PeriKızı
Moderatör
-
- Üyelik Tarihi
- 22 May 2019
-
- Mesajlar
- 8,671
-
- MFC Puanı
- 26,804
Zihin felsefesinin de diğer felsefe disiplinleri gibi kendine özgü sorunsalları vardır.Tahmin edebileceğiniz gibi bu sorunsallar, zihinsellik ve zihnin nitelikleriyle ilgilidir. Bu sorunsallar nelerdir ve bunları felsefenin diğer alanlarına ilişkin sorunsallardan ayıran özellikler nelerdir? Ayrıca zihin felsefesinin sorunsallarını psikolojinin, bilişsel bilimlerin, nörolojinin zihinsellik ve zihnin nitelikleriyle ilgili sorunsallardan ayıran temel özellikler nelerdir?
Zihin felsefesi, genel bir çerçevede tanımlanacak olursa özellikle bilincin doğası, ne tür şeylerin bilinçli olduğu ya da olabileceği ve yalnızca bilinç sahibi varlıkların sahip olabileceği her tür zihinsel olguyla ilgilenen bir felsefe dalı olduğu söylenebilir.
Burada zihinsel olguyla kastedilen şey duyma, hatırlama, imgeleme,hayal kurma, düşünme gibi bilinçli olma durumlarıdır. O zaman, genel olarak zihin felsefesinin bilinçli olma ya da düşünebilme kapasitesine sahip bir şey olarak her türlü zihinsel olguya ilişkin sorulara cevap aradığı söylenebilir. Öncelikle bir zihne sahip olan bir varlık ya da yapı zihinsellik kavramının açıklığa kavuşturulması sorunu vardır. Bir şeyin zihin sahibi sayılması, zihinsellik kazanması için gereken şartlar nelerdir? Makineler, yani bilgisayarlar ve robotlar da bizim gibi bir zihne sahip midir? Makinelerin, yani bilgisayarların robotların, bir zihne sahip olup olmadığı sorusunu cevaplamadan önce, zihinsellik kavramı hakkında açık seçik bir fikre sahip olmak zorundayız. Ancak, zihinsellik kavramı belli tek bir yanıtla cevaplanamayacak kadar karmaşık ve genel bir sorunsaldır.
İkinci büyük sorun, belli zihinsel niteliklere, zihinsel olaylara ve durumlara, durumların birbirleriyle ilişkilerine ilişkindir. Örneğin acı ya da ağrı sadece duyumsal bir olay mıdır, yoksa güdüsel bir yana da (örn. caydırıcılık) sahip midir? Farkında olmadığımız acılar ya da ağrılar var mıdır? Kızgınlık, kıskançlık gibi duygular mutlaka hissedilmiş olma özelliğini taşımak zorunda mıdır? Bu duygular aynı zamanda inanç gibi bilişsel bir özelliğe de sahip midirler? Bir şeyin varlığına veya bilgisine inanmamız ne demektir. Örneğin; dışarıda yağmur yağdığına inanıyorsak, bu inancımız, dışarıda yağmur yağdığına ilişkin sahip olduğu içeriği nasıl kazanır?
Üçüncü sorunsal, zihinsel ve fiziksel niteliklere ilişkindir. Bu sorunsal, Descartes tarafından 300 yıl kadar önce ortaya atıldığından beri, zihin felsefesinin temel sorunsallarından birisi olan zihinbeden sorunudur. Zihinbeden sorunu, insan varlığının özünde, salt fiziksel bir varlık mı, yoksa özünde düşünen bir varlık mı olduğu sorunudur. Temelde bu sorun, mekanik kurallarla işleyen bedenimizde, yani salt fiziksel bir yapıda, nasıl olup da dış dünyaya ait öznel temsillerin yer alabildiği sorunudur. Bu sorunsalın çağdaş felsefe literatüründeki tartışmaları tamamen elektro kimyasal süreçlerle işleyen beynimizin nasıl düşünme üretebildiği yada düşünme süreçleriyle nasıl ilişkili olduğu üzerinedir. Dolayısıyla bu kitabın da büyük kısmı bu sorunsalın betimlenmesine ve çözümlenmesine ayrılmıştır. Bu sorun zihinsel yanımız ve fiziksel varlığımız arasındaki ya da daha genel olarak, zihinsel ve fiziksel nitelikler arasındaki ilişkiyi açık hale getirme ve anlaşılır kılma sorunudur. Bedenimizin yani fiziksel yanımızın eylemleri üzerinde duyumlarımızın,isteklerimizin, inançlarımızın, yani zihinsel durumlarımızın etkisi besbellidir. Bedenimizde meydana gelen değişikliklerin de ruhsal durumumuzu etkilediği hepimizin bildiği bir şeydir. Zihin felsefesi genel olarak zihinsel ve fiziksel durumlar ve süreçler arasındaki karmaşık ilişkinin açıklanması üzerinde yoğunlaşmıştır.
Zihin felsefesi, genel bir çerçevede tanımlanacak olursa özellikle bilincin doğası, ne tür şeylerin bilinçli olduğu ya da olabileceği ve yalnızca bilinç sahibi varlıkların sahip olabileceği her tür zihinsel olguyla ilgilenen bir felsefe dalı olduğu söylenebilir.
Burada zihinsel olguyla kastedilen şey duyma, hatırlama, imgeleme,hayal kurma, düşünme gibi bilinçli olma durumlarıdır. O zaman, genel olarak zihin felsefesinin bilinçli olma ya da düşünebilme kapasitesine sahip bir şey olarak her türlü zihinsel olguya ilişkin sorulara cevap aradığı söylenebilir. Öncelikle bir zihne sahip olan bir varlık ya da yapı zihinsellik kavramının açıklığa kavuşturulması sorunu vardır. Bir şeyin zihin sahibi sayılması, zihinsellik kazanması için gereken şartlar nelerdir? Makineler, yani bilgisayarlar ve robotlar da bizim gibi bir zihne sahip midir? Makinelerin, yani bilgisayarların robotların, bir zihne sahip olup olmadığı sorusunu cevaplamadan önce, zihinsellik kavramı hakkında açık seçik bir fikre sahip olmak zorundayız. Ancak, zihinsellik kavramı belli tek bir yanıtla cevaplanamayacak kadar karmaşık ve genel bir sorunsaldır.
İkinci büyük sorun, belli zihinsel niteliklere, zihinsel olaylara ve durumlara, durumların birbirleriyle ilişkilerine ilişkindir. Örneğin acı ya da ağrı sadece duyumsal bir olay mıdır, yoksa güdüsel bir yana da (örn. caydırıcılık) sahip midir? Farkında olmadığımız acılar ya da ağrılar var mıdır? Kızgınlık, kıskançlık gibi duygular mutlaka hissedilmiş olma özelliğini taşımak zorunda mıdır? Bu duygular aynı zamanda inanç gibi bilişsel bir özelliğe de sahip midirler? Bir şeyin varlığına veya bilgisine inanmamız ne demektir. Örneğin; dışarıda yağmur yağdığına inanıyorsak, bu inancımız, dışarıda yağmur yağdığına ilişkin sahip olduğu içeriği nasıl kazanır?
Üçüncü sorunsal, zihinsel ve fiziksel niteliklere ilişkindir. Bu sorunsal, Descartes tarafından 300 yıl kadar önce ortaya atıldığından beri, zihin felsefesinin temel sorunsallarından birisi olan zihinbeden sorunudur. Zihinbeden sorunu, insan varlığının özünde, salt fiziksel bir varlık mı, yoksa özünde düşünen bir varlık mı olduğu sorunudur. Temelde bu sorun, mekanik kurallarla işleyen bedenimizde, yani salt fiziksel bir yapıda, nasıl olup da dış dünyaya ait öznel temsillerin yer alabildiği sorunudur. Bu sorunsalın çağdaş felsefe literatüründeki tartışmaları tamamen elektro kimyasal süreçlerle işleyen beynimizin nasıl düşünme üretebildiği yada düşünme süreçleriyle nasıl ilişkili olduğu üzerinedir. Dolayısıyla bu kitabın da büyük kısmı bu sorunsalın betimlenmesine ve çözümlenmesine ayrılmıştır. Bu sorun zihinsel yanımız ve fiziksel varlığımız arasındaki ya da daha genel olarak, zihinsel ve fiziksel nitelikler arasındaki ilişkiyi açık hale getirme ve anlaşılır kılma sorunudur. Bedenimizin yani fiziksel yanımızın eylemleri üzerinde duyumlarımızın,isteklerimizin, inançlarımızın, yani zihinsel durumlarımızın etkisi besbellidir. Bedenimizde meydana gelen değişikliklerin de ruhsal durumumuzu etkilediği hepimizin bildiği bir şeydir. Zihin felsefesi genel olarak zihinsel ve fiziksel durumlar ve süreçler arasındaki karmaşık ilişkinin açıklanması üzerinde yoğunlaşmıştır.