HEP O ŞARKI
Yazarı: Yakup Kadri Karaosmanoğlu | İletişim Yayıncılık | 1998 | Roman / Türk Edebiyatı
Yakup Kadri Karaosmanoğlunun bütün eserleri birbirlerinden izler taşımaktadır.
Bu eser de sıradan bir aşk hikayesi gibi görünmekle birlikte olayların geliştiği ortam içinde romancının daha önce yazdığı romanlardan izler ve belirtiler taşımaktadır. Kiralık Konakta dile getirilen konak yaşamındaki çöküşün değişik bir dille anlatıldığı Hep O Şarkıda dönemin toplumsal değişimleri söz konusu edilirken; basit, sıradan öykülerin ardındaki insanların psikolojisi ustalıkla anlatılmaktadır.
Hep O Şarkı
KONUSU:
Romanda, bir aşk anlatılırken, aynı zamanda Sul*tan Abdülaziz dönemi Türkiyesinden görüntüler de verilmektedir.
Meğer roman yazmak ne güç bir İşmiş! Saatlerdir iki cümleyi bir araya getiremiyorum. Oysa ki, kolay sanıyordum. Ben ki, ne kadar çok kitap okudum. Bunların etkisinde kalarak, hayatımın romanını yazmaya karar verdim. Çok müsvedde karaladım, bak*tım ki yazdıkça anlatmak istediğim konudan uzaklaşıyorum, ben kelimelere hakim olacağım yerde, onlar beni alıp sürüklüyorlar.
Evet, ben bu satırları yazan bin faciadan arta kalmış kırk beş*lik, ellilik Münire kadın, Ben otuz beş yıl, hep aynı erkeğin aşkı ile yanıp kavruldum demekten başka söyleyecek bir söz bulamıyorum. Aslında, Cemil Beyi ne zaman, kaç yaşımda sev*meye başladığımı da tam olarak bilmiyorum. Daha küçük yaşlar*da, oğlan olsun, kız olsun onu bütün arkadaşlarımdan kıskanır*dım. Bir gün, oyun esnasında Cemil Beyi Sıdıka ile bir köşede sarmaş dolaş yakalayınca ne kadar üzülmüştüm.
Şimdi yerinde yeller esen yalımız, Baltalimamna yakın bir noktada idi. Cemil Beylerin yalısı iki kapı ötemizde idi. İlk fera*cemi giyip onlara gittiğim gün, Cemil Beyin annesinin ne de yakışmış diyerek sarılıp Öpmesini hiç unutamam.
Artık, Cemil Beyle, sık sık görüşüyor, konuşuyorduk. Ko*nuşmalarımızın seyri değişmiş, iki sevgili haline gelmiştik. Baba*mın farkında olduğundan haberim bile yoktu. Ölüm dahi, beni Cemil Beyden vazgeçiremez diye düşünüyordum.
İlk Gönül Acılan:
Ancak, babam ölümden de baskın çıktı. Beni öyle bir baskı altına aldı ki, tel kafeste kuş gibi çırpınmağa başladım. Tek tesel*lim, Cemil Beyin şarkı söylerken duyduğum sesi idi.
Cemil Bey, hayallerimin ve rüyalarımın tek nesnesi olmuştu. Bir gün rüyamda, Cemil Bey ile konuşurken, dadım üstüme geldi. Beraber sarılıp ağlaştık.
Saadet Kırıntıları:
Yine de, arada bir cüretli davranışlarım olmuyor değildi. Ço*cukluk arkadaşım Sıdıka vasıtası ile Cemil Beyle sık sık olmasa da, arada sırada mektuplaşıyordum. Bazen tesadüfen de olsa birbirimizi uzaktan uzağa görebiliyorduk. Ah o uzaktan ya da yakından yüzünü görebilmiş olmam, benim için ne büyük bir mutluluktu, anlatamam. Ancak, bunlar ancak yaz günleri gerçek-leşebiliyordu.
Kısmet Bu:
Kış gelip de, Yahdan konağa gittiğimiz zaman, manastıra kapatılmış kızlardan farkım kalmazdı. Bütün gün, sabahtan ak*şama kadar ümitsizlik içinde kıvranıp dururdum. Arada bir misa*fir geldiğinde, asık suratımla, en başta annemin huzurunu kaçırır, güler yüzlü olmam için, bin bir çeşit dil dökerdi. Dadım ise, her fırsatta her şeyin başı kısmet derdi. Önceleri bu lafa fazla ehem*miyet vermez, gülüp geçerdim. Ne kadar büyük bir laf olduğunu, nice olayları yaşadıktan sonra öğrendim.
İşte bu anlayışsız kafam ile günün birinde Nafi Mollaların konağına, oğulları Ruknettin Beyin eşi olarak gelin gittim. Nafi Bey Şeyhülislam, Ruknettin Bey ise Kazasker idi Babam, bir yığın isteyenime red cevabı verirken, beni palas pandıras Nafi Molla Konağı denilen o cehennemin içine atmıştı. Bu konakta, neler gördüm, neler geçirdim:
Ruknettin Beyin beni katlettiği geceden sonra, bütün bu zenginlik ve ihtişam içinde dolaşan, sadece ve sadece hayaletim olacaktı. Gerçi o geceden sonra, onu bir daha kendime yaklaştır*madım. Bu irade kuvvetini İse, Cemil Beye olan aşkımdan alıyor*dum.
Kaymbabam, oğlu ve karısından farklı idi. Bir kerecik olsun gülümsediğini görmememe rağmen, üzerimde daima güler yüzlü bir adam tesiri yapmıştır. Kaynanam, sesinin kalınlığı, vücudu*nun hantallığı ve oburluğu ile ne kadar kaba bir erkeği andırıyor idiyse, kaymbabam bütün tavır ve edalarında o kadar nazlı bir kadına benziyordu.
Kayınbabamın, bu konakta en az benim kadar yalnız oldu*ğunu hissetmem, ona karşı duyduğum sevgi ve saygıyı arttırmış*tı
Geceli gündüzlü, hep anayla oğul arasında yaşamaya mah*kumdum. Kocam, kaynanama çok benzerdi. Geniş paçalı donla-n,kadife hırkaları, işlemeli takkeleriyle bıngıl bıngıl dolaşırken arkadan bakıldığında, kocam tıpkı, kaynanamın aynısı idi.
Nafi Molla Konağı:
Bu konakta yemekten İçmekten, yatıp uyumaktan başka bir şey yok. Kaynanam, o zengin sofralarda bazen o kadar çok yiyip içiyordu ki, yorgun düşüp sofra başında uyuyakalıyordu. Kocam da aynen annesi gibi yer, içer ve uyuya-kalırdı. Ben de hemen elime bir roman alır okumaya başlardım. Okuduğum romanlarda Cemil Beyi hep yanı başımda hayal eder, onunla beraber dünyayı dolaşırdım.
Rüknettin Bey, artık kendisine karşı göstermiş olduğum so*ğuk hallere alışmıştı. Geceleri, sık sık yataktan ayrılıp gidiyor, ne zaman döndüğünün farkına varmıyordum. Bir gün yine böyle sessizce yanımdan kalkıp gidince, merakımı yenemeyİp, yavaşça takip ettim. Küçük Molla Bey ikisi Çerkeş, biri Habeşi üç genç hizmetçi kızın yattığı odaya girdi Bir şey fark ettirmeden, gelip yatağıma yattım.
Zeyrekli Fatma Hanım:
Kaynanamın yanına gelip giden kadınlardan birisi de Zey*rekli Fatma Hammdı. Bu kadm, diğerlerine göre daha ağırbaşlı ve oturaklı duruyordu. Bir gün usulca yanıma sokulup Cemil Beyin selamı var deyip, elime bir zarf sıkıştırdı. Uçarcasına yu*karı çıktım ve mektubu bir çırpıda okudum. Mektup Sevgili Münire diye başlıyor, beni unutmak İçin alkole sığınmaktan tu*tunda, uzak yerlere gitmeye kadar, her şeye başvurduğu halde, bir türlü beceremediğini anlatıyordu. En sonunda da, Fatma Ha-nıma güvenebileceğimi belirtiyordu.
O gece, bu mektubu kaç kere okudum, kaç kere koynuma soktum çıkardım bilmiyorum. Zeyrekli Fatma Hammın yarın gidiyorum demesi üzerine, onu hiç unutmadığımı belirten bir mektup yazarak gönderdim.
Birkaç gün sonra gelen cevapta Fatma Hammın bir buluşma yeri ayarlayacağı yazıyordu. Nitekim ayarladı da.
Perşembe günü buluşacaktık. Haberi pazartesi vermişti. O üç günü nasıl geçirdim, bir ben bilirim. O sabah, bir gelin gibi süs*lendim. Tüm bu hazırlıklar, heyecan, bekleyiş neticesinde sadece ve sadece onunla iki saniye bakışabildik, o kadar. Bu kısa zaman süresi bile beni canlandırmaya yetmişti.
Yeni Dünya:
İki yıllık bir ayrılıktan sonra, Cemil Beyle zaman zaman bu*luşmaya başladı. Lakin, aramızda herhangi bir birleşme meydana gelmedi
Bir gün, sır ortağım, hizmetçilerden Cenan yanıma gelerek, Habeş hizmetçinin Rüknettin Beyden hamile kaldığı için evden çıkartıldığını, Rüknettin Beyin bu seferde sık sık kendisini sıkış*tırdığını söyledi. Hemen kafamda şimşekler çaktı, kurtuluş bunda diyerek, soluğu hemen bizim konakta aldım.
Kapıda beni karşılayan Dadıma her şeyi bir bir anlattım. Ka*dıncağız olduğu yere çöküverdi. Annemin merdivenlerden indi*ğini görünce ona doğru koştum, sarılıp ağlaştık. Karar için, akşam babamı beklemeye karar verdik.
Babam gelince, annem her şeyi anlatmış. Babam beni çağıra*rak, isteğimi sordu. Ne emrederseniz o, diye cevap verdim. Artık yanımızda kalacaksın deyince dünyalar benim olmuştu.
Bir Dönüm Noktası:
Artık evde, el üstünde tutuluyordum. Sanırım, fazla üzül-memem için böyle davranıyorlardı. Yalnız, babamın Cemil Bey konusunda, önceden beri neden bu kadar katı davrandığını çö*zememiştim.
Biz yalıya geçtikten birkaç gün sonra, Cemil Beylerin yalı*sında da hareket başladı. Çok bir zaman geçmeden, gelip yerleştiler. Artık, Cemil Bey ile arada bir görüşebiliyorduk. Yalnız, bu buluşmalar içimizdeki susuzluğu gidermeye yetmiyordu.
Bir gün, halamlara ziyarete gittim. Olanları anlatınca, halam çok üzüldü. Sonra da bana Cemil Beyle aranız nasıl diye bir akramymışım gibi sordu. Çok şaşırmıştım. Ben her şeyi biliyo*rum kızım deyince rahatladım
Artık, halamın yardımları ile Cemil Beyle sık sık buluşuyor*duk.
Yirmi Beş Yıl Sonra:
Bütün bu yazdıklarımın üzerinden tam yirmi beş yıl geçmiş bulunuyor. Olup bitenler, şimdi bana bir rüya gibi geliyor Bu dünyada artık hiç kimsem kalmadı. Sevdiklerim birer birer göçüp gittiler Cemil Beyden haber almayah neredeyse yirmi dört yıl oldu.
Nasıl mı oldu? Neler mi oldu? Hatırlamaya çalışayım. Cemil Bey en son buluşmamızda, Yarın akşam gelemezsem merak etmeyin demişti. Sebebini sorduğumda Yarın gelebilirsem söylerim deyip gitti. İşte gidiş, o gidiş.
Sonra, yazdığı mektupta her şeyi anlatmıştı, ancak neye ya*rar Meğer, Saraydan Cemil Bey ile bir kızı evlendirmek istemiş*ler. Cemil Bey kabul etmeyince, babası Hakkı Paşanrn tayinini Çıkarmışlar. Tabii Cemil Beyin de. <
Kahrolmuş, yıkılmıştım. Tek teselli kaynağım Halam Şahende Hanım idi.
Bu şartlar altında, evimizi Fazlı Paşaya taşıdık. Halam da Laleliye taşındı.
Halamın kızı Hasibenin daha Önce var olan hastalığı artmış*tı. Çok geçmeden aramızdan ayrıldı. Hayat iyice çekilmez bir hal almıştı. Kaç sefer hayatıma son verme düşüncesi içinde oldum. Lakin, Cemil Beyi bir kez daha görebilirim ümidi ile hep vazgeç*tim.
Bir gün babam, omuzları düşük, beli bükük, avurtları göç*müş, kamburu çökmüş bir vaziyette eve geldi. Bir daha da evden çıkmadı. Hatta Rüknettin Beyin babası benim boş kâğıdımı dahi eve getirmek zorunda kaldı.
Boş kâğıdını alınca, hemen halama koştum ve artık Cemil Bey ile evlenebileceğimi söyledim. Halam da Acele etme, hele Cemil Bey bir gelsin diyordu. Ben de her an bu hayalle yaşamıyor muydum? Ne yapıp, edip öğrenmeliydim. İlk fırsatta, Hakkı Pa-şaIarın yalısına gittim. Kimsecikler yoktu. Kapı komşuları Pakize Hanımdan, Hakkı Paşanın çok Önceleri vefat etmiş olduğunu öğrendim. Cemil Bey ise bir yerlerde reji müdürlüğü yapıyormuş. Nerede diye heyecanla sorduğum soruya, Metin ol kızım, duydu*ğum kadarı ile orada evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmış, sen de daha genç ve güzelsin, kendine yeni bir hayat kurabilirsin diye cevap ver*di.
Oradan nasıl ayrıldım, halamın yanına nasıl vardım bilmi*yorum. Bildiğim tek bir şey vardı ki, ben de artık halam gibi yaşlı bir kadındım .
Meğer feleğin çemberinden geçmek bu imiş. İnsana bir sabır, bir tevekkül geliyor
Ben bu haldeyken Moskof muharebesi oldu. Memleketin, altı üstüne geldi. Hiç bilmediğim, görmediğim geçim sıkıntıları baş göstermeye başladı. Babam bazı çalışanları çıkarmak zorunda kaldı. Ve babacığım, harp bitmeden bu dünyadan göçüp gitti. Bundan sonra çektiğimiz sıkıntılar yüz misline çıktı. Düşman Ayastefanosa kadar geldi. Yakmaya bir parça kömür dahi bulamıyorduk. Bütün bu sıkıntılar içerisinde, gönül meselelerine yer mi kalır. Artık, sadece annemi düşünüyordum. Nihayet korktuğum başıma geldi. Anneciğim de Önce hasta*landı, sonra İyice elden ayaktan düştü, bir gün de yüzündeki gülümsemesi ile aramızdan ayrılıp gitti. Yapayalnız kalmıştım. Halamların yanma taşındım.
Hep O Şarkı, Fakat.:
Bir gün halam, bu böyle olmaz, biraz gayrete gelip ruhumuzun ■paslarını sümehyiz, diri diri mezara gömülmemeliyiz dedi. Peki ne Halamın Bektaşi tarikatı üyesi olduğunu, bu yüzden babam*la aralarının soğuk olduğunu duymuştum. Sırf merakımı gider*mek için, onunla beraber bu toplantılara gitmeye karar verdim. 1 Hatta katıldığım ilk toplantıdan aklımda kalan şu mısra idi:
Uzak sanıp bağırma
O senedir çağırma.
Bir gün halam, Vaniköydeki Eşref Paşa yalısına davetli ol*duğumuzu söyledi. Gitmek istemiyordum. Ancak, ısrarlarını kıramayıp gitmeyi kabul ettim.
Ziyafet yerinde, kadınlar üst katta yiyip içiyor, erkekler ise bahçede kurulu sofralarda bu işi yapıyorlardı. Pakize hanım, bahçedeki erkekleri tek tek isimlerini sayarak gösteriyordu. Bir ismi söylerken bana bakıp sesini kısmasının sebebini anlayama*dım. Sonra, bahçede çalgılar çalınıp, şarkılar söylendi. Pakize Hanım, yanımıza gelip, şimdi söylenecek şarkıyı iyi dinlememizi söyledi. Müziğe kulak kabarttım. Evet, bu bizim şarkımızın müzi*ği idi. Ama söyleyen kimdi? Allahım, hayır, olamazdı. Bu sesin sahibi o muydu? Yığılmışım.
Halama, sık sık Cemil Beyi anlatmasını istiyordum. Ancak, anlattıkları kafamdaki Cemil Beyle bir türlü uyuşmuyordu. O cıvıl cıvıl, korkusuz Cemil Beyi değil, ürkek, sığıntı gibi duran birinin portresini çiziyordu.
Bu geceden üç gün sonra, halamla oturduğumuz eve ziyare*te geldi. Tam da halamın anlattığı gibiydi. Ürkek, sinmiş, hep sıkıntılı bir halde idi. Meğer beni görmek için değil, halamdan kendi mesleki haklarının iadesi için Eşref Paşadan ricada bulun*ması için gelmişmiş.
Keşke hiç gelmeseydi.
Keşke hiç görmeseydim.
Hayalimde hep o yıllar öncesi Cemil Bey olarak kalsaydı.
Şimdi bütün haya*tım birdenbire anlammı yitirdi. Kötü olan önümdeki değil, ar*kamdaki boşluk.
Sanki Cemil Bey ile hiç tanışmamışız, hiç seviş*memişiz gibi
Yazarı: Yakup Kadri Karaosmanoğlu | İletişim Yayıncılık | 1998 | Roman / Türk Edebiyatı
Yakup Kadri Karaosmanoğlunun bütün eserleri birbirlerinden izler taşımaktadır.
Bu eser de sıradan bir aşk hikayesi gibi görünmekle birlikte olayların geliştiği ortam içinde romancının daha önce yazdığı romanlardan izler ve belirtiler taşımaktadır. Kiralık Konakta dile getirilen konak yaşamındaki çöküşün değişik bir dille anlatıldığı Hep O Şarkıda dönemin toplumsal değişimleri söz konusu edilirken; basit, sıradan öykülerin ardındaki insanların psikolojisi ustalıkla anlatılmaktadır.
Hep O Şarkı
KONUSU:
Romanda, bir aşk anlatılırken, aynı zamanda Sul*tan Abdülaziz dönemi Türkiyesinden görüntüler de verilmektedir.
Meğer roman yazmak ne güç bir İşmiş! Saatlerdir iki cümleyi bir araya getiremiyorum. Oysa ki, kolay sanıyordum. Ben ki, ne kadar çok kitap okudum. Bunların etkisinde kalarak, hayatımın romanını yazmaya karar verdim. Çok müsvedde karaladım, bak*tım ki yazdıkça anlatmak istediğim konudan uzaklaşıyorum, ben kelimelere hakim olacağım yerde, onlar beni alıp sürüklüyorlar.
Evet, ben bu satırları yazan bin faciadan arta kalmış kırk beş*lik, ellilik Münire kadın, Ben otuz beş yıl, hep aynı erkeğin aşkı ile yanıp kavruldum demekten başka söyleyecek bir söz bulamıyorum. Aslında, Cemil Beyi ne zaman, kaç yaşımda sev*meye başladığımı da tam olarak bilmiyorum. Daha küçük yaşlar*da, oğlan olsun, kız olsun onu bütün arkadaşlarımdan kıskanır*dım. Bir gün, oyun esnasında Cemil Beyi Sıdıka ile bir köşede sarmaş dolaş yakalayınca ne kadar üzülmüştüm.
Şimdi yerinde yeller esen yalımız, Baltalimamna yakın bir noktada idi. Cemil Beylerin yalısı iki kapı ötemizde idi. İlk fera*cemi giyip onlara gittiğim gün, Cemil Beyin annesinin ne de yakışmış diyerek sarılıp Öpmesini hiç unutamam.
Artık, Cemil Beyle, sık sık görüşüyor, konuşuyorduk. Ko*nuşmalarımızın seyri değişmiş, iki sevgili haline gelmiştik. Baba*mın farkında olduğundan haberim bile yoktu. Ölüm dahi, beni Cemil Beyden vazgeçiremez diye düşünüyordum.
İlk Gönül Acılan:
Ancak, babam ölümden de baskın çıktı. Beni öyle bir baskı altına aldı ki, tel kafeste kuş gibi çırpınmağa başladım. Tek tesel*lim, Cemil Beyin şarkı söylerken duyduğum sesi idi.
Cemil Bey, hayallerimin ve rüyalarımın tek nesnesi olmuştu. Bir gün rüyamda, Cemil Bey ile konuşurken, dadım üstüme geldi. Beraber sarılıp ağlaştık.
Saadet Kırıntıları:
Yine de, arada bir cüretli davranışlarım olmuyor değildi. Ço*cukluk arkadaşım Sıdıka vasıtası ile Cemil Beyle sık sık olmasa da, arada sırada mektuplaşıyordum. Bazen tesadüfen de olsa birbirimizi uzaktan uzağa görebiliyorduk. Ah o uzaktan ya da yakından yüzünü görebilmiş olmam, benim için ne büyük bir mutluluktu, anlatamam. Ancak, bunlar ancak yaz günleri gerçek-leşebiliyordu.
Kısmet Bu:
Kış gelip de, Yahdan konağa gittiğimiz zaman, manastıra kapatılmış kızlardan farkım kalmazdı. Bütün gün, sabahtan ak*şama kadar ümitsizlik içinde kıvranıp dururdum. Arada bir misa*fir geldiğinde, asık suratımla, en başta annemin huzurunu kaçırır, güler yüzlü olmam için, bin bir çeşit dil dökerdi. Dadım ise, her fırsatta her şeyin başı kısmet derdi. Önceleri bu lafa fazla ehem*miyet vermez, gülüp geçerdim. Ne kadar büyük bir laf olduğunu, nice olayları yaşadıktan sonra öğrendim.
İşte bu anlayışsız kafam ile günün birinde Nafi Mollaların konağına, oğulları Ruknettin Beyin eşi olarak gelin gittim. Nafi Bey Şeyhülislam, Ruknettin Bey ise Kazasker idi Babam, bir yığın isteyenime red cevabı verirken, beni palas pandıras Nafi Molla Konağı denilen o cehennemin içine atmıştı. Bu konakta, neler gördüm, neler geçirdim:
Ruknettin Beyin beni katlettiği geceden sonra, bütün bu zenginlik ve ihtişam içinde dolaşan, sadece ve sadece hayaletim olacaktı. Gerçi o geceden sonra, onu bir daha kendime yaklaştır*madım. Bu irade kuvvetini İse, Cemil Beye olan aşkımdan alıyor*dum.
Kaymbabam, oğlu ve karısından farklı idi. Bir kerecik olsun gülümsediğini görmememe rağmen, üzerimde daima güler yüzlü bir adam tesiri yapmıştır. Kaynanam, sesinin kalınlığı, vücudu*nun hantallığı ve oburluğu ile ne kadar kaba bir erkeği andırıyor idiyse, kaymbabam bütün tavır ve edalarında o kadar nazlı bir kadına benziyordu.
Kayınbabamın, bu konakta en az benim kadar yalnız oldu*ğunu hissetmem, ona karşı duyduğum sevgi ve saygıyı arttırmış*tı
Geceli gündüzlü, hep anayla oğul arasında yaşamaya mah*kumdum. Kocam, kaynanama çok benzerdi. Geniş paçalı donla-n,kadife hırkaları, işlemeli takkeleriyle bıngıl bıngıl dolaşırken arkadan bakıldığında, kocam tıpkı, kaynanamın aynısı idi.
Nafi Molla Konağı:
Bu konakta yemekten İçmekten, yatıp uyumaktan başka bir şey yok. Kaynanam, o zengin sofralarda bazen o kadar çok yiyip içiyordu ki, yorgun düşüp sofra başında uyuyakalıyordu. Kocam da aynen annesi gibi yer, içer ve uyuya-kalırdı. Ben de hemen elime bir roman alır okumaya başlardım. Okuduğum romanlarda Cemil Beyi hep yanı başımda hayal eder, onunla beraber dünyayı dolaşırdım.
Rüknettin Bey, artık kendisine karşı göstermiş olduğum so*ğuk hallere alışmıştı. Geceleri, sık sık yataktan ayrılıp gidiyor, ne zaman döndüğünün farkına varmıyordum. Bir gün yine böyle sessizce yanımdan kalkıp gidince, merakımı yenemeyİp, yavaşça takip ettim. Küçük Molla Bey ikisi Çerkeş, biri Habeşi üç genç hizmetçi kızın yattığı odaya girdi Bir şey fark ettirmeden, gelip yatağıma yattım.
Zeyrekli Fatma Hanım:
Kaynanamın yanına gelip giden kadınlardan birisi de Zey*rekli Fatma Hammdı. Bu kadm, diğerlerine göre daha ağırbaşlı ve oturaklı duruyordu. Bir gün usulca yanıma sokulup Cemil Beyin selamı var deyip, elime bir zarf sıkıştırdı. Uçarcasına yu*karı çıktım ve mektubu bir çırpıda okudum. Mektup Sevgili Münire diye başlıyor, beni unutmak İçin alkole sığınmaktan tu*tunda, uzak yerlere gitmeye kadar, her şeye başvurduğu halde, bir türlü beceremediğini anlatıyordu. En sonunda da, Fatma Ha-nıma güvenebileceğimi belirtiyordu.
O gece, bu mektubu kaç kere okudum, kaç kere koynuma soktum çıkardım bilmiyorum. Zeyrekli Fatma Hammın yarın gidiyorum demesi üzerine, onu hiç unutmadığımı belirten bir mektup yazarak gönderdim.
Birkaç gün sonra gelen cevapta Fatma Hammın bir buluşma yeri ayarlayacağı yazıyordu. Nitekim ayarladı da.
Perşembe günü buluşacaktık. Haberi pazartesi vermişti. O üç günü nasıl geçirdim, bir ben bilirim. O sabah, bir gelin gibi süs*lendim. Tüm bu hazırlıklar, heyecan, bekleyiş neticesinde sadece ve sadece onunla iki saniye bakışabildik, o kadar. Bu kısa zaman süresi bile beni canlandırmaya yetmişti.
Yeni Dünya:
İki yıllık bir ayrılıktan sonra, Cemil Beyle zaman zaman bu*luşmaya başladı. Lakin, aramızda herhangi bir birleşme meydana gelmedi
Bir gün, sır ortağım, hizmetçilerden Cenan yanıma gelerek, Habeş hizmetçinin Rüknettin Beyden hamile kaldığı için evden çıkartıldığını, Rüknettin Beyin bu seferde sık sık kendisini sıkış*tırdığını söyledi. Hemen kafamda şimşekler çaktı, kurtuluş bunda diyerek, soluğu hemen bizim konakta aldım.
Kapıda beni karşılayan Dadıma her şeyi bir bir anlattım. Ka*dıncağız olduğu yere çöküverdi. Annemin merdivenlerden indi*ğini görünce ona doğru koştum, sarılıp ağlaştık. Karar için, akşam babamı beklemeye karar verdik.
Babam gelince, annem her şeyi anlatmış. Babam beni çağıra*rak, isteğimi sordu. Ne emrederseniz o, diye cevap verdim. Artık yanımızda kalacaksın deyince dünyalar benim olmuştu.
Bir Dönüm Noktası:
Artık evde, el üstünde tutuluyordum. Sanırım, fazla üzül-memem için böyle davranıyorlardı. Yalnız, babamın Cemil Bey konusunda, önceden beri neden bu kadar katı davrandığını çö*zememiştim.
Biz yalıya geçtikten birkaç gün sonra, Cemil Beylerin yalı*sında da hareket başladı. Çok bir zaman geçmeden, gelip yerleştiler. Artık, Cemil Bey ile arada bir görüşebiliyorduk. Yalnız, bu buluşmalar içimizdeki susuzluğu gidermeye yetmiyordu.
Bir gün, halamlara ziyarete gittim. Olanları anlatınca, halam çok üzüldü. Sonra da bana Cemil Beyle aranız nasıl diye bir akramymışım gibi sordu. Çok şaşırmıştım. Ben her şeyi biliyo*rum kızım deyince rahatladım
Artık, halamın yardımları ile Cemil Beyle sık sık buluşuyor*duk.
Yirmi Beş Yıl Sonra:
Bütün bu yazdıklarımın üzerinden tam yirmi beş yıl geçmiş bulunuyor. Olup bitenler, şimdi bana bir rüya gibi geliyor Bu dünyada artık hiç kimsem kalmadı. Sevdiklerim birer birer göçüp gittiler Cemil Beyden haber almayah neredeyse yirmi dört yıl oldu.
Nasıl mı oldu? Neler mi oldu? Hatırlamaya çalışayım. Cemil Bey en son buluşmamızda, Yarın akşam gelemezsem merak etmeyin demişti. Sebebini sorduğumda Yarın gelebilirsem söylerim deyip gitti. İşte gidiş, o gidiş.
Sonra, yazdığı mektupta her şeyi anlatmıştı, ancak neye ya*rar Meğer, Saraydan Cemil Bey ile bir kızı evlendirmek istemiş*ler. Cemil Bey kabul etmeyince, babası Hakkı Paşanrn tayinini Çıkarmışlar. Tabii Cemil Beyin de. <
Kahrolmuş, yıkılmıştım. Tek teselli kaynağım Halam Şahende Hanım idi.
Bu şartlar altında, evimizi Fazlı Paşaya taşıdık. Halam da Laleliye taşındı.
Halamın kızı Hasibenin daha Önce var olan hastalığı artmış*tı. Çok geçmeden aramızdan ayrıldı. Hayat iyice çekilmez bir hal almıştı. Kaç sefer hayatıma son verme düşüncesi içinde oldum. Lakin, Cemil Beyi bir kez daha görebilirim ümidi ile hep vazgeç*tim.
Bir gün babam, omuzları düşük, beli bükük, avurtları göç*müş, kamburu çökmüş bir vaziyette eve geldi. Bir daha da evden çıkmadı. Hatta Rüknettin Beyin babası benim boş kâğıdımı dahi eve getirmek zorunda kaldı.
Boş kâğıdını alınca, hemen halama koştum ve artık Cemil Bey ile evlenebileceğimi söyledim. Halam da Acele etme, hele Cemil Bey bir gelsin diyordu. Ben de her an bu hayalle yaşamıyor muydum? Ne yapıp, edip öğrenmeliydim. İlk fırsatta, Hakkı Pa-şaIarın yalısına gittim. Kimsecikler yoktu. Kapı komşuları Pakize Hanımdan, Hakkı Paşanın çok Önceleri vefat etmiş olduğunu öğrendim. Cemil Bey ise bir yerlerde reji müdürlüğü yapıyormuş. Nerede diye heyecanla sorduğum soruya, Metin ol kızım, duydu*ğum kadarı ile orada evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmış, sen de daha genç ve güzelsin, kendine yeni bir hayat kurabilirsin diye cevap ver*di.
Oradan nasıl ayrıldım, halamın yanına nasıl vardım bilmi*yorum. Bildiğim tek bir şey vardı ki, ben de artık halam gibi yaşlı bir kadındım .
Meğer feleğin çemberinden geçmek bu imiş. İnsana bir sabır, bir tevekkül geliyor
Ben bu haldeyken Moskof muharebesi oldu. Memleketin, altı üstüne geldi. Hiç bilmediğim, görmediğim geçim sıkıntıları baş göstermeye başladı. Babam bazı çalışanları çıkarmak zorunda kaldı. Ve babacığım, harp bitmeden bu dünyadan göçüp gitti. Bundan sonra çektiğimiz sıkıntılar yüz misline çıktı. Düşman Ayastefanosa kadar geldi. Yakmaya bir parça kömür dahi bulamıyorduk. Bütün bu sıkıntılar içerisinde, gönül meselelerine yer mi kalır. Artık, sadece annemi düşünüyordum. Nihayet korktuğum başıma geldi. Anneciğim de Önce hasta*landı, sonra İyice elden ayaktan düştü, bir gün de yüzündeki gülümsemesi ile aramızdan ayrılıp gitti. Yapayalnız kalmıştım. Halamların yanma taşındım.
Hep O Şarkı, Fakat.:
Bir gün halam, bu böyle olmaz, biraz gayrete gelip ruhumuzun ■paslarını sümehyiz, diri diri mezara gömülmemeliyiz dedi. Peki ne Halamın Bektaşi tarikatı üyesi olduğunu, bu yüzden babam*la aralarının soğuk olduğunu duymuştum. Sırf merakımı gider*mek için, onunla beraber bu toplantılara gitmeye karar verdim. 1 Hatta katıldığım ilk toplantıdan aklımda kalan şu mısra idi:
Uzak sanıp bağırma
O senedir çağırma.
Bir gün halam, Vaniköydeki Eşref Paşa yalısına davetli ol*duğumuzu söyledi. Gitmek istemiyordum. Ancak, ısrarlarını kıramayıp gitmeyi kabul ettim.
Ziyafet yerinde, kadınlar üst katta yiyip içiyor, erkekler ise bahçede kurulu sofralarda bu işi yapıyorlardı. Pakize hanım, bahçedeki erkekleri tek tek isimlerini sayarak gösteriyordu. Bir ismi söylerken bana bakıp sesini kısmasının sebebini anlayama*dım. Sonra, bahçede çalgılar çalınıp, şarkılar söylendi. Pakize Hanım, yanımıza gelip, şimdi söylenecek şarkıyı iyi dinlememizi söyledi. Müziğe kulak kabarttım. Evet, bu bizim şarkımızın müzi*ği idi. Ama söyleyen kimdi? Allahım, hayır, olamazdı. Bu sesin sahibi o muydu? Yığılmışım.
Halama, sık sık Cemil Beyi anlatmasını istiyordum. Ancak, anlattıkları kafamdaki Cemil Beyle bir türlü uyuşmuyordu. O cıvıl cıvıl, korkusuz Cemil Beyi değil, ürkek, sığıntı gibi duran birinin portresini çiziyordu.
Bu geceden üç gün sonra, halamla oturduğumuz eve ziyare*te geldi. Tam da halamın anlattığı gibiydi. Ürkek, sinmiş, hep sıkıntılı bir halde idi. Meğer beni görmek için değil, halamdan kendi mesleki haklarının iadesi için Eşref Paşadan ricada bulun*ması için gelmişmiş.
Keşke hiç gelmeseydi.
Keşke hiç görmeseydim.
Hayalimde hep o yıllar öncesi Cemil Bey olarak kalsaydı.
Şimdi bütün haya*tım birdenbire anlammı yitirdi. Kötü olan önümdeki değil, ar*kamdaki boşluk.
Sanki Cemil Bey ile hiç tanışmamışız, hiç seviş*memişiz gibi