanları her geçen gün biraz daha daralmaktadır. Fakat, kar yağışlı kışlardan ve yağmurlu ilkbaharlardan sonra alışılmıştan daha fazla yetişir. Yabani papatya ile arasındaki fark, sarı çiçek tabanının içinin oyuk ve kokusunun daha etkili ve hoş oluşudur. Çiçekler sapsız olarak, mayıstan ağustosa kadar, öğlen güneşinde toplanmalıdır.

Çocuklara özellikle, kramplarda ve karın ağrılarında papatya çayı içirilebilir. Papatya çiçeği, gaz birikiminde, ishalde, deri döküntülerinde, mide rahatsızlıklarında ve balgamlanmalarda yardım eder. Ayrıca, adet görme aksaklıklarında, adet görememe hallerinde ve daha başka nitelikteki, dölyatağı (rahim) şikayetlerinde, uykusuzluk, testis iltihabı, yüksek ateş, yara ve diş ağrılarında yardımcı olabilir. Papatya, terletici, sakinleştirici ve kramp çözücü etkilere sahip olmasının yanı sıra, her tür iltihaplanmalarda ve özellikle mukoza iltihaplarında dezenfeksiyon ve iltihap kurutucu olarak kullanılabilir. Göz ve gözkapağı iltihaplarında, kaşıntılı ve akıntılı deri döküntülerinde dıştan kompres ve yıkama olarak, diş ağrısında gargara olarak ve ayrıca yaraların yıkanmasında kullanılır. Bir olay yüzünden kızgınlığa kapıldığınızda veya sinirlendiğinizde, hemen bir bardak papatya çayı içiniz; kalbiniz zarar görmeden, hemen sakinleşeceksiniz. Ağrılı bölgelere, kurutulmuş papatya ile doldurulmuş sıcak yastıklar koymak (Bitki Yastığı) da özellikle önerilir. Yatıştırıcı etki içeren papatya banyoları ve yıkanmaları da tüm sinir sistemini en iyi biçimde etkiler. Ağır hastalıklardan, bitkinlik hallerinden sonra kendinizi çok iyi hissetmeye başlayacak ve rahatlayacaksınız. Yüz ve cilt güzelliği bakımında da papatyayı unutmamalısınız. Kaynatılmış bitki suyu ile haftada bir kere yüzünüzü yıkayacak olursanız, cildinizin nasıl tazelendiğini ve sağlıklı bir renk kazandığını göreceksiniz. Saç bakımında da, özellikle saçları açık renk olanlar, kaynatılmış papatya suyu kullanmalıdırlar. Böyle yıkanacak olurlarsa, saçlarınız güzelleşecek ve göz okşayıcı parlaklık kazanacaktır. Papatya merhemi, basura karşı kullanılabilir. Papatya buğusu kullanarak, nezle ve sinüzit kısa sürede iyileştirilebilir. Antik çağda bile, sinir ağrıları ve romatizma, papatya yağı ile masaj yapılarak tedavi ediliyordu. Eski bitki kitaplarında yazdığına göre, papatya yağı, organların yorgunluğunu alır ve kaynatılmış bitki lapası hasta mesanenin üstüne uygulandığında, ağrıları hafifletebilir.

Kullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak: Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu çiçek, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır (Kaynatılmaz), 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür.

Banyo katkısı: Tam banyo için dört avuç dolusu, yüz veya saç yıkamak için bir avuç dolusu papatya çayı haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra banyo suyuna eklenir.

Kompresler: Bir bardak kaynar süt, bir yemek kaşığı dolusu çiçeğin üstüne dökülür, demlenmesi için 8-10 dakika beklenir ve posası süzüldükten sonra sıcak sütle kompresler yapılır.

Bitki yastığı: Keten bezinden yapılmış bir yastık, kurutulmuş çiçeklerle doldurulur ve ağzı dikilir. Kuru bir tavda iyice ısıtılır ve hasta organın üstüne koyulur.

Papatya yağı: Güneşli havada toplanmış çiçekler, bir şişenin içine gevşekçe doldurulur ve üstüne sızma zeytinyağı, çiçekleri örtecek kadar eklenir. Şişe 14 gün boyunca, arada bir çalkalanarak ve kapağı açılarak, güneşte bekletilir. süre sonunda tülbentten süzülür ve koyu renkli şişelerde, serin bir yerde saklanır.

Papatya merhemi: 250g içyağı ( veya margarin ) tavada iyice kızdırılır ve iki avuç dolusu taze çiçek içine eklenir. Tavadakiler köpüklenmeye başlayınca karıştırılır, ağzı kapanarak serin bir yere bırakılır. Ertesi gün yeniden ısıtılır, tülbentten geçirilerek süzülür ve cam veya porselen merhem kaplarına aktarılır. Buzdolabında saklanmalıdır.

Papatya Buğusu: İçinde su kaynayan bir kabın üstüne yerleştirilen süzgecin içine, taze veya kurutulmuş bitkiler konduktan sonra, süzgecin üstü kapanır. Bir süre sonra , yumuşamış olan bu sıcak bitkiler çıkan buhar genize çekilir

İLAÇ GİBİSİN PAPATYA
Uykusuzluk, ateş ağrı, kramp, gaz şikayetlerine karşı etkili olan papatyanın faydaları saymakla bitmiyor. Aynı zamanda kozmetik ürün niyetine kullanmak mümkün. Papatya suyuyla yıkanan cilt diriliğini korurken saçlar da parlaklık kazanıyor.Tabiat ana en doğal çözümleri kendi içinde saklıyor. Doğru şekilde kullanıldığında birçok bitki şifa kaynağı. Ancak, bitkiler üzerine çalışma yapan bilim adamları uyarıyor: 'Her bitkinin özelliği farklı. Kaş yapayım derken göz çıkarmamak için son derece dikkatli olmalı.' Marmara Üniversitesi Sağlık Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Yıldırım, papatyanın küçük çocuklarda bile güvenle kullanılabileceğini söylüyor. Yıldırım, papatyanın hangi şikayetler üzerinde etkili olduğunu şöyle anlatıyor: 'Kramplarda ve karın ağrılarında çocuklara papatya çayı içirilebilir. Papatya çiçeği, gaz birikimine, ishale, mide rahatsızlıklarına, uykusuzluğa, adet düzensizliklerine, yüksek ateşe karşı etkilidir. Sakinleştirici olarak da kullanılır. İltihaplanmalarda antibiyotik tedavisine destek amaçlı uygulanabilir.' Yıldırım, papatya kullanımıyla ilgili şu uyarıda bulunuyor: 'Günde 2-3 bardaktan fazla çay alındığında mide bulantısı yapar. Hamilerde ağız yolu ile kullanımı sakıncalıdır.'

Ağrıya karşı bitki yastığı

Dr. Ayşegül Yıldırım, papatyanın hangi şikayetlerde nasıl kullanılacağını şöyle anlatıyor:
 Göz, göz kapağı iltihaplarında, kaşıntılı ve akıntılı deri döküntülerinde dıştan kompres ve yıkama yoluyla kullanılabilir.
 Diş ağrısında gargara yapılır.
 Ağrılı bölgelere, kurutulmuş papatya ile doldurulmuş sıcak yastıklar koymak (Bitki Yastığı) özellikle önerilir.
 Ağır hastalıklardan sonra papatya banyoları hastanın toparlanmasına yardımcı olur.
 Yüz ve cilt güzelliğ için kaynatılmış bitki suyuyla haftada bir-iki kez yüz yıkanır.
 Özellikle saçları açık renk olanlar, kaynatılmış papatya suyu kullanabilirler. Saçlar parlaklık kazanır.
 Papatya merhemi, hemoroid (basur), anus yara ve çatlaklarına karşı kullanılabilir. Bu merhem, ayrıca vücutta oluşan yaraların tedavisinde de doktor tarafından önerilen tedaviye ek olarak uygulanabilir.
 Papatya buğusu, nezle ve sinüzit gibi rahatsızlıklarda kullanılır. (Buğu tedavisinden sonra hemen soğuk havaya çıkmamak gerekir)
 Nedeni bilinen kronik ağrılarda (sinir ağrıları, romatizma) gibi papatya yağı ile masaj yapılabilir.
Çayını iç, banyosunu yap, merhemini sür

Papatya ve Faydaları
Bazıları için papatya sadece bir çiçek olabilir ama papatyanın çayı en güzel çaylardan biridir.

Papatyanın faydaları şu şekilde sıralanıyor:
*Ateşi düşürür * Ağrıları keser * Spazm çözer * Terletir * Sinirleri yatıştırır *Bağırsak gazlarını giderir * Vücuda rahatlık verir * Boğaz, bademcik ve diş etlerinin iltihaplarını giderir.*Bel ve baş ağrılarını geçirir * Saçları sarartmak için de kullanılır

Papatya çayını hazır paket çaylarda bulabilirsiniz. İçeceğimiz zaman bir kupa bardağa 4-5 tane papatya atmak yeterli oluyor. Üzerine kaynar suyu ilave ediyoruz. (Eğer su biraz soğumuşsa papatya rengini vermiyor, yani yeni kaynamış su kullanmak şart.) Papatya suya sarı renk veriyor, uzun süre bekletmeden kaşıkla alıyoruz çünkü uzun süre kalırsa acı oluyor. Şeker katarak afiyetle içiyoruz.

Özellikle sakinleşmek istediğiniz zamanlarda veya bağırsak problemleriniz için kullanabilirsiniz, düzenli olarak günlük kullanırsanız faydasını göreceksiniz.
 

Herkül

Admin
Üyelik Tarihi
4 Haz 2013
Konular
8,797
Mesajlar
29,749
MFC Puanı
17,460
pelinotu_sb.jpg


PELİN OTU

Latince ismi : Artemisia absinthum

Bilimsel sınıflandırma
Alem:plantae
Bölüm:Magnoliophyta
Sınıf:Magnoliopsida
Takım:Asterales
Familya:Asteraceae
Cins:Artemisia
Tür:A. absinthium

Pelin otu (Artemisia absinthium), Asteraceae familyasından Anadolu'da doğal olarak bulunun bir bitki türü. 120 cm'ye kadar uzayabilen bu bitki grimsi ya da beyazımsı yeşil renkli, parçalı yapraklıdır. Itırlı bir bitkidir. Hekimlikle kullanılır. Genellikle akdeniz bölgesinde yetişir. Sarı çiçekleri vardır

Pelin Otu (Artemisia Absintium): Acı lezzetiyle iştah açıcıdır. Kuvvet verici, bağırsak gazlarını giderici flavon glikozitleri ile idrar söktürücü ayrıca ateş düşürücüdür. Pelin otu tembel ve mide suyu azlığı ile seyreden gastritli midelerde mide tonosunu ve salgılarını arttırarak faydalı olur. Sindirimi zor olan besinlerin hazmını kolaylaştırır. Safra kesesi çalışması ve safra yapımını arttırır. Tonik etkisiyle kan dolaşımını artırdığından vücuda zindelik verir. Bu sebeple ameliyat ve hastalıkların nekahat devirlerinde ve gripte direnci arttırmak için verilir. Haricen vücuda sürülürse haşereleri uzaklaştırır. Yine aynı amaçla giysi aralarına ve evde çeşitli yerlere konulabilir.

Bileşikgiller familyasındandır. Anayurdu Avrupa olan; ülkemizde Kuzey, İç ve Güney Anadolu'da yabani olarak yetişen çok yıllık dayanıklı otsu bitkidir. 120 cm'ye kadar boylanabilen pelinin, ince tüylerle kaplı gövdesi kokulu, kabarık çizgili ve gri-yeşil renklidir. Çok ince tüylerle kaplı grimsi ya da beyazımsı yeşil, altı gri renkli ve kokulu olan yaprakları çok parçalı ve almaşık dizilidir. Temmuz-ağustos aylarında açan açık sarı küçük çiçekleri salkımlar oluşturur. Silindirik yapılı yassı, küçük ve gri renkli meyvelerinin içinde kahverengimsi gri minik tohumları bulunur. Pelin döktüğü tohumlarıyla çoğalır ya da sonbaharda alınan gövde kalemleriyle çoğaltılır.

Pelinin küçük yapraklı dalları özel kokulu ve çok acı lezzetlidir. Uçucu yağ, absintin gibi acı maddeler, flavon ve pineni içerir. Eskiden bazı içkilere acı çeşni vermesi için katılırken 1908 yılından beri bu şekilde kullanımı yasaklanmıştır.
Pelin, geçmiş yıllarda kurt düşürücü, adet söktürücü ve çocuk düşürücü etkilerinden yararlanılmak üzere yüksek dozlarda kullanılırdı. Ancak, yapılan dikkatli analizler, bitkinin zehirleyici ve sinir sistemini yıkıma uğratıcı etkilerini saptadığından, bitkinin bu amaçlarla kullanımı da terk edilmiştir.

Tıbbi Etkileri ve Kullanımı
Günümüzde pelinin tıbbi etkileri aşağıda verilen yöntemle yararlı hale getirilmektedir:
• Bitkinin, içerdiği acı maddeler nedeniyle bedeni uyarıcı, iştah açıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı etkileri vardır. Sindirim salgılarının nitelik ve nicelik yönünden yetersiz kaldığı durumlarda kullanılır.
• Yüksek ateş ve enfeksiyon durumlarında güçlü bir iyileştiricidir.
• Bedeni güçlendirici tonik etkisi vardır.
• İdrar söktürücüdür.

Bu durumlar için, pelinin yaprakları ve çiçek açmış salkımları, çiçekleri solduğu dönem olan yaz ortası ve sonbahar başı arasında toplanıp gölgelik ve havadar yerde kurutulur. 1-2 tatlı kaşığı kuru karışım üzerine 1 bardak kaynar su dökülerek 10-15 dakika süreyle demlendirilmeye bırakılır. Böylece hazırlanan infüzyon, günde iki-üç kez birer bardak olarak içilebilir.

Tanımı
Kökeni ve Yayılışı : Pelinin geniş bir yayılma alanı vardır. Orjinali Avrupa'da Akdeniz bölgesinden İskandinav ülkelerine kadar yayılır. Aynı zamanda Kamboçya'dan ön Hindistan'a oradan Sibirya'ya aynı şekilde Orta ve Kuzey Amerika'da Meksika'dan Alaskaya'ya kadar yayılmıştır.

Botanik Özellikleri : Pelin çok sık rastlanılan yabani olarak yetiştiğinde çalı tipinde bir bitkidir. Parmak kalınlığında dallanmış açık kahverengi kökler derinlere gider. Çok fazla dallanmış köşeli sap 200 cm kadar boylanabilir. Pamuksu tüylerle kaplıdır.

Esas yapraklar 5-10 cm uzunlukta, kenarları hafif kıvrık, üst yüzü ekseriye koyu yeşil ve çıplak, alt yüzü beyaz lifli tüylüdür. Rozet yapraklar kısa saplı, palmatififtir. Ayrıca 1-2 çift küçük yan yapraklar vardır. En alttaki yapraklar çifttir. Orta ve üst yapraklar ise lifli ve palmatififtir. Bunlar rozet yapraklardan daha küçüktür.

Kapitilum uzunumsu yumurta şeklinde ve gri tüylüdür. Çiçek rengi sarı ve sarımsı kahverengidir. Kenar çiçekler tamamen dişidir.
Uzunumsu meyvenin alt kısmı sivri, 1.5-2 cm uzunluktadır.

Kültürü
İklim ve Toprak İstekleri : Hemen her kültür toprağında özellikle besin maddelerince zengin yerlerde yetişir. Kaliteli drog kireçce zengin yerlerden elde edilir. Özellikle iklim yönünden müşkülpesent değildir.

Tohumluk : Ortalama tane ağırlığı gücünün % 75 olması gerekir. Çimlenme 10 gün sonra tamamlanır. Çimlendirme sıcaklığı 20 oC'dir. 5. yıl sonunda çimlenme gücü % 67-78 kaybolur.

Yetiştirme Tekniği : Ön bitki için özel bir isteği yoktur. Üretim vegetatif veya generatif organlarla yapılır. Yastık ve kasalara ekilen 20-50 gr tohumluk 1 da yer için yeterlidir. Direkt tarlaya ekimde 1 dekar yer için 800-1000 gr tohum yeterlidir. Sıra arası 50 cm. olmalıdır. Çelik üretiminde dikim 50x35 cm aralıkla yapılır.

Hasat : Drog herba için hasat çiçeklenme devresinde yapılır. Genellikle sapların ortasından yukarı kısım kullanılır, alt kısım yapraklar fazla değerli değildir. Aynı şekilde kaba yapraklarda uzaklaştırılır. Baharat olarak yalnız henüz çiçeklerin tomurcuk olan salkım kısmı kullanılır. Baharat kısmında yaprakların bulunmaması gerekir. Tohum hasadı için meyvelerin olgunluğunun iyi saptanması lazımdır. Zira kolaylıkla dökülme söz konusudur. Bu hem tohum kaybına hem de orada yabani ot olarak sorun yaratmaya neden olur. kök hasadı Sonbaharda yapılmaktadır.

Kurutma : Kurutma tabii veya suni olarak yapılır.

Verim : Birinci yıl yeşil herba verimi genellikle çok azdır. İkinci yıl oldukça yüksek verim alınır. Drog herba miktarı 300-500 kg/da arasında değişir. Plantaj 4-5 yıl kullanılabilir. Tohum verimi çok varyasyon göstermektedir. Miktar 10-72 kg/da arasında değişir.

Hastalık ve Zararlıları : En fazla zarar, Lygen lucorum yapmaktadır. Moligethen spac. zararı sebep olmaktadır.

Tüketimi
Kullanılan Bitki Kısmı : Radix Artemisia, Herba Artemisia

Etken Maddesi : Bitki % 0.003-0.2 arasında uçucu yağ içermektedir. Uçucu yağın en önemli kısmını cineol oluşturmaktadır. Bunun yanında Thujon, pinen gibi maddeler de vardır.

Kullanımı : Çiçekli dalları kuvvet verici, uyarıcı olarak infüzyon veya hulasa halinde kullanılır.​
 

Herkül

Admin
Üyelik Tarihi
4 Haz 2013
Konular
8,797
Mesajlar
29,749
MFC Puanı
17,460
5289-b-25702-portakal.jpg


PORTAKAL
Latince ismi : Citrus sinensis
Bilimsel sınıflandırma
Üst âlem:Eukarya
Âlem:plantae
Bölüm: Magnoliophyta
Sınıf: Magnoliopsida
Takım: Sapindales
Familya:Rutaceae
Cins: Citrus
Tür: Citrus sinensis

Citrus sinensis`in meyvesine, "acı/ekşi portakal" olarak da anılan Citrus aurantium`un meyvesinden ayırabilmek için, "tatlı portakal" da denir
Portakal, besin değeri yönünden zengin ve sevilen bir meyvedir. Önemli bir askorbit asit kaynağıdır. Vitamin özellikle C vitamini yönünden oldukça zengin olan portakal, soğuk algınlıklarında, nezle ve griplerde birebirdir. Genelde kabukları soyularak yenilen portakalın suyu da kendisi kadar yaygın tüketilir. Doğal haliyle içildiği gibi alkollü ve alkolsüz kokteyllerde de kullanılan meyve sularından biridir. Çok sayıda keseciklerle dolu olan kabuğundan parfüm, şeker sanayilerinde yararlanılır, serinletici içitlerin yapımında uçucu yağları çıkarılır

Turunçgiller familyasından bir ağaçtır. Boyu 2-10 m arasında değişir. Yaprakları sert dayanıklı ve düz kenarlıdır. Meyvesi C vitamini bakımından zengindir. Kabuğunun altında sarımtırak, bazılarında ise kırmızı renkte sulu ve dilimli bir öz bulunur. Kabuklarından portakal esansı elde edilir. Eczacılıkta ve gıda sanayiinde kullanılır. Çiçeklerinden de portakal çiçeği esansı yapılır.

Turunçgillerden bir meyve. Akdeniz çevresinde ve sıcaklık ortalaması 23° ilâ -3°C arasında olan yerlerde yetişen ağaçlardır. Bu ağaçların meyveleri portakal adini alır. Portakal meyveleri tam yuvarlak veya yumurta seklindedir. Kabukları sarimsi turuncu renkte, hoş kokulu ve suyu mayhoş tatlıdır. Portakal ağacı genellikle 2-3 m boyundadır. Verdiği meyve de 500-600 civarındadır. Yaprakları sert ve düz kenarlıdır. Kökleri derine iner. Portakal çiçekleri beyaz, beş çanak ve taç yapraklı olup hoş kokuludur. Meyvelerin kabuğunun hemen altında beyazımsı ve acımsı lezzette albedo kısmı bulunur. Meyveleri sarimsi-kırmızı renkli çok gözlü ve gözleri etli tüylerle doludur. Meyve kabuğu derimsi olup çok sayıda salgı cepleri taşırlar.

Portakalın çekirdekli ve çekirdeksiz çeşitleri vardır. Çekirdeksiz cins olan Finike, Mersin ve Hatay’da yetişen “yafa portakalı” kalın kabuklu ve uzunca meyvelidir. Kabuklarından reçel yapılır. Dörtyol portakalı ise çekirdeklidir. Ince kabuklu ve suludur. Washington meşhur olup çekirdeksizdir.

Türkiye’de yetiştiği yerler: Güney Anadolu ve Doğu Karadeniz (Rize çevresi).

Kullanıldığı yerler: Kabuklarından portakal esansı elde edilir. Bundan dolayı kabuk, çiçek ve yapraklarından parfümeride koku ve lezzet vermekte kullanılan uçucu yağlar elde edilir. Organik asitler, sekerler ve C vitamini yönünden zengindir. Ayrıca ilâçların terkibine de girerler. Portakal çiçeklerinin kaynatılmasından elde edilen su, spazm giderir. Portakal kabuklarından yapılan şurup ise mide hastalıklarında kullanılır. Soğuk algınlığı, grip ve nezlede faydalıdır. Ateşi düşürür. Seker hastalarına faydalıdır. Cildi güzelleştirir

Kullanıldığı yerler:
Çiçeklerinin kaynatılmasıyla elde edilen su, spazm giderir. Kabuklarından yapılan şurup ise, mide hastalıklarında kullanılır. Damar sertleşmesini ve felci önler. Soğuk algınlığı, grip ve nezlede faydalıdır. Yorgunluğu ve sinir bozukluğunu giderir. Cildin güzel olmasını sağlar. Kansızlığı giderir. Hazmı kolaylaştırır. Karaciğeri çalıştırır ve safra ifrazatını artırır. Ateşi düşürür. Nekahat devresini kısaltır. Vücuda enerji verir. Şeker hastalarına faydalıdır. Susuzluğu giderir. Zayıflatıcıdır. Mide hastalıklarından şikayet edenler portakal yememelidir

Sıcacık turuncu rengi, parlak kabuğu ve yuvarlak formuyla gerçek bir güneşi andıran portakal, kış aylarının vazgeçilmez ve en bilindik meyvesidir. Bugün elmadan sonra dünyanın en çok tüketilen meyvesi olan portakal, asırlar boyu az bulunan bu nedenle lüks lezzetler arasında yer almıştır. Hastalara şifa niyetine yedirilmiş, sofra dekorasyonunda kullanılmış, armağan olarak verilmiştir.

.İlk çağların "altın elma"sı portakal, türüne göre az ya da çok kalın ve içi keseceklerle dolu beyaz kabukla kaplı, etli, sulu, tatlı bir meyvedir. Navel portakal, çekirdekli veya hemen hemen çekirdeksiz sarı portakal, kan portakalı, ekşi olmayan portakal olmak üzere başlıca dört gruba ayrılır.
Özel kokulu bir yağ içeren ve turunçgiller ailesinden kabul edilen bu meyvenin anavatanı Çin'dir. Daha sonra başta İspanya ve tüm Akdeniz ülkelerinde, Güney Afrika ve Amerika gibi sıcak bölgelerde üretilmeye başlanmıştır. Portakalın yafa ( şamutu ), washington navel portakalı, ince kabuklu, karın kısmı geniş meme portakalı, valensiya gibi türleri Türkiye'de Akdeniz bölgesinde özellikle Antalya ve İçel'de yetiştirilmektedir.

Portakal, besin değeri yönünden zengin ve sevilen bir meyvedir. Önemli bir askorbit asit kaynağıdır. Vitamin özellikle C vitamini yönünden oldukça zengin olan portakal, soğuk algınlıklarında, nezle ve griplerde birebirdir. Genelde kabukları soyularak yenilen portakalın suyu da kendisi kadar yaygın tüketilir. Doğal haliyle içildiği gibi alkollü ve alkolsüz kokteyllerde de kullanılan meyve sularından biridir. Çok sayıda keseciklerle dolu olan kabuğundan parfüm, şeker sanayilerinde yararlanılır, serinletici içitlerin yapımında uçucu yağları çıkarılır.

Portakal, besin değeri yönünden zengin ve sevilen bir meyvedir. Önemli bir askorbit asit kaynağıdır. Vitamin özellikle C vitamini yönünden oldukça zengin olan portakal, soğuk algınlıklarında, nezle ve griplerde birebirdir. Genelde kabukları soyularak yenilen portakalın suyu da kendisi kadar yaygın tüketilir.

Doğal haliyle içildiği gibi alkollü ve alkolsüz kokteyllerde de kullanılan meyve sularından biridir. Çok sayıda keseciklerle dolu olan kabuğundan parfüm, şeker sanayilerinde yararlanılır, serinletici içitlerin yapımında uçucu yağları çıkarılır.

Fransızların portakallı ördeğini bilmeyenimiz yoktur. Çiğ haliyle tüketilmesinin yanı sıra reçeli , konservesi yapılan portakal günümüz mutfaklarında çokça kullanılan bir lezzet halini almıştır. Pasta, tatlı , reçel yapımında kullanılan portakal, özellikle Fransız mutfağında ve kümes hayvanlarıyla pişen yemeklerde çokça tercih ediliyor.

Günde 1 tane bile yenilse yeterli
Uzmanlar portakalın ve kivinin A ve C vitamini deposu olduğunu ve özellikle kış hastalıklarından koruduğunu açıkladı.

Nezle, grip ve soğuk algınlığına karşı tam koruma.
Uzmanlar, A ve C vitaminleri ile, kalsiyum, demir ve magnezyum açısından çok zengin olan portakalın, kanser, nezle, grip, soğuk algınlığı, kolesterol, tansiyon gibi hastalıklara iyi geldiğini bildirdi. Uzmanlar, besleyici değeri yüksek bir besin olan portakalın bir tanesinin günlük A ve C vitamini ihtiyacını karşıladığını söyledi. Lif açısından zengin bir besin olan portakalın, bağırsakları çalıştırarak sindirimi kolaylaştırdığını ve kabızlığı önlediğini bildiren uzmanlar, portakalın bir doğal ilaç olarak vücut direncini ve bağışıklık sistemini güçlendirdiğini bildirdiler.

NEZLEYE İYİ GELİYOR
Nezle, grip ve soğuk algınlığına iyi gelir. Nefes açıcı etkisi vardır ve astımlıları rahatlatır. Başta göğüs kanseri olmak üzere kanser oluşumuna ve kanserin ilerlemesine karşı koruyucudur. Kan basıncını dengeleyerek, tansiyonu ve kandaki kolesterol oranını düşürür. Karaciğeri çalıştırır, kanı temizler, kansızlığa, mide rahatsızlıklarına iyi gelir. Yaşlanmanın ciltteki belirtilerini azaltarak, yıpranmış ve kuru ciltleri nemlendirir" dediler

C vitaminini abartmayın günde bir portakal yeter
Grip gibi hastalıklara yakalananlar ve enfeksiyondan korunmak isteyenler portakal, mandalina gibi meyvelere yükleniyor.

C vitamini tümetimini tavsiye eden uzmanlar ise bunun abartılmaması gerektiğini belirtiyor. Konunun uzmanı olan doktorlar, C vitamini içeren meyvelerden her gün bir tane yemenin vücudun ihtiyacı açısından yeterli olduğunu vurguluyorlar. Kilolarca meyve yemenin yanlış olduğunu ifade eden doktorlar önemli bir uyarıda bulunuyorlar: "Bu meyveden bir tane yeseniz de 5 kilo yeseniz de aynı. Vitaminin fazlası vücuttan atılır.
Atılamayan kısımlar ise böbrek taşına neden olabilir. Bu nedenle C vitamini deposu meyveleri yeme konusunda abartıya kaçılmamalı." Vücut direncinin düştüğü, enfeksiyon hastalıklarının arttığı kış aylarında dengeli beslenme büyük önem taşıyor. Süt ve yoğurda ağırlık verilmesini isteyen bir uzman, yaz döneminden çıkınca unutulan sıvı tüketimini de tekrar hatırlatıyor: "Vücut dengesini korumak için günde iki-üç litre su tüketilmesine ve iki tabak sebze yemeği yenmesine önem vermeliyiz. Dengeli beslenmenin bir diğer şartı ise yeterli protein alımı. Özellikle süt, yoğurt, peynir, yumurta, et, tavuk ve balık gibi gıdalar protein açısından zengindir." Bir beslenme ve diyet bölümü uzmanı ise antioksidan özellikleri sebebiyle A ve C vitaminlerine dikkat çekiyor. Bu vitaminlerin, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini anlatan uzmanlar, "Bu sayede hastalıklara karşı daha dirençli olabiliriz." diyorlar.​
 

Herkül

Admin
Üyelik Tarihi
4 Haz 2013
Konular
8,797
Mesajlar
29,749
MFC Puanı
17,460
kurutulmus-rezene-tohumlari.jpg



REZENE

Latince ismi : Foeniculum vulgare
Bilimsel sınıflandırma
Alem:Plantae
Sınıf:Apiales
Alt takım:Rosales
Familya:Apiaceae - Maydanozgiller
Cins:''''Foeniculum''''

Rezene (Foeniculum vulgare), Apiaceae (Maydanozgiller) familyasından iki metreye kadar boylanan iki yıllık kokulu otsu bitki

Yaprakları saplı ve tüysüzdür. Bitkinin gövdeleri dik, içleri boş silindir şeklinde ve tüysüzdür. Çiçekler uzun saplı ve bileşik şemsiye durumundadırlar. Meyveleri silindir şeklinde tüysüz ve yeşilimsi esmer renktedir. Tohumları protein ve yağ bakımından zengin bir besi dokuya sahiptir. Daha çok kayalık ve kurak yerlerde yetişir

Rezene (Foeniculum vulgare)
İngl. Fennelfruit – Alm. Fenchel – Fr. Fruit de fenovil
Yöresel adları : Arapsaçı, İrziyan, Raziyane, Mayana
Drog adı :Foeniculi fructus /meyve(tohum)
Tentür : Foeniculum Ø(başlangıç tentürü), D1-D2
Eterli uçucu yağ : Foeniculi aetheroleum
Bitki özelliği :Rezene bir kültür bitkisidir,doğada aranmaz.
Bileşim: Ortalama %8 civarında eterli uçucu yağ(%80 Anethol, Fenchon ve Methylchavicol), flavonlar, Bergaptan ve Storiniçerikli cumarinler.

Etkileri: Gaz söktürücü, kramp çözücü,uyarıcı, anne sütünü arttırıcı, balgam söktürücü,sindirim problemleri, mide krampları.

Kullanım alanları: Rezene, öksürükte balgam söktürücü, özellikle bebekleri ve küçük çocukları yatıştırıcı ve mide şişkinliklerini giderici olarak geliştirilmiş pek çok ilaçta etken madde olarak kullanılır. Kullanımı kolay olduğu için, sindirim sorunu olan bebeklere ve küçük çocuklara rahatlıkla verilebilir.Rezene, sindirim sistemi kramplarını çözücü etkiye de sahiptir. Anne sütünü arttırır. Bebek mamalarına rezene çayı karıştırıldığında, gaz sancıları yaşanmaz. Sindirim sorunlarından kaynaklanan baş ağrılarını da dindirir. Kısaca ve genellikle, sindirim problemleri, şişkinlik, iştahsızlık, balgamlanma, adet görme zorlukları, göz kapağı iltihabı ve sinirlilik hallerine karşı başarıyla kullanılabilir.

Bitki çayının özellikle öksürüğe ve akciğer hastalıklarına, boğmaca ve astım kramplarına karşı kullanılmasında büyük yarar vardır. Migrene karşı da denenmelidir. Bazı migren türlerinin kaynağı mide rahatsızlıkları olabilir.Rezene mideyi rahatlattığına göre, migren ağrısını da azaltabilir veya geçirebilir. Yorgun,iltihaplı veya iyi göremeyen gözler rezene çayı ile günde 2-3kere yıkanabilir veya bitki buğusuna tutulabilir.

Kullanım biçimleri: Rezene çayı: 1-2 tatlı kaşığı rezene tohumu havanda hafifçe ezilir, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür.

İştah açıcı olarak yemeklerden yarım saat önce, sindirimi uyarmak veşişkinliği gidermek için yemekten sonra,tatlandırılmadan içilir.
Öksürük ve akciğer hastalıklarına karşı, günde 3-4bardak taze demlenmiş sıcak çay biraz balla tatlandırılarak yudumlanır. Şeker hastaları tatlandırmaz.
Göz banyoları için de bu çay kullanılır.

Karışım:Rezene-anason-frenk kimyonu eşit oranda karıştırıldığında, hem daha etkili, hem de daha lezzetli bir çay hazırlanabilir. Demleme biçimi aynı rezene çayı gibidir.

Buğu tedavisi: 1-2 yemek kaşığı dolusu rezene tohumu havanda hafifçe ezilir, yarım veya bir litre kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, büyük bir havluyla kafa örtülür ve gözler 5-10dakika boyunca etkilenmeye bırakılır. Rezene banyo kabına çok yaklaşılmamalı, buhar banyosundan sonra hemen serin havaya çıkılmamalıdır. Bu banyo suyu ısıtılarak iki kere daha kullanılabilir.

Tentür kullanımı:Foeniculum Ø, D1 veya D2 seyreltileri, iştahsızlık,şişkinlik, öksürük astım ve anne sütünü arttırma gibi durumlarda etkilidir. Günde pek çok kere, 10-15 damla, yarım yemek kaşığı ılık suya eklenerek alınır.

Göz tedavisinde, de kullanılabilir. Yarım bardak ılık suya 40-50damla tentür eklenir, göz banyosu veya kompres biçiminde kullanılır.

Eterli uçucu yağ: Kesme şekere 2-3 damla emdirilerek veya yarım bardak ılık suya 8-10 damla damlatılarak, ses kısıklığına ve boğaz ağrısına karşı gargara biçiminde kullanılır. Gargaradan sonra tükürülür.

Uyarı: Çok ender olarak deri alerjileri görülebilir. Bilinen başkaca bir yan etkisi yoktur.

Tanımı
Kökeni ve Yayılışı : Çok eskiden beri özellikle Akdeniz ülkelerinde sebze ve salata olarak kullanılmakta idi. Kökeni Akdeniz Bölgesi ve Batı Asya olan rezene bugün değişik yollarla dünyanın birçok yerlerine yayılmıştır.
Botanik Özellikleri : Rezene tek veya çok yıllık bir bitkidir. Kalınlaşmış kazık bir köke sahiptir. Bu kökte özellikle ikinci yıl kuvvetli yan kökler oluşur. Kökler 1-2 m kadar derinliğe gidebilir. Sap 60-200 cm kadar yükselebilir. Kesiti yuvarlağa yakın bir şekildedir. Dallanma özellikle bitkinin üst kısmında olur.

yapraklarının parçaları iplik şeklindedir. Yapraklar bitkinin alt kısımlarında saplı, üst kısımlarında ise gövdeye oturmuş durumdadır. Renkleri koyu yeşilden mavi yeşile kadar değişir. Rezene de çiçekler oldukça küçüktür ve bu küçük çiçeklerin taç yaprakları sarı renklidir.

Meyve 4-10 cm uzunlukta, 2-4 mm genişlikte kahverengi-yeşil renktedir. Meyve birbirlerinden derin bir oyukla ayrılan iki parçadan oluşmuştur.

Kültürü
İklim ve Toprak İstekleri : Rezene verimli, derin kireçce zengin topraklar tercih eder. Ancak rutubetin çok fazla olmaması gerekir. Genellikle meyveler geç olgunlaştığından ılıman iklimlerde Sonbaharı uzun geçen bölgeleri tercih eder. Humuslu ve kumlu-tınlı topraklar da rezene için uygundur.

Tohumluk : Büyük tohumlu rezenelerde 1000 tane ağırlığı ortalama 6.6 g'dır. Ancak 1000 tane ağırlığında varyasyon çok büyük olup, bunun 3.8-8.7 g arasında değiştiği bildirilmektedir. Tohumluğun safiyeti % 90-100 arasında değişir. Ancak safiyetin % 95 ten aşağı olmaması istenir. Çimlenme gücü ise % 70 ten aşağıya düşmemelidir. Çimlenmede değişken sıcaklığın olması, ayrıca ışıklı ve akranlık devrelerin bulunması gerekir. Çimlenme genellikle 14 günde son bulur.

Yetiştirme Tekniği : Doğrudan doğruya tarlaya ekimi yapılabildiği gibi, çelik şeklinde üretilebilir. Koşullarımızda direkt tarlaya ekimde iyi bir bitki gelişimi sağlanmıştır. Sonbaharda tohumlar 60 cm sıra arası mesafesinde mibzerle ekilmiş ve tohumluk miktarı olarak 1 kg/da kullanılmıştır. Eğer rezene üretimi çelik şeklinde yapılacak ise bu takdirde İlkbaharda Mart, en geç Mayıs başına kadar 30 cm sıra arası mesafesinde tohumları 2.5-3 cm derinlikte ekmek gerekir. 0.4 kg tohumluk 100 m2 için yeterlidir. Buradan elde edilecek pençe 1 dekara kafi gelir. Pençe üretim sahasında yabancı otlara karşı gerektiğinde çapa yapmak gerekir. Yabancı otlarla herbicidlerle mücadele çimlenmeden önce Afalan, Alipur, Gesagard, çimlenmeden önce ve sonra ise Tenoran kullanılır. Ekim sonunda rezenenin toprak üstü kısmı biçilir bu kurutulup öğütüldükten sonra yem sanayiinde kullanılır. Toprakta kalan penceler sökülüp şeker pancarında olduğu gibi saklanır. Pençelerin üzerlerinin çok kalın örtülmesi gerekir. İlkbahara doğru mümkün olduğu kadar erken Şubat veya Mart aylarında örtü kısmı kaldırılır. Pençelerin uçlarından biraz kesilir. Dikilecek pençeler en azından parmak kalınlığında olmalıdır. Kışı soğuk olmayan yerlerde rezene pençeleri tarlada kalabilir. Burada da üzerlerinin hafif bir sap vs. ile örtülmesi önerilmektedir. Burada sorun tarladan pençelerin mümkün olduğu kadar erken sökülmesidir. Pençelerin dikimi genellikle 62.5 x 40 cm ara ile yapılır. Pençeler teker teker ancak zayıf pençeler ikişer ikişer dikilir.

Ekim Nöbeti : Ahır gübresi ile gübrelenmiş patatesten sonra rezene çok iyi yetişir. Ancak verimli topraklarda ve iyi gübrelenmiş durumda tahıl da iyi bir ön bitkidir. Pratikte şeker pancarından sonra rezene yetiştirilmesi önerilmez, zira toprakta çok azot birikir ise fazla miktarda vejetatif aksam gelişir. Böylece meyvelerin olgunlaşması gecikir. Rezene kendine dayanıklı değildir. Bu nedenle bir rezene ekili yere ikinci defa ancak 6-7 yıl sonra getirilmelidir. Rezenenin bıraktığı toprağı ise gübrelenmiş bir çapa bitkisi toprağı şeklinde değerlendirilmelidir. Ancak rezene hasadından sonra toprakta kalan anızın ürümesi geç olduğundan hemen hazırlanması güçtür. Bu nedenle rezeneden sonra ya geç ekilen kışlık tahıl veya yazlık tahıl gelmelidir.

Gübreleme : Genel olarak rezeneye ahır gübresi verilmesi önerilmez. Mineral gübre olarak 4-6 kg/da N, 4.5-7 kg/da P2O5 ve 8-10 kg K2O verilmesi öngörülmektedir.

Hasat : Rezene'de hasat çok sayıda meyvelerin büyüme olgunluğuna eriştiğinde yapılır. Bu tahıllarda sarı olum devresine eş değerdedir. Hasatta çeşitli yöntemler kullanılır. Bunlardan biri, rezenenin biçer bağlar ile biçilmesidir. Biçimden sonra demetler dik konularak kurutulur. Yeterince kuruduğunda tarlada harman makinası ile harmanı yapılır. Ancak tarlada yeterince kurutma olanağı bulunan yerlerde biçer döverlerde hasat etme imkanı vardır. Genellikle tam kurutma söz konusu değildir. Bu nedenle biçer döverle hasat yaptıktan sonra son kurutma gereklidir.

Verim : Koşullarımızda yapılan bir çalışmada tane veriminin 34-75 kg/da arasında değiştiği bulunmuştur.

Hastalık ve Zararlıları : Köklenmiş ayrıca ikinci yıl genç rezene bitkilerinde Othiorrhynchus ligustici önemli zarar yapmaktadır. Bununla mücadelede Gesarol önerilmektedir. Rezene'de köklere özellikle Tipula oleraeca zarar vermektedir.

Mantari yaprak zararlılarından plasmopara nivea, Corcospora foenicula ayrıca Ukomyces önemli zararlar vermektedirler. Özellikle saplarda Sclerotinia scherotiorum ve Phoma türleri zararlı olmaktadırlar. Sürgün uçlarında ise Lygus campestris kalmi'nin zararları büyüktür.

Tüketimi
Kullanılan Bitki Kısmı : Radix Foeniculi, Herba Foeniculi, Fructus Foeniculi
İçerdiği Maddeler : İyi bir rezene meyvesi % 3.5-6 uçucu yağ içerir. Koşullarımızda ortalama % 5.1 olarak saptanmıştır. Bileşimin en önemli meddesi Anethol'dur ve % 30-60 arsındadır. Bu anason ile aynı aromaya sahiptir. Ayrıca acı kafur'a benzer tat da bir madde daha vardır ki, buda fenchon'dur. bunun oranı uçucu yağda % 10-20 arasında değişir. Ayrıca Fosniculin ve methylchavicol bulunur. Meyve endospermi % 12-18 yağ, % 14-22 protein içerir. Genel olarak uçucu yağ oranı ile meyve uzunluğu arasında bir ilişki vardır.

Kullanılışı : Rezene eskiden beri göz kuvvetlendirici olarak kullanılmıştır. Bu gün halk arasında da midevi ve gaz söktürücü olarak kaynatarak içilir veya meyveleri kavrulur, dövülür ve balla karıştırılarak sabahları birer tatlı kaşığı alınarak kullanılır.
 
Üst