Sual: Allahtan başkasının iş yaptığını söyleyen, mesela (Aspirin ağrıyı kesti), (Resulullah'ın veya Abdülkadir Geylaninin hürmetine Allah duamı kabul etti) diyen, Fâtiha sûresindeki (Biz yalnız senden yardım dileriz) mealindeki âyete göre, güya müşrik oluyormuş. İlaçtan, enbiyadan veya evliyadan yardım istemek şirk mi oluyor?
CEVAP
Hayır, şirk olmaz. İnsana yardım etme kuvvetini veren Allahü teâlâdır. Asıl, (Enbiya ve evliya yardım edemez) diyerek Allahü teâlânın kudretinden şüphe eden müşrik olur.
Vehhabiler, (Ölmüş evliya ve enbiyadan yardım istenmez) diyor. Mesela darda kalan insanlara, Hızır aleyhisselamın ruhunun yetiştiğini inkâr ediyorlar. Hâlbuki ruhun ölmediği, âyet ve hadislerle açıkça bildirilmiştir. (İmdat yâ Hızır) demek şirk olmaz, Allahtan yardım istemek, sebebe yapışmak olur. (İmdat yâ Resulallah, şefaat yâ Resulallah) demek de şirk değil, Allahtan yardım istemek olur. Allahü teâlâ yardım isteyenin sesini bu zatlara duyurmaya ve onların ruhlarına da yardım etme kuvvetini vermeye, elbette kâdirdir. Dirilere yardım etme kuvvetini veren Allahü teâlâ, ölmüş zatlara da vermektedir. Bunlara şirk demek, Allahü teâlânın kudretinden şüphe etmek olur.
Evliyanın diri veya ölü olmasının farkı yoktur. Büyük bir zat vefat edince, feyzi kesilmez, hattâ artar. (İrşad-üt-talibin)
Maliki mezhebinin büyük âlimlerinden Ali Echuri hazretleri, (Veli, dünyadayken, kınındaki kılıç gibidir. Ölünce, kınından çıkan kılıç gibi olur, tasarrufu, tesiri kuvvetlenir.) buyurmuştur. Bu sözü, Ebu Ali Senci hazretleri de, Nur-ül-hidaye kitabında yazmaktadır. (Berika)
Allahü teâlâ, sevdiklerinin ruhlarına işittirir. Onların hatırı için istenileni yaratır. Diriler Allahü teâlânın yaratmasına sebep olduğu gibi, ruhları da diri olduğu için, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olur. Hazret-i Âdem, Muhammed aleyhisselamın hürmeti için dua etti, duası kabul oldu. Allahü teâlâ da, (Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismiyle, her ne isteseydin kabul ederdim, O olmasaydı, seni yaratmazdım.) buyurdu. (Hâkim, Beyheki)
Ölü-diri her velinin ruhundan yardım istenir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Halil-ür-rahman [Hazret-i İbrahim] gibi 40 kişi her zaman bulunur. Onların sebebiyle yardım görülür ve zafere kavuşulur. Onların bereketiyle gökten yağmur yağar. Onların yerine yeni biri gelmedikçe, ölen olmaz.) [Taberani]
(Çölde yalnız kalan kimse, bir şey kaybederse, Ey Allahın kulları, bana yardım edin desin! Çünkü Allahü teâlânın sizin göremediğiniz kulları vardır.) [Taberani] Bu hadis-i şerif, yanında olmayan kimseye seslenerek, ondan yardım istemeyi emretmektedir. (El-Üsul-ül-erbea)
Fatiha suresindeki, (Yalnız senden yardım isteriz) mealindeki âyet-i kerime, ölünün de, dirinin de bir şey yapmasına tesir eden kudretin, Allahü teâlâdan başka bir güç olduğunu göstermez. Mesela acıkan kimsenin, hiçbir sebebe yapışmadan, (Ya Rabbi, beni doyur) demesi, bu âyete uygun değildir; çünkü Cenab-ı Hak, doyurmak için yemek yemeyi sebep kılmıştır. Yemek yiyip doyanın da, doymayı Allahtan bilmesi gerekir. Rabbimiz, yemek yemeden de doyurur; fakat yemek yenmesini sebep kılmıştır. (Yalnız senden yardım isteriz) diyen kimsenin fırıncıya gidip, (Bana ekmek ver) diye ondan yardım istemesi Allahtan başkasından yardım istemek değil, Allahü teâlânın emrettiği sebeplere yapışmak olur. Ölü veya diri Evliyadan yardım istemek de, sebeplere yapışmaktır. Sebeplere yapışmak da, Allahü teâlânın emrine uygundur.
Abdülaziz-i Dehlevî hazretleri Fâtihanın tefsirinde buyuruyor ki: Birinden yardım istenirken, yalnız ona güvenilirse, onun, Allahü teâlânın yardımına mazhar olduğu düşünülmezse, haramdır. Eğer yalnız Allahü teâlâya güvenilip, o kulun Allahın yardımına mazhar olduğu, Allahü teâlânın her şeyi sebeplerle yarattığı, onun da bir sebep olduğu düşünülürse caiz olur. Enbiya ve evliya da, böyle düşünerek başkasından yardım istemiştir. Bu düşünceyle birinden yardım istemek, Allahü teâlâdan istemek olur.
Musa Kazımın kabri, duamın kabul olması için ilaç gibidir. (İmam-ı Şâfiî)
(Diriyken tasarruf [yardım] yaptığı gibi, öldükten sonra da yapan Evliyadan, Maruf-i Kerhi ile Abdülkadir-i Geylaniyi gördüm) diyenler olmuştur. (Mişkat tercümesi)
Keşif ehli evliyanın çoğu, ruhlardan feyz alarak olgunlaşmışlardır. (Eşiat-ül-lemeat)
Mevlana Abdülhakim-i Siyalkuti hazretleri buyuruyor ki: Dua eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duasının kabul olması için, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vasıta yapmaktadır. (Ya Rabbî, bu sevgili kulunun hatırı ve hürmeti için bana da ver!) demektedir. Yahut evliyadan bir zata, (Ey Allahın velisi, bana şefaat et, bana vasıta ol, benim için dua et!) demektedir. Dileği veren, yalnız Allahü teâlâdır. Velî, sadece vesiledir, sebeptir. O da fânidir, tasarrufu, gücü yoktur. Allahü teâlânın verdiği güçle yardım etmektedir. Böyle inanmak şirk olsaydı, Allahtan başkasına güvenmek olsaydı, diriden de dua istemek, bir şey istemek yasak olurdu. Bir cahil, dileğini Allahın kudretinden beklemeyip, (Veli yaratır) derse, bu düşünceyle ondan isterse, bu elbette yanlıştır, şirktir. Bunu ileri sürerek, İslam âlimlerine dil uzatılamaz. Zaten herkes kulun bir şey yaratamayacağını bilir. (Zad-ül-lebib)
Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki: İnsan ölürken ruhunun ölmediğini, şuur sahibi olduğunu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladığını âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler açıkça bildiriyor. Evliyanın ruhları, diriyken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededir. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet sahibi olan, ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesiyle ölmez. Kerameti yaratan, yalnız Allah'tır. Her insan, Allahü teâlânın kudreti karşısında, diriyken de, ölüyken de hiçtir. (Mişkat)
Resulullahı ve Evliyayı vesile ederek dua etmek caizdir. (Hülasat-ül-kelam)
Ben ölünce beni düşünün, imdadınıza yetişirim. (Mevlana Celaleddin-i Rumi)
Ruhaniyetime teveccüh edin veya Mazhar-ı Can-ı Cananın kabrine gidin! Ondan hâsıl olan fayda, bin dirinin faydasından daha çoktur. (Mektubat-ı Dehlevi)
CEVAP
Hayır, şirk olmaz. İnsana yardım etme kuvvetini veren Allahü teâlâdır. Asıl, (Enbiya ve evliya yardım edemez) diyerek Allahü teâlânın kudretinden şüphe eden müşrik olur.
Vehhabiler, (Ölmüş evliya ve enbiyadan yardım istenmez) diyor. Mesela darda kalan insanlara, Hızır aleyhisselamın ruhunun yetiştiğini inkâr ediyorlar. Hâlbuki ruhun ölmediği, âyet ve hadislerle açıkça bildirilmiştir. (İmdat yâ Hızır) demek şirk olmaz, Allahtan yardım istemek, sebebe yapışmak olur. (İmdat yâ Resulallah, şefaat yâ Resulallah) demek de şirk değil, Allahtan yardım istemek olur. Allahü teâlâ yardım isteyenin sesini bu zatlara duyurmaya ve onların ruhlarına da yardım etme kuvvetini vermeye, elbette kâdirdir. Dirilere yardım etme kuvvetini veren Allahü teâlâ, ölmüş zatlara da vermektedir. Bunlara şirk demek, Allahü teâlânın kudretinden şüphe etmek olur.
Evliyanın diri veya ölü olmasının farkı yoktur. Büyük bir zat vefat edince, feyzi kesilmez, hattâ artar. (İrşad-üt-talibin)
Maliki mezhebinin büyük âlimlerinden Ali Echuri hazretleri, (Veli, dünyadayken, kınındaki kılıç gibidir. Ölünce, kınından çıkan kılıç gibi olur, tasarrufu, tesiri kuvvetlenir.) buyurmuştur. Bu sözü, Ebu Ali Senci hazretleri de, Nur-ül-hidaye kitabında yazmaktadır. (Berika)
Allahü teâlâ, sevdiklerinin ruhlarına işittirir. Onların hatırı için istenileni yaratır. Diriler Allahü teâlânın yaratmasına sebep olduğu gibi, ruhları da diri olduğu için, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olur. Hazret-i Âdem, Muhammed aleyhisselamın hürmeti için dua etti, duası kabul oldu. Allahü teâlâ da, (Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismiyle, her ne isteseydin kabul ederdim, O olmasaydı, seni yaratmazdım.) buyurdu. (Hâkim, Beyheki)
Ölü-diri her velinin ruhundan yardım istenir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Halil-ür-rahman [Hazret-i İbrahim] gibi 40 kişi her zaman bulunur. Onların sebebiyle yardım görülür ve zafere kavuşulur. Onların bereketiyle gökten yağmur yağar. Onların yerine yeni biri gelmedikçe, ölen olmaz.) [Taberani]
(Çölde yalnız kalan kimse, bir şey kaybederse, Ey Allahın kulları, bana yardım edin desin! Çünkü Allahü teâlânın sizin göremediğiniz kulları vardır.) [Taberani] Bu hadis-i şerif, yanında olmayan kimseye seslenerek, ondan yardım istemeyi emretmektedir. (El-Üsul-ül-erbea)
Fatiha suresindeki, (Yalnız senden yardım isteriz) mealindeki âyet-i kerime, ölünün de, dirinin de bir şey yapmasına tesir eden kudretin, Allahü teâlâdan başka bir güç olduğunu göstermez. Mesela acıkan kimsenin, hiçbir sebebe yapışmadan, (Ya Rabbi, beni doyur) demesi, bu âyete uygun değildir; çünkü Cenab-ı Hak, doyurmak için yemek yemeyi sebep kılmıştır. Yemek yiyip doyanın da, doymayı Allahtan bilmesi gerekir. Rabbimiz, yemek yemeden de doyurur; fakat yemek yenmesini sebep kılmıştır. (Yalnız senden yardım isteriz) diyen kimsenin fırıncıya gidip, (Bana ekmek ver) diye ondan yardım istemesi Allahtan başkasından yardım istemek değil, Allahü teâlânın emrettiği sebeplere yapışmak olur. Ölü veya diri Evliyadan yardım istemek de, sebeplere yapışmaktır. Sebeplere yapışmak da, Allahü teâlânın emrine uygundur.
Abdülaziz-i Dehlevî hazretleri Fâtihanın tefsirinde buyuruyor ki: Birinden yardım istenirken, yalnız ona güvenilirse, onun, Allahü teâlânın yardımına mazhar olduğu düşünülmezse, haramdır. Eğer yalnız Allahü teâlâya güvenilip, o kulun Allahın yardımına mazhar olduğu, Allahü teâlânın her şeyi sebeplerle yarattığı, onun da bir sebep olduğu düşünülürse caiz olur. Enbiya ve evliya da, böyle düşünerek başkasından yardım istemiştir. Bu düşünceyle birinden yardım istemek, Allahü teâlâdan istemek olur.
Musa Kazımın kabri, duamın kabul olması için ilaç gibidir. (İmam-ı Şâfiî)
(Diriyken tasarruf [yardım] yaptığı gibi, öldükten sonra da yapan Evliyadan, Maruf-i Kerhi ile Abdülkadir-i Geylaniyi gördüm) diyenler olmuştur. (Mişkat tercümesi)
Keşif ehli evliyanın çoğu, ruhlardan feyz alarak olgunlaşmışlardır. (Eşiat-ül-lemeat)
Mevlana Abdülhakim-i Siyalkuti hazretleri buyuruyor ki: Dua eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duasının kabul olması için, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vasıta yapmaktadır. (Ya Rabbî, bu sevgili kulunun hatırı ve hürmeti için bana da ver!) demektedir. Yahut evliyadan bir zata, (Ey Allahın velisi, bana şefaat et, bana vasıta ol, benim için dua et!) demektedir. Dileği veren, yalnız Allahü teâlâdır. Velî, sadece vesiledir, sebeptir. O da fânidir, tasarrufu, gücü yoktur. Allahü teâlânın verdiği güçle yardım etmektedir. Böyle inanmak şirk olsaydı, Allahtan başkasına güvenmek olsaydı, diriden de dua istemek, bir şey istemek yasak olurdu. Bir cahil, dileğini Allahın kudretinden beklemeyip, (Veli yaratır) derse, bu düşünceyle ondan isterse, bu elbette yanlıştır, şirktir. Bunu ileri sürerek, İslam âlimlerine dil uzatılamaz. Zaten herkes kulun bir şey yaratamayacağını bilir. (Zad-ül-lebib)
Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki: İnsan ölürken ruhunun ölmediğini, şuur sahibi olduğunu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladığını âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler açıkça bildiriyor. Evliyanın ruhları, diriyken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededir. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet sahibi olan, ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesiyle ölmez. Kerameti yaratan, yalnız Allah'tır. Her insan, Allahü teâlânın kudreti karşısında, diriyken de, ölüyken de hiçtir. (Mişkat)
Resulullahı ve Evliyayı vesile ederek dua etmek caizdir. (Hülasat-ül-kelam)
Ben ölünce beni düşünün, imdadınıza yetişirim. (Mevlana Celaleddin-i Rumi)
Ruhaniyetime teveccüh edin veya Mazhar-ı Can-ı Cananın kabrine gidin! Ondan hâsıl olan fayda, bin dirinin faydasından daha çoktur. (Mektubat-ı Dehlevi)