• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Tate no Yuusha no Nariagari Anime İncelemesi

Üyelik Tarihi
3 Haz 2013
Konular
112
Mesajlar
2,254
MFC Puanı
2,610
“Isekai” olarak adlandırdığımız ve karakterin başka bir dünyaya geçtiği alt tür kontrolden çıkmış durumda. Bu alt türün ilk izleri 1865 yılında yayınlanmış olan Alice Harikalar Diyarında’ya kadar uzanırken, Japon kültüründeki en eski yansımaları ise 1976’da yayınlanan Ouke no Monshou mangası ve 1983’te yayınlanan Seisenshi Dunbine animesine kadar uzanmakta. Isekai alt türünün, Japonya’da popülerleşmeye başladığı yıllar ise 2000lerin ortaları. Bu dönemde çıkan birçok hafif roman, Isekai alt türünün popüler hale gelmesinde büyük rol oynadı. Fakat bu alt türün günümüzdeki büyük popülaritesini elde etmesindeki en büyük etken, 2012 yılında çıkan ve dünya genelinde büyük bir popülarite elde eden Sword Art Online animesiydi. Sword Art Online öyle büyük bir popülerlik elde etti ki, ardından çıkan fantezi türündeki birçok hafif roman ve manga Isekai alt türünü kullanmaya başladı ve fazla kullanılan her tür gibi Isekai da bir yerden sonra eski kalitesini yitirerek önemsiz bir alt tür haline geldi. Eskiden kaliteli fantezi mangası/hafif romanı/animesi denilince akla gelen ilk alt türlerden birisi olan Isekai, günümüzde kalitesizliği ile ön plana çıkıyor. Çünkü, son dönemlerde çıkmış olan Isekai yapımlarının büyük bir çoğunluğu birbirinin aynısı. Hepsi de hemen hemen aynı ögeleri barındırıyor ve olay örgüleri de birbirlerinin büyük oranda aynısı oluyor. Bir örnek vermek gerekirse; aşırı güçlü bir protagonist ve onun etrafına dizilmiş, waifu potansiyeli barındıran kadın karakterler içeren yapımlardan bir sürü sayabiliriz ve bunun sonu gelmez. Hal böyle olunca da eskiden övgüyle bahsedilen Isekai alt türü, günümüzde ismi duyulduğu anda ön yargı ile yaklaşılan bir alt tür haline geldi. Tate no Yuusha no Nariagari ise bir yandan kendine özgü ögelere ve hikaye anlatımına sahipken, bir yandan da bu klişe ögeleri de içinde barındıran dengesiz ama iyi bir yapım. İşe her zamanki gibi senaryoyu özetlemekle başlayalım.

wp3959657.png

SENARYO
Naofumi Iwatani; günlerinin çoğunu bilgisayar başında geçiren ama sıkıldığında da yer yer dışarı çıkmayı ihmal etmeyen, üniversite ikinci sınıf öğrencisi genç bir erkektir. Yine bir gün kütüphaneye gittiği sırada, gözüne ilginç gelen bir kitap fark eder ve o kitabı okumaya başlar. Kitap; kılıçlı, yaylı, mızraklı ve kalkanlı dört efsanevi kahramanın hikayesini anlatmaktadır. Efsaneler der ki, dünya “dalga” adı verilen ve güçlü canavarların belirmesine yol açan doğaüstü bir olayın etkisi altına girdiğinde insanlar dalgaların getirdiği yıkıma engel olmaları için bu dört efsanevi kahramanı çağıracaktır. Naofumi kitabı okumaya devam ederken kalkanlı kahramanın sayfasına geldiğinde kitapta bir ışık belirir ve Naofumi hiç bilmediği bir yerde gözlerini açar. Gözlerini açtıktan çok kısa bir süre sonra öğrendiğine göre, Melromarc Krallığı dalgalara engel olması için dört efsanevi kahramanı çağırmayı başarmıştır ve Naofumi de, bu fantastik orta çağ temalı dünyaya kalkanlı kahraman olarak çağırılmıştır. Artık bir yandan partisiyle beraber seviye atlamaya çalışırken, bir yandan da dalgalar geldiğinde diğer üç kahramanla bir araya gelip dünyayı dalgaların getirdiği yıkımdan korumalıdır. Ancak, MMORPG kafasında işleyen bu dünyada işler hiç de beklediği gibi kolay gitmeyecek ve Naofumi, hayatının en zorlu dönemlerini yaşamasına neden olacak olaylarla karşılaşacaktır.

1d338b8e0f5eebddaea81237121a7b7f1550038877_main.jpg


Senaryo hakkında konuşurken ilk dört bölümü ayrı bir şekilde değerlendirmemiz lazım, çünkü dördüncü bölüm hikayede önemli bir dönüm noktası.

İlk bölümümüz oldukça sıradan bir Isekai animesi şeklinde açılıyor ve Naofumi'nin, Myne tarafından ihanete uğradığı yere kadar aynı sıradanlıkla devam ediyor. Bence bu ihanet oldukça güzel bir twistti. Yazarımız, klişelerden uzak, vurucu bir giriş yapmak istemiş ve bunu başarmış; bence ilk bölüm çok iyi bir giriş bölümüydü. İkinci bölüm de aynı şekilde oldukça güzeldi, Raphtalia ve Naofumi arasındaki ilişkiyi güzel bir biçimde ele alıyordu. Ayrıca, köle veya terk edilmiş bir kişiyi alıp ona daha güzel bir yaşam verme konseptine bayılmamdan ötürü bu bölüm ayrı bir hoşuma gitmişti. Bu klişe bir konsept olsa bile en sevdiğim klişelerden birisidir ve iyi işlenildiği zaman ortaya muazzam karakter etkileşimleri ve hikaye anlatımı çıkabilir; ben de bundan ötürü, bu ikili arasındaki ilişkiye odaklanan fazladan üç dört bölüm daha bekliyordum ama maalesef öyle olmadı. Üçüncü bölümle beraber bir haftalık bir zaman atlaması yaşandı ve birden bire Raphtalia'yı gelişmiş ve Naofumi'ye aşırı derecede bağlanmış olarak gördük. İşte benim için senaryodaki en büyük hata burasıydı. Üçüncü ve dördüncü bölümler her ne kadar iyi olsalar da, çok büyük bir harcanmış potansiyel barındırıyorlardı. İkinci bölümden sonra bir haftalık zaman atlaması yaşanması yerine bu bir haftalık süreci, üç dört bölüm boyunca yavaş yavaş ve içini doldura doldura, Raphtalia ile Naofumi arasındaki ilişkiyi geliştirmeye harcasalardı ve dördüncü bölümün sonunda gerçekleşen nispeten duygusal sahneyi yedinci bölümün sonuna almış olsalardı, büyük ihtimalle yedinci bölümden sonra Tate no Yuusha no Nariagari, hemen hemen herkes tarafından gelmiş geçmiş en iyi fantastik orta çağ animesi olarak ilan edilirdi; ama böyle olmadı. Yazarımız maalesef sırf hikayeyi çabucak ilerletebilmek için elindeki çok büyük bir potansiyeli çöpe atmış.

maxresdefault.jpg


İlk dört bölüm oldukça büyük bir potansiyeli harcamış olsa da, on üçüncü bölüme kadar olan kısımlar, yani Naofumi’nin Melty’yi kaçırmakla suçlandığı yere kadar olan kısımlar, birkaç yer hariç tam da olması gerektiği gibiydi. Raphtalia, Naofumi ve ekibe yeni eklenen Filo’nun maceraları tam da animenin “MMORPG dünyası” konseptine uygun ilerliyordu. Bir yerden görev alıp o görevi yaptıkları sırada başlarına gelen olayları izlemesi oldukça zevkliydi. Hikayenin gerçekten MMORGP kafasında işleyen bir dünyada geçtiğini sonuna kadar hissettiriyorlardı ve bunu yaparken bir yandan da, buranın tamamen bir oyun dünyası değil, aynı zamanda da gerçek bir dünya olduğunu belirtmeyi de ihmal etmiyorlardı. On ikinci bölümdeki Glass ile olan savaş da aynı şekilde harikaydı.

Şu “birkaç yer hariç” dediğim yerler ise, ana karakterimize karşı sürekli hile yapılmasına rağmen ana karakterimizin yine de rakibini yenmesi olayıydı. Bu konsept, ilk bir iki sefer kullanıldığında güzel olsa da bir yerden sonra suyunu çıkardıkları için sıkmaya başlıyor. Özellikle şu Lute köyü için olan yarış Filo’nun ne kadar güçlü bir parti üyesi olduğunu göstermeleri dışında fena sıkıcıydı. Zaten ana karakterin kazanacağını biliyoruz ne diye boş yere uzatıyorsun; hadi diyelim illa uzatacaksın bari daha önce kullandığın, hilelere rağmen ana karakterin kazanması konsepti yerine başka bir konsept kullan da sıkıcı olmasın. Bu ufak detay dışında az önce de dediğim gibi 5-12. bölümler tam olmaları gerektiği gibiydi.

Tate-no-Yuusha-no-Nariagari-Ep-8-Img-016.png

Naofumi’nin, Melty’yi kaçırmakla suçlandığı kısımlar ise başlarda güzel olsa da tıpkı Raphtalia-Naofumi ilişkisinde olduğu gibi bence fazla hızlı işlenmişti. Bu kısımlar 5-6 bölüm sürer diye beklerken iki bölüm sonra direkt olarak Raphtalia’nın flashbacklerine oradan da Filolial kraliçesine geçilince neye uğradığımı şaşırdım; ben Naofumi ve partisinin biraz daha gizli takılarak ilerledikleri bölümler bekliyordum.

Bu kısımlarda bir de Naofumi’nin hiç beğenmediğim bir özelliği de oldu ama ona Naofumi hakkında konuşurken değineceğim, çünkü Naofumi bu özelliği dışında oldukça hoşuma giden bir protagonistti.

Tate-no-Yuusha-no-Nariagari-Ep-13-Img-000.png

Bu olayların devamında gerçekleşen papa savaşına ise hiç değinmek istemiyorum, çünkü oldukça kalitesizdi. Resmen hikayedeki noktaları bağlamak için kullanılmış ve olmasa da olur denilecek türden bir savaştı. Yirmi birinci bölüme incelemenin sonlarına doğru değinmeyi planlıyorum ve o bölümden sonrasına ise değinmeyeceğim, çünkü o kısımların hikayenin devamı için bir temel oluşturmak dışında hiçbir olayı yoktu.
 
Üyelik Tarihi
3 Haz 2013
Konular
112
Mesajlar
2,254
MFC Puanı
2,610
KARAKTERLER

Tate no Yuusha no Nariagari’nin karakter kadrosu, animenin geneline hakim olan dengesizlikten etkilenmemiş; anime, ne çok bol ne de çok kıt bir karakter kadrosuna sahip.

Ana karakterlere değinmeden önce kısaca bi’ yan karakterlerden bahsedelim. Ben, Tate no Yuusha no Nariagari’nin yan karakterlerini fazla olmasa da beğendim. Hemen hemen hepsi, bir yan karakterden beklediğim çoğu şeyi yeterince karşıladı. Özellikle Myne, her ne kadar klişe bir karakter olsa bile yirmi birinci bölüme kadar görevini layıkıyla yerine getiren bir yan karakterdi.

maxresdefault.jpg


g8ml4elxkex21.png


60208128_165417827820439_6137459778757341819_n.jpg


 

saphira

Emektar Üye
Üyelik Tarihi
14 Eki 2019
Konular
754
Mesajlar
6,695
MFC Puanı
53,990
listemde olan bir anime henüz izleyemedim.. ama izleyeceğim..
 
Üst