Otuz ikinci Osmanli padisahidir. Babasi Sultan II. Mahmud, annesi buyuk hayir ve hasenatlar sahibi Pertevniyal Sultandir.
1861 yilinda tahta geçti. Saltanat muddeti 14 senedir. Zeki ve hamleli bir padisahdi. Kendisine kuçuk yastan itibaren gayet itinali bir tahsil yaptirilmisti.
Onun saltanatina tekaddum eden gunlerde "Tanzimat Fermani" ile bati taklidçiligi yolu açilmis ve bu istikamette atilan adimlar, halkin ruhunda devlete karsi ilk kuskunluk tohumlarini filizlendirmeye baslamisti. Sultan II. Mahmud ve halefi Sultan Abdulmecid, bu yolda yurumus, ananevi ordu seklimiz olan yeniçeriligin ilgasindan cenazelerin bando-mizikayla kaldirilmasina kadar çesitli inkilab hareketleriyle devletin tebasina yabancilasmasi ve ahkam-i seriyyeden uzaklasmaya baslamasi çigirini açmislardi. Halk kuskun; rical, bati aleminin kaydettigi terakki karsisinda saskin ve mutereddiddi. Islamin dusmanlari ise, bati ile aramizda husule gelen mesafenin vebalini, muazzez Islama yuklemek için sinsi bir propaganda faaliyetine girismis bulunuyordu. O derecede ki, daha sonra sair Ziya Pasa bu keyfiyeti, su beyti ile en guzel bir surette ifade edecekti:
"Islam imis devlete pabend-i terakki,
Evvel yog idi isbu rivayet yeni çikti!.."
Halbuki Avrupadaki terakki, hiristiyanligin veya ona dayanan usul, erkan ve kulturun mahsulu degildi. Bu keyfiyet, Amerikanin kesfi ve buradan buyuk bir bakir servet elde edilmesi, buharli geminin icadiyla Afrikanin guneyindeki Umidburnundan dolasilmasi ve bu suretle baharat, ipekli kumaslar gibi uzak sark mallarinin batiya intikaliyle ticaret yollarinin degismis bulunmasi ve bunun neticesinde Avrupada bir "sanayi inkilab"i vucuda gelmesi gibi busbutun baska ve sirf iktisadi olan sebeplerin eseriydi. Hal boyleyken, dusmanlarimiz iki alem arasindaki farki, yanlis bir tevil, tefsir ve telkin ile bizi kendi orijinal (nevi sahsina munhasir) dunya gorusumuzden, ictimai nizamimizdan ve pur-islami olan hayat uslubumuzdan uzaklastirmaya basladilar. Bu yanlis yolu, bize kasden dogru gosterip terakki için yegane çare imis gibi telkin ettiler. Bu telkin, basta devrin pasalari olmak uzere padisahlari bile tesiri altina alacak bir sumul kazandi.
Diger taraftan 1826 yilinda yeniçeriligin ilgasiyla ananevi ordu nizami bozuldugundan iki yil sonra Ruslarin onbes bin kisi gibi cuzi bir kuvvetle Edirneye sarkabilmeleri, 1829 yilinda Yunanistanin kurulusu emr-i vakisi ile karsilasilmasi, 1832de bir Osmanli valisi Kavalali Mehmed Ali Pasanin ordusunun Kutahyaya kadar gelebilmesi ve asirlardan beri maglubiyet gormemis bir devletin bu durum karsisinda Rusyadan yardim istemek mecburiyetinde kalmasi, milli gururu rencide etmis, vicdanlar rahatsiz olmustu.
II. Mahmud, devrinin gailelerinden teessure kapilmis, verem olmustu. Ciliz, hastalikli ve bati kasisinda aciz bir padisahdi. Halefi Sultan Abdulmecid de ayni bati taklidçiligi yolunda yurumustu. Bunlarin arkasindan gelen Sultan Abdulaziz ise, cesur, hamleli, fikren ve ruhen saglam bir padisah olarak halkin ruhunda birikmis olan melali (huznu), kisa zamanda surura çevirmis, eski futuhat devirlerinin avdet edecegi umidlerinin belirmesine sebep olmustu. Pehlivan yapili vucudu da bu hissi takviye ediyordu. Gerçekten guresi tesvik eden, dusmanlarina karsi harbi goze almaktan çekinmeyen, bu maksadla ordu ve donanmayi dunyanin en ileri seviyesine çikarmaya çalisan Sultan Abdulazizin devri, Tanzimatla baslayan yilginliktan milletçe silkinip dogrulma temayullerinin bir baslangici olmustu. Onun faaliyetlerinin ana hedefi Tanzimatla açilmis bulunan batililasma hareketlerini akamete ugratarak, kendi milli ve dini huviyetine sadik kalmak ve bu yolda ilerlemekti. Lakin kendisine tekaddum eden yillarda bu kendinden kaçis, o hadde vasil olmustu ki, Napolyon Code-civili (Kod Sivil) denilen Fransiz medeni kanunu aynen tercume edilip alinarak, musluman tebaya tatbik edilmesi gibi temayuller belirmisti. Sultan Abdulaziz, bu cinayet derecesinde vahim olan hareketi, devrinin buyuk alimi olan Ahmed Cevdet Pasa ile elele vererek Islam hukukundan yapilmis bir medeni kanun demek olan Mecelle-yi Ahkam-i Adliyyeyi kisaca "Mecelle" denilen buyuk kanun metnini ortaya çikararak onlemistir. Zamaninin butun silahlarini en iyi bir sekilde kullanmayi ogrenmis olan Sultan Abdulaziz, dedesi Yavuz Sultan Selim Han gibi olmaya çalisiyordu.
Sultan Abdulmecid Hanin olumu uzerine 1861de tahta çikmisti. Osmanli Devletinin durumu son derece karisik idi. Mali sikinti son haddindeydi. Karadagda çikan isyan, Sirplarla savasa yol açabilecek durumda idi. Avrupa devletleri bu hali firsat bilerek, aracilik tekliflerini arttiriyorlardi. Zira Sultanin Tanzimattan vaz geçmesinden endise duyuyorlardi.
Bu durumu fark eden Sultan, hemen bir hatt-i humayun çikardi. Fermanda soyle deniyordu:
"Devletin maddi gucunun artirilmasi ve halkin hayat seviyesinin yukseltilmesinden baska maksadimiz yoktur. Devlet malinin telef edilmemesi ve israfdan korunmasi sarttir. Muslim ve gayr-i muslim ayird etmeksizin memleketimizde yasayan herkes, dinimizin emirleri çerçevesinde adaletle yonetilecek ve hepsi adalet onunde esit muamele gorecektir.
Yuce devletimizin istiklalinin devam etmesi ve halkin refah içinde yasamasi, en buyuk gayemizdir. Cenab-i Hakk, Peyygamber -Sallallahu Aleyhi ve Sellem- hurmetine cumlemizi muvaffak eylesin!"
Bu fermanla birlikte mevcud hukumetin de yerinde birakilmasi, batili devletlerin Tanzimatla alakali endiselerini nisbeten ortadan kaldirdi.
Sultan, israfa karsi, kendinden ve saraydan baslayarak tedbirler aldi. Devletin mali durumunu duzeltmeye basladi.
Sultan Abdulaziz, butun dunyanin alakasini celbetmis bulunuyordu. Bundan dolayi, Fransa ve Ingiltereye davet edildi. 1867de Dolmabahçe onunden Sultaniye yatina binerek yola çikti. Boylece Osmanli tarihinde yabanci ulkelere seyahat eden ilk padisah oldu.
Koca Sultan, Pariste buyuk bir torenle III. Napolyon tarafindan karsilandi. Serefine verilen yemekte yanina oturan III. Napolyonun:
"Ekselans Hazretleri! Girit için en guzel çozum yolu olarak, adanin Yunanistana terkini dusunseniz!.." demesi uzerine Sultan celallendi. O diplomatik munasebetlerde zaaf gosterecek bir padisah degildi. Bundan dolayi, bu kendisini yoklama mahiyetindeki suale su cevabi verdi:
"Ekselans! Osmanli Devleti, yirmiyedi sene Girit için kan doktu. Her karis topragini sehid kanlari ile suladi. Ordumda tek bir asker, donanmamda tek bir sandal kalana kadar ecdad mirasini korumak mecburiyetindeyim..."
Beklenmiyen bu siddet karsisinda III. Napolyon, ozur dilemek zorunda kaldi.
Sultan, Ingiltere ve Fransa seyahatinden Istanbula muhtesem ve gayet basarili diplomatik zaferlerle donmustu.
Istanbulda da halkin coskun tezahurati ile karsilandi. Zira millet, Onda yukselis devri padisahlarinin temayul ve dirayetini goruyor ve yeni zaferlerle devletin, bir kere daha silkinip sahlanacagini umuyordu.
Sultan Abdulaziz, ecdadin devri ile kendi devri arasindaki kudret ve ihtisam farkini su sozleri ile ne guzel ifade etmistir:
"Atalarimiz batiya at sirtinda futuhat için giderlerdi. Bizler ise, simdi tren ve vapurla, ancak diplomatik seyahat için gidebiliyoruz!"
Abdulaziz Han, gayet dindarane ve intizamli bir hayat suren durust bir insandi. Hayati boyunca su yerine zemzem içecek kadar takva sahibi idi. Hatta Avrupaya seyahate gittigi zaman, abdest suyunu beraberinde goturdugu rivayet edilir. Muntazaman namaz kilar ve çok çok Kuran-i Kerim okurdu. Caniyane bir surette katledildigi zaman odasindaki kuçuk masanin uzerinde "Sure-i Yusuf" açik oldugu halde bir Kuran-i Kerim bulunmustu. Onun mubarek kanlarinin bulastigi bu Kuran-i Kerim, elan Topkapi Sarayinda muhafaza edilmektedir.
Birgun hasta yataginda baygin ve sararmis bir vaziyette yatarken Sultan Abdulazize:
"Medine-i Munevvere mucavirlerinden bir dilekçe var!" denildiginde yaverlerine:
"Derhal beni ayaga kaldiriniz! Harameynden gelen talebleri ayakta dinleyeyim! Allah Rasulune komsu olanlarin talebleri, boyle ayak uzatilarak edebe mugayir bir sekilde dinlenmez!.." diyerek Medineye ve Hazret-i Peygambere olan muhabbetini guzel bir surette izhar etmistir.
Her Medine-i Munevvere postasi geldiginde abdest tazeler, mektuplari «Bunlarda Medine-i Munevverenin tozu var!» diye opup alnina goturur, ondan sonra baskatibe uzatir ve «Aç, oku!» derdi.
Yukarida arzedildigi gibi Abdulaziz Han tahta çiktigi zaman, batililarca adeta buyulenmis ve onlarin siyasi emellerine tabi bir hale gelmis bulunan ve kendilerine Jon Turk (Genç Turk) denilen insanlar elinde devletin içten çokertilme faaliyetinin had safhaya ulasdigi bir devredir. Bunlar -ekseriyetle- Fransada tahsil gormus ve orada hususi bir sekilde misyonerler tarafindan sinsice yetistirilmis, Istanbula kalbleri Fransiz, uniformalari Osmanli olarak donmus kimselerdi. Sanki devletin içinde garbin yeniçerileri olmuslardi. Memleket, disdan maddi istilaya ugrarken, içten de manevi bir tahribata maruzdu. Tanzimat Fermani ile misyonerlik faaliyetleri artmis, basta Ermeniler olmak uzere hiristiyan azinliklar ustundeki tahrikler çogalmisti. Mesela Harput bolgesinde altmisiki misyoner merkezi açilmis, yirmibir kilise yapilmisti. Kadin misyoner Maria A. West, "Romance of Mission"adli kitabinda:
"Ermenilerin ruhuna girdik.. Hayatlarinda ihtilal yaptik!.." demektedir.
Lisan ogretmek gayesi ile Anadolunun her tarafinda, aslinda birer misyonerlik karargahi olan birçok mektebler açilmisti. Bu faaliyetlerin en yogun goruldugu yabanci okullar arasinda Gaziantepdeki Antep, Merzifondaki Anadolu ve Istanbuldaki Robert Koleji basta gelir. Bazilarina ise, hiç Turk talebe alinmamistir. Okul muduriyetlerine papazlar tayin edilmistir.
Memleket bir kultur erozyonu ile karsi karsiya gelmisti. Abdulmecid Han devrinden kalan bu çokuntu, Abdulaziz Hanin direnmeleri ile asgariye inmis, neticede bu mukavemet, Onun sehadet kanlarina burunmesine vesile olmustur.
Sultan Abdulaziz Han, gayet ileri goruslu bir padisahdi. Belgrad, Istanbul, Bagdad ve Kahireyi elimizde bulundurmadikça cihan siyasetinde buyuk bir rol oynayamayacagimizi soylerdi. Bu gorus, bilahare Almanlarin emperyalist temayullerinin uyandigi sirada getirdikleri "yedi B" formulune benzemektedir. Almanlar, buyuk devlet olabilmek için Berlinden Bombaya kadar "B" harfi ile baslayan yedi buyuk merkezin ele geçirilmesi luzumundan bahsetmislerdir.
Sultan Abdulaziz Hanin siyasi emelleri içinde Turkistan bile vardi. Oraya el atmis, Iran ve Turkistanda Turk unsurlar için Turkçe egitim yapan mekteblerin açilmasina amil olmustur.
Donanmasinin Kizildenizdeki bolumu, Endonezyayi tenkile (ezmeye) giden Ingiliz donanmasinin onunu kesmis, Onu geri donmeye mecbur birakmisti. Gerçekten de denizcilige o kadar ehemmiyet vermisti ki, Onun zamaninda Fransiz gemilerinin Haliç tersanesinde muvaffakiyetle tamirinden dolayi III. Napolyon bir tesekkur mektubu gondermisti.
Bu durum, Osmanlinin hasta adam diye ifadelendirildigi bir devirde bile gosterdigi kudret ve muvaffakiyetin sahane bir misalidir. O boylece hala "devlet-i ebed-muddet" diye yad olunmaya layik bir devlet oldugunu gostermisti.
Sultan Abdulazizin saltanat yillarinda, otuz sene muddetle Ruslara karsi sanli bir mucadele vermis ve nihayet teslim olmak zorunda kalmis bulunan Seyh Samil Hazretleri, hacc için Çardan izin almis ve Istanbulu ziyarete gelmisti. Sultan, sarayda birçok hazirliklar yaptirmis, butun Istanbulu buyuk bir sevinç kaplamisti. Herkes sahile toplanmisti. Rus vapuru Dolmabahçe onunde demirlediginde, Sultan Abdulazizin saltanat kayiklari, Imam Samili ve aile efradini saraya getirdiler. Abdulaziz Han, Onu sarayin kapisinda karsiladi ve buyuk bir hurmetle:
"Babam kabrinden kalksaydi, ancak bu kadar sevinebilirdim!" diyerek bir çok iltifatlarda bulundu.
HAINANE BIR SUIKAST
Çesitli vesilelerle su-i halleri gorulmus, once azledilmis, sonra tekrar kendilerine mevki verilmis olan dort kisi; Huseyin Avni Pasa, Mithat Pasa, Mutercim Rusdu Pasa ile Hayrullah Efendi, padisaha ihtilal hazirligi yapiyorlardi.
Huseyin Avni Pasa, 1871de gorevinden azledilip rutbeleri sokulerek Ispartaya gonderilmisti. Daha sonra da Mahmud Nedim Pasa tarafindan seraskerlikten de azledilmisti. Yapmak istediklerini «Kinim dinimdir!» diyerek ifade eden Huseyin Avni Pasa, Sultanin hal edilmesi yaninda Onu oldurmegi de dusunuyordu.
Mithat Pasa ise, siyasi ve din kulturunden mahrum olarak yetismisti. Yanlis kararlarindan ve yolsuzluklarindan oturu sadrazamliktan azledilmisti. Hayal-perest olan Mithat Pasanin, birgun içki masasinda Osmanli hanedanini ortadan kaldirip sultan olacagini iddia ederek:
"Bunda ne var ki?! Al-i Osman olacagina biraz da Al-i Mithat olsun!.." dedigi rivayet olunmaktadir.
Mutercim Rusdu Pasa, iki sefer sadarete, uç defa da seraskerlige getirilmesine ragmen su-i halinden dolayi azledilmisti. O da menfaatinin kesilmesi sebebi ile padisaha kin baglamisti.
Hayrullah Efendiye gelince, Rusdu Pasanin himayesi ile getirildigi Seyhulislamlik makamindan bir ay gibi kisa bir zamanda azledilmesi, onun da padisaha karsi kin baglamasina sebeb olmustu.
Bu dortlu çete grubu, talebeleri kiskirtarak numayis yaptilar. Padisah, kan dokulmemesi için yine bunlari is basina geçirdi. Boylece ihtilalciler, istedikleri yere ulastilar. Is padisahi hal etmege kaldi.
Ihtilal sabahi, Darus-seade Agasi Cevher Aga, padisahi uyandirmaga cesaret edemedi. Pertevniyal Valide Sultani uyandirdi. O da Sultan Abdulaziz Hani uyandirdi. Yeni padisahin culus toplari atiliyordu. Abdulaziz Han annesine:
"Bunlar beni III. Selime mi dondurecekler? Ben bunu kimlerin yaptigini biliyorum..." diyerek ihtilalcileri saydi. Sonra dilinden:
"Ben bu felaketi, otuz-kirk defa ruyamda gordum.. Takdir-i ilahi boyle imis!" ifadeleri dokuldu.
Sultan Abdulaziz Han, sagnak yagmuru altinda kayiklarla Topkapi Sarayina goturuldu. Sahsi serveti, hanimlarin kulaklarindaki kupelere kadar ihtilalciler tarafindan yagmalandi. III. Selimin odasina goturuldu. Abdulaziz Han:
"Beni amcam gibi burada bitirmek istiyorlar!" dedi.
Uç gun kuru tahta uzerinde aç ve susuz olarak birakildi. Islak elbiselerinin degistirilmesine dahi izin verilmedi.
Daha sonra kendisi için ayrilan odaya geçirildi. Fakat Sultan Abdulaziz, V. Murada mektup yazarak Besiktastaki Feriyye Sarayina naklini istedi. Arzusu yerine getirilerek Feriyye Sarayina nakledildi.
Huseyin Avni Pasa, pehlivanlardan uç kisiyi Feriyye Sarayinda mahsus bahçivanlikla vazifelendirdi. 4 Haziran 1876 sabah sularinda odasina girdiler. Abdulaziz Han, bir muddet onlara karsi koydu. Cinayete intihar susu vermek için Onun bileklerinin damarlarini kesen zorbalar, hiçbir sey yokmus gibi gizlice islerinin basina donduler.
Valide Sultan, oglunun kanlar içinde yerde yattigini gorunce aglamaya basladi. Tertipledigi katlin neticesini almak için Huseyin Avni Pasa, saraya geldi. Yarali Sultani saray karakolunun kahve ocagina goturulmesini emretti. Henuz can çekisen Sultana doktor mudahelesini geciktirdi. Mazlum Sultan, caniler çetesi Huseyin Avni, Mithat ve Rusdu Pasalarin gozleri onunde sehiden vefat etti.. Rahmetullahi Aleyh!..
Sultan Abdulaziz Hanin hunharca katli uzerine kizkardesi Adile Sultanin yureginden su izdirapli misralar dokulmustur:
Cihan matem tutup kan aglasin Abdulaziz Hana
Meded Allah, mubarek cismi boyandi kizil kana!..
Nasil hemsiresi bu Adile yanmaz o hakana,
Ki kiydi bunca zalimler karindas-i cihan-bana...
Hazret-i Peygamber -Sallallahu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz:
"Halis insan, buyuk bir tehlike uzerindedir!" buyurmuslardir.
Sultan Abdulazizin feci bir surette ortadan kaldirilmasi da, bu hadis-i serifte isaret edilen tehlike sebebiyle olmustur. Ancak bu olus, Onun sahsindan ziyade milletin kaderiyle alakali bir ilahi takdirden baska turlu izah olunamaz. Zira Sultan Abdulazizin feci katli, milli tarihimizin en onemli bir donum noktasi olmustur.
Gerçekten Ondan sonra felaketlerin onu alinamamis, çokus, Sultan Abdulhamidin dirayetli siyasetiyle bir muddet geciktirilmisse de, nihayet bu azametli devletin yikilmasi ve ulkemizde Islamin gariblik doneminin baslamasi onlenememistir.
Muhammed Ali ESMELI
MILLETIN DUASI
Etmek için gonlu rahmetten cuda
Ummana uzanan eller kirilsin!
Vermisiz veririz binlerce feda,
Reyhana uzanan eller kirilsin!
Garibdir bu dinin gulleri ya Rab,
Kahreyle su kara yelleri ya Rab,
Sanki Ebu Lehebin elleri ya Rab,
Imana uzanan eller kirilsin!
Nura nefret kusan Ebu Cehiller,
Zulumde Nemruddan daha ehiller,
Ya Rab, bunlar hiç insafli degiller;
Kurana uzanan eller kirilsin!
Gonul kabemizi yikmaya gelen,
Melun Ebrehenin ustune gokten,
Sal Ebabil kuslarini yeniden
Burhana uzanan eller kirilsin!
Bizi haramiye kervan eyleme,
Su yerde ismini kurban eyleme,
Yedi kat gokleri zindan eyleme,
Ezana uzanan eller kirilsin!
Tuzaklar bulbulu bogmadan daha,
Gulu kurban için egmeden daha,
Kirli parmaklari degmeden daha,
Vicdana uzanan eller kirilsin!
Onune serilmis onca ibreti,
Gormez helak olan bunca milleti.
Su kor baslar haketmistir zilleti
Yarana uzanan eller kirilsin!
Koru Kuranini, yasasin Islam,
Safasi, sifasi eylesin devam,
Hasta can çikmadan yalvarir Mevlam
Dermana uzanan eller kirilsin!..
Hazret-i Nuh gibi avaz eyleriz,
Ve "enni maglubun fentasir" deriz.
Ver nusrat elini tutsun elimiz
Subhana uzanan eller kirilsin!
Sukuti der, budur bir tek silahim,
Duamizi kabul eyle Allahim.
Bir mujdeyle dogsun artik sabahim
Irfana uzanan eller kirilsin!
Nankorlere hurmet için seytanca
Furkana uzanan eller kirilsin!
Osman Topbas
Kaynak: Altinoluk dergisi, Ekim 1997
1861 yilinda tahta geçti. Saltanat muddeti 14 senedir. Zeki ve hamleli bir padisahdi. Kendisine kuçuk yastan itibaren gayet itinali bir tahsil yaptirilmisti.
Onun saltanatina tekaddum eden gunlerde "Tanzimat Fermani" ile bati taklidçiligi yolu açilmis ve bu istikamette atilan adimlar, halkin ruhunda devlete karsi ilk kuskunluk tohumlarini filizlendirmeye baslamisti. Sultan II. Mahmud ve halefi Sultan Abdulmecid, bu yolda yurumus, ananevi ordu seklimiz olan yeniçeriligin ilgasindan cenazelerin bando-mizikayla kaldirilmasina kadar çesitli inkilab hareketleriyle devletin tebasina yabancilasmasi ve ahkam-i seriyyeden uzaklasmaya baslamasi çigirini açmislardi. Halk kuskun; rical, bati aleminin kaydettigi terakki karsisinda saskin ve mutereddiddi. Islamin dusmanlari ise, bati ile aramizda husule gelen mesafenin vebalini, muazzez Islama yuklemek için sinsi bir propaganda faaliyetine girismis bulunuyordu. O derecede ki, daha sonra sair Ziya Pasa bu keyfiyeti, su beyti ile en guzel bir surette ifade edecekti:
"Islam imis devlete pabend-i terakki,
Evvel yog idi isbu rivayet yeni çikti!.."
Halbuki Avrupadaki terakki, hiristiyanligin veya ona dayanan usul, erkan ve kulturun mahsulu degildi. Bu keyfiyet, Amerikanin kesfi ve buradan buyuk bir bakir servet elde edilmesi, buharli geminin icadiyla Afrikanin guneyindeki Umidburnundan dolasilmasi ve bu suretle baharat, ipekli kumaslar gibi uzak sark mallarinin batiya intikaliyle ticaret yollarinin degismis bulunmasi ve bunun neticesinde Avrupada bir "sanayi inkilab"i vucuda gelmesi gibi busbutun baska ve sirf iktisadi olan sebeplerin eseriydi. Hal boyleyken, dusmanlarimiz iki alem arasindaki farki, yanlis bir tevil, tefsir ve telkin ile bizi kendi orijinal (nevi sahsina munhasir) dunya gorusumuzden, ictimai nizamimizdan ve pur-islami olan hayat uslubumuzdan uzaklastirmaya basladilar. Bu yanlis yolu, bize kasden dogru gosterip terakki için yegane çare imis gibi telkin ettiler. Bu telkin, basta devrin pasalari olmak uzere padisahlari bile tesiri altina alacak bir sumul kazandi.
Diger taraftan 1826 yilinda yeniçeriligin ilgasiyla ananevi ordu nizami bozuldugundan iki yil sonra Ruslarin onbes bin kisi gibi cuzi bir kuvvetle Edirneye sarkabilmeleri, 1829 yilinda Yunanistanin kurulusu emr-i vakisi ile karsilasilmasi, 1832de bir Osmanli valisi Kavalali Mehmed Ali Pasanin ordusunun Kutahyaya kadar gelebilmesi ve asirlardan beri maglubiyet gormemis bir devletin bu durum karsisinda Rusyadan yardim istemek mecburiyetinde kalmasi, milli gururu rencide etmis, vicdanlar rahatsiz olmustu.
II. Mahmud, devrinin gailelerinden teessure kapilmis, verem olmustu. Ciliz, hastalikli ve bati kasisinda aciz bir padisahdi. Halefi Sultan Abdulmecid de ayni bati taklidçiligi yolunda yurumustu. Bunlarin arkasindan gelen Sultan Abdulaziz ise, cesur, hamleli, fikren ve ruhen saglam bir padisah olarak halkin ruhunda birikmis olan melali (huznu), kisa zamanda surura çevirmis, eski futuhat devirlerinin avdet edecegi umidlerinin belirmesine sebep olmustu. Pehlivan yapili vucudu da bu hissi takviye ediyordu. Gerçekten guresi tesvik eden, dusmanlarina karsi harbi goze almaktan çekinmeyen, bu maksadla ordu ve donanmayi dunyanin en ileri seviyesine çikarmaya çalisan Sultan Abdulazizin devri, Tanzimatla baslayan yilginliktan milletçe silkinip dogrulma temayullerinin bir baslangici olmustu. Onun faaliyetlerinin ana hedefi Tanzimatla açilmis bulunan batililasma hareketlerini akamete ugratarak, kendi milli ve dini huviyetine sadik kalmak ve bu yolda ilerlemekti. Lakin kendisine tekaddum eden yillarda bu kendinden kaçis, o hadde vasil olmustu ki, Napolyon Code-civili (Kod Sivil) denilen Fransiz medeni kanunu aynen tercume edilip alinarak, musluman tebaya tatbik edilmesi gibi temayuller belirmisti. Sultan Abdulaziz, bu cinayet derecesinde vahim olan hareketi, devrinin buyuk alimi olan Ahmed Cevdet Pasa ile elele vererek Islam hukukundan yapilmis bir medeni kanun demek olan Mecelle-yi Ahkam-i Adliyyeyi kisaca "Mecelle" denilen buyuk kanun metnini ortaya çikararak onlemistir. Zamaninin butun silahlarini en iyi bir sekilde kullanmayi ogrenmis olan Sultan Abdulaziz, dedesi Yavuz Sultan Selim Han gibi olmaya çalisiyordu.
Sultan Abdulmecid Hanin olumu uzerine 1861de tahta çikmisti. Osmanli Devletinin durumu son derece karisik idi. Mali sikinti son haddindeydi. Karadagda çikan isyan, Sirplarla savasa yol açabilecek durumda idi. Avrupa devletleri bu hali firsat bilerek, aracilik tekliflerini arttiriyorlardi. Zira Sultanin Tanzimattan vaz geçmesinden endise duyuyorlardi.
Bu durumu fark eden Sultan, hemen bir hatt-i humayun çikardi. Fermanda soyle deniyordu:
"Devletin maddi gucunun artirilmasi ve halkin hayat seviyesinin yukseltilmesinden baska maksadimiz yoktur. Devlet malinin telef edilmemesi ve israfdan korunmasi sarttir. Muslim ve gayr-i muslim ayird etmeksizin memleketimizde yasayan herkes, dinimizin emirleri çerçevesinde adaletle yonetilecek ve hepsi adalet onunde esit muamele gorecektir.
Yuce devletimizin istiklalinin devam etmesi ve halkin refah içinde yasamasi, en buyuk gayemizdir. Cenab-i Hakk, Peyygamber -Sallallahu Aleyhi ve Sellem- hurmetine cumlemizi muvaffak eylesin!"
Bu fermanla birlikte mevcud hukumetin de yerinde birakilmasi, batili devletlerin Tanzimatla alakali endiselerini nisbeten ortadan kaldirdi.
Sultan, israfa karsi, kendinden ve saraydan baslayarak tedbirler aldi. Devletin mali durumunu duzeltmeye basladi.
Sultan Abdulaziz, butun dunyanin alakasini celbetmis bulunuyordu. Bundan dolayi, Fransa ve Ingiltereye davet edildi. 1867de Dolmabahçe onunden Sultaniye yatina binerek yola çikti. Boylece Osmanli tarihinde yabanci ulkelere seyahat eden ilk padisah oldu.
Koca Sultan, Pariste buyuk bir torenle III. Napolyon tarafindan karsilandi. Serefine verilen yemekte yanina oturan III. Napolyonun:
"Ekselans Hazretleri! Girit için en guzel çozum yolu olarak, adanin Yunanistana terkini dusunseniz!.." demesi uzerine Sultan celallendi. O diplomatik munasebetlerde zaaf gosterecek bir padisah degildi. Bundan dolayi, bu kendisini yoklama mahiyetindeki suale su cevabi verdi:
"Ekselans! Osmanli Devleti, yirmiyedi sene Girit için kan doktu. Her karis topragini sehid kanlari ile suladi. Ordumda tek bir asker, donanmamda tek bir sandal kalana kadar ecdad mirasini korumak mecburiyetindeyim..."
Beklenmiyen bu siddet karsisinda III. Napolyon, ozur dilemek zorunda kaldi.
Sultan, Ingiltere ve Fransa seyahatinden Istanbula muhtesem ve gayet basarili diplomatik zaferlerle donmustu.
Istanbulda da halkin coskun tezahurati ile karsilandi. Zira millet, Onda yukselis devri padisahlarinin temayul ve dirayetini goruyor ve yeni zaferlerle devletin, bir kere daha silkinip sahlanacagini umuyordu.
Sultan Abdulaziz, ecdadin devri ile kendi devri arasindaki kudret ve ihtisam farkini su sozleri ile ne guzel ifade etmistir:
"Atalarimiz batiya at sirtinda futuhat için giderlerdi. Bizler ise, simdi tren ve vapurla, ancak diplomatik seyahat için gidebiliyoruz!"
Abdulaziz Han, gayet dindarane ve intizamli bir hayat suren durust bir insandi. Hayati boyunca su yerine zemzem içecek kadar takva sahibi idi. Hatta Avrupaya seyahate gittigi zaman, abdest suyunu beraberinde goturdugu rivayet edilir. Muntazaman namaz kilar ve çok çok Kuran-i Kerim okurdu. Caniyane bir surette katledildigi zaman odasindaki kuçuk masanin uzerinde "Sure-i Yusuf" açik oldugu halde bir Kuran-i Kerim bulunmustu. Onun mubarek kanlarinin bulastigi bu Kuran-i Kerim, elan Topkapi Sarayinda muhafaza edilmektedir.
Birgun hasta yataginda baygin ve sararmis bir vaziyette yatarken Sultan Abdulazize:
"Medine-i Munevvere mucavirlerinden bir dilekçe var!" denildiginde yaverlerine:
"Derhal beni ayaga kaldiriniz! Harameynden gelen talebleri ayakta dinleyeyim! Allah Rasulune komsu olanlarin talebleri, boyle ayak uzatilarak edebe mugayir bir sekilde dinlenmez!.." diyerek Medineye ve Hazret-i Peygambere olan muhabbetini guzel bir surette izhar etmistir.
Her Medine-i Munevvere postasi geldiginde abdest tazeler, mektuplari «Bunlarda Medine-i Munevverenin tozu var!» diye opup alnina goturur, ondan sonra baskatibe uzatir ve «Aç, oku!» derdi.
Yukarida arzedildigi gibi Abdulaziz Han tahta çiktigi zaman, batililarca adeta buyulenmis ve onlarin siyasi emellerine tabi bir hale gelmis bulunan ve kendilerine Jon Turk (Genç Turk) denilen insanlar elinde devletin içten çokertilme faaliyetinin had safhaya ulasdigi bir devredir. Bunlar -ekseriyetle- Fransada tahsil gormus ve orada hususi bir sekilde misyonerler tarafindan sinsice yetistirilmis, Istanbula kalbleri Fransiz, uniformalari Osmanli olarak donmus kimselerdi. Sanki devletin içinde garbin yeniçerileri olmuslardi. Memleket, disdan maddi istilaya ugrarken, içten de manevi bir tahribata maruzdu. Tanzimat Fermani ile misyonerlik faaliyetleri artmis, basta Ermeniler olmak uzere hiristiyan azinliklar ustundeki tahrikler çogalmisti. Mesela Harput bolgesinde altmisiki misyoner merkezi açilmis, yirmibir kilise yapilmisti. Kadin misyoner Maria A. West, "Romance of Mission"adli kitabinda:
"Ermenilerin ruhuna girdik.. Hayatlarinda ihtilal yaptik!.." demektedir.
Lisan ogretmek gayesi ile Anadolunun her tarafinda, aslinda birer misyonerlik karargahi olan birçok mektebler açilmisti. Bu faaliyetlerin en yogun goruldugu yabanci okullar arasinda Gaziantepdeki Antep, Merzifondaki Anadolu ve Istanbuldaki Robert Koleji basta gelir. Bazilarina ise, hiç Turk talebe alinmamistir. Okul muduriyetlerine papazlar tayin edilmistir.
Memleket bir kultur erozyonu ile karsi karsiya gelmisti. Abdulmecid Han devrinden kalan bu çokuntu, Abdulaziz Hanin direnmeleri ile asgariye inmis, neticede bu mukavemet, Onun sehadet kanlarina burunmesine vesile olmustur.
Sultan Abdulaziz Han, gayet ileri goruslu bir padisahdi. Belgrad, Istanbul, Bagdad ve Kahireyi elimizde bulundurmadikça cihan siyasetinde buyuk bir rol oynayamayacagimizi soylerdi. Bu gorus, bilahare Almanlarin emperyalist temayullerinin uyandigi sirada getirdikleri "yedi B" formulune benzemektedir. Almanlar, buyuk devlet olabilmek için Berlinden Bombaya kadar "B" harfi ile baslayan yedi buyuk merkezin ele geçirilmesi luzumundan bahsetmislerdir.
Sultan Abdulaziz Hanin siyasi emelleri içinde Turkistan bile vardi. Oraya el atmis, Iran ve Turkistanda Turk unsurlar için Turkçe egitim yapan mekteblerin açilmasina amil olmustur.
Donanmasinin Kizildenizdeki bolumu, Endonezyayi tenkile (ezmeye) giden Ingiliz donanmasinin onunu kesmis, Onu geri donmeye mecbur birakmisti. Gerçekten de denizcilige o kadar ehemmiyet vermisti ki, Onun zamaninda Fransiz gemilerinin Haliç tersanesinde muvaffakiyetle tamirinden dolayi III. Napolyon bir tesekkur mektubu gondermisti.
Bu durum, Osmanlinin hasta adam diye ifadelendirildigi bir devirde bile gosterdigi kudret ve muvaffakiyetin sahane bir misalidir. O boylece hala "devlet-i ebed-muddet" diye yad olunmaya layik bir devlet oldugunu gostermisti.
Sultan Abdulazizin saltanat yillarinda, otuz sene muddetle Ruslara karsi sanli bir mucadele vermis ve nihayet teslim olmak zorunda kalmis bulunan Seyh Samil Hazretleri, hacc için Çardan izin almis ve Istanbulu ziyarete gelmisti. Sultan, sarayda birçok hazirliklar yaptirmis, butun Istanbulu buyuk bir sevinç kaplamisti. Herkes sahile toplanmisti. Rus vapuru Dolmabahçe onunde demirlediginde, Sultan Abdulazizin saltanat kayiklari, Imam Samili ve aile efradini saraya getirdiler. Abdulaziz Han, Onu sarayin kapisinda karsiladi ve buyuk bir hurmetle:
"Babam kabrinden kalksaydi, ancak bu kadar sevinebilirdim!" diyerek bir çok iltifatlarda bulundu.
HAINANE BIR SUIKAST
Çesitli vesilelerle su-i halleri gorulmus, once azledilmis, sonra tekrar kendilerine mevki verilmis olan dort kisi; Huseyin Avni Pasa, Mithat Pasa, Mutercim Rusdu Pasa ile Hayrullah Efendi, padisaha ihtilal hazirligi yapiyorlardi.
Huseyin Avni Pasa, 1871de gorevinden azledilip rutbeleri sokulerek Ispartaya gonderilmisti. Daha sonra da Mahmud Nedim Pasa tarafindan seraskerlikten de azledilmisti. Yapmak istediklerini «Kinim dinimdir!» diyerek ifade eden Huseyin Avni Pasa, Sultanin hal edilmesi yaninda Onu oldurmegi de dusunuyordu.
Mithat Pasa ise, siyasi ve din kulturunden mahrum olarak yetismisti. Yanlis kararlarindan ve yolsuzluklarindan oturu sadrazamliktan azledilmisti. Hayal-perest olan Mithat Pasanin, birgun içki masasinda Osmanli hanedanini ortadan kaldirip sultan olacagini iddia ederek:
"Bunda ne var ki?! Al-i Osman olacagina biraz da Al-i Mithat olsun!.." dedigi rivayet olunmaktadir.
Mutercim Rusdu Pasa, iki sefer sadarete, uç defa da seraskerlige getirilmesine ragmen su-i halinden dolayi azledilmisti. O da menfaatinin kesilmesi sebebi ile padisaha kin baglamisti.
Hayrullah Efendiye gelince, Rusdu Pasanin himayesi ile getirildigi Seyhulislamlik makamindan bir ay gibi kisa bir zamanda azledilmesi, onun da padisaha karsi kin baglamasina sebeb olmustu.
Bu dortlu çete grubu, talebeleri kiskirtarak numayis yaptilar. Padisah, kan dokulmemesi için yine bunlari is basina geçirdi. Boylece ihtilalciler, istedikleri yere ulastilar. Is padisahi hal etmege kaldi.
Ihtilal sabahi, Darus-seade Agasi Cevher Aga, padisahi uyandirmaga cesaret edemedi. Pertevniyal Valide Sultani uyandirdi. O da Sultan Abdulaziz Hani uyandirdi. Yeni padisahin culus toplari atiliyordu. Abdulaziz Han annesine:
"Bunlar beni III. Selime mi dondurecekler? Ben bunu kimlerin yaptigini biliyorum..." diyerek ihtilalcileri saydi. Sonra dilinden:
"Ben bu felaketi, otuz-kirk defa ruyamda gordum.. Takdir-i ilahi boyle imis!" ifadeleri dokuldu.
Sultan Abdulaziz Han, sagnak yagmuru altinda kayiklarla Topkapi Sarayina goturuldu. Sahsi serveti, hanimlarin kulaklarindaki kupelere kadar ihtilalciler tarafindan yagmalandi. III. Selimin odasina goturuldu. Abdulaziz Han:
"Beni amcam gibi burada bitirmek istiyorlar!" dedi.
Uç gun kuru tahta uzerinde aç ve susuz olarak birakildi. Islak elbiselerinin degistirilmesine dahi izin verilmedi.
Daha sonra kendisi için ayrilan odaya geçirildi. Fakat Sultan Abdulaziz, V. Murada mektup yazarak Besiktastaki Feriyye Sarayina naklini istedi. Arzusu yerine getirilerek Feriyye Sarayina nakledildi.
Huseyin Avni Pasa, pehlivanlardan uç kisiyi Feriyye Sarayinda mahsus bahçivanlikla vazifelendirdi. 4 Haziran 1876 sabah sularinda odasina girdiler. Abdulaziz Han, bir muddet onlara karsi koydu. Cinayete intihar susu vermek için Onun bileklerinin damarlarini kesen zorbalar, hiçbir sey yokmus gibi gizlice islerinin basina donduler.
Valide Sultan, oglunun kanlar içinde yerde yattigini gorunce aglamaya basladi. Tertipledigi katlin neticesini almak için Huseyin Avni Pasa, saraya geldi. Yarali Sultani saray karakolunun kahve ocagina goturulmesini emretti. Henuz can çekisen Sultana doktor mudahelesini geciktirdi. Mazlum Sultan, caniler çetesi Huseyin Avni, Mithat ve Rusdu Pasalarin gozleri onunde sehiden vefat etti.. Rahmetullahi Aleyh!..
Sultan Abdulaziz Hanin hunharca katli uzerine kizkardesi Adile Sultanin yureginden su izdirapli misralar dokulmustur:
Cihan matem tutup kan aglasin Abdulaziz Hana
Meded Allah, mubarek cismi boyandi kizil kana!..
Nasil hemsiresi bu Adile yanmaz o hakana,
Ki kiydi bunca zalimler karindas-i cihan-bana...
Hazret-i Peygamber -Sallallahu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz:
"Halis insan, buyuk bir tehlike uzerindedir!" buyurmuslardir.
Sultan Abdulazizin feci bir surette ortadan kaldirilmasi da, bu hadis-i serifte isaret edilen tehlike sebebiyle olmustur. Ancak bu olus, Onun sahsindan ziyade milletin kaderiyle alakali bir ilahi takdirden baska turlu izah olunamaz. Zira Sultan Abdulazizin feci katli, milli tarihimizin en onemli bir donum noktasi olmustur.
Gerçekten Ondan sonra felaketlerin onu alinamamis, çokus, Sultan Abdulhamidin dirayetli siyasetiyle bir muddet geciktirilmisse de, nihayet bu azametli devletin yikilmasi ve ulkemizde Islamin gariblik doneminin baslamasi onlenememistir.
Muhammed Ali ESMELI
MILLETIN DUASI
Etmek için gonlu rahmetten cuda
Ummana uzanan eller kirilsin!
Vermisiz veririz binlerce feda,
Reyhana uzanan eller kirilsin!
Garibdir bu dinin gulleri ya Rab,
Kahreyle su kara yelleri ya Rab,
Sanki Ebu Lehebin elleri ya Rab,
Imana uzanan eller kirilsin!
Nura nefret kusan Ebu Cehiller,
Zulumde Nemruddan daha ehiller,
Ya Rab, bunlar hiç insafli degiller;
Kurana uzanan eller kirilsin!
Gonul kabemizi yikmaya gelen,
Melun Ebrehenin ustune gokten,
Sal Ebabil kuslarini yeniden
Burhana uzanan eller kirilsin!
Bizi haramiye kervan eyleme,
Su yerde ismini kurban eyleme,
Yedi kat gokleri zindan eyleme,
Ezana uzanan eller kirilsin!
Tuzaklar bulbulu bogmadan daha,
Gulu kurban için egmeden daha,
Kirli parmaklari degmeden daha,
Vicdana uzanan eller kirilsin!
Onune serilmis onca ibreti,
Gormez helak olan bunca milleti.
Su kor baslar haketmistir zilleti
Yarana uzanan eller kirilsin!
Koru Kuranini, yasasin Islam,
Safasi, sifasi eylesin devam,
Hasta can çikmadan yalvarir Mevlam
Dermana uzanan eller kirilsin!..
Hazret-i Nuh gibi avaz eyleriz,
Ve "enni maglubun fentasir" deriz.
Ver nusrat elini tutsun elimiz
Subhana uzanan eller kirilsin!
Sukuti der, budur bir tek silahim,
Duamizi kabul eyle Allahim.
Bir mujdeyle dogsun artik sabahim
Irfana uzanan eller kirilsin!
Nankorlere hurmet için seytanca
Furkana uzanan eller kirilsin!
Osman Topbas
Kaynak: Altinoluk dergisi, Ekim 1997