Takva Ehli...!
Bir insan lisanını gıybetten muhafaza ediyorsa, o, takva sahibidir. Allâhtan korkan gıybet edemez. Hadis-i şerifte Gıybet etmek zina etmekten daha beterdir buyruluyor. Hatta imam Gazalî, 37 zinaya bedeldir diye bir tarife çıkarmış ihyâsında.
Bir insan lisanını gıybetten muhafaza ediyorsa takva sahibidir. Kalbini su-i zandan muhafaza ediyorsa takva sahibidir. Kibirden, gururdan nefsini alıkoyuyorsa takva sahibidir. Başkalarıyla alay etmekten, onu bunu hakir görmekten kaçınıyorsa takva sahibidir. Yalan söylemek, emanete hıyanet etmekten çekiniyorsa takva sahibidir. şüpheli olandan sakınıp helâl-haram gözetiyorsa takva sahibidir.
Hem insanların içinde, hem de yalnız kalınca edebe riayet ediyorsa takva sahibidir. Hülasa insan bütün haramlardan sakınmalı, bütün ilahi emirlere riayetkâr olmalıdır. işte bunlar takvanın başlıca alametleridir.
Hasan-ı Basrî Hazretleri camide dilenen bir adam görür. şu kardeşimiz camide dilenmese iyi olur, der içinden. Gece rüyasında o adamı kızartıp önüne getirirler, bunu ye, diye. Yâ Rabbî, ben gıybet ettim der, hatasını anlar. Zira ârifler nezdinde, kişinin kalbinden geçen dahi gıybet olur. çünkü hasenetül-ebrâr, seyyietül-mukarrebîndir.
Hasan-ı Basrî Hazretleri sabahleyin bakar ki o dilenci bir çeşme başında, elinde ekmek, çevreye dökülen dereotlarını toplayıp yemektedir. Anlayacağınız bu zât, bu kadar garip, fakir bir kimseymiş. Dilenci yaklaşıp: Ya Hasan! Camide gıybetimi yaptın sonra rüyanda beni kızartıp önüne verdiler, değil mi der. Büyük veli Hasan-ı Basrî Hazretleri k.s. Aman beni affet diye ilerleyince adam birden kayboluverir.
Âyet-i celile-i cemilesinde Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor: Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? işte bundan tiksindiniz. O hâlde Allâhtan korkun (Hucurât, 49/12)
Yine bir gün bir kimse Hasan-ı Basrî Hazretlerini gıyabında konuşur. Hazret bunu duyunca ona bir tepsi baklava gönderir. Ayrıca o kimseden hakkını helâl etmesini ister. Gıybet eden adam gördüğü muamele karşısında şaşırır. Ben sizin aleyhinizde konuştum, siz bana hediye göndermişsiniz der. Hasan-ı Basrî k.s. Evet yavrum, hakkını helâl et, benim gıyabımda konuşmakla günahlarımı sen aldın, buna ilave olarak senin ibadetlerinin sevabını da bana vermiş oldun. Onun için bu karlı alışverişten dolayı sana teşekkür etmek istedim der.
Hülasa takva, kişinin dilini, kulağını, elini, düşüncelerini ve gözünü haramdan, mâlâyaniden ve lağviyattan korumasıdır. Kulun takvası letaiflerinin işlemesiyle doğrudan bağlantılıdır. Dil düzelince kalp, kulak düzelince ruh, el düzelince sır düzene girer. Düşüncelerimizin istikameti hafîyi, gözümüzün istikameti ahfâyı selâmete kavuşturur. Takva artıkça imandaki yakîn derecesi de artar. Dolayısıyla hesaba çekildiğimiz hususlar da incelir. Muttakî insan daim, Hakkın huzurunda bulunduğunun şuurunda olan ve ona göre hareket eden insandır.
Cenab-ı Zül-Celâl, lisanını gıybetten muhafaza eden muttakî kulları zümresine bizleri de ilhak eylesin. Hamd olsun âlemlerin Rabbi olan Allâha.
Bir insan lisanını gıybetten muhafaza ediyorsa, o, takva sahibidir. Allâhtan korkan gıybet edemez. Hadis-i şerifte Gıybet etmek zina etmekten daha beterdir buyruluyor. Hatta imam Gazalî, 37 zinaya bedeldir diye bir tarife çıkarmış ihyâsında.
Bir insan lisanını gıybetten muhafaza ediyorsa takva sahibidir. Kalbini su-i zandan muhafaza ediyorsa takva sahibidir. Kibirden, gururdan nefsini alıkoyuyorsa takva sahibidir. Başkalarıyla alay etmekten, onu bunu hakir görmekten kaçınıyorsa takva sahibidir. Yalan söylemek, emanete hıyanet etmekten çekiniyorsa takva sahibidir. şüpheli olandan sakınıp helâl-haram gözetiyorsa takva sahibidir.
Hem insanların içinde, hem de yalnız kalınca edebe riayet ediyorsa takva sahibidir. Hülasa insan bütün haramlardan sakınmalı, bütün ilahi emirlere riayetkâr olmalıdır. işte bunlar takvanın başlıca alametleridir.
Hasan-ı Basrî Hazretleri camide dilenen bir adam görür. şu kardeşimiz camide dilenmese iyi olur, der içinden. Gece rüyasında o adamı kızartıp önüne getirirler, bunu ye, diye. Yâ Rabbî, ben gıybet ettim der, hatasını anlar. Zira ârifler nezdinde, kişinin kalbinden geçen dahi gıybet olur. çünkü hasenetül-ebrâr, seyyietül-mukarrebîndir.
Hasan-ı Basrî Hazretleri sabahleyin bakar ki o dilenci bir çeşme başında, elinde ekmek, çevreye dökülen dereotlarını toplayıp yemektedir. Anlayacağınız bu zât, bu kadar garip, fakir bir kimseymiş. Dilenci yaklaşıp: Ya Hasan! Camide gıybetimi yaptın sonra rüyanda beni kızartıp önüne verdiler, değil mi der. Büyük veli Hasan-ı Basrî Hazretleri k.s. Aman beni affet diye ilerleyince adam birden kayboluverir.
Âyet-i celile-i cemilesinde Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor: Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? işte bundan tiksindiniz. O hâlde Allâhtan korkun (Hucurât, 49/12)
Yine bir gün bir kimse Hasan-ı Basrî Hazretlerini gıyabında konuşur. Hazret bunu duyunca ona bir tepsi baklava gönderir. Ayrıca o kimseden hakkını helâl etmesini ister. Gıybet eden adam gördüğü muamele karşısında şaşırır. Ben sizin aleyhinizde konuştum, siz bana hediye göndermişsiniz der. Hasan-ı Basrî k.s. Evet yavrum, hakkını helâl et, benim gıyabımda konuşmakla günahlarımı sen aldın, buna ilave olarak senin ibadetlerinin sevabını da bana vermiş oldun. Onun için bu karlı alışverişten dolayı sana teşekkür etmek istedim der.
Hülasa takva, kişinin dilini, kulağını, elini, düşüncelerini ve gözünü haramdan, mâlâyaniden ve lağviyattan korumasıdır. Kulun takvası letaiflerinin işlemesiyle doğrudan bağlantılıdır. Dil düzelince kalp, kulak düzelince ruh, el düzelince sır düzene girer. Düşüncelerimizin istikameti hafîyi, gözümüzün istikameti ahfâyı selâmete kavuşturur. Takva artıkça imandaki yakîn derecesi de artar. Dolayısıyla hesaba çekildiğimiz hususlar da incelir. Muttakî insan daim, Hakkın huzurunda bulunduğunun şuurunda olan ve ona göre hareket eden insandır.
Cenab-ı Zül-Celâl, lisanını gıybetten muhafaza eden muttakî kulları zümresine bizleri de ilhak eylesin. Hamd olsun âlemlerin Rabbi olan Allâha.