-
- Üyelik Tarihi
- 5 Nis 2013
-
- Mesajlar
- 955
-
- MFC Puanı
- 1
Yarın bir Çinli kardeşim
Bundan altı yedi ay önce Çinin değişik bölgelerinden on kişi İstanbula gelir. Bunların ortak özelikleri yeni Müslüman olmalarıdır. Umre için İstanbul üzerinden Arabistana gideceklerdir. Kimi yirmi gün önce, kimi bir ay, kimi iki ay önce Müslüman olmuştur. Ne yeterince İslâmî bilgileri, ne de yapacakları umre ile ilgili bir bilgileri vardır. Yanlarına, kendilerine yardımcı olacak, hem Çinceyi, hem Arapçayı iyi bilen, hem de İslâmî bilgisi olan birini rehber olarak alacaklardı. Türkistandaki Çin zulmünden kaçıp İstanbula yerleşmiş bir Uygur kardeşimiz, bu on Çinliye rehber olur. Bundan sonra hâdiseyi bu kardeşimizden dinleyelim:
Yeni Müslüman olmuş bu on Çinli ile birlikte yola çıktık. Kısa zamanda aramızda iyi bir dostluk kuruldu. Yeni Mümin olmuş bu insanlar, büyük bir heyecan yaşıyorlardı. Hiçbirinin İslâmî bilgisi yoktu. Hatta namazda okuyacakları sûreleri bile bilmiyorlardı. Namazlarda sadece Elhamdülillah, Allahu Ekber diyebiliyorlardı. Önce Mekkeye gittik. Kâbede onların hâli görülmeye değerdi. Yeni doğmuş çocuklar gibiydiler. Kah ağlıyor kah gülüyorlardı.
İsimlerini değiştirmiştik: Muhammed(Çan Çing), Hasan(Çun Fang) gibi her biri yeni ismi ile çağrılıyordu. On Çinli kardeşimizden biri olan Muhammedte bir farklılık vardı. Bu durum dikkatimi çekmişti. Her namazını gözleri yaşlı olarak bitiriyordu. Bir gün Muhammed sordu:
- İçki nedir, İçkiye dinimiz nasıl bakar?
- Rabbimiz içkiyi kesin olarak yasaklamıştır, içilmesi, yapılması, taşınması, satılması yasaktır.
Kaldığmız otele gelmiştik. Muhammed bir telefon edeceğini söyledi ve ona memleketine telefon etme imkânı sağladık. Çindeki kardeşini arıyordu. Kardeşine aynen şöyle diyordu:
- İçki fabrikamızı kapat, Allahımız öyle emretmiş. Bize bu emre uymak düşer.
Kardeşi bunu yapamayacağını, birçok bağlantısının olduğunu, durup dururken kapatırlarsa, yüz binlerce dolar zarar edeceklerini, hiç olmazsa kendisine biraz zaman vermesini söyler. Fakat Muhammed kararlıdır:
-Allah emretmiş, bize uymak düşer. Fabrikayı hemen kapat, ben gelince borçları hallederim.
Mekkedeki ziyaretimizi bitirdik ve Medineye gittik. Medinede bir sabah namazı. Efendimizin Burası cennet bahçesidir buyurduğu yerde sabah namazının farzını kılıyoruz. Muhammed benim yanımda. Diğer Çinli kardeşlerimizle aynı saftayız. Muhammed secdeye varıyor ancak bir daha kalkmıyor. Biz namazı bitirdiğimiz halde o hâlâ secdede. Zannettim ki Muhammed secdede kendinden geçti. Ancak uzun süre beklememize rağmen kalkmayınca merak ettim. Seslendim. Cevap vermedi. Tekrar seslendim yine tepki yok. Tedirgin oldum. Elimi uzattım, omzuna dokundum ve hafifçe çekeyim dedim ki, sağ tarafının üzerine yuvarlanıverdi. Hemen ambulans çağırdık, hastaneye götürdüler. Biz de arkasından gittik. Hastanedeki ilk muayenede çoktan vefat ettiğini söylediler. Muhammedi hastanenin morguna kaldırdılar. Çinli kardeşlerimle birlikte hastanenin önünde ne yapacağmızı bilemez bir hâlde üzüntü içinde bulunuyorduk. O sırada bir araba ile makam mevki sahibi biri olduğu anlaşılan bir zat geldi. Herkes onu hürmetle karşıladı, sonradan öğrendik ki bu zat Medinenin ileri gelen yöneticilerinden biri imiş. Hastane yetkililerine sordu:
- Bugün burada ölen bir Çinli var mı?
- Evet, dediler.
Biz de meraklanıp,
-Biz O Çinlinin arkadaşıyız. Neden sordunuz? diye sorunca şu açıklamada bulundu:
-Dün gece Efendimiz rüyamda bana göründü ve buyurdular ki,
Yarın burada bir Çinli kardeşim vefat edecek, onun cenazesi ile ilgilenin
Bir anda her şey değişti. Muhammedi morgdan aldılar, bir devlet yetkilisi defnedilir gibi defnedildi.
Kaynak: Kulis Ankara, Milli Gazete, 28.08.2005
Bundan altı yedi ay önce Çinin değişik bölgelerinden on kişi İstanbula gelir. Bunların ortak özelikleri yeni Müslüman olmalarıdır. Umre için İstanbul üzerinden Arabistana gideceklerdir. Kimi yirmi gün önce, kimi bir ay, kimi iki ay önce Müslüman olmuştur. Ne yeterince İslâmî bilgileri, ne de yapacakları umre ile ilgili bir bilgileri vardır. Yanlarına, kendilerine yardımcı olacak, hem Çinceyi, hem Arapçayı iyi bilen, hem de İslâmî bilgisi olan birini rehber olarak alacaklardı. Türkistandaki Çin zulmünden kaçıp İstanbula yerleşmiş bir Uygur kardeşimiz, bu on Çinliye rehber olur. Bundan sonra hâdiseyi bu kardeşimizden dinleyelim:
Yeni Müslüman olmuş bu on Çinli ile birlikte yola çıktık. Kısa zamanda aramızda iyi bir dostluk kuruldu. Yeni Mümin olmuş bu insanlar, büyük bir heyecan yaşıyorlardı. Hiçbirinin İslâmî bilgisi yoktu. Hatta namazda okuyacakları sûreleri bile bilmiyorlardı. Namazlarda sadece Elhamdülillah, Allahu Ekber diyebiliyorlardı. Önce Mekkeye gittik. Kâbede onların hâli görülmeye değerdi. Yeni doğmuş çocuklar gibiydiler. Kah ağlıyor kah gülüyorlardı.
İsimlerini değiştirmiştik: Muhammed(Çan Çing), Hasan(Çun Fang) gibi her biri yeni ismi ile çağrılıyordu. On Çinli kardeşimizden biri olan Muhammedte bir farklılık vardı. Bu durum dikkatimi çekmişti. Her namazını gözleri yaşlı olarak bitiriyordu. Bir gün Muhammed sordu:
- İçki nedir, İçkiye dinimiz nasıl bakar?
- Rabbimiz içkiyi kesin olarak yasaklamıştır, içilmesi, yapılması, taşınması, satılması yasaktır.
Kaldığmız otele gelmiştik. Muhammed bir telefon edeceğini söyledi ve ona memleketine telefon etme imkânı sağladık. Çindeki kardeşini arıyordu. Kardeşine aynen şöyle diyordu:
- İçki fabrikamızı kapat, Allahımız öyle emretmiş. Bize bu emre uymak düşer.
Kardeşi bunu yapamayacağını, birçok bağlantısının olduğunu, durup dururken kapatırlarsa, yüz binlerce dolar zarar edeceklerini, hiç olmazsa kendisine biraz zaman vermesini söyler. Fakat Muhammed kararlıdır:
-Allah emretmiş, bize uymak düşer. Fabrikayı hemen kapat, ben gelince borçları hallederim.
Mekkedeki ziyaretimizi bitirdik ve Medineye gittik. Medinede bir sabah namazı. Efendimizin Burası cennet bahçesidir buyurduğu yerde sabah namazının farzını kılıyoruz. Muhammed benim yanımda. Diğer Çinli kardeşlerimizle aynı saftayız. Muhammed secdeye varıyor ancak bir daha kalkmıyor. Biz namazı bitirdiğimiz halde o hâlâ secdede. Zannettim ki Muhammed secdede kendinden geçti. Ancak uzun süre beklememize rağmen kalkmayınca merak ettim. Seslendim. Cevap vermedi. Tekrar seslendim yine tepki yok. Tedirgin oldum. Elimi uzattım, omzuna dokundum ve hafifçe çekeyim dedim ki, sağ tarafının üzerine yuvarlanıverdi. Hemen ambulans çağırdık, hastaneye götürdüler. Biz de arkasından gittik. Hastanedeki ilk muayenede çoktan vefat ettiğini söylediler. Muhammedi hastanenin morguna kaldırdılar. Çinli kardeşlerimle birlikte hastanenin önünde ne yapacağmızı bilemez bir hâlde üzüntü içinde bulunuyorduk. O sırada bir araba ile makam mevki sahibi biri olduğu anlaşılan bir zat geldi. Herkes onu hürmetle karşıladı, sonradan öğrendik ki bu zat Medinenin ileri gelen yöneticilerinden biri imiş. Hastane yetkililerine sordu:
- Bugün burada ölen bir Çinli var mı?
- Evet, dediler.
Biz de meraklanıp,
-Biz O Çinlinin arkadaşıyız. Neden sordunuz? diye sorunca şu açıklamada bulundu:
-Dün gece Efendimiz rüyamda bana göründü ve buyurdular ki,
Yarın burada bir Çinli kardeşim vefat edecek, onun cenazesi ile ilgilenin
Bir anda her şey değişti. Muhammedi morgdan aldılar, bir devlet yetkilisi defnedilir gibi defnedildi.
Kaynak: Kulis Ankara, Milli Gazete, 28.08.2005