Yunus Emre Şiirleri Uslubu
Yunus Emreye göre hayat, geçmiş ile gelecek yani ezel ile ebed arasında yapılan bir seyahattir . Yunus, hayatı tasavvuf felsefesinin bu temel alegorisi yani benzetmesi çerçevesinde kavrar ve şiirlerinde bu alegoriden doğan birçok imaj kullanır. Mutasavvıflar insanın aslî macerasını yani dünyaya geliş ve gidişini bir daire hareketi gibi hayal etmişlerdir. Devr nazariyesine göre manevî âlemden maddî âleme gelen ruhlar, tekrar ilk ve aslî vatanlarına geri dönerler. Maddî âleme inen ruhların izlediği yola kavs-i nüzûl, dönüşte izlenen yola kavs-i urûc adını vermişlerdir. Bu iki kavis, yarım daire bir daire teşkil eder. Devr, bu daire hareketini tamamlamaktır . Tasavvufta kullanılan sâlik, rehber, menzil, misâfir, sefer, teferrüc, seyr . gibi kavramlar aynı alegoriye bağlıdır. Tasavvuf düşüncesinde önemli bir yeri olan hal ve makam kavramları, yol imajına dayanır, basitten karmaşığa doğru belli menzillere ulaşmayı ifade eder. Bu yolculuktaki konaklama yerlerine makam veya menzil denir. Tasavvufun bu temel alegorileri, Yunus Emrenin temlerini olduğu kadar üslûbunu da belirlemiştir: Yol ve seyahat alegorilerinden doğan harekete dayalı imajlar, Yunusun şiir sanatının en belirgin niteliğidir.
Yunus Emrenin şiirlerinin dokusunu oluşturan hareket imajlarını şu kategoriler altında toplayabiliriz:
Aşk: Yunus Emrenin şiirlerinde tasavvufî aşk, aslî temdir. Şâir, bu soyut kavramı ifade ederken ateş, içki, cinnet gibi klasikleşmiş olan istiârelerle birlikte oldukça orijinal olan hareket imajlarından ve tasvirlerinden yararlanmıştır:
Tağa düşer kül eyler gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler cüretlü nesnedür ışk (104/3)
Denizleri kaynadur mevce gelür oynadur
Kayaları söyledür kuvvetli nesnedür ışk (104/5)
Işk nefs iline akdı ne bulduysa yakdı
Kibir kalasın yıkdı anda çok savaş oldı (307/3)
Yunusun şiirlerinde aşk, alegorik bir mahiyet kazanır. Ancak Işkı hiçbir nesneye mesel bağlasam olmaz. Dünyede âhirette ne dutısar ışk yerin (202/4) diyerek aşkı benzetmelerle anlatmanın güçlüğünü belirten şâir, bu güçlüğü, yukarıdaki beyitlerde de, Niteki bu gönlüm evi ışk elinden taşagelür / Niçe yüksek yürürisem ışk başumdan aşagelür (78/1) tarzındaki diğer beyitlerinde de hareket imajlarından faydalanarak çözmüştür.
Kozmik Âlem: Yunus Emre kozmik âlemi, küllî ruh düşüncesine bağlı olarak canlılık ve hareketlilik vasıflarıyla kavrar ve bu vasıflara uygun hayallerle ifade eder. Allah kozmik âleme hareket etme emrini vermiştir: Göke eyitti dön didi ay u gün yürüsün didi (274/3) Bundan dolayı gökler dönmektedir: Bu çizginen gökleri tahtes-serâ yirleri (105/2). Aşk ile kurulmuş olan yer ve gök, bu aşkla dönmektedir. Yunus bu baş döndürücü kozmik harekete katılma arzusunu şöyle ifade etmiştir: Geh feleklerden meleklerden dilekler eyleyem / Gâh arş u şemsde gerdûn olam gerdân olam (156/2). Kozmik âlem de aynı duygularla dervişlerin sohbetine katılmayı arzu eder: Ay ü Güneş müştakdurur dervişlerin sohbetine / Ferişteler tesbih okur zikir eder dervişleri (448) . Yunus Emre, kozmik âlemi, bize Van Goghun tablolarında olduğu gibi ya aşkın ifadesi olan sonsuz hareketliliği içinde ya kıyamet gününün olağanüstülüğü içinde sunar. Ne kozmik âlem sükûn içindedir, ne de o kozmik âlemi sükûn içinde seyr ve tasvir eder: Tağlar yerinden ırıla gökler heybetten yarıla / Ilduzlar bağı kırıla düşe yere galtân ola (7/5).
İnsan: Yunus Emre, kozmik âlemin hareketi ile bir seyahat saydığı insan ömrü arasında bir paralellik görür: Yer, gök, yıldızlar, insanlar ilâhî bir emirle aynı hareketin içindedirler: Günde yir gök gide-durur konşun sefer ide-durur / Ecel bir bir yuda-durur bu dünyeye mağrur nedür (54/6). Bu hareket menşeini Tanrıdan alır: Alet ü hareket cümlesi senden / Anunçün işine kimse kırılmaz (87/7).
Yunus Emre bir mutasavvıf olarak, kendisini üç türlü sefer içinde tasavvur eder: Tanrıya sefer, Tanrının evi olan gönüle sefer, zahirî sefer .Tasavvuf terminolojisinde kalbin zikirle seyr etmesi ile manevî yolculuğu, dört dereceli bir sefer olarak anlatılmıştır:
a) Seyr ilellah (Allaha doğru yolculuk),
b) Seyr fillâh (Allahta seyr),
c) Seyr billâh (Allah ile seyr)
d) Allahtan Allah ile sefer . Bu temel tasavvurlara bağlı olan Yunus Emre, insanı hareket halinde ifade etmiştir.
Dervişler, bu harekete dayanan hayat görüşlerine uygun olarak, daima hareket halindedirler:
Dervişler fitne kabın bunda uşattı
Hareket itti bunda olmadı battâl (122/3).
Onlar kaz gibi hantal değildir, Hüma kuşu gibidir:
Kan erenler geldi geçti bunlar yurdı kaldı göçdi
Pervâz urup Hakka uçdı hümâ kuşıdur kaz değil (131/2).
Yunus devamlı bir hareket özlemi içindedir. Bu özlemini şu beyitte çok güzel bir şekilde ifade etmiştir:
Yüzbin kez toğam uyağam dost burcında cevlân kılam
Hem bunda olam hem anda varıgelem (144/4)
Bu hareket, mekânı aştığı gibi zamanı da aşar, Yunus devriyelerinde geçmiş ile gelecek, ezel ile ebed arasında mekik dokur:
Mûsîle Tûra çıktım bin bir kelime kıldım
Halâyık ne olasın ben anda bilip geldim
İsî oldum kudretten behanedir avretten
İnâyet oldu Haktan ölü dirgörüp geldim
Circis oldum basıldım Mansur oldum asıldım
Hallaç pamuğu gibi bunda atılıp geldim
Muhammedi bir gece Hak okudu mirâca
Ser-teser uçtan uca bile yüz sürüp geldim (402)
Bu mısralar zaman içinde seyahatin ifadeleridir. Ayrıca şâir, zaman ve mekân içinde mevcut olan varlıklarla kendisini özdeşleştirmektedir. İsâ ile, Musa ile, Muhammed ile, dağlarla, denizlerle, yıldızlarla bütün mevcudât ile kendi benini birleştirmektedir: Kâbe vü büt iman benem çarh uruban dönen benem / Bulut olup havaya ağan rahmet olup yağan benem (157/1). Bu örnekler, edebî yönden incelendiğinde transformasyonu ve transandantali ifade eder. Ardı ardına tasavvur edilen bu transformasyonlar Yunusun şiirlerinde geniş bir hareket vizyonu yaratmaktadır.
Nebatlar: Yunus Emre nebatları hemen daima hareket imajları ile anlatmıştır. Onun şiirlerinde nebatlar, hareket, oluşum, değişim ve sefer halinde ifade edilir:
İy ışk eri aç gözüni yir yüzine eyle nazar
Gör bu latif çiöekleri bezenüben geldi geçer
Bunlar böyle bezenüben dosttan yana uzanuben
Bir sor ahi sen bunlara kancarudur azm-i sefer (23/2)
Ele aldığımız bu kategorileri çoğaltmak mümkündür. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Yunusun şiirlerinde harekete dayalı imajların onun şiir dünyasının temel imajları olduğu derhal anlaşılır. Bu hâl üslûba da yansır ve Yunusun şiirlerinde fiiller, büyük yoğunluk kazanır. Yunusun bazı mısraları tamamen fiil ve sıfat fiillerden kurulmuştur:
Bildük gelenler geçdiler gördük konanlar göçdiler (1/9)
Bildün gelen geçerimiş bildün konan göçerimiş (23/8)
Geçüp gitmek dilerisen düşmeyeyin dirisen (111/6)
Bazı mısraları aynı şekilde birer hareket ifadesi taşıyan zarf fiillerle örülmüştür:
Okuyuban yazmadın yanıluban azmadın (72/7)
Şiirlerinde redif ve kafiye kelimelerinin büyük bir çoğunluğunu fiiller meydana getirir. Bu fiillerin bir kısmı birleşik fiillerdir. Birleşik fiillerden tasvirî fiiller (descriptif) çokluğu ile dikkatimizi çeker . Bu tasvirî fiiller, devamlılık, çabukluk, yaklaşma ifadeleriyle hareket imajlarını anlatmaya oldukça uygundur:
İy Tanrıyı bir bilenler can Hakka kurban kılanlar
Ölü değüldür bu canlar ışk gölünde yüzedurur (79/5)
Dünyaya çok gelüp gitdüm erenler eteğin tuttum
Kudret ünini işitdüm kaynayuban coşa geldüm (176/2)
Yunus Emrenin şiirlerinde bazen redif, bazen kafiye kelimesi musammat yahut dörtlük özelliğinden dolayı üç veya dört defa tekrarlanan bir yapıyı zarurî kılar. Bunun sonucu olarak redif yahut kafiye kelimesi fiil olduğunda beyit yahut dörtlüğe zarurî olarak dört yahut üç fiil girer. Bu hâlin her beyitte tekrarlanması fiil yoğunluğunun artması sonucunu doğurur.
Diğer taraftan Yunus, şiirlerinde varlıkları kesret oldukları için, yani Tanrının birliğine ulaşmada birer engel oldukları için uzun uzun tasvir ve tavsif etmez. Varlıkları nadir olarak sıfatlar vasıtasıyla ifade eder. İşaret sıfatları bir kıyıya bırakılırsa birçok şiirinde sıfat bulmak mümkün değildir. Yunus, varlıkları vasıflandırmaktan çok, onları hareketleriyle, harekete ait hususiyetleriyle gözlerimizin önüne serer:
Hiç bilmezem kezek kimün aramuzda gezer ölüm
Halkı bostan idinmişdür diledügin üzer ölüm (155/1)
Bu beyitte ölüm gibi soyut bir kavram, alegorik bir mahiyet kazanmış ve hareket halinde ifade edilmiştir. Şâir şiir boyunca ölümü aynı alegori içinde ve hareket halinde anlatır.
Yunusun Deniz kenarında ova kuyuda işleyen kova / İsa ağzında duâ oldum bile işe geldüm. (176/6) beyitindeki kuyuda işleyen kova ifadesi bu hususta güzel bir örnektir. İşleyen sıfat fiili gramer açısından bir sıfat olmakla birlikte, fiil köklüdür ve zihnimizde bir hareket imajı yaratmaktadır. Yunus kovayı değişik şekillerde tavsif edebilirdi. Ancak Onun genel tercihi bu örnekte görüldüğü gibi varlıkları hareket halinde canlandırmaktır. Şâir, kitapı gökten inen, gülü açılan, solan, ağaçı uzayan, suyu akan, sızan, denizi mevc uran birer varlık olarak ifade eder.
Yunus Emrenin şiirlerindeki benzetmeler, meseller genellikle hareket imajları içerir. Teşbihin yönü sıfatlardan ziyade hareketlerdir:
Düştüm bu ışk denizine bahrılayın yüzer oldum
Seyran itdüm denizleri Hızırlayın gezer oldum (174/1)
Canum girmedin bu tene nazarum yokdı altuna
Düşdüm ayaklar altına topraklayın tozar oldum (174/7)
Şol kuşun kim yuvası toğan katında ola
Ol andan kaçan dura gide yayına bir gün (90/4)
Bir devlengiç yuva yapar yürür ilden yavrı kapar
Togan ileyinden sapar zîre elinde murdârı var (22/3)
Çün denize garkoldun boğazına geldi su
Deli bigi talbınma iy biçare battun tut (10/7)
Ağaç karır devrân döner kuş budağa bir kez konar
Dahı sana kuş konmamış ne gügercin ne hod dürrâç (13/4)
Ömrün senün ok bigi yay içinde topdolu
Tolmış oka ne turmak ha sen anı attın tut (19/5)
Ol kuşun kim yuvası doğan yanında ola
Ol anda kaçan dura gide yayına bir gün (421)
Nice bir ışk meydanında nefs atın seğirttirem
Ya nice bir başımı tûp eyleyip çevgân olam (400)
Yûnusa âşık diyüben zinhâr özenüp gelmegil
Çok bezrigân peşman olur varıcağız uzun yola (2/5)
Kaynar denizleyin canım oynar gemileyin tenim
İki deniz arasında garkoluban uşanayın (415)
Canım ışkın külüngüne Ferhâd olup tuttum başım
Daim dağları keserim Şirinim hiç solmaz benim (412)
Benim canım bir kuştur kim gövdem anın kafesidir
Dosttan haber geliceğiz bir gün uçar kuşum benim (401)
Louis Bazin, Yunus Emrenin şiir sanatının önemli niteliklerini şu sözleriyle tespit etmiştir: Bu büyük şâir, hiçbir taassup endişesine kapılmadan, bayağılıktan olduğu kadar şâirânelikten de kaçarak, ne müşahhas teferruattan, ne de en cüretli tecritlerden sakınmaksızın, hoşuna giden her mevzuû serbestçe ele alıp işler. Aslen mistik olan ilhâmının aynı kalmasına rağmen eserlerindeki çeşitlilik, insanı şaşırtır. Yunus Emrenin şiirlerinde rastladığımız temel tezatlardan birisi olan soyutsomut tezadı, tasavvufun vahdet-kesret kategorilerinin şairin sanatına yansımasından ibarettir. Şair, soyutu ifade ederken daima somuttan hareket etmiştir. Kesretten vahdete doğru bir yolculuğun içinde olan Yunus, somuttan soyutun anl***** geçer. Soyutu somut olarak ifade etmenin çeşitli vasıtaları vardır. Yunus şiirlerinde bu hususta meselâ alegori gibi çok sık kullanılan genel araçlarla birlikte kendisine has hale getirdiği özelleştirilmiş araçlar da kullanır. Yunusun ilâhî aşk yolculuğunu anlatırken hareket imajlarına çok sık başvurması bu soyut yolculuğu somut bir şekilde ifade edebilmek için bulduğu bir araçtır. Bu konuda genel olarak benimsenmiş yöntemlerle yetinmek, şâiri daima uzaklaşmaya çalıştığı kesreti, varlığı ifade etmek zorunda bırakacaktı. Şâir, varlığın ifadesi için yaratılmış olan dilin varlık tabakasından kurtulabilmek için hareket imajlarına yönelmiştir. Bu nitelikler, Yunusun üslubunu eşsiz ve orijinal yapar.
Yunusun şiirlerindeki kelimelerin oluşturduğu anlam alanları ve kelime alanları incelendikçe onun sanatının nitelikleri daha iyi anlaşılacaktır.
Yunus Emreye göre hayat, geçmiş ile gelecek yani ezel ile ebed arasında yapılan bir seyahattir . Yunus, hayatı tasavvuf felsefesinin bu temel alegorisi yani benzetmesi çerçevesinde kavrar ve şiirlerinde bu alegoriden doğan birçok imaj kullanır. Mutasavvıflar insanın aslî macerasını yani dünyaya geliş ve gidişini bir daire hareketi gibi hayal etmişlerdir. Devr nazariyesine göre manevî âlemden maddî âleme gelen ruhlar, tekrar ilk ve aslî vatanlarına geri dönerler. Maddî âleme inen ruhların izlediği yola kavs-i nüzûl, dönüşte izlenen yola kavs-i urûc adını vermişlerdir. Bu iki kavis, yarım daire bir daire teşkil eder. Devr, bu daire hareketini tamamlamaktır . Tasavvufta kullanılan sâlik, rehber, menzil, misâfir, sefer, teferrüc, seyr . gibi kavramlar aynı alegoriye bağlıdır. Tasavvuf düşüncesinde önemli bir yeri olan hal ve makam kavramları, yol imajına dayanır, basitten karmaşığa doğru belli menzillere ulaşmayı ifade eder. Bu yolculuktaki konaklama yerlerine makam veya menzil denir. Tasavvufun bu temel alegorileri, Yunus Emrenin temlerini olduğu kadar üslûbunu da belirlemiştir: Yol ve seyahat alegorilerinden doğan harekete dayalı imajlar, Yunusun şiir sanatının en belirgin niteliğidir.
Yunus Emrenin şiirlerinin dokusunu oluşturan hareket imajlarını şu kategoriler altında toplayabiliriz:
Aşk: Yunus Emrenin şiirlerinde tasavvufî aşk, aslî temdir. Şâir, bu soyut kavramı ifade ederken ateş, içki, cinnet gibi klasikleşmiş olan istiârelerle birlikte oldukça orijinal olan hareket imajlarından ve tasvirlerinden yararlanmıştır:
Tağa düşer kül eyler gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler cüretlü nesnedür ışk (104/3)
Denizleri kaynadur mevce gelür oynadur
Kayaları söyledür kuvvetli nesnedür ışk (104/5)
Işk nefs iline akdı ne bulduysa yakdı
Kibir kalasın yıkdı anda çok savaş oldı (307/3)
Yunusun şiirlerinde aşk, alegorik bir mahiyet kazanır. Ancak Işkı hiçbir nesneye mesel bağlasam olmaz. Dünyede âhirette ne dutısar ışk yerin (202/4) diyerek aşkı benzetmelerle anlatmanın güçlüğünü belirten şâir, bu güçlüğü, yukarıdaki beyitlerde de, Niteki bu gönlüm evi ışk elinden taşagelür / Niçe yüksek yürürisem ışk başumdan aşagelür (78/1) tarzındaki diğer beyitlerinde de hareket imajlarından faydalanarak çözmüştür.
Kozmik Âlem: Yunus Emre kozmik âlemi, küllî ruh düşüncesine bağlı olarak canlılık ve hareketlilik vasıflarıyla kavrar ve bu vasıflara uygun hayallerle ifade eder. Allah kozmik âleme hareket etme emrini vermiştir: Göke eyitti dön didi ay u gün yürüsün didi (274/3) Bundan dolayı gökler dönmektedir: Bu çizginen gökleri tahtes-serâ yirleri (105/2). Aşk ile kurulmuş olan yer ve gök, bu aşkla dönmektedir. Yunus bu baş döndürücü kozmik harekete katılma arzusunu şöyle ifade etmiştir: Geh feleklerden meleklerden dilekler eyleyem / Gâh arş u şemsde gerdûn olam gerdân olam (156/2). Kozmik âlem de aynı duygularla dervişlerin sohbetine katılmayı arzu eder: Ay ü Güneş müştakdurur dervişlerin sohbetine / Ferişteler tesbih okur zikir eder dervişleri (448) . Yunus Emre, kozmik âlemi, bize Van Goghun tablolarında olduğu gibi ya aşkın ifadesi olan sonsuz hareketliliği içinde ya kıyamet gününün olağanüstülüğü içinde sunar. Ne kozmik âlem sükûn içindedir, ne de o kozmik âlemi sükûn içinde seyr ve tasvir eder: Tağlar yerinden ırıla gökler heybetten yarıla / Ilduzlar bağı kırıla düşe yere galtân ola (7/5).
İnsan: Yunus Emre, kozmik âlemin hareketi ile bir seyahat saydığı insan ömrü arasında bir paralellik görür: Yer, gök, yıldızlar, insanlar ilâhî bir emirle aynı hareketin içindedirler: Günde yir gök gide-durur konşun sefer ide-durur / Ecel bir bir yuda-durur bu dünyeye mağrur nedür (54/6). Bu hareket menşeini Tanrıdan alır: Alet ü hareket cümlesi senden / Anunçün işine kimse kırılmaz (87/7).
Yunus Emre bir mutasavvıf olarak, kendisini üç türlü sefer içinde tasavvur eder: Tanrıya sefer, Tanrının evi olan gönüle sefer, zahirî sefer .Tasavvuf terminolojisinde kalbin zikirle seyr etmesi ile manevî yolculuğu, dört dereceli bir sefer olarak anlatılmıştır:
a) Seyr ilellah (Allaha doğru yolculuk),
b) Seyr fillâh (Allahta seyr),
c) Seyr billâh (Allah ile seyr)
d) Allahtan Allah ile sefer . Bu temel tasavvurlara bağlı olan Yunus Emre, insanı hareket halinde ifade etmiştir.
Dervişler, bu harekete dayanan hayat görüşlerine uygun olarak, daima hareket halindedirler:
Dervişler fitne kabın bunda uşattı
Hareket itti bunda olmadı battâl (122/3).
Onlar kaz gibi hantal değildir, Hüma kuşu gibidir:
Kan erenler geldi geçti bunlar yurdı kaldı göçdi
Pervâz urup Hakka uçdı hümâ kuşıdur kaz değil (131/2).
Yunus devamlı bir hareket özlemi içindedir. Bu özlemini şu beyitte çok güzel bir şekilde ifade etmiştir:
Yüzbin kez toğam uyağam dost burcında cevlân kılam
Hem bunda olam hem anda varıgelem (144/4)
Bu hareket, mekânı aştığı gibi zamanı da aşar, Yunus devriyelerinde geçmiş ile gelecek, ezel ile ebed arasında mekik dokur:
Mûsîle Tûra çıktım bin bir kelime kıldım
Halâyık ne olasın ben anda bilip geldim
İsî oldum kudretten behanedir avretten
İnâyet oldu Haktan ölü dirgörüp geldim
Circis oldum basıldım Mansur oldum asıldım
Hallaç pamuğu gibi bunda atılıp geldim
Muhammedi bir gece Hak okudu mirâca
Ser-teser uçtan uca bile yüz sürüp geldim (402)
Bu mısralar zaman içinde seyahatin ifadeleridir. Ayrıca şâir, zaman ve mekân içinde mevcut olan varlıklarla kendisini özdeşleştirmektedir. İsâ ile, Musa ile, Muhammed ile, dağlarla, denizlerle, yıldızlarla bütün mevcudât ile kendi benini birleştirmektedir: Kâbe vü büt iman benem çarh uruban dönen benem / Bulut olup havaya ağan rahmet olup yağan benem (157/1). Bu örnekler, edebî yönden incelendiğinde transformasyonu ve transandantali ifade eder. Ardı ardına tasavvur edilen bu transformasyonlar Yunusun şiirlerinde geniş bir hareket vizyonu yaratmaktadır.
Nebatlar: Yunus Emre nebatları hemen daima hareket imajları ile anlatmıştır. Onun şiirlerinde nebatlar, hareket, oluşum, değişim ve sefer halinde ifade edilir:
İy ışk eri aç gözüni yir yüzine eyle nazar
Gör bu latif çiöekleri bezenüben geldi geçer
Bunlar böyle bezenüben dosttan yana uzanuben
Bir sor ahi sen bunlara kancarudur azm-i sefer (23/2)
Ele aldığımız bu kategorileri çoğaltmak mümkündür. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Yunusun şiirlerinde harekete dayalı imajların onun şiir dünyasının temel imajları olduğu derhal anlaşılır. Bu hâl üslûba da yansır ve Yunusun şiirlerinde fiiller, büyük yoğunluk kazanır. Yunusun bazı mısraları tamamen fiil ve sıfat fiillerden kurulmuştur:
Bildük gelenler geçdiler gördük konanlar göçdiler (1/9)
Bildün gelen geçerimiş bildün konan göçerimiş (23/8)
Geçüp gitmek dilerisen düşmeyeyin dirisen (111/6)
Bazı mısraları aynı şekilde birer hareket ifadesi taşıyan zarf fiillerle örülmüştür:
Okuyuban yazmadın yanıluban azmadın (72/7)
Şiirlerinde redif ve kafiye kelimelerinin büyük bir çoğunluğunu fiiller meydana getirir. Bu fiillerin bir kısmı birleşik fiillerdir. Birleşik fiillerden tasvirî fiiller (descriptif) çokluğu ile dikkatimizi çeker . Bu tasvirî fiiller, devamlılık, çabukluk, yaklaşma ifadeleriyle hareket imajlarını anlatmaya oldukça uygundur:
İy Tanrıyı bir bilenler can Hakka kurban kılanlar
Ölü değüldür bu canlar ışk gölünde yüzedurur (79/5)
Dünyaya çok gelüp gitdüm erenler eteğin tuttum
Kudret ünini işitdüm kaynayuban coşa geldüm (176/2)
Yunus Emrenin şiirlerinde bazen redif, bazen kafiye kelimesi musammat yahut dörtlük özelliğinden dolayı üç veya dört defa tekrarlanan bir yapıyı zarurî kılar. Bunun sonucu olarak redif yahut kafiye kelimesi fiil olduğunda beyit yahut dörtlüğe zarurî olarak dört yahut üç fiil girer. Bu hâlin her beyitte tekrarlanması fiil yoğunluğunun artması sonucunu doğurur.
Diğer taraftan Yunus, şiirlerinde varlıkları kesret oldukları için, yani Tanrının birliğine ulaşmada birer engel oldukları için uzun uzun tasvir ve tavsif etmez. Varlıkları nadir olarak sıfatlar vasıtasıyla ifade eder. İşaret sıfatları bir kıyıya bırakılırsa birçok şiirinde sıfat bulmak mümkün değildir. Yunus, varlıkları vasıflandırmaktan çok, onları hareketleriyle, harekete ait hususiyetleriyle gözlerimizin önüne serer:
Hiç bilmezem kezek kimün aramuzda gezer ölüm
Halkı bostan idinmişdür diledügin üzer ölüm (155/1)
Bu beyitte ölüm gibi soyut bir kavram, alegorik bir mahiyet kazanmış ve hareket halinde ifade edilmiştir. Şâir şiir boyunca ölümü aynı alegori içinde ve hareket halinde anlatır.
Yunusun Deniz kenarında ova kuyuda işleyen kova / İsa ağzında duâ oldum bile işe geldüm. (176/6) beyitindeki kuyuda işleyen kova ifadesi bu hususta güzel bir örnektir. İşleyen sıfat fiili gramer açısından bir sıfat olmakla birlikte, fiil köklüdür ve zihnimizde bir hareket imajı yaratmaktadır. Yunus kovayı değişik şekillerde tavsif edebilirdi. Ancak Onun genel tercihi bu örnekte görüldüğü gibi varlıkları hareket halinde canlandırmaktır. Şâir, kitapı gökten inen, gülü açılan, solan, ağaçı uzayan, suyu akan, sızan, denizi mevc uran birer varlık olarak ifade eder.
Yunus Emrenin şiirlerindeki benzetmeler, meseller genellikle hareket imajları içerir. Teşbihin yönü sıfatlardan ziyade hareketlerdir:
Düştüm bu ışk denizine bahrılayın yüzer oldum
Seyran itdüm denizleri Hızırlayın gezer oldum (174/1)
Canum girmedin bu tene nazarum yokdı altuna
Düşdüm ayaklar altına topraklayın tozar oldum (174/7)
Şol kuşun kim yuvası toğan katında ola
Ol andan kaçan dura gide yayına bir gün (90/4)
Bir devlengiç yuva yapar yürür ilden yavrı kapar
Togan ileyinden sapar zîre elinde murdârı var (22/3)
Çün denize garkoldun boğazına geldi su
Deli bigi talbınma iy biçare battun tut (10/7)
Ağaç karır devrân döner kuş budağa bir kez konar
Dahı sana kuş konmamış ne gügercin ne hod dürrâç (13/4)
Ömrün senün ok bigi yay içinde topdolu
Tolmış oka ne turmak ha sen anı attın tut (19/5)
Ol kuşun kim yuvası doğan yanında ola
Ol anda kaçan dura gide yayına bir gün (421)
Nice bir ışk meydanında nefs atın seğirttirem
Ya nice bir başımı tûp eyleyip çevgân olam (400)
Yûnusa âşık diyüben zinhâr özenüp gelmegil
Çok bezrigân peşman olur varıcağız uzun yola (2/5)
Kaynar denizleyin canım oynar gemileyin tenim
İki deniz arasında garkoluban uşanayın (415)
Canım ışkın külüngüne Ferhâd olup tuttum başım
Daim dağları keserim Şirinim hiç solmaz benim (412)
Benim canım bir kuştur kim gövdem anın kafesidir
Dosttan haber geliceğiz bir gün uçar kuşum benim (401)
Louis Bazin, Yunus Emrenin şiir sanatının önemli niteliklerini şu sözleriyle tespit etmiştir: Bu büyük şâir, hiçbir taassup endişesine kapılmadan, bayağılıktan olduğu kadar şâirânelikten de kaçarak, ne müşahhas teferruattan, ne de en cüretli tecritlerden sakınmaksızın, hoşuna giden her mevzuû serbestçe ele alıp işler. Aslen mistik olan ilhâmının aynı kalmasına rağmen eserlerindeki çeşitlilik, insanı şaşırtır. Yunus Emrenin şiirlerinde rastladığımız temel tezatlardan birisi olan soyutsomut tezadı, tasavvufun vahdet-kesret kategorilerinin şairin sanatına yansımasından ibarettir. Şair, soyutu ifade ederken daima somuttan hareket etmiştir. Kesretten vahdete doğru bir yolculuğun içinde olan Yunus, somuttan soyutun anl***** geçer. Soyutu somut olarak ifade etmenin çeşitli vasıtaları vardır. Yunus şiirlerinde bu hususta meselâ alegori gibi çok sık kullanılan genel araçlarla birlikte kendisine has hale getirdiği özelleştirilmiş araçlar da kullanır. Yunusun ilâhî aşk yolculuğunu anlatırken hareket imajlarına çok sık başvurması bu soyut yolculuğu somut bir şekilde ifade edebilmek için bulduğu bir araçtır. Bu konuda genel olarak benimsenmiş yöntemlerle yetinmek, şâiri daima uzaklaşmaya çalıştığı kesreti, varlığı ifade etmek zorunda bırakacaktı. Şâir, varlığın ifadesi için yaratılmış olan dilin varlık tabakasından kurtulabilmek için hareket imajlarına yönelmiştir. Bu nitelikler, Yunusun üslubunu eşsiz ve orijinal yapar.
Yunusun şiirlerindeki kelimelerin oluşturduğu anlam alanları ve kelime alanları incelendikçe onun sanatının nitelikleri daha iyi anlaşılacaktır.