-
- Üyelik Tarihi
- 14 Ocak 2014
-
- Mesajlar
- 1,409
-
- MFC Puanı
- 354
Allah-u Teâlâ Ehadiyet mertebesinde bir gizli hazine iken; rahmetinin cemâlini, kudretinin kemâlini, azamet ve celâlini, sanatının inceliğini ve hikmetinin sırlarını duyurmayı irade buyurdu. Bu iradesini yerleştirmek için de ruhlar âlemini ve cisimler âlemini, dilediği şekil ve nizam üzere halketti.
Bir Hadis-i kudside şöyle buyurmaktadır:
Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi arzuladım, bunun için de mahlûkatı yarattım. (K. Hafâ)
İşte bu hazineyi içinde bulan kimse, başka bir şey istemez ve aramaz.
Bunu bir bilgi, bir haber değil, aynı zamanda bir emir olarak kabul etmek gerekiyor. Çünkü Allah-u Teâlâyı tanımak insanın en başta gelen vazifesidir.
Bir Âyet-i kerimede ise şöyle buyuruluyor:
Ben cinleri ve insanları ancak (beni bilsinler) bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zâriyat: 56)
Önce yaratanı bil de ondan sonra ibadet et. Bilinmeyen Allaha ibadet, suretten, şekilden ibaret olur.
Allah-u Teâlânın varlığı kadimdir, evveli yoktur. Zamandan da, ezelden de önce vardı.
O Evveldir. buyuruluyor. (Hadid: 3)
O öyle Evvel ki, Zât-ı Ecell-ü Alâsından başka hiçbir mevcut yok iken O vardı. Bütün varlıklar Onun buyurduğu bir tek kelime ile meydana çıkmışlar, Ol! emriyle oluvermişlerdir.
Hadis-i şerifte buyurulduğu üzere:
Allah var idi ve Allahtan başka bir şey mevcut değildi. (Buhârî. Tecrid-i sarîh: 1317)
Zaman ve mekânı yaratmadan önce O var idi. Onları yaratmadan önce nasıl idiyse, yarattıktan sonra da aynıdır.
Kudret eli ile yokluk karanlığından açığa çıkardığı ilk şey Muhammed Aleyhisselâmın nuru idi.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
Allahın yarattığı şeylerin ilki, benim nurumdur. (K.Hafâ. 1, 309, 311)
Cemâl nurundan ilk evvela onun nurunu yarattı. Daha sonra o nurdan âlemleri yarattı, bütün mükevvenâtı da o nur ile donattı.
Ashâb-ı kiramın ileri gelenlerinden Câbir -radiyallahu anh- Hazretleri: Yâ Resulellah! Allah-u Teâlâ en evvela neyi yarattı? diye sorduğunda Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular ki:
Allah-u Teâlâ her şeyden evvel senin peygamberinin nurunu kendi nurundan yarattı. O nur, Allahın izniyle dilediği yerde dolaşırdı. O zaman Levh, Kalem, Cennet, Cehennem, Melekler, yer ve gökler, cinler ve insanlar daha yaratılmamıştı.
Allah-u Teâlâ âlemleri yaratmayı murad edince, o nuru dört parçaya ayırdı.
Birinci parçadan Kalemi, ikincisinden Levh-i mahfuzu, üçüncüsünden Arş-ı rahmanı halketti.
Dördüncü parçayı tekrar dörde böldü.
Birinci parçasından Arşı taşıyan melekleri, ikincisinden Kürsüyü, üçüncüsünden diğer melekleri yarattı.
Diğer parçayı da yine dörde böldü.
Birincisinden gökleri, ikincisinden yerleri, üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı.
Kalan parçayı da dörde böldü.
Birinci parçasından müminlerin gözlerinin nurunu, ikinci parçasından ilâhi mârifet yuvası olan kalplerinin nurunu, üçüncüsünden de dillerindeki nuru yarattı. Bu da Lâ ilâhe illallah Muhammedür-resulullah tevhid nurudur. (El-Mevâhibül-Ledüniyye)
Hadis-i şerifte son kalan parçanın dörde bölündüğü haber verilmekte ve fakat dördüncüsünden bahsedilmemektedir.
Bu nur kıyamete kadar devam edecek olan nurdur. Tâ Âdem Aleyhisselâmdan itibaren gelen bütün peygamberler hep Muhammed Aleyhisselâmın nuru ile geldiler. Bu nur her birinin alnında parlıyordu. Nihayet nur, sahibine kadar geldi. Zaten onun nuru idi. Nur nura kavuştu.
Daha sonra o nur vekillerine sirayet etmeye başladı ve bu nur kıyamete kadar devam edecektir.
ÖMER ÖNGÜT