- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
-
- Mesajlar
- 12,474
-
- MFC Puanı
- 1,810
Su kadar değeri yok
Bir sene hacca gitmek üzere yola çıktı. Bağdâta vardığında Halife Hârun Reşid bunun geldiğini haber aldı ve yanına çağırttırdı. Şakîk-i Belhî, halîfenin yanına geldi. Halîfe Hârun Reşîd sordu:
"Zâhid olan Şakîk-i Belhî sen misin?"
Şakîk-i Belhî;
"Şakîk benim ama zâhid değilim."dedi.
Halife nasîhat isteyince şöyle buyurdu:
"Aklını başına topla ve çok dikkatli ol. Allahü teâlâ sana Ebû Bekr-i Sıddîkın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi doğruluk istiyor. Sana Ömer-ül-Fârûkun makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi, hak ile bâtılı ayırmanı istiyor. Sana Osman-ı Zinnûreynin makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi hayâ ve kerem sâhibi olmanı istiyor. Sana Aliyyül Mürtezânın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi ilim ve adâlet istiyor."
Hârun Reşîd;
"Biraz daha nasîhat et."deyince,
Şakîk-i Belhî buyurdu ki: "Allahü teâlânın Cehennem diye bilinen bir yeri vardır ve seni de oraya bekçi yaptı. Eline üç şey verdi. Bunlar mal, kılıç ve kırbaçdır. İnsanları bu üç şeyle Cehennemden uzaklaştır. Muhtaç biri gelirse ona mal ver. Allahü teâlânın emirlerine aykırı davrananları bu kırbaçla edeblendir, yola getir. Başkalarına haksızlık edenlerin, haksız yere adam öldürenlerin karşısına bu kılıçla sen çık. Eğer bunları yapmazsan Cehenneme ilk gidecek sen olursun."
Halife biraz daha nasîhat istedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
"Sen suyun menbaı, kaynağı gibisin. Senin vâlilerin, kumandanların da bu suyun kolları gibidir. Suyun menbaı saf, temiz, berrak olursa, suyun kolları da berrak olur. Suyun menbaı temiz olup, kollarda hafif bulanıklık olursa da zararı olmaz. Ama menbaı bulanık olursa, artık suyun kollarının saf ve berrak olmasını ümid etmek mümkün olmaz."
Hârun Reşîd;
"Biraz daha anlat"dedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
"Düşün ki çölün ortasında kaldın, susuzluktan ölmek üzeresin. Birisi getirip bir içim su satsa bu suyu kaça alırsın?"
O da; "
Ne kadar istiyorsa onu verir, suyu satın alırım."dedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
"Elinde su bulunan kimse, bu suya mukâbil senden servetinin yarısını istese, yine râzı olur musun?.
Hârun Reşîd;
"Evet râzı olurum."dedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
"Düşün ki servetinin yarısını verip satın aldığın suyu içtin. Bir zaman geçince bu suyu dışarı atmak ihtiyâcını duydun, fakat idrar yapamadın. Öyle ki ölecek hâle geldin. Birisi çıkıp dese ki, ben senin bu sıkıntıdan kurtulmana sebeb olurum, lâkin buna mukabil olarak mülkünün öbür yarısını isterim, dese ne yaparsın?"
Hârun Reşîd;
"Elbette râzı olurum. Ben o sıkıntıda iken servetimin ne mânâsı var?"dedi.
Bunun üzerine Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
"O halde önce içtiğin sonra idrar yoluyla dışarıya attığın bir içim su kıymetinde bile olmıyan şu servetine sakın güvenme. Bir kimseye karşı bununla öğünme!"
Bu nasîhatlardan sonra Hârun Reşîd çok ağladı. Şakîk-i Belhîyi hürmet ve saygı ile uğurladı.
"Zâhid olan Şakîk-i Belhî sen misin?"
Şakîk-i Belhî;
"Şakîk benim ama zâhid değilim."dedi.
Halife nasîhat isteyince şöyle buyurdu:
"Aklını başına topla ve çok dikkatli ol. Allahü teâlâ sana Ebû Bekr-i Sıddîkın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi doğruluk istiyor. Sana Ömer-ül-Fârûkun makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi, hak ile bâtılı ayırmanı istiyor. Sana Osman-ı Zinnûreynin makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi hayâ ve kerem sâhibi olmanı istiyor. Sana Aliyyül Mürtezânın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi ilim ve adâlet istiyor."
Hârun Reşîd;
"Biraz daha nasîhat et."deyince,
Şakîk-i Belhî buyurdu ki: "Allahü teâlânın Cehennem diye bilinen bir yeri vardır ve seni de oraya bekçi yaptı. Eline üç şey verdi. Bunlar mal, kılıç ve kırbaçdır. İnsanları bu üç şeyle Cehennemden uzaklaştır. Muhtaç biri gelirse ona mal ver. Allahü teâlânın emirlerine aykırı davrananları bu kırbaçla edeblendir, yola getir. Başkalarına haksızlık edenlerin, haksız yere adam öldürenlerin karşısına bu kılıçla sen çık. Eğer bunları yapmazsan Cehenneme ilk gidecek sen olursun."
Halife biraz daha nasîhat istedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
"Sen suyun menbaı, kaynağı gibisin. Senin vâlilerin, kumandanların da bu suyun kolları gibidir. Suyun menbaı saf, temiz, berrak olursa, suyun kolları da berrak olur. Suyun menbaı temiz olup, kollarda hafif bulanıklık olursa da zararı olmaz. Ama menbaı bulanık olursa, artık suyun kollarının saf ve berrak olmasını ümid etmek mümkün olmaz."
Hârun Reşîd;
"Biraz daha anlat"dedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
"Düşün ki çölün ortasında kaldın, susuzluktan ölmek üzeresin. Birisi getirip bir içim su satsa bu suyu kaça alırsın?"
O da; "
Ne kadar istiyorsa onu verir, suyu satın alırım."dedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
"Elinde su bulunan kimse, bu suya mukâbil senden servetinin yarısını istese, yine râzı olur musun?.
Hârun Reşîd;
"Evet râzı olurum."dedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
"Düşün ki servetinin yarısını verip satın aldığın suyu içtin. Bir zaman geçince bu suyu dışarı atmak ihtiyâcını duydun, fakat idrar yapamadın. Öyle ki ölecek hâle geldin. Birisi çıkıp dese ki, ben senin bu sıkıntıdan kurtulmana sebeb olurum, lâkin buna mukabil olarak mülkünün öbür yarısını isterim, dese ne yaparsın?"
Hârun Reşîd;
"Elbette râzı olurum. Ben o sıkıntıda iken servetimin ne mânâsı var?"dedi.
Bunun üzerine Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
"O halde önce içtiğin sonra idrar yoluyla dışarıya attığın bir içim su kıymetinde bile olmıyan şu servetine sakın güvenme. Bir kimseye karşı bununla öğünme!"
Bu nasîhatlardan sonra Hârun Reşîd çok ağladı. Şakîk-i Belhîyi hürmet ve saygı ile uğurladı.