- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
-
- Mesajlar
- 12,474
-
- MFC Puanı
- 1,810
Uğur Durak - Uğur Durak Kimdir? Uğur Durak biyografisi - Uğur Durak Hayatı - Hakkında
Yalanı Bu Kadar Güzelse, Gerçeği Muhteşemdir...
YALANI ve GÜZELİ KEŞİF
Babam sağlık memuru olduğundan küçüklüğümdeAnadolunun çeşitli yerlerinde yaşamışız. Annemin bana doğumu yaklaşınca en yakın uygun yer Zonguldak Demir Çelik Devlet Hastanesine gelmişler. Ve ben Zonguldakta doğmuşum. Daha sonra tekrar Anadoluda dolaşmaya başlamışız.
1.5 2 yaşlarımda Erzurumdaki giriş katı evimizi, kızaklı at arabalarını çok iyi hatırlıyorum. İşte resim çizmeye duyduğum o büyük ateşli ilgiyi o zamanlar hissetmeye başlamıştım.
Evde boyumun yetiştiği yere kadar olan bütün duvarlar çiziktirdiğim resimlerimle doluydu. Annemin defalarca kızdığını, duvarlarımızı kirletme! diye bağırdığını çok iyi hatırlıyorum. Resim çizmenin verdiği haz ve resmin dayanılmaz çekiciliği beni öylesine hareketlendiriyordu ki hiç bir engel tanımıyor, hiç kimseyi dinlemiyordum. Bir süre sonra annem de pes etmiş ve benim duvarlara girişmeme ses çıkartmamaya başlamıştı. Arkadaşlarla birlikte oynamak yerine çoğu zaman tek başıma oynamayı tercih eder ve bundan büyük zevk alırdım. Çünkü oyunda bir dünya kurar ve o dünyada çeşitli öykülerimi kendime göre sahnelerdim. Arkadaşlarla ortak oyunlarımızda daha başka türlü bir çekicilik vardı. Fakat yalnız oynamak, yaratmak, yaratıcılığın verdiği üstün haz benim için çok değerliydi. Gerçek yaratıcılık için yalnızlık gerekliydi...
3 3.5 yaşlarımdayken İzmite taşınmıştık. Bir gün lezzetli kirazların bol olduğu Yarımcaya pikniğe gitmiştik. Bütün gün denize girip, kıyıdaki kiraz ağaçlarından kopardığımız kıpkırmızı kirazlardan yemiştik. Gece evimize dönerken yolda, yere atılmış, kirli bir resim bulmuştum. Beyaz bir dosya kağıdına bir çocuk tarafından çizilmiş bu resim beni çok etkilemişti. Annem ve babamın belki de garip bulmalarına rağmen o resmi evimize varana kadar ve gece uyuyana kadar seyredip incelemiştim. Şimdi tahmin ettiğime göre bu basit resmi 7-8 yaşlarında bir çocuk yapmış olmalıydı.
Resim beyaz bir dosya kağıdına kurşun kalemle çizilmişti. Resimde basitce önden görünen bir otomobil çizilmişti. O zamanlar, otomobillere Gıngı dediğim zamanlardı. Her çocuk gibi beni de otomobiller büyülüyorlardı. Ben de otomobil resimleri çiziyordum. Otomobilleri hep yandan çizer ve en son, gösterişli yuvarlak tekerleklerini üzerlerine zevkle kondururdum.
Ama bulduğum bu resimdeki tekerlekler diktörtgen şeklindeydiler. Çünkü önden görünüş tabi ki öyle olmalıydı. Bu farklılığın bilincine varmak beni büyülemişti. Nesnelerin üç boyutluluğunu ilk o resmin yardımıyla anlamaya başlamıştım. Bu resmin sahibi çocuğu tanıyamamış olsamda ona hep teşekkür ettim.
Bir çokları için önemsiz o resmi görünce yaşadığım haz verici, bilinç sıçratıcı şoku ileride Picassonun, Matissein, Van Goghun ve daha bir çok önemli sanatçının eserlerini ilk gördüğümde de duyumsamıştım. Görmeyi öğrendikce sadece resimler değil doğanın her parçasını ve her anını, insanları seyir bana bu hazzı duyumsatmaya başladı... Bana görmeyi öğreten o isimsiz çocuğa, tüm ressamlara ve sanatçılara teşekkür borçluyum...
İzmitte otururken ailemin zar zor geçinen, basit bir memur ailesi olduğunu anlamaya başlamıştım. Benim resme aşırı ilgim anne ve babamın çok fazla dikkatlerini çekmiyordu. Resim yapabilmek için kağıt bulmakta çok zorluk çekiyordum. Komşu hastanenin çöplüğünde bulduğum boş yada arkaları boş dosya kağıtlarını gizlice eve getiriyor ve onlara çiziyordum. Titiz annem, kağıtları çöplükten bulduğumu farketseydi hemen beni azarlar ve kağıtlarımın hepsini atardı. O sıralarda gazetelerde çok küçük yaşta bir ressam çocuğun başarılı resim sergilerinden bahsediliyordu. Bu harika çocuk ressam Bedri Baykamdı... Her gün gazetelerde Bedri Baykamın bir küçücük ressam olarak elde ettiği büyük başarılar yer alıyordu. Bu başarılardan etkilenen ailem benim de bir resim delisi olduğumun yeniden farkına varmışlardı. Bana kısıtlı bütçelerinden ayırdıkları parayla kağıtlar almaya ve beni resim çizme konusunda teşvik etmeye başladılar. Bu yüzden Bedri Baykama karşı kendimi her zaman teşekkür borçlu hissettim. İyiki o küçük yaşta bir harika çocuk olarak ortaya çıkmış ve iyiki başarılı sergiler açmıştı.
Daha sonra ailemin yaşadığı yıkım, babamın hastalanması ve annem ile benim ve kız kardeşimin İstanbulda dedem ve annanemin yanında yaşamak zorunda kalışımız, hepimizi çok yoksul ve zor bir duruma düşürmüştü. İlkokula giderken annem ve kız kardeşimin geçimi için para kazanmak zorunda olduğumu hissediyordum. Paranın benden çaldığı zamandan arta kalan boş zamanlar benim için hep çok değerli resim yapma zamanlarıydı. Kağıt alamıyordum. Ama sokağımızdaki bir çok inşaatın önünden topladığım beyaz banyo fayansları üzerine ilginç resimler çiziyordum. Her sabah büyük bir çoşku ve sevinçle uyanıyor ve doğru boş fayansların başına elimde boyalarımla koşuyordum. İpin ucunu yakalamıştım.
Çoşku ve mutluluk ipine sıkı sıkıya sarılmak, dürüstlüğün verdiği ışık hızıylasonsuzluklara uçmak, benim için resim böyle bir şey işte! İlk o zamanlar, yaptıklarımı bir şekilde satıp paraya dönüştürmeyi hayal etmeye başlamıştım. Sonra Darüşafaka Lisesinin giriş sınavlarını kazandım. Orada İngilizce öğrenirken bir yandan da kendi yarattığım kahramanlarla çizgiromanlar hazırlıyordum.
16 yaşımdayken devrin tek ve en ünlü çocuk dergisi Doğan Kardeşin arka kapağına çizgiromanlar çizmeye ve profesyonel bir çizer olarak para kazanmaya başlamıştım. Bir yıl kadar sonra yeni çıkan mizah dergisi Gırgıra gittim. Rahmetli hocam Oğuz Aral çizgilerimi görünce sevincini hiç saklamadı. Yanındaki arkadaşlarına çizgilerimi ilgiyle gösterdi. Ve karikatürlerim artık bu büyük dergide yayınlanmaya başladı. O sıralarda karşılaştığım bir ressam arkadaş bana seçmen gerek, ya resim yada karikatür! Resim ve karikatür ikisi birlikte asla olmaz! demişti. O zamanlar onun dayattığı bu seçimle ilgili net bir tavır alamamış ve net bir yorumda da bulunamamıştım. Profesyonel karikatüristliğe devam ederken yurtdışına Almanyaya gittim ve giriş sınavlarını kazandığım Fachhochschule Köln Frei Kunst okulunun resim bölümünde okumaya başladım. Öğrencilik yıllarımda Berlin Amsterdam Londra Paris ve İtalyada galerileri ve müzeleri gezip ünlü sanatçıların orjinal eserlerini izledim. Geçimimi karikatür çizerek, sokak çizerliği (portre karikatür) yaparak sağlıyordum. Resim satarak para kazanmak hiç aklıma gelmiyordu. Sanki resmi korumam gerekiyordu. Sanki onu para ilişkilerine bulaştırmamalıydım. Karikatürlerimle nasıl olsa geçinip gidiyordum...
7 yıllık eğitimimden sonra okulumdan mezun oldum. Ülkeme döndüğümde sayısız dergi ve gazete için karikatürler çizdim. Bu arada resme karşı duyduğum büyük çoşku hep artarak devam ediyordu. Kendi çalışma ortamımda sürekli resim çiziyordum. Ama ben profesyonel bir ressam değil, profesyonel bir karikatüristtim. O yıllarda içimdeki ses seçmen gerek, evet seçmen gerek, resim mi? Karikatür mü? diye bana sesleniyordu.
Ama son 10 yıldır bu soruya çok net bir cevap verebiliyorum:
Ben bir ressamım! Karikatürün resmime yaptığı çok büyük katkılar ve resmime getirdiği bir zenginlik var. Resim çalışmalarımın da karikatür çalışmalarıma katkısı tartışılmaz. O zaman ben neden seçim yapayım ve sanatımı zenginleştirdiğine inandığım kollarımdan birisini keseyim?.. Seçimim buydu...
16.05.1959 doğumluyum. Profesyonel çizerliğe 16 yaşımda başladım ve hep Uğur Durak imzasını kullandım. 01.05.1989da çıkartmaya başladığımız Hıbır Mizah Dergisinde RakaRakaRak adlı bir köşe yapmaya başladım ve bu köşeyi 10 yıldan fazla bir süre çizdim. Kendi ismimle dalga geçmeyi, yalanın sonsuz sayıdaki yansımalarıyla oyunlar oynamayı çok seviyorum. İnsanlar daha kullandığım imzayı okurken gülümsemeye başlayıp mutlu olabilsinler istiyorum. Bu yüzden son yıllarda resimlerimde RakaRakaRak imzasını kullanıyorum...
Yalanı ve yalanın sayısız sonsuz güzelliklerini keşfetmenin, muhteşem gerçeğe olabildiğince daha çok yaklaşabilmenin peşindeyim ben...
Resim benim için felsefe, matematik, fizik, tıp, psikoloji, bütün bilimler, bütün sanatlar, geçmiş, bugün ve gelecek yani neredeyse her şey demek...
Resim benim için muhteşeme bir yolculuk, bir nevi ibadet demek!..
Yalanı Bu Kadar Güzelse, Gerçeği Muhteşemdir...
YALANI ve GÜZELİ KEŞİF
Babam sağlık memuru olduğundan küçüklüğümdeAnadolunun çeşitli yerlerinde yaşamışız. Annemin bana doğumu yaklaşınca en yakın uygun yer Zonguldak Demir Çelik Devlet Hastanesine gelmişler. Ve ben Zonguldakta doğmuşum. Daha sonra tekrar Anadoluda dolaşmaya başlamışız.
1.5 2 yaşlarımda Erzurumdaki giriş katı evimizi, kızaklı at arabalarını çok iyi hatırlıyorum. İşte resim çizmeye duyduğum o büyük ateşli ilgiyi o zamanlar hissetmeye başlamıştım.
Evde boyumun yetiştiği yere kadar olan bütün duvarlar çiziktirdiğim resimlerimle doluydu. Annemin defalarca kızdığını, duvarlarımızı kirletme! diye bağırdığını çok iyi hatırlıyorum. Resim çizmenin verdiği haz ve resmin dayanılmaz çekiciliği beni öylesine hareketlendiriyordu ki hiç bir engel tanımıyor, hiç kimseyi dinlemiyordum. Bir süre sonra annem de pes etmiş ve benim duvarlara girişmeme ses çıkartmamaya başlamıştı. Arkadaşlarla birlikte oynamak yerine çoğu zaman tek başıma oynamayı tercih eder ve bundan büyük zevk alırdım. Çünkü oyunda bir dünya kurar ve o dünyada çeşitli öykülerimi kendime göre sahnelerdim. Arkadaşlarla ortak oyunlarımızda daha başka türlü bir çekicilik vardı. Fakat yalnız oynamak, yaratmak, yaratıcılığın verdiği üstün haz benim için çok değerliydi. Gerçek yaratıcılık için yalnızlık gerekliydi...
3 3.5 yaşlarımdayken İzmite taşınmıştık. Bir gün lezzetli kirazların bol olduğu Yarımcaya pikniğe gitmiştik. Bütün gün denize girip, kıyıdaki kiraz ağaçlarından kopardığımız kıpkırmızı kirazlardan yemiştik. Gece evimize dönerken yolda, yere atılmış, kirli bir resim bulmuştum. Beyaz bir dosya kağıdına bir çocuk tarafından çizilmiş bu resim beni çok etkilemişti. Annem ve babamın belki de garip bulmalarına rağmen o resmi evimize varana kadar ve gece uyuyana kadar seyredip incelemiştim. Şimdi tahmin ettiğime göre bu basit resmi 7-8 yaşlarında bir çocuk yapmış olmalıydı.
Resim beyaz bir dosya kağıdına kurşun kalemle çizilmişti. Resimde basitce önden görünen bir otomobil çizilmişti. O zamanlar, otomobillere Gıngı dediğim zamanlardı. Her çocuk gibi beni de otomobiller büyülüyorlardı. Ben de otomobil resimleri çiziyordum. Otomobilleri hep yandan çizer ve en son, gösterişli yuvarlak tekerleklerini üzerlerine zevkle kondururdum.
Ama bulduğum bu resimdeki tekerlekler diktörtgen şeklindeydiler. Çünkü önden görünüş tabi ki öyle olmalıydı. Bu farklılığın bilincine varmak beni büyülemişti. Nesnelerin üç boyutluluğunu ilk o resmin yardımıyla anlamaya başlamıştım. Bu resmin sahibi çocuğu tanıyamamış olsamda ona hep teşekkür ettim.
Bir çokları için önemsiz o resmi görünce yaşadığım haz verici, bilinç sıçratıcı şoku ileride Picassonun, Matissein, Van Goghun ve daha bir çok önemli sanatçının eserlerini ilk gördüğümde de duyumsamıştım. Görmeyi öğrendikce sadece resimler değil doğanın her parçasını ve her anını, insanları seyir bana bu hazzı duyumsatmaya başladı... Bana görmeyi öğreten o isimsiz çocuğa, tüm ressamlara ve sanatçılara teşekkür borçluyum...
İzmitte otururken ailemin zar zor geçinen, basit bir memur ailesi olduğunu anlamaya başlamıştım. Benim resme aşırı ilgim anne ve babamın çok fazla dikkatlerini çekmiyordu. Resim yapabilmek için kağıt bulmakta çok zorluk çekiyordum. Komşu hastanenin çöplüğünde bulduğum boş yada arkaları boş dosya kağıtlarını gizlice eve getiriyor ve onlara çiziyordum. Titiz annem, kağıtları çöplükten bulduğumu farketseydi hemen beni azarlar ve kağıtlarımın hepsini atardı. O sıralarda gazetelerde çok küçük yaşta bir ressam çocuğun başarılı resim sergilerinden bahsediliyordu. Bu harika çocuk ressam Bedri Baykamdı... Her gün gazetelerde Bedri Baykamın bir küçücük ressam olarak elde ettiği büyük başarılar yer alıyordu. Bu başarılardan etkilenen ailem benim de bir resim delisi olduğumun yeniden farkına varmışlardı. Bana kısıtlı bütçelerinden ayırdıkları parayla kağıtlar almaya ve beni resim çizme konusunda teşvik etmeye başladılar. Bu yüzden Bedri Baykama karşı kendimi her zaman teşekkür borçlu hissettim. İyiki o küçük yaşta bir harika çocuk olarak ortaya çıkmış ve iyiki başarılı sergiler açmıştı.
Daha sonra ailemin yaşadığı yıkım, babamın hastalanması ve annem ile benim ve kız kardeşimin İstanbulda dedem ve annanemin yanında yaşamak zorunda kalışımız, hepimizi çok yoksul ve zor bir duruma düşürmüştü. İlkokula giderken annem ve kız kardeşimin geçimi için para kazanmak zorunda olduğumu hissediyordum. Paranın benden çaldığı zamandan arta kalan boş zamanlar benim için hep çok değerli resim yapma zamanlarıydı. Kağıt alamıyordum. Ama sokağımızdaki bir çok inşaatın önünden topladığım beyaz banyo fayansları üzerine ilginç resimler çiziyordum. Her sabah büyük bir çoşku ve sevinçle uyanıyor ve doğru boş fayansların başına elimde boyalarımla koşuyordum. İpin ucunu yakalamıştım.
Çoşku ve mutluluk ipine sıkı sıkıya sarılmak, dürüstlüğün verdiği ışık hızıylasonsuzluklara uçmak, benim için resim böyle bir şey işte! İlk o zamanlar, yaptıklarımı bir şekilde satıp paraya dönüştürmeyi hayal etmeye başlamıştım. Sonra Darüşafaka Lisesinin giriş sınavlarını kazandım. Orada İngilizce öğrenirken bir yandan da kendi yarattığım kahramanlarla çizgiromanlar hazırlıyordum.
16 yaşımdayken devrin tek ve en ünlü çocuk dergisi Doğan Kardeşin arka kapağına çizgiromanlar çizmeye ve profesyonel bir çizer olarak para kazanmaya başlamıştım. Bir yıl kadar sonra yeni çıkan mizah dergisi Gırgıra gittim. Rahmetli hocam Oğuz Aral çizgilerimi görünce sevincini hiç saklamadı. Yanındaki arkadaşlarına çizgilerimi ilgiyle gösterdi. Ve karikatürlerim artık bu büyük dergide yayınlanmaya başladı. O sıralarda karşılaştığım bir ressam arkadaş bana seçmen gerek, ya resim yada karikatür! Resim ve karikatür ikisi birlikte asla olmaz! demişti. O zamanlar onun dayattığı bu seçimle ilgili net bir tavır alamamış ve net bir yorumda da bulunamamıştım. Profesyonel karikatüristliğe devam ederken yurtdışına Almanyaya gittim ve giriş sınavlarını kazandığım Fachhochschule Köln Frei Kunst okulunun resim bölümünde okumaya başladım. Öğrencilik yıllarımda Berlin Amsterdam Londra Paris ve İtalyada galerileri ve müzeleri gezip ünlü sanatçıların orjinal eserlerini izledim. Geçimimi karikatür çizerek, sokak çizerliği (portre karikatür) yaparak sağlıyordum. Resim satarak para kazanmak hiç aklıma gelmiyordu. Sanki resmi korumam gerekiyordu. Sanki onu para ilişkilerine bulaştırmamalıydım. Karikatürlerimle nasıl olsa geçinip gidiyordum...
7 yıllık eğitimimden sonra okulumdan mezun oldum. Ülkeme döndüğümde sayısız dergi ve gazete için karikatürler çizdim. Bu arada resme karşı duyduğum büyük çoşku hep artarak devam ediyordu. Kendi çalışma ortamımda sürekli resim çiziyordum. Ama ben profesyonel bir ressam değil, profesyonel bir karikatüristtim. O yıllarda içimdeki ses seçmen gerek, evet seçmen gerek, resim mi? Karikatür mü? diye bana sesleniyordu.
Ama son 10 yıldır bu soruya çok net bir cevap verebiliyorum:
Ben bir ressamım! Karikatürün resmime yaptığı çok büyük katkılar ve resmime getirdiği bir zenginlik var. Resim çalışmalarımın da karikatür çalışmalarıma katkısı tartışılmaz. O zaman ben neden seçim yapayım ve sanatımı zenginleştirdiğine inandığım kollarımdan birisini keseyim?.. Seçimim buydu...
16.05.1959 doğumluyum. Profesyonel çizerliğe 16 yaşımda başladım ve hep Uğur Durak imzasını kullandım. 01.05.1989da çıkartmaya başladığımız Hıbır Mizah Dergisinde RakaRakaRak adlı bir köşe yapmaya başladım ve bu köşeyi 10 yıldan fazla bir süre çizdim. Kendi ismimle dalga geçmeyi, yalanın sonsuz sayıdaki yansımalarıyla oyunlar oynamayı çok seviyorum. İnsanlar daha kullandığım imzayı okurken gülümsemeye başlayıp mutlu olabilsinler istiyorum. Bu yüzden son yıllarda resimlerimde RakaRakaRak imzasını kullanıyorum...
Yalanı ve yalanın sayısız sonsuz güzelliklerini keşfetmenin, muhteşem gerçeğe olabildiğince daha çok yaklaşabilmenin peşindeyim ben...
Resim benim için felsefe, matematik, fizik, tıp, psikoloji, bütün bilimler, bütün sanatlar, geçmiş, bugün ve gelecek yani neredeyse her şey demek...
Resim benim için muhteşeme bir yolculuk, bir nevi ibadet demek!..