Tefsir yönünden ayetlerin tasnifi
Kur'an'ın özelliklerinden birisi de, tüm âyetlerin anlaşıl*ması yönünden aynı derecede olmamasıdır. Arap dilinden ha*berdar mümeyyiz bir çocuğun bile anlayabileceği âyetler bu*lunduğu gibi, alimleri yıllarca düşünmeye sevk eden müşkül ve müteşâbih âyetler de mevcuttur. Tefsir ve anlam bakımından âyetleri şu şekilde tasnif etmek mümkündür.
1- Umumun ihtiyacı ile ilgili olan normal akıl sahiplerine hitap eden âyetler grubu ki, bunlar sayıca büyük bir yekûn tutar. Bu gruptaki âyetler çok açık seçik ifadelerle gelmiş olduğun*dan, bunları anlamak İçin yalnızca Arapça bilmek yeter. Bunlar ilim sahibi olmayı, hatta okur-yazar olmayı bile gerektirmez. Hiçbir açıklamaya ve yoruma ihtiyaç duyulmaz. Dinin temel il*kelerini, helal ve haram konularını bildiren kesin anlamlı muh*kem âyetlerdir. Bunlar genelde li kavmin ya'kılun, lealleküm takilûn gibi ifadelerle bitmektedirler.
2- Anlaşılması belli bir seviyeyi gerektiren âyetler grubu vardır ki, bunları anlamak için sadece Arapça bilgisi ve akıl ye*terli değildir. Örneğin, ay ve güneşten, gök gürlemesi ve yıldı*rımdan, bulattan ve yağmurdan, dağ ve denizlerden bahseden âyetler, ilk bakışta herkes tarafından kolay anlaşılır gibi görü*nürse de, onları gerçek anlamlarıyla ve incelikleriyle anlayabi*lenler ancak o konunun uzmanı olan ilim adamlarıdır.
Görü*yorsun Allah bulutlardan yağmur indirmektedir. Sonra biz onunla çeşit çeşit meyveler yetiştirdik. Dağlardan da kimi be*yaz, kimi kırmızı, türlü renklerde kapkara yollar peyda ettik. İn*sanlardan, yerde yürüyen hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle çeşit çeşit, renk renk cinsler yarattık. Allah'ın kulları içinde kendisinden en çok korkanlar ancak ilim sahibi olanlar*dır. [78] Dağ geçitlerindeki yolların veya ırmakların aşındırmasıyla meydana gelen kar kesitlerinden oranın jeolojik yapısını tanımak, renkli kayaların hangi madenlere ve minerallere dela*let ettiğini anlamak için ancak jeolog olmak gerekir. Bu âyet*lerde ipuçları verilen konular, başta coğrafya olmak üzere, ast*ronomi, meteoroloji, jeoloji, fizik, botanik, sosyoloji hatta ge*netik gibi ayrı ayrı ilim dallarının sahasına girmektedir. Tabiat*taki incelikler, ancak bu konularda ciddi araştırmalar yapan ilim adamlarınca yakından gözlenir.
3- Hikmetle ve derin düşünmeyle ilgili olan ayetleri anlaya*bilmek için Arapça bilgisi, akıl ve ilim yanında tefekkür de ge*reklidir. Bunlar okuyanın idrak ve düşünce seviyesine göre de*ğişebilen, çok yönlü ve derin manalar taşıyan âyetlerdir. Me*sela, oruç ibadetinin sabır ve iradeyle ilgisi ilk bakışta anla*şılabilir. Ancak namazın sabır ve iradeyle ilgisi daha fazla ve daha sürekli olduğu halde oruçtaki kadar kolay görülmez. Bir sosyal yardımlaşma kurumu olan zekatın faydasını Müslüman olmayanlar da anlayabilirler. [79]
İbn Abbas da buna yakın olarak, âyetleri tefsir yönünden üç kategoride incelemiştir.
1- Yalnız Allah'ın bildiği ve tefsiri zamana tehir edilmiş âyetler. Dabbetu'l-Ard'ın niteliği ve çıkış zamanı, kıyametin vakti, Hz. İsa'nın nüzulü ve güneşin batıdan çıkışı vb. konular.
2- Tefsiri Hz.Peygamber'e özgü olan âyetler. Namaz oruç hac vb. ibadetlerin eda biçimleri. Bu konuda konuşmak ancak vahiyle mümkün olduğundan, Resûlullah'tan başka kimsenin hüküm koyma yetkisi yoktur. Bu bağlamda namazların vakit ve rekat adetleri zikredilebilir.
3- Dilcilerin tefsir ettikleri âyetler, [80] ilk etapta kategoride Kur'an'ın anlaşılamayan âyetlerin bulunabileceği vehmine ka*pılmamak gerek. Zira söz konusu konularda yetecek kadar ma*lumata sahibiz. Mezkur konularda detaya girmeye lüzum yok*tur. Zaten Kur'an, defalarca kıyametin vuku bulacağından bah*setmiş, zamanını ise Hz. Peygamber dahil hiç kimseye bildir*memiştir. Müteşâbih âyetler, muhkem âyetler ışığında tefsir edi*lebilir. İbn Teymiye bu konuda şunları der: Ebu Abdullah b. Raşik (v.749/l348)'den bir tefsir yazılması talep edilince şöyle demiştir: Kur'an'ın büyük bir bölümü tefsire ihtiyaç duyulma*yacak kadar açıktır. Diğer bir kısmı da ulema tarafından tefsir edilmiştir. Bir kısım âyetler bazı alimlere meçhul kalmıştır. Söz konusu âyetler için muhtelif kaynaklara başvurulur, tek bir âyet üzerine bile tefsirler yapılmıştır. Ben de bu çeşit âyetler üzerine bir tefsir yaptım. [81]
Tefsirde ifrat ve tefrit yapılan konuların başında, Kur'an'da zikredilen Allah'ın sıfatları konusu gelir. Bu konuda da Kur'an'da herhangi bir muamma veya anlaşılmayan bir konu söz konusu değildir. İmam Malik'in de dediği gibi, mesela istiva malum, niteliği ise insan aklıyla bilinemez. Müteşâbih âyetler üzerinde düşünme yasağı konulmamış, ancak bu konuda sap*malara düşülmemesi tavsiye edilmiştir. [82] Kanaatimize göre bu konuda en sağlam ve sağlıklı yöntem selefin yöntemidir. Selef, sıfat âyetleri konusunda şu yöntemi takip ederdi: Kur'an ve Hz. Peygamber'den sağlam yollarla bize gelen sıfatları lafız ve ma*naları tevil ve yoruma gitmeden olduğu gibi kabul eder, Kur'an ve sağlam sünnetle nefyedilen husus ve sıfatları da nefyederdi. Ebu Hanife, Eşarî, Gazzalî, İmamu 'l-Harameyn, Razî, İbn Teymiye ve benzeri alimler de bu yöntemi uygulamışlardır.
Kur'an'da geçen yed, vech, nefs kelimelerini olduğu gibi tevile gitmeden almışlardır. Zira
Allah, ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? [83] âyetinde geçen iki yed'i kudret ile tefsir etme âyetin akışına uygun değil*dir. yed kelimesine kudret anlamını versek 'iki kudretimle' anlamı çıkar ki buna Arapça'da cevaz bulmak mümkün değil*dir. Kaldı ki eğer 'Yed' kudret anlamında olsaydı, İblis itiraz edip 'Adem'i kudretinle yarattığın gibi beni de kudretinle yarat*tın dolayısıyla onun bana herhangi bir üstünlüğü yoktur.' diye*cekti. Kur'an'da geçen sıfatları insanların organ, ve vücut par*çalarına benzetmeye de gerek yoktur.' Zira Allah,
Onun ben*zeri gibi hiçbirşey yoktur! [84] buyurmuştur. Bununla da Allah'ın zatına ve sıfatlarına yakışmayan her türlü benzetme nefyedilmiştir. Allah'ın benzeri olmadığı gibi, O'nun sıfat ve fiillerinin de benzeri yoktur. O tüm noksan sıfatlardan münezzehtir.
Sıfat konusunda tevil ve akıl yürütmeyi savunanlar bu ha*reketleriyle çözülmeleri mümkün olmayan problemlere yol aç*mışlardır. Sözgelimi, rü'yetullah'ı inkâr edenler, gerekçe olarak akılla izah edilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Allah'ın ilim ve kudret sıfatlarını reddedenler de onları akıl ile izah edemedikleri için bu yönteme başvurmuşlardır. Allah'ın Arş 'ını, bedenlerin haşrını, cennette yeme ve içmeyi reddedenler, bu konuları akıl ile izah etmekten aciz kaldıkları için inkârı bir yönteme başvur*muşlardır.
Konuyu şöyle özetleyebiliriz:
1- Kur'an ve sağlam sünnetle gelen sıfat, lafız ve fiiller ol*duğu gibi kabul edilir.
2- Kur'an ve sağlam sünnetle gelen sıfat ve fiiller zaruret-i diniyyeden olan konulardır. Namaz, oruç nasıl tevile gidilme*den alınıyorsa, Allah'ın sıfatları da aynı yöntemle tevil ve tah*rife gitmeden alınır. Aksi halde Karamite ve Batiniye'nin namaz ve diğer ibadetler konusunda düştükleri sapmalara düşüle*bilir.
3- AkI-ı selimin sağlam naslara ters düşmesi düşünülemez. Zira ikisinin de kaynağı, Allah Teâla'dır. Kur'an'da geçen yüz*lerce sıfat âyetleri bu yöntemle tefsir edilirse birçok müşkül âyet ve hadis kendiliğinden halledilmiş olur, ihtilaflar kalkar, tahrif ve bidatler zail olur. [85]
Kur'an'ın özelliklerinden birisi de, tüm âyetlerin anlaşıl*ması yönünden aynı derecede olmamasıdır. Arap dilinden ha*berdar mümeyyiz bir çocuğun bile anlayabileceği âyetler bu*lunduğu gibi, alimleri yıllarca düşünmeye sevk eden müşkül ve müteşâbih âyetler de mevcuttur. Tefsir ve anlam bakımından âyetleri şu şekilde tasnif etmek mümkündür.
1- Umumun ihtiyacı ile ilgili olan normal akıl sahiplerine hitap eden âyetler grubu ki, bunlar sayıca büyük bir yekûn tutar. Bu gruptaki âyetler çok açık seçik ifadelerle gelmiş olduğun*dan, bunları anlamak İçin yalnızca Arapça bilmek yeter. Bunlar ilim sahibi olmayı, hatta okur-yazar olmayı bile gerektirmez. Hiçbir açıklamaya ve yoruma ihtiyaç duyulmaz. Dinin temel il*kelerini, helal ve haram konularını bildiren kesin anlamlı muh*kem âyetlerdir. Bunlar genelde li kavmin ya'kılun, lealleküm takilûn gibi ifadelerle bitmektedirler.
2- Anlaşılması belli bir seviyeyi gerektiren âyetler grubu vardır ki, bunları anlamak için sadece Arapça bilgisi ve akıl ye*terli değildir. Örneğin, ay ve güneşten, gök gürlemesi ve yıldı*rımdan, bulattan ve yağmurdan, dağ ve denizlerden bahseden âyetler, ilk bakışta herkes tarafından kolay anlaşılır gibi görü*nürse de, onları gerçek anlamlarıyla ve incelikleriyle anlayabi*lenler ancak o konunun uzmanı olan ilim adamlarıdır.
Görü*yorsun Allah bulutlardan yağmur indirmektedir. Sonra biz onunla çeşit çeşit meyveler yetiştirdik. Dağlardan da kimi be*yaz, kimi kırmızı, türlü renklerde kapkara yollar peyda ettik. İn*sanlardan, yerde yürüyen hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle çeşit çeşit, renk renk cinsler yarattık. Allah'ın kulları içinde kendisinden en çok korkanlar ancak ilim sahibi olanlar*dır. [78] Dağ geçitlerindeki yolların veya ırmakların aşındırmasıyla meydana gelen kar kesitlerinden oranın jeolojik yapısını tanımak, renkli kayaların hangi madenlere ve minerallere dela*let ettiğini anlamak için ancak jeolog olmak gerekir. Bu âyet*lerde ipuçları verilen konular, başta coğrafya olmak üzere, ast*ronomi, meteoroloji, jeoloji, fizik, botanik, sosyoloji hatta ge*netik gibi ayrı ayrı ilim dallarının sahasına girmektedir. Tabiat*taki incelikler, ancak bu konularda ciddi araştırmalar yapan ilim adamlarınca yakından gözlenir.
3- Hikmetle ve derin düşünmeyle ilgili olan ayetleri anlaya*bilmek için Arapça bilgisi, akıl ve ilim yanında tefekkür de ge*reklidir. Bunlar okuyanın idrak ve düşünce seviyesine göre de*ğişebilen, çok yönlü ve derin manalar taşıyan âyetlerdir. Me*sela, oruç ibadetinin sabır ve iradeyle ilgisi ilk bakışta anla*şılabilir. Ancak namazın sabır ve iradeyle ilgisi daha fazla ve daha sürekli olduğu halde oruçtaki kadar kolay görülmez. Bir sosyal yardımlaşma kurumu olan zekatın faydasını Müslüman olmayanlar da anlayabilirler. [79]
İbn Abbas da buna yakın olarak, âyetleri tefsir yönünden üç kategoride incelemiştir.
1- Yalnız Allah'ın bildiği ve tefsiri zamana tehir edilmiş âyetler. Dabbetu'l-Ard'ın niteliği ve çıkış zamanı, kıyametin vakti, Hz. İsa'nın nüzulü ve güneşin batıdan çıkışı vb. konular.
2- Tefsiri Hz.Peygamber'e özgü olan âyetler. Namaz oruç hac vb. ibadetlerin eda biçimleri. Bu konuda konuşmak ancak vahiyle mümkün olduğundan, Resûlullah'tan başka kimsenin hüküm koyma yetkisi yoktur. Bu bağlamda namazların vakit ve rekat adetleri zikredilebilir.
3- Dilcilerin tefsir ettikleri âyetler, [80] ilk etapta kategoride Kur'an'ın anlaşılamayan âyetlerin bulunabileceği vehmine ka*pılmamak gerek. Zira söz konusu konularda yetecek kadar ma*lumata sahibiz. Mezkur konularda detaya girmeye lüzum yok*tur. Zaten Kur'an, defalarca kıyametin vuku bulacağından bah*setmiş, zamanını ise Hz. Peygamber dahil hiç kimseye bildir*memiştir. Müteşâbih âyetler, muhkem âyetler ışığında tefsir edi*lebilir. İbn Teymiye bu konuda şunları der: Ebu Abdullah b. Raşik (v.749/l348)'den bir tefsir yazılması talep edilince şöyle demiştir: Kur'an'ın büyük bir bölümü tefsire ihtiyaç duyulma*yacak kadar açıktır. Diğer bir kısmı da ulema tarafından tefsir edilmiştir. Bir kısım âyetler bazı alimlere meçhul kalmıştır. Söz konusu âyetler için muhtelif kaynaklara başvurulur, tek bir âyet üzerine bile tefsirler yapılmıştır. Ben de bu çeşit âyetler üzerine bir tefsir yaptım. [81]
Tefsirde ifrat ve tefrit yapılan konuların başında, Kur'an'da zikredilen Allah'ın sıfatları konusu gelir. Bu konuda da Kur'an'da herhangi bir muamma veya anlaşılmayan bir konu söz konusu değildir. İmam Malik'in de dediği gibi, mesela istiva malum, niteliği ise insan aklıyla bilinemez. Müteşâbih âyetler üzerinde düşünme yasağı konulmamış, ancak bu konuda sap*malara düşülmemesi tavsiye edilmiştir. [82] Kanaatimize göre bu konuda en sağlam ve sağlıklı yöntem selefin yöntemidir. Selef, sıfat âyetleri konusunda şu yöntemi takip ederdi: Kur'an ve Hz. Peygamber'den sağlam yollarla bize gelen sıfatları lafız ve ma*naları tevil ve yoruma gitmeden olduğu gibi kabul eder, Kur'an ve sağlam sünnetle nefyedilen husus ve sıfatları da nefyederdi. Ebu Hanife, Eşarî, Gazzalî, İmamu 'l-Harameyn, Razî, İbn Teymiye ve benzeri alimler de bu yöntemi uygulamışlardır.
Kur'an'da geçen yed, vech, nefs kelimelerini olduğu gibi tevile gitmeden almışlardır. Zira
Allah, ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? [83] âyetinde geçen iki yed'i kudret ile tefsir etme âyetin akışına uygun değil*dir. yed kelimesine kudret anlamını versek 'iki kudretimle' anlamı çıkar ki buna Arapça'da cevaz bulmak mümkün değil*dir. Kaldı ki eğer 'Yed' kudret anlamında olsaydı, İblis itiraz edip 'Adem'i kudretinle yarattığın gibi beni de kudretinle yarat*tın dolayısıyla onun bana herhangi bir üstünlüğü yoktur.' diye*cekti. Kur'an'da geçen sıfatları insanların organ, ve vücut par*çalarına benzetmeye de gerek yoktur.' Zira Allah,
Onun ben*zeri gibi hiçbirşey yoktur! [84] buyurmuştur. Bununla da Allah'ın zatına ve sıfatlarına yakışmayan her türlü benzetme nefyedilmiştir. Allah'ın benzeri olmadığı gibi, O'nun sıfat ve fiillerinin de benzeri yoktur. O tüm noksan sıfatlardan münezzehtir.
Sıfat konusunda tevil ve akıl yürütmeyi savunanlar bu ha*reketleriyle çözülmeleri mümkün olmayan problemlere yol aç*mışlardır. Sözgelimi, rü'yetullah'ı inkâr edenler, gerekçe olarak akılla izah edilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Allah'ın ilim ve kudret sıfatlarını reddedenler de onları akıl ile izah edemedikleri için bu yönteme başvurmuşlardır. Allah'ın Arş 'ını, bedenlerin haşrını, cennette yeme ve içmeyi reddedenler, bu konuları akıl ile izah etmekten aciz kaldıkları için inkârı bir yönteme başvur*muşlardır.
Konuyu şöyle özetleyebiliriz:
1- Kur'an ve sağlam sünnetle gelen sıfat, lafız ve fiiller ol*duğu gibi kabul edilir.
2- Kur'an ve sağlam sünnetle gelen sıfat ve fiiller zaruret-i diniyyeden olan konulardır. Namaz, oruç nasıl tevile gidilme*den alınıyorsa, Allah'ın sıfatları da aynı yöntemle tevil ve tah*rife gitmeden alınır. Aksi halde Karamite ve Batiniye'nin namaz ve diğer ibadetler konusunda düştükleri sapmalara düşüle*bilir.
3- AkI-ı selimin sağlam naslara ters düşmesi düşünülemez. Zira ikisinin de kaynağı, Allah Teâla'dır. Kur'an'da geçen yüz*lerce sıfat âyetleri bu yöntemle tefsir edilirse birçok müşkül âyet ve hadis kendiliğinden halledilmiş olur, ihtilaflar kalkar, tahrif ve bidatler zail olur. [85]