- Konum
- Karı$ık..
-
- Üyelik Tarihi
- 7 Mar 2013
-
- Mesajlar
- 2,021
-
- MFC Puanı
- 297
Sabiha Gökcen
Dünyanın ilk kadın savaş pilotu , Atatürkün manevi evladı
Sabiha Gökçen 1913 yılında Bursa'da doğdu. Dünyanın ilk kadın savaş pilotu olan genç Sabiha'yı Atatürk 1925'te manevi evlat edinerek kendisine "Gökçen" soyadını verdi. Çankaya İlkokulu ve İstanbul Üsküdar Kız Koleji'nde öğrenim gören Sabiha Gökçen, 1935'te Türk Hava Kurumu'nun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okulu'na girdi, Ankara'da yüksek planörcülük brövelerini aldı. Gökçen, 7 erkek öğrenciyle birlikte Kırım, Rusya'ya gönderilerek yüksek planörcülük eğitimini tamamladı. 1936'da Eskişehir Askeri Hava Okulu'na girdi, burada gördüğü özel eğitimden sonra askeri pilot oldu. Eskişehir'de I. Tayyare Alayı'nda bir süre staj yaptı, avcı ve bombardıman uçaklarıyla uçtu. 1937'deki Trakya ve Ege manevralarıyla Dersim Harekatı'na katıldı. 1938'de Balkan devletlerinin davetlisi olarak, uçağıyla Balkan turu yapan Gökçen, daha sonra Türk Hava Kurumu Türkkuşu'na başöğretmen tayin edildi. 1955'e kadar bu görevini başarıyla sürdürdü. Hayatı boyunca toplam 22 değişik hafif bombardıman ve akrobatik uçakla uçmuştur. Sabiha Gökçen, 22 Mart 2001 tarihinde doğum gününden bir gün sonra 88 yaşında hayata gözlerini yumdu. Sabiha Gökçen dünyanın bütün kadın pilotları için bir ilham kaynağıdır ve efsanesi bizimle yaşamaya devam edecektir.
Ölümünden 2 yıl önce Hukukun Egemenliği Derneği tarafından onuruna verilen törende onun için bestelenen bir eser dinletildi kendisine. İşte Sabiha Gökçen'in temsil ettiği değerleri son derece yalın ve çarpıcı bir biçimde anlatan klasik rock opera tarzında bestelenmiş eserin anlamlı sözleri:
Gökyüzü kapkaranlık
Tek ışık bile yok
Kanatları umudun çaresizce kırık
Gördüğün ilk bulut,gökyüzünde yanan ateş
Sonsuzlukta bir kadın o; elleri güneş.
Önce bir çift çelik mavi göz gördü
Göklerde ilk meşaleyi
Kanatlandı zafer özgürce fethetti göğü
Bir milletin sevgisini...
Nene Hatun (1857 - 1955)
Nene Hatun, Erzurum'da dogdu. 98 yil Erzurum'da yasadiktan sonra yine Erzurum'da, zatürre hastaligindan hayata vedâ etti. Ölümünden üç ay önce Türk Kadinlar Birligi tarafindan ANNELER ANNESI seçilmisti.
Tarihimizde 93 Harbi olarak anilan 1877 - 1878 Osmanli - Rus Savasi sirasinda, Erzurum'daki Aziziye Tabyasi'nin savunulmasinda kahramanca çalisti. Adini bu sekilde tarihe yazdirdi. Mücâdeleye, küçük yastaki oglunu ve kizini evde birakarak katilmisti. O siralarda 20 yaslarinda genç bir gelindi.
7 Kasim 1877 gününün gece yarisinda, bölge halkindan olan Osmanli vatandasi Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyasi'na girmeyi basarmislardi. Tabyayi koruyan Türk askerlerini öldürdüler. Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karsilasmaksizin tabyayi ele geçirdiler. Baskindan yarali olarak kurtulmayi basaran bir er, sehir merkezine ulasip kara haberi Erzurum'lulara ulastirdi. Sabah ezanindan hemen sonra minârelerden sehir halkina duyuru yapildi. "Moskof askeri Aziziye Tabyasi'ni ele geçirdi." Bu haber, Erzurum halki tarafindan, vatan savunmasi için emir telakki edildi. Silâhi olan silâhini, olmayanlar; balta, tirpan, kazma, kürek, sopa ve taslari ellerine alarak Tabya'ya dogru kosmaya basladi. Kadin - erkek tüm Erzurum halki yollara dökülmüstü. Kosanlar arasinda, erkegi cephede çarpisan bir tâze gelin de vardi. Agabeyi bir gün önce cepheden yarali olarak gelmis ve kollarinda can vermisti . Üç aylik bebegini emzirmis, "Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emânet ediyorum." Diyerek vedâlastiktan sonra birkaç saat önce ölen agabeyinin kasaturasini alarak sokaga firlamisti.
Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyasi'na dogru kosuyordu. Tabyaya yerlesmis olan Rus askerleri, gelenlere yaylim atesi açti. Ön siradakiler o anda sehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararli ve hizli olarak ileri atildilar. Demir kapilar kirilip içeri girildi. Bogaz bogaza bir savas basladi. Mükemmel silâhlarla donanmis Moskof ordusu, baltali - tirpanli, tasli - sopali egitimsiz halk karsisinda ancak yarim saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alindi. Türkler, 1000 kadar sehit vermislerdi.
Hemen yaralilarin tedâvisine baslandi. Nene Hâtun da yaralilar arasindaydi. Fakat o yarasina aldirmiyor, evindeki bebegini unutmus, diger yaralilarin kanini durdurabilmek, yaralarini sarmak için çirpiniyordu. Nene Hâtun böyle bir ortamda tanindi ve saygi ile sevildi.
O'nun, vatan için gece baslayan mücâdelesi, tüm düsman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karis topraginda cephâne tasiyarak, yaralilara hemsirelik yaparak, yemek pisirerek, su dagitarak, hizmetten hizmete kosarak destanlasti. Gazi Ahmet Muhtar Pasa'nin zaferinde Nene Hâtun'un ve O'nun vatan askini paylasan sivil insanlarin da payi vardi.
Savastan sonra da Nene Hâtun, destan kahramanlarina yarasir bir asâletle yasadi. Kendisini ziyâret eden NATO'da görevli Amerika'li subayin bir sorusuna: "O zaman vazifemi yapmistim. Bu gün de ilerlemis yasima ragmen ayni hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim." cevabini vermisti.
İntikam yemini etti !!
Nene Hatun yıllar sonra gazetecilere, Ruslar'a karşı yaptıkları mücadeleyi şöyle anlatmıştı: '...Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden 'Moskof Aziziye'ye girdi' diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, 'Seni öldüreni öldüreceğim' diye and içtim. Yavrumu Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfengini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye'ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu.'
Ellerini öpen ABD'li general
Aziziye Savunması'na genç bir gelinken katılan Nene Hatun, bu şanlı savunmanın hatırasını uzun yıllar yaşattı. 1952 yılında Erzurum'da yapılan askeri manevralar sırasında Türkiye'ye gelen NATO Kuvvetleri Başkumandanı General Ridgway, Nene Hatun'u ziyaret ederek elini öpmüş ve yeni bir savaş olduğunda katılıp katılmayacağını sormuştu. Feri yavaş yavaş sönmeye yüz tutmuş gözlerinde bir an Aziziye savunmasının hayalleri belirip kaybolan 95 yaşındaki kahraman, Türk kadını heyecanla 'Tabii giderim...' diye cevap vermişti. Bu cevap üzerine heyecanlanan General Ridgway daha sonra şu sözleri söyleyecekti: 'Aziziye mucizesinin sırlarını Nene'nin sözünden ve yüzündeki çizgilerden öğrendim. Nene efsane değil, bir hakikattir.'
*Türk tarihinin unutulmaz kahramanlarından Nene Hatun, ölmeden önce dönemin Cumhurbaşkanı İnönü'ye 'Açım. Dileniyorum. Yardım edin' diye dilekçe göndermiş
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'nde muhafaza edilen dilekçede, 1877'de Erzurum'a kadar ilerleyen Ruslar'a karşı şehrin savunmasında büyük kahramanlıklar gösteren Nene Hatun'un, savaş yıllarında açlık çektiği, bu nedenle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'den yardım istediği belirlendi.
Dilekçedeki ifadeler
Ölümünün 48'inci yılında memleketi Erzurum'da bile unutulan Nene Hatun, 18 Ağustos 1943 tarihinde Reisicumhur Milli Şef İsmet İnönü'ye yazdığı dilekçede şu ifadeleri kullanmış:
'Bizler, 93 Osmanlı-Rus harbinin Erzurum civarındaki Aziziye tabyasında vuku bulan meşhur savaşın kahramanıyız. Bu çok eski düşmanımızı vatanın harimi ismetinden sökerek atmış ve göklere kadar çıkan zafer destanını yaratmıştık. (...) Bu ölmez zaferin yadigarı bizler, her birimiz, yüzer yaşındayız . Hiçbir sığınacak yerimiz ve tutunacak hiçbir desteğimiz yoktur. Belediyeden ayda 4 lira maaştan başka bir şey görmüyoruz. Geçen sene birer meccani (bedava) ekmek veriyorlardı, bu sene o ekmeğimizi de kestiler. Şimdi aç ve muhtaç bir vaziyetteyiz ve dileniyoruz da. Bizlere icabeden nakti ve fiili yardımın yapılarak bu çetin ve acıklı vaziyetten kurtarılmaklığımızı yüksek ve derin saygılarımızla diler ve arz ederiz.'*
*Aksam Gazetesi/Haziran 2004
*Nene Hatun o gün evde bıraktığı oğlu Nâzım ve daha sonra doğan üç oğlundan sonuncusu hâriç diğerlerini Birinci Dünya Harbinde şehid vermiştir.
*Nene Hatun, çok seneler muammer olmuş, 1955 senesine kadar yaşamıştır. Erzurumun Rus mezaliminden kurtuluş merâsimlerine iştirak etmiş ve büyük bir hürmet ve alâka görmüştür.
*Hakkında bugüne kadar pek çok şey söylenip yazılmış olan bu Türk kadını, Kuvayı Milliyenin kadın kahramanları için parlak bir ilham kaynağı olmuştur
Nene Hatun, Erzurum'da dogdu. 98 yil Erzurum'da yasadiktan sonra yine Erzurum'da, zatürre hastaligindan hayata vedâ etti. Ölümünden üç ay önce Türk Kadinlar Birligi tarafindan ANNELER ANNESI seçilmisti.
Tarihimizde 93 Harbi olarak anilan 1877 - 1878 Osmanli - Rus Savasi sirasinda, Erzurum'daki Aziziye Tabyasi'nin savunulmasinda kahramanca çalisti. Adini bu sekilde tarihe yazdirdi. Mücâdeleye, küçük yastaki oglunu ve kizini evde birakarak katilmisti. O siralarda 20 yaslarinda genç bir gelindi.
7 Kasim 1877 gününün gece yarisinda, bölge halkindan olan Osmanli vatandasi Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyasi'na girmeyi basarmislardi. Tabyayi koruyan Türk askerlerini öldürdüler. Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karsilasmaksizin tabyayi ele geçirdiler. Baskindan yarali olarak kurtulmayi basaran bir er, sehir merkezine ulasip kara haberi Erzurum'lulara ulastirdi. Sabah ezanindan hemen sonra minârelerden sehir halkina duyuru yapildi. "Moskof askeri Aziziye Tabyasi'ni ele geçirdi." Bu haber, Erzurum halki tarafindan, vatan savunmasi için emir telakki edildi. Silâhi olan silâhini, olmayanlar; balta, tirpan, kazma, kürek, sopa ve taslari ellerine alarak Tabya'ya dogru kosmaya basladi. Kadin - erkek tüm Erzurum halki yollara dökülmüstü. Kosanlar arasinda, erkegi cephede çarpisan bir tâze gelin de vardi. Agabeyi bir gün önce cepheden yarali olarak gelmis ve kollarinda can vermisti . Üç aylik bebegini emzirmis, "Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emânet ediyorum." Diyerek vedâlastiktan sonra birkaç saat önce ölen agabeyinin kasaturasini alarak sokaga firlamisti.
Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyasi'na dogru kosuyordu. Tabyaya yerlesmis olan Rus askerleri, gelenlere yaylim atesi açti. Ön siradakiler o anda sehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararli ve hizli olarak ileri atildilar. Demir kapilar kirilip içeri girildi. Bogaz bogaza bir savas basladi. Mükemmel silâhlarla donanmis Moskof ordusu, baltali - tirpanli, tasli - sopali egitimsiz halk karsisinda ancak yarim saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alindi. Türkler, 1000 kadar sehit vermislerdi.
Hemen yaralilarin tedâvisine baslandi. Nene Hâtun da yaralilar arasindaydi. Fakat o yarasina aldirmiyor, evindeki bebegini unutmus, diger yaralilarin kanini durdurabilmek, yaralarini sarmak için çirpiniyordu. Nene Hâtun böyle bir ortamda tanindi ve saygi ile sevildi.
O'nun, vatan için gece baslayan mücâdelesi, tüm düsman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karis topraginda cephâne tasiyarak, yaralilara hemsirelik yaparak, yemek pisirerek, su dagitarak, hizmetten hizmete kosarak destanlasti. Gazi Ahmet Muhtar Pasa'nin zaferinde Nene Hâtun'un ve O'nun vatan askini paylasan sivil insanlarin da payi vardi.
Savastan sonra da Nene Hâtun, destan kahramanlarina yarasir bir asâletle yasadi. Kendisini ziyâret eden NATO'da görevli Amerika'li subayin bir sorusuna: "O zaman vazifemi yapmistim. Bu gün de ilerlemis yasima ragmen ayni hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim." cevabini vermisti.
İntikam yemini etti !!
Nene Hatun yıllar sonra gazetecilere, Ruslar'a karşı yaptıkları mücadeleyi şöyle anlatmıştı: '...Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden 'Moskof Aziziye'ye girdi' diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, 'Seni öldüreni öldüreceğim' diye and içtim. Yavrumu Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfengini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye'ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu.'
Ellerini öpen ABD'li general
Aziziye Savunması'na genç bir gelinken katılan Nene Hatun, bu şanlı savunmanın hatırasını uzun yıllar yaşattı. 1952 yılında Erzurum'da yapılan askeri manevralar sırasında Türkiye'ye gelen NATO Kuvvetleri Başkumandanı General Ridgway, Nene Hatun'u ziyaret ederek elini öpmüş ve yeni bir savaş olduğunda katılıp katılmayacağını sormuştu. Feri yavaş yavaş sönmeye yüz tutmuş gözlerinde bir an Aziziye savunmasının hayalleri belirip kaybolan 95 yaşındaki kahraman, Türk kadını heyecanla 'Tabii giderim...' diye cevap vermişti. Bu cevap üzerine heyecanlanan General Ridgway daha sonra şu sözleri söyleyecekti: 'Aziziye mucizesinin sırlarını Nene'nin sözünden ve yüzündeki çizgilerden öğrendim. Nene efsane değil, bir hakikattir.'
*Türk tarihinin unutulmaz kahramanlarından Nene Hatun, ölmeden önce dönemin Cumhurbaşkanı İnönü'ye 'Açım. Dileniyorum. Yardım edin' diye dilekçe göndermiş
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'nde muhafaza edilen dilekçede, 1877'de Erzurum'a kadar ilerleyen Ruslar'a karşı şehrin savunmasında büyük kahramanlıklar gösteren Nene Hatun'un, savaş yıllarında açlık çektiği, bu nedenle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'den yardım istediği belirlendi.
Dilekçedeki ifadeler
Ölümünün 48'inci yılında memleketi Erzurum'da bile unutulan Nene Hatun, 18 Ağustos 1943 tarihinde Reisicumhur Milli Şef İsmet İnönü'ye yazdığı dilekçede şu ifadeleri kullanmış:
'Bizler, 93 Osmanlı-Rus harbinin Erzurum civarındaki Aziziye tabyasında vuku bulan meşhur savaşın kahramanıyız. Bu çok eski düşmanımızı vatanın harimi ismetinden sökerek atmış ve göklere kadar çıkan zafer destanını yaratmıştık. (...) Bu ölmez zaferin yadigarı bizler, her birimiz, yüzer yaşındayız . Hiçbir sığınacak yerimiz ve tutunacak hiçbir desteğimiz yoktur. Belediyeden ayda 4 lira maaştan başka bir şey görmüyoruz. Geçen sene birer meccani (bedava) ekmek veriyorlardı, bu sene o ekmeğimizi de kestiler. Şimdi aç ve muhtaç bir vaziyetteyiz ve dileniyoruz da. Bizlere icabeden nakti ve fiili yardımın yapılarak bu çetin ve acıklı vaziyetten kurtarılmaklığımızı yüksek ve derin saygılarımızla diler ve arz ederiz.'*
*Aksam Gazetesi/Haziran 2004
*Nene Hatun o gün evde bıraktığı oğlu Nâzım ve daha sonra doğan üç oğlundan sonuncusu hâriç diğerlerini Birinci Dünya Harbinde şehid vermiştir.
*Nene Hatun, çok seneler muammer olmuş, 1955 senesine kadar yaşamıştır. Erzurumun Rus mezaliminden kurtuluş merâsimlerine iştirak etmiş ve büyük bir hürmet ve alâka görmüştür.
*Hakkında bugüne kadar pek çok şey söylenip yazılmış olan bu Türk kadını, Kuvayı Milliyenin kadın kahramanları için parlak bir ilham kaynağı olmuştur
Dünyanın ilk kadın savaş pilotu , Atatürkün manevi evladı
Sabiha Gökçen 1913 yılında Bursa'da doğdu. Dünyanın ilk kadın savaş pilotu olan genç Sabiha'yı Atatürk 1925'te manevi evlat edinerek kendisine "Gökçen" soyadını verdi. Çankaya İlkokulu ve İstanbul Üsküdar Kız Koleji'nde öğrenim gören Sabiha Gökçen, 1935'te Türk Hava Kurumu'nun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okulu'na girdi, Ankara'da yüksek planörcülük brövelerini aldı. Gökçen, 7 erkek öğrenciyle birlikte Kırım, Rusya'ya gönderilerek yüksek planörcülük eğitimini tamamladı. 1936'da Eskişehir Askeri Hava Okulu'na girdi, burada gördüğü özel eğitimden sonra askeri pilot oldu. Eskişehir'de I. Tayyare Alayı'nda bir süre staj yaptı, avcı ve bombardıman uçaklarıyla uçtu. 1937'deki Trakya ve Ege manevralarıyla Dersim Harekatı'na katıldı. 1938'de Balkan devletlerinin davetlisi olarak, uçağıyla Balkan turu yapan Gökçen, daha sonra Türk Hava Kurumu Türkkuşu'na başöğretmen tayin edildi. 1955'e kadar bu görevini başarıyla sürdürdü. Hayatı boyunca toplam 22 değişik hafif bombardıman ve akrobatik uçakla uçmuştur. Sabiha Gökçen, 22 Mart 2001 tarihinde doğum gününden bir gün sonra 88 yaşında hayata gözlerini yumdu. Sabiha Gökçen dünyanın bütün kadın pilotları için bir ilham kaynağıdır ve efsanesi bizimle yaşamaya devam edecektir.
Ölümünden 2 yıl önce Hukukun Egemenliği Derneği tarafından onuruna verilen törende onun için bestelenen bir eser dinletildi kendisine. İşte Sabiha Gökçen'in temsil ettiği değerleri son derece yalın ve çarpıcı bir biçimde anlatan klasik rock opera tarzında bestelenmiş eserin anlamlı sözleri:
Gökyüzü kapkaranlık
Tek ışık bile yok
Kanatları umudun çaresizce kırık
Gördüğün ilk bulut,gökyüzünde yanan ateş
Sonsuzlukta bir kadın o; elleri güneş.
Önce bir çift çelik mavi göz gördü
Göklerde ilk meşaleyi
Kanatlandı zafer özgürce fethetti göğü
Bir milletin sevgisini...
Nene Hatun (1857 - 1955)
Nene Hatun, Erzurum'da dogdu. 98 yil Erzurum'da yasadiktan sonra yine Erzurum'da, zatürre hastaligindan hayata vedâ etti. Ölümünden üç ay önce Türk Kadinlar Birligi tarafindan ANNELER ANNESI seçilmisti.
Tarihimizde 93 Harbi olarak anilan 1877 - 1878 Osmanli - Rus Savasi sirasinda, Erzurum'daki Aziziye Tabyasi'nin savunulmasinda kahramanca çalisti. Adini bu sekilde tarihe yazdirdi. Mücâdeleye, küçük yastaki oglunu ve kizini evde birakarak katilmisti. O siralarda 20 yaslarinda genç bir gelindi.
7 Kasim 1877 gününün gece yarisinda, bölge halkindan olan Osmanli vatandasi Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyasi'na girmeyi basarmislardi. Tabyayi koruyan Türk askerlerini öldürdüler. Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karsilasmaksizin tabyayi ele geçirdiler. Baskindan yarali olarak kurtulmayi basaran bir er, sehir merkezine ulasip kara haberi Erzurum'lulara ulastirdi. Sabah ezanindan hemen sonra minârelerden sehir halkina duyuru yapildi. "Moskof askeri Aziziye Tabyasi'ni ele geçirdi." Bu haber, Erzurum halki tarafindan, vatan savunmasi için emir telakki edildi. Silâhi olan silâhini, olmayanlar; balta, tirpan, kazma, kürek, sopa ve taslari ellerine alarak Tabya'ya dogru kosmaya basladi. Kadin - erkek tüm Erzurum halki yollara dökülmüstü. Kosanlar arasinda, erkegi cephede çarpisan bir tâze gelin de vardi. Agabeyi bir gün önce cepheden yarali olarak gelmis ve kollarinda can vermisti . Üç aylik bebegini emzirmis, "Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emânet ediyorum." Diyerek vedâlastiktan sonra birkaç saat önce ölen agabeyinin kasaturasini alarak sokaga firlamisti.
Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyasi'na dogru kosuyordu. Tabyaya yerlesmis olan Rus askerleri, gelenlere yaylim atesi açti. Ön siradakiler o anda sehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararli ve hizli olarak ileri atildilar. Demir kapilar kirilip içeri girildi. Bogaz bogaza bir savas basladi. Mükemmel silâhlarla donanmis Moskof ordusu, baltali - tirpanli, tasli - sopali egitimsiz halk karsisinda ancak yarim saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alindi. Türkler, 1000 kadar sehit vermislerdi.
Hemen yaralilarin tedâvisine baslandi. Nene Hâtun da yaralilar arasindaydi. Fakat o yarasina aldirmiyor, evindeki bebegini unutmus, diger yaralilarin kanini durdurabilmek, yaralarini sarmak için çirpiniyordu. Nene Hâtun böyle bir ortamda tanindi ve saygi ile sevildi.
O'nun, vatan için gece baslayan mücâdelesi, tüm düsman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karis topraginda cephâne tasiyarak, yaralilara hemsirelik yaparak, yemek pisirerek, su dagitarak, hizmetten hizmete kosarak destanlasti. Gazi Ahmet Muhtar Pasa'nin zaferinde Nene Hâtun'un ve O'nun vatan askini paylasan sivil insanlarin da payi vardi.
Savastan sonra da Nene Hâtun, destan kahramanlarina yarasir bir asâletle yasadi. Kendisini ziyâret eden NATO'da görevli Amerika'li subayin bir sorusuna: "O zaman vazifemi yapmistim. Bu gün de ilerlemis yasima ragmen ayni hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim." cevabini vermisti.
İntikam yemini etti !!
Nene Hatun yıllar sonra gazetecilere, Ruslar'a karşı yaptıkları mücadeleyi şöyle anlatmıştı: '...Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden 'Moskof Aziziye'ye girdi' diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, 'Seni öldüreni öldüreceğim' diye and içtim. Yavrumu Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfengini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye'ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu.'
Ellerini öpen ABD'li general
Aziziye Savunması'na genç bir gelinken katılan Nene Hatun, bu şanlı savunmanın hatırasını uzun yıllar yaşattı. 1952 yılında Erzurum'da yapılan askeri manevralar sırasında Türkiye'ye gelen NATO Kuvvetleri Başkumandanı General Ridgway, Nene Hatun'u ziyaret ederek elini öpmüş ve yeni bir savaş olduğunda katılıp katılmayacağını sormuştu. Feri yavaş yavaş sönmeye yüz tutmuş gözlerinde bir an Aziziye savunmasının hayalleri belirip kaybolan 95 yaşındaki kahraman, Türk kadını heyecanla 'Tabii giderim...' diye cevap vermişti. Bu cevap üzerine heyecanlanan General Ridgway daha sonra şu sözleri söyleyecekti: 'Aziziye mucizesinin sırlarını Nene'nin sözünden ve yüzündeki çizgilerden öğrendim. Nene efsane değil, bir hakikattir.'
*Türk tarihinin unutulmaz kahramanlarından Nene Hatun, ölmeden önce dönemin Cumhurbaşkanı İnönü'ye 'Açım. Dileniyorum. Yardım edin' diye dilekçe göndermiş
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'nde muhafaza edilen dilekçede, 1877'de Erzurum'a kadar ilerleyen Ruslar'a karşı şehrin savunmasında büyük kahramanlıklar gösteren Nene Hatun'un, savaş yıllarında açlık çektiği, bu nedenle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'den yardım istediği belirlendi.
Dilekçedeki ifadeler
Ölümünün 48'inci yılında memleketi Erzurum'da bile unutulan Nene Hatun, 18 Ağustos 1943 tarihinde Reisicumhur Milli Şef İsmet İnönü'ye yazdığı dilekçede şu ifadeleri kullanmış:
'Bizler, 93 Osmanlı-Rus harbinin Erzurum civarındaki Aziziye tabyasında vuku bulan meşhur savaşın kahramanıyız. Bu çok eski düşmanımızı vatanın harimi ismetinden sökerek atmış ve göklere kadar çıkan zafer destanını yaratmıştık. (...) Bu ölmez zaferin yadigarı bizler, her birimiz, yüzer yaşındayız . Hiçbir sığınacak yerimiz ve tutunacak hiçbir desteğimiz yoktur. Belediyeden ayda 4 lira maaştan başka bir şey görmüyoruz. Geçen sene birer meccani (bedava) ekmek veriyorlardı, bu sene o ekmeğimizi de kestiler. Şimdi aç ve muhtaç bir vaziyetteyiz ve dileniyoruz da. Bizlere icabeden nakti ve fiili yardımın yapılarak bu çetin ve acıklı vaziyetten kurtarılmaklığımızı yüksek ve derin saygılarımızla diler ve arz ederiz.'*
*Aksam Gazetesi/Haziran 2004
*Nene Hatun o gün evde bıraktığı oğlu Nâzım ve daha sonra doğan üç oğlundan sonuncusu hâriç diğerlerini Birinci Dünya Harbinde şehid vermiştir.
*Nene Hatun, çok seneler muammer olmuş, 1955 senesine kadar yaşamıştır. Erzurumun Rus mezaliminden kurtuluş merâsimlerine iştirak etmiş ve büyük bir hürmet ve alâka görmüştür.
*Hakkında bugüne kadar pek çok şey söylenip yazılmış olan bu Türk kadını, Kuvayı Milliyenin kadın kahramanları için parlak bir ilham kaynağı olmuştur
Nene Hatun, Erzurum'da dogdu. 98 yil Erzurum'da yasadiktan sonra yine Erzurum'da, zatürre hastaligindan hayata vedâ etti. Ölümünden üç ay önce Türk Kadinlar Birligi tarafindan ANNELER ANNESI seçilmisti.
Tarihimizde 93 Harbi olarak anilan 1877 - 1878 Osmanli - Rus Savasi sirasinda, Erzurum'daki Aziziye Tabyasi'nin savunulmasinda kahramanca çalisti. Adini bu sekilde tarihe yazdirdi. Mücâdeleye, küçük yastaki oglunu ve kizini evde birakarak katilmisti. O siralarda 20 yaslarinda genç bir gelindi.
7 Kasim 1877 gününün gece yarisinda, bölge halkindan olan Osmanli vatandasi Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyasi'na girmeyi basarmislardi. Tabyayi koruyan Türk askerlerini öldürdüler. Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karsilasmaksizin tabyayi ele geçirdiler. Baskindan yarali olarak kurtulmayi basaran bir er, sehir merkezine ulasip kara haberi Erzurum'lulara ulastirdi. Sabah ezanindan hemen sonra minârelerden sehir halkina duyuru yapildi. "Moskof askeri Aziziye Tabyasi'ni ele geçirdi." Bu haber, Erzurum halki tarafindan, vatan savunmasi için emir telakki edildi. Silâhi olan silâhini, olmayanlar; balta, tirpan, kazma, kürek, sopa ve taslari ellerine alarak Tabya'ya dogru kosmaya basladi. Kadin - erkek tüm Erzurum halki yollara dökülmüstü. Kosanlar arasinda, erkegi cephede çarpisan bir tâze gelin de vardi. Agabeyi bir gün önce cepheden yarali olarak gelmis ve kollarinda can vermisti . Üç aylik bebegini emzirmis, "Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emânet ediyorum." Diyerek vedâlastiktan sonra birkaç saat önce ölen agabeyinin kasaturasini alarak sokaga firlamisti.
Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyasi'na dogru kosuyordu. Tabyaya yerlesmis olan Rus askerleri, gelenlere yaylim atesi açti. Ön siradakiler o anda sehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararli ve hizli olarak ileri atildilar. Demir kapilar kirilip içeri girildi. Bogaz bogaza bir savas basladi. Mükemmel silâhlarla donanmis Moskof ordusu, baltali - tirpanli, tasli - sopali egitimsiz halk karsisinda ancak yarim saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alindi. Türkler, 1000 kadar sehit vermislerdi.
Hemen yaralilarin tedâvisine baslandi. Nene Hâtun da yaralilar arasindaydi. Fakat o yarasina aldirmiyor, evindeki bebegini unutmus, diger yaralilarin kanini durdurabilmek, yaralarini sarmak için çirpiniyordu. Nene Hâtun böyle bir ortamda tanindi ve saygi ile sevildi.
O'nun, vatan için gece baslayan mücâdelesi, tüm düsman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karis topraginda cephâne tasiyarak, yaralilara hemsirelik yaparak, yemek pisirerek, su dagitarak, hizmetten hizmete kosarak destanlasti. Gazi Ahmet Muhtar Pasa'nin zaferinde Nene Hâtun'un ve O'nun vatan askini paylasan sivil insanlarin da payi vardi.
Savastan sonra da Nene Hâtun, destan kahramanlarina yarasir bir asâletle yasadi. Kendisini ziyâret eden NATO'da görevli Amerika'li subayin bir sorusuna: "O zaman vazifemi yapmistim. Bu gün de ilerlemis yasima ragmen ayni hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim." cevabini vermisti.
İntikam yemini etti !!
Nene Hatun yıllar sonra gazetecilere, Ruslar'a karşı yaptıkları mücadeleyi şöyle anlatmıştı: '...Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden 'Moskof Aziziye'ye girdi' diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, 'Seni öldüreni öldüreceğim' diye and içtim. Yavrumu Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfengini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye'ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu.'
Ellerini öpen ABD'li general
Aziziye Savunması'na genç bir gelinken katılan Nene Hatun, bu şanlı savunmanın hatırasını uzun yıllar yaşattı. 1952 yılında Erzurum'da yapılan askeri manevralar sırasında Türkiye'ye gelen NATO Kuvvetleri Başkumandanı General Ridgway, Nene Hatun'u ziyaret ederek elini öpmüş ve yeni bir savaş olduğunda katılıp katılmayacağını sormuştu. Feri yavaş yavaş sönmeye yüz tutmuş gözlerinde bir an Aziziye savunmasının hayalleri belirip kaybolan 95 yaşındaki kahraman, Türk kadını heyecanla 'Tabii giderim...' diye cevap vermişti. Bu cevap üzerine heyecanlanan General Ridgway daha sonra şu sözleri söyleyecekti: 'Aziziye mucizesinin sırlarını Nene'nin sözünden ve yüzündeki çizgilerden öğrendim. Nene efsane değil, bir hakikattir.'
*Türk tarihinin unutulmaz kahramanlarından Nene Hatun, ölmeden önce dönemin Cumhurbaşkanı İnönü'ye 'Açım. Dileniyorum. Yardım edin' diye dilekçe göndermiş
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'nde muhafaza edilen dilekçede, 1877'de Erzurum'a kadar ilerleyen Ruslar'a karşı şehrin savunmasında büyük kahramanlıklar gösteren Nene Hatun'un, savaş yıllarında açlık çektiği, bu nedenle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'den yardım istediği belirlendi.
Dilekçedeki ifadeler
Ölümünün 48'inci yılında memleketi Erzurum'da bile unutulan Nene Hatun, 18 Ağustos 1943 tarihinde Reisicumhur Milli Şef İsmet İnönü'ye yazdığı dilekçede şu ifadeleri kullanmış:
'Bizler, 93 Osmanlı-Rus harbinin Erzurum civarındaki Aziziye tabyasında vuku bulan meşhur savaşın kahramanıyız. Bu çok eski düşmanımızı vatanın harimi ismetinden sökerek atmış ve göklere kadar çıkan zafer destanını yaratmıştık. (...) Bu ölmez zaferin yadigarı bizler, her birimiz, yüzer yaşındayız . Hiçbir sığınacak yerimiz ve tutunacak hiçbir desteğimiz yoktur. Belediyeden ayda 4 lira maaştan başka bir şey görmüyoruz. Geçen sene birer meccani (bedava) ekmek veriyorlardı, bu sene o ekmeğimizi de kestiler. Şimdi aç ve muhtaç bir vaziyetteyiz ve dileniyoruz da. Bizlere icabeden nakti ve fiili yardımın yapılarak bu çetin ve acıklı vaziyetten kurtarılmaklığımızı yüksek ve derin saygılarımızla diler ve arz ederiz.'*
*Aksam Gazetesi/Haziran 2004
*Nene Hatun o gün evde bıraktığı oğlu Nâzım ve daha sonra doğan üç oğlundan sonuncusu hâriç diğerlerini Birinci Dünya Harbinde şehid vermiştir.
*Nene Hatun, çok seneler muammer olmuş, 1955 senesine kadar yaşamıştır. Erzurumun Rus mezaliminden kurtuluş merâsimlerine iştirak etmiş ve büyük bir hürmet ve alâka görmüştür.
*Hakkında bugüne kadar pek çok şey söylenip yazılmış olan bu Türk kadını, Kuvayı Milliyenin kadın kahramanları için parlak bir ilham kaynağı olmuştur