-
- Üyelik Tarihi
- 5 Nis 2013
-
- Mesajlar
- 955
-
- MFC Puanı
- 1
Utanıyorum
Yıllar var ki utanma nedir bilmeyen nesiller haline geldik. Kendi ellerimizle soldurduğumuz güller karşısında; viraneye döndürdüğümüz iller karşısında hicap duymayan nesiller...
"Haya imandandır" diyor Hakk'ın Yüce Nebisi.
Gelin öyleyse bir kez daha geriye dönüp bakalım; ellerimizi yüzümüze gerelim ve tarihe kulak verelim.
Ey mazisi nal sesleri; kısrak sesleri ile dolu tarih; senden ve mazi yakasının derinliklerinden gelen kılıç şakırtılarından utanıyorum.
VE utanıyorum Bedrin; UHUD'UN; Yemame'nin; Malazgirt'in; KOSOVA'NIN ve Bizans surlarının sinelerinden kopup gelen yiğitlerin haykırışlarından utanıyorum.
Utanıyorum senin doksan yaşında ata bağlanıp Bizans önlerine gelişin karşısında ey Mihmandar-ı Nebi; ne olur kalk surların dibinden haykır bir kere daha "kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız" diye.
Utanıyorum senin Uhutta kılıcı eline alıp; sağa sola saldırışın; oğlunun yaralarını sarıp kaldırışın karşısında ve bizde erkek miyiz sorusunu sorduruyor bana ve yine altmış yaşında Yemamenin bağrında kolunu bırakıp gelişini anlayamıyor; beynim duruyor ve senin asaletinin karşısında eğiliyorum; utanıyorum senden; fakat bir şey yapamıyorum ne çare; ey analar anası Ümmü Ümare...
Utanıyorum senin karşında ve anlayamıyorum. Sana hangi karasevdalılık farkettirmedi; kopup giden ayağını; bu ne coşkunluk bu ne heyecan ALLAH aşkına ve bu sana kalacak mı sana has yiğidim Hazreti Abbas.
Utanıyorum senden ipek elbiseleri; görkemli sofraları güzelliğin karşısında panjurları aralayanları bırakıp; mızrakların kılıçların gölgesinde; yadellerde; "hele bir dinleyin inanmazsanız yine giderim"; deyişini ve bunlara katlanışını anlayamıyor ve utanıyorum senden ve utanıyor senden mehtap; ey güzeller güzeli Mus'ab;
Utanıyorum senden dar ağacında paramparça olmaya razı olan ve fakat sevgilinin kakülünü sabah rüzgarının dağıtmasına razı olmayan; vefa bahçesinde şakıyan; kanlı üveykim Hz. Hubeyb'im;
Utanıyorum senden atını Atlas okyanusuna sürüp engin derya önüme çıkmasaydı adını daha ileriye götürürdüm ALLAH'ım dem bu dem" diyen Hz. Ukbe'm.
Utanıyorum senden seksen küsur senelik Dünya hayatımda Dünya zevki namına birşey tatmadım; ömrüm harb meydanlarında; memleket zindanlarında geçti diyen asil ruh;
Ve utanıyorum senden rüyalarımızın gerçek sevgilisi; Hakikatin günümüzdeki gür sesi; üveyk de sensin; küheylan da sensin; sımsıcak gözyaşlarınla asrımızı sele boğan da sensin; duvarların verasında sessiz feryatlarınla arşı ferşi velveleye veren gözlerindeki mor halkalardan etrafında oluştu nur halkalar; şimdi Anadolu baştanbaşa yaşıyor bir bahar; Kışta gelenlere demet demet güller var; Her gül yaprağında senin göz yaşlarından bir jale var. Bir ney gibi inleyişini; "seni anlayamadık yavru" deyişini her şeye rağmen hiç unutmadık. Biz de seni anlayamadığımızı bir kez daha itiraf ediyor; hicabımızdan ellerimizi yüzümüze geriyor ve tekrar soruyoruz o rüyadaki yağız atlı; her geçen kervandan sorduğumuz Yusuf adlı; yıllarca beklenen uzun bir kış gecesindeki o rüyada mücrime gülen sen değil misin?
Ey Mihmandar'ı Nebi! ne olur kalk evlerinde çakılıp kalanlara; bir şeyler fısılda; at sırtında ve o yaşta çölleri nasıl aştın baştanbaşa; anlat bizim gibi talihsizlere.
Ey Ümmü Ümare merhametinden oğlunu sabah namazına kaldırmayan analara birşeyler fısılda; oğlunu sırtını sıvazlayıp nasıl kalk oğlum Resulullah'ın önünde savaş dedin; anlat ne olur ALLAH aşkına!.
Bilecik istasyonunda son yongasını cepheye gönderen yaşlı anam yoksa sen de Hazreti Nesibe'yi tanıyor muydun? anlat bu işin sırrını.
Ey kollarını ayaklarını; mal ve evlatlarını ALLAH YOLUNDA ibka eden sizler ve malını canını Dünya yolunda ifna eden bizlere ve ey Yüce Divanın sahibi ALLAH'ım! Yanyana getirildiğimiz o günde kolları; ayakları ve kulakları doğranmış görünce onları; mahcup olup yerin dibine geçmektense; bize burada utanmak hissi ver biraz gaybi hazinenden...
Cemil CÜNEYD
Yıllar var ki utanma nedir bilmeyen nesiller haline geldik. Kendi ellerimizle soldurduğumuz güller karşısında; viraneye döndürdüğümüz iller karşısında hicap duymayan nesiller...
"Haya imandandır" diyor Hakk'ın Yüce Nebisi.
Gelin öyleyse bir kez daha geriye dönüp bakalım; ellerimizi yüzümüze gerelim ve tarihe kulak verelim.
Ey mazisi nal sesleri; kısrak sesleri ile dolu tarih; senden ve mazi yakasının derinliklerinden gelen kılıç şakırtılarından utanıyorum.
VE utanıyorum Bedrin; UHUD'UN; Yemame'nin; Malazgirt'in; KOSOVA'NIN ve Bizans surlarının sinelerinden kopup gelen yiğitlerin haykırışlarından utanıyorum.
Utanıyorum senin doksan yaşında ata bağlanıp Bizans önlerine gelişin karşısında ey Mihmandar-ı Nebi; ne olur kalk surların dibinden haykır bir kere daha "kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız" diye.
Utanıyorum senin Uhutta kılıcı eline alıp; sağa sola saldırışın; oğlunun yaralarını sarıp kaldırışın karşısında ve bizde erkek miyiz sorusunu sorduruyor bana ve yine altmış yaşında Yemamenin bağrında kolunu bırakıp gelişini anlayamıyor; beynim duruyor ve senin asaletinin karşısında eğiliyorum; utanıyorum senden; fakat bir şey yapamıyorum ne çare; ey analar anası Ümmü Ümare...
Utanıyorum senin karşında ve anlayamıyorum. Sana hangi karasevdalılık farkettirmedi; kopup giden ayağını; bu ne coşkunluk bu ne heyecan ALLAH aşkına ve bu sana kalacak mı sana has yiğidim Hazreti Abbas.
Utanıyorum senden ipek elbiseleri; görkemli sofraları güzelliğin karşısında panjurları aralayanları bırakıp; mızrakların kılıçların gölgesinde; yadellerde; "hele bir dinleyin inanmazsanız yine giderim"; deyişini ve bunlara katlanışını anlayamıyor ve utanıyorum senden ve utanıyor senden mehtap; ey güzeller güzeli Mus'ab;
Utanıyorum senden dar ağacında paramparça olmaya razı olan ve fakat sevgilinin kakülünü sabah rüzgarının dağıtmasına razı olmayan; vefa bahçesinde şakıyan; kanlı üveykim Hz. Hubeyb'im;
Utanıyorum senden atını Atlas okyanusuna sürüp engin derya önüme çıkmasaydı adını daha ileriye götürürdüm ALLAH'ım dem bu dem" diyen Hz. Ukbe'm.
Utanıyorum senden seksen küsur senelik Dünya hayatımda Dünya zevki namına birşey tatmadım; ömrüm harb meydanlarında; memleket zindanlarında geçti diyen asil ruh;
Ve utanıyorum senden rüyalarımızın gerçek sevgilisi; Hakikatin günümüzdeki gür sesi; üveyk de sensin; küheylan da sensin; sımsıcak gözyaşlarınla asrımızı sele boğan da sensin; duvarların verasında sessiz feryatlarınla arşı ferşi velveleye veren gözlerindeki mor halkalardan etrafında oluştu nur halkalar; şimdi Anadolu baştanbaşa yaşıyor bir bahar; Kışta gelenlere demet demet güller var; Her gül yaprağında senin göz yaşlarından bir jale var. Bir ney gibi inleyişini; "seni anlayamadık yavru" deyişini her şeye rağmen hiç unutmadık. Biz de seni anlayamadığımızı bir kez daha itiraf ediyor; hicabımızdan ellerimizi yüzümüze geriyor ve tekrar soruyoruz o rüyadaki yağız atlı; her geçen kervandan sorduğumuz Yusuf adlı; yıllarca beklenen uzun bir kış gecesindeki o rüyada mücrime gülen sen değil misin?
Ey Mihmandar'ı Nebi! ne olur kalk evlerinde çakılıp kalanlara; bir şeyler fısılda; at sırtında ve o yaşta çölleri nasıl aştın baştanbaşa; anlat bizim gibi talihsizlere.
Ey Ümmü Ümare merhametinden oğlunu sabah namazına kaldırmayan analara birşeyler fısılda; oğlunu sırtını sıvazlayıp nasıl kalk oğlum Resulullah'ın önünde savaş dedin; anlat ne olur ALLAH aşkına!.
Bilecik istasyonunda son yongasını cepheye gönderen yaşlı anam yoksa sen de Hazreti Nesibe'yi tanıyor muydun? anlat bu işin sırrını.
Ey kollarını ayaklarını; mal ve evlatlarını ALLAH YOLUNDA ibka eden sizler ve malını canını Dünya yolunda ifna eden bizlere ve ey Yüce Divanın sahibi ALLAH'ım! Yanyana getirildiğimiz o günde kolları; ayakları ve kulakları doğranmış görünce onları; mahcup olup yerin dibine geçmektense; bize burada utanmak hissi ver biraz gaybi hazinenden...
Cemil CÜNEYD