s3rdar
MFC Üyesi
- Konum
- Bodrum Muğla
-
- Üyelik Tarihi
- 10 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 768
-
- MFC Puanı
- 54
Trablusgarp Savaşı veya diğer kullanımıyla 1911-1912 Türk-İtalyan Savaşı, 1911-1912 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu veİtalya Krallığı arasında geçen bir savaştır. Adı, Trablusgarp Savaşı olmasına rağmen çarpışmalar Trablusgarp dışında Adriyatik Denizi, Ege Adaları, Çanakkale Boğazı ve Kızıldeniz gibi farklı bölgelerde de sürmüştür. Diğer büyük devletlerin ve I. Balkan Savaşının patlak vermesi sayesinde savaşı kazanan İtalya, Osmanlı Devletinin Trablusgarp Vilayetine bağlı Trablusgarp, Fizan veSirenayka bölgelerini ele geçirmiştir. Bu bölgeler hep beraber birleşip gelecekteki Libya devletini oluşturacaklardır.
Savaş sürerken Rodos ve Oniki Ada İtalyan kuvvetlerinin işgaline uğramış, savaş sonrası imzalanan Uşi Antlaşmasıyla birlikte Oniki Adayı Osmanlı İmparatorluğuna geri verilmiştir. Bununla birlikte, antlaşmanın belirsizliği adaları geçici İtalyan yönetimine bırakmış ve Türkiye, 1923te imzalanan Lozan Antlaşmasının 15inci maddesinde bu adalar üzerindeki bütün taleplerinden vazgeçmiştir.
Although minor, the war was a significant precursor of the Birinci Dünya Savaşı as it sparked milliyetçilik in the Balkan states. Seeing how easily the Italians had defeated the weakened Ottomans, the members of the Balkan Birliği attacked the Ottoman Empire before the war with Italy had ended.
23 Ekim 1911de Osmanlı toprakları üzerinde uçan İtalyan Yüzbaşı Carlo Piazza, tarihteki ilk keşif uçuşunu gerçekleştirmiştir. Giulio Gavotti ise 1 Kasım günü Etrich Taube model bir uçakla Libyadaki Osmanlı kuvvetlerine karşı bir hava saldırısı düzenlemiş ve bu saldırı, ilk hava saldırısı olarak tarihe geçmiştir. Herhangi bir hava taşıtı savunma silahı olmayan Osmanlı askerleri ise tüfekatışıyla bir uçak düşürmeyi başarmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin gelecekteki cumhurbaşkanı ve Kurtuluş Savaşındaki lideri Mustafa Kemal Atatürk, savaş sırasında sahip olduğu binbaşı rütbesiyle Tobruk Muharebesini yöneterek kendini göstermiştir.
Arka plan ve nedenleri
Kuzey Afrikadaki eyaletler içerisinde devlete en çok bağlı olan eyalet, Osmanlının 1551de ele geçirdiği Trablusgarptı. 1864 tarihinden itibaren vilayete dönüştürülen Trablusgarp eyaleti, 1877 tarihli kanunla da doğrudan doğruya başkente bağlı bağımsız bir sancak haline getirildi.
Sanayi Devrimiyle birlikte paralel olarak endüstrinin gelişmesi ortaya bir takım problemler çıkarmıştır. Endüstri geliştikçe üretim artmış ve ülkeler bu üretim fazlasını kendi sınırları içinde tüketemez olmuşlardı. Bu üretim fazlasını dağıtacak yeni pazarlar aramaya başlayan ülkeler, sömürgeciliğin önemini daha da arttırmışlardır. Diğer yandan endüstrinin hammadde ihtiyacına Avrupanın sınırlı kaynakları cevap vermekten çok uzaktı. Endüstrileşen Avrupa devletleri kendilerine yeni hammadde kaynakları sağlayacak topraklar elde etmek zorundalardı. 16. yüzyılda başlayan sömürgeleştirme hareketlerinin dışında kalan İtalya Krallığı, Fransız İhtilalinden yaklaşık bir yüzyıl sonra, 1870 yılında, siyasi birliğini geç olarak sağladığında Afrika topraklarının hemen hemen tamamı Avrupalı devletlerin tarafından paylaşılmıştı. 1881de Fransanın Tunusu işgali, ardından da İngilterenin 1882de Mısırı ele geçirmesinden sonra Akdenizdeki iki muhtemel üssü elinden kaçıran İtalya, coğrafi olarak kendine çok yakın konumda bulunan Kuzey Afrikada kalan son Osmanlı toprağı olan Trablusgarpla ilgilenmeye başlamıştı.
İtalya, amacına ulaşmak için ilk etapta büyük Avrupa devletleri ile kendisine burada hareket serbestliği tanıyan gizli antlaşmalar yaptı. İngiltere ve Fransa arasında, Kuzey Afrikadaki sömürgelerin paylaşımı yüzünden çıkan Faşoda Buhranı sonunda Kuzey Afrikanın paylaşımı yapıldı ve böylece Trablusgarp da kağıt üzerinde İtalyaya bırakıldı. İtalya 1887de İngiltere ve Avusturya, 1891de Almanya, 1900 ve 1902de Fransa, 1902de Avusturya, 1909da Rusya ile gizli antlaşmalar yaptı ve Trablusgarp üzerindeki emellerini bu devletlere kabul ettirdi.İtalya Trablusgarptaki hareketlerinin bu antlaşmalarla engellenmeyeceği garantisini sağladıktan sonra buradaki faaliyetlerine hız verdi ve en uygun anı beklemeye başladı.
1902 yılından itibaren İtalya, Trablusgarp üzerinde bir Barışçıl İşgal politikası uygulamaya başladı. Buna göre Roma Bankasının maddi desteğiyle ekonomik ve ticari alanlarda bir takım girişimler başladı. Böylelikle kurulan fabrikaların ve diğer iş yerlerinin,gerekirse, silahlı , İtalyanın Trablusgarptaki bütün ekonomik imtiyazlarını sonlandırarak sonunda tehlikenin önünü kesmeyi başardı. Ortaya çıkan büyük mali çöküntü sonunda, hissedara alacaklarının ödenebilmesi için, Roma Bankası, İngiliz ve Alman finansörlerle görüşmeye başladı.
Bunun yanında, Almanya, İttifak Devletleri ile beraber olduğu İtalyanın Trablusgarpa sahip olmasını istemiyordu. Çünkü Kuzey Afrikadaki bu bölgeyi ileride kullanabileceği bir istasyon olarak görüyordu.
Savaş öncesi genel durum
Osmanlı Devleti
Trablusgarp Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti çok büyük iç ve dış karışıklıklar içerisindeydi. 23 Temmuz 1908de Meşrutiyet ikinci defa ilan edilmiş ve II. Abdülhamit 24 Temmuz 1908de anayasayı yeniden yürürlüğe koymuştu. 5 Ekim 1908de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna Vilayetini işgal etmiş aynı gün Bulgaristan prensi de İstanbula telgraf çekerek bağımsızlığını ve krallığını ilan etmişti. Avusturya, Sırplara karşı Bulgarları destekliyordu ve Bulgaristan ile Avusturya eş zamanlı darbeler için anlaşmaya varmışlardı. Bu iki önemli toprak parçasının resmen elden çıkması İttihat ve Terakkinin prestijini büyük ölçüde sarsmıştı. Bosna-Hersek ve Bulgaristandan sonra Osmanlı Devletinin üçüncü sorunu daGirit oldu. Giritin zaten bu tarihte Osmanlı Devleti ile pek bir bağlantısı kalmamıştı. Fakat ada, hukuken Osmanlı toprağı olarak görünüyordu. Bosna-Hersek krizi sırasında Girit Rumları da harekete geçerek adayı Yunanistan Krallığına ilhak ettiklerini ilan ettiler. Fakat bu Avrupa Devletleri tarafından kabul edilmedi.Gelişen iç ve dış olaylar, İttihat ve Terakkiye karşı bir muhalefetin olgunlaşmasına ve 13 Nisan 1909da başlayan olayların bir irtica hareketi şeklinde patlak vermesine neden oldu. İstanbuldaki gerici ayaklanma Rumelideki İttihat ve Terakki şubelerinde ve ordu içinde Meşrutiyetin tehlikede olduğu düşüncesini uyandırdı. Bunun üzerine, 3. Ordu Komutanı Mahmut Şevket Paşanın Hareket Ordusu adındaki bir orduyu İstanbula göndermesiyle ayaklanma bastırıldı. Tehlike böylece önlenmiş oldu. Meclis, 27 Nisan 1909da II. Abdülhamitin tahttan indirilmesine karar verdi. Yerine kardeşi Mehmet Reşat padişah oldu. Bundan sonra İttihat ve Terakki, ülke yönetimini kesin olarak eline aldı.
Trablusgarp Savaşı öncesinde Balkanların durumu son derece karışıktı. Mart 1911de Katolik Arnavutlar İşkodrada ayaklanmışlardı. Karadağ Krallığı bu isyancılara her türlü yardımda bulundu. Bundan dolayı Osmanlı-Karadağ ilişkileri çok gergindi. İtalya, Karadağı desteklemekte, onu Osmanlı Devletine karşı kışkırtmakta idi. Bu ayaklanmada İtalyan parmağının olduğu açıktı. Ayaklanma Haziran 1911de bastırıldı ve ayaklananlar Karadağa sığındılar. Bu olaylardan sonra İttihat ve Terakkinin Osmanlıcılık ideolojisini gerçekleştirmek için yürüttüğü Balkanların tek bir bayrak altında birleşmesi politikası Osmanlı Devletinin aleyhine sonuçlanarak Bulgar, Sırp ve Yunan çetecilerin faaliyetlerini daha da arttırmalarına ve Osmanlıya karşı işbirliğine girmelerine sebep oldu.
İtalya Krallığı
1911 yılı İtalyan birliğinin ve krallığının kuruluşunun 50. yılına rastladığından, ülkede büyük bir milli heyecan yaratılmaya çalışılmış ve bu çerçevede İtalyanın Trablusgarp üzerindeki eski iddiaları da şekillenmeye başlamıştı.İtalya III. Vittorio Emanuelein tahta çıkmasından sonra, 15 yıl süreyle otoritesini herkese kabul ettiren başbakan Giovanni Giolitti zamanında istikrarlı bir siyasete kavuştu. Kalabalık göç dalgalarına rağmen hâlâ yüksek olan ülke nüfusunun dinamikliği ve iyi bir yönetim sayesinde hükümet tarım ve sanayi alanında büyük atılımlar yaptı. Giolitti, giriştiği bir dizi cesaretli reform hareketiyle sosyalist kanadın isteklerine uygun yenilikleri gerçekleştirdi. Ancak sağ kanattaki milliyetçi istekleri de tatmin etmek gerekiyordu. İtalyan milliyetçilerin Floransadaki kongresinde, Giolitti hükümeti Libya üzerine diplomatik ipotek koymaya zorlanmıştı. Libya seferini milliyetçiler, eski Roma İmparatorluğugünlerindeki Akdeniz siyasetinin dönüşü olarak görürken, Katolikler İslama karşı yeni bir Haçlı seferi olarak tanımlıyorlardı. İtalyan kamuoyunun kayda değer bölümü ise güneydeki bu yeni koloniye, dış göçe son verecek bir toprak parçası olarak bakmaktaydı.
İtalyan sosyalistleri ise aralarında bir birlik olmamasına rağmen genelde bu savaşa karşı olmuşlardı. 27 Eylül 1911 tarihli Taninde İtalyan sınıf-ı aliyyesinde işgal için pek ziyade heyecan var ise de amele sınıfı işgale muhaliftir deniliyor ve işçi sınıfının İtalyanın Libyaya asker sevk etmesini men etmek için umumi grev teşebbüslerine giriştiğini yazıyordu.Fakat sosyalistlerin grev teşebbüslerini hükümetin şiddetle engellemesi ve halkın nümayişçilere kötü gözle hatta vatan haini gibi bakması yüzünden bir sonuç verememişti. Ayrıca İtalyan sosyalistler Fransız, İngiliz ve Alman sosyalistleri kadar güçlü değillerdi.Mart 1911de ikinci kez iş başına gelen Giolitti Hükümeti, Trablusgarp işini bir sonuca bağlamayı parti programının 3. maddesine almıştı.
İtalyayı 1911de Trablusgarpa karşı harekete geçiren en önemli olay, Fas meselesinin alevlenmiş olmasıydı. İtalyanın daha 1900de Fransa ile yaptığı gizli antlaşmaya göre, Fransa Fasta yeni menfaatler elde ederse, İtalya da Trablusgarp için harekete geçecekti. Bu antlaşma ile Trablusgarp İtalyaya vaat edilmiş oluyordu. 24 Nisan 1911de Fransız ordusu Fasa girdi. İtalya kamuoyunda, Fasın da Fransa tarafından kapılmış olduğunun duyulması bir anda hükümeti devirecek kadar şiddetli bir etki yaratınca Giolitti hükümeti uzun zamandır hazırlanan ihtiraslarını açığa vurmaya mecbur kaldı. Bu durum Trablusgarpa karşı harekete geçmek için sabırsızlanan İtalyan kamuoyunu daha da şiddetlendirerek İtalyanların savaş kararı almasında etkili oldu.
Trablusgarp Savaşı sırasındaki İtalyan Başbakanı Giolitti hatıralarında; işin iç yüzünü bilmeyenlerin Trablusgarpa gitme kararının birdenbire verildiğini söylediklerini fakat işin aslının böyle olmadığını, kendilerinin İngiltere ile Mısır, Fransa ile de Fas meselesini müzakere ederken kendileri için birtakım haklar aldıklarını ve bunu büyük devletlere tasdik ettirdiklerini, Fransanın Fasa girmesinden sonra kendileri açısından vaktin gelmiş olduğunu, zira kendileri Trablusgarpa gitmemiş olsalardı, diğer bir Avrupa devletinin burayı mutlaka işgal edeceğini, Tunus‟un Fransızlar tarafından işgalinin kendilerinde yarattığı hayal kırıklığını bir daha yaşamak istemediklerini ve bu durumda bir Avrupa devleti ile savaşmak zorunda kalacaklarını, bunun da Osmanlı Devleti ile savaşmaktan daha zor olacağını belirtmişti.
İtalyanın Trablusgarptaki faaliyetleri
İtalyanlar büyük devletler nezdinde başarılı diplomasi faaliyetlerini sürdürürken, öte yandan da Trablusgarpta kendi hesaplarına elverişli bir ortam hazırlamaya uğraşıyorlardı. Her emperyalist devletin uyguladığı metotları İtalyanlar da burada uygulamaktaydı. Ülkede egemen olma amaçları için çalışan okulları, bankaları, iktisadi kuruluşları vardı. Liman ve benzeri kurumlar için imtiyaz peşinde koşuyorlardı. Okulları, resmi ve mahalli mekteplerle rekabet ediyordu.İtalyanların 1907‟de Trablusgarp ve Bingazide birer şubesini açtığı Banco di Roma onların Trablusgarpa ekonomik bakımdan sokulma politikalarının başlıca aracı olmuştu. Banco di Roma, Trablusgarpta geniş maddi manevi kredisiyle, nüfus teminine ve İtalyanların ekonomik bakımdan piyasaya hakim olmalarına çalışıyordu. Banka aynı zamanda yerlilerin elindeki toprakların İtalyanlara geçmesine vasıta ve aracı oluyordu. Banco di Romanın kilise ile ilişkisi, kilisenin de savaşı desteklemesine sebep olmuştu. Bu nedenle Libyada büyük çıkarları olan Banco di Romanın Vatikan çevresi ile ilişkisi, hükümeti Libya seferine zorlayan bir etkendi.
1910 yılı başından itibaren, İtalyanlar Trablusgarptaki faaliyetlerine büyük hız vermişlerdi. Elde ettikleri bütün imtiyazlara rağmen yinede Trablusgarptaki iktisadi faaliyetlerinin kısıtlandığından şikayet ediyorlardı. Trablusgarp Mebusu Sadık, 12 Eylül 1911de Tanine yazdığı mektupta, İtalyanların buradaki faaliyetlerini şöyle anlatıyordu: İtalya Trablusgarptaki cüretli hareketlerine Abdülhamit Döneminde başlamıştı. Trablusgarpta zorla Banco di Roma müessesesini kurmuş, Bingazide de bir postane açmıştı. Trablusgarpta halifeye bağlı milyonlarca Müslüman Meşrutiyet idaresinden çok şey bekledikleri halde ümitleri boşa çıkmıştı. İstibdat Devrinde başlayan bu hareketler, Meşrutiyet idaresinde de Onun bıraktığı yerden devam etti. Trablus her konuda ihmal edildi. İtalyan emellerini herkesten fazla bilmesi gereken eski Roma elçisi Sadrazam Hakkı Paşa kabinesinin ilk icraatı Banco di Romanın resmiyetini tasdik etmek oldu. Bundan sonra İtalyanın faaliyetleri kat kat artmaya başladı. Birçok yerde Banco di Romanın şubeleri açıldı. Bu müessese bütün ticareti eline geçirdi ve yerli tüccarı iflas ettirdi. Emlak ve arazi satın almaya başladı. Hükümet ise bu hale seyirci kalıyordu. Osmanlı sancağını taşıyan vapur 4-5 ayda bir defa Trablusgarpa gidebiliyordu. Maden araştırması için İtalyalı bir heyete izin veriliyordu. Velhasıl diğer devletlerin hiçbirine verilmeyen imtiyaz, İtalyaya verildi. İtalyaya verilecek sadece bir şey kaldı. O da bütün İtalyan kamuoyunun hayali, idari hakimiyet meselesiydi.
İtalyanın işgal hazırlıkları
Eylül 1911in ortalarından itibaren, İtalyadaki askeri hazırlıklar iyice açığa çıkmaya başlamıştı. İtalyan basınının dili çok sertti. Açıktan açığa işgal hazırlıkları ile ilgili haberler çıkması Osmanlı Devletini tedirgin etmekteydi. Osmanlı Devletinin bu konudaki başvurusuna İtalyanın askeri hazırlıklarının işgal amacıyla yapılmadığı, İtalyan menfaatlerini herhangi bir olaya karşı koruyabilmek için yapıldığını bildirdi. İtalya, bu savaşa uzun zamandır hazırlanmaktaydı. Her çapta kara ve deniz topları, sayısız mitralyöz, cephane ve kalabalık bir ordusu vardı. İtalya o sıralarda dünyanın en güçlü donanmalarından birine sahipti. Osmanlı Devletinin ise, savaş başladığı zaman, Trablusgarptaki askeri sayısı 2000i geçmiyordu. Bingazidekiler daha azdı ve kendi hallerine terk edilmişlerdi.
25 Eylülde Romadaki Osmanlı maslahatgüzarı Seyfettin Beyin İtalya Dışişleri Bakanı San Giuliano ile görüşmesinde Dışişleri Bakanı; İtalyan hükümetinin halkın arzusu haricinde hareket edemeyeceğini bildirdikten sonra iki hükümet arasındaki dostluk münasebetlerinin devamından yana olduğunu ilave etse de,görüşmede hiçbir sonuç vermeyecekti.
26 Eylülde İtalyan hükümeti, Viyana büyükelçisi vasıtasıyla üçlü ittifakı yenilemeye hazır olduğunu, eğer Trablusgarp işi de İtalyan istekleri doğrultusunda çözümlenirse, üçlü ittifakın daha sağlam bir üyesi olacağını Avusturyaya bildirdi. Bu, gizli olarak yapıldı. Çünkü Almanya ve Avusturya, Türklerin İngiltere ve Fransaya yaklaşmasından korkuyorlardı.Osmanischer Lloydgazetesinde yayınlanan bir görüşe göre, İtalya hükümetinin Trablusgarptaki İtalyan nüfusunu gerek Osmanlı Devletinin her türlü tecavüzünden gerekse diğer devletlerin rekabetinden korumak için, bazı isteklerde bulunmak üzere Bâb-ı Âliye bir nota vermek üzere hazırlandığını, eğer Bâb-ı Âli, bu nota muhteviyatını kabul etmeyecek olursa İtalyanın askeri tedbirlere başvuracağını yazıyor ve ayrıca bu hareketlerini mazur göstermek için, İtalyan kamuoyunun hükümet üzerindeki etkisinden bahsedeceklerini ilave ediyordu.
En sonunda İtalya uzun zamandır hazırlanmakta olduğu savaşı başlatmak zamanının geldiğine hükmederek Osmanlı Devletine 28 Eylül 1911de bir nota verdi. Bu notada özetle: Osmanlı Devletinin Trablusgarp ve Bingazinin ilerlemesi için hiçbir şey yapmadığı, bu bölgenin İtalya kıyılarına yakınlığı dolayısıyla kendileri için hayati önem taşıdığı bölgeye medeniyet götürülmesinin zorunlu olduğu, fakat bu konudaki İtalyan görüş ve fikirlerinin Osmanlı Devleti tarafından tasvip edilmediği ve İtalyanın buradaki teşebbüslerinin inatla engellendiği, şimdi Osmanlı Devletinin İtalya ile kendi menfaatlerine ters düşmeyecek bütün iktisadi imkanları vermeye hazır olduğu ancak İtalya hükümetinin geçmişte yapılanları göz önüne alarak buna güvenmediği belirtiliyor ve İtalyanın Trablusgarp ve Bingaziyi askeri işgale karar verdiği, bundan başka çarelerinin kalmadığı ve buradaki Osmanlı memurlarının işgale muhalefet etmemeleri isteniyordu. Osmanlı hükümeti, İtalyan notasına 29 Eylül 1911de cevap verdi. Bu cevapta; Trablusgarp ve Bingazinin geri kalmasının kendilerinden önceki idarenin eseri olduğu, bundan dolayı meşrutiyet hükümetinin suçlanamayacağı, son üç sene zarfında bölgede İtalyan teşebbüslerine büyük kolaylıklar sağlandığı ve iyi niyet gösterildiği, burada asayişin temini konusunda hiçbir endişeye mahal olmadığı, İtalyan ve diğer tebaanın bölgeden ayrılmasını gerektirecek bir olay olmadığı belirtiliyordu. Ancak Bâb-ı Âlinin notaya cevap verdiği gün, İtalya da harp ilanı notasını verdi.Bu ilan-ı harp notasında, özetle; İtalyan isteklerinin gerçekleştirilmesi konusunda, İtalyanın, Osmanlı Devletine verdiği sürenin İtalyanın hoşuna gidecek bir cevap gelemeden sona erdiği, Osmanlı Devleti ve memurunun Trablusgarp ve Bingazideki İtalyan hak ve menfaatlerini korumakta kötü niyetli ve aciz olduğu iddia ediliyor, İtalyan hak ve menfaatlerini sağlamak zorunda oldukları bildiriliyordu.
Osmanlı Devletine nota verilmeden hemen önce, 25 Eylül 1911de, İtalyada seferberlik emri yayımlandı. Bu emirde seferberliğin birinci günü olarak 28 Eylül tarihi belirlenmişti. Silah altında bulunan 1890 doğumlular ile birlikte, seferi kolordunun birliklerini teşkil edecek olan 1888 doğumlular ise 23 Eylülde silah altına çağrıldılar. Bunların birliklerine katılımları da 26 Eylülde tamamlandı.
Diğer devletlerin işgale tavrı
İtalya henüz Osmanlı Devletine savaş ilan etmeden hemen önce Adriyatik sularında ve Prevezede Türk-İtalyan savaşı başlamıştı. İtalya bu sefere başlarken, Avrupa büyük devletlerinin icazetini almıştı. Daily Telegraph gazetesinde, İngilterenin İtalya savaşa girdiği takdirde tarafsız kalacağı ve İtalyaya karşı Osmanlıyı müdafaa etmeyeceği belirtiliyordu. Daily Graphicte ise İngilterenin savaşın sadece Trablusgarpa ait olmasını ve Avrupaya sıçramamasını İtalyaya tembih ettiği bildiriliyordu.
Balkanlarda ise Trablusgarp Savaşı başlayınca, Osmanlı Devleti Balkan devletlerinin saldırabileceği veya Rumelide ayaklanmalar olacağını düşünerek, oraya çok sayıda asker yığmıştı. Bundan en çok Bulgaristan ürkmüş ve büyük devletlere başvurarak kendilerini korumalarını istemişti. Savaşın başladığı günlerde Bulgar ve Sırp hükümetleri arasında, iki tarafın menfaatlerini görüşmek üzere bir yakınlaşma başladı. Bulgarlara göre, o sıradaki fırsat kaçırılmamalıydı. Bütün Balkan devletleri, Osmanlı Devletine karşı ittifak etmek üzereydi. Bulgaristan, Osmanlı-İtalyan savaşının hemen bitmesini istemedi. Çünkü bu savaşın, Balkanlarda Slavlara karşı olan bu iki devleti zayıflatacağını düşünmekteydi.
Savaşın başlaması Yunan kamuoyunda da heyecan yaratmış ve Başbakan Venizelosun savaştan faydalanmak için vaktinde hazırlık yapmamasından ötürü eleştirilmesine sebep olmuştu.Ancak Balkanlarda yeni olayların çıkmasını istemeyen İtalya ve diğer Avrupa devletleri tarafından Yunanistanın savaştan faydalanma isteği rafa kaldırılmıştı.
İşgalden hemen önce Trablusgarp ve Osmanlı Devleti
Trablusgarp Savaşından hemen önce, buradaki tümenden önemli bir kısmı silahlarıyla birlikte Yemene İmam Yahya ayaklanmasını bastırmak üzere gönderildi ve tekrar yerlerine iade edilmedi. Trablusgarp Vali ve Kumandanı Müşir İbrahim Paşa, bu işin Trablsgarpın İtalyanlara tesliminden başka bir şey olmadığını ısrarla ifade etmişse de asker nakliyatını engelleyememişti. Burada ancak jandarma vazifesi görecek, çok az bir kuvvet bırakılmıştı. 1910 yılı bütçesinde kabul edilen, Trablusgarptaki iki süvari alayı da bir alaya indirildi.
Trablusgarptaki asker mevcudunun azaltılması bir nevi İtalyan işgaline zemin hazırlanmış oldu. Buraya gönderilen subaylarda eskiden olduğu gibi mahalli lisana vakıf olma şartı aranmadı. Trablusgarp halkı geçimini temin etme hususunda da sıkıntı içindeydi. Bu durum Trablusgarp mebusları tarafından defalarca hükümete bildirildiği halde, Osmanlı hükümeti bu konuda oldukça ihmalkar davrandı.
İbrahim Hakkı Paşa hükümetinin, savaş öncesi yaptığı en büyük hatalardan biri de, İtalyanların isteği üzerine Trablusgarpta vali olarak bulunan İbrahim Paşayı görevden almasıydı. İbrahim Paşa, Trablusgarpta Osmanlı menfaatlerini koruduğu için, İtalyanlar ondan hep şikayetçi olmuşlar ve buradan gönderilmesi için sürekli Osmanlı hükümetine baskı yapmışlardı. İbrahim Paşanın yerine tayin edilen Bekir Sami Bey ise izinli olarak Tokatta bulunduğu için hemen Trablusgarpa gidemese de, savaş başladıktan sonra görev yerine ulaşabildi.Bu nedenle savaş öncesi bölge, valisiz, komutansız, askersiz, son derece savunmasız ve işgale açık bir duruma getirilmişti. İbrahim Hakkı Paşa ise savaş öncesi, Trablusgarptaki icraatından dolayı vatan hainliği ile suçlanmıştı. Mahmut Kemal İnala göre bütün bunlar su-i tesadüf değil su-i idareydi ki cinayet addine layıktı.
Trablusgarp Savaşı öncesi, Osmanlı hükümetinin yanlış hareket ettiği İtalyanlarca da itiraf ediliyordu. İtalyanlar İttihat ve Terakkinin Trablusgarpta yerli halk arasında İtalya aleyhine propaganda yaptıklarını fakat buna paralel olarak askeri hazırlıklarını kuvvetlendiremediklerini, bilakis buradan devletin ihtiyacı olan diğer bölgelere asker çektiklerini ifade ediyorlardı.[55]Nitekim, İtalya bu savaşa bir sömürge savaşı gibi değil de sanki büyük bir Avrupa devleti ile savaşa giriyormuş gibi hazırlanmış, ihtiyatlar da dahil olmak üzere bütün Deniz Kuvvetlerini seferber ettiği gibi, kiraladığı ticaret gemilerini de savaş için hazır hale getirdi. Eylül ayında bu hazırlıklar yapılırken, Osmanlı Devletinin tek tedbiri savaştan önce Trablusgarpa gönderilen Derne Gemisi oldu.
Savaşın ülke çapında yarattığı üzüntü ve heyecan, savaş için maddi yardım teklif eden ve savaşa bizzat gönüllü asker olarak katılmak isteklerini bildiren mektupların gazetelere gönderilmesine sebep oldu. Ayrıca yurt içinde ve dışında İtalyan işgalini protesto eden mitingler düzenlendi.Savaş başladıktan hemen sonra, İbrahim Hakkı Paşa istifa etti. Bunun üzerine sadrazamlık 30 Eylül 1911de 8. kez Mehmed Said Paşaya verildi.
Savaşın başlangıcı
İtalyan donanması, henüz İtalya Osmanlı Devletine savaş açmamışken, 27 Eylülde Trablus önlerine gelmişti. 20 Ekime kadar İtalyanlar, Türk Afrikası kıyılarının önemli noktalarını ele geçirmiş bulunuyorlardı. Bu şehirlerin hiçbirisi kendiliğinden İtalyanlara teslim olunmamıştı. İtalyanlar ayrıca Kızıldenizde de bazı hareketlerde bulunmuşlardı. Savaş öncesi İtalyanlar buraya bazı gemiler göndermişler ve Türklere karşı ayaklanan Şeyh İdrisin yardımıyla, Türkleri burada da sıkıştırmaya çalışmışlardı.
Savaş başladıktan sonra, Bâb-ı Âlide Trablusgarpta mukavemet edip etmeme konusunda genelde iki görüş mevcuttu. Mehmed Said Paşanın ilk toplantısında eldeki mevcut imkanlarla mukavemet lüzumu kararlaştırıldı.Ahmet Muhtar Paşaya göre Trablusgarpta mukavemet cinayet demekti. Kâmil Paşa da aynı görüşte idi. Şeyhülislam Cemaleddin Efendi de harbin uzamasının can ve mal kaybından başka bir işe yaramayacağını söylüyordu.Bütün olumsuz şartlara rağmen, Osmanlı Devleti Trablusgarpı göz göre göre düşmana savaşmadan teslim edemezdi. Bu hem kamuoyunda hoş görülmez hem de Osmanlı Devletinden pay almak için pusuda bekleyen devletlere kötü örnek olurdu. Bu savaş çok ümitsiz şartlar içinde olacaktı. Oradaki kuvvetlere silah ve cephane yollamak imkansız gibiydi. Ancak İngiltere ile Fransa, Mısır ve Tunusun tarafsızlığını ilan ederek kendi sömürgelerindeki Müslümanları gücendirmeyecek ve onların şikayetlerine yol açmayacak ve bu üç tarafı bu şekilde idare yoluna gideceklerdi.
talya, 23 Eylül 1911de Osmanlı hükümetine bir nota vermiş, 26 Eylülde, silah ve cephane taşıyan bir Osmanlı gemisi Trablusgarpa ulaştı. 28 Eylül günü ise İtalya, Osmanlı Devletine bir ültimatom vererek, 48 saat içinde Bingazi ve Trablusgarpun İtalyan yönetimine bırakılmasını ve
İtalyaya yıllık vergi verilmesini talep etti . 29 Eylülde İngiliz ve Fransız hükümetlerinin desteğini de arkasına alan İtalya, Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan etti. Aynı gün İtalyanın Adriyatik Denizindeki bazı Osmanlı gemilerini batırması üzerine, Adriyatikte çıkarları bulunan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, bu bölgede savaşılmasını yasakladı. 30 Eylülde Trablus şehri bombardımana tutuldu. Kenti eski silahlarla savunmaya çalışan 8 bin kişilik Osmanlı kuvveti dayanamadı ve 5 Ekimde İtalyanlar şehri ele geçirdi. Bunun üzerine Osmanlı kuvvetleri kıyıdan 15 km içeriye çekildiler. 18 Ekimde Derneyi, 20 Ekimde de Bingaziyi ele geçiren İtalyanlar, buralara asker çıkartmaya başladılar. 23 Ekimde saldırıya geçen Osmanlı Ordusu, İtalyanları kuşatmış ve uzun süren savaştan sonra İtalyanlar kurtulmuşlardı. 26 Ekimde yapılan bir başka Osmanlı saldırısı, İtalyan kuvvetlerinin büyük kayıp vermesiyle geri püskürtüldü. 23 Ekim 1911de Sciara Sciatda (Trablus yakınlarında) oluşan bir ağır çatışma sonrası İtalyan askerleri Arap sivil halkına karşı, ihanet suçlamasıyla, bir pogrom gerçekleştirdi. 5 gün içinde binlerce sivil Arap öldürüldü, evleri yakıldı ve hayvanlarına el koyuldu. İleriki haftalardaİtalyanlar açık alanlarda toplu idamlar (Görsel) gerçekleştirdi ve 4.000 sivili Tremiti ve Ponza adalarına tehcir etti. 5 Kasımda İtalyan resmî gazetesi, Trablusgarpın İtalya tarafından ilhak edildiğini yayımlamışsa da bu henüz gerçekleşmemişti. Osmanlı direnişi karşısında İtalyan kuvvetleri sahilden fazla uzaklaşamamışlardı.
Enver Paşa, Mustafa Kemal, Fuat (Bulca), Nuri (Conker) ve Fethi (Okyar) gibi Osmanlı subayları gizli yollarla Trablusgarpa gelip (Örneğin Mustafa Kemal Paşa, buraya gazete muhabiri Şerif Bey adıyla Mısır üzerinden ulaşmıştır) buradaki kuvvetleri düzenleyerek, İtalyanlara rahat vermeyecek şekilde sürekli saldırılar başlattılar. Enver, yaptığı bir gazete röportajında, Buraya geldiğimde 900 çöl savaşçısı bulmuştum. Şimdi ise elimin altında 16 bin talimli asker var diyerek durumu ortaya koymaktadır. Bu ordu, yapılan savaşlar sonucunda 2 makineli tüfek, 250 tüfek, 2 top, sayısız mermi ve 10 tane de katır ele geçirmiştir.
Yerel halkın da desteklediği direnişe Sunusi tarikatı şeyhi ve adamları destek vermişti. Ancak İtalyanların düşündüğünün aksine, buradaki Osmanlı direnişi çok kuvvetli olmuş, Enver, Mustafa Kemal ve Neşet gibi komutanların yönettiği ordular, sayıca çok üstün olan İtalyan kuvvetlerine karşı kahramanca savaşmışlardır. Trablusgarptaki Osmanlı birlikleri başlıca üç komutanlığa ayrılmıştı:
Trablus Komutanlığı: Kurmay Albay Neşet
Bingazi Komutanlığı: Kurmay Binbaşı Enver
Derne Komutanlığı: Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal
Kasım 1911de İtalyanlar Çanakkale Boğazına saldırmak için hazırlıklar yaptılar. Ancak Rusya ticari kaygılardan dolayı buna karşı çıktı.
Kasım ayında İtalyanlar, Ekim ayında boşalttıkları bazı mevzileri tekrar ele geçirdiler. 19 Aralıkta bir İtalyan kolu, imha olmaktan son anda kurtuldu. Ayrıca bu dönemlerde İtalyan basını Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Fransayı, İtalyanın başarılarına engel oldukları iddiasıyla suçlamaya başlamıştı.
8 Aralıkta Trablusgarpa gelen Mustafa Kemal Paşa, 22 Aralıkta Tobruk Savaşını kazandı. Dernede 16-17 Ocak 1912 taarruzunda gözünden yaralandı. Bir ay hastanede tedavi gördükten sonra, 6 Mart 1912de Derne komutanı oldu ve burada başarılı savunma muharebeleri yaptı.
Ocak 1912de İtalyanların 100 bin kişilik askerine karşılık Bingazide 15 bin, Trablusta da yaklaşık 10 bin Osmanlı askeri ve Arap gönüllüsü savaşmaktaydı. Şubat ve Martta İtalyanlar Bingaziyi tamamen ele geçirdiler. Bunun yanında Beyrut limanındaki 2 küçük Osmanlı gemisini batırdılar.Yemende Ocak 1911de başlayan isyan nedeniyle daha savaş başlamadan önce Trablustaki kuvvetlerin bir kısmı bu bölgeye kaydırılmıştı. Ocak 1912de İtalyan donanması Kızıldenize girip, buradaki Osmanlı gemilerinden bazılarını batırarak Hudeyde limanını bombalamaya başladı. İtalyanların bölgedeki varlığı, deniz ulaşımını aksattığı için Yemen isyanının bastırılmasını zorlaştırıyordu.
25 Mart 1912de Osmanlı Devletinin koruyucusu görevini üstlenen ve İtalyanın müttefiki olan Almanya, ara buluculuk yapmak için İtalya Kralıyla Venedikte görüştü. Ancak bu görüşmeden bir sonuç çıkmadı.
18 Nisanda İtalya donanması Çanakkale Boğazını bombalamaya başladı. Bunun üzerine Osmanlı İmparatorluğu, boğazları kapattı. Ancak bu hareketin uluslararası ticarete darbesi çok büyük oldu. Rusyanın tahıl ihracatı milyonlarca dolarlık zarara uğrarken, İngiltere, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya gibi ülkelerin zararları da günlük 100 bin doları buluyordu. Karadenize gidecek olan İngiliz gemileri, Süveyş Kanalıüzerinden Hindistana gitmek zorunda kaldılar. Ancak 10 Mayısta Avrupa ülkelerinin baskılarından dolayı boğazlar tekrar ticarete açıldı.
Beyrut Deniz Muharebesi
Trablusgarp Savaşı devam ederken İtalyan kuvvetlerinin Libya sahillerine çakılıp kalmaları ve iç bölgelere bir türlü girememesi üzerine, İtalyan hükümeti, Oniki Ada ve diğer bazı Osmanlışehirlerini baskı altına alarak ve tazyik ederek Osmanlı hükümetine barış antlaşmasını zorla imzalatmaya karar verdi. İtalyanların saldırmayı düşündüğü şehirlerden biri de Beyruttu. Beyrut bir Osmanlı şehri olmasına karşın Fransız nüfuzunun yoğun olduğu bir bölgeydi; şehirde çok sayıda Avrupalı yaşıyordu. Aynı zamanda Beyrut bütün ilahi dinlerce kutsal sayılanKudüsün bir kapısı durumundaydı. İtalyanın Beyruta saldırısı, sadece Osmanlı Devletini değil diğer Avrupa devletlerini de rahatsız edecek; bunun sonucunda büyük devletler barışa zorlamak için Bâb-ı Âliye baskı yapacaklardı.
Bu gerekçelerle 24 Şubat 1912de bir İtalyan filosu Beyruta saldırdı; limanda bulunan iki Osmanlı gemisi batırıldı ve şehir topa tutuldu.
Savaşın sonu
Bunun üzerine 4 Mayısta İtalya kuvvetleri, Rodos Adasına çıkarma yaptılar ve iki hafta içerisinde Rodosu, daha sonraki 2 hafta süre içerisinde Oniki Ada olarak bilinen adalar grubunuele geçirdi. Böylece 389 yıldır Osmanlı yönetiminde kalmış, yönetim merkezi Rodos Adası olan Cezair-i Bahr-i Sefid Eyaleti (Oniki Ada) tamamen İtalyanın eline geçti. 8 Haziranda Trablustaki Osmanlı kuvvetleri çöle püskürtüldü. Hazirandan Ağustosa kadar süren çarpışmalar sonunda bütün batı sahil şeridi İtalyanların hakimiyetine geçti. 12 Temmuzda 5 İtalyansavaş gemisi, Osmanlı filosuna saldırmak için Çanakkale Boğazına girdi. Ancak boğazın girişine Kilitbahir civarında çelik kablolar çekildiği için İtalyanlar ilerleyemeden ağır ateş altında kaldılar ve geri çekildiler (18 Temmuz). Bu, ayrıca savaş içindeki son deniz savaşı olmuştur. Eylülde Osmanlı İmparatorluğu ve İtalya Krallığı arasında barış görüşmeleri başladı. İki taraf da savaşın bitmesini istemesine rağmen çatışmalar devam ediyordu. 22 Eylülde güçlü bir Osmanlı mevkii ele geçirildi. Binbaşı Enver Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri bazı saldırılar yapsalar da, ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldılar. Buna rağmen İtalyanlar dörde bir sayı ve büyük silah üstünlüğüne karşın Trablusgarpta sonuçsuz durumun ötesine geçemediler,aldıkları bölgelerde de kontrolü sağlayamamaktaydılar; zira bu bölgelerde Arap ve Türk düzensiz kuvvetlerinin gece baskınları,yeniden ele geçirme girişimleri vegerilla saldırıları ile sürekli kuşatma altındaydı. İtalyanlar bu baskınlara karşı yerel halka sert tedbirler uyguluyordu bu baskınların intikamı ve gözdağı olarak yakalanan kişilerden pek çoğu halkın önünde asılıp idam edildi. Bu sebeple italyanlar ise sahilde belli bir kesim dışında bir hakimiyet alanı oluşturamadılar.
8 Ekimde Karadağın Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan etmesiyle Balkan Savaşları başlayınca, Osmanlı İmparatorluğu her ne pahasına olursa olsun İtalyayla barışa razı oldu, çünküEge Denizindeki İtalyan donanması, Makedonyaya yardım gönderilmesini engelliyordu. Sonuçta İtalyanın şartları kabul edildi ve 15 Ekim 1912de İsviçrenin Ouchy (Uşi) kentinde antlaşma imzalandı.
Uşi Antlaşması ve savaşın sonucu
İsviçrede Lozanin bir semti olan Uşi (Ouchy)de imzalanan antlaşmaya göre;
Osmanlı İmparatorluğu, Trablusgarp ve Bingazideki kuvvetlerini çekecek ve buraları İtalyaya bırakacak,
Osmanlı İmparatorluğu, Trablusgarptaki Müslümanların haklarını koruyacak,
İtalya Krallığı, On İki Adayı Osmanlı İmparatorluğuna geri verecekti.
Ancak Osmanlı İmparatorluğu, Balkan Savaşlarında Oniki Adayı Yunanistana kaptırma endişesi içinde kaldığı için adaları, savaştan sonra geri almak şartıyla İtalyaya verdi. Ancak İtalya, Balkan Savaşları bitmesine rağmen adaları kendi topraklarına kattığını ilan etti.
Savaş sonunda Osmanlı İmparatorluğu, Kuzey Afrikadaki son topraklarını da kaybetmiş oluyordu. Ayrıca ileriki yıllarda Türkiye ve Yunanistan arasında sıkça sürtüşmelere neden olacak olan adalar sorunu da başlamıştı. II. Dünya Savaşı sırasında Almanya tarafından işgal edilen On İki Ada, bir taktik ve hediye olarak Türkiyeye hediye edilmek istenmiş, ancak ülkenin tarafsızlığını bozacağı için, bu öneri reddedilmiştir. On İki Ada, 1947 yılındaki Paris Antlaşmasıyla Yunanistana bağlanmıştır.
İtalyada ise savaş, İtalyan Milliyetçiliğinin gelişmesine katkıda bulunmuş ve 1922 yılında Benito Mussolininin iktidara gelişini kolaylaştırmıştır.
Savaşta içine düşülen çıkmaz, Osmanlı siyasi hayatına 21 Kasım 1911de Hürriyet ve İtilaf Fırkasının kurulması biçiminde yansıdı. Hürriyet ve İtilaf Fırkasını kuran ve bu fırkaya giren kişilerin tek ortak oldukları konu, İttihat ve Terakki düşmanlığıydı. Fırkanın birinci amacı da İttihat ve Terakkiyi iktidardan uzaklaştırmaktı.İttihat ve Terakkinin itibarını büyük ölçüde kaybettiği bu günlerde, Hürriyet ve İtilafın ortaya çıkması, çok taraftar toplamasına ve dağınık durumdaki muhalefeti birleştirmesine sebep oldu.
Notlar
Trablusgarp Savaşı, içinde barındırdığı bazı ilkler sebebiyle de ayrıca ilginç bir savaştır. Dünya tarihinde ilk kez uçakların savaş aracı olarak kullanılması bu savaşa rastlar. Trablusgarp Savaşında İtalyan uçakları savaş sırasında bombalama ve bildiri dağıtma gibi görevler üstlenmişlerdi. İtalyan pilot Giulio Gavotti 1 Kasım 1911de dünya tarihinde ilk kez uçaktan Osmanlı askerlerinin üzerine bomba atarak bir hava saldırısı gerçekleştirdi. Bunun için İtalyanlar dünyada bir ilki gerçekleştirmişlerdir.
Trablustaki hava harekatı yapılırken siyasi ve psikolojik sonuçlar elde etmek için Osmanlı hatlarının gerisine ve Arapların üzerine bildiriler atılmıştı. Tarihte uçak ile atılan ilk bildiri şöyleydi:
Trabluslu Araplara: Bizimle gelmek için ne bekliyorsunuz? Camilerinizde ibadet etmek arzusunu duymuyor musunuz? Ailelerinizle sakin yaşamak istemiyor musunuz? Bizim de kitabımız var, biz de namuslu ve dindarız. İtalya, babanızdır. Çünkü Memleketimiz, anneniz Trablusla evlenmiştir.
Savaş sürerken Rodos ve Oniki Ada İtalyan kuvvetlerinin işgaline uğramış, savaş sonrası imzalanan Uşi Antlaşmasıyla birlikte Oniki Adayı Osmanlı İmparatorluğuna geri verilmiştir. Bununla birlikte, antlaşmanın belirsizliği adaları geçici İtalyan yönetimine bırakmış ve Türkiye, 1923te imzalanan Lozan Antlaşmasının 15inci maddesinde bu adalar üzerindeki bütün taleplerinden vazgeçmiştir.
Although minor, the war was a significant precursor of the Birinci Dünya Savaşı as it sparked milliyetçilik in the Balkan states. Seeing how easily the Italians had defeated the weakened Ottomans, the members of the Balkan Birliği attacked the Ottoman Empire before the war with Italy had ended.
23 Ekim 1911de Osmanlı toprakları üzerinde uçan İtalyan Yüzbaşı Carlo Piazza, tarihteki ilk keşif uçuşunu gerçekleştirmiştir. Giulio Gavotti ise 1 Kasım günü Etrich Taube model bir uçakla Libyadaki Osmanlı kuvvetlerine karşı bir hava saldırısı düzenlemiş ve bu saldırı, ilk hava saldırısı olarak tarihe geçmiştir. Herhangi bir hava taşıtı savunma silahı olmayan Osmanlı askerleri ise tüfekatışıyla bir uçak düşürmeyi başarmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin gelecekteki cumhurbaşkanı ve Kurtuluş Savaşındaki lideri Mustafa Kemal Atatürk, savaş sırasında sahip olduğu binbaşı rütbesiyle Tobruk Muharebesini yöneterek kendini göstermiştir.
Arka plan ve nedenleri
Kuzey Afrikadaki eyaletler içerisinde devlete en çok bağlı olan eyalet, Osmanlının 1551de ele geçirdiği Trablusgarptı. 1864 tarihinden itibaren vilayete dönüştürülen Trablusgarp eyaleti, 1877 tarihli kanunla da doğrudan doğruya başkente bağlı bağımsız bir sancak haline getirildi.
Sanayi Devrimiyle birlikte paralel olarak endüstrinin gelişmesi ortaya bir takım problemler çıkarmıştır. Endüstri geliştikçe üretim artmış ve ülkeler bu üretim fazlasını kendi sınırları içinde tüketemez olmuşlardı. Bu üretim fazlasını dağıtacak yeni pazarlar aramaya başlayan ülkeler, sömürgeciliğin önemini daha da arttırmışlardır. Diğer yandan endüstrinin hammadde ihtiyacına Avrupanın sınırlı kaynakları cevap vermekten çok uzaktı. Endüstrileşen Avrupa devletleri kendilerine yeni hammadde kaynakları sağlayacak topraklar elde etmek zorundalardı. 16. yüzyılda başlayan sömürgeleştirme hareketlerinin dışında kalan İtalya Krallığı, Fransız İhtilalinden yaklaşık bir yüzyıl sonra, 1870 yılında, siyasi birliğini geç olarak sağladığında Afrika topraklarının hemen hemen tamamı Avrupalı devletlerin tarafından paylaşılmıştı. 1881de Fransanın Tunusu işgali, ardından da İngilterenin 1882de Mısırı ele geçirmesinden sonra Akdenizdeki iki muhtemel üssü elinden kaçıran İtalya, coğrafi olarak kendine çok yakın konumda bulunan Kuzey Afrikada kalan son Osmanlı toprağı olan Trablusgarpla ilgilenmeye başlamıştı.
İtalya, amacına ulaşmak için ilk etapta büyük Avrupa devletleri ile kendisine burada hareket serbestliği tanıyan gizli antlaşmalar yaptı. İngiltere ve Fransa arasında, Kuzey Afrikadaki sömürgelerin paylaşımı yüzünden çıkan Faşoda Buhranı sonunda Kuzey Afrikanın paylaşımı yapıldı ve böylece Trablusgarp da kağıt üzerinde İtalyaya bırakıldı. İtalya 1887de İngiltere ve Avusturya, 1891de Almanya, 1900 ve 1902de Fransa, 1902de Avusturya, 1909da Rusya ile gizli antlaşmalar yaptı ve Trablusgarp üzerindeki emellerini bu devletlere kabul ettirdi.İtalya Trablusgarptaki hareketlerinin bu antlaşmalarla engellenmeyeceği garantisini sağladıktan sonra buradaki faaliyetlerine hız verdi ve en uygun anı beklemeye başladı.
1902 yılından itibaren İtalya, Trablusgarp üzerinde bir Barışçıl İşgal politikası uygulamaya başladı. Buna göre Roma Bankasının maddi desteğiyle ekonomik ve ticari alanlarda bir takım girişimler başladı. Böylelikle kurulan fabrikaların ve diğer iş yerlerinin,gerekirse, silahlı , İtalyanın Trablusgarptaki bütün ekonomik imtiyazlarını sonlandırarak sonunda tehlikenin önünü kesmeyi başardı. Ortaya çıkan büyük mali çöküntü sonunda, hissedara alacaklarının ödenebilmesi için, Roma Bankası, İngiliz ve Alman finansörlerle görüşmeye başladı.
Bunun yanında, Almanya, İttifak Devletleri ile beraber olduğu İtalyanın Trablusgarpa sahip olmasını istemiyordu. Çünkü Kuzey Afrikadaki bu bölgeyi ileride kullanabileceği bir istasyon olarak görüyordu.
Savaş öncesi genel durum
Osmanlı Devleti
Trablusgarp Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti çok büyük iç ve dış karışıklıklar içerisindeydi. 23 Temmuz 1908de Meşrutiyet ikinci defa ilan edilmiş ve II. Abdülhamit 24 Temmuz 1908de anayasayı yeniden yürürlüğe koymuştu. 5 Ekim 1908de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna Vilayetini işgal etmiş aynı gün Bulgaristan prensi de İstanbula telgraf çekerek bağımsızlığını ve krallığını ilan etmişti. Avusturya, Sırplara karşı Bulgarları destekliyordu ve Bulgaristan ile Avusturya eş zamanlı darbeler için anlaşmaya varmışlardı. Bu iki önemli toprak parçasının resmen elden çıkması İttihat ve Terakkinin prestijini büyük ölçüde sarsmıştı. Bosna-Hersek ve Bulgaristandan sonra Osmanlı Devletinin üçüncü sorunu daGirit oldu. Giritin zaten bu tarihte Osmanlı Devleti ile pek bir bağlantısı kalmamıştı. Fakat ada, hukuken Osmanlı toprağı olarak görünüyordu. Bosna-Hersek krizi sırasında Girit Rumları da harekete geçerek adayı Yunanistan Krallığına ilhak ettiklerini ilan ettiler. Fakat bu Avrupa Devletleri tarafından kabul edilmedi.Gelişen iç ve dış olaylar, İttihat ve Terakkiye karşı bir muhalefetin olgunlaşmasına ve 13 Nisan 1909da başlayan olayların bir irtica hareketi şeklinde patlak vermesine neden oldu. İstanbuldaki gerici ayaklanma Rumelideki İttihat ve Terakki şubelerinde ve ordu içinde Meşrutiyetin tehlikede olduğu düşüncesini uyandırdı. Bunun üzerine, 3. Ordu Komutanı Mahmut Şevket Paşanın Hareket Ordusu adındaki bir orduyu İstanbula göndermesiyle ayaklanma bastırıldı. Tehlike böylece önlenmiş oldu. Meclis, 27 Nisan 1909da II. Abdülhamitin tahttan indirilmesine karar verdi. Yerine kardeşi Mehmet Reşat padişah oldu. Bundan sonra İttihat ve Terakki, ülke yönetimini kesin olarak eline aldı.
Trablusgarp Savaşı öncesinde Balkanların durumu son derece karışıktı. Mart 1911de Katolik Arnavutlar İşkodrada ayaklanmışlardı. Karadağ Krallığı bu isyancılara her türlü yardımda bulundu. Bundan dolayı Osmanlı-Karadağ ilişkileri çok gergindi. İtalya, Karadağı desteklemekte, onu Osmanlı Devletine karşı kışkırtmakta idi. Bu ayaklanmada İtalyan parmağının olduğu açıktı. Ayaklanma Haziran 1911de bastırıldı ve ayaklananlar Karadağa sığındılar. Bu olaylardan sonra İttihat ve Terakkinin Osmanlıcılık ideolojisini gerçekleştirmek için yürüttüğü Balkanların tek bir bayrak altında birleşmesi politikası Osmanlı Devletinin aleyhine sonuçlanarak Bulgar, Sırp ve Yunan çetecilerin faaliyetlerini daha da arttırmalarına ve Osmanlıya karşı işbirliğine girmelerine sebep oldu.
İtalya Krallığı
1911 yılı İtalyan birliğinin ve krallığının kuruluşunun 50. yılına rastladığından, ülkede büyük bir milli heyecan yaratılmaya çalışılmış ve bu çerçevede İtalyanın Trablusgarp üzerindeki eski iddiaları da şekillenmeye başlamıştı.İtalya III. Vittorio Emanuelein tahta çıkmasından sonra, 15 yıl süreyle otoritesini herkese kabul ettiren başbakan Giovanni Giolitti zamanında istikrarlı bir siyasete kavuştu. Kalabalık göç dalgalarına rağmen hâlâ yüksek olan ülke nüfusunun dinamikliği ve iyi bir yönetim sayesinde hükümet tarım ve sanayi alanında büyük atılımlar yaptı. Giolitti, giriştiği bir dizi cesaretli reform hareketiyle sosyalist kanadın isteklerine uygun yenilikleri gerçekleştirdi. Ancak sağ kanattaki milliyetçi istekleri de tatmin etmek gerekiyordu. İtalyan milliyetçilerin Floransadaki kongresinde, Giolitti hükümeti Libya üzerine diplomatik ipotek koymaya zorlanmıştı. Libya seferini milliyetçiler, eski Roma İmparatorluğugünlerindeki Akdeniz siyasetinin dönüşü olarak görürken, Katolikler İslama karşı yeni bir Haçlı seferi olarak tanımlıyorlardı. İtalyan kamuoyunun kayda değer bölümü ise güneydeki bu yeni koloniye, dış göçe son verecek bir toprak parçası olarak bakmaktaydı.
İtalyan sosyalistleri ise aralarında bir birlik olmamasına rağmen genelde bu savaşa karşı olmuşlardı. 27 Eylül 1911 tarihli Taninde İtalyan sınıf-ı aliyyesinde işgal için pek ziyade heyecan var ise de amele sınıfı işgale muhaliftir deniliyor ve işçi sınıfının İtalyanın Libyaya asker sevk etmesini men etmek için umumi grev teşebbüslerine giriştiğini yazıyordu.Fakat sosyalistlerin grev teşebbüslerini hükümetin şiddetle engellemesi ve halkın nümayişçilere kötü gözle hatta vatan haini gibi bakması yüzünden bir sonuç verememişti. Ayrıca İtalyan sosyalistler Fransız, İngiliz ve Alman sosyalistleri kadar güçlü değillerdi.Mart 1911de ikinci kez iş başına gelen Giolitti Hükümeti, Trablusgarp işini bir sonuca bağlamayı parti programının 3. maddesine almıştı.
İtalyayı 1911de Trablusgarpa karşı harekete geçiren en önemli olay, Fas meselesinin alevlenmiş olmasıydı. İtalyanın daha 1900de Fransa ile yaptığı gizli antlaşmaya göre, Fransa Fasta yeni menfaatler elde ederse, İtalya da Trablusgarp için harekete geçecekti. Bu antlaşma ile Trablusgarp İtalyaya vaat edilmiş oluyordu. 24 Nisan 1911de Fransız ordusu Fasa girdi. İtalya kamuoyunda, Fasın da Fransa tarafından kapılmış olduğunun duyulması bir anda hükümeti devirecek kadar şiddetli bir etki yaratınca Giolitti hükümeti uzun zamandır hazırlanan ihtiraslarını açığa vurmaya mecbur kaldı. Bu durum Trablusgarpa karşı harekete geçmek için sabırsızlanan İtalyan kamuoyunu daha da şiddetlendirerek İtalyanların savaş kararı almasında etkili oldu.
Trablusgarp Savaşı sırasındaki İtalyan Başbakanı Giolitti hatıralarında; işin iç yüzünü bilmeyenlerin Trablusgarpa gitme kararının birdenbire verildiğini söylediklerini fakat işin aslının böyle olmadığını, kendilerinin İngiltere ile Mısır, Fransa ile de Fas meselesini müzakere ederken kendileri için birtakım haklar aldıklarını ve bunu büyük devletlere tasdik ettirdiklerini, Fransanın Fasa girmesinden sonra kendileri açısından vaktin gelmiş olduğunu, zira kendileri Trablusgarpa gitmemiş olsalardı, diğer bir Avrupa devletinin burayı mutlaka işgal edeceğini, Tunus‟un Fransızlar tarafından işgalinin kendilerinde yarattığı hayal kırıklığını bir daha yaşamak istemediklerini ve bu durumda bir Avrupa devleti ile savaşmak zorunda kalacaklarını, bunun da Osmanlı Devleti ile savaşmaktan daha zor olacağını belirtmişti.
İtalyanın Trablusgarptaki faaliyetleri
İtalyanlar büyük devletler nezdinde başarılı diplomasi faaliyetlerini sürdürürken, öte yandan da Trablusgarpta kendi hesaplarına elverişli bir ortam hazırlamaya uğraşıyorlardı. Her emperyalist devletin uyguladığı metotları İtalyanlar da burada uygulamaktaydı. Ülkede egemen olma amaçları için çalışan okulları, bankaları, iktisadi kuruluşları vardı. Liman ve benzeri kurumlar için imtiyaz peşinde koşuyorlardı. Okulları, resmi ve mahalli mekteplerle rekabet ediyordu.İtalyanların 1907‟de Trablusgarp ve Bingazide birer şubesini açtığı Banco di Roma onların Trablusgarpa ekonomik bakımdan sokulma politikalarının başlıca aracı olmuştu. Banco di Roma, Trablusgarpta geniş maddi manevi kredisiyle, nüfus teminine ve İtalyanların ekonomik bakımdan piyasaya hakim olmalarına çalışıyordu. Banka aynı zamanda yerlilerin elindeki toprakların İtalyanlara geçmesine vasıta ve aracı oluyordu. Banco di Romanın kilise ile ilişkisi, kilisenin de savaşı desteklemesine sebep olmuştu. Bu nedenle Libyada büyük çıkarları olan Banco di Romanın Vatikan çevresi ile ilişkisi, hükümeti Libya seferine zorlayan bir etkendi.
1910 yılı başından itibaren, İtalyanlar Trablusgarptaki faaliyetlerine büyük hız vermişlerdi. Elde ettikleri bütün imtiyazlara rağmen yinede Trablusgarptaki iktisadi faaliyetlerinin kısıtlandığından şikayet ediyorlardı. Trablusgarp Mebusu Sadık, 12 Eylül 1911de Tanine yazdığı mektupta, İtalyanların buradaki faaliyetlerini şöyle anlatıyordu: İtalya Trablusgarptaki cüretli hareketlerine Abdülhamit Döneminde başlamıştı. Trablusgarpta zorla Banco di Roma müessesesini kurmuş, Bingazide de bir postane açmıştı. Trablusgarpta halifeye bağlı milyonlarca Müslüman Meşrutiyet idaresinden çok şey bekledikleri halde ümitleri boşa çıkmıştı. İstibdat Devrinde başlayan bu hareketler, Meşrutiyet idaresinde de Onun bıraktığı yerden devam etti. Trablus her konuda ihmal edildi. İtalyan emellerini herkesten fazla bilmesi gereken eski Roma elçisi Sadrazam Hakkı Paşa kabinesinin ilk icraatı Banco di Romanın resmiyetini tasdik etmek oldu. Bundan sonra İtalyanın faaliyetleri kat kat artmaya başladı. Birçok yerde Banco di Romanın şubeleri açıldı. Bu müessese bütün ticareti eline geçirdi ve yerli tüccarı iflas ettirdi. Emlak ve arazi satın almaya başladı. Hükümet ise bu hale seyirci kalıyordu. Osmanlı sancağını taşıyan vapur 4-5 ayda bir defa Trablusgarpa gidebiliyordu. Maden araştırması için İtalyalı bir heyete izin veriliyordu. Velhasıl diğer devletlerin hiçbirine verilmeyen imtiyaz, İtalyaya verildi. İtalyaya verilecek sadece bir şey kaldı. O da bütün İtalyan kamuoyunun hayali, idari hakimiyet meselesiydi.
İtalyanın işgal hazırlıkları
Eylül 1911in ortalarından itibaren, İtalyadaki askeri hazırlıklar iyice açığa çıkmaya başlamıştı. İtalyan basınının dili çok sertti. Açıktan açığa işgal hazırlıkları ile ilgili haberler çıkması Osmanlı Devletini tedirgin etmekteydi. Osmanlı Devletinin bu konudaki başvurusuna İtalyanın askeri hazırlıklarının işgal amacıyla yapılmadığı, İtalyan menfaatlerini herhangi bir olaya karşı koruyabilmek için yapıldığını bildirdi. İtalya, bu savaşa uzun zamandır hazırlanmaktaydı. Her çapta kara ve deniz topları, sayısız mitralyöz, cephane ve kalabalık bir ordusu vardı. İtalya o sıralarda dünyanın en güçlü donanmalarından birine sahipti. Osmanlı Devletinin ise, savaş başladığı zaman, Trablusgarptaki askeri sayısı 2000i geçmiyordu. Bingazidekiler daha azdı ve kendi hallerine terk edilmişlerdi.
25 Eylülde Romadaki Osmanlı maslahatgüzarı Seyfettin Beyin İtalya Dışişleri Bakanı San Giuliano ile görüşmesinde Dışişleri Bakanı; İtalyan hükümetinin halkın arzusu haricinde hareket edemeyeceğini bildirdikten sonra iki hükümet arasındaki dostluk münasebetlerinin devamından yana olduğunu ilave etse de,görüşmede hiçbir sonuç vermeyecekti.
26 Eylülde İtalyan hükümeti, Viyana büyükelçisi vasıtasıyla üçlü ittifakı yenilemeye hazır olduğunu, eğer Trablusgarp işi de İtalyan istekleri doğrultusunda çözümlenirse, üçlü ittifakın daha sağlam bir üyesi olacağını Avusturyaya bildirdi. Bu, gizli olarak yapıldı. Çünkü Almanya ve Avusturya, Türklerin İngiltere ve Fransaya yaklaşmasından korkuyorlardı.Osmanischer Lloydgazetesinde yayınlanan bir görüşe göre, İtalya hükümetinin Trablusgarptaki İtalyan nüfusunu gerek Osmanlı Devletinin her türlü tecavüzünden gerekse diğer devletlerin rekabetinden korumak için, bazı isteklerde bulunmak üzere Bâb-ı Âliye bir nota vermek üzere hazırlandığını, eğer Bâb-ı Âli, bu nota muhteviyatını kabul etmeyecek olursa İtalyanın askeri tedbirlere başvuracağını yazıyor ve ayrıca bu hareketlerini mazur göstermek için, İtalyan kamuoyunun hükümet üzerindeki etkisinden bahsedeceklerini ilave ediyordu.
En sonunda İtalya uzun zamandır hazırlanmakta olduğu savaşı başlatmak zamanının geldiğine hükmederek Osmanlı Devletine 28 Eylül 1911de bir nota verdi. Bu notada özetle: Osmanlı Devletinin Trablusgarp ve Bingazinin ilerlemesi için hiçbir şey yapmadığı, bu bölgenin İtalya kıyılarına yakınlığı dolayısıyla kendileri için hayati önem taşıdığı bölgeye medeniyet götürülmesinin zorunlu olduğu, fakat bu konudaki İtalyan görüş ve fikirlerinin Osmanlı Devleti tarafından tasvip edilmediği ve İtalyanın buradaki teşebbüslerinin inatla engellendiği, şimdi Osmanlı Devletinin İtalya ile kendi menfaatlerine ters düşmeyecek bütün iktisadi imkanları vermeye hazır olduğu ancak İtalya hükümetinin geçmişte yapılanları göz önüne alarak buna güvenmediği belirtiliyor ve İtalyanın Trablusgarp ve Bingaziyi askeri işgale karar verdiği, bundan başka çarelerinin kalmadığı ve buradaki Osmanlı memurlarının işgale muhalefet etmemeleri isteniyordu. Osmanlı hükümeti, İtalyan notasına 29 Eylül 1911de cevap verdi. Bu cevapta; Trablusgarp ve Bingazinin geri kalmasının kendilerinden önceki idarenin eseri olduğu, bundan dolayı meşrutiyet hükümetinin suçlanamayacağı, son üç sene zarfında bölgede İtalyan teşebbüslerine büyük kolaylıklar sağlandığı ve iyi niyet gösterildiği, burada asayişin temini konusunda hiçbir endişeye mahal olmadığı, İtalyan ve diğer tebaanın bölgeden ayrılmasını gerektirecek bir olay olmadığı belirtiliyordu. Ancak Bâb-ı Âlinin notaya cevap verdiği gün, İtalya da harp ilanı notasını verdi.Bu ilan-ı harp notasında, özetle; İtalyan isteklerinin gerçekleştirilmesi konusunda, İtalyanın, Osmanlı Devletine verdiği sürenin İtalyanın hoşuna gidecek bir cevap gelemeden sona erdiği, Osmanlı Devleti ve memurunun Trablusgarp ve Bingazideki İtalyan hak ve menfaatlerini korumakta kötü niyetli ve aciz olduğu iddia ediliyor, İtalyan hak ve menfaatlerini sağlamak zorunda oldukları bildiriliyordu.
Osmanlı Devletine nota verilmeden hemen önce, 25 Eylül 1911de, İtalyada seferberlik emri yayımlandı. Bu emirde seferberliğin birinci günü olarak 28 Eylül tarihi belirlenmişti. Silah altında bulunan 1890 doğumlular ile birlikte, seferi kolordunun birliklerini teşkil edecek olan 1888 doğumlular ise 23 Eylülde silah altına çağrıldılar. Bunların birliklerine katılımları da 26 Eylülde tamamlandı.
Diğer devletlerin işgale tavrı
İtalya henüz Osmanlı Devletine savaş ilan etmeden hemen önce Adriyatik sularında ve Prevezede Türk-İtalyan savaşı başlamıştı. İtalya bu sefere başlarken, Avrupa büyük devletlerinin icazetini almıştı. Daily Telegraph gazetesinde, İngilterenin İtalya savaşa girdiği takdirde tarafsız kalacağı ve İtalyaya karşı Osmanlıyı müdafaa etmeyeceği belirtiliyordu. Daily Graphicte ise İngilterenin savaşın sadece Trablusgarpa ait olmasını ve Avrupaya sıçramamasını İtalyaya tembih ettiği bildiriliyordu.
Balkanlarda ise Trablusgarp Savaşı başlayınca, Osmanlı Devleti Balkan devletlerinin saldırabileceği veya Rumelide ayaklanmalar olacağını düşünerek, oraya çok sayıda asker yığmıştı. Bundan en çok Bulgaristan ürkmüş ve büyük devletlere başvurarak kendilerini korumalarını istemişti. Savaşın başladığı günlerde Bulgar ve Sırp hükümetleri arasında, iki tarafın menfaatlerini görüşmek üzere bir yakınlaşma başladı. Bulgarlara göre, o sıradaki fırsat kaçırılmamalıydı. Bütün Balkan devletleri, Osmanlı Devletine karşı ittifak etmek üzereydi. Bulgaristan, Osmanlı-İtalyan savaşının hemen bitmesini istemedi. Çünkü bu savaşın, Balkanlarda Slavlara karşı olan bu iki devleti zayıflatacağını düşünmekteydi.
Savaşın başlaması Yunan kamuoyunda da heyecan yaratmış ve Başbakan Venizelosun savaştan faydalanmak için vaktinde hazırlık yapmamasından ötürü eleştirilmesine sebep olmuştu.Ancak Balkanlarda yeni olayların çıkmasını istemeyen İtalya ve diğer Avrupa devletleri tarafından Yunanistanın savaştan faydalanma isteği rafa kaldırılmıştı.
İşgalden hemen önce Trablusgarp ve Osmanlı Devleti
Trablusgarp Savaşından hemen önce, buradaki tümenden önemli bir kısmı silahlarıyla birlikte Yemene İmam Yahya ayaklanmasını bastırmak üzere gönderildi ve tekrar yerlerine iade edilmedi. Trablusgarp Vali ve Kumandanı Müşir İbrahim Paşa, bu işin Trablsgarpın İtalyanlara tesliminden başka bir şey olmadığını ısrarla ifade etmişse de asker nakliyatını engelleyememişti. Burada ancak jandarma vazifesi görecek, çok az bir kuvvet bırakılmıştı. 1910 yılı bütçesinde kabul edilen, Trablusgarptaki iki süvari alayı da bir alaya indirildi.
Trablusgarptaki asker mevcudunun azaltılması bir nevi İtalyan işgaline zemin hazırlanmış oldu. Buraya gönderilen subaylarda eskiden olduğu gibi mahalli lisana vakıf olma şartı aranmadı. Trablusgarp halkı geçimini temin etme hususunda da sıkıntı içindeydi. Bu durum Trablusgarp mebusları tarafından defalarca hükümete bildirildiği halde, Osmanlı hükümeti bu konuda oldukça ihmalkar davrandı.
İbrahim Hakkı Paşa hükümetinin, savaş öncesi yaptığı en büyük hatalardan biri de, İtalyanların isteği üzerine Trablusgarpta vali olarak bulunan İbrahim Paşayı görevden almasıydı. İbrahim Paşa, Trablusgarpta Osmanlı menfaatlerini koruduğu için, İtalyanlar ondan hep şikayetçi olmuşlar ve buradan gönderilmesi için sürekli Osmanlı hükümetine baskı yapmışlardı. İbrahim Paşanın yerine tayin edilen Bekir Sami Bey ise izinli olarak Tokatta bulunduğu için hemen Trablusgarpa gidemese de, savaş başladıktan sonra görev yerine ulaşabildi.Bu nedenle savaş öncesi bölge, valisiz, komutansız, askersiz, son derece savunmasız ve işgale açık bir duruma getirilmişti. İbrahim Hakkı Paşa ise savaş öncesi, Trablusgarptaki icraatından dolayı vatan hainliği ile suçlanmıştı. Mahmut Kemal İnala göre bütün bunlar su-i tesadüf değil su-i idareydi ki cinayet addine layıktı.
Trablusgarp Savaşı öncesi, Osmanlı hükümetinin yanlış hareket ettiği İtalyanlarca da itiraf ediliyordu. İtalyanlar İttihat ve Terakkinin Trablusgarpta yerli halk arasında İtalya aleyhine propaganda yaptıklarını fakat buna paralel olarak askeri hazırlıklarını kuvvetlendiremediklerini, bilakis buradan devletin ihtiyacı olan diğer bölgelere asker çektiklerini ifade ediyorlardı.[55]Nitekim, İtalya bu savaşa bir sömürge savaşı gibi değil de sanki büyük bir Avrupa devleti ile savaşa giriyormuş gibi hazırlanmış, ihtiyatlar da dahil olmak üzere bütün Deniz Kuvvetlerini seferber ettiği gibi, kiraladığı ticaret gemilerini de savaş için hazır hale getirdi. Eylül ayında bu hazırlıklar yapılırken, Osmanlı Devletinin tek tedbiri savaştan önce Trablusgarpa gönderilen Derne Gemisi oldu.
Savaşın ülke çapında yarattığı üzüntü ve heyecan, savaş için maddi yardım teklif eden ve savaşa bizzat gönüllü asker olarak katılmak isteklerini bildiren mektupların gazetelere gönderilmesine sebep oldu. Ayrıca yurt içinde ve dışında İtalyan işgalini protesto eden mitingler düzenlendi.Savaş başladıktan hemen sonra, İbrahim Hakkı Paşa istifa etti. Bunun üzerine sadrazamlık 30 Eylül 1911de 8. kez Mehmed Said Paşaya verildi.
Savaşın başlangıcı
İtalyan donanması, henüz İtalya Osmanlı Devletine savaş açmamışken, 27 Eylülde Trablus önlerine gelmişti. 20 Ekime kadar İtalyanlar, Türk Afrikası kıyılarının önemli noktalarını ele geçirmiş bulunuyorlardı. Bu şehirlerin hiçbirisi kendiliğinden İtalyanlara teslim olunmamıştı. İtalyanlar ayrıca Kızıldenizde de bazı hareketlerde bulunmuşlardı. Savaş öncesi İtalyanlar buraya bazı gemiler göndermişler ve Türklere karşı ayaklanan Şeyh İdrisin yardımıyla, Türkleri burada da sıkıştırmaya çalışmışlardı.
Savaş başladıktan sonra, Bâb-ı Âlide Trablusgarpta mukavemet edip etmeme konusunda genelde iki görüş mevcuttu. Mehmed Said Paşanın ilk toplantısında eldeki mevcut imkanlarla mukavemet lüzumu kararlaştırıldı.Ahmet Muhtar Paşaya göre Trablusgarpta mukavemet cinayet demekti. Kâmil Paşa da aynı görüşte idi. Şeyhülislam Cemaleddin Efendi de harbin uzamasının can ve mal kaybından başka bir işe yaramayacağını söylüyordu.Bütün olumsuz şartlara rağmen, Osmanlı Devleti Trablusgarpı göz göre göre düşmana savaşmadan teslim edemezdi. Bu hem kamuoyunda hoş görülmez hem de Osmanlı Devletinden pay almak için pusuda bekleyen devletlere kötü örnek olurdu. Bu savaş çok ümitsiz şartlar içinde olacaktı. Oradaki kuvvetlere silah ve cephane yollamak imkansız gibiydi. Ancak İngiltere ile Fransa, Mısır ve Tunusun tarafsızlığını ilan ederek kendi sömürgelerindeki Müslümanları gücendirmeyecek ve onların şikayetlerine yol açmayacak ve bu üç tarafı bu şekilde idare yoluna gideceklerdi.
talya, 23 Eylül 1911de Osmanlı hükümetine bir nota vermiş, 26 Eylülde, silah ve cephane taşıyan bir Osmanlı gemisi Trablusgarpa ulaştı. 28 Eylül günü ise İtalya, Osmanlı Devletine bir ültimatom vererek, 48 saat içinde Bingazi ve Trablusgarpun İtalyan yönetimine bırakılmasını ve
İtalyaya yıllık vergi verilmesini talep etti . 29 Eylülde İngiliz ve Fransız hükümetlerinin desteğini de arkasına alan İtalya, Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan etti. Aynı gün İtalyanın Adriyatik Denizindeki bazı Osmanlı gemilerini batırması üzerine, Adriyatikte çıkarları bulunan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, bu bölgede savaşılmasını yasakladı. 30 Eylülde Trablus şehri bombardımana tutuldu. Kenti eski silahlarla savunmaya çalışan 8 bin kişilik Osmanlı kuvveti dayanamadı ve 5 Ekimde İtalyanlar şehri ele geçirdi. Bunun üzerine Osmanlı kuvvetleri kıyıdan 15 km içeriye çekildiler. 18 Ekimde Derneyi, 20 Ekimde de Bingaziyi ele geçiren İtalyanlar, buralara asker çıkartmaya başladılar. 23 Ekimde saldırıya geçen Osmanlı Ordusu, İtalyanları kuşatmış ve uzun süren savaştan sonra İtalyanlar kurtulmuşlardı. 26 Ekimde yapılan bir başka Osmanlı saldırısı, İtalyan kuvvetlerinin büyük kayıp vermesiyle geri püskürtüldü. 23 Ekim 1911de Sciara Sciatda (Trablus yakınlarında) oluşan bir ağır çatışma sonrası İtalyan askerleri Arap sivil halkına karşı, ihanet suçlamasıyla, bir pogrom gerçekleştirdi. 5 gün içinde binlerce sivil Arap öldürüldü, evleri yakıldı ve hayvanlarına el koyuldu. İleriki haftalardaİtalyanlar açık alanlarda toplu idamlar (Görsel) gerçekleştirdi ve 4.000 sivili Tremiti ve Ponza adalarına tehcir etti. 5 Kasımda İtalyan resmî gazetesi, Trablusgarpın İtalya tarafından ilhak edildiğini yayımlamışsa da bu henüz gerçekleşmemişti. Osmanlı direnişi karşısında İtalyan kuvvetleri sahilden fazla uzaklaşamamışlardı.
Enver Paşa, Mustafa Kemal, Fuat (Bulca), Nuri (Conker) ve Fethi (Okyar) gibi Osmanlı subayları gizli yollarla Trablusgarpa gelip (Örneğin Mustafa Kemal Paşa, buraya gazete muhabiri Şerif Bey adıyla Mısır üzerinden ulaşmıştır) buradaki kuvvetleri düzenleyerek, İtalyanlara rahat vermeyecek şekilde sürekli saldırılar başlattılar. Enver, yaptığı bir gazete röportajında, Buraya geldiğimde 900 çöl savaşçısı bulmuştum. Şimdi ise elimin altında 16 bin talimli asker var diyerek durumu ortaya koymaktadır. Bu ordu, yapılan savaşlar sonucunda 2 makineli tüfek, 250 tüfek, 2 top, sayısız mermi ve 10 tane de katır ele geçirmiştir.
Yerel halkın da desteklediği direnişe Sunusi tarikatı şeyhi ve adamları destek vermişti. Ancak İtalyanların düşündüğünün aksine, buradaki Osmanlı direnişi çok kuvvetli olmuş, Enver, Mustafa Kemal ve Neşet gibi komutanların yönettiği ordular, sayıca çok üstün olan İtalyan kuvvetlerine karşı kahramanca savaşmışlardır. Trablusgarptaki Osmanlı birlikleri başlıca üç komutanlığa ayrılmıştı:
Trablus Komutanlığı: Kurmay Albay Neşet
Bingazi Komutanlığı: Kurmay Binbaşı Enver
Derne Komutanlığı: Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal
Kasım 1911de İtalyanlar Çanakkale Boğazına saldırmak için hazırlıklar yaptılar. Ancak Rusya ticari kaygılardan dolayı buna karşı çıktı.
Kasım ayında İtalyanlar, Ekim ayında boşalttıkları bazı mevzileri tekrar ele geçirdiler. 19 Aralıkta bir İtalyan kolu, imha olmaktan son anda kurtuldu. Ayrıca bu dönemlerde İtalyan basını Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Fransayı, İtalyanın başarılarına engel oldukları iddiasıyla suçlamaya başlamıştı.
8 Aralıkta Trablusgarpa gelen Mustafa Kemal Paşa, 22 Aralıkta Tobruk Savaşını kazandı. Dernede 16-17 Ocak 1912 taarruzunda gözünden yaralandı. Bir ay hastanede tedavi gördükten sonra, 6 Mart 1912de Derne komutanı oldu ve burada başarılı savunma muharebeleri yaptı.
Ocak 1912de İtalyanların 100 bin kişilik askerine karşılık Bingazide 15 bin, Trablusta da yaklaşık 10 bin Osmanlı askeri ve Arap gönüllüsü savaşmaktaydı. Şubat ve Martta İtalyanlar Bingaziyi tamamen ele geçirdiler. Bunun yanında Beyrut limanındaki 2 küçük Osmanlı gemisini batırdılar.Yemende Ocak 1911de başlayan isyan nedeniyle daha savaş başlamadan önce Trablustaki kuvvetlerin bir kısmı bu bölgeye kaydırılmıştı. Ocak 1912de İtalyan donanması Kızıldenize girip, buradaki Osmanlı gemilerinden bazılarını batırarak Hudeyde limanını bombalamaya başladı. İtalyanların bölgedeki varlığı, deniz ulaşımını aksattığı için Yemen isyanının bastırılmasını zorlaştırıyordu.
25 Mart 1912de Osmanlı Devletinin koruyucusu görevini üstlenen ve İtalyanın müttefiki olan Almanya, ara buluculuk yapmak için İtalya Kralıyla Venedikte görüştü. Ancak bu görüşmeden bir sonuç çıkmadı.
18 Nisanda İtalya donanması Çanakkale Boğazını bombalamaya başladı. Bunun üzerine Osmanlı İmparatorluğu, boğazları kapattı. Ancak bu hareketin uluslararası ticarete darbesi çok büyük oldu. Rusyanın tahıl ihracatı milyonlarca dolarlık zarara uğrarken, İngiltere, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya gibi ülkelerin zararları da günlük 100 bin doları buluyordu. Karadenize gidecek olan İngiliz gemileri, Süveyş Kanalıüzerinden Hindistana gitmek zorunda kaldılar. Ancak 10 Mayısta Avrupa ülkelerinin baskılarından dolayı boğazlar tekrar ticarete açıldı.
Beyrut Deniz Muharebesi
Trablusgarp Savaşı devam ederken İtalyan kuvvetlerinin Libya sahillerine çakılıp kalmaları ve iç bölgelere bir türlü girememesi üzerine, İtalyan hükümeti, Oniki Ada ve diğer bazı Osmanlışehirlerini baskı altına alarak ve tazyik ederek Osmanlı hükümetine barış antlaşmasını zorla imzalatmaya karar verdi. İtalyanların saldırmayı düşündüğü şehirlerden biri de Beyruttu. Beyrut bir Osmanlı şehri olmasına karşın Fransız nüfuzunun yoğun olduğu bir bölgeydi; şehirde çok sayıda Avrupalı yaşıyordu. Aynı zamanda Beyrut bütün ilahi dinlerce kutsal sayılanKudüsün bir kapısı durumundaydı. İtalyanın Beyruta saldırısı, sadece Osmanlı Devletini değil diğer Avrupa devletlerini de rahatsız edecek; bunun sonucunda büyük devletler barışa zorlamak için Bâb-ı Âliye baskı yapacaklardı.
Bu gerekçelerle 24 Şubat 1912de bir İtalyan filosu Beyruta saldırdı; limanda bulunan iki Osmanlı gemisi batırıldı ve şehir topa tutuldu.
Savaşın sonu
Bunun üzerine 4 Mayısta İtalya kuvvetleri, Rodos Adasına çıkarma yaptılar ve iki hafta içerisinde Rodosu, daha sonraki 2 hafta süre içerisinde Oniki Ada olarak bilinen adalar grubunuele geçirdi. Böylece 389 yıldır Osmanlı yönetiminde kalmış, yönetim merkezi Rodos Adası olan Cezair-i Bahr-i Sefid Eyaleti (Oniki Ada) tamamen İtalyanın eline geçti. 8 Haziranda Trablustaki Osmanlı kuvvetleri çöle püskürtüldü. Hazirandan Ağustosa kadar süren çarpışmalar sonunda bütün batı sahil şeridi İtalyanların hakimiyetine geçti. 12 Temmuzda 5 İtalyansavaş gemisi, Osmanlı filosuna saldırmak için Çanakkale Boğazına girdi. Ancak boğazın girişine Kilitbahir civarında çelik kablolar çekildiği için İtalyanlar ilerleyemeden ağır ateş altında kaldılar ve geri çekildiler (18 Temmuz). Bu, ayrıca savaş içindeki son deniz savaşı olmuştur. Eylülde Osmanlı İmparatorluğu ve İtalya Krallığı arasında barış görüşmeleri başladı. İki taraf da savaşın bitmesini istemesine rağmen çatışmalar devam ediyordu. 22 Eylülde güçlü bir Osmanlı mevkii ele geçirildi. Binbaşı Enver Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri bazı saldırılar yapsalar da, ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldılar. Buna rağmen İtalyanlar dörde bir sayı ve büyük silah üstünlüğüne karşın Trablusgarpta sonuçsuz durumun ötesine geçemediler,aldıkları bölgelerde de kontrolü sağlayamamaktaydılar; zira bu bölgelerde Arap ve Türk düzensiz kuvvetlerinin gece baskınları,yeniden ele geçirme girişimleri vegerilla saldırıları ile sürekli kuşatma altındaydı. İtalyanlar bu baskınlara karşı yerel halka sert tedbirler uyguluyordu bu baskınların intikamı ve gözdağı olarak yakalanan kişilerden pek çoğu halkın önünde asılıp idam edildi. Bu sebeple italyanlar ise sahilde belli bir kesim dışında bir hakimiyet alanı oluşturamadılar.
8 Ekimde Karadağın Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan etmesiyle Balkan Savaşları başlayınca, Osmanlı İmparatorluğu her ne pahasına olursa olsun İtalyayla barışa razı oldu, çünküEge Denizindeki İtalyan donanması, Makedonyaya yardım gönderilmesini engelliyordu. Sonuçta İtalyanın şartları kabul edildi ve 15 Ekim 1912de İsviçrenin Ouchy (Uşi) kentinde antlaşma imzalandı.
Uşi Antlaşması ve savaşın sonucu
İsviçrede Lozanin bir semti olan Uşi (Ouchy)de imzalanan antlaşmaya göre;
Osmanlı İmparatorluğu, Trablusgarp ve Bingazideki kuvvetlerini çekecek ve buraları İtalyaya bırakacak,
Osmanlı İmparatorluğu, Trablusgarptaki Müslümanların haklarını koruyacak,
İtalya Krallığı, On İki Adayı Osmanlı İmparatorluğuna geri verecekti.
Ancak Osmanlı İmparatorluğu, Balkan Savaşlarında Oniki Adayı Yunanistana kaptırma endişesi içinde kaldığı için adaları, savaştan sonra geri almak şartıyla İtalyaya verdi. Ancak İtalya, Balkan Savaşları bitmesine rağmen adaları kendi topraklarına kattığını ilan etti.
Savaş sonunda Osmanlı İmparatorluğu, Kuzey Afrikadaki son topraklarını da kaybetmiş oluyordu. Ayrıca ileriki yıllarda Türkiye ve Yunanistan arasında sıkça sürtüşmelere neden olacak olan adalar sorunu da başlamıştı. II. Dünya Savaşı sırasında Almanya tarafından işgal edilen On İki Ada, bir taktik ve hediye olarak Türkiyeye hediye edilmek istenmiş, ancak ülkenin tarafsızlığını bozacağı için, bu öneri reddedilmiştir. On İki Ada, 1947 yılındaki Paris Antlaşmasıyla Yunanistana bağlanmıştır.
İtalyada ise savaş, İtalyan Milliyetçiliğinin gelişmesine katkıda bulunmuş ve 1922 yılında Benito Mussolininin iktidara gelişini kolaylaştırmıştır.
Savaşta içine düşülen çıkmaz, Osmanlı siyasi hayatına 21 Kasım 1911de Hürriyet ve İtilaf Fırkasının kurulması biçiminde yansıdı. Hürriyet ve İtilaf Fırkasını kuran ve bu fırkaya giren kişilerin tek ortak oldukları konu, İttihat ve Terakki düşmanlığıydı. Fırkanın birinci amacı da İttihat ve Terakkiyi iktidardan uzaklaştırmaktı.İttihat ve Terakkinin itibarını büyük ölçüde kaybettiği bu günlerde, Hürriyet ve İtilafın ortaya çıkması, çok taraftar toplamasına ve dağınık durumdaki muhalefeti birleştirmesine sebep oldu.
Notlar
Trablusgarp Savaşı, içinde barındırdığı bazı ilkler sebebiyle de ayrıca ilginç bir savaştır. Dünya tarihinde ilk kez uçakların savaş aracı olarak kullanılması bu savaşa rastlar. Trablusgarp Savaşında İtalyan uçakları savaş sırasında bombalama ve bildiri dağıtma gibi görevler üstlenmişlerdi. İtalyan pilot Giulio Gavotti 1 Kasım 1911de dünya tarihinde ilk kez uçaktan Osmanlı askerlerinin üzerine bomba atarak bir hava saldırısı gerçekleştirdi. Bunun için İtalyanlar dünyada bir ilki gerçekleştirmişlerdir.
Trablustaki hava harekatı yapılırken siyasi ve psikolojik sonuçlar elde etmek için Osmanlı hatlarının gerisine ve Arapların üzerine bildiriler atılmıştı. Tarihte uçak ile atılan ilk bildiri şöyleydi:
Trabluslu Araplara: Bizimle gelmek için ne bekliyorsunuz? Camilerinizde ibadet etmek arzusunu duymuyor musunuz? Ailelerinizle sakin yaşamak istemiyor musunuz? Bizim de kitabımız var, biz de namuslu ve dindarız. İtalya, babanızdır. Çünkü Memleketimiz, anneniz Trablusla evlenmiştir.