Herkesin çekindiği bir hayvan olan yılan, tıbbın sembolü olmayı nasıl başardı acaba?
Beden ve ruh gibi düşünülebilir belki yılanın kendisi ve derisi
Aslında zaten hep çok değerliydiler. Hem de binlerce yıldır. Onların değerlerinde değişen bir şey yok, olan şu: Biz değerlerini anladık! Kimden söz ettiğimi biliyorsunuz elbette: Sağlık çalışanlarından. K.Ö. (yani koronadan önce) sadece hastalanıp onlara ihtiyaç duyanlar (onların da bir kısmı) değerlerini anlıyor gibi oluyordu. K.S. ise (anladınız siz onu) bütün dünya, onların vazgeçilemez olduğunu kavradı. Vazgeçilemez olmaları bir yana, öyle büyük fedakarlıklarla çalışıyor, hastaları hayata döndürmeye ve hastalığı yok etmeye öyle zor koşullarda uğraşıyorlar ki, hepsi, tek tek her biri gözümüzde ve yüreğimizde devleşiyorlar.
AMA BABA BEN SENİ ÇOK SEVİYOYUM!
Geçen gün haberleri izlerken tutamadım kendimi. Kahramanmaraş’ta babası yoğun bakım görevlisi olduğu için 25 gündür evine gidemeyen (ismini kullanmak için izin almadım ama hoş görecektir sanırım) Abdülkadir Ateş, evine şöyle bir uğramış, 3,5 yaşındaki kızı hüngür hüngür, babasına sarılmak istiyor. Babası, “Kızım hastalık olabilir, sana da bulaştırmayayım. Bu işler bitince sarılacağım sana” diyor, minik Elif Zümra da “Ama baba ben seni çoook seviyoyum” diyor. Baba çaresiz sarılamadan görevine giderken Elifçik, hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Evet çok daha acı şeyler izliyor olabiliriz ama ana-babalar beni anlayacaktır, bu çok ama çok zor bir şey. Sigarayı bırakırsın, uyuşturucu tedavisi olursun, her türlü sıkıntıya alışır veya onları defedersin ama canından çok sevdiğin yavrun gözünün önünde ona sarılmanı istiyorken sarılamamak, tüm irade sınırlarının ötesinde bir şey olmalı. Sizi bilemem, bana çok dokundu. İzlememiş olanlar için YouTube’da var. Arama kutusuna Elif Zümra yazın çıkar. Kim bilir kaç evde yaşanıyor böyle sahneler.
TEŞEKKÜRLER TÜM ÇALIŞANLARA
Kutsalın bile tanımı değişiyor olabilir şu sıralar. Mesela deva arayan eller kutsaldır artık. Zaten öyledir de, artık iyice öyledir herhalde.
Foto ThisisEngineering
Eczacısından doktoruna, hemşiresinden hasta bakıcısına, güvenlik görevlisinden, kayıt memuruna kadar sağlık sektöründe çalışan herkes artık bir kahraman. Artık o kahramanlara kalkan ellerin yasal olarak da kırılması lazım, umarım bu konuda da yeterince hızlı davranılıp gereken yapılır. Ama tabii şükran borçlu olduğumuz bir tek onlar mı? Kargo görevlileri, evimize su taşıyanlar, fırıncılar, markette çalışanlar, postacılar, teknik altyapı sorumluları, temizlik işçileri ve daha pek çok insan, risk alarak görevini yürütüyor, hizmetlerin aksamamasını sağlıyor. Hepsine gönülden şükran borçluyuz. Ama bizim konumuz başka, ona dönelim hemen.
NEDEN YILAN Kİ?
Sağlık, her şeyin başı değil mi? Sağlık yoksa hiçbir şey yok. Sağlık da, hekimlerle, laborantlarla, hemşirelerle, hasta bakıcılarla, eczacılarla var. Bunlardan biri eksik olunca olmuyor işte. Peki iyileştiren, sağaltan, dünyaya gelmemizi sağlayan, şu sıralar çokça görüldüğü gibi “bizi kurtaran” bu insanların mensubu olduğu “tıp”, neden kendisine sembol olarak pek de sevmediğimiz bir hayvanı, Âdem ile Havva’nın cennetten kovulmasını sağlayan yılanı seçmiştir? Sağlıkla ilgili sembollerinde hepsinde yılan var. Sayfada göreceksiniz, tıp sembolü de yılanlı, eczacılık sembolü de. Neden dersiniz?
Bir kere hemen söyleyelim, yılanın bir sihri falan yok tabii ki. Nasıl ki barışa sembol olarak beyaz güvercin, güç için boğa, çalışkanlık için karınca vs. seçilmiş, bu da öyle bir şey. Tamamen insan algısıyla, hayal gücüyle ilgili bir durum yani. İyi de, pek sevilmeyen, son birkaç bin yıldır günahla ilişkilendirilen bir hayvan, nasıl olmuş da “şifa” ile özdeşleşmiş?
İLK SEMBOL TIBBIN
Modernize tıp sembolü
Bunu anlamak için önce seçilen sembolleri inceleyelim. Tıbbın sembolüne bakalım ilkin. Bu iki yılan sarılmış asanın adı “caduceus” ve bunun hiçbir önemi yok. Sadece adı geçsin diye yazdım. Fakat Latince olan bu isim, Yunanca “karykeion”dan, o da “şifacı” anlamına gelen “karyx”ten geliyor, bunu bilmek iyidir, çünkü anlamı pekiştirir. Her ne ise, sonuçta caduceus lafının tek anlamı var: Şifacının asası.
ANASI DA BİR TUHAF BUNUN
Mitolojiye pek girmek istemiyorum, sonra çıkmak zor oluyor ama bir arkadaşa hemen bakıp çıkmak da şart. Bu caduceus, Yunan mitolojisinin tanrılarından Şifa Tanrısı Asklepios ile ilişkilendirilir. Asklepios’un babası Apollon’muş ama anasının adı, şu an için gayet ilginç: Koronis! Korona virüsüne isim verenler özellikle mi bunu seçtiler bilmiyorum ama şifa ile belanın sıradışı bir enstantanesini yakalamış olabiliriz.
HERMES’İN ŞAPKASI
Mitolojide bir de Hermes ile ilişkilendirilir bu asa. Hermes, tanrıların habercisidir. İnternete bakacak olursanız Hermes ile tıbbı ilişkilendirenler bile bulabilirsiniz ama doğru değil, neden ilişkili olduklarını söyleyeceğim şimdi. (Büyük olasılıkla bu lafları eğip büküp internette “içerik” oluşturanların haberi yok bu anlatacaklarımdan.) Efendim, Hermes “haberci” olduğu için, başında iki yılan olan kanatlı bir taç taşır şekilde tasvir edilmektedir. Çünkü bu sembol, her zaman “geçiş üstünlüğü” demektir! Savaş sırasında bile kimse Hermes’i durdurmaz ve tanrıların, kanatlar sayesinde uçarcasına gelen mesajlarının hedefe ulaşması sağlanır. Hermes ile iki yılanlı ve kanatlı sembolün ilgisi budur.
HİJYEN HANIMEFENDİ
Bu da eczacılığın sembolü
Gelelim eczacılık sembolüne. Resimden de gördüğünüz gibi yine yılan var ve bir de kap. Fakat burada tek yılan vardır, onun da başı, tıp sembolündeki gibi yukarı doğru değil, aşağı kaba doğru bakar. Sanki kabın içindeki (örneğin) suya, zehrini fışkırtacak gibidir. Yılanın zehri ile şifa arasındaki bağlantıya birazdan geleceğiz. Önce şu ecza sembolünü öğrenelim. Bu sembol, Hygieia isimli bir tanrıça ile özdeştir. Hygieia, “sağlık” demektir ve tahmin edin kimin kızıdır? Asklepios’un. Yani bunlar baba-kız şifacı. Belki görünce hemen fark etmişsinizdir, Hygieia, bizim şu sıralar çok kullandığımız, dilimizden düşmeyen ve tüm dertler bittikten sonra da düşmemeye devam etmesi gereken “hijyen” sözcüğünün kaynağıdır.
HEP ŞİFA
Doğrusunu söylemek gerekirse, tüm bu kavram ve semboller, daha önce pek çok defa örneğini gördüğümüz gibi, Yakındoğu kaynaklıdır. Yani Mezopotamya, Ortadoğu, Mısır ve Anadolu. Mesela iki yılan dolanmış asa, MÖ 3000 yılına dek sözünü ettiğimiz coğrafyada kullanılmış. Sümer’in, Babil’in, Fenike’nin elinde ve dilinde dünyaya yayılmış. Hint-Avrupa dil ailesine mensup kavimlerin hemen hepsinde var. Çünkü yılan, Âdem-Havva-Cennet-yılan anlatısı ortaya çıkmadan binlerce yıl önceden beri “şifa” anlamına geliyor. Nedenini tahmin etmek güç değil. Sağlıklı bir yılan, yılda iki kez deri değiştirir. Eskinin insanları ne bilecek deri değiştirmenin biyolojik detaylarını! Elbette bunu ruhsal-dinsel yorumlamışlar. Yılanın, bir bedeni terk edip başka bedenle yaşamaya devam ettiğini düşünmüşler. Bu açıdan bakınca, “sonsuz yaşam” sembolü de olmuş yılan. Bedeni bırakıp bırakıp yaşamayı sürdürüyor, maşallah!
TİRYAKÎLERE SELAM
Eriha
Evet ama bütün bunlar, eczacılığın sembolünde kaba bakan yılanı açıklamıyor. O halde gözümüzü yine Ortadoğu’ya, tarihin sürekli şekillenip durduğu yere çevirelim. XII. yüzyılda Haçlı seferlerinin kaydını tutan Ernoul isimli şahsın kroniğinde Eriha şehrinden bahsedilen bir bölüm var. Eriha, malum, Ürdün (Şeria) Nehri yanındaki Filistin kenti. Bu kroniğe göre Ürdün Nehri’nin doğusuna, Haçlılar “Arabistan” derlermiş. Yazar, Arabistan’da yaşayan iki yılandan bahsediyor bu bölümde ve bölgenin tüm yılanlarından nasıl zehir toplandığını anlatıyor. Ne yapıyorlarmış bu toplanan zehirleri peki? Ne olacak, panzehir! Panzehir, Farsça adıyla “tiryak”tır. Tiryak da ilaçtır. Ernoul şöyle yazmış: “Bu yılanlardan yapılan tiryak her türlü zehirlenmeye iyi gelir.” (Ernoul Kroniği, Haçlı Seferleri Tarihi, Kronik Kitap, 2. Baskı, Mayıs 2019, s.74) Dilimizde kullandığımız “tiryaki” lafı da buradan geliyor ve ilaç veya uyuşturucu bağımlısı anlamına geliyor. (Zamanla afyon müptelalarına tiryaki denmiş. O zamanlar sigara ve tütün yokmuş elbette.) Tiryakî, tiryâk Farsça. Bunların Yunancaları da sırasıyla theriake ve theriakos. Artık Yunancadan mı Farsçaya geçti, yoksa tam tersi mi, orası uzun hikâye. Benim kişisel gözlem ve yorumum, tüm kavram ve terminolojinin doğudan batıya hareket ettiği yönünde ama bunun bir önemi yok.
Tıp sembolü olan caduceus isimli asanın, iyi-kötü, güzel-çirkin, yaşam-ölüm, gece-gündüz gibi karşıtların birlikteliğini anlatan bir ruhsal tarafı da var ama hiç lafı uzatmaya gerek yok artık. Sağlık çalışanları, bilimle aydınlanan dünyalarını bizimle paylaştıkları için çok şanslıyız. İyi ki varlar. İyi ki… Sağlıkla kalın.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
YASAK OLSA DA GÜZEL
Zamanında gelmeyen kışın uzatmalarını mı yaşadık nedir, o tuhaf havalar bitiyor sanırım artık. Bir türlü kapatamadık kombileri. Ama sanırım zamanı geldi. Bu hafta sonu yağışsız, sıcakça ve rüzgârı az günler bizi bekliyor gibi. (Yazı hazırlandığı sırada görünen o. Hava tahminleri kolay değişebilir, onu da hatırlatmış olayım.) Yani oldukça güzel bir hava var. Ama sokağa çıkmak yasak. Fakat balkonlar serbest, pencereler bedava. Orhan Veli’nin şiirindeki gibi hava bedava, bulut bedava… Daha güzel günlerde doya doya etrafta gezinmek için bugün güzel havanın keyfini evden çıkartmak zorundayız. Aman sağlık yerinde olsun da, gerisi düzelir.
Beden ve ruh gibi düşünülebilir belki yılanın kendisi ve derisi
Aslında zaten hep çok değerliydiler. Hem de binlerce yıldır. Onların değerlerinde değişen bir şey yok, olan şu: Biz değerlerini anladık! Kimden söz ettiğimi biliyorsunuz elbette: Sağlık çalışanlarından. K.Ö. (yani koronadan önce) sadece hastalanıp onlara ihtiyaç duyanlar (onların da bir kısmı) değerlerini anlıyor gibi oluyordu. K.S. ise (anladınız siz onu) bütün dünya, onların vazgeçilemez olduğunu kavradı. Vazgeçilemez olmaları bir yana, öyle büyük fedakarlıklarla çalışıyor, hastaları hayata döndürmeye ve hastalığı yok etmeye öyle zor koşullarda uğraşıyorlar ki, hepsi, tek tek her biri gözümüzde ve yüreğimizde devleşiyorlar.
AMA BABA BEN SENİ ÇOK SEVİYOYUM!
Geçen gün haberleri izlerken tutamadım kendimi. Kahramanmaraş’ta babası yoğun bakım görevlisi olduğu için 25 gündür evine gidemeyen (ismini kullanmak için izin almadım ama hoş görecektir sanırım) Abdülkadir Ateş, evine şöyle bir uğramış, 3,5 yaşındaki kızı hüngür hüngür, babasına sarılmak istiyor. Babası, “Kızım hastalık olabilir, sana da bulaştırmayayım. Bu işler bitince sarılacağım sana” diyor, minik Elif Zümra da “Ama baba ben seni çoook seviyoyum” diyor. Baba çaresiz sarılamadan görevine giderken Elifçik, hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Evet çok daha acı şeyler izliyor olabiliriz ama ana-babalar beni anlayacaktır, bu çok ama çok zor bir şey. Sigarayı bırakırsın, uyuşturucu tedavisi olursun, her türlü sıkıntıya alışır veya onları defedersin ama canından çok sevdiğin yavrun gözünün önünde ona sarılmanı istiyorken sarılamamak, tüm irade sınırlarının ötesinde bir şey olmalı. Sizi bilemem, bana çok dokundu. İzlememiş olanlar için YouTube’da var. Arama kutusuna Elif Zümra yazın çıkar. Kim bilir kaç evde yaşanıyor böyle sahneler.
TEŞEKKÜRLER TÜM ÇALIŞANLARA
Kutsalın bile tanımı değişiyor olabilir şu sıralar. Mesela deva arayan eller kutsaldır artık. Zaten öyledir de, artık iyice öyledir herhalde.
Foto ThisisEngineering
Eczacısından doktoruna, hemşiresinden hasta bakıcısına, güvenlik görevlisinden, kayıt memuruna kadar sağlık sektöründe çalışan herkes artık bir kahraman. Artık o kahramanlara kalkan ellerin yasal olarak da kırılması lazım, umarım bu konuda da yeterince hızlı davranılıp gereken yapılır. Ama tabii şükran borçlu olduğumuz bir tek onlar mı? Kargo görevlileri, evimize su taşıyanlar, fırıncılar, markette çalışanlar, postacılar, teknik altyapı sorumluları, temizlik işçileri ve daha pek çok insan, risk alarak görevini yürütüyor, hizmetlerin aksamamasını sağlıyor. Hepsine gönülden şükran borçluyuz. Ama bizim konumuz başka, ona dönelim hemen.
NEDEN YILAN Kİ?
Sağlık, her şeyin başı değil mi? Sağlık yoksa hiçbir şey yok. Sağlık da, hekimlerle, laborantlarla, hemşirelerle, hasta bakıcılarla, eczacılarla var. Bunlardan biri eksik olunca olmuyor işte. Peki iyileştiren, sağaltan, dünyaya gelmemizi sağlayan, şu sıralar çokça görüldüğü gibi “bizi kurtaran” bu insanların mensubu olduğu “tıp”, neden kendisine sembol olarak pek de sevmediğimiz bir hayvanı, Âdem ile Havva’nın cennetten kovulmasını sağlayan yılanı seçmiştir? Sağlıkla ilgili sembollerinde hepsinde yılan var. Sayfada göreceksiniz, tıp sembolü de yılanlı, eczacılık sembolü de. Neden dersiniz?
Bir kere hemen söyleyelim, yılanın bir sihri falan yok tabii ki. Nasıl ki barışa sembol olarak beyaz güvercin, güç için boğa, çalışkanlık için karınca vs. seçilmiş, bu da öyle bir şey. Tamamen insan algısıyla, hayal gücüyle ilgili bir durum yani. İyi de, pek sevilmeyen, son birkaç bin yıldır günahla ilişkilendirilen bir hayvan, nasıl olmuş da “şifa” ile özdeşleşmiş?
İLK SEMBOL TIBBIN
Modernize tıp sembolü
Bunu anlamak için önce seçilen sembolleri inceleyelim. Tıbbın sembolüne bakalım ilkin. Bu iki yılan sarılmış asanın adı “caduceus” ve bunun hiçbir önemi yok. Sadece adı geçsin diye yazdım. Fakat Latince olan bu isim, Yunanca “karykeion”dan, o da “şifacı” anlamına gelen “karyx”ten geliyor, bunu bilmek iyidir, çünkü anlamı pekiştirir. Her ne ise, sonuçta caduceus lafının tek anlamı var: Şifacının asası.
ANASI DA BİR TUHAF BUNUN
Mitolojiye pek girmek istemiyorum, sonra çıkmak zor oluyor ama bir arkadaşa hemen bakıp çıkmak da şart. Bu caduceus, Yunan mitolojisinin tanrılarından Şifa Tanrısı Asklepios ile ilişkilendirilir. Asklepios’un babası Apollon’muş ama anasının adı, şu an için gayet ilginç: Koronis! Korona virüsüne isim verenler özellikle mi bunu seçtiler bilmiyorum ama şifa ile belanın sıradışı bir enstantanesini yakalamış olabiliriz.
HERMES’İN ŞAPKASI
Mitolojide bir de Hermes ile ilişkilendirilir bu asa. Hermes, tanrıların habercisidir. İnternete bakacak olursanız Hermes ile tıbbı ilişkilendirenler bile bulabilirsiniz ama doğru değil, neden ilişkili olduklarını söyleyeceğim şimdi. (Büyük olasılıkla bu lafları eğip büküp internette “içerik” oluşturanların haberi yok bu anlatacaklarımdan.) Efendim, Hermes “haberci” olduğu için, başında iki yılan olan kanatlı bir taç taşır şekilde tasvir edilmektedir. Çünkü bu sembol, her zaman “geçiş üstünlüğü” demektir! Savaş sırasında bile kimse Hermes’i durdurmaz ve tanrıların, kanatlar sayesinde uçarcasına gelen mesajlarının hedefe ulaşması sağlanır. Hermes ile iki yılanlı ve kanatlı sembolün ilgisi budur.
HİJYEN HANIMEFENDİ
Bu da eczacılığın sembolü
Gelelim eczacılık sembolüne. Resimden de gördüğünüz gibi yine yılan var ve bir de kap. Fakat burada tek yılan vardır, onun da başı, tıp sembolündeki gibi yukarı doğru değil, aşağı kaba doğru bakar. Sanki kabın içindeki (örneğin) suya, zehrini fışkırtacak gibidir. Yılanın zehri ile şifa arasındaki bağlantıya birazdan geleceğiz. Önce şu ecza sembolünü öğrenelim. Bu sembol, Hygieia isimli bir tanrıça ile özdeştir. Hygieia, “sağlık” demektir ve tahmin edin kimin kızıdır? Asklepios’un. Yani bunlar baba-kız şifacı. Belki görünce hemen fark etmişsinizdir, Hygieia, bizim şu sıralar çok kullandığımız, dilimizden düşmeyen ve tüm dertler bittikten sonra da düşmemeye devam etmesi gereken “hijyen” sözcüğünün kaynağıdır.
HEP ŞİFA
Doğrusunu söylemek gerekirse, tüm bu kavram ve semboller, daha önce pek çok defa örneğini gördüğümüz gibi, Yakındoğu kaynaklıdır. Yani Mezopotamya, Ortadoğu, Mısır ve Anadolu. Mesela iki yılan dolanmış asa, MÖ 3000 yılına dek sözünü ettiğimiz coğrafyada kullanılmış. Sümer’in, Babil’in, Fenike’nin elinde ve dilinde dünyaya yayılmış. Hint-Avrupa dil ailesine mensup kavimlerin hemen hepsinde var. Çünkü yılan, Âdem-Havva-Cennet-yılan anlatısı ortaya çıkmadan binlerce yıl önceden beri “şifa” anlamına geliyor. Nedenini tahmin etmek güç değil. Sağlıklı bir yılan, yılda iki kez deri değiştirir. Eskinin insanları ne bilecek deri değiştirmenin biyolojik detaylarını! Elbette bunu ruhsal-dinsel yorumlamışlar. Yılanın, bir bedeni terk edip başka bedenle yaşamaya devam ettiğini düşünmüşler. Bu açıdan bakınca, “sonsuz yaşam” sembolü de olmuş yılan. Bedeni bırakıp bırakıp yaşamayı sürdürüyor, maşallah!
TİRYAKÎLERE SELAM
Eriha
Evet ama bütün bunlar, eczacılığın sembolünde kaba bakan yılanı açıklamıyor. O halde gözümüzü yine Ortadoğu’ya, tarihin sürekli şekillenip durduğu yere çevirelim. XII. yüzyılda Haçlı seferlerinin kaydını tutan Ernoul isimli şahsın kroniğinde Eriha şehrinden bahsedilen bir bölüm var. Eriha, malum, Ürdün (Şeria) Nehri yanındaki Filistin kenti. Bu kroniğe göre Ürdün Nehri’nin doğusuna, Haçlılar “Arabistan” derlermiş. Yazar, Arabistan’da yaşayan iki yılandan bahsediyor bu bölümde ve bölgenin tüm yılanlarından nasıl zehir toplandığını anlatıyor. Ne yapıyorlarmış bu toplanan zehirleri peki? Ne olacak, panzehir! Panzehir, Farsça adıyla “tiryak”tır. Tiryak da ilaçtır. Ernoul şöyle yazmış: “Bu yılanlardan yapılan tiryak her türlü zehirlenmeye iyi gelir.” (Ernoul Kroniği, Haçlı Seferleri Tarihi, Kronik Kitap, 2. Baskı, Mayıs 2019, s.74) Dilimizde kullandığımız “tiryaki” lafı da buradan geliyor ve ilaç veya uyuşturucu bağımlısı anlamına geliyor. (Zamanla afyon müptelalarına tiryaki denmiş. O zamanlar sigara ve tütün yokmuş elbette.) Tiryakî, tiryâk Farsça. Bunların Yunancaları da sırasıyla theriake ve theriakos. Artık Yunancadan mı Farsçaya geçti, yoksa tam tersi mi, orası uzun hikâye. Benim kişisel gözlem ve yorumum, tüm kavram ve terminolojinin doğudan batıya hareket ettiği yönünde ama bunun bir önemi yok.
Tıp sembolü olan caduceus isimli asanın, iyi-kötü, güzel-çirkin, yaşam-ölüm, gece-gündüz gibi karşıtların birlikteliğini anlatan bir ruhsal tarafı da var ama hiç lafı uzatmaya gerek yok artık. Sağlık çalışanları, bilimle aydınlanan dünyalarını bizimle paylaştıkları için çok şanslıyız. İyi ki varlar. İyi ki… Sağlıkla kalın.
BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ
YASAK OLSA DA GÜZEL
Zamanında gelmeyen kışın uzatmalarını mı yaşadık nedir, o tuhaf havalar bitiyor sanırım artık. Bir türlü kapatamadık kombileri. Ama sanırım zamanı geldi. Bu hafta sonu yağışsız, sıcakça ve rüzgârı az günler bizi bekliyor gibi. (Yazı hazırlandığı sırada görünen o. Hava tahminleri kolay değişebilir, onu da hatırlatmış olayım.) Yani oldukça güzel bir hava var. Ama sokağa çıkmak yasak. Fakat balkonlar serbest, pencereler bedava. Orhan Veli’nin şiirindeki gibi hava bedava, bulut bedava… Daha güzel günlerde doya doya etrafta gezinmek için bugün güzel havanın keyfini evden çıkartmak zorundayız. Aman sağlık yerinde olsun da, gerisi düzelir.