-
- Üyelik Tarihi
- 3 Nis 2008
-
- Mesajlar
- 2,499
-
- MFC Puanı
- 0
Dün şehrimizde sessiz sedasız bir hadise oldu. Beyoğlunda küçük bir sanat galerisi açıldı.
Bundan tam elli yıl önce, Yeni İstanbul gazetesinin 26 Aralık 1950 tarihli baskısında, gazetede Bir İstanbullu takma adıyla yazdığı kısa makaleleri yer alan Fikret Adil, Maya Sanat Galerisinin açılışını böyle duyurmaktaydı.
Beyoğlunda, Kallavi Sokak No: 20/1 adresinde hizmet vermiş, bir bölmeli salon ve bir de odadan ibaret bu küçük Sanat galerisi, Türkiyede özel galericiliğin tarihsel isimlerinden birisi olmuştur. 1939 yılında, bir grup genç sanatçının Taksim Meydanında açtığı ve meydanın yeniden düzenlenmesi sırasında ortadan kaldırılan galeri ve 1945 yılında, seramik sanatçısı İsmail Hakkı Oygarın, Beyoğlundaki atölyesini sergi mekanına çevirmesiyle hizmet vermeye başlayan ve bazı önemli sergilerin ardından ikinci senesini doldurmadan kapanan İsmail Hakkı Oygar Galerisi, Mayadan önce açılmış sanat galerileri olarak dikkat çekerler. Ancak ne bunlar ne de Mayadan sonra açılacak olan sanat galerilerinin pek çoğu, onun çağdaş Türk sanatı tarihi içerisindeki önemli yerini karşılayamazlar.
Maya, sadece özel sanat galericiliğinin tarihsel örnekleri arasında bir isim olarak değil, aynı zamanda 1950li yılların avant-garde sanat ortamına ivme kazandırmış, o yılların genç sanatçılarının önlerinde ufuklar açmış, pek çoğuna sanat yolunda ilerleme tutkusunu ve inancını aşılamış bir kültür yuvası olarak da önem kazanmaktadır. Özellikle Türkiyede soyut sanatın ilk denemelerinin yapıldığı bir dönemde, bu anlayışın yaygınlaşması açısından önemli bir işlevi yürüttüğü de anlaşılmaktadır. Galeriyi açan Adalet Cimcoz, bu küçük mekanı; aydın kimliği, sanat sevgisi ve enerjisiyle, dönemin pek çok edebiyatçısı, sanat adamı ve sanatseveri için bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Cimcoz (1910- 1970), düzgün Türkçesi ile film seslendirmeleri ve radyo programları yapmış, gazete ve dergilerde şiirleri, denemeleri, hikaye çevirileri ve sanat üzerine yazıları yayınlanmış bir sanatçıdır.
Çok Sayı da kitap ve tiyatro oyunu çevirisi yapmış ve çevirilerinde kullandığı, halk diline yakın duru Türkçe nedeniyle 1962 yılında Türk Dil Kurumu ödülü nü almıştır. Sanatla sürekli içiçe olan Adalet Cimcoz (ya da arkadaşlarının onu çağırdığı şekliyle Ada), aynı zamanda çağdaş Türk sanatına her zaman ilgi duymuş bir kişidir: Galeriyi açan bu münevver dostumuz, öteden beri yılbaşı, evlenme, doğum ve sair vesilelerle bir hediye vermek icabettiği zaman, dostlarına muhakkak bir resim göndermeyi tercih ederdi. [ Melda; Maya Ve Adalet Cimcoz, s.29 (Cemal Tollu, Yeni Bir Sanat Galerisi: Maya, Yeni Sabah, 31 Ocak 195 1)den alınmış.
Adalet Cimcozu bir sanat galerisi açmaya iten de, içindeki bu yoğun sanat sevgisi ve sanatla içiçeliğidir Türk sanatçılarına olan inancı, sanatçıyla halk arasında köprü oluşturacak böyle bir mekanı açmasına kaynak teşkil etmiştir. Kendisiyle yapılan bir röportajda: Gayem sanatkğrlarımızın ve bilhassa genç istidatların eserlerini halka teşhir etmek, tanıtmak ve böylece cemiyet te sanat sevgisini inkişaf ettirmektir. demekte ve şöyle devam etmektedir: En büyük zevkim her sergide sanatkârlarla beraber hazırlanmak ve heyecan çekmektir. Bu bakımdan bilhassa gençler çok daha hareketli ve hevesli, hele eserlerinin satılması bilseniz onlara ne kadar tesir ediyor. [ TANA, Melda; a.g.e., s.26 (M.B.; Adalet Cim coz, Bütün Türkiye)den alınmış.]
Mayada düzenlenen sergilere bakıldığında Aloş, Kuzgun Acar, Ömer Uluç, Fikret Otyam, Nedim Günsür, Adnan Çoker, Lütfü Günay gibi dönemin pek çok genç sanatçısının isimlerine rastlanmaktadır. Genç sanatçılar için Maya; sergi düzenleyebildikleri, sanatçı kimliklerini geliştirdikleri gerçek bir yuva olmuştur. Ali Teoman Germaner (Aloş):in ifadeleri, bunun en güzel kanıtıdır: Mayada tanıdığım insanlar, içine girdiğim ortam sayesinde Akademinin dar duvarları nı aşmış oldum. Entelektüel bir çevreye düştüm. Bu benim şahsıma gösterilmiş özel bir şey değil- din Benim gibi Mayaya katılan, giden gelen, kendi kuşağımın genç insanları da bunun gibi bir karşılığı aldı.
Sabahattin Eyüboğlunun Maya ufacıktı ama bir yürek gibi dolup taşıyordu diyerek tanımladığı galeri; Sait Faik Abasıyanık, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fikret Adil, Sabahattin Eyüboğlu, Asaf Halet Çelebi, Arif ve Abidin Dino gibi pek çok sanatçı ve yazarın biraraya geldiği bir mekan olarak, genç sanatçıların önünde ufuklar açan bir sanat ortamının da kaynağıdır. Mengü Ertelin anıları, bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır: ... birdenbire Beyoğlu Kallavi Sokakta küçücük bir binanın ikinci katında Maya Galerisi açıldı. Burada sergiler açılıyor, adlarını bildiğimiz, kitaplarını yutarcasına okuduğumuz, üzerlerinde gecelerce ahkam kestiğimiz yazarlara her an rastlana biliyor, ve de bizler kovalamadan bir kenarda onları dinleyebiliyorduk. [ Mengü; Kuzgun Acar, Gergedan, s.15 7]
Bundan tam elli yıl önce, Yeni İstanbul gazetesinin 26 Aralık 1950 tarihli baskısında, gazetede Bir İstanbullu takma adıyla yazdığı kısa makaleleri yer alan Fikret Adil, Maya Sanat Galerisinin açılışını böyle duyurmaktaydı.
Beyoğlunda, Kallavi Sokak No: 20/1 adresinde hizmet vermiş, bir bölmeli salon ve bir de odadan ibaret bu küçük Sanat galerisi, Türkiyede özel galericiliğin tarihsel isimlerinden birisi olmuştur. 1939 yılında, bir grup genç sanatçının Taksim Meydanında açtığı ve meydanın yeniden düzenlenmesi sırasında ortadan kaldırılan galeri ve 1945 yılında, seramik sanatçısı İsmail Hakkı Oygarın, Beyoğlundaki atölyesini sergi mekanına çevirmesiyle hizmet vermeye başlayan ve bazı önemli sergilerin ardından ikinci senesini doldurmadan kapanan İsmail Hakkı Oygar Galerisi, Mayadan önce açılmış sanat galerileri olarak dikkat çekerler. Ancak ne bunlar ne de Mayadan sonra açılacak olan sanat galerilerinin pek çoğu, onun çağdaş Türk sanatı tarihi içerisindeki önemli yerini karşılayamazlar.
Maya, sadece özel sanat galericiliğinin tarihsel örnekleri arasında bir isim olarak değil, aynı zamanda 1950li yılların avant-garde sanat ortamına ivme kazandırmış, o yılların genç sanatçılarının önlerinde ufuklar açmış, pek çoğuna sanat yolunda ilerleme tutkusunu ve inancını aşılamış bir kültür yuvası olarak da önem kazanmaktadır. Özellikle Türkiyede soyut sanatın ilk denemelerinin yapıldığı bir dönemde, bu anlayışın yaygınlaşması açısından önemli bir işlevi yürüttüğü de anlaşılmaktadır. Galeriyi açan Adalet Cimcoz, bu küçük mekanı; aydın kimliği, sanat sevgisi ve enerjisiyle, dönemin pek çok edebiyatçısı, sanat adamı ve sanatseveri için bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Cimcoz (1910- 1970), düzgün Türkçesi ile film seslendirmeleri ve radyo programları yapmış, gazete ve dergilerde şiirleri, denemeleri, hikaye çevirileri ve sanat üzerine yazıları yayınlanmış bir sanatçıdır.
Çok Sayı da kitap ve tiyatro oyunu çevirisi yapmış ve çevirilerinde kullandığı, halk diline yakın duru Türkçe nedeniyle 1962 yılında Türk Dil Kurumu ödülü nü almıştır. Sanatla sürekli içiçe olan Adalet Cimcoz (ya da arkadaşlarının onu çağırdığı şekliyle Ada), aynı zamanda çağdaş Türk sanatına her zaman ilgi duymuş bir kişidir: Galeriyi açan bu münevver dostumuz, öteden beri yılbaşı, evlenme, doğum ve sair vesilelerle bir hediye vermek icabettiği zaman, dostlarına muhakkak bir resim göndermeyi tercih ederdi. [ Melda; Maya Ve Adalet Cimcoz, s.29 (Cemal Tollu, Yeni Bir Sanat Galerisi: Maya, Yeni Sabah, 31 Ocak 195 1)den alınmış.
Adalet Cimcozu bir sanat galerisi açmaya iten de, içindeki bu yoğun sanat sevgisi ve sanatla içiçeliğidir Türk sanatçılarına olan inancı, sanatçıyla halk arasında köprü oluşturacak böyle bir mekanı açmasına kaynak teşkil etmiştir. Kendisiyle yapılan bir röportajda: Gayem sanatkğrlarımızın ve bilhassa genç istidatların eserlerini halka teşhir etmek, tanıtmak ve böylece cemiyet te sanat sevgisini inkişaf ettirmektir. demekte ve şöyle devam etmektedir: En büyük zevkim her sergide sanatkârlarla beraber hazırlanmak ve heyecan çekmektir. Bu bakımdan bilhassa gençler çok daha hareketli ve hevesli, hele eserlerinin satılması bilseniz onlara ne kadar tesir ediyor. [ TANA, Melda; a.g.e., s.26 (M.B.; Adalet Cim coz, Bütün Türkiye)den alınmış.]
Mayada düzenlenen sergilere bakıldığında Aloş, Kuzgun Acar, Ömer Uluç, Fikret Otyam, Nedim Günsür, Adnan Çoker, Lütfü Günay gibi dönemin pek çok genç sanatçısının isimlerine rastlanmaktadır. Genç sanatçılar için Maya; sergi düzenleyebildikleri, sanatçı kimliklerini geliştirdikleri gerçek bir yuva olmuştur. Ali Teoman Germaner (Aloş):in ifadeleri, bunun en güzel kanıtıdır: Mayada tanıdığım insanlar, içine girdiğim ortam sayesinde Akademinin dar duvarları nı aşmış oldum. Entelektüel bir çevreye düştüm. Bu benim şahsıma gösterilmiş özel bir şey değil- din Benim gibi Mayaya katılan, giden gelen, kendi kuşağımın genç insanları da bunun gibi bir karşılığı aldı.
Sabahattin Eyüboğlunun Maya ufacıktı ama bir yürek gibi dolup taşıyordu diyerek tanımladığı galeri; Sait Faik Abasıyanık, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fikret Adil, Sabahattin Eyüboğlu, Asaf Halet Çelebi, Arif ve Abidin Dino gibi pek çok sanatçı ve yazarın biraraya geldiği bir mekan olarak, genç sanatçıların önünde ufuklar açan bir sanat ortamının da kaynağıdır. Mengü Ertelin anıları, bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır: ... birdenbire Beyoğlu Kallavi Sokakta küçücük bir binanın ikinci katında Maya Galerisi açıldı. Burada sergiler açılıyor, adlarını bildiğimiz, kitaplarını yutarcasına okuduğumuz, üzerlerinde gecelerce ahkam kestiğimiz yazarlara her an rastlana biliyor, ve de bizler kovalamadan bir kenarda onları dinleyebiliyorduk. [ Mengü; Kuzgun Acar, Gergedan, s.15 7]