- Konum
- Kendi Dünyasında
-
- Üyelik Tarihi
- 5 Ara 2016
-
- Mesajlar
- 3,206
-
- MFC Puanı
- 37
Gözlerimi açtım. Zaman mahur. Uyandığım ilk vakitti seni gördüğüm an. Perdeleri kaldırdım yüreğimden. Güneşti tenimi, ılık nefesi ile sıvazlayan. Hep kapalı ve kapalıyken karanlığı yaşatan pencereme uzandı ellerim. Bir an durdum. Yağmur tanelerinin, camları tıklatıp yalnızlığıma ortak olduğu günleri anımsadım. O ne ses öyle; yürek kapısı çalar gibi.
Sorular düştü içime.
Neden bu sabah perdeleri kaldırdım yüreğimden?
Neden sabahın aydınlığı okşadı sînemi?
Güneş bugün çok mu farklıydı? Gözlerim aynada, aynada ise bir başkası.
Penceremin hemen yanıbaşında tazeliği ile günü gıpta ettiren bu çiçek kime gülümsüyor? O nazlı edası da kime? Hayret! Sanki çiçeği burnunda bir çiçek! Umrunda mı dünya? Görür mü gözleri beni?
Bugün çok farklı.
Sorguladım benden ayrı kalmış ruhumu. Yalnızlığın yol ayrımında esiyor sevda yelleri. Hangi mevsimdeyiz? Hangi hazan, sonu yaşıyor bitkin gönlümde. Hasret dedikleri tutulur mu? Ya da çıkıp karşıma: “işte benim”diyebilir mi? Yaşayan mı bilir, yaşatan mı? Bu sorular da niye çaldı ki düşünce kapı mı?
Hani “kapı” demişken geldi aklıma. Kapılar açılmak ve yine kapılar kapanmak için vardır. Açık mı yüreğinin kapısı? Ya da kapıları? Yaşadığımız, nefes aldığımız evin kapısından bahsetmiyorum. Dünyanı, acını, yalnızlığını, sırrını, feryadını, hüznünü, hasretini ve özlemini… Bu yaşam halkalarının her birini sakladığın mekanı. O mekana açılan kapıyı soruyorum sana? Yoksa korkuların eline tutuşturduğu anahtarlarla mı uyuyorsun? Kapılar sonuna kadar kapalıyken, bir mesafe arada varken ve kapılar aralanmamışken; büyük bir hevese özlem duyar gibi, vuslatı tenine davet eder gibi, gelişinin ayak seslerini sezer gibi, çaldı çalacak diye hayallerde yaşar gibi? Ve bu “gibi”ler gibi.
Hangi rüzgarlar esiyor saçlarında. Gecenin hangi saatini vuruyor zaman yokluğunda.
Ayrılığın pençesinde, yerlerde sürünürken, dalından koparılmış bir gül ellerinde, sana eşlik ediyor. Yüreğine teselli verir gibi. Süründükçe kanıyor gül, eziliyor dalları. Can çekişiyor, naîf ve zarif olan yaprakları. Ona eziyet etmek istemese de, canını incitiyor parmakların. O sana gönül vermiş, avuçların arasında vakur bir endam ile seninle beraber. Belki ayrılığın acısını soluyor. Belki de kavuşmanın heyecanını ve sevigiliye uzatılmayı bekliyor. Bihaber kalmış gül. Anlaşılmazlık duvarları örülmüş her bir yana. Gül değil mi yüreğin habercisi?. Gül değil mi aşkların dilcisi?.
“Gül” demişken, bülbül geldi aklıma. Gül için nağmeler dizeleyen Bülbül!. Gül’e gülbesteler dizen Bülbül. Seherin ışıkları ile sabaha merhaba diyen, gül için sesini süsleyen Bülbül. Ve sonu hüsran ile biten aşklar sonrası. Tenha ve derkenar köşelere atılan GÜL.
Gül, uzatsın ellerin. Güldeste kokusuna bezensin yüreğin. Yalnızlığa davetiye versin yürek kapın. Anahtarı GÜL.
Farklı bir günün, farksız günlere yol alışını izliyorum.
Güneş, mehtabı sensizliğe boyamaya başlamışken, yalnızlığın karanlığı içime demir atmışken:
İstekli misin hüsrana?
KAYBEDECEĞİNİ BİLE BİLE yüklenir misin bütün cesaretini omzuna?
“OLMAZ” kelimesini yazacak kalemin mürekkebi baştan ayrılıkken, acı künyeyi vurabilir misin boynuna?
Gül çalmasın kapımı. Yalnızlığa ortak olmak, yok etmez mi yalnızlığı?
Var ol git, yok ol gel.
Yalnızlık, GÜL uzatmaya TEK engel.
Umut vermesin yalnızlığım,
Yüreğinden at beni.
Kilitlidir açılmaz kapılarım,
Cümlelere nokta diye sat beni.
Kilitlidir açılmaz kapılarım,
Cümlelere nokta diye sat beni.
İsteyemediğimsin……………..