Cohen
MFC Üyesi
-
- Üyelik Tarihi
- 2 Şub 2013
-
- Mesajlar
- 1,686
-
- MFC Puanı
- 66
1- Salahaddin, Müslümanlar arasında cihadı ve şecaati ile şöhret buldu.
Salahaddin Eyyübî, Müslümanlar arasında cihadı ve şecaati ile şöhret buldu. Onun yiğitliği dillere destan oldu. Onun kılıcını tadan Avrupalılar arasında ise, adaleti ile meşhurdur. On binlercesini öldürdüğü bir milletin geri kalanları arasında hala adil ve merhametli olarak anılabilmek, -peygamberler istisna tutulursa- insanoğluna nasip olmuş bir meziyet değildir. Düşmanına karşı en muktedir olduğu bir anda dahi, Allah korkusu ile hareket etmiş, bir gün Müslüman olabileceklerini ummuştur.
Kudüse kendisinden yaklaşık bir asır önce giren haçlılar, sokaklardan oluk oluk insan kanı akıtmışlardı. Ne çocuk ne yaşlı demişlerdi. Aynı şehre 91 yıl sonra giren
Salahaddin, onlar gibi değil, Mekkelileri affeden Peygamberi gibi yapmıştı. Onların, kendi dindaşları Hıristiyanlardan görmediği merhameti Salahaddinden görmeleri, Yusufu Salahaddin yapan özelliklerdendir.
Gözünü kan bürümüş haçlı sürülerine bile muamelesi bu olan Salahaddinin kendi din kardeşlerine nasıl davrandığı her halükârda bellidir. O; mümin kardeşi olan yöneticilerden zulüm gören, katlanılmaz vergiler ödemek zorunda bırakılan, halkından kopuk yöneticilere alışmış Müslümanların ikinci Ömeri oldu. Adaleti tescil edildi.
O her yetimle yetimlik acısı tadan, her dulla dul kalan, ağlayanla ağlayan, dertlilerin derdini sırtlanan müşfik bir sultandı. Çadırında yer içer, aylarca orada yaşardı.
İspanyadaki zulümden kaçanları bile bağrına bastı.
2- Salahaddin, yirmi beş yıla yakın bir zaman idarecilik yaptı.
Salahaddin, yirmi beş yıla yakın bir zaman idarecilik yaptı. Ciğerleri hastalıklı bir bedenden gür bir sesin çıkmayacağını iyi bildi ve önce iç sıkıntıları bertaraf etmeye çalıştı. Ümmetin menfaatlerini kendi menfaatleri gibi kullananları ortadan kaldırdı. Ciğerlerini iyi nefes alır hale getirince de haçlı ordularının önüne çıktı. Nûreddin Zengi ile başlayan ve Salahaddinle uygulanan bu plan sayesinde de Kudüs kurtarıldı. Haçlılar püskürtüldü.
Yoksa Salahaddin kendisinden öncekilerin yaptığı gibi, uzun soluk almaya uygun olmayan ciğerle yola çıksaydı, eldekileri de kaybedebilirdi. Senelerce planlanıp öyle yola koyuldu. Ümmetin enerjisini, hayallerini boşa harcamamaya özen gösterdi.
3- Salahaddin zahitti. Mala tenezzül etmedi.
Salahaddin zahitti. Mala tenezzül etmedi. Allahın cennetinden başka bir şey aramadı, beklemedi. Öldüğünde sadece bir altın ve otuz yedi gümüş parası vardı. Bu miktar onun, yetimlere verilmesini emrettiği bir tek aylıktan bile azdı. Hükmettiği topraklarda dullar bile servet sahibi olmuştu. Ne oturduğu evi ne de bir bahçesi vardı. Bir atı ve bir kılıcı vardı. Onları da askerlerine hediye etmiş, kendisi Kudüsü fethettiği cihadında emanet ata binmişti. Kudüsü fethinden sonra ondan intikam almak için birleşip gelen Alman, Fransız ve İngiliz krallarını önünde diz çöktüren koca Sultan çulsuz, pulsuz olarak Rabbine gitti. Mala tamah etmedi. Şöhret aramadı.
4- Salahaddin iyi yetişmiş bir hadis âlimiydi.
Salahaddin iyi yetişmiş bir hadis âlimiydi. Savaşta safları denetlerken iki saf arasında bile hadis mütalaası yapardı. İyi bir âlimdi, âlim düşkünüydü. İlmin her çeşidiyle ilgilenirdi. Arapça,
Farsça ve Türkçe biliyordu. Gittiği her yere ilim merkezleri kurdurdu. Kitap okumaya teşvik olsun diye sarayında kitapçı dükkânı açmıştı. Haftada iki gün orada ucuz fiyatla kitap sattırıyordu. Bir defasında babasının yanında Kuran okuyan bir çocuğa rastladı. Çocuğun hafız olduğunu öğrenince babasına bir çiftlik hediye etti.
5- İbadette titizdi.
İbadette titizdi. Bütün namazlarını cemaatle kılardı. On dört gün hasta olarak yatmış ve vefat etmişti. O hastalığında bile -şuurunu kaybettiği son üç günü hariç- namazlarını cemaatle kılmayı ihmal etmedi. O büyük fetihler ve at üstünde geçen geceler bir vakit namaz kaçırmasına sebep olmadı.
Hatta sünnet namazları bile ihmal ettiğini kimse göremedi. Çadırlarda onunla kalanlar teheccüd namazını kaçırmadığına şahid oldular.
Gözü yaşlıydı. Kuran dinlediği zaman ağlamaya başlardı.
Kâfirlerin saldırdığını duyduğu zaman secdeye kapanır ve şöyle dua ederdi:
Rabbim!
Benim, senin dinin için yapabileceklerim tükendi. Sana sığınmaktan, ipine sarılmaktan, senin lütfuna bağlanmaktan başka çarem yoktur. Sen bana yetersin. Sen ne güzel vekilsin.
6- Kim ne kadar hizmet ederse o kadar şeref bulacak...
İslam dininin Arapların değil, bütün insanların dini olduğu, kim ne kadar hizmet ederse o kadar şeref bulacağı bir kez daha onunla vurgulandı. Zira Nûreddin Zengi bir Türktü. Sala-haddin de Kürttü. İslamın ırkı olmadığı onlarda görüldü. Kimlerden olduğun değil, ne yaptığın önemli idi. Buhari, Müslim, Tirmizi gibi Salahaddin de Arabın Türkün herkesin gönlünde taht kurdu.
7- Salahaddin büyük adamdı.
Salahaddin büyük adamdı. Büyüklüğü davasının büyüklüğünden, ufkunun derinliğinden geliyordu. Kudüs onun derin hayaliydi. Haçlıların esareti altındaki bir Kudüsü hazmedemiyordu.
Onunla uzun zaman beraber olan Bahauddin Şeddad diyor ki:
Onun gözünde Kudüs, dağların çekebileceği ağırlıkta bir dava idi. O, çocuklarını yitirmiş bir ana gibiydi. Atı üstünde bir oraya bir buraya koşardı. İnsanları cihada teşvik eder, caddelere çıkıp yaşlar boşalan gözleriyle Ah İslam ah! diyerek bağırırdı. Akka işgal edilince yemek yemedi. Doktorlarının anlattığına göre, Akkanın işgal edildiğini öğrendiği cuma gününden pazar gününe ka-dar ağzına yiyecek koymadı. Beytülmakdis, kafirlerin elinde iken nasıl yerim, nasıl uyuyabilirim? diyordu.
8- Sabırlıydı. Mütevazı idi.
Sabırlıydı. Mütevazı idi. Üç günlük hevesle çıkmamıştı yola. Onu gören gözleri heybetle, kalpleri de muhabbetle doldurdu. Müslümanların gözünde mücahid, düşmanlarının gözünde de âdil bir sultandı.
Akkayı üç yıl kuşattı. O kuşatma esnasında oğlunun öldüğünü haber verdiler ilgilenmedi. Kış, soğuk aldırmadı. Çekirge sürüsü gibi gelen haçlılardan yılmadı, onu küfrün birleşik orduları önünde desteksiz, yardımsız bırakan Müslümanlara da küsmedi. Direndi ve kazandı. Kimse yoksa ben varım inancıyla sonuna kadar sabretti.
Kudüsün savunulması için surlarının tamir edilmesi gerektiğine karar verilince kendisi ve ailesini taş taşımaya adadı. İşçi gibi taş taşıdı. Emredip seyretmedi. Emretti, çalıştı.
9- Vefakârdı.
Kudüsü fethetmek nasib olunca ilk Cuma namazının kılınabilmesi için mescidin temizlenmesini, namaza hazır hale getirilmesini emretti. Mescidin hutbe irad edilecek minberi yoktu. Salahaddini yetiştiren hocası, büyüğü Nûreddin Zengi, Kudüsün fethinden sonra gerekecek diye minber yaptırmıştı. Halebdeki minberi tekerlekler üzerinde Kudüse getirtti. Cumaya yetiştirdi. Onun üzerinde fetihten sonraki ilk hutbeyi irad etti. Gözyaşının sel olduğu bir konuşma yaptı. Allaha hamdetti. Bu minber yirminci yüz yılda Siyonistler tarafından Mescid-i Aksa yakılıncaya kadar kaldı.
10- Sadece bir komutan değildi.
Salahaddin sadece elinde kılıçla fetihten fetihe koşan bir komutan değildi. Müslümanların başında yönetici olarak bulunduğu dönem, kültüre ve bilime, imara en büyük yatırımların yapıldığı dönemlerden olmuştur.
Bu açıdan bakıldığında mükemmel bir devlet adamıydı. Sorumluluğunu yüklendiği insanların bütün ihtiyaçlarını gidermeyi amaçlıyordu.
11- Rabbani idi.
Salahaddinden anlaşıldı ki: Bu ümmet çekirdeğini kaybetmez. Hangi zor şartlarda bulunursa bulunsun, başında Rabbani bir lider bulduğunda üzerindeki külleri savurabilir, engelleri aşabilir. Yeter ki lider lider olsun. Rabbani olsun.
12- Sabır taşı olan yardım görüyor.
Allah Teala hangi kuluna yardım ediyor, yardımın şartları nelerdir onu da Salahaddinden anlama imkânı buluyoruz. Âbid, zahid, müttaki, mücahid, sabır taşı olan yardım görüyor.
İbret İçin Bir Not:
Salahaddinden yedi asır sonra Suriyeyi işgal etmiş olan Fransızların komutanı Şamda Salahaddinin kabrine gidip İşte yine geldik Salahaddin! diyerek mezarını tekmelemişti.
Salahaddin Eyyubi Türbesi, Şam
Salahaddin Eyyübî, Müslümanlar arasında cihadı ve şecaati ile şöhret buldu. Onun yiğitliği dillere destan oldu. Onun kılıcını tadan Avrupalılar arasında ise, adaleti ile meşhurdur. On binlercesini öldürdüğü bir milletin geri kalanları arasında hala adil ve merhametli olarak anılabilmek, -peygamberler istisna tutulursa- insanoğluna nasip olmuş bir meziyet değildir. Düşmanına karşı en muktedir olduğu bir anda dahi, Allah korkusu ile hareket etmiş, bir gün Müslüman olabileceklerini ummuştur.
Kudüse kendisinden yaklaşık bir asır önce giren haçlılar, sokaklardan oluk oluk insan kanı akıtmışlardı. Ne çocuk ne yaşlı demişlerdi. Aynı şehre 91 yıl sonra giren
Salahaddin, onlar gibi değil, Mekkelileri affeden Peygamberi gibi yapmıştı. Onların, kendi dindaşları Hıristiyanlardan görmediği merhameti Salahaddinden görmeleri, Yusufu Salahaddin yapan özelliklerdendir.
Gözünü kan bürümüş haçlı sürülerine bile muamelesi bu olan Salahaddinin kendi din kardeşlerine nasıl davrandığı her halükârda bellidir. O; mümin kardeşi olan yöneticilerden zulüm gören, katlanılmaz vergiler ödemek zorunda bırakılan, halkından kopuk yöneticilere alışmış Müslümanların ikinci Ömeri oldu. Adaleti tescil edildi.
O her yetimle yetimlik acısı tadan, her dulla dul kalan, ağlayanla ağlayan, dertlilerin derdini sırtlanan müşfik bir sultandı. Çadırında yer içer, aylarca orada yaşardı.
İspanyadaki zulümden kaçanları bile bağrına bastı.
2- Salahaddin, yirmi beş yıla yakın bir zaman idarecilik yaptı.
Salahaddin, yirmi beş yıla yakın bir zaman idarecilik yaptı. Ciğerleri hastalıklı bir bedenden gür bir sesin çıkmayacağını iyi bildi ve önce iç sıkıntıları bertaraf etmeye çalıştı. Ümmetin menfaatlerini kendi menfaatleri gibi kullananları ortadan kaldırdı. Ciğerlerini iyi nefes alır hale getirince de haçlı ordularının önüne çıktı. Nûreddin Zengi ile başlayan ve Salahaddinle uygulanan bu plan sayesinde de Kudüs kurtarıldı. Haçlılar püskürtüldü.
Yoksa Salahaddin kendisinden öncekilerin yaptığı gibi, uzun soluk almaya uygun olmayan ciğerle yola çıksaydı, eldekileri de kaybedebilirdi. Senelerce planlanıp öyle yola koyuldu. Ümmetin enerjisini, hayallerini boşa harcamamaya özen gösterdi.
3- Salahaddin zahitti. Mala tenezzül etmedi.
Salahaddin zahitti. Mala tenezzül etmedi. Allahın cennetinden başka bir şey aramadı, beklemedi. Öldüğünde sadece bir altın ve otuz yedi gümüş parası vardı. Bu miktar onun, yetimlere verilmesini emrettiği bir tek aylıktan bile azdı. Hükmettiği topraklarda dullar bile servet sahibi olmuştu. Ne oturduğu evi ne de bir bahçesi vardı. Bir atı ve bir kılıcı vardı. Onları da askerlerine hediye etmiş, kendisi Kudüsü fethettiği cihadında emanet ata binmişti. Kudüsü fethinden sonra ondan intikam almak için birleşip gelen Alman, Fransız ve İngiliz krallarını önünde diz çöktüren koca Sultan çulsuz, pulsuz olarak Rabbine gitti. Mala tamah etmedi. Şöhret aramadı.
4- Salahaddin iyi yetişmiş bir hadis âlimiydi.
Salahaddin iyi yetişmiş bir hadis âlimiydi. Savaşta safları denetlerken iki saf arasında bile hadis mütalaası yapardı. İyi bir âlimdi, âlim düşkünüydü. İlmin her çeşidiyle ilgilenirdi. Arapça,
Farsça ve Türkçe biliyordu. Gittiği her yere ilim merkezleri kurdurdu. Kitap okumaya teşvik olsun diye sarayında kitapçı dükkânı açmıştı. Haftada iki gün orada ucuz fiyatla kitap sattırıyordu. Bir defasında babasının yanında Kuran okuyan bir çocuğa rastladı. Çocuğun hafız olduğunu öğrenince babasına bir çiftlik hediye etti.
5- İbadette titizdi.
İbadette titizdi. Bütün namazlarını cemaatle kılardı. On dört gün hasta olarak yatmış ve vefat etmişti. O hastalığında bile -şuurunu kaybettiği son üç günü hariç- namazlarını cemaatle kılmayı ihmal etmedi. O büyük fetihler ve at üstünde geçen geceler bir vakit namaz kaçırmasına sebep olmadı.
Hatta sünnet namazları bile ihmal ettiğini kimse göremedi. Çadırlarda onunla kalanlar teheccüd namazını kaçırmadığına şahid oldular.
Gözü yaşlıydı. Kuran dinlediği zaman ağlamaya başlardı.
Kâfirlerin saldırdığını duyduğu zaman secdeye kapanır ve şöyle dua ederdi:
Rabbim!
Benim, senin dinin için yapabileceklerim tükendi. Sana sığınmaktan, ipine sarılmaktan, senin lütfuna bağlanmaktan başka çarem yoktur. Sen bana yetersin. Sen ne güzel vekilsin.
6- Kim ne kadar hizmet ederse o kadar şeref bulacak...
İslam dininin Arapların değil, bütün insanların dini olduğu, kim ne kadar hizmet ederse o kadar şeref bulacağı bir kez daha onunla vurgulandı. Zira Nûreddin Zengi bir Türktü. Sala-haddin de Kürttü. İslamın ırkı olmadığı onlarda görüldü. Kimlerden olduğun değil, ne yaptığın önemli idi. Buhari, Müslim, Tirmizi gibi Salahaddin de Arabın Türkün herkesin gönlünde taht kurdu.
7- Salahaddin büyük adamdı.
Salahaddin büyük adamdı. Büyüklüğü davasının büyüklüğünden, ufkunun derinliğinden geliyordu. Kudüs onun derin hayaliydi. Haçlıların esareti altındaki bir Kudüsü hazmedemiyordu.
Onunla uzun zaman beraber olan Bahauddin Şeddad diyor ki:
Onun gözünde Kudüs, dağların çekebileceği ağırlıkta bir dava idi. O, çocuklarını yitirmiş bir ana gibiydi. Atı üstünde bir oraya bir buraya koşardı. İnsanları cihada teşvik eder, caddelere çıkıp yaşlar boşalan gözleriyle Ah İslam ah! diyerek bağırırdı. Akka işgal edilince yemek yemedi. Doktorlarının anlattığına göre, Akkanın işgal edildiğini öğrendiği cuma gününden pazar gününe ka-dar ağzına yiyecek koymadı. Beytülmakdis, kafirlerin elinde iken nasıl yerim, nasıl uyuyabilirim? diyordu.
8- Sabırlıydı. Mütevazı idi.
Sabırlıydı. Mütevazı idi. Üç günlük hevesle çıkmamıştı yola. Onu gören gözleri heybetle, kalpleri de muhabbetle doldurdu. Müslümanların gözünde mücahid, düşmanlarının gözünde de âdil bir sultandı.
Akkayı üç yıl kuşattı. O kuşatma esnasında oğlunun öldüğünü haber verdiler ilgilenmedi. Kış, soğuk aldırmadı. Çekirge sürüsü gibi gelen haçlılardan yılmadı, onu küfrün birleşik orduları önünde desteksiz, yardımsız bırakan Müslümanlara da küsmedi. Direndi ve kazandı. Kimse yoksa ben varım inancıyla sonuna kadar sabretti.
Kudüsün savunulması için surlarının tamir edilmesi gerektiğine karar verilince kendisi ve ailesini taş taşımaya adadı. İşçi gibi taş taşıdı. Emredip seyretmedi. Emretti, çalıştı.
9- Vefakârdı.
Kudüsü fethetmek nasib olunca ilk Cuma namazının kılınabilmesi için mescidin temizlenmesini, namaza hazır hale getirilmesini emretti. Mescidin hutbe irad edilecek minberi yoktu. Salahaddini yetiştiren hocası, büyüğü Nûreddin Zengi, Kudüsün fethinden sonra gerekecek diye minber yaptırmıştı. Halebdeki minberi tekerlekler üzerinde Kudüse getirtti. Cumaya yetiştirdi. Onun üzerinde fetihten sonraki ilk hutbeyi irad etti. Gözyaşının sel olduğu bir konuşma yaptı. Allaha hamdetti. Bu minber yirminci yüz yılda Siyonistler tarafından Mescid-i Aksa yakılıncaya kadar kaldı.
10- Sadece bir komutan değildi.
Salahaddin sadece elinde kılıçla fetihten fetihe koşan bir komutan değildi. Müslümanların başında yönetici olarak bulunduğu dönem, kültüre ve bilime, imara en büyük yatırımların yapıldığı dönemlerden olmuştur.
Bu açıdan bakıldığında mükemmel bir devlet adamıydı. Sorumluluğunu yüklendiği insanların bütün ihtiyaçlarını gidermeyi amaçlıyordu.
11- Rabbani idi.
Salahaddinden anlaşıldı ki: Bu ümmet çekirdeğini kaybetmez. Hangi zor şartlarda bulunursa bulunsun, başında Rabbani bir lider bulduğunda üzerindeki külleri savurabilir, engelleri aşabilir. Yeter ki lider lider olsun. Rabbani olsun.
12- Sabır taşı olan yardım görüyor.
Allah Teala hangi kuluna yardım ediyor, yardımın şartları nelerdir onu da Salahaddinden anlama imkânı buluyoruz. Âbid, zahid, müttaki, mücahid, sabır taşı olan yardım görüyor.
İbret İçin Bir Not:
Salahaddinden yedi asır sonra Suriyeyi işgal etmiş olan Fransızların komutanı Şamda Salahaddinin kabrine gidip İşte yine geldik Salahaddin! diyerek mezarını tekmelemişti.