Karşılıklı zihin beden etkileşimleri, yapıları gereği büyük bir oranda pozitif veya sağlığı teşvik edici türden özelliklere sahiptirler ama telesomatik (uzaktan bedensel etki) olayların ardındaki iyi kalplilik ve iyilikseverlik gibi niteliklere ek olarak rahatsız edici, hatta muhtemelen karanlık nitelikler de vardır. Telesomatik, Yunan dilinde uzak bedenle ilgili anlamına gelir ve tıp sözlüğüne 1967de girmiş görünmektedir. İngiliz sosyal eleştirmen John Ruskin tarafından rapor edilmiş bir telesomati örneği, o günlerde tanınmış bir şahsiyet olan Arthur Severn ile ilgilidir. Bay Severn bir uykusuzluk hastasıdır ve yine hiç uyuyamamış bir halde, bir sabah çok erken kalkar ve yelken yapmak için göle gider. Yatakta kalıp uyumayı tercih eden Bayan Severn ise dışarıdan ağzına doğru gelen ıstıraplı bir esintiyle aniden uyanmıştır. Acı sonunda uzaklaşır ve o da nihayet kahvaltıyı hazırlamak için yataktan kalkar. Hemen ardından Bay Severn ceketini kanayan ağzına tutarak eve girer. Tam da gölün üzerinde bir fırtına çıkar ve rüzgar sebebiyle oturduğu yerden yuvarlanan Severn ağzını dümene çarpar.
Severn tekneden dışarı fırlamaktan son anda kurtulur. Elbette, bu tarihi vakada nedensel bir bağlantının mevcut olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Bu bütün telesomatik olaylar için geçerli olan bir durumdur. Bu olaylar laboratuarda veya sipariş üzerine meydana getirilmeye zorlanamazlar ama tüm bu sınırlamalara rağmen, bu olayların niçin dikkat gerektirdiğine dair en az iki sebep vardır. Birincisi, bu olaylar fazlasıyla yaygındır; son kırk yıl içinde böylesi vakaların yüzlercesi, bazıları tıbbi dergilerde olmak üzere rapor edilmiştir. Örneğin, Schwartz (1967) ebeveynler ve çocuklar arasındaki telesomatik tesirleri öneren 504 örnek içeren bir seriyi rapor etmiştir. İkincisi, bu vakalar çarpıcı bir içsel tutarlılık göstermektedirler; ebeveynler ve çocuklar, eşler, kardeşler, sevgililer gibi duygusal, sevgi dolu bağları paylaşan insanlar arasında yer alırlar.
Bu fenomenler genellikle iyiliksever bir maksada hizmet etmelerine rağmen -çocuğunun havuza henüz düşmüş olduğuyla ilgili boğucu hissiyatı deneyimleyen ve onu kurtarmak için tam zamanında eve koşan anne gibi sık duyulan örneklerde olduğu gibi- oldukça ıstıraplı ve sağlığa zarar veren hissiyatlar da sık sık bu türden olaylara dahil olmaktadırlar.
J. B. Rhine bu zararlı, yaralayıcı belirtilerin idareyi ele alabileceği ve sağlığa şiddetle müdahale edebileceğini öneren üç vakayı tarif etmektedir. Bir vakada, bir askerin ayağı koptuğunda, alıcı kişi geçici felç geçirmişti. Bir diğer vakada, bir asker kalça ve bacağından ölümcül şekilde yaralandığında, alıcı kişinin bir ayağı felç olmuştu. Üçüncü vakada ise iş yerindeki kocasının kolu kötü şekilde ezilip kırıldığında, evdeki eşinin kolu hissiz hale gelmişti.
Bu türden vakalar, telesomatik fenomenlerin potansiyel bir negatif veya karanlık taraf içerdiğini gösterebilir ve bu durumda da şöyle bir soru akla gelebilir Bu olaylar herhangi bir olumlu değerle ilişkili olmayan bir tarzda meydana gelip de bundan hiç şüphelenmeyen uzaktaki bir kimseye, mekana bağlı olmayan, kasıtlı bir zarar vermek üzere oluşturulabilirler mi?
Antropolojik ve Etnografik Delil
Bu olasılığı öneren en dramatik antropolojik kanıtlardan biri, Polinezyada doğmuş ve Hawaii adalarına yayılmış olan ana-ana veya ölüm duası adetidir. Bu uygulama, 1917de Hawaiiye giden psikolog Max Freedom Long tarafından detaylı olarak rapor edilmiştir. Long, bu şok edici adeti araştırması için kendisine fırsat sunan Kilavea volkan bölgesinde, okul öğretmenliği yapmaktaydı (Long,1976). Kısaca söyleyelim; şamanlar sık sık uzaktaki bir adada yaşayan bir kurbana ölüm duası ederlerdi. Long, söz konusu kurbanın, kurban edildiğinin kesinlikle farkında olmadığını ve bunun negatif nitelikli bir lanetle hiçbir ilgisinin olmadığını netleştirmek için çok uğraşmıştır. O, bu fenomeni klasik vududan ayrı görmekte ve aynı zamanda da bu sıra dışı müdahalenin sadece bir son çare olarak kullanıldığı ve kurtarıcı bir toplumsal değer taşıdığı hususunda ısrar etmektedir: Bu dua sadece toplumun sosyal karmaşalara sebep olan ve ıslah olmaz üyelerine karşı kullanılmaktaydı. Ölüm duasının en dikkate değer özelliklerinden biri, kurbanın daima aynı şekilde ölmesidir; günümüzde yükselen felç dediğimiz şekilde. İlk olarak, ayak parmaklarından ve bacaklardan başlayarak alt uzuvlar uyuşuk ve felçli hale gelecek ve bu belirtiler yavaş yavaş yükselecektir. Uyuşukluk ve felç, diyafram seviyesine ulaştığında kurban, solunum yetersizliğinden (boğulma nedeniyle) ölecektir. Longun tarif ettiği ölüm duasının ardından gelen ölüm tarzı olan yükselen felce ek olarak uzaktan, mekansız büyülemeyle oluşturulan diğer ölüm tarzları da tarif edilmiştir: kazalar, komayla sonuçlanan dermansızlık, mide ağrıları, açlıktan ölmeyle sonuçlanan iştah kaybı vs. (Bramley, 1979).
Antropolog Michael Harner, Amazon su havzalarında yaşayan Kızılderililer ile birlikte, onların dillerini öğrenerek ve adetlerine nüfuz ederek yaşamıştır. Uzaktan büyü yapmanın onlar arasında yaygın olduğuna ve şamanın bunu, temelde bir güvenlik ölçüsü olan faydalı bir maksatla kullandığına inanmaktadır. Uzaktan yapılan büyü, kurban tarafından fark edilecek olursa, şamanı bulup intikam alabilir. Ayrıca, Harnerın anlattığına göre, bir şaman yaptığı uzaktan büyüyü teşvik etmek için güçlerini diğer Şamanların gücüyle de birleştirebilir. Bu ise, kurbanın durumu keşfedip şamanın hakkından gelmeye karar vermesine karşı bir güvenlik sağlamaktadır.
Bu fenomenleri deneysel olarak incelerken karşılaşılan bir problem şudur; mekana bağlı olmayan büyü işe yarıyorsa denek ölebilir. Halifax, bu riski alan bir profesörü tarif eder. Adam bir Amerikan üniversitesinde Okült Parapsikoloji dersi vermekteydi. Öğrencilerinden biri, uzaktan büyüyle ölümler meydana getirebilme yeteneğine sahip oldu iddia etti ve dönem ödevi olarak bu yeteneği sergilemeyi istedi. Profesör bunu kabul etti ama, Onun her birini öldürmeye çabalamasına izin veremezdik; bu hiç hoş ve kibarca olmazdı... Böylece, onun büyü yolu beni öldürmeye gayret etmesinde anlaştık, dedi. Profesör, kayıt memuruna, içinde Gelecek yıl ölürsem, öldüğümde bunu açın yazan bir mektup bulunan mühürlü bir zarf bıraktı. Zarfın içinde, profesör ölürse öğrenciye en yüksek notun verilmesini isteyen bir talimat vardı.
Öğrenci de, profesör ölmezse en düşük notu alacağını kabul etti. Öğrenci başarılı olamadı. Profesör, Büyüyle öldürebileceklerini iddia edenler için, dünyanın her yanında hedef olmayı isteyecek çok fazla insan olduğunu düşünüyorum. . . Bu (hipotezi) test edebiliriz, demişti (Halifax-Grof, 1974).
Diğer Deneysel Bulgular
Bazı kontrollü deneyler sıradan insanların, zihinleriyle uzaktan mikroorganizmaların ve bitkilerin büyüme ve değişme özelliklerini hem ilerletebildiklerini ve hem de engelleyebildiklerini önermektedir (Nash, 1982, 1984). Bu etkiler, tesir eden kişiler, söz konusu organizmalardan 1 ,5 m ile 23 km kadar uzakta bulunduğunda kaydedilmiştir (Barry, 1968).
Bu çalışmalar, bazı insanların doğal olarak ev bitkilerinin, çiçeklerin vs. büyümesini sabote eden bir özelliğe sahip olduklarına ilişkin halk arasındaki bir fikri de desteleyebilir. Halk bilgeliği, bitkilerin bazı kişilerin mevcudiyetinden kuvvet bularak büyüdüklerine dair tam karşıt bir etkiyi de kabul etmektedir. Luther Burbank, canlı şeyleri genetik düzeyde pozitif olarak etkileyebilen bir insan örneğidir. Benor şöyle anlatır; Burbank, hayatı boyunca 800den fazla değişik bitki geliştirmiştir; yeni bitki nesilleri üretebilme gibi paranormal bir yeteneğe sahip görünmektedir; bu bahçıvanlıkta asla kırılmamış bir rekordur (Benor, 1990). Burbank, insanların ve bitkilerin karşılıklı etkileşebileceklerine ikna olmuştu ve bir keresinde, Bitkiler, düşünceye en az çocuklar kadar cevap vericidirler, demişti.
Bu çalışmalar üzerine durup düşünmek gerek; insanlar, kendileriyle birçok özdeş biyokimyasal tepkileri paylaştığımız mikroorganizmaların büyümesini uzaktan yaptıkları etkiyle geciktirebilmekte veya engelleyebilmekteyseler, insanlar için yaşamsal olan biyokimyasal süreçlere uzaktan negatif bir şekilde tesir edilebilecek duyarlılığa sahip olabilmeleri olasılığı da yüksektir.
Dıştan Gelen Olaylar: Bölgesel Açıklamalar
Bu makalenin amacı esasen negatif zihin-beden etkilerini incelemek olmasına rağmen, merkezi bir noktayı vurgulamak için, pozitif dua fenomenini tartışmak amacıyla konudan biraz ayrılalım. İncelediğimiz etkilerin birçoğu için dışarıdan gelen, uzaktan ve mekana bağlı olmayan mekanizmaların her zaman mevcut olduğunu varsaymak gerekmez.
Levin (1993) dua ve dinsel uygulamaların bölgesel etkileri üzerine muhtemelen en bilgili araştırmacılardan biridir. Levin, mekana bağlı olmayan ve uzaktan etkiyi öneren açıklamaları yok saymamaktadır. Mekana bağlı olmayan bu mekanizmaların gerçek olduğuna hiç şüphem yok, diye beyan ediyor. Bu tip şifayı deneyimledim ama duanın sağlıklı etkileri için bir inanç değişikliğini gerektirmeyen doğalcı açıklamalar mevcuttur.
Dua ve ruhsal pratikler, fiziksel sağlığa tesir etme bakımından bölgesel olarak nasıl işlemektedir? Levine göre birçok olasılık vardır, sırasıyla:
Birçok spiritüel yol veya inanç sistemi, inanan kişi için sağlıklı olan belirli katı kurallara sahiptir.
Mormonlar veya tutucu Yahudilere (ve daha pek çok din takipçisine) diyet, alkol, hijyen ve marazi konulara ve ölüm oranına olumlu yönde etki ettiği bilinen sağlıkla ilgili diğer davranışlar emredilmektedir.
Ruhsal uygulamalar bir arada, hastalıklara karşı kuvvetli bir koruyucu etken olduğu belgelenmiş olan bir sosyal destek sağlamaktadır.
Dinsel inançların ve dinsel ayinlerin psikodinamikleri de sağlığa olumlu etki edebilir. Örneğin, dua gibi ayinler bağışıklık ve kalp-akciğer sistemini pozitif yönde etkileyerek sonradan sağlıkta değişimlere götürebilecek çok büyük sayıda duyguyu tetikleyebilir.
İnancın etkisi, söz konusu kişi Tanrının iyi ve koruyucu olduğunu kabul ediyorsa, plasebo etkisiyle neredeyse aynıdır; söz konusu kişi Tanrının öfke dolu ve cezalandırıcı olduğunu kabul etmekteyse, bu kez negatif plasebo etkisiyle neredeyse aynıdır (Levin, 1987; Levin ve Schiller, 1987).
Duanın veya elle dokunarak şifanın veya diğer ayinleştirilmiş bir faaliyetin konusu olmak, iyileşmeyi kolaylaştırıcı bir endokrin veya bağışıklık tepkisini uyarabilir.
Şifa için yapılan fiziksel hazırlıkların (ön oruçlar, meditasyon vs. gibi) bizzat kendileri sağlığı düzeltici etki yapabilir.
Zihin / Makine Karşılıklı Etkileşimi: Mekansız Zihin-Beden Olaylarıyla Benzerlikler Var mı?
Son yıllarda Princeton Kural Dışı Olayları Araştırma (PEAR) Laboratuarında insan şuurunun doğasını test etmek için tasarlanmış çeşitli deneylerde büyük bir veri tabanı elde edilmiştir. En yaygın PEAR Laboratuarı deneyleri insanların bir Rast gele Olay Üreteci (ROÜ) ile karşılıklı etkileşimlerini içermektedir. Bu makineler tipik olarak, radyoaktif bozulmadan doğan ısıdan kaynaklanan bir elektron akımı gibi rast gele mikroskobik süreçlerle meydana getirilmiş olan elektronik bir beyaz ses kaynağına dayanırlar. Elektronik mantık devresi, bu sesi rast gele ikili atışlarla birbirini takip eden bir seriye dönüştürürler ki bu seri en sonunda, önceden belirlenmiş bazı amaçlara göre, elektrik enerjisine tesir etmeye çabalayan bireysel bir operatöre sunulur. Operatör, bu elektrik enerjisinin okuyucu aygıtlardaki çıktılar tarafından da saptanacak şekilde pozitif veya negatif yönde uzağa kaydırmayı amaçlamaktadır. Yapılan birkaç milyon denemeden sonra, bazı operatörlerde çeşitli becerilerin mevcut olduğu artık netleşmiştir. Bazıları ROUnün rastgele elektrik enerjisini istedikleri iki yönde de kaydırabilmekte, bazıları sadece bir negatif yönde, bazıları sadece pozitif bir yönde kaydırabilmektedirler ve bazıları hiçbir yöne kaydıramamaktadırlar. Bazı bireyler elektrik enerjisini istediklerinin aksi yönüne meylettirmektedirler (John ve Dunne, 1987).
İnsanların görünüşte kontrollü laboratuar şartlarında bu tür süreçleri uzaktan ve hem negatif hem de pozitif yönlerde etkileyebildikleri gerçeği, yukarıda tarif edilen zihin ve beden arasında, görünüşe göre negatif olan karşılıklı etkileşimlerini anlamada önemli olabilir.
Beden: Bir biyo-ROÜ müdür?
Bazıları, insanların mikroskobik ölçekli rast gele olaylarla karşılıklı etkileşebilme yeteneğinin, insan sağlığı ve büyük ölçekteki organ sistemleri ve bedenlerle tamamen alakasız olduğuna inanmaktadır. Bedendeki mikroskobik olaylar biyolojik olarak büyütülerek makroskopik düzeye getirildiğinde, herhangi bir olayın fizyolojik işlev üzerindeki tesirinin, büyük sayılar kanunu gereğince olanaksız olduğu ileri sürülür ancak örneğin, deride fazla renk maddesi toplanması hastalığı veya deri kanseri; ultraviyole ışıma derinin tek bir molekülündeki bir mutasyonu tetiklediğinde bile gelişebilir. Çeşitli dokulardaki anormal damarlar, kalsiyum ve diğer maddelerin akışının zayıflamasına ve böylece kalp hastalığı, yüksek kan basıncı ve diğer problemlere neden olabilirler. Böylece bir hastalık ciğerler, kalp veya böbrekler gibi büyük organlardan kaynaklanan makroskobik bir süreç olarak görülebilirken, aslında en temel kökeni pekala mikroskobik süreçler olabilir.
Çok sayıdaki bedensel süreç, kalıtımsal açıdan rasgeledir, tıpkı ROU aygıtlarının ürettiği ama üstünde etki uygulanabilen olayların rast gele olması gibi. Bu rast gele fenomenler çok yaygın olduğu için, insan bedenine pek çok açıdan bir biyo-ROU diyebiliriz. Bu durum, zihin-beden arasındaki karşılıklı etkileşimlerin PEAR Laboratuarı tipi ROU deneylerine benzediklerini ima etmektedir. Aynı zamanda, son yıllarda ortaya çıkan çeşitli biyo-PK deneylerinin, yine bu PEAR Laboratuarı tipi insan/makina çalışmalarına benzer olduğunu da önermektedir.
Biyo-PK (Biyo-Psiko Kinetik) deneyleri çok sayıdadır. Bu deneylerin birçoğuna dahil olan Brauda (1991) göre, Sadece İngilizce diliyle yazılmış bilimsel literatürde bile kişilerin,
zihinsel ve uzaktan bir tarzda hücresel preparatları (kan hücreleri , nöronlar, kanser hücreleri) ve enzim faaliyetini olduğu kadar bakterileri, maya kolonilerini, mantar kolonilerini, kendiliğinden hareket edebilen deniz yosunlarını, bitkileri, tek hücrelileri, larvaları , karıncaları , civcivleri , fareleri, sıçanları, kobayları, kedileri ve köpekleri içeren çeşitlilikteki biyolojik hedeflere tesir edebildiklerini gösteren yaklaşık 100 deney raporu vardır. İnsanlardan oluşan hedef kişilerde ise göz hareketleri, büyük motor hareketler, elektro-derisel faaliyet, vücut hacmi ve kan muhtevası faaliyeti, solunum ve beyin ritimleri uzaktan etkilenmiştir.
Sonuç: Modern Tıp ile ilişkisi
Mekana bağlı olmayan uzaktan etki olaylarını incelemeye karşı genel ve mekana bağlı olmayan negatif fenomenleri incelemeye karşı kısmi bir direnç vardır ve incelenmeyi hak etmektedir. Şifa olaylarındaki mekana bağlı olmayan tesirlere sempatisi olan araştırıcılar bile, bu olayların karanlık bir tarafının mevcut olabileceği olasılığından çekinmektedirler. Antropolojik, etnografik, anlatıya dayalı, klinik ve deneysel kanıtları inceledikten sonra zihin-beden olaylarının bir karanlık yanı olabileceği ihtimali görmezden gelinemez. Mekana bağlı olmayan negatif olayların modern tıpla kısmen alakalı olabileceği birkaç alan vardır:
1. Bu olayların bazı hastalıklardaki muhtemel tesiri göz önünde tutulmalıdır.
2. Bu tür olayların, daha hafif hastalıklardaki olası rolüne psikosomatik hastalıklar denmektedir. Bu tür rahatsızlıklar aşırı yaygındır. İnsanların çoğunluğunu tıbbi yardım aramaya sevk eden ve baş ağrılarından spazmlı sırt ağrılarına kadar yaygınlık gösteren bu olayların sebebini uzaktan etki izah edebilir. Şimdilerde bu psikosomatik rahatsızlıkların pek çoğunun, kendine has fizyolojisi olan bireyin içsel psikolojik çatışmalarına bağlı olduğu söylenmektedir ama bu açıklama, herkesin de bildiği gibi yetersizdir. Psikosomatik hastalıklarda mekana bağlı olmayan, kişilik ötesi ve olumsuz işleyen negatif faktörlerin olabileceğini göz önünde tutmalıyız.
3. Doktor-hasta ilişkisi, olası karşılıklı ve kişilik ötesi etkilerin ışığında yeniden incelenmelidir. Diğer birçok bilim adamı gibi doktorlar da miras aldıkları psikolojik yapıları bakımından farklılık gösterirler. Bazıları doğal olarak şüpheci, bazıları depresif, bazıları kötümserdir. Bu yaklaşımları, hizmet verdikleri hastalarda negatif zihin-beden olaylarını harekete geçirmekte ve kullandıkları terapilerin etkilerini sınırlamaktaysa, doktorlar kendi içsel halleri konusunda daha dikkatli davranmak zorunda kalacaklardır.
4. Doktorların yaklaşımlarının ve etkilerinin, hastalar üzerindeki tesirinin kabul edilmesinin bir sonucu olarak, tıp okullarında öğrencilere teknik uzmanlıktan daha fazlasını sağlamak üzere eğitim sahasının genişletilmesine ihtiyaç duyulacaktır.
5. Araştırma enstitülerinden, önceden mevcut inançlar ve görüşler tarafından aşırı derecede tesir altında kalmanın sonuçlarından kaçınabilmeleri için, herhangi bir deneysel tasarımdaki araştırıcıların zihin yapılarını araştırmaları ve analiz etmeleri istenecektir.
Şuurun mekana bağlı olmayan, her iyi hem de kötü yapıdaki tezahürlerinin kabul edilmesi, bizleri zihnin ve onun bedenle ilişkisinin doğasını çok geniş bir şekilde yeniden değerlendirmeye sevk edebilir; muhtemelen bu, şifa tarihin de karşılaşılmış olan en ilginç sorunu oluşturmaktadır.
Sayın irad ( izmir ruhsal araştırmalar merkezinden alınmış notlardır ... uzaktan etkileşim ( şifa büyü ) konularına farklı bir bakış açısı
Severn tekneden dışarı fırlamaktan son anda kurtulur. Elbette, bu tarihi vakada nedensel bir bağlantının mevcut olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Bu bütün telesomatik olaylar için geçerli olan bir durumdur. Bu olaylar laboratuarda veya sipariş üzerine meydana getirilmeye zorlanamazlar ama tüm bu sınırlamalara rağmen, bu olayların niçin dikkat gerektirdiğine dair en az iki sebep vardır. Birincisi, bu olaylar fazlasıyla yaygındır; son kırk yıl içinde böylesi vakaların yüzlercesi, bazıları tıbbi dergilerde olmak üzere rapor edilmiştir. Örneğin, Schwartz (1967) ebeveynler ve çocuklar arasındaki telesomatik tesirleri öneren 504 örnek içeren bir seriyi rapor etmiştir. İkincisi, bu vakalar çarpıcı bir içsel tutarlılık göstermektedirler; ebeveynler ve çocuklar, eşler, kardeşler, sevgililer gibi duygusal, sevgi dolu bağları paylaşan insanlar arasında yer alırlar.
Bu fenomenler genellikle iyiliksever bir maksada hizmet etmelerine rağmen -çocuğunun havuza henüz düşmüş olduğuyla ilgili boğucu hissiyatı deneyimleyen ve onu kurtarmak için tam zamanında eve koşan anne gibi sık duyulan örneklerde olduğu gibi- oldukça ıstıraplı ve sağlığa zarar veren hissiyatlar da sık sık bu türden olaylara dahil olmaktadırlar.
J. B. Rhine bu zararlı, yaralayıcı belirtilerin idareyi ele alabileceği ve sağlığa şiddetle müdahale edebileceğini öneren üç vakayı tarif etmektedir. Bir vakada, bir askerin ayağı koptuğunda, alıcı kişi geçici felç geçirmişti. Bir diğer vakada, bir asker kalça ve bacağından ölümcül şekilde yaralandığında, alıcı kişinin bir ayağı felç olmuştu. Üçüncü vakada ise iş yerindeki kocasının kolu kötü şekilde ezilip kırıldığında, evdeki eşinin kolu hissiz hale gelmişti.
Bu türden vakalar, telesomatik fenomenlerin potansiyel bir negatif veya karanlık taraf içerdiğini gösterebilir ve bu durumda da şöyle bir soru akla gelebilir Bu olaylar herhangi bir olumlu değerle ilişkili olmayan bir tarzda meydana gelip de bundan hiç şüphelenmeyen uzaktaki bir kimseye, mekana bağlı olmayan, kasıtlı bir zarar vermek üzere oluşturulabilirler mi?
Antropolojik ve Etnografik Delil
Bu olasılığı öneren en dramatik antropolojik kanıtlardan biri, Polinezyada doğmuş ve Hawaii adalarına yayılmış olan ana-ana veya ölüm duası adetidir. Bu uygulama, 1917de Hawaiiye giden psikolog Max Freedom Long tarafından detaylı olarak rapor edilmiştir. Long, bu şok edici adeti araştırması için kendisine fırsat sunan Kilavea volkan bölgesinde, okul öğretmenliği yapmaktaydı (Long,1976). Kısaca söyleyelim; şamanlar sık sık uzaktaki bir adada yaşayan bir kurbana ölüm duası ederlerdi. Long, söz konusu kurbanın, kurban edildiğinin kesinlikle farkında olmadığını ve bunun negatif nitelikli bir lanetle hiçbir ilgisinin olmadığını netleştirmek için çok uğraşmıştır. O, bu fenomeni klasik vududan ayrı görmekte ve aynı zamanda da bu sıra dışı müdahalenin sadece bir son çare olarak kullanıldığı ve kurtarıcı bir toplumsal değer taşıdığı hususunda ısrar etmektedir: Bu dua sadece toplumun sosyal karmaşalara sebep olan ve ıslah olmaz üyelerine karşı kullanılmaktaydı. Ölüm duasının en dikkate değer özelliklerinden biri, kurbanın daima aynı şekilde ölmesidir; günümüzde yükselen felç dediğimiz şekilde. İlk olarak, ayak parmaklarından ve bacaklardan başlayarak alt uzuvlar uyuşuk ve felçli hale gelecek ve bu belirtiler yavaş yavaş yükselecektir. Uyuşukluk ve felç, diyafram seviyesine ulaştığında kurban, solunum yetersizliğinden (boğulma nedeniyle) ölecektir. Longun tarif ettiği ölüm duasının ardından gelen ölüm tarzı olan yükselen felce ek olarak uzaktan, mekansız büyülemeyle oluşturulan diğer ölüm tarzları da tarif edilmiştir: kazalar, komayla sonuçlanan dermansızlık, mide ağrıları, açlıktan ölmeyle sonuçlanan iştah kaybı vs. (Bramley, 1979).
Antropolog Michael Harner, Amazon su havzalarında yaşayan Kızılderililer ile birlikte, onların dillerini öğrenerek ve adetlerine nüfuz ederek yaşamıştır. Uzaktan büyü yapmanın onlar arasında yaygın olduğuna ve şamanın bunu, temelde bir güvenlik ölçüsü olan faydalı bir maksatla kullandığına inanmaktadır. Uzaktan yapılan büyü, kurban tarafından fark edilecek olursa, şamanı bulup intikam alabilir. Ayrıca, Harnerın anlattığına göre, bir şaman yaptığı uzaktan büyüyü teşvik etmek için güçlerini diğer Şamanların gücüyle de birleştirebilir. Bu ise, kurbanın durumu keşfedip şamanın hakkından gelmeye karar vermesine karşı bir güvenlik sağlamaktadır.
Bu fenomenleri deneysel olarak incelerken karşılaşılan bir problem şudur; mekana bağlı olmayan büyü işe yarıyorsa denek ölebilir. Halifax, bu riski alan bir profesörü tarif eder. Adam bir Amerikan üniversitesinde Okült Parapsikoloji dersi vermekteydi. Öğrencilerinden biri, uzaktan büyüyle ölümler meydana getirebilme yeteneğine sahip oldu iddia etti ve dönem ödevi olarak bu yeteneği sergilemeyi istedi. Profesör bunu kabul etti ama, Onun her birini öldürmeye çabalamasına izin veremezdik; bu hiç hoş ve kibarca olmazdı... Böylece, onun büyü yolu beni öldürmeye gayret etmesinde anlaştık, dedi. Profesör, kayıt memuruna, içinde Gelecek yıl ölürsem, öldüğümde bunu açın yazan bir mektup bulunan mühürlü bir zarf bıraktı. Zarfın içinde, profesör ölürse öğrenciye en yüksek notun verilmesini isteyen bir talimat vardı.
Öğrenci de, profesör ölmezse en düşük notu alacağını kabul etti. Öğrenci başarılı olamadı. Profesör, Büyüyle öldürebileceklerini iddia edenler için, dünyanın her yanında hedef olmayı isteyecek çok fazla insan olduğunu düşünüyorum. . . Bu (hipotezi) test edebiliriz, demişti (Halifax-Grof, 1974).
Diğer Deneysel Bulgular
Bazı kontrollü deneyler sıradan insanların, zihinleriyle uzaktan mikroorganizmaların ve bitkilerin büyüme ve değişme özelliklerini hem ilerletebildiklerini ve hem de engelleyebildiklerini önermektedir (Nash, 1982, 1984). Bu etkiler, tesir eden kişiler, söz konusu organizmalardan 1 ,5 m ile 23 km kadar uzakta bulunduğunda kaydedilmiştir (Barry, 1968).
Bu çalışmalar, bazı insanların doğal olarak ev bitkilerinin, çiçeklerin vs. büyümesini sabote eden bir özelliğe sahip olduklarına ilişkin halk arasındaki bir fikri de desteleyebilir. Halk bilgeliği, bitkilerin bazı kişilerin mevcudiyetinden kuvvet bularak büyüdüklerine dair tam karşıt bir etkiyi de kabul etmektedir. Luther Burbank, canlı şeyleri genetik düzeyde pozitif olarak etkileyebilen bir insan örneğidir. Benor şöyle anlatır; Burbank, hayatı boyunca 800den fazla değişik bitki geliştirmiştir; yeni bitki nesilleri üretebilme gibi paranormal bir yeteneğe sahip görünmektedir; bu bahçıvanlıkta asla kırılmamış bir rekordur (Benor, 1990). Burbank, insanların ve bitkilerin karşılıklı etkileşebileceklerine ikna olmuştu ve bir keresinde, Bitkiler, düşünceye en az çocuklar kadar cevap vericidirler, demişti.
Bu çalışmalar üzerine durup düşünmek gerek; insanlar, kendileriyle birçok özdeş biyokimyasal tepkileri paylaştığımız mikroorganizmaların büyümesini uzaktan yaptıkları etkiyle geciktirebilmekte veya engelleyebilmekteyseler, insanlar için yaşamsal olan biyokimyasal süreçlere uzaktan negatif bir şekilde tesir edilebilecek duyarlılığa sahip olabilmeleri olasılığı da yüksektir.
Dıştan Gelen Olaylar: Bölgesel Açıklamalar
Bu makalenin amacı esasen negatif zihin-beden etkilerini incelemek olmasına rağmen, merkezi bir noktayı vurgulamak için, pozitif dua fenomenini tartışmak amacıyla konudan biraz ayrılalım. İncelediğimiz etkilerin birçoğu için dışarıdan gelen, uzaktan ve mekana bağlı olmayan mekanizmaların her zaman mevcut olduğunu varsaymak gerekmez.
Levin (1993) dua ve dinsel uygulamaların bölgesel etkileri üzerine muhtemelen en bilgili araştırmacılardan biridir. Levin, mekana bağlı olmayan ve uzaktan etkiyi öneren açıklamaları yok saymamaktadır. Mekana bağlı olmayan bu mekanizmaların gerçek olduğuna hiç şüphem yok, diye beyan ediyor. Bu tip şifayı deneyimledim ama duanın sağlıklı etkileri için bir inanç değişikliğini gerektirmeyen doğalcı açıklamalar mevcuttur.
Dua ve ruhsal pratikler, fiziksel sağlığa tesir etme bakımından bölgesel olarak nasıl işlemektedir? Levine göre birçok olasılık vardır, sırasıyla:
Birçok spiritüel yol veya inanç sistemi, inanan kişi için sağlıklı olan belirli katı kurallara sahiptir.
Mormonlar veya tutucu Yahudilere (ve daha pek çok din takipçisine) diyet, alkol, hijyen ve marazi konulara ve ölüm oranına olumlu yönde etki ettiği bilinen sağlıkla ilgili diğer davranışlar emredilmektedir.
Ruhsal uygulamalar bir arada, hastalıklara karşı kuvvetli bir koruyucu etken olduğu belgelenmiş olan bir sosyal destek sağlamaktadır.
Dinsel inançların ve dinsel ayinlerin psikodinamikleri de sağlığa olumlu etki edebilir. Örneğin, dua gibi ayinler bağışıklık ve kalp-akciğer sistemini pozitif yönde etkileyerek sonradan sağlıkta değişimlere götürebilecek çok büyük sayıda duyguyu tetikleyebilir.
İnancın etkisi, söz konusu kişi Tanrının iyi ve koruyucu olduğunu kabul ediyorsa, plasebo etkisiyle neredeyse aynıdır; söz konusu kişi Tanrının öfke dolu ve cezalandırıcı olduğunu kabul etmekteyse, bu kez negatif plasebo etkisiyle neredeyse aynıdır (Levin, 1987; Levin ve Schiller, 1987).
Duanın veya elle dokunarak şifanın veya diğer ayinleştirilmiş bir faaliyetin konusu olmak, iyileşmeyi kolaylaştırıcı bir endokrin veya bağışıklık tepkisini uyarabilir.
Şifa için yapılan fiziksel hazırlıkların (ön oruçlar, meditasyon vs. gibi) bizzat kendileri sağlığı düzeltici etki yapabilir.
Zihin / Makine Karşılıklı Etkileşimi: Mekansız Zihin-Beden Olaylarıyla Benzerlikler Var mı?
Son yıllarda Princeton Kural Dışı Olayları Araştırma (PEAR) Laboratuarında insan şuurunun doğasını test etmek için tasarlanmış çeşitli deneylerde büyük bir veri tabanı elde edilmiştir. En yaygın PEAR Laboratuarı deneyleri insanların bir Rast gele Olay Üreteci (ROÜ) ile karşılıklı etkileşimlerini içermektedir. Bu makineler tipik olarak, radyoaktif bozulmadan doğan ısıdan kaynaklanan bir elektron akımı gibi rast gele mikroskobik süreçlerle meydana getirilmiş olan elektronik bir beyaz ses kaynağına dayanırlar. Elektronik mantık devresi, bu sesi rast gele ikili atışlarla birbirini takip eden bir seriye dönüştürürler ki bu seri en sonunda, önceden belirlenmiş bazı amaçlara göre, elektrik enerjisine tesir etmeye çabalayan bireysel bir operatöre sunulur. Operatör, bu elektrik enerjisinin okuyucu aygıtlardaki çıktılar tarafından da saptanacak şekilde pozitif veya negatif yönde uzağa kaydırmayı amaçlamaktadır. Yapılan birkaç milyon denemeden sonra, bazı operatörlerde çeşitli becerilerin mevcut olduğu artık netleşmiştir. Bazıları ROUnün rastgele elektrik enerjisini istedikleri iki yönde de kaydırabilmekte, bazıları sadece bir negatif yönde, bazıları sadece pozitif bir yönde kaydırabilmektedirler ve bazıları hiçbir yöne kaydıramamaktadırlar. Bazı bireyler elektrik enerjisini istediklerinin aksi yönüne meylettirmektedirler (John ve Dunne, 1987).
İnsanların görünüşte kontrollü laboratuar şartlarında bu tür süreçleri uzaktan ve hem negatif hem de pozitif yönlerde etkileyebildikleri gerçeği, yukarıda tarif edilen zihin ve beden arasında, görünüşe göre negatif olan karşılıklı etkileşimlerini anlamada önemli olabilir.
Beden: Bir biyo-ROÜ müdür?
Bazıları, insanların mikroskobik ölçekli rast gele olaylarla karşılıklı etkileşebilme yeteneğinin, insan sağlığı ve büyük ölçekteki organ sistemleri ve bedenlerle tamamen alakasız olduğuna inanmaktadır. Bedendeki mikroskobik olaylar biyolojik olarak büyütülerek makroskopik düzeye getirildiğinde, herhangi bir olayın fizyolojik işlev üzerindeki tesirinin, büyük sayılar kanunu gereğince olanaksız olduğu ileri sürülür ancak örneğin, deride fazla renk maddesi toplanması hastalığı veya deri kanseri; ultraviyole ışıma derinin tek bir molekülündeki bir mutasyonu tetiklediğinde bile gelişebilir. Çeşitli dokulardaki anormal damarlar, kalsiyum ve diğer maddelerin akışının zayıflamasına ve böylece kalp hastalığı, yüksek kan basıncı ve diğer problemlere neden olabilirler. Böylece bir hastalık ciğerler, kalp veya böbrekler gibi büyük organlardan kaynaklanan makroskobik bir süreç olarak görülebilirken, aslında en temel kökeni pekala mikroskobik süreçler olabilir.
Çok sayıdaki bedensel süreç, kalıtımsal açıdan rasgeledir, tıpkı ROU aygıtlarının ürettiği ama üstünde etki uygulanabilen olayların rast gele olması gibi. Bu rast gele fenomenler çok yaygın olduğu için, insan bedenine pek çok açıdan bir biyo-ROU diyebiliriz. Bu durum, zihin-beden arasındaki karşılıklı etkileşimlerin PEAR Laboratuarı tipi ROU deneylerine benzediklerini ima etmektedir. Aynı zamanda, son yıllarda ortaya çıkan çeşitli biyo-PK deneylerinin, yine bu PEAR Laboratuarı tipi insan/makina çalışmalarına benzer olduğunu da önermektedir.
Biyo-PK (Biyo-Psiko Kinetik) deneyleri çok sayıdadır. Bu deneylerin birçoğuna dahil olan Brauda (1991) göre, Sadece İngilizce diliyle yazılmış bilimsel literatürde bile kişilerin,
zihinsel ve uzaktan bir tarzda hücresel preparatları (kan hücreleri , nöronlar, kanser hücreleri) ve enzim faaliyetini olduğu kadar bakterileri, maya kolonilerini, mantar kolonilerini, kendiliğinden hareket edebilen deniz yosunlarını, bitkileri, tek hücrelileri, larvaları , karıncaları , civcivleri , fareleri, sıçanları, kobayları, kedileri ve köpekleri içeren çeşitlilikteki biyolojik hedeflere tesir edebildiklerini gösteren yaklaşık 100 deney raporu vardır. İnsanlardan oluşan hedef kişilerde ise göz hareketleri, büyük motor hareketler, elektro-derisel faaliyet, vücut hacmi ve kan muhtevası faaliyeti, solunum ve beyin ritimleri uzaktan etkilenmiştir.
Sonuç: Modern Tıp ile ilişkisi
Mekana bağlı olmayan uzaktan etki olaylarını incelemeye karşı genel ve mekana bağlı olmayan negatif fenomenleri incelemeye karşı kısmi bir direnç vardır ve incelenmeyi hak etmektedir. Şifa olaylarındaki mekana bağlı olmayan tesirlere sempatisi olan araştırıcılar bile, bu olayların karanlık bir tarafının mevcut olabileceği olasılığından çekinmektedirler. Antropolojik, etnografik, anlatıya dayalı, klinik ve deneysel kanıtları inceledikten sonra zihin-beden olaylarının bir karanlık yanı olabileceği ihtimali görmezden gelinemez. Mekana bağlı olmayan negatif olayların modern tıpla kısmen alakalı olabileceği birkaç alan vardır:
1. Bu olayların bazı hastalıklardaki muhtemel tesiri göz önünde tutulmalıdır.
2. Bu tür olayların, daha hafif hastalıklardaki olası rolüne psikosomatik hastalıklar denmektedir. Bu tür rahatsızlıklar aşırı yaygındır. İnsanların çoğunluğunu tıbbi yardım aramaya sevk eden ve baş ağrılarından spazmlı sırt ağrılarına kadar yaygınlık gösteren bu olayların sebebini uzaktan etki izah edebilir. Şimdilerde bu psikosomatik rahatsızlıkların pek çoğunun, kendine has fizyolojisi olan bireyin içsel psikolojik çatışmalarına bağlı olduğu söylenmektedir ama bu açıklama, herkesin de bildiği gibi yetersizdir. Psikosomatik hastalıklarda mekana bağlı olmayan, kişilik ötesi ve olumsuz işleyen negatif faktörlerin olabileceğini göz önünde tutmalıyız.
3. Doktor-hasta ilişkisi, olası karşılıklı ve kişilik ötesi etkilerin ışığında yeniden incelenmelidir. Diğer birçok bilim adamı gibi doktorlar da miras aldıkları psikolojik yapıları bakımından farklılık gösterirler. Bazıları doğal olarak şüpheci, bazıları depresif, bazıları kötümserdir. Bu yaklaşımları, hizmet verdikleri hastalarda negatif zihin-beden olaylarını harekete geçirmekte ve kullandıkları terapilerin etkilerini sınırlamaktaysa, doktorlar kendi içsel halleri konusunda daha dikkatli davranmak zorunda kalacaklardır.
4. Doktorların yaklaşımlarının ve etkilerinin, hastalar üzerindeki tesirinin kabul edilmesinin bir sonucu olarak, tıp okullarında öğrencilere teknik uzmanlıktan daha fazlasını sağlamak üzere eğitim sahasının genişletilmesine ihtiyaç duyulacaktır.
5. Araştırma enstitülerinden, önceden mevcut inançlar ve görüşler tarafından aşırı derecede tesir altında kalmanın sonuçlarından kaçınabilmeleri için, herhangi bir deneysel tasarımdaki araştırıcıların zihin yapılarını araştırmaları ve analiz etmeleri istenecektir.
Şuurun mekana bağlı olmayan, her iyi hem de kötü yapıdaki tezahürlerinin kabul edilmesi, bizleri zihnin ve onun bedenle ilişkisinin doğasını çok geniş bir şekilde yeniden değerlendirmeye sevk edebilir; muhtemelen bu, şifa tarihin de karşılaşılmış olan en ilginç sorunu oluşturmaktadır.
Sayın irad ( izmir ruhsal araştırmalar merkezinden alınmış notlardır ... uzaktan etkileşim ( şifa büyü ) konularına farklı bir bakış açısı