- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Tem 2013
-
- Mesajlar
- 12,310
-
- MFC Puanı
- 5,925
Gezi Direnişi nedeniyle açılan onlarca soruşturmadan birine ilişkin hazırlanan iddianamenin İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından savcılığa iade edilmesi, yargı içindeki yelpazenin ilginç bir rengini oluşturdu.
Geçen yıl mayıs sonundan itibaren tüm yurdu hatta dünyayı saran Gezi Direnişinin en hareketli günlerinin ardından devreye giren yargı süreci birbiriyle taban tabana zıt kararlarla devam ediyor.
Bu tablo Türkiyede yargının durumunu, bulanıklığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Önce soralım; iki kere iki kaç eder?
Bu da soru mu, elbette dört eder demeyin.
Halen uygulamadaki yargı sistemimize göre Ankarada sekiz, İstanbulda üç, İzmirde beş edebilir... Öteki kentlerimizde ne edeceğini tam olarak söyleyemeyiz!
İşte yargının genel durumu bu örneğe benziyor.
Özünde hukuk da matematikseldir; benzer soruşturmaların devamında açılan davaların benzer şekilde sonuçlanması gerekir ama öyle olmuyor.
***
Girişte vurguladığımız İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesinin Taksim Dayanışması üyelerine yönelik iddianameyi iade etme kararındaki gerekçeler şunlar:
- Örgüt var demişsiniz, böyle bir iddiada bulunmak için gerekli olan delilleri belirtmemişsiniz.
- Örgüt suç işlemek üzere kurulmuştur, demişsiniz, hangi suçları işlediğini sıralamamışsınız.
- Suçladığınız kişilerin hangi kanun maddesine göre yargılanması gerektiğini yazmamışsınız. Örgüt kurma suçu Türk Ceza Yasasında birden fazla maddede yer almaktadır ve her örgüt türünün cezası farklıdır.
- Kamu görevlilerine cebir ve şiddet kullanıldığını iddia etmişsiniz, buna maruz kalan görevlilerin kimler olduğunu yazmamışsınız. - Adalet ve Kalkınma Partisinin İstanbul İl Başkanlığının ve partiye ait araçların zarar gördüğünü yazmışsınız, bu suçu kimlerin işlediğini açık kimliğiyle birlikte belirtmemişsiniz.
Mahkeme, ret yazısında bu temel unsurlar olmadığı sürece suçlanan kişilerin savunma da yapamayacağını, bu durumda adil yargılama ilkesinin ihlal edilmiş olacağını vurguladı.
***
Yukarıdaki gerekçeler, Ergenekondan Balyoza, Odatvden KCKye, Geziden HES direnişlerine kadar açılan tüm davaların tarifidir.
İstanbul 50. Asliye Ceza Mahkemesi de 23 kişilik bir başka Gezi soruşturmasının iddianamesini benzer gerekçelerle geri çevirmiş; baret, deniz gözlüğü, sirke, sargı bezi gibi malzemelerin suç delili sayılamayacağını belirtmişti. Savcılık iddianamesinde ısrar edince de duruşma yapmadan beraat kararı vermişti.
Her iki mahkeme, insanların düşüncelerini ifade etmesinin, demokratik tepkilerini ortaya koymasının suç olarak yorumlanamayacağını belirterek bir bakıma Gezi ruhunun görmeyi istediği Türkiye yönünde karar verdi.
Ama tüm mahkemeler böyle değil. Örneğin, Gezi ruhunun bir parçası olarak ODTÜde kesilen ağaçların yerine fidan dikmek isteyen gençler hakkında savcılık iddianame hazırladı. Fidanları suç aleti sayıp 14 yıla kadar varan hapis cezaları istedi. Mahkeme de iddianameyi kabul etti.
Hukuktaki şu ilkenin geçerliliğini bir kez daha yaşayarak görüyoruz:
En iyi yasa kötü yargılayıcıların elinde olumsuz sonuçlar verebilir. En kötü yasa iyi uygulayıcıların elinde hukuki sonuçlar verebilir
Gezi ruhunun bir nebze etkilediğini düşündüğümüz yargıç sayısının artmasını diliyoruz!
Geçen yıl mayıs sonundan itibaren tüm yurdu hatta dünyayı saran Gezi Direnişinin en hareketli günlerinin ardından devreye giren yargı süreci birbiriyle taban tabana zıt kararlarla devam ediyor.
Bu tablo Türkiyede yargının durumunu, bulanıklığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Önce soralım; iki kere iki kaç eder?
Bu da soru mu, elbette dört eder demeyin.
Halen uygulamadaki yargı sistemimize göre Ankarada sekiz, İstanbulda üç, İzmirde beş edebilir... Öteki kentlerimizde ne edeceğini tam olarak söyleyemeyiz!
İşte yargının genel durumu bu örneğe benziyor.
Özünde hukuk da matematikseldir; benzer soruşturmaların devamında açılan davaların benzer şekilde sonuçlanması gerekir ama öyle olmuyor.
***
Girişte vurguladığımız İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesinin Taksim Dayanışması üyelerine yönelik iddianameyi iade etme kararındaki gerekçeler şunlar:
- Örgüt var demişsiniz, böyle bir iddiada bulunmak için gerekli olan delilleri belirtmemişsiniz.
- Örgüt suç işlemek üzere kurulmuştur, demişsiniz, hangi suçları işlediğini sıralamamışsınız.
- Suçladığınız kişilerin hangi kanun maddesine göre yargılanması gerektiğini yazmamışsınız. Örgüt kurma suçu Türk Ceza Yasasında birden fazla maddede yer almaktadır ve her örgüt türünün cezası farklıdır.
- Kamu görevlilerine cebir ve şiddet kullanıldığını iddia etmişsiniz, buna maruz kalan görevlilerin kimler olduğunu yazmamışsınız. - Adalet ve Kalkınma Partisinin İstanbul İl Başkanlığının ve partiye ait araçların zarar gördüğünü yazmışsınız, bu suçu kimlerin işlediğini açık kimliğiyle birlikte belirtmemişsiniz.
Mahkeme, ret yazısında bu temel unsurlar olmadığı sürece suçlanan kişilerin savunma da yapamayacağını, bu durumda adil yargılama ilkesinin ihlal edilmiş olacağını vurguladı.
***
Yukarıdaki gerekçeler, Ergenekondan Balyoza, Odatvden KCKye, Geziden HES direnişlerine kadar açılan tüm davaların tarifidir.
İstanbul 50. Asliye Ceza Mahkemesi de 23 kişilik bir başka Gezi soruşturmasının iddianamesini benzer gerekçelerle geri çevirmiş; baret, deniz gözlüğü, sirke, sargı bezi gibi malzemelerin suç delili sayılamayacağını belirtmişti. Savcılık iddianamesinde ısrar edince de duruşma yapmadan beraat kararı vermişti.
Her iki mahkeme, insanların düşüncelerini ifade etmesinin, demokratik tepkilerini ortaya koymasının suç olarak yorumlanamayacağını belirterek bir bakıma Gezi ruhunun görmeyi istediği Türkiye yönünde karar verdi.
Ama tüm mahkemeler böyle değil. Örneğin, Gezi ruhunun bir parçası olarak ODTÜde kesilen ağaçların yerine fidan dikmek isteyen gençler hakkında savcılık iddianame hazırladı. Fidanları suç aleti sayıp 14 yıla kadar varan hapis cezaları istedi. Mahkeme de iddianameyi kabul etti.
Hukuktaki şu ilkenin geçerliliğini bir kez daha yaşayarak görüyoruz:
En iyi yasa kötü yargılayıcıların elinde olumsuz sonuçlar verebilir. En kötü yasa iyi uygulayıcıların elinde hukuki sonuçlar verebilir
Gezi ruhunun bir nebze etkilediğini düşündüğümüz yargıç sayısının artmasını diliyoruz!