- Konum
- Samsun
-
- Üyelik Tarihi
- 8 Tem 2016
-
- Mesajlar
- 157
-
- MFC Puanı
- 23
Tarama (Kaynak Arama)
Tarih Kaynaklarına Ulaşım: Kütüphaneler, Arşivler, İnternet
Günümüzde kaynaklara erişim oldukça kolaylaşmış görünmektedir. İnternet aracılığı ile pek çok bilgiye ulaşmak mümkün olduğu gibi, kimi siteler aracılığı ile de doğrudan bazı kitaplara hatta belgelere ulaşılabilmektedir. Hiç şüphesiz yeni başlayanlar için bu imkân önemlidir fakat profesyonel araştırmacı için bunlar asla yeterli değildir. Araştırmacı kaynak olarak kullanacağı kitapların sahifelerini karıştırmalı, belgeleri eline almalıdır. Kütüphane ve arşivlerin kokusuna alışmalıdır. Bu arada şu hususun altının çizilmesinde yarar vardır. Her araştırmacı, kendinden önce yapılan araştırmalara bakarak işe başlar. Bu durumda, araştırmacıların öğrendikleri, alıntı yaptıkları kaynak ve incelemeleri mutlaka usulüne uygun olarak eserlerinde göstermelidirler. Buna araştırma etiği denir. Alınan bir bilginin kaynağının gösterilmemesi “intihal”dir ve bunun da ahlaki ve hukuki sonuçları bulunmaktadır.
a. Kütüphaneler: Kitapların saklandığı en eski mekânlar olup önemlerini yitirmeden günümüze kadar ulaşmışlardır. Bir devletin, bir ülkenin kültür hayatını ve seviyesini gösteren yerler kütüphaneler olduğu gibi; bir eğitim kurumunun da seviyesini sahip olduğu ve okuyuculara sunduğu kitaplar ile ölçmek mümkündür. Tarih içinde kütüphaneler, daha ziyade devletlerin, idarecilerin ve bir kısım hayırseverlerin himayesinde kurulmakta idiler. Günümüze ulaşan tarihi kütüphanelerin bir bölümü eski statülerini sürdürmekle birlikte, genelde ait oldukları ülkelerin ilgili kurumlarının şemsiyesi altında hizmet veren resmi kurumlar olmuşlardır. Bu yüzden de her kütüphanenin çalışma koşulları ve araştırma imkânları farklı olabilir. Birçoğunun internette siteleri olup, oradan araştırma şartlarını görmek mümkündür. Bazılarının katalogları, kitap olarak yayımlanmış, bazıları da internette bulunmaktadır. Milli Kütüphane, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi gibi. Ayrıca, şahıslara, özel kurum ve vakışara ait özel kütüphaneler de vardır. İstanbul’daki İsam (Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Araştırmaları Merkezi) ve Basın Müzesi kütüphaneleri örnek gösterilebilir. Bunların çalışma şartlarını da şahıslar veya kurumların kendileri belirlemektedir. Kütüphaneler sahip oldukları kitaplara göre genel veya ihtisas kütüphaneleri olarak tasnif edilirler. Genel kütüphaneler, hemen her bilim dalına ait ilk müracaat kitaplarının bulunduğu yerlerdir. Ülkelerin milli kütüphaneleri (Türkiye’de Milli Kütüphane, Amerika’da Library of Congress, Fransa’da Bibliothèque Nationale de France gibi) ve hemen her yerde halka açık hizmet veren kütüphaneler bu guruba girmektedir. İhtisas kütüphaneleri ise, ya bir alana bir konuya ayrılmış, bir dile veya birkaç dile ait kitapların toplandığı ve sadece uzmanların istifade edebildiği kütüphanelerdir. Örneğin Mısır’daki İskenderiye Kütüphanesi, İngiltere’de British Museum içindeki Yazmalar Kısmı ve Arap harfli (Osmanlıca, Arapça, Farsça) kitaplar bakımından dünyanın en zengin yazma kütüphanesi olan İstanbul’daki Süleymaniye Kütüphanesi birer ihtisas kütüphanesidir. Ancak genel kütüphanelerin içinde bazen özel ihtisas kütüphaneleri de yer alabilir. Örneğin İstanbul’daki Beyazit Devlet Kütüphanesi genel fakat içindeki Nadir Eserler bölümü bir ihtisas kütüphanesidir. Aynı şekilde İstanbul’daki genel Atatürk Kitaplığı’nın içinde Osmanlıca Süreli yayınlarının yer aldığı bir ihtisas bölümü vardır. Tarihçiler her iki çeşit kütüphanelere ihtiyaç duymakla birlikte, ihtisas kütüphanelerinden daha fazla istifade ederler. Tabii olarak bu kütüphanelerden istifade edebilmek için de gerekli donanımı kazanmak mecburiyetindedirler. Latince bir yazmadan istifade etmek için, Latinceyi; Osmanlıca bir yazmadan istifade edebilmek için de Osmanlı’yı bilmek zorundadır. Ancak bu dilleri bilmek de yeterli değildir, o dillerin imlasını, yazım usullerini dönemlere göre yazı şekillerini de bilmek zorundadırlar.
Tarihçi araştırmalarına konusunun bibliyografyasını tespit etmekle başlar. Bu açıdan onun işini kolaylaştıracak bir kısım eserler bulunmaktadır. Bunlara Bibliyografik eserler adı verilir. Kitap isimlerini içeren Türkiye Bibliyografyası, makaleler için Türkiye Makaleler Bibliyografyası bu tür eserlere örnektirler. Aynı şekilde, dünya çapında çeşitli kurumların, üniversitelerin ve Türkiye çapında Yüksek öğretim kurumunun bibliyografik eserleri vardır. Bunların bir kısmına internet üzerinden erişmek mümkün olduğu gibi, bir kısmı da CD veya DVD ortamında bulunmaktadır. Dünyanın çeşitli kütüphanelerinde yer alan yazmaların da katalogları yapılmıştır. Bu sayede aynı eserlerin farklı nüshalarını tespit etmek mümkün olabilmektedir. Kütüphane ortamında çalışmak için katalogların kullanımını bilmek zorunludur. Genellikle basılmış kitap ve makaleler, yazar soyadına veya kitap adına ve konu adına göre gruplandırılmışlardır. Yazma kitaplar ise müellifin tanındığı şöhrete göre veya kitap adına göre kataloglarda araştırılır. Bilgisayar sistemini kullanan kütüphanelerde ise yukarıdaki yöntemlerin dışında “anahtar kelime” yöntemi ile de araştırma yapılır. Kütüphaneler ya açık raf sistemi veya depo usulü ile çalışırlar. Ülkemizde her iki sistemde kitap tanzimini sağlayan Dewey Onlu Sistemi kullanılır. Bu sistemde her bilim dalına bir numara verilmiştir. Kitaplar o sisteme göre raflarda yer alırlar. Örneğin, 000–099 genel konular; 900–999 tarih kitapları için kullanılmaktadır. Yakındoğu ve Türk Tarihi eserlerine ayrılan numara ise 956’dır. Bu rakamdan sonra alt birimleri gösteren rakamlar eklenmiştir. Örneğin, 956,01 İslam’dan Önceki Türk Tarihi kitaplarına; 956,07 Osmanlı Tarihi; 956,08 ise Cumhuriyet Tarihi kitaplarına verilen numaralardır. Araştırmacı bu numaraları takip ederek istediği esere ulaşabilir.
b. Arşivler: Arşivler, devlet-birey ve milletlerarası ilişkileri ilgilendiren belgelerin korunduğu yerlerdir. Ait olduğu ülkelerin tarihlerini, diğer ülkeler ile ilişkilerini tanımlama ve tarihlerini yazmada birinci elden kaynaklardır. Hemen her ülkenin eski veya yeni arşivleri olmakla birlikte; sadece tarih içinde teşkilatlanmış, devlet geleneği olan ve bunu bir süreklilik haline getiren ülkelerin tarihi devlet arşivleri bulunmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri, Portekiz, Venedik; Hollanda, İngiltere, Fransa, Rusya ve Türkiye (Osmanlı) arşivleridir. Bu tarihi devletlerden sonra ortaya çıkan devletlerin de arşivleri vardır. Amerika, Yunanistan, Balkan Ülkeleri arşivleri gibi. Fakat dünya tarihinin hakkıyla anlaşılması için ilk sırada verilenlerin önemi çok büyüktür. Tahmin edileceği gibi, Osmanlı arşivleri dışındakiler, Batı’yı temsil ederken; Osmanlı Arşivi kısmen de olsa üç kıtayı (Osmanlı Avrupa’sı, Osmanlı Asya’sı ve Osmanlı Afrika’sı) temsil etmektedir. Batı arşivleri bu güne kadar bütünüyle olmasa bile büyük ölçüde tarih araştırmalarında yer almıştır. Buna karşılık Osmanlı arşivlerinin dünya tarihçileri tarafından kullanılmasının yaklaşık elli yıllık bir geçmişi vardır. Bunda Osmanlı arşivlerinin zamanında tasnif edilememesi, belgelerin dilinin Osmanlıca olması gibi nedenler olmakla birlikte; tanınmadığı için geliştirilen bir takım ön yargılardan da kaynaklandığını söylemek mümkündür. Son yıllarda dünya tarihçileri Osmanlı Arşivlerine yönelmişler ve pek çok alanda tarihi yeniden yazmaya başlamışlardır. Hatta Osmanlı arşivleri kullanılmadan Osmanlının ilgili olduğu coğrafya ve bu coğrafya ile ilgisi olan diğer ülkelerin tarihlerinin anlaşılması mümkün değildir yargısı, birçok tarihçi tarafından kabul edilmektedir.
Burada Osmanlı arşivinin kullanımı ve içeriği hakkında genel bilgiler verilecektir. Eldeki mevcut belgelerden anlaşıldığına göre Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren resmi belgelerini korumaya çalışmıştır. Bu yüzden bu gün Osmanlı arşivinde 150 milyonu aşkın belge bulunmaktadır. Osmanlı Devleti Sultan Üçüncü Mustafa (1757–1774) döneminden itibaren eskiden beri koruduğu belgeleri bir arşiv mantığı ile koruma altıma almıştır. Ancak modern anlamda bir arşiv 1839–1861 yılları arasında Hazine-i evrak adı altında inşa edilir. Osmanlılar bu gün arşivcilikte kullanılan dosyalama usulü yerine defter usulünü esas almışlardır. Ancak bürokrasinin çoğalması devlet dairelerini artması üzerine de evrak/dosya usulüne de geçilmiştir. Bu bakımdan Osmanlı arşivlerindeki belgeleri Defter tasnifleri ve Evrak tasnifleri adı altında ele almak mümkündür. Defterler; Osmanlı bürokrasisinde alınan kararların, hükme bağlanan konuların, Divan ve Maliye bürolarında kaydolunduğu serilerdir. Tanzimat öncesi dönemine ait defterler iki seri halindedirler. Bunların birincisi devletin siyasî ve hukukî kararları ile ülkenin asayiş ve nizamına dair hükümlerinin kaleme aldığı Divan-i Hümayun defterleridir. İkinci gurup defterler ise Maliye ile ilgi olan Bâb-ı Defterî Defterleridir. Bunların dışında Ayrıca has, zeâmet, timar, mülk, vakıf gibi arazi türlerini tayin ve tescil eden ana defterlerin muhafaza edildiği ve bu defterlerle ilgili günlük işlemlerin yapıldığı Defterhâne-i Âmire’ye ait defterler de vardır. Bu gün Osmanlı arşivinde tarihçilerin kullanabileceği 300 binden fazla defter bulunmaktadır. Tanzimat ile birlikte modern arşivciliğe adım atılmış ve bu arada biriken evraklar da kısmen konularına veya ilgili oldukları devlet dairelerine göre tasnif edilmeye başlanmıştır. 19. yüzyıl başlarında Osmanlı devlet yönetiminin, yapılacak reformların plânlaması, işleyişi ve icrası için yeni bir teşkilatlanmaya gidildi. Devlet adamları, ülke yönetiminde Batılı kurumların ve zihniyetin yerleşmesine çalışmışlar, hükümdarlık ve Sadrazamlık gibi en önemli müesseseleri de bu anlayış çerçevesinde yönlendirmek istemişlerdir. 1836’da Sadaret müesseselerin bazı birimleri Dahiliye, Hariciye ve Deâvî nezaretlerine dönüştürülerek bir görev dağılımı yapılmış, ayrıca Bakanlar Kurulu niteliğinde Meclis-i Vükelâ, danışma meclisi niteliğinde Meclis-i Vâlâ, Dâr-ı fiûrâ gibi meclisler faaliyete geçerek Osmanlı Devleti’nin sonun kadar sürmüştür. Ardından değişik tarihlerde Karantina (1838), Maliye (1839), Zaptiye (1839), Ticaret ve Ziraat (1839), Posta ve Telgraf (1840), Hazine-i Hassa (1850), Maarif (1857), Defter-i Hakanî (1871), Adliye (1877) ve Harbiye (1908) nezaretleri (bakanlıkları) de kurularak o günkü ihtiyaçlara uygun yeni bir teşkilatlanmaya gidilmiştir. Bu gün bu idarelerin ürettikleri belgeler Osmanlı arşivinde hemen hemen aynı düzen ile yer almaktadır. Tarihçiler araştırmalarına yukarıda verilen yapıyı dikkate alarak yaparlar. Öncelikle araştırdıkları dönemin defter veya evrakını tespit eder, ardından o konu ile ilgili olabilecek dairelerin evrakını incelemeye başlarlar. Ancak unutmamak gerekir ki, arşivler sürprizler ile doludur. Dolayısıyla aranan evrak bazen arandığı yerde değil; başka yerde de ortaya çıkabilir. Araştırmacı daima sabırlı ve ısrarcı olmalıdır.
Türkiye’de Osmanlı Arşivlerinin dışında; yine Osmanlı dönemi belgelerini bulunduran Topkapı Sarayı Arşivi, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Genel Kurmay Başkanlığı Askeri ve Stratejik Etütler Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Deniz Müzesi arşivleri bulunmaktadır. İleriki bölümlerde anlatılacağı üzere Cumhuriyet dönemi belgeleri ise Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Dışişleri Bakanlığı ve Cumhuriyet arşivleri de ile bazı resmi kurumların arşivlerinde saklanmaktadır. Bunların yanı sıra, hem Türkiye’de hem de dışarıda şahısların ve bazı ailelerin de özel arşivleri vardır ki; bir kısım araştırmalar için önemli belgeleri içermektedirler. Kısaca, bunca arşiv materyallerinin bulunduğu dünyamızda, tarihin belgesiz yazılması artık mümkün değildir. Ancak tarihi yazanın belgeler değil, tarihçinin olduğu daima hatırda tutulmalıdır. Tarih bir ideolojik alan olarak görülmeden, doğru belgeler ve doğru yöntemler ile yazılmalıdır.
c. Araştırmalarda İnternetin Kullanımı: Bilgiye ulaşmada internet de önemli araçlardan bir tanesi olmuştur. Hatta günümüzde pek çok kişinin yegâne bilgi kaynağı haline gelmiştir. Buna paralel olarak da bir bilgi karmaşası ve kirlenmesi yaratmıştır. Hiçbir değerlendirmeye tabi tutulmayan, hatta gündelik gayeler ile yönlendirmeyi amaçlayan pek çok malumat internet aracılığı ile sunulabilmektedir.
Ayrıca verilen bilgilere sürekli ulaşım mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla bu tür bilgilerin kaynak olma değeri yoktur veya zayıftır. Bazen bir süre sanal ortamda tutulan bir bilgi bir süre sonra kaldırılabilmektedir. Bu durumda tarihçi hassas davranarak internetteki bilgi kaynağını iyi tetkik etmelidir. Eğer mutlaka bir alıntı yapılacak ise, ilgili sitenin adresi ile birlikte, o bilgiye erişimin tarih ve saati de yazılmalıdır. Ancak özellikle kütüphanelerin, arşivlerin sundukları katalog hizmetlerinden bazen de doğrudan sunulan belgelerden internet üzerinden yararlanmak da araştırmacıya önemli ölçüde zaman kazandıracaktır.
-
Tarih Kaynaklarına Ulaşım: Kütüphaneler, Arşivler, İnternet
Günümüzde kaynaklara erişim oldukça kolaylaşmış görünmektedir. İnternet aracılığı ile pek çok bilgiye ulaşmak mümkün olduğu gibi, kimi siteler aracılığı ile de doğrudan bazı kitaplara hatta belgelere ulaşılabilmektedir. Hiç şüphesiz yeni başlayanlar için bu imkân önemlidir fakat profesyonel araştırmacı için bunlar asla yeterli değildir. Araştırmacı kaynak olarak kullanacağı kitapların sahifelerini karıştırmalı, belgeleri eline almalıdır. Kütüphane ve arşivlerin kokusuna alışmalıdır. Bu arada şu hususun altının çizilmesinde yarar vardır. Her araştırmacı, kendinden önce yapılan araştırmalara bakarak işe başlar. Bu durumda, araştırmacıların öğrendikleri, alıntı yaptıkları kaynak ve incelemeleri mutlaka usulüne uygun olarak eserlerinde göstermelidirler. Buna araştırma etiği denir. Alınan bir bilginin kaynağının gösterilmemesi “intihal”dir ve bunun da ahlaki ve hukuki sonuçları bulunmaktadır.
a. Kütüphaneler: Kitapların saklandığı en eski mekânlar olup önemlerini yitirmeden günümüze kadar ulaşmışlardır. Bir devletin, bir ülkenin kültür hayatını ve seviyesini gösteren yerler kütüphaneler olduğu gibi; bir eğitim kurumunun da seviyesini sahip olduğu ve okuyuculara sunduğu kitaplar ile ölçmek mümkündür. Tarih içinde kütüphaneler, daha ziyade devletlerin, idarecilerin ve bir kısım hayırseverlerin himayesinde kurulmakta idiler. Günümüze ulaşan tarihi kütüphanelerin bir bölümü eski statülerini sürdürmekle birlikte, genelde ait oldukları ülkelerin ilgili kurumlarının şemsiyesi altında hizmet veren resmi kurumlar olmuşlardır. Bu yüzden de her kütüphanenin çalışma koşulları ve araştırma imkânları farklı olabilir. Birçoğunun internette siteleri olup, oradan araştırma şartlarını görmek mümkündür. Bazılarının katalogları, kitap olarak yayımlanmış, bazıları da internette bulunmaktadır. Milli Kütüphane, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi gibi. Ayrıca, şahıslara, özel kurum ve vakışara ait özel kütüphaneler de vardır. İstanbul’daki İsam (Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Araştırmaları Merkezi) ve Basın Müzesi kütüphaneleri örnek gösterilebilir. Bunların çalışma şartlarını da şahıslar veya kurumların kendileri belirlemektedir. Kütüphaneler sahip oldukları kitaplara göre genel veya ihtisas kütüphaneleri olarak tasnif edilirler. Genel kütüphaneler, hemen her bilim dalına ait ilk müracaat kitaplarının bulunduğu yerlerdir. Ülkelerin milli kütüphaneleri (Türkiye’de Milli Kütüphane, Amerika’da Library of Congress, Fransa’da Bibliothèque Nationale de France gibi) ve hemen her yerde halka açık hizmet veren kütüphaneler bu guruba girmektedir. İhtisas kütüphaneleri ise, ya bir alana bir konuya ayrılmış, bir dile veya birkaç dile ait kitapların toplandığı ve sadece uzmanların istifade edebildiği kütüphanelerdir. Örneğin Mısır’daki İskenderiye Kütüphanesi, İngiltere’de British Museum içindeki Yazmalar Kısmı ve Arap harfli (Osmanlıca, Arapça, Farsça) kitaplar bakımından dünyanın en zengin yazma kütüphanesi olan İstanbul’daki Süleymaniye Kütüphanesi birer ihtisas kütüphanesidir. Ancak genel kütüphanelerin içinde bazen özel ihtisas kütüphaneleri de yer alabilir. Örneğin İstanbul’daki Beyazit Devlet Kütüphanesi genel fakat içindeki Nadir Eserler bölümü bir ihtisas kütüphanesidir. Aynı şekilde İstanbul’daki genel Atatürk Kitaplığı’nın içinde Osmanlıca Süreli yayınlarının yer aldığı bir ihtisas bölümü vardır. Tarihçiler her iki çeşit kütüphanelere ihtiyaç duymakla birlikte, ihtisas kütüphanelerinden daha fazla istifade ederler. Tabii olarak bu kütüphanelerden istifade edebilmek için de gerekli donanımı kazanmak mecburiyetindedirler. Latince bir yazmadan istifade etmek için, Latinceyi; Osmanlıca bir yazmadan istifade edebilmek için de Osmanlı’yı bilmek zorundadır. Ancak bu dilleri bilmek de yeterli değildir, o dillerin imlasını, yazım usullerini dönemlere göre yazı şekillerini de bilmek zorundadırlar.
Tarihçi araştırmalarına konusunun bibliyografyasını tespit etmekle başlar. Bu açıdan onun işini kolaylaştıracak bir kısım eserler bulunmaktadır. Bunlara Bibliyografik eserler adı verilir. Kitap isimlerini içeren Türkiye Bibliyografyası, makaleler için Türkiye Makaleler Bibliyografyası bu tür eserlere örnektirler. Aynı şekilde, dünya çapında çeşitli kurumların, üniversitelerin ve Türkiye çapında Yüksek öğretim kurumunun bibliyografik eserleri vardır. Bunların bir kısmına internet üzerinden erişmek mümkün olduğu gibi, bir kısmı da CD veya DVD ortamında bulunmaktadır. Dünyanın çeşitli kütüphanelerinde yer alan yazmaların da katalogları yapılmıştır. Bu sayede aynı eserlerin farklı nüshalarını tespit etmek mümkün olabilmektedir. Kütüphane ortamında çalışmak için katalogların kullanımını bilmek zorunludur. Genellikle basılmış kitap ve makaleler, yazar soyadına veya kitap adına ve konu adına göre gruplandırılmışlardır. Yazma kitaplar ise müellifin tanındığı şöhrete göre veya kitap adına göre kataloglarda araştırılır. Bilgisayar sistemini kullanan kütüphanelerde ise yukarıdaki yöntemlerin dışında “anahtar kelime” yöntemi ile de araştırma yapılır. Kütüphaneler ya açık raf sistemi veya depo usulü ile çalışırlar. Ülkemizde her iki sistemde kitap tanzimini sağlayan Dewey Onlu Sistemi kullanılır. Bu sistemde her bilim dalına bir numara verilmiştir. Kitaplar o sisteme göre raflarda yer alırlar. Örneğin, 000–099 genel konular; 900–999 tarih kitapları için kullanılmaktadır. Yakındoğu ve Türk Tarihi eserlerine ayrılan numara ise 956’dır. Bu rakamdan sonra alt birimleri gösteren rakamlar eklenmiştir. Örneğin, 956,01 İslam’dan Önceki Türk Tarihi kitaplarına; 956,07 Osmanlı Tarihi; 956,08 ise Cumhuriyet Tarihi kitaplarına verilen numaralardır. Araştırmacı bu numaraları takip ederek istediği esere ulaşabilir.
b. Arşivler: Arşivler, devlet-birey ve milletlerarası ilişkileri ilgilendiren belgelerin korunduğu yerlerdir. Ait olduğu ülkelerin tarihlerini, diğer ülkeler ile ilişkilerini tanımlama ve tarihlerini yazmada birinci elden kaynaklardır. Hemen her ülkenin eski veya yeni arşivleri olmakla birlikte; sadece tarih içinde teşkilatlanmış, devlet geleneği olan ve bunu bir süreklilik haline getiren ülkelerin tarihi devlet arşivleri bulunmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri, Portekiz, Venedik; Hollanda, İngiltere, Fransa, Rusya ve Türkiye (Osmanlı) arşivleridir. Bu tarihi devletlerden sonra ortaya çıkan devletlerin de arşivleri vardır. Amerika, Yunanistan, Balkan Ülkeleri arşivleri gibi. Fakat dünya tarihinin hakkıyla anlaşılması için ilk sırada verilenlerin önemi çok büyüktür. Tahmin edileceği gibi, Osmanlı arşivleri dışındakiler, Batı’yı temsil ederken; Osmanlı Arşivi kısmen de olsa üç kıtayı (Osmanlı Avrupa’sı, Osmanlı Asya’sı ve Osmanlı Afrika’sı) temsil etmektedir. Batı arşivleri bu güne kadar bütünüyle olmasa bile büyük ölçüde tarih araştırmalarında yer almıştır. Buna karşılık Osmanlı arşivlerinin dünya tarihçileri tarafından kullanılmasının yaklaşık elli yıllık bir geçmişi vardır. Bunda Osmanlı arşivlerinin zamanında tasnif edilememesi, belgelerin dilinin Osmanlıca olması gibi nedenler olmakla birlikte; tanınmadığı için geliştirilen bir takım ön yargılardan da kaynaklandığını söylemek mümkündür. Son yıllarda dünya tarihçileri Osmanlı Arşivlerine yönelmişler ve pek çok alanda tarihi yeniden yazmaya başlamışlardır. Hatta Osmanlı arşivleri kullanılmadan Osmanlının ilgili olduğu coğrafya ve bu coğrafya ile ilgisi olan diğer ülkelerin tarihlerinin anlaşılması mümkün değildir yargısı, birçok tarihçi tarafından kabul edilmektedir.
Burada Osmanlı arşivinin kullanımı ve içeriği hakkında genel bilgiler verilecektir. Eldeki mevcut belgelerden anlaşıldığına göre Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren resmi belgelerini korumaya çalışmıştır. Bu yüzden bu gün Osmanlı arşivinde 150 milyonu aşkın belge bulunmaktadır. Osmanlı Devleti Sultan Üçüncü Mustafa (1757–1774) döneminden itibaren eskiden beri koruduğu belgeleri bir arşiv mantığı ile koruma altıma almıştır. Ancak modern anlamda bir arşiv 1839–1861 yılları arasında Hazine-i evrak adı altında inşa edilir. Osmanlılar bu gün arşivcilikte kullanılan dosyalama usulü yerine defter usulünü esas almışlardır. Ancak bürokrasinin çoğalması devlet dairelerini artması üzerine de evrak/dosya usulüne de geçilmiştir. Bu bakımdan Osmanlı arşivlerindeki belgeleri Defter tasnifleri ve Evrak tasnifleri adı altında ele almak mümkündür. Defterler; Osmanlı bürokrasisinde alınan kararların, hükme bağlanan konuların, Divan ve Maliye bürolarında kaydolunduğu serilerdir. Tanzimat öncesi dönemine ait defterler iki seri halindedirler. Bunların birincisi devletin siyasî ve hukukî kararları ile ülkenin asayiş ve nizamına dair hükümlerinin kaleme aldığı Divan-i Hümayun defterleridir. İkinci gurup defterler ise Maliye ile ilgi olan Bâb-ı Defterî Defterleridir. Bunların dışında Ayrıca has, zeâmet, timar, mülk, vakıf gibi arazi türlerini tayin ve tescil eden ana defterlerin muhafaza edildiği ve bu defterlerle ilgili günlük işlemlerin yapıldığı Defterhâne-i Âmire’ye ait defterler de vardır. Bu gün Osmanlı arşivinde tarihçilerin kullanabileceği 300 binden fazla defter bulunmaktadır. Tanzimat ile birlikte modern arşivciliğe adım atılmış ve bu arada biriken evraklar da kısmen konularına veya ilgili oldukları devlet dairelerine göre tasnif edilmeye başlanmıştır. 19. yüzyıl başlarında Osmanlı devlet yönetiminin, yapılacak reformların plânlaması, işleyişi ve icrası için yeni bir teşkilatlanmaya gidildi. Devlet adamları, ülke yönetiminde Batılı kurumların ve zihniyetin yerleşmesine çalışmışlar, hükümdarlık ve Sadrazamlık gibi en önemli müesseseleri de bu anlayış çerçevesinde yönlendirmek istemişlerdir. 1836’da Sadaret müesseselerin bazı birimleri Dahiliye, Hariciye ve Deâvî nezaretlerine dönüştürülerek bir görev dağılımı yapılmış, ayrıca Bakanlar Kurulu niteliğinde Meclis-i Vükelâ, danışma meclisi niteliğinde Meclis-i Vâlâ, Dâr-ı fiûrâ gibi meclisler faaliyete geçerek Osmanlı Devleti’nin sonun kadar sürmüştür. Ardından değişik tarihlerde Karantina (1838), Maliye (1839), Zaptiye (1839), Ticaret ve Ziraat (1839), Posta ve Telgraf (1840), Hazine-i Hassa (1850), Maarif (1857), Defter-i Hakanî (1871), Adliye (1877) ve Harbiye (1908) nezaretleri (bakanlıkları) de kurularak o günkü ihtiyaçlara uygun yeni bir teşkilatlanmaya gidilmiştir. Bu gün bu idarelerin ürettikleri belgeler Osmanlı arşivinde hemen hemen aynı düzen ile yer almaktadır. Tarihçiler araştırmalarına yukarıda verilen yapıyı dikkate alarak yaparlar. Öncelikle araştırdıkları dönemin defter veya evrakını tespit eder, ardından o konu ile ilgili olabilecek dairelerin evrakını incelemeye başlarlar. Ancak unutmamak gerekir ki, arşivler sürprizler ile doludur. Dolayısıyla aranan evrak bazen arandığı yerde değil; başka yerde de ortaya çıkabilir. Araştırmacı daima sabırlı ve ısrarcı olmalıdır.
Türkiye’de Osmanlı Arşivlerinin dışında; yine Osmanlı dönemi belgelerini bulunduran Topkapı Sarayı Arşivi, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Genel Kurmay Başkanlığı Askeri ve Stratejik Etütler Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Deniz Müzesi arşivleri bulunmaktadır. İleriki bölümlerde anlatılacağı üzere Cumhuriyet dönemi belgeleri ise Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Dışişleri Bakanlığı ve Cumhuriyet arşivleri de ile bazı resmi kurumların arşivlerinde saklanmaktadır. Bunların yanı sıra, hem Türkiye’de hem de dışarıda şahısların ve bazı ailelerin de özel arşivleri vardır ki; bir kısım araştırmalar için önemli belgeleri içermektedirler. Kısaca, bunca arşiv materyallerinin bulunduğu dünyamızda, tarihin belgesiz yazılması artık mümkün değildir. Ancak tarihi yazanın belgeler değil, tarihçinin olduğu daima hatırda tutulmalıdır. Tarih bir ideolojik alan olarak görülmeden, doğru belgeler ve doğru yöntemler ile yazılmalıdır.
c. Araştırmalarda İnternetin Kullanımı: Bilgiye ulaşmada internet de önemli araçlardan bir tanesi olmuştur. Hatta günümüzde pek çok kişinin yegâne bilgi kaynağı haline gelmiştir. Buna paralel olarak da bir bilgi karmaşası ve kirlenmesi yaratmıştır. Hiçbir değerlendirmeye tabi tutulmayan, hatta gündelik gayeler ile yönlendirmeyi amaçlayan pek çok malumat internet aracılığı ile sunulabilmektedir.
Ayrıca verilen bilgilere sürekli ulaşım mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla bu tür bilgilerin kaynak olma değeri yoktur veya zayıftır. Bazen bir süre sanal ortamda tutulan bir bilgi bir süre sonra kaldırılabilmektedir. Bu durumda tarihçi hassas davranarak internetteki bilgi kaynağını iyi tetkik etmelidir. Eğer mutlaka bir alıntı yapılacak ise, ilgili sitenin adresi ile birlikte, o bilgiye erişimin tarih ve saati de yazılmalıdır. Ancak özellikle kütüphanelerin, arşivlerin sundukları katalog hizmetlerinden bazen de doğrudan sunulan belgelerden internet üzerinden yararlanmak da araştırmacıya önemli ölçüde zaman kazandıracaktır.
-
Prof.Dr. Zekeriya KURŞUN