Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Türkler neden domuz yemiyor ?

diShy

~ یơυℓℓεss ..
Onursal Üye
  • Üyelik Tarihi
    27 Kas 2009
  • Mesajlar
    24,120
  • MFC Puanı
    79
Sorunun yanıtını hemen “haram” diye yanıtlamayın; Türkler İslam dinini seçmeden önce de domuz yemiyorduYeme-içme kültürümüze ilişkin çok az araştırma var Oysa yanıtını bir türlü bulamadığımız çok sorumuz varÖrneğin Aleviler’in tavşan Yezidiler’in ebegümeci yenilip yenilmemesi meselesine farklı bir açıdan yaklaşalım… marul yememelerinin sebepleri nedir? Grip salgınıyla gündeme gelen domuzun


Rahmetli Mustafa Ekmekçi 1980’li yıllarda Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinden sıklıkla domuz etinin yararlarından bahseder ve domuz etinin yenilmesini savunurdu Çok tepki almasına rağmen Türkiye gibi yoksulu çok bir ülkenin mutlaka domuz besiciliği yapmasını ve ucuz domuz eti yemesi gerektiğini yazardı
Bugün aynı makaleleri yazmak cesaret ister hale geldi Bu durum bile aslında Türkiye’nin ne kadar muhafazakarlaştığını göstermiyor mu?
Neyse…
İnsanoğlu belirli zaman ve coğrafyada bazı yiyecek ve içeceklerden kaçındı Bunları yasakladı Bizim topraklarda özellikle domuza karşı inanılmaz bir tepki var Bunun sebebi nedir?






Semavi dinlerinden önce
Sanıldığı gibi domuz etinin yasaklanması Musevilik Müslümanlık gibi Semavi dinlerin ortaya çıkışıyla gerçekleşmedi
Artık biliniyor ki çok tanrılı dini yaşayan bazı kavimlerde de domuz eti yenilmesi yasaktı Bırakın yemeyi bazı şehirlere (Pontus/Komana gibi) domuz sokulmasına izin bile verilmiyordu
Eski Mısır’da domuz değen bir kişi hemen elbiseleriyle birlikte nehre atlayıp temizlenirdi Domuz çobanları hiçbir tapınağa sokulmazdı Bunlara kız verilmezdi
Bilindiği gibi sadece Müslümanlar değil Yahudiler de domuz eti yemiyor Gerek Kur’an-ı Kerim gerekse Tevrat/Ahd-i Atik çift tırnaklı ve geviş getiren hayvanların yenileceğini belirtir Bakara Suresi ve Levililer (11–7) çift tırnaklı olmasına rağmen geviş getiremediği için domuz etinin yenilmesini haram kılmıştır
Peki bunun rasyonel bir nedeni var mıydı?
Sorunun yanıtını bulmaya çalışalım…




Neden insan sağlığı mı
Sağlık nedenleri ileri sürülmektedir
Domuz eti çok yağlı olduğu için sıcak iklimlerde çabucak bozularak trişin gibi hastalıklara neden oluyordu Hatta bazı topluluklar domuzun cüzama bile neden olduğunu iddia etmişlerdi!
Ancak bu olasılık pek güçlü görünmüyor Çünkü domuz etine yasak getirildiğinde bu hastalıkların hiçbiri bilinmiyordu bile


Ayrıca…
Ağır yağlı yiyecekler sıcak havalarda bazı alerjik hastalıklara mide bozulmalarına neden olsa da bu salt domuz eti için geçerli olamazdı Çünkü eti yağlı olan tek hayvan domuz değildi kuşkusuz
Zaten sağlık nedeniyle yenilmesi haram olsa bu hal mutlaka kutsal kitaplarda belirtilirdi
Yiyecek- içeceklerin sağlık ile ilişkisini (bozulmuş yiyeceklerin hastalıklara neden olduğu gibi bilgileri) insanoğlu daha 250–300 yıl önce öğrendi
Sorumuzun yanıtını armaya devam edelim…
Domuzun önüne ne gelirse yemesi de haram sayılmasına neden olarak gösteriliyor Yediklerinden yola çıkılarak domuzun pek temiz olmadığı ileri sürülüyor
Bu tezin doğruluğu tartışma götürür; çünkü birçok hayvan da (örneğin tavuk-horoz-hindi) yiyecek konusunda domuzdan farklı değildir Hayvanların yedikleriyle temiz oldukları arasında pek doğru orantı yoktur
Yani…
Özellikle halkın ileri sürdüğü nedenler pek inandırıcı değildi
Devam edelim; bakalım domuz etini kimler niye yemiyor?


Mitoloji de bile var
Evet domuzun adının kötüye çıkması ne zaman nasıl oldu?
Bu duruma sebep olarak bir mitolojik hikayeden de bahsediliyor:
Aşk tanrıçası Afrodit’in aşık olduğu Adonis’i domuz kılığındaki Aras öldürmüştü
Ve bu cinayet nedeniyle kadınlar her ilkbahar sonunda matem tutup domuza lanet yağdırıyordu
Bu mitolojinin sorumuza yanıt oluşturacağını düşünmek çocukça olur
Domuz “düşmanlığının” nedenleri arasında cinsel sebep de vardı
Güya dişisini kıskanmayan tek hayvandı domuz
Domuz etini yiyenlerin de dişisini kıskanmayacakları hurafesi hayli yaygındı
Kuşkusuz bunun bilimsel hiçbir açıklaması yoktu
Bu olsa olsa tarihçi Herodotos’un Mısırlıların neden domuz yemediklerini yazarken “bunu açıklayan bir sebepleri var ve ben de biliyorum ama yakışık almaz” sözleridir
Herodotos “ayıp” olduğu için gerekçeyi yazmamıştı!
Günümüzde domuz eti ile cinsellik arasında ilişki kuran uzmanlar yok değil
Onlara göre domuz eti A vitaminini öldürüyor ve böylece cinsel isteği azaltıyordu Vitaminlerin bilinmesi şurada kaç yıllık bir süreçtir İlkel kavimler nereden bilecekti vitaminleri filan…
Uzatmayalım…
En akla yakını neden; totemizm idi
İnsanoğlu soyundan geldiğini düşündüğü hayvanı totem yapıp tapıyordu Kuşkusuz taptığını da yiyemezdi
Bu sebep bile sorumuzun yanıtı tam olarak açıklamıyordu
Belki sorumuza yanıtı Türklerin neden domuz eti yemediğini ortaya çıkararak verebiliriz
Evet gelelim Türkler’in neden domuz eti yemedikleri meselesine…


İçkiye evet domuza hayır
Türkler İslam öncesi dönemde ne domuz besliyorlardı ne de domuz eti yiyordu
Yani Türklerin bu hayvana neredeyse nefret düzeyinde yaklaşmalarıyla İslam’ın domuz etini haram sayması arasında pek bir ilgi yoktu
Öyle ki Müslüman olmayan Uygurlar da hala domuz eti yemiyor!
Üstelik hepimiz biliyoruz ki tüm Türkler eti çok sevmektedir ve sofralarında mutlaka bulundurmaktadır Buna rağmen domuz etine düşmanlık niye idi acaba?
Bu domuz karşıtlığına bir örnek vermeliyim ki mesele daha iyi anlaşılsın:
Ruslar güç kullanarak Kazak-Kırgız halklarını domuz beslemeye zorlamışlar; her iki halk da canlarını vermişler yine de onca zulme rağmen domuz besiciliği yapmamışlardır
Yani mesele Türkler açısından bu derece önemlidir
İster istemez düşünüyorsunuz…
Müslüman Türkler’in haram sayılmasına rağmen içki yasağına pek uymadıkları bilinir Ama mesele domuz olunca neden akan sular duruyordu?
Artık gelelim asıl sebebini yazmaya…


Artık gelelim sebebini yazmaya…


Asıl neden
Bunun birincil nedeninin totemcilik olduğu ileri sürülüyor Çünkü bilindiği gibi totem eti yenmiyor Bu ancak bazı şartlarda mümkün olabiliyor Örneğin Mısır’da sadece dolunay zamanında ve törenlerde yenmesi gibi
Ancak totem küçük klanlar için geçerliydi Geniş alanlara yayılmış büyük kavimin bir tek domuz totemi olamazdı
Bu nedenle totemcilik de meseleyi tek başına açıklamaya yetmiyor
Meselenin iktisadi boyutu vardı:
Türkler göçebe bir toplumdu ve göçebelik domuz yetiştiriciliğine uygun değildi Domuz fazla yürüyebilen bir hayvan değildi Bu nedenle domuzların bir yerden bir yere götürülmeleri imkansızdı Ayrıca salt otlayarak beslenmeleri de söz konusu olamazdı


Göçebe hayat tarzını benimsemiş Türkler’in bu nedenle domuz beslemedikleri iddia ediliyor Domuzu sadece yerleşik toplumlar (Çin gibi) besliyorlardıyiyordu!
Fakat bu tez de Türkler’in domuza olan nefretini açıklamıyor
Göçebe Türkler domuz beslemeseler bile avladıkları yaban domuzlarını niye yememişlerdi?
Demek bir başka neden vardı
Evet vardı
Ve bu neden günümüzde kabul gören bir tezdi:
Deniyor ki:
Göçebeler ile yerleşikler arasında hep nefret ilişkisi olmuştur
Yerleşikler göçebeleri vahşi barbar haydut olarak görmüşlerdir
Göçebeler de evlerinde dükkanlarında oturan yerleşikleri hiç sevmemişlerdir Onlara “yatuk” tembel diyorlardıYani aralarında nefret ilişkisi vardı
Göçebeler yerleşiklerin her şeyinden nefret ediyordu
İşte domuzdan nefret etmelerinin nedeni buydu
Domuz yerleşiklerin hayvanıydı ve göçebeler yerleşiklerin hayvanından da nefret ediyorlardı
Zaten bunca hurafeyi çıkarmalarının nedeni de buydu
Evet kabul edersiniz ya da etmezsiniz; bilim insanın açıkladığı durum budur
Kuşkusuz bu arada bilim insanlarının araştırması hala sürüyor Bakalım önümüzdeki günlerde başka nedenler üzerinde de durulacak mı?


Bakınız dünyayı sarsan domuz gribi bizi nerden nelere götürdü… Osmanlı’nın en büyük afeti:
V E B A


Osmanlı toplumu 100 yıl veba afetiyle kırıldı
Osmanlı depremlerde sellerde yangınlarda binlerce insanını kaybetti
Çekirge saldırılarını yaşadı
Kıtlıklarda aç kaldı
Ne salgınlar gördü:
Sıtma gördü… Humma gördü… Tifüs gördü… Kolera gördü…
Hiçbiri bit pire kadar yıkıcı olmadı…
Avrupa’yı yıkıp geçen “Kara Ölüm” veba bu topraklardan Osmanlı topraklarına geldi
Avrupa salgınla 14’üncü yüzyılda tanışmıştı
Keza salgın o dönemde de Osmanlı topraklarına gelmişti
Ancak sonra uzun dönem kuluçkaya yatmıştı
Bu kez gelen kara ölüm çok daha sinsiydi…
Hastalık ilk kez 1778’in ocak ayında yabancıların yaşadığı İstanbul/Galata’da görüldü
Panik yaşandı Ancak şubat ve mart ayında duruldu; fakat nisan ayında yeniden belirdi Haziran’da ise tırmandı
Hastalık tıpkı Avrupa’da olduğu gibi bahar ve yazın gelişiyordu
Fareler gemiler ve ticaret kervanlarıyla hastalığı dünyaya taşıyorlardı
Bu nedenle salgından en çok etkilenen Osmanlı donanması oldu
Durum anlaşılınca dışarıdan gelen her gemiye her kervana ve her kişiye “hastalık bulaştırıcı düşman” gözüyle bakılmaya başlandı
Hastalık Osmanlı’nın toplumsal hayatını allak bullak etti Hayat felç oldu
Veba Osmanlı’nın Batı ile olan diplomatik ilişkisini de yok etti; iktisadi çöküşünün sebeplerinden de oldu


Osmanlı çaresizdi
Mikrop öksürük tükürük gibi yollarla insandan insana da bulaşıyordu
Osmanlı bilgisizdi Cahildi
Örneğin…
Yoksul Osmanlı’nın giyecek pek elbisesi yoktu Ölenlerin kıyafetleri çocuklarına akrabalarına kalıyordu Oysa bunların içinde pireler yaşıyordu ve ölümcüldüler Hastalığın böyle de yayıldığı bilinmiyordu
Hamamda temizlenerek kurtulacağını sananlar yine pirelerin yuva yaptığı giyecekleri giyerek hastalıktan kurtulamıyorlardı
Keza evdeki eşyalara da pireler yuva yapıyordu
Yani…
İstanbul’daki zengin yabancılar her ne kadar şehirden kaçıp Büyükdere-Tarabya gibi Boğaz köylerine gitseler de hastalıktan pek kurtulamadılar
İstanbul’da Temmuz ayında ölü sayısı günde bin kişiye ulaştı
İstanbul’un adı “ölü şehir” oldu…


Hastalık eylül-ekimde azaldı Kasım ayında bitti gibiydi
Ama bu kez Osmanlı’nın diğer topraklarında çıkmaya başladı; İzmir Edirne Selanik Bursa Çanakkale Mikonos Sofya Kahire…
Osmanlı hastalık kuşatması altındaydı
Hastalığa yakalanmayan yoktu Olayın iyi yanı hastalığın çok kişide hafif seyretmesiydi Veba olaylarının üçte ikisini bu grup oluşturuyordu
Ve mikrop aynı İstanbul’da olduğu gibi bazen azıyor bir günde onlarca can alıyor sonra kuluçkaya yatıyordu
Salgın 100 yıl Osmanlı’nın başına bela oldu
Örneğin bazı illerde şiddetli salgınlar arasındaki zaman aralıkları şöyleydi:
İstanbul: 21 yıl 25 yıl 19 yıl 8 yıl 36 yıl
İzmir: 20 yıl 4 yıl 19 yıl 28 yıl 25 yıl
Kahire: 18 yıl 23 yıl 26 yıl 6 yıl 44 yıl
Selanik: 49 yıl 19 yıl 33 yıl
Ölüm istatistikleri korkunçtu:
1778’de İstanbul halkının üçte biri…
1781’de 80 bin nüfuslu Selanik halkından günde 300 kişi…
1783’de Saraybosna’da 16 bin kişi…
1784’de İzmir’de günde 300–400 kişi…
1785’de Akka’da nüfusunun yarısı…
1787’de Halep’te dört günde 1400 kişi öldü
Öldürücü hastalıkların seyri aslında hep aynıydı; önce az görülen hastalık vakaları sonra hızla artıyor ve sonra birden hızla azalıyordu
Nihayet…
19’uncu yüzyıl sonunda hastalık teşhis edildi
Bulunan ilaç sayesinde veba ile ciddi olarak mücadele edildi
“Karantina” sözcüğünün İtalyanca’dan dilimize geçtiğini bilir misiniz?
Yine de buna rağmen sorun tamamen ortadan kaldırılamadı Bir örnek vereyim:
1898’den 1948 yılına kadar vebadan Hindistan’da 13 milyon kişi öldü
Bugün nasıl kafanızda domuz gribiyle ilgili onlarca soru varsa benzer sorular veba için de hala vardır Vebanın ortaya çıkışı yükselişi ve düşüşü üstüne pek çok soru 21’inci yüzyıl başında hala yanıtlanmayı bekliyor
İnsanoğlu dün olduğu gibi bugün de salgın hastalıklara karşı mücadelesini sürdürüyor


Vebaya Ağıt
Gelin ağalar bir tarih eylerek
Bin iki yüz kırk üç oldu bu sene
Medet Allah insanın devri döndü
Cümle alem ağlaşurlar bu sene


Felek benim dört yanımdan taşladı
Gelin kızdan koç yiğitten başladı
Kadir Mevlam hak emrini işledi
Hidayet Mevla’dan geldi bu sene


Emir Mevla’dandır evler yıkıldı
Nice ana baba beli büküldü
Koçyiğitler katar ile çekildi
Şehitler bayrağın çekti bu sene


Gitti koç yiğitler ağlar anası
İş Mevla’dan geldi nedir çaresi
Sağ u sol yanında veba yarası
Kudret hançerini vurdu bu sene


Kadir Mevlam durmayup can alur
Kimi hasta düşmüş kimi de ölür
Hidayet Mevla’dan elden ne gelür
Çok mamurlar viran kaldı bu sene


Kimi de gelmiş ah çeküp oturur
Sevgili olanlar yarın göçürür
Kimi yuvasından yavru uçurur
Çok masumlar viran kaldı bu sene


(Toros Dağları’nda yakılan bir ağıt)


Soner Yalçın


Odatv

 
Üst Alt