Mısır'daki Evliyânın büyüklerinden ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi, Abdülazîz bin Abdüsselâm, künyesi Ebû Muhammed'dir. Lakabı İzzeddîn ve Sultân-ül-Ulemâ'dır (Âlimlerin sultânı). 1182 (H.578) senesinde doğdu. 1262 (H.660) senesinde Kâhire'de vefât etti. Kâhire'deki Karâfet-ül-kebîr Kabristanına defnedilmiştir.
Verâ ve takvâ sâhibi haramlardan ve şüphelilerden çok sakınan ve ârif bir zât olan İzzeddîn bin Abdüsselâm, fıkıh ilmini Fahreddîn bin Asâkir'den; usûl-i fıkhı Seyfeddin-i Âmidî'den; hadîs ilmini Ebû Muhammed bin Ebû Kâsım bin Asâkir, Abdüllatîf bin İsmâil el-Bağdâdî, Ömer bin Muhammed, Hanbel bin Muhammed, Kâdı Abdüssamed bin Muhammed'den ve birçok âlimden öğrendi. Berekât binİbrâhim'in sohbetlerine devâm etti.
Kendisinden ise; İmâm Alâeddîn Ebû Hasan el-Bâcî, Tâcüddîn İbn-ül-Firkâh, Hâfız Ebû Muhammed Dimyâtî, Hâfız Ebû Bekr Muhammed bin Yûsuf bin Mesdî, İbn-i Dakîk-ül-Iyd, Ebû Ahmed Abbâs ed-Dışnâviyyû, Ebû Muhammed Hibetullah Kıftî ve birçok âlim ilim öğrenip, hadîs-i şerîf rivâyet etti.
İzzeddîn bin Abdüsselâm, ilim öğrenmek için gittiği Şam'da bir süre kaldı. Orada Gazâliye ve başka medreselerde ders verdi.Emevî Câmiine imâm ve hatîb tâyin edildi. İmâm ve hatîb olduğu süre içerisinde, daha önceki imâm ve hatîblerin yaptığı bid'atleri, dînimize sonradan ibâdet olarak sokulan şeyleri ortadan kaldırmaya çalıştı.
İzzeddîn bin Abdüsselâm, Şam'dan ayrılarak Kâhire'ye gitti. Mısır sultânı Sâlih Necmeddîn bin Kâmil, onunla sohbet etti ve ona çok ikrâmda bulundu. Sultan Sâlih, İzzeddîn bin Abdüsselâm'ı önce Amr bin Âs Câmiine hatîb ve daha sonra Mısır kâdılığına tâyin etti. Kâdılığı sırasında Mısır'da, vezîr Fahreddîn Osman, câminin yanına davul çalınacak bir yer inşâ edilmesini emretti. Bunu haber alan İzzeddîn bin Abdüsselâm, oranın inşâsını durdurdu. Buna râzı olmayan vezîr, derhâl İzzeddîn bin Abdüsselâmı görevinden azletti. Sultânın ağzından halîfe Mu'tasım'a bu durumu anlatan bir mektup yazıp gönderdi. Halîfe Mu'tasım, mektubu getirene; "Bunu sana sultan mı verdi?" diye sorunca, o da; "Hayır, vezîr Fahreddîn verdi." dedi. Bunun üzerine halîfe; "İzzeddîn bin Abdüsselâm'ın söylediği doğrudur. Hemen o câminin yanındaki davul çalınacak yeri iptâl edin." dedi. Halîfenin emri üzerine, oraya davulhâne yapılmadı. Daha sonra Sultan Sâlih, Kâhire'de Kasreyn ile Ma'rûf arasında olan bir yere Selâhiyye Medresesini inşâ ettirdi ve İzzeddîn bin Abdüsselâm'ı oraya Şâfiî mezhebi fıkıh kürsüsüne müderris tâyin etti. Burada bir çok kimseye fıkıh bilgilerini öğretti. İzzeddîn bin Abdüsselâm, Mısır'a gelmeden önce, fıkhî konularda fetvâları sâdece Abdülazîm Münzirî verirdi. İzzeddîn bin Abdüsselâm, Mısır'a gelince, Abdülazîm Münzirî fetvâ vermedi. Kendisinden fetvâ istiyenleri, İzzeddîn bin Abdüsselâm'a gönderdi.
Bir bayram günü İzzeddîn bin Abdüsselâm, sultanla bayramlaşmak üzere saraya gitti. Saraya girince, bütün herkesin sultanla bayramlaşmak için hazır bulunduğunu, âmirlerin ve ulemânın, sultanın önünde yerlere kadar eğildiğini gördü. İzzeddîn bin Abdüsselâm, sultânı, bir tâzim kelimesi olmadan ismi ile çağırarak; "Yâ Eyyûb! Allahü teâlâ kıyâmet gününde sana; "Sana bütün Mısır memleketini verdim. Yâni seni oraya sultan yaptım. Sen ise, hükmün altındaki topraklarda içki satılmasına müsâade ettin derse, o zaman senin tutanağın ne olacak?" diye sordu. Sultan Eyyûb; "Sen bunu gördün mü?" diye sorunca, İzzeddîn bin Abdüsselâm; "Evet, falan yerde, falan dükkânda açıktan açığa içki satılıyor ve daha başka birçok kötü işler oluyor. Sen bu memleketin sultânısın, niye bunlara mâni olmuyorsun?" dedi. Oradakilerin hepsi bu sözleri duydu. Sultan; "Efendim! Bunlar, benim zamânımda olan şeyler değildir. Babam zamânından kalan şeylerdir." dedi. Bunun üzerine İzzeddîn bin Abdüsselâm; "Hayır (onların aklî ve naklî hiçbir delîlleri yoktur, ancak) şöyle dediler: "Biz, atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerince giderek hidâyet buluruz" meâlindeki, Zuhrûf sûresi yirmi ikinci âyet-i kerîmesini okudu ve; "Kendi akıllarınca bunu tutanak olarak görürler. Hâlbuki bunlar hüccet değildir. Bunlarla hiçbir zaman kurtuluşa erişilemez. Yâni benim zamânımda değilde, babamın zamânından beri satılıyordu, demekle kurtulunmaz" dedi. Bunun üzerine sultan, derhal o içki satılan dükkânı kapattırdı. El-Bâcî, İzzeddîn bin Abdüsselâm'a; "Nasıl oldu da siz o kadar insanın içinde sultâna o sözleri söylediniz?" diye sorunca, "Sultan kibirlenmesin ve gururlanmasın diye söyledim" cevâbını verdi. O tekrar; "Sultandan korkmadınız mı?" diye sordu. O da; "Allahü teâlânın bana verdiği heybetten dolayı, sultan benim yanımda küçücük kaldı." diye cevap verdi."
Moğolların Kâhire'ye saldıracakları haberi geldiğinde Ramazân-ı şerîf ayı idi. Sultan Eyyûb, ordunun hazırlanmasını emretti. Bayramdan sonra düşmanla harb etmeyi uygun gördü. O sırada yanına İzzeddîn bin Abdüsselâm geldi ve; "Kalk! Hemen askerlerine haber ver, hiç zaman kaybetmeden harbe çıksınlar!" dedi. Sultan; "Askerler savaşa hazır değil." deyince, İzzeddîn bin Abdüsselâm; "Sen söz dinle ve askerlerinin harbe çıkmasını emret!" dedi. Sultan; "Sen, Allahü teâlânın bize zafer ihsân edeceğinden emin misin?" diye sordu. İzzeddîn binAbdüsselâm da; "Evet." dedi. Bunun üzerine sultan, askerlerini Moğollarla harb etmeye gönderdi. İzzeddîn bin Abdüsselâm'ın dediği gibi, müslüman ordusu zafer kazandı. Moğolları Bağdât'a kadar geri çekilmeye zorladılar.
Alâeddîn Ebû Hasan, İzzeddîn bin Abdüsselâm'ın yanına ilim öğrenmeye gittiği zaman, ona daha çok kibrin kötülüğünü ve ilim öğrenmenin önemini îzâh etti. İzzeddîn bin Abdüsselâm, bunun sebebini ise şöyle anlattı: "Ben, Şam'daki Dımeşk Câmiinin yanındaki odalardan birinde kalıyordum. Hava çok soğuktu. Gece uyurken ihtilâm oldum. Hemen kalkıp, oradaki havuzdan gusl abdesti aldım. Tekrar odama gidip yattım ve uykuda iken yine ihtilâm oldum. Dışarı çıkıp gusl abdesti aldım, odama gelip uyudum. Rüyâmda bir kimse bana; "Yâ İzzeddîn! Sen ilim mi istersin, yoksa amel mi istersin?" diye sordu. Ben de; "İlim isterim, zîrâ ilim beni amele götürür." dedim. Sabah olunca Tenbîh kitabını aldım. Çok kısa zamanda ezberledim ve kendimi bütünüyle ilme verdim. Böylece ilmim arttı ve ilim öğrenmeye devâm ettim.
Abdullah-i Baltâcî isminde, Allahü teâlânın bir velî kulu ile İzzeddîn bin Abdüsselâm arasında dostluk vardı. İzzeddîn bin Abdüsselâm, Abdullah-i Baltâcî'ye her sene bir mikdâr hediyeler gönderirdi. Bir sene yine İbn-i Abdüsselâm, Abdullah-i Baltâcî'ye bir deve yükü hediye gönderdi. Hediyelerin arasında, içinde peynir bulunan bir kap vardı.Hediyeleri götüren kişi Kâhire'ye gelince, peynir kabı kırıldı ve peynirler dökülmeye başladı. O sırada kap satan bir hıristiyan oraya geldi. O kişi hıristiyandan bir kap alıp kalan peynirleri koydu. Sonra Abdullah-i Baltâcî'nin evine o hediyeleri götüren kişi, kendi kendine; "Ben büyük bir mahcûbiyetten kurtuldum. Bu mevzuyu ancak Allahü teâlâ ve benden başka kimse bilemez." dedi. Abdullah-i Baltâcî'nin evine gitti. Talebeleri, getirilen eşyâları açıp, bir bir baktıktan sonra, hocalarına; arkadaşınız İzzeddîn bin Abdüsselâm şu şu hediyeleri göndermiş, dediler. Bunun üzerine Abdullah-i Baltâcî onlara; "Peyniri ve kabını içeri almayın ve onları getireni bana çağırın." dedi. O kişi huzûra girince, Abdullah-i Baltâcî; "Mâdem ki kap yolda kırıldı ve dökülmeye başladı. Sen niye hıristiyandan bir kap alıp, kabın içinde kalan peynirleri koydun ve bize getirdin. O peynirin yapıldığı sütü, hıristiyan bir kadın sağmıştı. O kadının eli hınzıra değmişti. Ve bu yüzden necis idi. Bir de hıristiyandan aldığın kabın içine koyduğun için, peyniri ve kabı kabûl etmem. Arkadaşım İzzeddîn bin Abdüsselâm'a selâmımı ve teşekkür ettiğimi söyle." dedi.
İzzeddîn bin Abdüsselâm Dımeşk'da olduğu zaman, büyük bir kıtlık oldu. İnsanlar bahçelerini ve arâzilerini ucuz fiyata sattılar. Hanımı, İzzeddîn bin Abdüsselâm'a gerdanlığını vererek, bir bahçe almasını istedi. İzzeddîn bin Abdüsselâm, sattığı gerdanlığın parasını fakirlere sadaka olarak dağıttı. Eve gidince, hanımı bahçe alıp almadığını sorduğunda; "Evet, onunla bir bahçe alacaktım. Fakat insanların çok zor durumda olduğunu gördüm. Bunun üzerine bahçe satın almayıp parayı halka sadaka dağıttım. Hanımı bu duruma hiç îtirâz etmeden; "Allahü teâlâ, sana ondan büyük bir hayır versin." dedi.
Bir şahsın İbn-i Abdüsselâm'a gelip, kendisini rüyâda gördüğünü ve bir şiir okuduğunu söyledi. Rüyâdaki şiiri orada da okudu. İzzeddîn bin Abdüsselâm bir müddet sustu ve şöyle dedi: "Ben 83 sene yaşarım. Çünkü bu şiir, Kusayr bin Azze'nindir. Onunla benim aramda aynı asırda yaşama bakımından ortak bir yönümüz yoktur. Ben Ehl-i sünnet ve cemâat îtikâdı üzereyim, o ise bozuk îtikâddadır. Ben şâir değilim, o şâirdir. Kabîlelerimiz de farklıdır. Ancak tek bir ortak yönümüz var. O da, ömürlerimizin aynı olmasıdır". Netice İbn-i Abdüsselâm'ın dediği gibi oldu ve 83 yaşında vefât etti.
Verâ ve takvâ sâhibi haramlardan ve şüphelilerden çok sakınan ve ârif bir zât olan İzzeddîn bin Abdüsselâm, fıkıh ilmini Fahreddîn bin Asâkir'den; usûl-i fıkhı Seyfeddin-i Âmidî'den; hadîs ilmini Ebû Muhammed bin Ebû Kâsım bin Asâkir, Abdüllatîf bin İsmâil el-Bağdâdî, Ömer bin Muhammed, Hanbel bin Muhammed, Kâdı Abdüssamed bin Muhammed'den ve birçok âlimden öğrendi. Berekât binİbrâhim'in sohbetlerine devâm etti.
Kendisinden ise; İmâm Alâeddîn Ebû Hasan el-Bâcî, Tâcüddîn İbn-ül-Firkâh, Hâfız Ebû Muhammed Dimyâtî, Hâfız Ebû Bekr Muhammed bin Yûsuf bin Mesdî, İbn-i Dakîk-ül-Iyd, Ebû Ahmed Abbâs ed-Dışnâviyyû, Ebû Muhammed Hibetullah Kıftî ve birçok âlim ilim öğrenip, hadîs-i şerîf rivâyet etti.
İzzeddîn bin Abdüsselâm, ilim öğrenmek için gittiği Şam'da bir süre kaldı. Orada Gazâliye ve başka medreselerde ders verdi.Emevî Câmiine imâm ve hatîb tâyin edildi. İmâm ve hatîb olduğu süre içerisinde, daha önceki imâm ve hatîblerin yaptığı bid'atleri, dînimize sonradan ibâdet olarak sokulan şeyleri ortadan kaldırmaya çalıştı.
İzzeddîn bin Abdüsselâm, Şam'dan ayrılarak Kâhire'ye gitti. Mısır sultânı Sâlih Necmeddîn bin Kâmil, onunla sohbet etti ve ona çok ikrâmda bulundu. Sultan Sâlih, İzzeddîn bin Abdüsselâm'ı önce Amr bin Âs Câmiine hatîb ve daha sonra Mısır kâdılığına tâyin etti. Kâdılığı sırasında Mısır'da, vezîr Fahreddîn Osman, câminin yanına davul çalınacak bir yer inşâ edilmesini emretti. Bunu haber alan İzzeddîn bin Abdüsselâm, oranın inşâsını durdurdu. Buna râzı olmayan vezîr, derhâl İzzeddîn bin Abdüsselâmı görevinden azletti. Sultânın ağzından halîfe Mu'tasım'a bu durumu anlatan bir mektup yazıp gönderdi. Halîfe Mu'tasım, mektubu getirene; "Bunu sana sultan mı verdi?" diye sorunca, o da; "Hayır, vezîr Fahreddîn verdi." dedi. Bunun üzerine halîfe; "İzzeddîn bin Abdüsselâm'ın söylediği doğrudur. Hemen o câminin yanındaki davul çalınacak yeri iptâl edin." dedi. Halîfenin emri üzerine, oraya davulhâne yapılmadı. Daha sonra Sultan Sâlih, Kâhire'de Kasreyn ile Ma'rûf arasında olan bir yere Selâhiyye Medresesini inşâ ettirdi ve İzzeddîn bin Abdüsselâm'ı oraya Şâfiî mezhebi fıkıh kürsüsüne müderris tâyin etti. Burada bir çok kimseye fıkıh bilgilerini öğretti. İzzeddîn bin Abdüsselâm, Mısır'a gelmeden önce, fıkhî konularda fetvâları sâdece Abdülazîm Münzirî verirdi. İzzeddîn bin Abdüsselâm, Mısır'a gelince, Abdülazîm Münzirî fetvâ vermedi. Kendisinden fetvâ istiyenleri, İzzeddîn bin Abdüsselâm'a gönderdi.
Bir bayram günü İzzeddîn bin Abdüsselâm, sultanla bayramlaşmak üzere saraya gitti. Saraya girince, bütün herkesin sultanla bayramlaşmak için hazır bulunduğunu, âmirlerin ve ulemânın, sultanın önünde yerlere kadar eğildiğini gördü. İzzeddîn bin Abdüsselâm, sultânı, bir tâzim kelimesi olmadan ismi ile çağırarak; "Yâ Eyyûb! Allahü teâlâ kıyâmet gününde sana; "Sana bütün Mısır memleketini verdim. Yâni seni oraya sultan yaptım. Sen ise, hükmün altındaki topraklarda içki satılmasına müsâade ettin derse, o zaman senin tutanağın ne olacak?" diye sordu. Sultan Eyyûb; "Sen bunu gördün mü?" diye sorunca, İzzeddîn bin Abdüsselâm; "Evet, falan yerde, falan dükkânda açıktan açığa içki satılıyor ve daha başka birçok kötü işler oluyor. Sen bu memleketin sultânısın, niye bunlara mâni olmuyorsun?" dedi. Oradakilerin hepsi bu sözleri duydu. Sultan; "Efendim! Bunlar, benim zamânımda olan şeyler değildir. Babam zamânından kalan şeylerdir." dedi. Bunun üzerine İzzeddîn bin Abdüsselâm; "Hayır (onların aklî ve naklî hiçbir delîlleri yoktur, ancak) şöyle dediler: "Biz, atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerince giderek hidâyet buluruz" meâlindeki, Zuhrûf sûresi yirmi ikinci âyet-i kerîmesini okudu ve; "Kendi akıllarınca bunu tutanak olarak görürler. Hâlbuki bunlar hüccet değildir. Bunlarla hiçbir zaman kurtuluşa erişilemez. Yâni benim zamânımda değilde, babamın zamânından beri satılıyordu, demekle kurtulunmaz" dedi. Bunun üzerine sultan, derhal o içki satılan dükkânı kapattırdı. El-Bâcî, İzzeddîn bin Abdüsselâm'a; "Nasıl oldu da siz o kadar insanın içinde sultâna o sözleri söylediniz?" diye sorunca, "Sultan kibirlenmesin ve gururlanmasın diye söyledim" cevâbını verdi. O tekrar; "Sultandan korkmadınız mı?" diye sordu. O da; "Allahü teâlânın bana verdiği heybetten dolayı, sultan benim yanımda küçücük kaldı." diye cevap verdi."
Moğolların Kâhire'ye saldıracakları haberi geldiğinde Ramazân-ı şerîf ayı idi. Sultan Eyyûb, ordunun hazırlanmasını emretti. Bayramdan sonra düşmanla harb etmeyi uygun gördü. O sırada yanına İzzeddîn bin Abdüsselâm geldi ve; "Kalk! Hemen askerlerine haber ver, hiç zaman kaybetmeden harbe çıksınlar!" dedi. Sultan; "Askerler savaşa hazır değil." deyince, İzzeddîn bin Abdüsselâm; "Sen söz dinle ve askerlerinin harbe çıkmasını emret!" dedi. Sultan; "Sen, Allahü teâlânın bize zafer ihsân edeceğinden emin misin?" diye sordu. İzzeddîn binAbdüsselâm da; "Evet." dedi. Bunun üzerine sultan, askerlerini Moğollarla harb etmeye gönderdi. İzzeddîn bin Abdüsselâm'ın dediği gibi, müslüman ordusu zafer kazandı. Moğolları Bağdât'a kadar geri çekilmeye zorladılar.
Alâeddîn Ebû Hasan, İzzeddîn bin Abdüsselâm'ın yanına ilim öğrenmeye gittiği zaman, ona daha çok kibrin kötülüğünü ve ilim öğrenmenin önemini îzâh etti. İzzeddîn bin Abdüsselâm, bunun sebebini ise şöyle anlattı: "Ben, Şam'daki Dımeşk Câmiinin yanındaki odalardan birinde kalıyordum. Hava çok soğuktu. Gece uyurken ihtilâm oldum. Hemen kalkıp, oradaki havuzdan gusl abdesti aldım. Tekrar odama gidip yattım ve uykuda iken yine ihtilâm oldum. Dışarı çıkıp gusl abdesti aldım, odama gelip uyudum. Rüyâmda bir kimse bana; "Yâ İzzeddîn! Sen ilim mi istersin, yoksa amel mi istersin?" diye sordu. Ben de; "İlim isterim, zîrâ ilim beni amele götürür." dedim. Sabah olunca Tenbîh kitabını aldım. Çok kısa zamanda ezberledim ve kendimi bütünüyle ilme verdim. Böylece ilmim arttı ve ilim öğrenmeye devâm ettim.
Abdullah-i Baltâcî isminde, Allahü teâlânın bir velî kulu ile İzzeddîn bin Abdüsselâm arasında dostluk vardı. İzzeddîn bin Abdüsselâm, Abdullah-i Baltâcî'ye her sene bir mikdâr hediyeler gönderirdi. Bir sene yine İbn-i Abdüsselâm, Abdullah-i Baltâcî'ye bir deve yükü hediye gönderdi. Hediyelerin arasında, içinde peynir bulunan bir kap vardı.Hediyeleri götüren kişi Kâhire'ye gelince, peynir kabı kırıldı ve peynirler dökülmeye başladı. O sırada kap satan bir hıristiyan oraya geldi. O kişi hıristiyandan bir kap alıp kalan peynirleri koydu. Sonra Abdullah-i Baltâcî'nin evine o hediyeleri götüren kişi, kendi kendine; "Ben büyük bir mahcûbiyetten kurtuldum. Bu mevzuyu ancak Allahü teâlâ ve benden başka kimse bilemez." dedi. Abdullah-i Baltâcî'nin evine gitti. Talebeleri, getirilen eşyâları açıp, bir bir baktıktan sonra, hocalarına; arkadaşınız İzzeddîn bin Abdüsselâm şu şu hediyeleri göndermiş, dediler. Bunun üzerine Abdullah-i Baltâcî onlara; "Peyniri ve kabını içeri almayın ve onları getireni bana çağırın." dedi. O kişi huzûra girince, Abdullah-i Baltâcî; "Mâdem ki kap yolda kırıldı ve dökülmeye başladı. Sen niye hıristiyandan bir kap alıp, kabın içinde kalan peynirleri koydun ve bize getirdin. O peynirin yapıldığı sütü, hıristiyan bir kadın sağmıştı. O kadının eli hınzıra değmişti. Ve bu yüzden necis idi. Bir de hıristiyandan aldığın kabın içine koyduğun için, peyniri ve kabı kabûl etmem. Arkadaşım İzzeddîn bin Abdüsselâm'a selâmımı ve teşekkür ettiğimi söyle." dedi.
İzzeddîn bin Abdüsselâm Dımeşk'da olduğu zaman, büyük bir kıtlık oldu. İnsanlar bahçelerini ve arâzilerini ucuz fiyata sattılar. Hanımı, İzzeddîn bin Abdüsselâm'a gerdanlığını vererek, bir bahçe almasını istedi. İzzeddîn bin Abdüsselâm, sattığı gerdanlığın parasını fakirlere sadaka olarak dağıttı. Eve gidince, hanımı bahçe alıp almadığını sorduğunda; "Evet, onunla bir bahçe alacaktım. Fakat insanların çok zor durumda olduğunu gördüm. Bunun üzerine bahçe satın almayıp parayı halka sadaka dağıttım. Hanımı bu duruma hiç îtirâz etmeden; "Allahü teâlâ, sana ondan büyük bir hayır versin." dedi.
Bir şahsın İbn-i Abdüsselâm'a gelip, kendisini rüyâda gördüğünü ve bir şiir okuduğunu söyledi. Rüyâdaki şiiri orada da okudu. İzzeddîn bin Abdüsselâm bir müddet sustu ve şöyle dedi: "Ben 83 sene yaşarım. Çünkü bu şiir, Kusayr bin Azze'nindir. Onunla benim aramda aynı asırda yaşama bakımından ortak bir yönümüz yoktur. Ben Ehl-i sünnet ve cemâat îtikâdı üzereyim, o ise bozuk îtikâddadır. Ben şâir değilim, o şâirdir. Kabîlelerimiz de farklıdır. Ancak tek bir ortak yönümüz var. O da, ömürlerimizin aynı olmasıdır". Netice İbn-i Abdüsselâm'ın dediği gibi oldu ve 83 yaşında vefât etti.