-
- Üyelik Tarihi
- 12 Kas 2020
-
- Mesajlar
- 2,474
-
- MFC Puanı
- 29,290
Sovyetler Birliği'nde 1956-1962 ücret reformu, Nikita Kruşçev'in Sovyetler Birliği Komünist Partisi genel sekreteri olduğu döneme tekabül eden 1956-1962 yılları arasında Sovyetler Birliği'nde gerçekleşen ücret sistemindeki reformdur. Ana amaç, Josef Stalin döneminde Sovyetler Birliği ekonomisinde uygulanan üretim kotalarında belirtilen miktarı aşan üretim yapmaya yönelik ekonomi politikası yerine daha verimli bir mali teşvik sistemi oluşturulmasıydı.
Stalin dönemi boyunca Sovyetler Birliği'ndeki işçiler, emek gücü kullanarak yaptıkları üretimlerin karşılığını parça işi sistemine dayanarak kazanmaktaydılar. Dolayısıyla işçilerin bireysel kazançları, üretimleriyle doğru orantılıydı. Bu politika, işçileri mümkün olduğunca emek sarf etmeye teşvik edip üretimi mümkün olduğunca artırmak için hazırlanmıştı. Bu sistem zamanla, ülke içinde bürokrasinin artmasına ve sanayide verim oranının yetersiz kalmasına yol açtı. Bununla birlikte fabrika yöneticileri, işçi ücretlerinin düşmesine engel olmak amacıyla, işçiler için verilen kişisel üretim kotaları üzerinde oynamalar yapmaktaydılar.
Ücret reformu ile eski ücret uygulamalarının kaldırılması ve ücretlerin standart hâle getirilip ek mesai ödemeleri veya primlere olan bağımlılığın azaltılması suretiyle işçilere etkili mali teşvik sağlanması amaçlandı. Buna karşın fabrikalardaki yöneticiler çoğu zaman işçilerin gelirlerini azaltacak direktifleri göz ardı ettiler ve yüksek ek mesai ücretleri ödemeye devam ettiler. Bununla birlikte üretimin mümkün olduğunca çabuk yapılması planlansa da, reform sonrası gerekli endüstriyel üretim malzemeleri sıklıkla yetersiz duruma düştü ve üretim yavaşladı. Hızlı üretim ve üretimle paralel olarak ek mesai ücreti ödeme Sovyet endüstrisinde yaygındı ve gündelik üretim için önem taşımaktaydı. Bunun sonucu olarak reformlar daha verimli bir sistem yaratmada başarısız oldu.
Josef Stalin döneminde Sovyetler Birliği, ekonomik yönden büyümeyi endüstriyel üretimi artırmak yoluyla sağlamaya çalıştı. 1927-1928 yılları arasında sermaye mallarının üretimi toplamı 6 milyar ruble değerinde iken, 1932 yılında yıllık üretim 23,1 milyar rubleye yükseldi. Sovyetler Birliği hükûmeti, fabrika ve sanayi kuruluşlarına, bedeli ne olursa olsun başarılı olmalarını ve mümkün olduğunca fazla üretim yapmak için belirtilen hedeflerin üzerine çıkılması gerektiğini vurguladı. Örneğin Birinci Beş Yıllık Plan'ın sloganı olan "Dört Yılda Beş Yıllık Plan!", Sovyet işçi sınıfını devletin hedeflerini planlanandan bir yıl önce yerine getirmek için kullanılmıştı.
Sturmovşçina adı verilen hızlı ve acele yolla yapılan üretim Sovyet endüstrisinde yaygındı ve bu yöntem fabrikaların aylık üretim kotalarını kısa bir sürede aşmaya dayalı rekabet programlarını içeriyordu. Fakat bu durum genellikle ay sonuna kadar üretimi tamamlamak için gereken kaynaklara sahip olmayan fabrikaların endüstriyel malzemeleri üretememesi ile sonuçlanıyordu. Buna karşın ham madde eksikliği işçilerin daha az çalışacağı anlamına gelmiyordu, bu durumla ilişkili olarak işçiler aylık kotaları zamanında karşılamak için mümkün olduğu kadar daha çok çalıştı ve fazla emek gücü harcadı. Bu yoğun mesai sonucunda bir sonraki dönemin ilk zamanlarında çalışamıyorlardı.
İşçileri daha yoğun çalışmaya ve mümkün olduğunca fazla üretmeye teşvik etmek için Sovyet endüstrisi alanında çalışan çoğu işçi, kişisel olarak ne kadar fazla iş yaptıklarına bağlı olarak ücret aldığı parça işi sistemine tabi tutuldu. Bu durumun alt yapısı Karl Marx'ın Gotha Programı'nın Eleştirisi eserinde yer alan "herkesin katkısına göre" terimiyle birebir ilişkiliydi. Sovyet işçilerine bireysel olarak sunmaları gereken iş miktarları için kotalar verilmekte ve işçiler, kotalarının %100'ünü yerine getirerek temel bir ücret kazanmaktaydılar. İşin ücret oranı üretim arttıkça artmaktaydı. Bir işçi kendi kişisel kotasının %120'sini bir ayda ürettiğinde ilk %100 için aldığı temel ücretin üzerine, sarf ettiği emek fazlası karşılığında %10 oranında ek ücret almakta, sonraki %10 için ise daha da yüksek bir oran kazanmaktaydı. Sovyet yetkilileri, Stahanovizm adı verilen bu politikanın Sovyet iş gücündeki kotaların gereğinden fazla doldurulmasını teşvik edeceğini planladılar. 1956'da Sovyet işçilerin ücretleri yaklaşık %75'i bu ücretlendirme sistemi ile ödendi, böylece Sovyet işçilerinin çoğunluğu üretimlerini arttırarak kazançlarını artırdılar.
Ücretlere tek oran standardını belirleyen yaklaşım 1928'deki Birinci Beş Yıllık Plan'da ortaya atılmış ve o zamandan beri fazla değişime uğramamıştı. Parça işi ücret sistemi uygulaması, Sovyet endüstrisinde birtakım verimsizliklere neden oldu. Başlıca sorunlardan biri ücret ödemelerinin idaresinde yer alan bürokrasiydi. Her Sovyet bakanlığı veya hükûmet dairesi, Sovyet tipi ekonomik planlama olarak adlandırılan merkezî planlama çerçevesinde kendi oranlarını Devlet Planlama Komitesine iletmek üzere belirledi ve sorumlu oldukları fabrikalarda veya işletmelerde iş ölçeklerini ve üretimleri hesapladı. Bir bakanlık benzer sorumlulukları ve becerileri gerektiren benzer fabrikalardaki ücretlerin belirlenmesinde, o fabrikanın nerede olduğuna veya bakanlığın başka önemli gördüğü durumlara göre ücret farklılığı yaratabilirdi. Bu merkezî direktiflerle ödemelerin yapılması çoğu zaman ücretlerin hesaplanmasında uzun ve maliyetli süreçlere yol açtı. Tarihçi Donald Filtzer, 1930'lu yıllarda bir ayda 1.424 bireysel iş parçasını tamamlayan bir makinisti örnek verdi. İş parçalarının arasında 484 değişik görevi vardı, hepsine 3 ila 50 kopeks (1 ruble=100 kopeks) arasında temel bir bireysel ödeme oranı verildi. Bu işçinin ücretini hesaplamak için, yöneticinin 8 kilogram kâğıtta yaklaşık 8.500 imzaya ihtiyacı olan 2.885 belgeyi işleme koymak zorunda kaldı. Bu değer fabrikaya 309 rubleye mâl olmuştu. İşçinin toplam kazancı 1.389 ruble idi ve fabrika gideri maliyetin yaklaşık beşte birine denk gelmekteydi.
Zamana dayalı çalışan işçiler, yani bireysel olarak ne kadar ürettikleri değil çalıştıkları zaman için ücret alan işçiler, performansa dayalı ikramiyeler de aldılar. Fabrika yöneticileri bu işçilere verilen parça işi ücretten kısmayı tercih etmeyip çoğunlukla verileri kâğıt üzerinde manipüle ederek hedeflerini gereğinden fazla doldurdular ve ikramiye almalarını sağladılar. Genelde Sovyet fabrika yöneticileri, çalışanlarının ücretlerinin düşmemesi için kontenjanları kasıtlı olarak düşük tutuyorlar ya da işçilerin daha yüksek bir ek ücret elde etmesi için çalışanlara kendi iş yollarını değiştirmelerini öneriyorlardı. Çoğu zaman işçilerin kişisel refahı ve sorunsuz çalışabilmelerini sağlamak amacıyla endişe duymadan bu yöntemleri uyguladılar. Üretim kotalarını gereğinden fazla doldurmaya dayalı bu düzensiz ve görece keyfî yollar, çeşitli iş kollarında tamamlanması daha yüksek seviyelerde üretim kotalarına yol açtılar. Bu nedenle yöneticiler fabrika hedeflerine ulaşabilmeyi sağlamak ve işçileri fabrikalara çekmek için kontenjanları kasıtlı olarak düşük tutmaya çalıştılar.
Yöneticilerin manipülasyonları olmadan bile kotalar genellikle düşüktü ve hedefe ulaşması kolaydı. II. Dünya Savaşı ve özellikle Büyük Vatanseverlik Savaşı sırasında kotalar azaltılarak yeni işçilerin beklentileri karşılandı, mühendislik gibi endüstrilerde işçilerin temel ücretlerini ikramiye ile ikiye katlaması ve hedeflenenden daha fazla üretim yapması yaygın bir durumdu.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Josef Stalin'in 1953'teki ölümünden sonra destalinizasyon süreci başladı ve Stalin politikalarının etkinliğinin azalmasına yönelik propaganda sürecine girildi. Bu süreç boyunca ekonomi politikalarında da değişiklikler gerçekleştirildi. 1950'lerde Sovyet ekonomisi; kömür, demir ve çimento dahil olmak üzere birtakım malzemelerin üretimi için belirlenen hedeflerin gerisinde kalmaya başladı ve işçi üretkenliği beklenen oranda artmadı. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi resmî gazetesi Pravda, Mayıs 1955'te ücret değişikliklerini ve merkezî bir ücret ayarlama sistemi araştırmak için Çalışma ve Ücretler Üzerine Devlet Komitesi oluşturulduğunu duyurdu. Temmuz 1955'te Halk Komiserleri Konseyi Başkanı Nikolay Bulganin, Sovyet endüstrisinin eski kotaları kaldırması ve ücretlerin reforma tabi tutması gerekliliğinden bahsetti. 1956-1960 yılları arasındaki Altıncı Beş Yıllık Plan ücret reformları çağrısında bulundu. Bu reformların hedefleri arasında, işçiler için daha tutarlı bir teşvik sistemi yaratmak da vardı. Ayrıca bu reformların Sovyet endüstrisindeki israfın ve emeğin yanlış tahsisinin azaltılmasına yardımcı olacağı umuluyordu.
Altıncı Beş Yıllık Plan, Sovyet işçilerinin ücretlerinde birkaç değişiklik yaptı. Öncelikle temel ücretler artırıldı, böylece kotaları doldurmak amacıyla sonuçların manipüle edilmesi veya çarpıtılması için daha az baskı oluştu. Maaş artışlarının en düşük ücretli işlerle sınırlandırılmasıyla, daha düşük ücretli işlerdeki ücret artışlarının sanayiye daha fazla kadın girmesini teşvik edeceği ve daha yüksek ücretli işlerde çalışan insanların işten ayrılmalarını engelleyeceği umuldu.
Diğer bir değişiklik kota konusunda yapıldı. İşçilerin hedefleri gereğinden fazla doldurma kapasitesini sınırlandırmak için kotalar kaldırıldı. Zamana dayalı çalışan işçilerde bu değişiklik bazen kotaları aynı tutmakla, fakat saatlerde azalmaya gidilerek yapıldı. Örneğin, kömür madencilerinin çalışma günlerinde altı saat azalmaya gidildi.[20] Buna karşın bazı yükselmeler oldukça fazlaydı; mühendislik işletmeleri söz konusu olduğunda kotalar %65 oranında artırıldı.
Ücret oranları ve ölçekleri azaltıldı. Bu değişim hem bürokrasinin etkisini azalttı hem de işçilerin daha daha fazla görev yapmaları konusunda daha istekli olmalarını sağladı. Örneğin zamana dayalı çalışan işçilerin ücretleri, vardiya süresince hangi görevleri yerine getirdiğine bakılmaksızın aynı şekilde ödendiler. Bu durum, işçiler tarafından alınan iş gücü ne olursa olsun benzer bir ücret oranına sahip olacağından yöneticilerin daha iyi emek dağıtmasına ve üretimde oluşan tıkanıklıkların sıklığını azaltmasına yol açtı. Bu nedenle işçileri başka görevler arasında nakletmek daha kolay hale geldi.
Kotaları aşırı aşmanın ödüllendirilmesi konusunda gerçekleştirildi. Üretim arttıkça ücret oranlarının da arttığı ücretlendirme sona erdi ve işçilere bir kontenjanı geçtikten sonra bir defalık fazladan ücret verildi. Eski sistemdeki gibi aşırı doldurmanın her bir yüzdesi için fazladan ücret oranlarının korunduğu sektörlerde ise fazladan ücret oranları sınırlandırıldı. Örneğin mühendislik alanında çalışanlarda ikramiye normal kazancının %20'sini geçemezdi.
Reformla birlikte görevleri veya üretimleri temel ücretle ödenecek kadar önemli sayılmayan işçiler zamana dayalı çalışmaya aktarıldı. Bu geçişler genel olarak güvenlik ve asayiş ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yapıldı veya bu kişiler ekipman bakımı, onarımı ve güvenliğin sağlanması için değerlendirildi.
Reformun en belirgin etkisi, Sovyet sanayisindeki işgücü oranını azaltmak oldu. 1956'da parça işi ile ödenen ücret, Sovyet işçilerinin %75'ini kapsarken bu oran, Ağustos 1962'de %60,5'e düştü. Parça işi ücrete devam edenlerin yaklaşık yarısı bir miktar fazladan ücret ödemesi almaya devam edecekti ancak daha ileri parça ücreti ekstraları büyük oranda kaldırıldı. 1962'de işçilerin %0,5'i bu ileri parça ücreti almaya devam ettiler. Parça ücreti ödemelerinden çıkarılan işçiler, maaş veya saatlik ücret aldılar.
1961'e gelindiğinde genel anlamda işçilerin temel ücretleri toplam kazançlarının ortalama %73'üne yükseldi. Bu oran parça işi ücretle çalışanlarda ortalama %71, zamana dayalı çalışan işçilerde %76 idi. Bununla birlikte kotaların aşırı doldurulmasında genel bir azalma meydana geldi, kotalar yükseltildi ve bu nedenle birçok işçi kişisel kotalarını aşamadı. Kotalarının %100'üne veya daha azına ulaşan işçi oranı, demir-çelik endüstrisinde %5,1; kömür madenciliğinde %31,4 oranında idi. Sovyet endüstrisinde kotanın yerine getirilmesinin ortalama düzeyi reform öncesi %169 iken Ekim 1963'te %120'ye düştü.
Genel ücretler planlananlardan daha yavaş arttı. 1959-1965 yılları arasında tüm iş alanlarındaki ücretlerde (sadece sanayi alanı değil) %26'lık bir büyüme beklenirken büyüme %22,9 oranında oldu. Reform süresince ücret artışı sanayi verimliliğindeki artışlarla telafi edildi. Örneğin, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nde ücretler, 1959-1962 yılları arasında %7 artarken verimlilik %20 arttı.
Ücret reformu, Sovyetler Birliği'ndeki genel çalışma haftasının süresini kısaltan bir programla bağlantılıydı ve 1958'de çalışma haftası 48 saatten 41'e indirildi. Bu durum, tüm Sovyet işçilerine uygulandı ve 1961 yılında 40 milyon Sovyet işçisi (toplam iş gücünün yaklaşık üçte ikisi) haftada 41 saat çalışıyordu. 1962'de toplam çalışma saatinin 40 saate düşürülmesi planlandı ancak bu gerçekleşemedi. Nikita Kruşçev, Sovyet işçilerine dünyadaki en kısa çalışma saatlerini vermeye yönelik uzun vadeli bir hedef belirtti ve 1968'de haftada 30 ile 35 saat arası çalışmayı hedeflediklerini ifade etti. Kruşçev daha önce de bir komünist hareketin temel hedefinin çalışma saatlerinin azaltılması olması gerektiğinden söz etmişti ve komünizmin nihai olarak 3-4 saatlik bir çalışma gününü yakalamasını umduğunu dile getirdi.
Reform, Stalin döneminde baş gösteren bazı sorunları ortadan kaldırırken programın genel etkisi Sovyet işçisi için ek sorunlar yarattı. Birçok alanda ücretlerde farklılıklar olmaya devam etti. Fabrika yöneticileri, temel ücretin verilmesinden sonra işçileri başka işlere teşvik etmeye çalışmak için belirlenen reform direktiflerini göz ardı ettiler. Bununla bağlantılı olarak yöneticiler, yeni işe başlayanlara ve stajyerlere daha yüksek ücretler teklif ettiler. Bu durum bazı işçilerin yüksek ücretli bir eğitim görevi alması için teşvik edilmesine, daha sonra ise vasıf üzerine yeni bir eğitim görevine bırakılmasına neden oldu. Kömür madenciliği alanındaki yöneticiler bir süredir yerel faktörlere dayalı olarak ücretleri değiştirme yetkisine sahiptiler. Jeolojik etmenler ya da tehlike seviyeleri farklılıkları nedeniyle reform sonrasında işçi ücretlerini yüksek tutmak için kotaları veya oranları manipüle etiler ve ücretleri değiştirmeye devam ettiler.
Merkezî olarak yönetilen ek ücret sistemi ile ilgili bir diğer sorun fabrikaları bilindik ürünler üretmeye teşvik etmesiydi çünkü eski ürünler üzerindeki hedef kotalarını doldurmak, yeni olmasından kaynaklı çalışma payı da içerdiği için yeni ürünlere göre daha kolaydı. Bazen yeni ücretlerin uygulandığı bölgelerdeki fabrika yöneticileri, reformla birlikte daha düşük seviyede beceri gerektiren bir göreve düşük ücret verilmesi kararlaştırıldığından, işçileri daha reform sonrası önemli görülen görevlere almak için mücadele ettiler. Örneğin düşük ücret verilmesi kararlaştırılan bir makine işletimi için Leningrad'daki Kotlyakov Fabrikası'nda, yöneticiler işçileri işe alabilmek için 30 adet makineyi hiç kullanılmamış gibi gösterdiler.
Bazı durumlarda ise yöneticiler, reformları kasıtlı olarak ücretleri düşürme, bakanlıkların yaptığı ücret indirimleri abartarak tüm harcamaları azaltabilecekleri bir fırsat olarak kullandılar. Buna ilişkin bir davada, bir fabrika yöneticisi reformları işçilerden ödenmemiş fazla mesai çıkarmak için bahane olarak kullanma suçundan 8 aylık bir cezaya çarptırıldı.
Reform, genel olarak istikrarlı ve öngörülebilir bir maddi teşvik sistemi yaratamadı. Filtzer, Sovyet endüstrisindeki yöneticiler ile işçiler arasındaki ilişkilerin başarısızlığı anlamada önemli olduğunu aktardı. Bununla birlikte Sovyet üretimindeki başarısızlıkların nedenleri arasında sıklıkla değişen nitelikte olan malzemelerin düzensiz olarak bulunması, mantıksız bir iş bölümlerinin varlığı ve hızlı üretime bağlı geleneksel ödemelerin işçileri motive etmemesi gibi çok sayıda faktörün etkili olduğunu vurguladı.
Sovyet işçileri reform sürecinden etkilenmelerine rağmen, amirlerine karşı birinci dünya ülkelerindeki meslektaşlarının yaptığı gibi davranamamaları (örneğin bağımsız bir sendika kurma veya Sovyetler Birliği Komünist Partisi dışı muhalif bir siyasi partiye girme gibi) ve egemen algıdan farklı olarak örgütlenememeleri nedeniyle bu duruma karşı bir şey yapamadılar. Yöneticilerin kendi takdirlerine bağlı olarak ödüller ve ikramiyeler verebilmesi ile merkezî olarak yönetilen ücret sisteminin birbirine paralel gitmesi oldukça zordu.
Sovyetler Birliği'ndeki ortalama ücret oranları resmî olarak nispeten nadir yayımlandı. Birinci dünya ülkelerindeki bazı akademisyenler, Sovyet hükûmetinin ortalama kazançlarını düşük gösterdiğini düşündüğünden bu bildirimleri önemli buldular. Aleksander Nove, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez ücret istatistikleri yayınlandığı 1966'da ortalama ücreti kapsayan bilgilerin rutin bir şekilde açıklanmamasının, Sovyet işçilerinin Sovyetler Birliği ekonomisinin farklı sektörlerde verilen ücretler arasındaki farklılıkları keşfetmesinin önlenmesine bağlı olduğunu yazdı.
Ücretlendirme politikalarında, endüstriyel iş yerlerinde yönetim kontrolü, işçi yeteneği ve ücret arasındaki ilişkiyi anlatan emek süreci teorisine zıt olarak Sovyet işçilerinin kendi emek süreçleri üzerinde kontrolü bulunmuyordu. Sovyet seçkinleri (nomenklaturalar), emek sürecini demokratikleştirerek ve toplumdaki herkes için eşit ücretler üreterek radikal bir biçimde değiştirme politikası izlemiyorlardı. Buna karşın komünist ideolojiye bağlı oldukları için batı ülkelerindeki gibi ücret ve beceri yapısını açıklamak için kullanılan tüketim toplumu kültürünü de savunamazlardı. İki uygulama arasında yapılmaya çalışılan politikalar uygulamada çok sayıda zorluklarla karşılaştı. Dolayısıyla üretim kotalarını, ücretleri ve beklenen işçi emeği düzeylerini koordine etme girişimleri başarısız oldu ve 1980'lere kadar bu başarısızlıklar devam etti. Ayrıca 1956-1962 arası ücret reformu, Sovyet işçileri ve seçkinleri arasındaki ekonomik çatışmayı düzeltip geliştiremediği için de bir başarısızlıktı. İşçiler merkezî yönetimden uzak olarak kendi iş yerlerinde yerel olarak yöneticileriyle ücret ve görevler üzerine doğrudan pazarlık yapmaya devam ettiler. İşçiler, reform sonrası resmî üretim planlarında veya kotalarda daha fazla beceri sergilemek zorunda kaldılar çünkü Sovyet işçileri sıklıkla emeklerini zorlaştıran sorunlar etrafında çalışma biçimlerini yeniden keşfetmeleri gerekliydi. Örneğin sağlanan üretim araçları ile gerçekleştirilemeyen görevleri yerine getirmek için kendi araçlarını oluşturmak veya mevcut süreçler uygun olmadığında kendi üretim süreçlerini kendi başlarına tasarlamak üretim açısından zorluklar yaratırdı. Bu durum genellikle batı tipi serbest piyasa ekonomisinde ve onun üretim tarzında görülmekteydi. Bu durum Sovyet endüstrisinde de yaygınlaştığından, işçiler ve yöneticiler reform sonrasında bile ücretler, kotalar ve görev beklentileri konusunda merkezî müdahaleden bağımsız olarak birlikte çalışmak için birçok nedene sahipti. Mihail Gorbaçov 1986'da perestroyka kapsamında 1956-62 reformuna benzer bir dizi ücret reformu girişiminde bulunsa da bu süreç, 1991'de ekonominin merkezî olmayan bir sistemle değiştirilmesi ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasına kadar gitti.
Stalin dönemi boyunca Sovyetler Birliği'ndeki işçiler, emek gücü kullanarak yaptıkları üretimlerin karşılığını parça işi sistemine dayanarak kazanmaktaydılar. Dolayısıyla işçilerin bireysel kazançları, üretimleriyle doğru orantılıydı. Bu politika, işçileri mümkün olduğunca emek sarf etmeye teşvik edip üretimi mümkün olduğunca artırmak için hazırlanmıştı. Bu sistem zamanla, ülke içinde bürokrasinin artmasına ve sanayide verim oranının yetersiz kalmasına yol açtı. Bununla birlikte fabrika yöneticileri, işçi ücretlerinin düşmesine engel olmak amacıyla, işçiler için verilen kişisel üretim kotaları üzerinde oynamalar yapmaktaydılar.
Ücret reformu ile eski ücret uygulamalarının kaldırılması ve ücretlerin standart hâle getirilip ek mesai ödemeleri veya primlere olan bağımlılığın azaltılması suretiyle işçilere etkili mali teşvik sağlanması amaçlandı. Buna karşın fabrikalardaki yöneticiler çoğu zaman işçilerin gelirlerini azaltacak direktifleri göz ardı ettiler ve yüksek ek mesai ücretleri ödemeye devam ettiler. Bununla birlikte üretimin mümkün olduğunca çabuk yapılması planlansa da, reform sonrası gerekli endüstriyel üretim malzemeleri sıklıkla yetersiz duruma düştü ve üretim yavaşladı. Hızlı üretim ve üretimle paralel olarak ek mesai ücreti ödeme Sovyet endüstrisinde yaygındı ve gündelik üretim için önem taşımaktaydı. Bunun sonucu olarak reformlar daha verimli bir sistem yaratmada başarısız oldu.
Josef Stalin döneminde Sovyetler Birliği, ekonomik yönden büyümeyi endüstriyel üretimi artırmak yoluyla sağlamaya çalıştı. 1927-1928 yılları arasında sermaye mallarının üretimi toplamı 6 milyar ruble değerinde iken, 1932 yılında yıllık üretim 23,1 milyar rubleye yükseldi. Sovyetler Birliği hükûmeti, fabrika ve sanayi kuruluşlarına, bedeli ne olursa olsun başarılı olmalarını ve mümkün olduğunca fazla üretim yapmak için belirtilen hedeflerin üzerine çıkılması gerektiğini vurguladı. Örneğin Birinci Beş Yıllık Plan'ın sloganı olan "Dört Yılda Beş Yıllık Plan!", Sovyet işçi sınıfını devletin hedeflerini planlanandan bir yıl önce yerine getirmek için kullanılmıştı.
Sturmovşçina adı verilen hızlı ve acele yolla yapılan üretim Sovyet endüstrisinde yaygındı ve bu yöntem fabrikaların aylık üretim kotalarını kısa bir sürede aşmaya dayalı rekabet programlarını içeriyordu. Fakat bu durum genellikle ay sonuna kadar üretimi tamamlamak için gereken kaynaklara sahip olmayan fabrikaların endüstriyel malzemeleri üretememesi ile sonuçlanıyordu. Buna karşın ham madde eksikliği işçilerin daha az çalışacağı anlamına gelmiyordu, bu durumla ilişkili olarak işçiler aylık kotaları zamanında karşılamak için mümkün olduğu kadar daha çok çalıştı ve fazla emek gücü harcadı. Bu yoğun mesai sonucunda bir sonraki dönemin ilk zamanlarında çalışamıyorlardı.
İşçileri daha yoğun çalışmaya ve mümkün olduğunca fazla üretmeye teşvik etmek için Sovyet endüstrisi alanında çalışan çoğu işçi, kişisel olarak ne kadar fazla iş yaptıklarına bağlı olarak ücret aldığı parça işi sistemine tabi tutuldu. Bu durumun alt yapısı Karl Marx'ın Gotha Programı'nın Eleştirisi eserinde yer alan "herkesin katkısına göre" terimiyle birebir ilişkiliydi. Sovyet işçilerine bireysel olarak sunmaları gereken iş miktarları için kotalar verilmekte ve işçiler, kotalarının %100'ünü yerine getirerek temel bir ücret kazanmaktaydılar. İşin ücret oranı üretim arttıkça artmaktaydı. Bir işçi kendi kişisel kotasının %120'sini bir ayda ürettiğinde ilk %100 için aldığı temel ücretin üzerine, sarf ettiği emek fazlası karşılığında %10 oranında ek ücret almakta, sonraki %10 için ise daha da yüksek bir oran kazanmaktaydı. Sovyet yetkilileri, Stahanovizm adı verilen bu politikanın Sovyet iş gücündeki kotaların gereğinden fazla doldurulmasını teşvik edeceğini planladılar. 1956'da Sovyet işçilerin ücretleri yaklaşık %75'i bu ücretlendirme sistemi ile ödendi, böylece Sovyet işçilerinin çoğunluğu üretimlerini arttırarak kazançlarını artırdılar.
Ücretlere tek oran standardını belirleyen yaklaşım 1928'deki Birinci Beş Yıllık Plan'da ortaya atılmış ve o zamandan beri fazla değişime uğramamıştı. Parça işi ücret sistemi uygulaması, Sovyet endüstrisinde birtakım verimsizliklere neden oldu. Başlıca sorunlardan biri ücret ödemelerinin idaresinde yer alan bürokrasiydi. Her Sovyet bakanlığı veya hükûmet dairesi, Sovyet tipi ekonomik planlama olarak adlandırılan merkezî planlama çerçevesinde kendi oranlarını Devlet Planlama Komitesine iletmek üzere belirledi ve sorumlu oldukları fabrikalarda veya işletmelerde iş ölçeklerini ve üretimleri hesapladı. Bir bakanlık benzer sorumlulukları ve becerileri gerektiren benzer fabrikalardaki ücretlerin belirlenmesinde, o fabrikanın nerede olduğuna veya bakanlığın başka önemli gördüğü durumlara göre ücret farklılığı yaratabilirdi. Bu merkezî direktiflerle ödemelerin yapılması çoğu zaman ücretlerin hesaplanmasında uzun ve maliyetli süreçlere yol açtı. Tarihçi Donald Filtzer, 1930'lu yıllarda bir ayda 1.424 bireysel iş parçasını tamamlayan bir makinisti örnek verdi. İş parçalarının arasında 484 değişik görevi vardı, hepsine 3 ila 50 kopeks (1 ruble=100 kopeks) arasında temel bir bireysel ödeme oranı verildi. Bu işçinin ücretini hesaplamak için, yöneticinin 8 kilogram kâğıtta yaklaşık 8.500 imzaya ihtiyacı olan 2.885 belgeyi işleme koymak zorunda kaldı. Bu değer fabrikaya 309 rubleye mâl olmuştu. İşçinin toplam kazancı 1.389 ruble idi ve fabrika gideri maliyetin yaklaşık beşte birine denk gelmekteydi.
Zamana dayalı çalışan işçiler, yani bireysel olarak ne kadar ürettikleri değil çalıştıkları zaman için ücret alan işçiler, performansa dayalı ikramiyeler de aldılar. Fabrika yöneticileri bu işçilere verilen parça işi ücretten kısmayı tercih etmeyip çoğunlukla verileri kâğıt üzerinde manipüle ederek hedeflerini gereğinden fazla doldurdular ve ikramiye almalarını sağladılar. Genelde Sovyet fabrika yöneticileri, çalışanlarının ücretlerinin düşmemesi için kontenjanları kasıtlı olarak düşük tutuyorlar ya da işçilerin daha yüksek bir ek ücret elde etmesi için çalışanlara kendi iş yollarını değiştirmelerini öneriyorlardı. Çoğu zaman işçilerin kişisel refahı ve sorunsuz çalışabilmelerini sağlamak amacıyla endişe duymadan bu yöntemleri uyguladılar. Üretim kotalarını gereğinden fazla doldurmaya dayalı bu düzensiz ve görece keyfî yollar, çeşitli iş kollarında tamamlanması daha yüksek seviyelerde üretim kotalarına yol açtılar. Bu nedenle yöneticiler fabrika hedeflerine ulaşabilmeyi sağlamak ve işçileri fabrikalara çekmek için kontenjanları kasıtlı olarak düşük tutmaya çalıştılar.
Yöneticilerin manipülasyonları olmadan bile kotalar genellikle düşüktü ve hedefe ulaşması kolaydı. II. Dünya Savaşı ve özellikle Büyük Vatanseverlik Savaşı sırasında kotalar azaltılarak yeni işçilerin beklentileri karşılandı, mühendislik gibi endüstrilerde işçilerin temel ücretlerini ikramiye ile ikiye katlaması ve hedeflenenden daha fazla üretim yapması yaygın bir durumdu.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Josef Stalin'in 1953'teki ölümünden sonra destalinizasyon süreci başladı ve Stalin politikalarının etkinliğinin azalmasına yönelik propaganda sürecine girildi. Bu süreç boyunca ekonomi politikalarında da değişiklikler gerçekleştirildi. 1950'lerde Sovyet ekonomisi; kömür, demir ve çimento dahil olmak üzere birtakım malzemelerin üretimi için belirlenen hedeflerin gerisinde kalmaya başladı ve işçi üretkenliği beklenen oranda artmadı. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi resmî gazetesi Pravda, Mayıs 1955'te ücret değişikliklerini ve merkezî bir ücret ayarlama sistemi araştırmak için Çalışma ve Ücretler Üzerine Devlet Komitesi oluşturulduğunu duyurdu. Temmuz 1955'te Halk Komiserleri Konseyi Başkanı Nikolay Bulganin, Sovyet endüstrisinin eski kotaları kaldırması ve ücretlerin reforma tabi tutması gerekliliğinden bahsetti. 1956-1960 yılları arasındaki Altıncı Beş Yıllık Plan ücret reformları çağrısında bulundu. Bu reformların hedefleri arasında, işçiler için daha tutarlı bir teşvik sistemi yaratmak da vardı. Ayrıca bu reformların Sovyet endüstrisindeki israfın ve emeğin yanlış tahsisinin azaltılmasına yardımcı olacağı umuluyordu.
Altıncı Beş Yıllık Plan, Sovyet işçilerinin ücretlerinde birkaç değişiklik yaptı. Öncelikle temel ücretler artırıldı, böylece kotaları doldurmak amacıyla sonuçların manipüle edilmesi veya çarpıtılması için daha az baskı oluştu. Maaş artışlarının en düşük ücretli işlerle sınırlandırılmasıyla, daha düşük ücretli işlerdeki ücret artışlarının sanayiye daha fazla kadın girmesini teşvik edeceği ve daha yüksek ücretli işlerde çalışan insanların işten ayrılmalarını engelleyeceği umuldu.
Diğer bir değişiklik kota konusunda yapıldı. İşçilerin hedefleri gereğinden fazla doldurma kapasitesini sınırlandırmak için kotalar kaldırıldı. Zamana dayalı çalışan işçilerde bu değişiklik bazen kotaları aynı tutmakla, fakat saatlerde azalmaya gidilerek yapıldı. Örneğin, kömür madencilerinin çalışma günlerinde altı saat azalmaya gidildi.[20] Buna karşın bazı yükselmeler oldukça fazlaydı; mühendislik işletmeleri söz konusu olduğunda kotalar %65 oranında artırıldı.
Ücret oranları ve ölçekleri azaltıldı. Bu değişim hem bürokrasinin etkisini azalttı hem de işçilerin daha daha fazla görev yapmaları konusunda daha istekli olmalarını sağladı. Örneğin zamana dayalı çalışan işçilerin ücretleri, vardiya süresince hangi görevleri yerine getirdiğine bakılmaksızın aynı şekilde ödendiler. Bu durum, işçiler tarafından alınan iş gücü ne olursa olsun benzer bir ücret oranına sahip olacağından yöneticilerin daha iyi emek dağıtmasına ve üretimde oluşan tıkanıklıkların sıklığını azaltmasına yol açtı. Bu nedenle işçileri başka görevler arasında nakletmek daha kolay hale geldi.
Kotaları aşırı aşmanın ödüllendirilmesi konusunda gerçekleştirildi. Üretim arttıkça ücret oranlarının da arttığı ücretlendirme sona erdi ve işçilere bir kontenjanı geçtikten sonra bir defalık fazladan ücret verildi. Eski sistemdeki gibi aşırı doldurmanın her bir yüzdesi için fazladan ücret oranlarının korunduğu sektörlerde ise fazladan ücret oranları sınırlandırıldı. Örneğin mühendislik alanında çalışanlarda ikramiye normal kazancının %20'sini geçemezdi.
Reformla birlikte görevleri veya üretimleri temel ücretle ödenecek kadar önemli sayılmayan işçiler zamana dayalı çalışmaya aktarıldı. Bu geçişler genel olarak güvenlik ve asayiş ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yapıldı veya bu kişiler ekipman bakımı, onarımı ve güvenliğin sağlanması için değerlendirildi.
Reformun en belirgin etkisi, Sovyet sanayisindeki işgücü oranını azaltmak oldu. 1956'da parça işi ile ödenen ücret, Sovyet işçilerinin %75'ini kapsarken bu oran, Ağustos 1962'de %60,5'e düştü. Parça işi ücrete devam edenlerin yaklaşık yarısı bir miktar fazladan ücret ödemesi almaya devam edecekti ancak daha ileri parça ücreti ekstraları büyük oranda kaldırıldı. 1962'de işçilerin %0,5'i bu ileri parça ücreti almaya devam ettiler. Parça ücreti ödemelerinden çıkarılan işçiler, maaş veya saatlik ücret aldılar.
1961'e gelindiğinde genel anlamda işçilerin temel ücretleri toplam kazançlarının ortalama %73'üne yükseldi. Bu oran parça işi ücretle çalışanlarda ortalama %71, zamana dayalı çalışan işçilerde %76 idi. Bununla birlikte kotaların aşırı doldurulmasında genel bir azalma meydana geldi, kotalar yükseltildi ve bu nedenle birçok işçi kişisel kotalarını aşamadı. Kotalarının %100'üne veya daha azına ulaşan işçi oranı, demir-çelik endüstrisinde %5,1; kömür madenciliğinde %31,4 oranında idi. Sovyet endüstrisinde kotanın yerine getirilmesinin ortalama düzeyi reform öncesi %169 iken Ekim 1963'te %120'ye düştü.
Genel ücretler planlananlardan daha yavaş arttı. 1959-1965 yılları arasında tüm iş alanlarındaki ücretlerde (sadece sanayi alanı değil) %26'lık bir büyüme beklenirken büyüme %22,9 oranında oldu. Reform süresince ücret artışı sanayi verimliliğindeki artışlarla telafi edildi. Örneğin, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nde ücretler, 1959-1962 yılları arasında %7 artarken verimlilik %20 arttı.
Ücret reformu, Sovyetler Birliği'ndeki genel çalışma haftasının süresini kısaltan bir programla bağlantılıydı ve 1958'de çalışma haftası 48 saatten 41'e indirildi. Bu durum, tüm Sovyet işçilerine uygulandı ve 1961 yılında 40 milyon Sovyet işçisi (toplam iş gücünün yaklaşık üçte ikisi) haftada 41 saat çalışıyordu. 1962'de toplam çalışma saatinin 40 saate düşürülmesi planlandı ancak bu gerçekleşemedi. Nikita Kruşçev, Sovyet işçilerine dünyadaki en kısa çalışma saatlerini vermeye yönelik uzun vadeli bir hedef belirtti ve 1968'de haftada 30 ile 35 saat arası çalışmayı hedeflediklerini ifade etti. Kruşçev daha önce de bir komünist hareketin temel hedefinin çalışma saatlerinin azaltılması olması gerektiğinden söz etmişti ve komünizmin nihai olarak 3-4 saatlik bir çalışma gününü yakalamasını umduğunu dile getirdi.
Reform, Stalin döneminde baş gösteren bazı sorunları ortadan kaldırırken programın genel etkisi Sovyet işçisi için ek sorunlar yarattı. Birçok alanda ücretlerde farklılıklar olmaya devam etti. Fabrika yöneticileri, temel ücretin verilmesinden sonra işçileri başka işlere teşvik etmeye çalışmak için belirlenen reform direktiflerini göz ardı ettiler. Bununla bağlantılı olarak yöneticiler, yeni işe başlayanlara ve stajyerlere daha yüksek ücretler teklif ettiler. Bu durum bazı işçilerin yüksek ücretli bir eğitim görevi alması için teşvik edilmesine, daha sonra ise vasıf üzerine yeni bir eğitim görevine bırakılmasına neden oldu. Kömür madenciliği alanındaki yöneticiler bir süredir yerel faktörlere dayalı olarak ücretleri değiştirme yetkisine sahiptiler. Jeolojik etmenler ya da tehlike seviyeleri farklılıkları nedeniyle reform sonrasında işçi ücretlerini yüksek tutmak için kotaları veya oranları manipüle etiler ve ücretleri değiştirmeye devam ettiler.
Merkezî olarak yönetilen ek ücret sistemi ile ilgili bir diğer sorun fabrikaları bilindik ürünler üretmeye teşvik etmesiydi çünkü eski ürünler üzerindeki hedef kotalarını doldurmak, yeni olmasından kaynaklı çalışma payı da içerdiği için yeni ürünlere göre daha kolaydı. Bazen yeni ücretlerin uygulandığı bölgelerdeki fabrika yöneticileri, reformla birlikte daha düşük seviyede beceri gerektiren bir göreve düşük ücret verilmesi kararlaştırıldığından, işçileri daha reform sonrası önemli görülen görevlere almak için mücadele ettiler. Örneğin düşük ücret verilmesi kararlaştırılan bir makine işletimi için Leningrad'daki Kotlyakov Fabrikası'nda, yöneticiler işçileri işe alabilmek için 30 adet makineyi hiç kullanılmamış gibi gösterdiler.
Bazı durumlarda ise yöneticiler, reformları kasıtlı olarak ücretleri düşürme, bakanlıkların yaptığı ücret indirimleri abartarak tüm harcamaları azaltabilecekleri bir fırsat olarak kullandılar. Buna ilişkin bir davada, bir fabrika yöneticisi reformları işçilerden ödenmemiş fazla mesai çıkarmak için bahane olarak kullanma suçundan 8 aylık bir cezaya çarptırıldı.
Reform, genel olarak istikrarlı ve öngörülebilir bir maddi teşvik sistemi yaratamadı. Filtzer, Sovyet endüstrisindeki yöneticiler ile işçiler arasındaki ilişkilerin başarısızlığı anlamada önemli olduğunu aktardı. Bununla birlikte Sovyet üretimindeki başarısızlıkların nedenleri arasında sıklıkla değişen nitelikte olan malzemelerin düzensiz olarak bulunması, mantıksız bir iş bölümlerinin varlığı ve hızlı üretime bağlı geleneksel ödemelerin işçileri motive etmemesi gibi çok sayıda faktörün etkili olduğunu vurguladı.
Sovyet işçileri reform sürecinden etkilenmelerine rağmen, amirlerine karşı birinci dünya ülkelerindeki meslektaşlarının yaptığı gibi davranamamaları (örneğin bağımsız bir sendika kurma veya Sovyetler Birliği Komünist Partisi dışı muhalif bir siyasi partiye girme gibi) ve egemen algıdan farklı olarak örgütlenememeleri nedeniyle bu duruma karşı bir şey yapamadılar. Yöneticilerin kendi takdirlerine bağlı olarak ödüller ve ikramiyeler verebilmesi ile merkezî olarak yönetilen ücret sisteminin birbirine paralel gitmesi oldukça zordu.
Sovyetler Birliği'ndeki ortalama ücret oranları resmî olarak nispeten nadir yayımlandı. Birinci dünya ülkelerindeki bazı akademisyenler, Sovyet hükûmetinin ortalama kazançlarını düşük gösterdiğini düşündüğünden bu bildirimleri önemli buldular. Aleksander Nove, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez ücret istatistikleri yayınlandığı 1966'da ortalama ücreti kapsayan bilgilerin rutin bir şekilde açıklanmamasının, Sovyet işçilerinin Sovyetler Birliği ekonomisinin farklı sektörlerde verilen ücretler arasındaki farklılıkları keşfetmesinin önlenmesine bağlı olduğunu yazdı.
Ücretlendirme politikalarında, endüstriyel iş yerlerinde yönetim kontrolü, işçi yeteneği ve ücret arasındaki ilişkiyi anlatan emek süreci teorisine zıt olarak Sovyet işçilerinin kendi emek süreçleri üzerinde kontrolü bulunmuyordu. Sovyet seçkinleri (nomenklaturalar), emek sürecini demokratikleştirerek ve toplumdaki herkes için eşit ücretler üreterek radikal bir biçimde değiştirme politikası izlemiyorlardı. Buna karşın komünist ideolojiye bağlı oldukları için batı ülkelerindeki gibi ücret ve beceri yapısını açıklamak için kullanılan tüketim toplumu kültürünü de savunamazlardı. İki uygulama arasında yapılmaya çalışılan politikalar uygulamada çok sayıda zorluklarla karşılaştı. Dolayısıyla üretim kotalarını, ücretleri ve beklenen işçi emeği düzeylerini koordine etme girişimleri başarısız oldu ve 1980'lere kadar bu başarısızlıklar devam etti. Ayrıca 1956-1962 arası ücret reformu, Sovyet işçileri ve seçkinleri arasındaki ekonomik çatışmayı düzeltip geliştiremediği için de bir başarısızlıktı. İşçiler merkezî yönetimden uzak olarak kendi iş yerlerinde yerel olarak yöneticileriyle ücret ve görevler üzerine doğrudan pazarlık yapmaya devam ettiler. İşçiler, reform sonrası resmî üretim planlarında veya kotalarda daha fazla beceri sergilemek zorunda kaldılar çünkü Sovyet işçileri sıklıkla emeklerini zorlaştıran sorunlar etrafında çalışma biçimlerini yeniden keşfetmeleri gerekliydi. Örneğin sağlanan üretim araçları ile gerçekleştirilemeyen görevleri yerine getirmek için kendi araçlarını oluşturmak veya mevcut süreçler uygun olmadığında kendi üretim süreçlerini kendi başlarına tasarlamak üretim açısından zorluklar yaratırdı. Bu durum genellikle batı tipi serbest piyasa ekonomisinde ve onun üretim tarzında görülmekteydi. Bu durum Sovyet endüstrisinde de yaygınlaştığından, işçiler ve yöneticiler reform sonrasında bile ücretler, kotalar ve görev beklentileri konusunda merkezî müdahaleden bağımsız olarak birlikte çalışmak için birçok nedene sahipti. Mihail Gorbaçov 1986'da perestroyka kapsamında 1956-62 reformuna benzer bir dizi ücret reformu girişiminde bulunsa da bu süreç, 1991'de ekonominin merkezî olmayan bir sistemle değiştirilmesi ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasına kadar gitti.