Türklerde ağaç ile ilgili inanışlar
Değişik toplumlarda en yaygın inançlardan biri de ağacın kutsal kabul edilmesidir. Dinler tarihçileri, insanlık tarihinin en eski devirlerinden beri,ağaç kültünün farklı toplumlarda değişik biçimlerde kendini gösterdiği düşüncesindedirler. Ağacın yerin dibine kadar inen kökleri, göğe doğru dik bir tarzda yükselen gövdesi, gökyüzüne kadar uzanan dal ve yapraklarıyla olduğu kadar, mevsimden mevsime kendini yenilemesi ve daha pek çok özelliği sebebiyle olsa gerek, iptidai insanın bir takım düşüncecelere sahip olmasında önemli rol oynamıştır. Bu anlamda ağaç hayatın ve sonsuzluğun timsali olarak da kabul edilmiştir. Bununla beraber, ağacın bizzat maddi varlığının değil, özelliklerinin ve temsil ettiği gücün bir sonucu olarak kutsallık kazandığı veya kutsal kabul edildiği söylenebilir.
Eski Türklerde daha çok tek ağaçlar ve bunlardan da çam ve benzeri cinsten olanların kutsal sayıldığı görülmektedir. Nitekim araştırıcılarına göre, bütün Altaylı kavimlerde en çok çam ve kayın ağacı kutsal kabul edilmekte ve bunlardan sonra da çınar ve servi ağacı gelmektedir. Buryatlar, Yakutlar, Çeremisler, Başkurtlar, Kazaklar ve Kırgızlar, arazide tek duran ulu ve yaşlı çam, kayın, servi ve çınar ağaçlarına nezirler adamakta, kurbanlar sunmakta, birtakım dini törenlerle onlardan dilekte bulunmaktaydılar. Yakut Türklerinde kayın ağacı kadar, kara çam ağaçları da kutsaldı. Çocuğu olmayan kadınların Yuvalı Kara Çam dedikleri bir ağaca gelerek, beyaz at derisini bu ağacın altına serdikleri ve ağacın karşısında dua ettikleri söylenir. Bu bağlamda, Türklerde dut ağaçlarının da kutsal kabul edildiği belirtilmektedir. MS. V. yüzyıllarda Göktürklerin Hakan soyunun yeraltı Tanrısının makamına dut ağacı veya çam ağacı diktikleri, daha sonra senenin beşinci ve sekizinci aylarında bu ağacın etrafında at ile yarışarak dini bir tören gerçekleştirdikleri nakledilmektedir.
İslam öncesi Türklerde kutsallığına inanılan bu ağaçların yanında başka kutsal ağaçların da var olduğu görülmektedir. Bu anlamda, elma ve nar ağaçlarının da kutsal ağaçlardan olduğuna inanılır. Nitekim Manas destanında, çocuğu olmayan kadınların kutsal elma ağacının altında oynamaları sonucu çocuklarının olacağına inandıkları şeklinde ifadeler vardır. Orta Asyadan Anadoluya kadar, Türkler arasında görülen kutsal ağaç ve ağaç kültü ile ilgili tespit edilen inanışlar benzerlikler göstermekte ve bu inanışların görüldüğü her yerde aynı zamanda ağaç evliya ilişkisine rastlanılmaktadır. Nitekim Sibiryada yapılan araştırmalarda çeşitli yerlerde bazı ağaçların yanında evliya mezarlarının olduğu ve bu evliya mezarlarının ağaçlarda mevcut olduğuna inanılan ruhların, Müslüman evliya hüviyetinde şahıslanmış biçimi olarak algılanması gerektiği belirtilmektedir. İslam öncesi Türklerde görülen ağaç kültü ile ilgili inanışların Müslüman Türkler üzerinde çok güçlü bir tesirinin olduğu açıktır. Bu anlamda, İslamiyet de dahil sonradan kabul edilmiş olan bütün din ve kültürlerin süzgecinden geçerek günümüze kadar gelmiş olmaları sebebiyle bu inanış ve uygulamaların çok güçlü bir kültürün ürünü olduğunu göstermektedir
Değişik toplumlarda en yaygın inançlardan biri de ağacın kutsal kabul edilmesidir. Dinler tarihçileri, insanlık tarihinin en eski devirlerinden beri,ağaç kültünün farklı toplumlarda değişik biçimlerde kendini gösterdiği düşüncesindedirler. Ağacın yerin dibine kadar inen kökleri, göğe doğru dik bir tarzda yükselen gövdesi, gökyüzüne kadar uzanan dal ve yapraklarıyla olduğu kadar, mevsimden mevsime kendini yenilemesi ve daha pek çok özelliği sebebiyle olsa gerek, iptidai insanın bir takım düşüncecelere sahip olmasında önemli rol oynamıştır. Bu anlamda ağaç hayatın ve sonsuzluğun timsali olarak da kabul edilmiştir. Bununla beraber, ağacın bizzat maddi varlığının değil, özelliklerinin ve temsil ettiği gücün bir sonucu olarak kutsallık kazandığı veya kutsal kabul edildiği söylenebilir.
Eski Türklerde daha çok tek ağaçlar ve bunlardan da çam ve benzeri cinsten olanların kutsal sayıldığı görülmektedir. Nitekim araştırıcılarına göre, bütün Altaylı kavimlerde en çok çam ve kayın ağacı kutsal kabul edilmekte ve bunlardan sonra da çınar ve servi ağacı gelmektedir. Buryatlar, Yakutlar, Çeremisler, Başkurtlar, Kazaklar ve Kırgızlar, arazide tek duran ulu ve yaşlı çam, kayın, servi ve çınar ağaçlarına nezirler adamakta, kurbanlar sunmakta, birtakım dini törenlerle onlardan dilekte bulunmaktaydılar. Yakut Türklerinde kayın ağacı kadar, kara çam ağaçları da kutsaldı. Çocuğu olmayan kadınların Yuvalı Kara Çam dedikleri bir ağaca gelerek, beyaz at derisini bu ağacın altına serdikleri ve ağacın karşısında dua ettikleri söylenir. Bu bağlamda, Türklerde dut ağaçlarının da kutsal kabul edildiği belirtilmektedir. MS. V. yüzyıllarda Göktürklerin Hakan soyunun yeraltı Tanrısının makamına dut ağacı veya çam ağacı diktikleri, daha sonra senenin beşinci ve sekizinci aylarında bu ağacın etrafında at ile yarışarak dini bir tören gerçekleştirdikleri nakledilmektedir.
İslam öncesi Türklerde kutsallığına inanılan bu ağaçların yanında başka kutsal ağaçların da var olduğu görülmektedir. Bu anlamda, elma ve nar ağaçlarının da kutsal ağaçlardan olduğuna inanılır. Nitekim Manas destanında, çocuğu olmayan kadınların kutsal elma ağacının altında oynamaları sonucu çocuklarının olacağına inandıkları şeklinde ifadeler vardır. Orta Asyadan Anadoluya kadar, Türkler arasında görülen kutsal ağaç ve ağaç kültü ile ilgili tespit edilen inanışlar benzerlikler göstermekte ve bu inanışların görüldüğü her yerde aynı zamanda ağaç evliya ilişkisine rastlanılmaktadır. Nitekim Sibiryada yapılan araştırmalarda çeşitli yerlerde bazı ağaçların yanında evliya mezarlarının olduğu ve bu evliya mezarlarının ağaçlarda mevcut olduğuna inanılan ruhların, Müslüman evliya hüviyetinde şahıslanmış biçimi olarak algılanması gerektiği belirtilmektedir. İslam öncesi Türklerde görülen ağaç kültü ile ilgili inanışların Müslüman Türkler üzerinde çok güçlü bir tesirinin olduğu açıktır. Bu anlamda, İslamiyet de dahil sonradan kabul edilmiş olan bütün din ve kültürlerin süzgecinden geçerek günümüze kadar gelmiş olmaları sebebiyle bu inanış ve uygulamaların çok güçlü bir kültürün ürünü olduğunu göstermektedir