-
- Üyelik Tarihi
- 8 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 17,522
-
- MFC Puanı
- 3,901
Suzanne Valadon, Suzanne Valadon Kimdir? Suzanne Valadon Nerelidir? Suzanne Valadon Eserleri Nelerdir?
Suzanne Valadon, Fransız Ulusal Güzel Sanatlar Birliğince kabul edilen ilk kadın ressamdır.
Asıl adı Marie-Clémentine Valadon olan ressam (23 Eylül 1865 7 Nisan 1938) Fransanın Haute-Vienne bölgesinde Bessines-sur-Gartempeda doğdu. Aynı zamanda kendisi gibi ünlü bir ressam olan Maurice Utrillonun annesidir. Çizimlerinde ve tablolarında çoğunlukla kadın bedenlerini, kadın portrelerini, natürmortları, manzaraları ve kedileri konu aldı. Akademinin etkisine hiç girmedi ve hiçbir zaman gelenekle sınırlı kalmadı. Valadon hayatının yaklaşık 40 yılını bir sanatçı olarak yaşadı.
Valadon, bir çamaşırcı olan annesi Madeleine ile birlikte, yoksulluk içinde büyüdü ve babasını hiç tanımadı. Oldukça bağımsız ve isyankar bir kişiliği vardı. İlkokula on bir yaşına kadar devam edebildi. Daha sonra ressamlara modellik yapmaya başladı. 1883te, on sekiz yaşındayken, gayri meşru oğlu Maurice Utrilloyu doğurdu. Valadonun arkadaşlarından Miguel Utrillo, gerçek babası belirsiz olan Mauricei oğlu olarak gösterdi. Valadon, Toulouse-Lautrecin kitaplarını okuyarak ve Montmartreda birlikte çalıştığı sanatçıları gözlemleyerek kendini yetiştirdi.
Valadon, on bir yaşında çalışmaya başladı ve bir değirmende, manavda, cenaze çelenkleri yapan bir atölyede veya bir garson olarak bulabildiği her işte çalıştı. On beş yaşındayken tanıştığı sembolist ressamlar Kont Antoine de la Rochefoucauld ve Thèo Wagner sayesinde, Lautrec, Sescau ve Berthe Morisot gibi sanatçıların da uğrak yeri olan Mollier sirkinde akrobat olarak çalışmaya başladı, ancak bir yıl sonra trapezden düşmesi bu kariyerine son verdi.
Valadon, 1880de Montmartreda model olarak da çalışmaya başlamıştı ve Théophile Steinlen, Pierre-Auguste Renoir ve Henri de Toulouse-Lautrec gibi birçok sanatçıya on yılı aşkın bir süre, İncildeki Susanna Ve Yaşlılar hikayesinden esinle Suzanne lakabıyla modellik yaptı. Çok hırslı, isyankar, kararlı, kendine güvenen ve tutkulu bir kadın olarak tanındı. 1890lı yılların başında tanıştığı, cesur çizimlerine ve tablolarına hayran olan Edgar Degas, resimlerini satın alarak onu cesaretlendirdi. Ölümüne kadar da en yakın arkadaşlarından biri olarak kaldı. Sanat tarihçisi Heather Dawkins, Valadonun bir model olarak diğer ressamların atölyelerinde yaşadığı deneyimlerin, kendi yaptığı tablolardaki kadınlara farklılık kattığına inanıyor. Bu farklılık, resimlerindeki kadınları, erkek post empresyonist ressamlara göre daha az idealize etmesinden kaynaklanmaktadır.
Suzanne Valadonun modellik yaptığı çok sayıdaki resimlerin arasında en tanınmışı, 1883ten itibaren poz verdiği ünlü ressam Renoirin Bougivalda Dans tablosudur. 1885 yılında Renoir onun Saçını Ören Kız ve Suzanne Valadon adlarını verdiği ünlü portrelerini de yaptı. Valadonun, Paris ressamlarıyla dolaşmayı çok sevdiği bar ve tavernalardaki görüntüsü Henri de Toulouse-Lautrecin Akşamdan Kalma tablosunun konusu oldu.
1893te Valadon, kısa süren fırtınalı bir ilişki yaşadığı besteci ve piyanist Erik Satienin, Cortot sokağındaki odasının yanındaki bir odaya taşındı. Ancak, altı ay sonra Satieyi terk etti ve 1895te borsa simsarı Paul Moussisle evlendi. Paristeki bir apartman dairesiyle kırlardaki bir yazlık arasında burjuva hayatı yaşadı. Valadon, 1913te Moussisten ayrıldıktan sonra, 1914 yılında oğlunun arkadaşlarından genç ressam André Utterle evlendi. Valadon ve Utter çok sayıda ortak sergiler açtılar.
Çeşitli kaynaklarda, Valadonun resim yapmaya dokuz yaşında başladığı ve kendi kendini eğittiği belirtilmektedir. Valadon, güçlü kompozisyonları ve canlı renkleri ile dikkat çeken natürmortlar, portreler, çiçekler ve manzaralar yaptı. Ama, en çok kadın bedenlerini kadın bakış açısıyla resmeden nüleriyle tanındı. Yaptığı bu resimler sanat tarihi açısından özellikle önemlidir, çünkü on dokuzuncu yüzyılda bir kadın sanatçının kullandığı ana temanın çıplak kadınlar olması alışılmadık bir durumdur. Feminist sanat tarihçilerinin dikkatini çeken yaklaşımının bir özelliği de, resimlerindeki kadınların, yirminci yüzyılın başlarında, sanatta kadın cinselliğinin baskın kullanılışına bir direniş tavrını sezdirmesidir. Valadon, kendini belirli bir üslupla sınırlandırmasa da, çalışmalarında hem Sembolist hem de Post-Empresyonist estetiğin etkileri açıkça görülmektedir.
İlk tarihlediği ve imzaladığı eseri, 1883 yılında yaptığı bir otoportredir. İkinci portre çalışmasını da gene 1883te, on sekiz yaşındayken, oğlunun doğumundan önce tamamladı. 1883-1893 yılları arasında çoğunlukla çizim yaptı ve 1892de tablolarını üretmeye başladı. İlk modelleri aile üyeleri, oğlu, annesi ve yeğeniydi. İlk nü tablosunu da 1892de yaptı. 1890ların başında açtığı ilk sergileri, çoğunlukla Erik Satie (1893) gibi portrelerden oluşuyordu. Çalışmalarını düzenli olarak Paristeki Bernheim-Jeune galerisinde sergiledi. Valadonun Ulusal Salondaki ilk sergisi 1894te gerçekleşti ve Edgar Degas, onun çizimlerini satın alan ilk kişi oldu. Valadona yumuşak yüzeyle oymabaskı tekniğini de öğreten Degas, ayrıca onu Paul Durand-Ruel ve Ambroise Vollard gibi diğer koleksiyoncularla da tanıştırdı.
Valadon, borsacı Paul Moussis ile evlendikten sonraki hayatında hiç ara vermeden resim yaptı. Ulusal Salon sergisi için yaptığı büyük yağlı boya tablolar, resim sanatında bir kadının bir erkeğe arzu nesnesi olarak bakışını yansıtan ilk örneklerdendi. Yağlı boya, yağlı kalem, pastel ve kırmızı tebeşir ile çalıştı. Çok akışkan olduklarından mürekkep ya da sulu boya kullanmadı. Figürlerini vurgulamak için siyah çizgiler içeren, zengin renkler ve kaba fırça darbelerinden yararlandı. Suzanne Valadon hayatının sonuna kadar yaklaşık 300 çizim ve 450den fazla yağlı boya tablo üretti. Valadon, henüz yaşarken ünlenmiş bir ressam olarak, 7 Nisan 1938de, 72 yaşındayken bir inme sonucunda öldü ve Pariste Saint-Ouen mezarlığına gömüldü. Cenaze törenine katılanlar arasında André Derain, Pablo Picasso ve Georges Braque da vardı.
Suzanne Valadonun adı, Pariste bir meydana, Limogesda bir liseye, bir asteroide (6937 Valadon) ve Venüs gezegenindeki bir kratere verilmiş, çarpıcı kişiliği Somerset Maughamın dilimizde Şeytanın Kurbanları adıyla yayınlanan Ustura Ağzı (The Razors Edge) romanına ve Degas ile ilişkisi Timberlake Wertenbakerin The Line (Hat) adlı tiyatro eserine konu olmuştur.
Suzanne Valadon, Fransız Ulusal Güzel Sanatlar Birliğince kabul edilen ilk kadın ressamdır.
Asıl adı Marie-Clémentine Valadon olan ressam (23 Eylül 1865 7 Nisan 1938) Fransanın Haute-Vienne bölgesinde Bessines-sur-Gartempeda doğdu. Aynı zamanda kendisi gibi ünlü bir ressam olan Maurice Utrillonun annesidir. Çizimlerinde ve tablolarında çoğunlukla kadın bedenlerini, kadın portrelerini, natürmortları, manzaraları ve kedileri konu aldı. Akademinin etkisine hiç girmedi ve hiçbir zaman gelenekle sınırlı kalmadı. Valadon hayatının yaklaşık 40 yılını bir sanatçı olarak yaşadı.
Valadon, bir çamaşırcı olan annesi Madeleine ile birlikte, yoksulluk içinde büyüdü ve babasını hiç tanımadı. Oldukça bağımsız ve isyankar bir kişiliği vardı. İlkokula on bir yaşına kadar devam edebildi. Daha sonra ressamlara modellik yapmaya başladı. 1883te, on sekiz yaşındayken, gayri meşru oğlu Maurice Utrilloyu doğurdu. Valadonun arkadaşlarından Miguel Utrillo, gerçek babası belirsiz olan Mauricei oğlu olarak gösterdi. Valadon, Toulouse-Lautrecin kitaplarını okuyarak ve Montmartreda birlikte çalıştığı sanatçıları gözlemleyerek kendini yetiştirdi.
Valadon, on bir yaşında çalışmaya başladı ve bir değirmende, manavda, cenaze çelenkleri yapan bir atölyede veya bir garson olarak bulabildiği her işte çalıştı. On beş yaşındayken tanıştığı sembolist ressamlar Kont Antoine de la Rochefoucauld ve Thèo Wagner sayesinde, Lautrec, Sescau ve Berthe Morisot gibi sanatçıların da uğrak yeri olan Mollier sirkinde akrobat olarak çalışmaya başladı, ancak bir yıl sonra trapezden düşmesi bu kariyerine son verdi.
Valadon, 1880de Montmartreda model olarak da çalışmaya başlamıştı ve Théophile Steinlen, Pierre-Auguste Renoir ve Henri de Toulouse-Lautrec gibi birçok sanatçıya on yılı aşkın bir süre, İncildeki Susanna Ve Yaşlılar hikayesinden esinle Suzanne lakabıyla modellik yaptı. Çok hırslı, isyankar, kararlı, kendine güvenen ve tutkulu bir kadın olarak tanındı. 1890lı yılların başında tanıştığı, cesur çizimlerine ve tablolarına hayran olan Edgar Degas, resimlerini satın alarak onu cesaretlendirdi. Ölümüne kadar da en yakın arkadaşlarından biri olarak kaldı. Sanat tarihçisi Heather Dawkins, Valadonun bir model olarak diğer ressamların atölyelerinde yaşadığı deneyimlerin, kendi yaptığı tablolardaki kadınlara farklılık kattığına inanıyor. Bu farklılık, resimlerindeki kadınları, erkek post empresyonist ressamlara göre daha az idealize etmesinden kaynaklanmaktadır.
Suzanne Valadonun modellik yaptığı çok sayıdaki resimlerin arasında en tanınmışı, 1883ten itibaren poz verdiği ünlü ressam Renoirin Bougivalda Dans tablosudur. 1885 yılında Renoir onun Saçını Ören Kız ve Suzanne Valadon adlarını verdiği ünlü portrelerini de yaptı. Valadonun, Paris ressamlarıyla dolaşmayı çok sevdiği bar ve tavernalardaki görüntüsü Henri de Toulouse-Lautrecin Akşamdan Kalma tablosunun konusu oldu.
1893te Valadon, kısa süren fırtınalı bir ilişki yaşadığı besteci ve piyanist Erik Satienin, Cortot sokağındaki odasının yanındaki bir odaya taşındı. Ancak, altı ay sonra Satieyi terk etti ve 1895te borsa simsarı Paul Moussisle evlendi. Paristeki bir apartman dairesiyle kırlardaki bir yazlık arasında burjuva hayatı yaşadı. Valadon, 1913te Moussisten ayrıldıktan sonra, 1914 yılında oğlunun arkadaşlarından genç ressam André Utterle evlendi. Valadon ve Utter çok sayıda ortak sergiler açtılar.
Çeşitli kaynaklarda, Valadonun resim yapmaya dokuz yaşında başladığı ve kendi kendini eğittiği belirtilmektedir. Valadon, güçlü kompozisyonları ve canlı renkleri ile dikkat çeken natürmortlar, portreler, çiçekler ve manzaralar yaptı. Ama, en çok kadın bedenlerini kadın bakış açısıyla resmeden nüleriyle tanındı. Yaptığı bu resimler sanat tarihi açısından özellikle önemlidir, çünkü on dokuzuncu yüzyılda bir kadın sanatçının kullandığı ana temanın çıplak kadınlar olması alışılmadık bir durumdur. Feminist sanat tarihçilerinin dikkatini çeken yaklaşımının bir özelliği de, resimlerindeki kadınların, yirminci yüzyılın başlarında, sanatta kadın cinselliğinin baskın kullanılışına bir direniş tavrını sezdirmesidir. Valadon, kendini belirli bir üslupla sınırlandırmasa da, çalışmalarında hem Sembolist hem de Post-Empresyonist estetiğin etkileri açıkça görülmektedir.
İlk tarihlediği ve imzaladığı eseri, 1883 yılında yaptığı bir otoportredir. İkinci portre çalışmasını da gene 1883te, on sekiz yaşındayken, oğlunun doğumundan önce tamamladı. 1883-1893 yılları arasında çoğunlukla çizim yaptı ve 1892de tablolarını üretmeye başladı. İlk modelleri aile üyeleri, oğlu, annesi ve yeğeniydi. İlk nü tablosunu da 1892de yaptı. 1890ların başında açtığı ilk sergileri, çoğunlukla Erik Satie (1893) gibi portrelerden oluşuyordu. Çalışmalarını düzenli olarak Paristeki Bernheim-Jeune galerisinde sergiledi. Valadonun Ulusal Salondaki ilk sergisi 1894te gerçekleşti ve Edgar Degas, onun çizimlerini satın alan ilk kişi oldu. Valadona yumuşak yüzeyle oymabaskı tekniğini de öğreten Degas, ayrıca onu Paul Durand-Ruel ve Ambroise Vollard gibi diğer koleksiyoncularla da tanıştırdı.
Valadon, borsacı Paul Moussis ile evlendikten sonraki hayatında hiç ara vermeden resim yaptı. Ulusal Salon sergisi için yaptığı büyük yağlı boya tablolar, resim sanatında bir kadının bir erkeğe arzu nesnesi olarak bakışını yansıtan ilk örneklerdendi. Yağlı boya, yağlı kalem, pastel ve kırmızı tebeşir ile çalıştı. Çok akışkan olduklarından mürekkep ya da sulu boya kullanmadı. Figürlerini vurgulamak için siyah çizgiler içeren, zengin renkler ve kaba fırça darbelerinden yararlandı. Suzanne Valadon hayatının sonuna kadar yaklaşık 300 çizim ve 450den fazla yağlı boya tablo üretti. Valadon, henüz yaşarken ünlenmiş bir ressam olarak, 7 Nisan 1938de, 72 yaşındayken bir inme sonucunda öldü ve Pariste Saint-Ouen mezarlığına gömüldü. Cenaze törenine katılanlar arasında André Derain, Pablo Picasso ve Georges Braque da vardı.
Suzanne Valadonun adı, Pariste bir meydana, Limogesda bir liseye, bir asteroide (6937 Valadon) ve Venüs gezegenindeki bir kratere verilmiş, çarpıcı kişiliği Somerset Maughamın dilimizde Şeytanın Kurbanları adıyla yayınlanan Ustura Ağzı (The Razors Edge) romanına ve Degas ile ilişkisi Timberlake Wertenbakerin The Line (Hat) adlı tiyatro eserine konu olmuştur.
Alıntıdır.