- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
-
- Mesajlar
- 12,474
-
- MFC Puanı
- 1,810
Güngör Evren, 18 Kasım 2000- Cumhuriyet-Bilim Teknik
Cumhuriyette ve Bilim Teknik ekinde Türkçe üzerine tartışmalar açılmasını, görüş ve önerilerin dil getirilmesini sevinçle, karşılıyorum. Ben de bu yazı ile tartışmalara katılmak ve görüşlerimi belirtmek istiyorum. Dilin en önemli özelliği, kuşkusuz, düşünme aracı olmasıdır. Bu bağlamda düşünmeyi çıkarımlar yapılması, kavramlar ve önermeler arasında bağlantılar kurulması, yani derin ve yaratıcı düşünceler üretilmesi, özellikle soyut kavramları özümsenmesi olarak algılamak gerekir. Gerçekten yetersiz ve karmakarışık bir dille duru bir düşünceye varılması olanaksızdı. Bir toplumu ulus yapan başların en güçlüsü dildir. Toplumun pek çok özellikleri, yaşayışı, gelenekleri, dünya görüşü, yaşam felsefesi, inançları, bilim-teknik ve sanata olan katkıları dilin gelişmişlik düzeyinden etkilenir ve o toplumun diline yansır. Mümtaz Soysalın Yabancı dil öğrenmenin kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiş olması, anadili koruma, geliştirme ve yüceltme diye bir ulusal görev yaratmıştır. Yoksa, yalnız Türkçe değil, Türkçe yle birlikte bütün bir kimlik de kaybolup gidecek kaygısını dile getirmesi boşuna değildir. W. Von Humboldta göre düşünceyi yaratan ve ileri götüren dildir ve dilin engellendiği yerde düşünce de engellenmiş olur: Dolayısıyla, ancak dilini oluşturan, yücelten bir ulus gerçek bir düşünce etkinliği gösterebilir. Dili ilkel kalmış bir ulus kültür yaşamında da ilerleme gösteremez. Doğan Aksan Bu benim anadilim bir denizdir, derinliğiyle, gözün erişemeyeceği genişliğiyle, sınırsız gücü, güzellikleriyle diyerek sevgiyle tanımlıyor Türkçeyi. Bu Türkçenin yükseköğretim ve bilimsel etkinlikler için yetersizliğinden söz edilemeyeceği yıllardır bu alanlarda Türkçe olarak yürütülen çalışmalardan (227. yılını Türkçe öğretimle sürdüren İTÜden) açıkça ortadadır. Bedia Akarsu da bu görüşü destekliyor: Felsefenin en güç anlaşılır konularını bile rahatlıkla işleyen felsefecilerimiz az değil, bilim adamlarımız herkesin rahatlıkla anlayabileceği terimler ve sözcüklerle dile getiriyorlar araştırmalarının sonuçlarını: Dil uzmanı Ömer Demircan konuya şu sözlerle açıklık getirmeye çalışıyor: Türk dili gerek yapısal olanakları, gerekse anlamlama ve türetme zenginliği bakımından her düzeyde öğretim ve her alanda bilimsel anlatıma yetecek ölçüde gelişmiştir. Bu görüşlere karşılık Türkçenin öğretim ve bilim dili olarak yetersizliğini ileri sürenler de vardır. Bu savın doğru olduğu varsayılırsa, yapılması gereken Türkçeyi öğretim ve bilim alanında kullanıp işleyerek öğretim ve bilim dili olarak güçlendirmektir. Çünkü bir dilin yetersizliği değil, işlenmeyen bir dilin gelişememesi, zayıflaması, giderek evde ve sokakta basit bildirişimler için kullanılabilen kısıtlı bir dil haline dönüşebilmesi söz konusudur.
Bana göre, Türkçenin öğretim, bilim ve kültür dili olabilmesi konusunda öğretim üyelerinin ve bilim adamlarının ciddi görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Atatürkün dil devriminin temel amacı da Türkçeyi öğretim ve bilim dili olarak güçlendirmektir Bu nedenle, Türkçe ile ilgili her türlü tartışmanın yararına inanmakla birlikte, dikkatleri yalnız sözcükler üzerine yoğunlaştırmanın isabeti tartışılabilir. Aslolan düşüncelerin en anlaşılabilir ve etkin biçimde, Türkçenin kurallarıyla ve özellikleriyle açıklanabilmesidir. Bu yaklaşım içinde olabildiğince Türkçe sözcükler kullanmanın daha uyumlu ve güzel dinlenmesi okunması zevk veren, üstelik yalnız elit değil, herkesin anlayabileceği bir anlatım sağlayacağından kuşku duymuyorum. Böyle bir çabada birleşme için hiçbir engel düşünemiyorum. Bu nedenle, elit için yazma savında olanların bilimsel olmayan yerine gayri ilmi de değil, yamalı bohçayı uyumsuz renkteki ipliklerle tutturmayı yeğleyerek gayrıbilimsel gibi bir sözcük türetmelerini anlayamıyorum. Her yurttaşın Türkçe üzerine görüş belirtme ve eleştirme hakkı vardır. Bilim adamlarının bu hakkı yanında Türkçenin öğretim ve bilim dili olarak zenginleşmesine ve güçlenmesine çaba gösterme görev ve sorumlulukları da bulunmaktadır. Umuyorum ki bu anlayışta ve Türkçe üzerine konuşurken tutarlı ve sorumlu davranmaya özen göstermek gereğinde görüş ayrılığımız olmayacaktır.
Kaynaklar: 1. Demircan, Ö., Dünden Bugüne Türkiyede Yabancı Dil, 1988. 2. Aksan, D., Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim), Türk Dil Kurumu Yayınları, 1977. 3. Akarsı, B., Wilhelm Von Humboldutda Dil-Kültür Bağlantısı, 1984. 4. Başkan, Ö., Bildirişim (İnsan-dili ve ötesi), Bilimsel Sorunlar Dizisi, 1988. 5. Aksan, D., Türkçenin Gücü , Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1987.
Cumhuriyette ve Bilim Teknik ekinde Türkçe üzerine tartışmalar açılmasını, görüş ve önerilerin dil getirilmesini sevinçle, karşılıyorum. Ben de bu yazı ile tartışmalara katılmak ve görüşlerimi belirtmek istiyorum. Dilin en önemli özelliği, kuşkusuz, düşünme aracı olmasıdır. Bu bağlamda düşünmeyi çıkarımlar yapılması, kavramlar ve önermeler arasında bağlantılar kurulması, yani derin ve yaratıcı düşünceler üretilmesi, özellikle soyut kavramları özümsenmesi olarak algılamak gerekir. Gerçekten yetersiz ve karmakarışık bir dille duru bir düşünceye varılması olanaksızdı. Bir toplumu ulus yapan başların en güçlüsü dildir. Toplumun pek çok özellikleri, yaşayışı, gelenekleri, dünya görüşü, yaşam felsefesi, inançları, bilim-teknik ve sanata olan katkıları dilin gelişmişlik düzeyinden etkilenir ve o toplumun diline yansır. Mümtaz Soysalın Yabancı dil öğrenmenin kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiş olması, anadili koruma, geliştirme ve yüceltme diye bir ulusal görev yaratmıştır. Yoksa, yalnız Türkçe değil, Türkçe yle birlikte bütün bir kimlik de kaybolup gidecek kaygısını dile getirmesi boşuna değildir. W. Von Humboldta göre düşünceyi yaratan ve ileri götüren dildir ve dilin engellendiği yerde düşünce de engellenmiş olur: Dolayısıyla, ancak dilini oluşturan, yücelten bir ulus gerçek bir düşünce etkinliği gösterebilir. Dili ilkel kalmış bir ulus kültür yaşamında da ilerleme gösteremez. Doğan Aksan Bu benim anadilim bir denizdir, derinliğiyle, gözün erişemeyeceği genişliğiyle, sınırsız gücü, güzellikleriyle diyerek sevgiyle tanımlıyor Türkçeyi. Bu Türkçenin yükseköğretim ve bilimsel etkinlikler için yetersizliğinden söz edilemeyeceği yıllardır bu alanlarda Türkçe olarak yürütülen çalışmalardan (227. yılını Türkçe öğretimle sürdüren İTÜden) açıkça ortadadır. Bedia Akarsu da bu görüşü destekliyor: Felsefenin en güç anlaşılır konularını bile rahatlıkla işleyen felsefecilerimiz az değil, bilim adamlarımız herkesin rahatlıkla anlayabileceği terimler ve sözcüklerle dile getiriyorlar araştırmalarının sonuçlarını: Dil uzmanı Ömer Demircan konuya şu sözlerle açıklık getirmeye çalışıyor: Türk dili gerek yapısal olanakları, gerekse anlamlama ve türetme zenginliği bakımından her düzeyde öğretim ve her alanda bilimsel anlatıma yetecek ölçüde gelişmiştir. Bu görüşlere karşılık Türkçenin öğretim ve bilim dili olarak yetersizliğini ileri sürenler de vardır. Bu savın doğru olduğu varsayılırsa, yapılması gereken Türkçeyi öğretim ve bilim alanında kullanıp işleyerek öğretim ve bilim dili olarak güçlendirmektir. Çünkü bir dilin yetersizliği değil, işlenmeyen bir dilin gelişememesi, zayıflaması, giderek evde ve sokakta basit bildirişimler için kullanılabilen kısıtlı bir dil haline dönüşebilmesi söz konusudur.
Bana göre, Türkçenin öğretim, bilim ve kültür dili olabilmesi konusunda öğretim üyelerinin ve bilim adamlarının ciddi görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Atatürkün dil devriminin temel amacı da Türkçeyi öğretim ve bilim dili olarak güçlendirmektir Bu nedenle, Türkçe ile ilgili her türlü tartışmanın yararına inanmakla birlikte, dikkatleri yalnız sözcükler üzerine yoğunlaştırmanın isabeti tartışılabilir. Aslolan düşüncelerin en anlaşılabilir ve etkin biçimde, Türkçenin kurallarıyla ve özellikleriyle açıklanabilmesidir. Bu yaklaşım içinde olabildiğince Türkçe sözcükler kullanmanın daha uyumlu ve güzel dinlenmesi okunması zevk veren, üstelik yalnız elit değil, herkesin anlayabileceği bir anlatım sağlayacağından kuşku duymuyorum. Böyle bir çabada birleşme için hiçbir engel düşünemiyorum. Bu nedenle, elit için yazma savında olanların bilimsel olmayan yerine gayri ilmi de değil, yamalı bohçayı uyumsuz renkteki ipliklerle tutturmayı yeğleyerek gayrıbilimsel gibi bir sözcük türetmelerini anlayamıyorum. Her yurttaşın Türkçe üzerine görüş belirtme ve eleştirme hakkı vardır. Bilim adamlarının bu hakkı yanında Türkçenin öğretim ve bilim dili olarak zenginleşmesine ve güçlenmesine çaba gösterme görev ve sorumlulukları da bulunmaktadır. Umuyorum ki bu anlayışta ve Türkçe üzerine konuşurken tutarlı ve sorumlu davranmaya özen göstermek gereğinde görüş ayrılığımız olmayacaktır.
Kaynaklar: 1. Demircan, Ö., Dünden Bugüne Türkiyede Yabancı Dil, 1988. 2. Aksan, D., Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim), Türk Dil Kurumu Yayınları, 1977. 3. Akarsı, B., Wilhelm Von Humboldutda Dil-Kültür Bağlantısı, 1984. 4. Başkan, Ö., Bildirişim (İnsan-dili ve ötesi), Bilimsel Sorunlar Dizisi, 1988. 5. Aksan, D., Türkçenin Gücü , Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1987.